Kitap Mümin Ev
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 280 sayfa , 13,5x21 - Roman Boy
Tahlil Yayınları Mümin Ev kitabı nı incelemektesiniz.
Nurettin Yıldız Mümin Ev kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.
Evlerimizde yapamadıklarımızı nerede yapabileceğiz ki?
Evlerine hükmedemeyenlerin insanlığa ve coğrafyaya hükmetmeleri nasıl beklenebilir?
Nereden başlayacağımıza, asıl mihenk noktasına dikkat çekmeyi amaçlıyoruz.
Dört duvar arası zannettiğimiz evlerimizin dünya olduğunu; beceremeyeceklerimizle meşgul olurken, becermeye daha yakın durduklarımızı ihmal ettiğimizi hatırlatmak istiyoruz.
Ön Söz
Yaşadığımız zamana dair meselelerimiz için hemen hemen herkesin bir çözüm önerisi vardır. Her çözüm önerisi getiren, bir anlamda sıkıntının nedenlerini de belirlemiş olmaktadır. Ekonomiden siyasete kadar her alanda bütün insanlık derin sorunlarla boğuşmaktadır. Bu boğuşma içinde, hiçbir dert edinmeyen bir grup da olacaktır şüphesiz. İnsan olmanın en tabii gereklerinden olan "Neden?" ve "Nereye?" gibi sorulara cevap aramayacak durumda olanlar için söylenebilecek bir söz de yoktur. Bütün sözler ancak insan olmanın gereklerine ve bedellerine talip olanlar için söylenir.
insanlığın sorunlu hayatı yeni bir oluşum değildir. En acı olayların tarihi, ilk insanlı günlere kadar uzanır. Belki de insanın yaratılış maksadına en uygun sonuç da budur. İnsan imtihan edileceğine göre kendisini bunaltacak gelişmeler altında imtihan edilmesi de normal olmalıdır. İnsanın imtihanını kabullenmesi, imtihanlar arasından birini seçip onun üzerinden imtihan olmasına manidir. İnsan, kendisini imtihan etmeyi murat eden nasıl imtihan etmek istiyorsa ancak öyle imtihan olabilir. Uygun olan budur.
Allah'ın, kullarını imtihan etmeyi dilediği alanların başında hiç şüphesiz ailelerimizi barındırdığımız evlerimiz gelmektedir. "Ev" kelimesi ile dört duvardan oluşan bir beton yığınını anlamıyorsak bu imtihanın "ev"den başlamasını da anlayabiliriz.
İmtihan edilecek olan insandır. İnsan da ailenin ürünüdür. Her insan bir aileden gelmektedir. Aileler ise evlerde aile olma yeteneği kazanmaktadır. Hayvanlarla insanlar arasındaki en bariz farklar listesinde insanların aile ve ev mantığını zikretmemizde hiçbir sakınca olmayacaktır.
Ailelerimiz ve evlerimizin bu köklü kimliği yani insanın aileye temel teşkil etmesi bireyin, aile ve evin insan kadar eski ve insan kadar dallı budaklı sorunlarını sahiplenme nedenidir. İnsanı insan yapan ya da insana yaratılış maksadı olarak gösterilen her şey evle alakalıdır. İnsanın onuru söz konusu ise o evdedir. Sağlığı sıhhati ise beklenen onun da odağı evdir. İnsana açılan bütün yollar bir eve doğru yönelmektedir.
Çağımızın getirdiği bütün teknolojik gelişmeler ve nimet olarak önümüzde duran varlığımız elbette bizim için bir kazanç durumundadır. Böyle bir kazanç beraberinde sıkıntılan da getirmiştir. İnsan, nereden bir kazanç elde etti ise muhakkak orada bir sorunla da karşılaşmıştır. Ne yazık ki bu sorunlarımızın önemli bir bölümü bizi evlerimizde bulmuştur. Evleri-mizdeki sıkışıklığımız ve bunalmış hâlimiz, başta mü'min kimliğimiz olmak üzere insan olarak bize ait olan pek çok alanda bizi arayışa sürüklemiştir.
İnsan olarak yaratılmamızın en önemli maksadı olan "mü'min kimliğimize dönme" hamlemizin, evlerimizin mü'minleştirilmesinde saklı olduğundan şüphe etmiyoruz. Bütün oklar evlerimizi gösteriyor. Evlerimizde oluşturacağımız kimliğimiz sokaklarımızdaki kimliğimiz olacaktır. O kimlikle camilerde namaz kılacağız. Ticaretimiz de o kimlikten etkilenecek.
Evlerimizi mü'minleştirme gayretimiz, yaşadığımız coğrafyayı mü'minleştirme gayreti olarak sonuç verecektir. En kolay sonuç alabileceğimiz çalışma zeminimizin evlerimiz olduğundan şüphe etmiyoruz. Evlerimizi değiştirme gayretimiz, kendimizi değiştirme iddiamızın ciddi bir belgesidir.
Evlerimizde yapamadıklarımızı nerede yapabileceğiz ki? Evlerine hükmedemeyenlerin insanlığa ve coğrafyaya hükmetmeleri nasıl beklenebilir?
Nereden başlayacağımıza, asıl mihenk noktasına dikkat çekmeyi amaçlıyoruz. Dört duvar arası zannettiğimiz evlerimizin dünya olduğunu; beceremeyeceklerimizle meşgul olurken, becermeye daha yakın durduklarımızı ihmal ettiğimizi hatırlatmak istiyoruz.
Bu çalışmanın, evlerimize mümin şekli verebilmemiz için bize bir katkı sağlamasını Allah'tan niyaz ediyorum.
Nureddin YILDIZ
Bayrampaşa-2012
Yanlış veya Eksik Yaptıklarımız
Evlerimizin mü'minleştirilmesi adına sürdürdüğümüz mücadelemizdeki tercih hatalarımız artık gün yüzüne çıkmıştır. Mü'min bir dünya arıyoruz. İmanımızın gereklerini yaşayabileceğimiz bir hayat tesis etmek istiyoruz. Bu istekteki samimiyetimizi irdelememizin bir gereği yoktur. Her mü'min yaşadığı hayatın, imanına uygun olmasını esasen ister fakat zevkleri veya sıkıntılan onu bu isteğinden alıkoyar. İsteklerimizi belki tartışma konusu yapmayız ama kullandığımız yöntemler üzerinden tartışma yapabiliriz. İsteklerimizle yöntemlerimiz arasındaki çelişki yolumuzu uzatmaktadır. Bu çelişkileri bir an önce kaldırmalı, bütün zamanlar için geçerli yöntemlere başvurmalıyız.
Devletin Müslümanlaşmasını ve evlerimizi, aile düzenimizi, çarşılarımızı da Müslümanlaştırmasını beklememiz yanlıştır. Devlet diye bir canlı yoktur. Allah, devlet isimli birini Müslüman olmak veya olmamakla mükellef tutmamıştır. Mükellef olan insandır. İnsan Müslüman olur veya olmaz. Devlet; insanların oluşturduğu, ruhu, gözü, kulağı olmayan bir yapıdır, insan ne ise devleti de o olur. Bizim devlet beklentimiz beyhudedir. Yapmamız gereken devleti ve toplumu oluşturan insanın hayata gözlerini açtığı yer olan ailenin ve aileyi temsil eden evin ihya edilmesidir. Evler Müslümanlaştırılabilirse hayatın Müslümanlaştırılması tabii bir süreç içinde gerçekleşecektir. Devletlerin evleri imanla imar etmesi gerçekleşmeye bilir ama imanla imar edilmiş evlerden oluşan devletin imanla iman mümkündür. Böyle olmuştur da. Yesrib böyle Medine olmuştu.
Çocuk yetiştirmeyi, onu iyi bir okula teslim etmek, ona iyi bir dershane desteği sağlamak şeklinde anlamamız da yetersiz bir anlayıştır. İyi bir annenin alternatifi olabilecek okul bu dünyada yoktur. Çocukları okullara, dershanelere göndermeden önce anneler, annelik okullarına gitmelidir. Annelerin alacağı bir günlük eğitim, çocuğun bir yıllık eğitiminden evladır. Anne aslolandır, köktür; çocuk ise kökten güç alarak yeşeren filizdir. Gövdenin, dalların, yaprakların güzel olması kökün sağlıklı olmasına bağlı ise aslolan annenin sağlam duruşlu, eğitimli, imanlı olması; çocuktan yıllar sonra alınacak meyvenin kalitesini belirleyecektir.
Bu nedenle okul ve dershane önceliğimizi hiç gecikmeden evle değiştirmeliyiz. Evlerimiz okul olmadıkça dershaneler ve okullar bizim işimizi uzatmaya devam edecektir. Anne ve babalar, kendilerini eğitmenin yollarını bulmalıdırlar. Derenin başında akan suyun şeklini derenin ucunda nasıl değiştirebiliriz? Değiştirsekde masraflı ve gayritabii bir yönteme başvurmuş oluruz.
Evlerimizin duvarlarındaki Kâ'be ve Ravza resimleri içimizdeki sempatiyi yansıtabilir ama bu, evlerimizin kıbleleşme sürecine katkı sağlamamaktadır. Önemli olan da evlerimizin kıbleye yönelmesidir. Kıbleleşmiş evlerle kıblenin duvarda sadece sembol olarak bulunduğu evler aynı evler değildir. Evlerimizin duvarlarından önce kendisi Kâ'be'ye yönelmelidir. Bu, elbette zordur. Resim asmak ise kolaydır. Biz, zoru veya kolayını değil bizim için kurtuluş olanını aramalıyız. Satın alınırken bir evin, mahallenin mescidine yakın olup olmadığı önemsenmediği hâlde, içine yerleştikten sonra, evin duvarlarının Mekke ve Medine resimleri ile renklendirilmesi bir tesellidir. O teselline melekleri ikna eder ne de uzun vadede bizim emellerimize bir umut olur. Evi kıbleleştirme mantığı, evden camilere açılacak bir harita üzerinde şehirler kurma esaslıdır. Ancak bu, bizim beklentimizi gerekçeleştirebilir.
Ramazan ayının en iyi değerlendirilme tarzı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının üzerinden izlenebilir. Bunu tartışamayız. Ramazan ayının bereketini üzerimizde görmek istiyoruz ama o bereketin bizim çizdiğimiz çizgilerle oluşmasını da inatla bekliyoruz. Bu, ters bir beklentidir. Ramazan, iftar üzerinden anlaşıldığı sürece ne kadar Ramazan geçerse geçsin, bize etkisi olmayacaktır. Ramazan gelecek gidecek ve biz yediğimizle kalacağız. Ramazan ayını iftar ayı değil oruç ayı şeklinde ifa etmemiz ve Ramazan'ı Kur'an okumak kadar Kur'anlaşma ayı olarak da idrak etmemiz doğru olacaktır. Aksi takdirde oruç kalitesinden vazgeçip yemek kalitesi üzerinden iş görmeye geçeriz.
Peygamber aleyhisselamın sevgisini ispat için seçilen yöntem olarak, "Kutlu Doğum" törenleri ya da mevlit törenleri, her şeyden önce Peygamber aleyhisselamın tavsiye ettiği bir yöntem değildir. Müslümanlar, Peygamber aleyhisselamın davasını yaşatmak için görevlendirilmiştir. Onun davasıdır peşinden gidilecek olan. Davası yerine, Anadolu deyimiyle "kara kaşına hayranlık" şeklinde gerçekleşen uygulamalar, asıl maksadın gerisinde kalmış işlerdir. Peygamber aleyhisselamın 571 yılında doğduğunu, babasının adının Abdullah olduğunu her gün bin kere tekrar etmek bir ibadet değildir. Bu tekrarın Müslüman'a sevap olarak bir katkı getirmesi mümkün olmadığı gibi, siyasî veya başka bir getirişi de yoktur. 571 değil de 574 olsa ne olabilirdi ki?
Müslüman'ın böyle rakamlara, şekillere takılıp kaldığı bir dünyada, dizginler başkasının elinde olmaya devam ederse sonuç onun lehine olmaz. Peygamber aleyhisselam, dünyanın dizginleri Müslümanların elinde olsun diye bu dünyaya gönderilmiştir. Ne zaman gönderildiğinden önce neden gönderildiğinin şuurunu müdrik bir mü'min, gaye etrafında yürüyen bir mü'mindir. Törenlerle gidilecek mesafe, itaatle gidilecek mesafenin çok gerisindedir. Belki de hiç düzeyinde bir seviyeden söz ediyoruzdur. Görkemli toplantılar yerine ihlaslı ameller hedefimiz olmalıdır.
Yaptıklarımızın doğru olması, yerli yerinde ve zamanında yapılması bizim için bir anlam ifade etmelidir. Allah için yapacaksak, O'nun emrettiği gibi yapacağız.
Evlerimiz, bize Allah'ın nimetlerinden bir nimettir. Bütün nimetler gibi ev nimetini de şükrünü yaptığımızı hissedebileceğimiz bir alanda değerlendirmeliyiz. Evlerimizi, basit bir barınma merkezi olarak gördüğümüz sürece de bu kullanma hatalı kullanma olmaya devam edecektir. Aynı şekilde evlerin beton yapısı, dolabı, aynası içindekilerden daha kıymetli olduğu sürece katedeceğimiz yol çok uzun olacaktır.