Nakşibendi Şeyhlerininin Hikmetli Sözleri HUZUR

Fiyat:
400,00 TL
İndirimli Fiyat (%38,8) :
245,00 TL
Kazancınız 155,00 TL
Havale / EFT:
237,65 TL
69,21 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo

Kitap             Nakşibendi Şeyhlerininin Hikmetli Sözleri
Yazar            Heyet     
Yayınevi        Huzur Yayınları
Tercüme        Salih Uçan
Kağıt - Cilt     2.Hamur Kağıt - Ciltli
Sayfa - Ebat  592 Sayfa,  17x24 cm büyük boy


   

 
Nakşibendi Şeyhlerininin Hikmetli Sözleri kitabını incelemektesiniz.
Huzur Yayınevi Nakşibendi Şeyhlerininin Mukaddes Sözleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
 
 
  Nakşibendi Şeyhlerinin Hikmetli Sözleri
 
 
Bu kitap, birkaç risalenin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş derleme bir eserdir. Eserde geçen risalelerin konusu tasavvufî menkıbeler ve vecizelerdir. Bu menkıbe ve vecizeler, irşadlarının aydınlığı yaşadığımız yıllara sarkan, yakın yıllarda yaşamış ve bu bakımdan zamanımızı etkilemiş, hatıraları henüz tüm canlılığı ile yaşayan şeyhlere aittir. Özellikle Doğu Anadolu yöremizde yaşamış ve irşad nurunu saçmış olan, Gavs-ül Azam Seyyid Sıbğatullah Ervasî, Seyda Şeyh Abdurrahman Tağî ve Şeyh Fethullah Verkansî Bitlisî gibi gönül sultanları bunlardandır. İnsan, bu büyük gönül sultanlarının menkıbe ve vecizelerini okurken onların gönüllerde nasıl taht kurabildiklerini, kalabalıkları nasıl büyüleyip eşiklerine bağlayabildiklerini kolayca anlayabilir. Kalplerindeki engin insan sevgisi, sözlerinin şaşırtıcı sadeliği, yalınlığı yanındaki derinliği ve düşündürücülüğü, muhteşem heybetleri ile ters orantılı alçakgönüllülükleri, hayatlarının gecesini-gündüzünü insanlara hem manen ve hem de maddeten iyilik edebilme hedefine adamış yoğun ve asla çıkar gözetmeyen tükenmez gayretleri hemen göze çarpmaktadır.
 
 
    ÖNSÖZ
 
   Bismillahirrahmanirrahim
 
Hamel âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve selâm doğru yolun rehberi Pey­gamberimiz ile başta O'nun sahabileri olmak üzere kıyamet gününe kadar O'nun yolundan ayrılmayanlar üzerine olsun.
 
Sayın okuyucu! Elinizdeki kitap, bir kaç risalenin bir araya gelmesi İle mey­dana gelmiş, arapça asıllı derleme bir eserdir. Kitabın ön sayfasında ilmî bir he­yet tarafından derlenip baskıya verildiği belirtilmekle birlikte eserin elinizdeki hale gelmesinde başlıca emeği geçen zatın Ahmed Hilmi KUĞI olduğu anlaşılmak­tadır. Nitekim kitabın son sayfasında adı geçen zat tarafından 20 Aralık 1979 mi­lâdî tarihinde derlenip tamamlandığı belirtilmektedir.
 
Kitabı meydana getiren risalelerin ortak konusu tasavvufî menkıbeler ve ve­cizelerdir. Bu menkıbeler ve vecizeler hicrî «1287 (milâdî 1866) yılında vefat eden Gavsül Azam Seyyid Sıbğatullah Ervasî, hicrî 1304 (milâdi 1883) yılında vefat eden Şeyda Şeyh Abdurrahman Tağî, hicrî 1317 (milâdî 1897) yılında vefat eden Şeyh Fethullah Verkansi Bitlisi, hicri 1342 (milâdî 1922) yılında vefat eden Şeyh Muhammed Ziyauddin Nurşini ve Şeyh Seyyid Muhammed Şerif Erbekendî Kuddise sırruhum— hazretlerinin hayat hikâyeleri ile söz ve yazılarından derlenmiştir.
 
Okuyucunun hemen farkedebileceği gibi kitaptaki menkıbe ve vecizeler İrşadlarının aydınlığı yaşadığımız yıllara sarkan, yakın yıllarda yaşamış ve bu ba­kımdan zamanımızı etkilemiş, hatıraları henüz tüm canlılığı ile yaşayan şeyhlere aittir.  Bu yüzden eserin bazı okuyucuları, kitabın sayfaları boyunca gezinirken, doğu Anadolu yöremizde yaşamış ve irşad nuru saçmış olan bu büyük gönül sul­tanları ile ilgili bir çok tanıdık yer ve şahıs isimlerine rastlayabileceklerdir.
 
Kitab üzerine ağırlığını koyan, bütünlüğüne damgasını basan gönül sultanla­rı, yukarda adları sayılanlar arasında, özellikle, Gavsül Azam Seyyid Sıbğatullah Ervasî, Şeyda Şeyh Abdurrahman Tağî ve Şeyh Fethullah Verkansî Bit'isî -Kuddise sırruhum- hazretleridir.
 
İnsan bu büyük gönü! sultanlarının menkıbe ve vecizelerini okurken onların gönüllerde nasıl taht kurabildiklerini, kalabalıkları nasıl büyüleyip eşiklerine bağlayabildiklerini kolayca anlayabilir. Kalblerindeki engin insan sevgisi, sözlerinin şaşırtıcı sadeliği, yalınlığı yanındaki derinliği ve düşündürücülüğü, muhteşem hey­betleri ile ters orantılı alçakgönüllülükleri, hayatlarının gece-gündüzünü insan­lara hem manen ve hem de maddeten iyilik edebilme hedefine adamış yoğun ve asla çıkar gözetmeyen tükenmez gayretleri derhal göze çarpmaktadır.
 
Dikkatlerini daha derinlere daldırabilen okuyucunun farkedebileceği kanaatin­de olduğumuz bir özellik de şudur. Maddeci batı düşünce tarzı ile şartlanmış kafa, uygarlığı sadece asfalt caddeli, otomobilli şehirlerde, göz kamaştırıcı tüketim mad­deleri ile süslenmiş vitrinlerde, yüksek katlı binaların avizeli, televizyonlu, kü­tüphanen salonlarında arar. İlmin de ancak böyle yerlerde doğup gelişebilecek olan gösterişli üniversiteler ile bu üniversitece beslenen kültür ve araştırma çev­relerinde bulunabileceğini farzeder.
 
Bu kafa yapısının tasnifine göre elinizdeki eserde menkıbe ve seçilmiş söz­lerini okuduğumuz gönül fatihlerinin yaşadıkları yerler, kuş uçmaz, kervan geç­mez, yolsuz, susuz, elektriksiz ve bu itibarla görgüsüz, bilgisiz, medeniyetsiz birer «mahrumiyet» yöresidir. Öyleyken bu yüce gönül sultanları ile çevrelerinde nasıl oldu da kitabı okurken gördüğümüz, hatta hayranlıkla müşahede ettiğimiz o yüksek düşünce seviyesi, o sağlam mantık yapısı, o karşı durulmaz gerçek aşkı, o kıvrak ve esprili zekâ, ve bunlar yanında o ince nezaket, o yapmacıksız sevgi ve saygı, o ahenkli kaynaşma ve o sıkı dayanışma doğup gelişebilmiştîr? Maddeci batı uygarlığı ila şartlanmış kafaların bu soruya inandırıcı bir cevap verebi­leceklerini sanmıyorum.
 
Sözlerimin burasından Tasavvuf konusuna geçilebilir. Fakat benim buna hiç niyetim yok. Çünkü o iş benim harcım değil. Zaten tasavvuf ve tarikat lâf alanı değil, erbabının deyimi ile hâl ve zevk (bizzat yaşayarak tatma) alanıdır. Benim gibilerin bu elanda yapabileceği şey, bu canlı ve zevke dayalı hayatın uzak me­safeli olmakla birlikte hayran bir seyircisi olabilmektir. Bundan daha ötesine geçebilmek İçin bizzat içinde yaşamak ve kâmil bir mürşidin rehberliğine teslim olmak gerekir. Bunun böyle olduğunu insan cami köşelerinde, köy odalarında, bazı köylülerin misafirhanelerinde, yolculuklar sırasında mola verilen su başlarında, dere boylarında, dağ eteklerinde ve hatta ölüm döşeklerinde yapılan sohbetleri düşüne düşüne yudumlarken çok iyi anlıyor. Anlıyor ama, bu saygıdeğer gönül sultanlarının nefeslerinin feyzi İle büyülenip coşmak, tasarruflarının potasında eriyip «yeniden doğmak» meraklı bir seyircilikle ele geçecek mazhariyetlerden değildir.
 
 
Yalnız birkaç sözle de olsa, okuyucuya, bu kitapta menkıbe ve sohbetlerini okuyacağımız büyük gönül sultanlarının bağlıları arasında bulundukları Nakşibendi tarikatının birkaç önemli özelliğini hatırlatmak istiyorum :
 
— Bu tarikat, adını, Hicrî 718 (milâdî 1318) yılında Buhara yakınlarında doğan Şah-ı Nakşıbend — Kaddesellah Tealâ Sırrehu— hazretlerinden almakla bir­likte İleri gelen temsilcileri tarafından Hz, Ebu Bekir —Allah ondan razı olsun— yolu ile Peygamber Efendimize —salât ve selâm üzerine olsun— dayandırılmak­tadır.
 
— Bu tarikat, müridin belli bir süre boyunca yalnız başına bir yere kapan­masını öngören ve bazı tarikatlerde halvet ve çile adını alan uygulamalara yer vermemekte, bunlar yerine «kalabalık içinde halvet» farca deyimi İle «Halvet der Encümen» prensibini benimsemektedir. Yani murid, yalnız başına bir yere kapan­mayacak, fakat şeyhi ile kuracağı sağlıklı rabıta sayesinde kalabalıklar İçindey­ken Rabbı ile başbaşa kalabilecek bir ruh saflığına erecektir.
 
— Bu tarikatte zikir sessizce yapılır. Bu o kadar önemli bir prensiptir ki, sesli zikir tarikatten çıkmayı gerektirecek ağır bir kabahat sayılır. Zikrin muha­tabı olan Ulu Allah'ın kula pek yakın oluşu, sesli zikrin huzur hail ile bağdaşmayışı ve riyakârlığa (gösterişe) elverişli oluşu, bu prensibin başlıca gerekçeleri olarak sayılır.
 
— Bu tarikat gayet titiz bir şekilde şeriata bağlılığı telkin ettiği gibi bidatin her türlüsüne karşı çıkmakta, ayrıca sıradan halkın yararlanabileceği bazı zarar­sız kolaylıklar olan ruhsatlardan da uzak durmaktadır. Yani şeyhinin önünde is­tiğfar edip bu tarikatın bağlıları arasına katılan her müridin şeriat yolunun kena­rından yürümeye göz yummak ve dolayısı ile her an için yoldan aşağı düşme teh­likesi İçinde bulunmak demek olan ruhsat kolaylıklarından kaçınarak yolun orta­sından yürümesi istenmektedir.
 
Bu saydığımız prensipler yanında Nakşibendî tarikatının diğer bir önemli özelliği de tasavvufun çok önemli bir mertebesi olan «Fena Fillâh» konusundaki telâkkisidir. Bu telâkki, «Hicrî ikinci bin yılının yenileyicisi» olarak anılan Imam-ı Rebbanî —Kuddise sırruhu— tarafından açıklığa kavuşturulmuştur. Kısaca söy­lersek, bu telâkkiye göre «Fena Fillâh» demek, Allah'ın —hâşâ— zatında yok olmak demek değil, O'nun mukaddes sıfatlarını huy edinerek yeryüzünde onların canlı bir örneği haline gelebilmek demektir.
 
Allah cümlemizi hidayetine erenlerden eylesin, âmin!  ( Nakşibendi Şeyhlerininin Hikmetli Sözleri kitap , Nakşibendi Şeyhlerininin Mübarek Sözleri huzur yayınları , tasavvuf kitapları , nakşibendi tarikatı kitap, Nakşibendi Şeyhlerininin Mukaddes Sözleri )
  
Fatih, 27 Eylül 1983
Salih UÇAN
 

 
  İçindekiler
 
Önsöz         
Gavsül A'zam Ervasi'den Hikmetler
Ervasî'nin Vefatı Hakkındaki İşaretleri   
Menkıbeler  
Sufi Yusuf'dan Dinlediklerim       
Gavs-ul A'zam'dan Dinlediklerim
Abdülhadi Cürcanî'den Dinlediklerim     
Abdurrahman Tağî'den Dinlediklerim    
Gavs-ul A'zam'ın Bazı Adaletleri
Abdurrahman Taği'den Dinlediklerim     
Babamdan Dinlediklerim   
Şeyh Bahauddin'den Dinlediğim  
Tarikatımızın Şartları ve Adabı   
Müritler Arasında Gözetilecek Edep Kuralları
Beyaz İnci   
Farzlara Ve Sünnetlere Uymak   
Ramazan Ayının Faziletleri         
Bid'atler ve Bid'atçiler       
Gizli Zikir — Açık Zikir      
Üstad'ın Gavs'dan Dinledikleri    
Üstad'dan Dinlediklerim    
Sohbetin Fazileti              
Zikir ve Vird 
Teveccüh, Hatme ve Sohbet      
Mutlak Fani Şeyh   
Şeyhî Teslimiyet ve Edeb 
Niyet, Muhabet ve İrade   
Varlık Duygusundan Sıyrılmak   
Ders Vermek         
Latifelerin Eğitimi   
Öfkeyi Yenmek      
Varlıktan Sıyrılmak
Talep ve Yükselme
Şizerat — Birinci Bölüm    
Şizerat II     
Hastalığı Sırasında Neler Oldu   
Abdurrahman Tahî Diyor Ki        
Fethullah Verkansi'nin Vefatı      
Vefatına İşaret Eden Sözleri       
Hastalığı Sırasında Neler Söyledi         
Nakşibendî Tarikatının Âdabı     
Seyh Ziyauddin'in Vefatı   
A. Hıznevî Hazretlerinin Birkaç Menkıbesi
Nakşibendî Risalesi          
Silsilemizin Büyüklerinin İsimleri
 
 
Kitaptan Kısa Bir Bölüm
 
 
NAKŞİBENDÎ ŞEYHLERİNİN MUKADDES SÖZLERİ
 
GAVSÜL A'ZAM ERVASİ'DEN HİKMETLER (*)
 
Bismillâhirrahmanirrahîm.
 
Ulu Allah'ın adı ile başlar ve yalnız O'ndan yardım dileriz. Salât ve selâm efendimiz Hz. Muhammed'in, sahabîlerinin, ehl-i beytinin, soyundan gelenlerin, bağlılarının, dostlarının ve taraftarlarının üzerine olsun.
 
Cenab-ı Allah şeyhimiz ve efendimiz Ervasî hazret­lerinden ve onun yüzü suyu hürmetine de bizlerden razı olsun. Bizden yana kendisini en hayırlı mükâfat ve ihsan­larla mükâfatlandırsın ve bizi ondan ayırmasın-, ayrıca oğluna da babasının gözbebeği olmayı nasip buyursun.
 
Birinci Hikmet: Ervasî hazretleri —Kaddesellahu te-âlâ ruhehu— neseb zincirinin halkalarını sayarken şöyle buyururdu:
 
— Ben efendimiz Lütfullah'ın oğluyum. Babam efen­dimiz Abdurrahman'm oğludur. Abdurrahman efendimiz Abdullah'ın; Abdullah, efendimiz Muhammed'in; Muham­med, efendimiz Muhammed'in; Muhammed, efendimiz Muhammed'in; Muhammed, Şeyh İbrahim'in; Şeyh İbra­him, efendimiz Cemaleddin'in; Cemaleddin, efendimiz Şeyh İbrahim'in; Şeyh ibrahim efendimiz Cemaleddin'in oğludur.»
 
(*) Burada «Hikmet» kelimesi «Menehet» karşılığında kullanılmıştır. «Menehet» keli­mesinin sözlük mânâsı «Hediye», «Bağış», «İhsan» ve «Devamlı Gözyaşı».dır. Arvasî hazretlerinin müridlerine sunmuş bulunduğu ilmî ve fikri hediyeler kasdedildiği İçin «Hikmet» kelimesini kullanmayı uygun gördük. —Mütercim—

Neseb halkasını Cemaleddin hazretlerinde durdur­duktan sonra şeyhinden naklederek; «anlaşılan nesebimi­zin son halkası olarak saydığımız Cemaleddin hazretleri Molla Muhammed Ervasî unvanı ile meşhur olan efendi­miz Muhammed-i Kebir'in oğludur» buyururdu. Bunu ba-zan hafif şüpheli bir şekilde, bazan da kesin olarak söy­lerdi.
 
İkinci Hikmet: Buyuruyor ki:
 
Taylesan" iki türlüdür. Biri herkesçe bilinen mad­di taylesan, öbürü de manevî taylesan. Manevî taylesan, müridin kendisine ders veren şeyhini, tıpkı bir taylesan gibi, yenleri yüzüne doğru sarkmış ve tepesi üzerinde oturmuş olarak hayalinde canlandırın asıdır. Bu tasavvur, hedefe varma konusunda maddî taylesandan daha fay­dalıdır.
 
Üçüncü Hikmet: Ervasî hazretleri —Kaddesellahu teâlâ ruhehu— Ğacdevanî hazretlerinin —Kaddesellahu teâlâ ruhehu— «ayak ucuna bakmak» şeklindeki emri üzerinde sık sık durarak buyururdu ki; «Bu emrin maksadı, müridin ba­kışlarının tıpkı namaz kılan kimsenin bakışları gibi ol­masıdır.»
 
Dördüncü Hikmet: Ervasî hazretleri —Kaddesellahu teâlâ ruhehu— Bir müridin Hace-i Ahrar hazretlerinin —Kaddesellahu tealâ ruhehu— sohbet meclisine geç ka­lınca îhlâs ve Fatiha okuyup Şah-ı Nakşibendî'nin —Kad­desellahu tealâ ruhehu— ruhuna bağışlayarak O'ndan şefaat dilediğini anlattıktan sonra müridin bu hareketini şöyle izah etti:
 
Çünkü Şah-ı Nakşibend, söz konusu müridin şey­hinden daha büyüktür. Bilindiği gibi büyük şahsiyetler, derecelerinin yüceliği oranında bağlarının kusurlarını küçük görürler. Nitekim dünya büyüklerinin tebalarına karşı da aynen böyle davrandıkları görülür.
 
Beşinci Hikmet: Buyuruyor ki:
 
«Murid, kanatlarının güzelliğine ve teleklerinin alımlı renklerine iltifat etmeksizin gözlerini daima topuğundaki siyah benekten ayırmayan tavus kuşu gibi ol­malıdır. Çünkü söz konusu güzellik tavus kuşunun kendi eseri olmadığı halde gurur duymaya ve böbürlenmeye sebep olarak fitneye yol açabilir.»
 
**) Taylesan. daha çok seçkin alimler ile şeyhler tarafından giyilen acem ipeklisinden yapılmış yeşil cûbhe, —Mütercim—
 
 
Fikrini şu beyitle teyid etti:
 
Tavus kuşu, harikulade güzelliğine rağmen
Topuğundaki siyah benekten dolayı utanç duyar.
 
Sözlerini şöyle sona erdiriyor:
Sıradan kimseler gibi, insanın kendisini üstün tkâ-mil) sayması, ilâhî kemale ters düşer ve bundan daha bü­yük bir kusur düşünülemez.
 
Altıncı Hikmet: Buyuruyor ki:
«İnsan nefsini alabildiğine küçük, yetersiz ve her hali ile kusurlu görmedikçe şeriatın emri olan istikamet (dosdoğru olmak) hali gerçekleşemez.»
 
Bu sırada kendisine sorulan bir soruyu sohbet mecli­sinde bulunan herkesin anlayabileceği şekilde şöyle ce­vaplandırmıştır : «İnsanın nefsini anlattığım gibi görme­mesi büyük bir günahtır.» Arkasından sözlerine delil ola­rak Simnanî hazretlerinin —Kaddesellahu tealâ ruhehu— «Nefehat» adlı eserde geçen şu sözünü zikretmiştir:
 
İstikamet (dosdoğru olmak) hali ile büyük günah­lar bir arada olamaz.
 
Yedinci Hikmet: Buyuruyor ki:
 
Peygamber efendimiz —salât ve selâm üzerine ol­sun— «Hud sûresi saçlarımı ağarttı, beni ihtiyarlattı» bu­yurmuştur. Böyle buyurmasının sebebi Hud sûresinde bu­lunan «Tıpkı emrolunduğun gibi dosdoğru ol» şeklindeki ilâhî emirdir. Nitekim daha sonra
 
Yasin sûresinin-,
 
«Hiç şüphesiz sen dosdoğru yoldasın.» (Yasin sûresi, 1-4) mealindeki âyete baş tarafı nazil olunca Peygamberimiz derin endişesinden sıyrılarak huzura kavuşabilmiştir.
 
Sekizinci Hikmet: Buyuruyor ki:
 
— Eğer almış olduğum emrin gereği olarak mecbur olmasam hiç kimseyi irşad etmeye kalkışmaz ve tarikat hakkında tek söz bile söylemezdim. O kadar nefsimi ku­surlu, eksik ve yetersiz görüyorum.
 
Sözlerinin burasında şeyhinin kendisine «eğer ken­dini apaçık bir kâfirden bile daha alçak görmüyorsan ya­zık haline!» dediğini nakletti. Ayrıca başka bir sefer şey­hine «yolculuk maksadı ile bile olsa insanların arasına çık­maktan utanıyorum. Çünkü herkesin gözü önünde ku­surlarım meydana çıkıyor» deyince kendilerinden şu ce­vabı aldığını nakletti; «bahsettiğin şahitler her zaman yanıbaşımızdadır.»
 
Dokuzuncu Hikmet:
 
Hayvan yavruları insan yavru­larına nazaran, ana bakımına ve baba gözetimine daha erken ihtiyaç duymaz hale gelebilmekte, daha kısa bir zamanda kendilerine bakacak duruma gelebilmekte, ken­dilerine neyin faydalı ve neyin zararlı olduğunu erken ayırdedebilmektedirler. Fakat hayvan yavrularının ken­dilerinden daha geç büyüyen insan yavrularına göre yır­tıcı oldukları da şüphesizdir.
 
İşte ikinci ve manevî doğumlarını yaşayan muridler de tıpkı böyledir. Ana sütünden daha erken kesilen muridlerin derecesi daha düşük olurken terbiye hücresinde daha uzun süre kalan, çocukluk ve gözetim dönemi daha uzun süren muridler daha uzun boylu, daha sağlam istikametli ve kemal bakımından daha yüksek dereceli ol­maktadır. Uzun süre sohbetlere katılmaksızın ve nefisle mücadele uğrunda çile çekmeksizin sadece şeyhlerinin bir bakışı ile kemale ererek irşada yetkili kılman bazı mu-ridlere baksanıza. Çoğu kere böylelerinin eserleri kendi­leri ile birlikte ortadan kalkmakta, silsileleri kesilmekte, geride tarikatlerinin sancağını taşıyacak kimseleri kal­mamakta ve tüttürmüş oldukları ocak arkalarından sönüvermektedir.
 
Onuncu Hikmet: Buyuruyor ki:
 
İnsanın elinde olmaksızın içine doğan vesveseler, kuruntular, her ne kadar zararsız şeyler iseler de, murid bunlardan dolayı istiğfar etmelidir.
 
Onbirinci Hikmet: Buyuruyor ki:
 
Kalbe doğan vesveseleri giderecek rabıtanın şekli, müridin şeyhinin suretini basma konmuş olarak tasavvur etmesi ve "Bana öyle geliyor ki, şeytanın sızma yolu ba­şım tarafındandır" demesidir.
 
Onikinci Hikmet:
 
Namaz kılarken rabıtanın şekli, namaz kılanın kendisini şeyhinin suretine girmiş bir elbiseye tepeden tır­nağa bürünmüş olarak tasavvur etmesidir. Kalbe doğan vesveseleri giderecek rabıtanın şekli, müridin şeyhini başı üzerinde oturur vaziyette hayalinde canlandırmasıdır. Başka zamanlarda rabıta kurmak için şeyhin suretini ya-nıbaşmda veya karşısında oturmuş vaziyette hayal etme­lidir.
 
Onüçüncü Hikmet:
 
Ervasî Hazretleri —Kaddesella­hu tealâ ruhehu— şeyhinden naklederek buyuruyor ki:
Zikretmeksizin, sırf rabıta sayesinde hedefe var­mak (vusul) mümkündür. Fakat bunun tersine, rabıtasız zikirle hedefe varılamaz.
 
Ervasi Hazretleri şeyhinin bu sözlerini naklederken, aynı zamanda gayet ender olarak müridin şeyhinin hu­zurunda sadece zikir vasıtası ile hedefe ulaşabileceği gö­rüşüne meyyaldi.
 
Ondördüncü Hikmet:
 
Ervasî Hazretleri —Kaddesel­lahu tealâ ruhehu— bir şeyhin muridlerini eğitirken on­lara sadece rabıta konusunu öğretmekle yetindiğini an­latır ve o şeyhin bu hareketini beğendiğini söylerdi.
 
Onbeşinci Hikmet: Ervasî Hazretlerinin —Kaddesel­lahu teâlâ ruhehu— meyline (eğilimine, tercihine) göre müridin rabıta halinde şeyhinden sağladığı faydalar, soh­betler yolu ile sağlayabileceği faydalardan daha çok ve etkilidir.
 
 
Yukardaki kasidede isimleri geçen silsilemizin büyük­lerinin açık kimlikleri:
 
— Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa salât ve selâm üzerine olsun—
— Ebu Bekir Sıddık Allah ondan razı olsun—
Selman-ı Farisi Allah ondan razı olsun—
Ebu Bekir hazretlerinin torunu Kasım Muhammed
—Allah ondan razı olsun—
— Kasım hazretlerinin oğlu Cafer-1 Sadık Allah ondan razı olsun—
— Şeyh Ebu Yezid Bestami (Bayezid-i Bestami) —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Ebul Hasan HerkanîKaddesellahu Tealâ Sırrehu—
— Ebu Ali Faremidî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
— Ebu Yakub Yusuf-i Hemedanî —Kaddesellahu Te­alâ Sırrehu—
— Şeyh Abdülhahk Gecdevani —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
— Şeyh Arif RivegeriKaddesellahu Tealâ Sırrehu—
— Şeyh Mahmud Encir Feğnevî Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Hace Azizan, Ali Rametna Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Şeyh Muhammed Baba Semmasî Kaddesellahu Tealâ Sırrehu
Şeyh Emir Kelâl —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu
Şah-ı Nakşbend, Muhammed Buharî Kaddesellahu Tealâ Sırrehu
Alâuddin Attar Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Yakub Çerhî —Kaddesellahu Teâlâ Sırrehu—
Hace Ubeydullah Ehrar —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu
— Muhammed Zahid Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
— Derviş Muhammed Semerkandî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Muhammed Hacegi Emkengî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Muhammed Bakıbillah —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
İmam-ı Rabbani, Ahmed Serhendî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Muhammed Ma'sum, Urvet-ül Vuska —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Muhammed Seyfuddin —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Seyyid Nur Muhammed Bedvanî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Habibullah Mirzacan —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Şeyh Abdullah Dehlevî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Mevlâna Ziyauddin, Zülcenaheyn —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Seyyid Taha Nehri Hekarî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Gavs-ül Azam, Seyyid Sibgatullah Ervasî, Hızanî Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Şeyda Şeyh Abdurrahman Tağî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Şeyh Fethullah Verkansî, Bitlisi —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Şeyh Muhammed Ziyauddin Nurşinî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
Şeyh Ahmed Hıznevî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
 
— Şeyh Muhammed Masum-i Sanî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
— Seyyid Muhammed Erbekendî —Kaddesellahu Tealâ Sırrehu—
 
Ahmed Hilmi KUĞI
1 Sefer 1400 h. 20 Aralık 1979 m.
7 Kanun-ı Evvel 1395 r.

 
 

 
 Huzur Yayınları Nakşibendi Şeyhlerininin Mukaddes Sözleri kitabı nı incele diniz.
Diğer Özellikler
Stok Kodu9789944301992
MarkaHuzur Yayınları
Stok DurumuVar
9789944301992
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.