Risalei Nur Hizmetkarları Ağabeyler Anlatıyor 7

Fiyat:
270,00 TL
İndirimli Fiyat (%40,7) :
160,00 TL
Kazancınız 110,00 TL
Geçici olarak temin edilememektedir. Temin edildiginde

Bu ürünün yerine tercih edebileceğiniz ürünler

  
Kitap            Risale-i Nur Hizmetkarları Ağabeyler Anlatıyor 7
Yazar           Ömer Özcan
Yayınevi       Nesil Yayınları
Kağıt  Cilt     2.Hamur kağıt - Karton kapak cilt
Sayfa  Ebat  406 sayfa - 13.5x19.5 cm



Nesil yayınları, Ömer Özcan Risalei Nur Hizmetkârları Ağabeyler Anlatıyor 7 adlı kitabı incelemektesiniz. 
Ağabeyler Anlatıyor 7 kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları ve bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.  Alak 1-2

 
Önsöz

Risalei Nur'da İsmi Geçen veya muazzez Üstad'ımız Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini gören ve onunla beraber olan ağabeylerimizi 1967 yılından itibaren arayıp, bulup, ko­nuşturup hatıralarını kitaplaştırmaya devam ediyoruz. Bir sarraf titizliği ile kılı kırk yararak hatıraları hatıra sahiplerine ve adı geçen hemen herkese -bir şekilde ulaşıp teyid ettiriyo­rum. Ulaşabildiğim belge ve fotoğraflarla da destekliyorum. Şüphesiz en temel kaynağımız Risale-i Nur'dur. Hatalarımız olmuyor değil, elbette oluyor. Yanlışları fark ettiğimizde ki­tapların yeni baskılarında derhal düzeltiyoruz. Bu yedinci kitabımızda daha fazla bilgi, belge ve fotoğrafa yer verdim. Anlatılanların Risale-i Nurdan yerlerini bularak nurlarla bü­tünleştirmeye çalıştım. Önceki altı adet ve bu yedinci kitabı­mızla beraber, 238 ağabeyimizin hizmet hatıraları yayınlan­mış oluyor. Dahası da var...

Elinizdeki yedinci kitapta öncekilerde olduğu gibi birkaç istisna dışında, çoğu hayatta olan ağabeylerimizin hatıralarına
 
Risale-İ Nur'da İsmi Geçen veya muazzez Üstad'ımız Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini gören ve onunla beraber olan ağabeylerimizi 1967 yılından itibaren arayıp, bulup, ko­nuşturup hatıralarını kitaplaştırmaya devam ediyoruz. Bir sarraf titizliği ile kılı kırk yararak hatıraları hatıra sahiplerine ve adı geçen hemen herkese -bir şekilde ulaşıp- teyid ettiriyo­rum. Ulaşabildiğim belge ve fotoğraflarla da destekliyorum. Şüphesiz en temel kaynağımız Risale-i Nurdur. Hatalarımız olmuyor değil, elbette oluyor. Yanlışları fark ettiğimizde ki­tapların yeni baskılarında derhal düzeltiyoruz. Bu yedinci kitabımızda daha fazla bilgi, belge ve fotoğrafa yer verdim. Anlatılanların Risale-i Nur'dan yerlerini bularak nurlarla bü­tünleştirmeye çalıştım. Önceki altı adet ve bu yedinci kitabı­mızla beraber, 238 ağabeyimizin hizmet hatıraları yayınlan­mış oluyor. Dahası da var...

Elinizdeki yedinci kitapta öncekilerde olduğu gibi birkaç istisna dışında, çoğu hayatta olan ağabeylerimizin hatıralarına
 
öncelik verdik. Bunun sebebi, tashihli hatıralarına herhangi bir itiraz vaki olursa, kendileri tarafından cevap verilsin veya varsa yanlışları düzeltsinler diyedir.

Van'dan Bursa'ya; İnebolu'dan Erzincan'a; Antalya'dan, Antep'ten İstanbul'a; Isparta'ya, Konya'ya, Ankara'ya, Ağrı'ya, Denizli'ye, Kastamonu'ya kadar daha çok sayıda merkezlere turlarımız oldu... Bazen köyler dâhil nokta ziyaretlerimiz de gerçekleşti... Devam ediyoruz... Şimdiye kadar üç yüze yakın ağabeyle -çoğu birebir olmak üzere- görüşmek nasip oldu. Bu röportajların ekserisini video çekimleriyle, bir kısmını da ses kaydı ve yazılı metin olarak kaydettik. Bunların yanına on binleri geçen fotoğraf ve belgeleri de katarsak hatırı sayılır bir arşiv derlenmiş oldu. Bu çilekeş kahramanların büyük çoğun­luğu vefat etti, onlar artık yok bu dünyada. Tek bir kelime bi­le alınamaz artık onlardan. Bu noktada Ağabeyler Anlatıyor okuyucularından bir istirhamım var. Bulundukları bölgeler­de Risale-i Nur'da adı geçen veya Hz. Üstad'la görüşmüş olan ağabeylerimizden hayatta olanlar var ise lütfen bize haber ver­sinler. Gereğini beraberce yapmaya çalışalım inşallah... Araş­tırmalarımda yardımlarını esirgemeyen bütün ağabey ve kar­deşlerimize gönülden teşekkür ediyorum.

Bir mesele hakkında bilhassa bilgilendirmek istiyorum. Şöyle ki: Ağabeylerden yapılan kayıtlar ile Ağabeyler Anlatı­yor' kitaplarında yayınlanan bilgiler arasında bir çelişki olur­sa, doğru olan taraf kitaplardaki bilgilerdir. Neden denilirse, tashih safhasında ağabeylerin yaptığı düzeltmeler sebebiyle­dir. Bir de hatıra sahibi ağabeylerimiz tashih sırasında çokça yeni ilaveler yapmaktadırlar. Kayıtlarımızda bulunup da ya­yınlamayan kısımlar ise ya hususidir veya mevzu ile alakası yoktur.

Tarihçe-i Hayat kitabının başında şöyle diyor: "...Üstadın mesleğini, meşrebini ve hususî ahvalini, pek çok seciye ve has­letleri şahsında ve hizmetinde toplayan şahsiyetini tarif ede­medik. Onun yaşadığı müteaddit hayat safhalarını yakından gören ve içinde bulunan talebe ve hizmetkârlarını birer birer dinlemek ve görüşmek lâzımdır ki, tarihçe-i hayatı bir dere­ce mufassal hazırlanabilsin." (Tarihçe-i Hayat 22 - Hazırlayan­lar).

Bu ifadelere rağmen, ağabeylerin Hz. Üstad'la olan hizmet hatıralarının kitaplaştırıp neşredilmesini doğru bulmayan kardeşlerimiz de oluyor. İşte bu saikla elinizdeki yedinci kita­bımda ilk defa bir tercih yaptım. Şöyle ki:

Kadim ağabeylerimizden Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Salih Özcan, Mehmed Fırıncı, Mehmed Kırkıncı, Nusred Kocabay, Gültekin Sarıgül, Abdulvahid Mutkan, İhsan Kasım ve -alfabetik sırayla- akademisyen ve yazarlardan Prof. Dr. Abdulkadir Özcan, Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Prof. Dr. Alaaddin Başar, Prof. Dr. Himmed Uç, Halid Ertuğrul, Necmeddin Şahiner, Ümit Şimşek gibi bu sahada eserler vermiş bilirkişile­re başvurdum. Onlardan Ağabeyler Anlatıyor kitapları hak­kında görüş, tavsiye, ihtar ve eleştiri talep ettim. Lütfedip be­yanda bulundular. Kıymetli tahlillerini hiç değiştirmeden bu kitabın sonuna ekledim. Kendilerine teşekkür ediyorum... Ay­rıca Mustafa Sungur ve Hüsnü Bayram ağabeylerimizden he­nüz bir görüş talep etme fırsatım olmadan, bilvesile kanaatle­rini öğrenmiş oldum. Onları da kitabın sonuna ilave ettim.

Rabbim rızasına nail eylesin; her türlü riya, ucb, fahr ve menfaat marazından mahfuz buyursun. Âmin...

  Ağabeyler anlatıyor 7

Abdulmuhsin Alev          21
Abdünnur Sezgin 61
Ahmed Gümüş    70
Ahmed Ramazan Canbek (Tuncer)    86
Ahmed Urfalı        112
Ali Özek (Prof. Dr.)          128
Ertuğrul Kireç       136
Feyzi Halıcı          145
Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu) 149
Hüseyin Abdulhadi         156
İsmail Güven        160
İsmail Hakkı Zeyrek        169
İsmail Karaçam    193
Mahmut Çalışkan            203
Mehmed İman      232

Musa Yoldaş        235
Mustafa Ramazanoğlu  246
Mustafa Fahri Üründül   257
Münire Özdemir (Said Özdemir'in İkinci Annesi)   263
Niyazi Özsoy        289
Nuri Kul     292
Osman Avni Yüksel        295
Recep Uysal        301
Refet Kavukçu     306
Said Gecegezen 329
Şükrü Altıntabak  342
Tevfik Demirel      345
Vahdettin Akyıl    352
Yaşar (Said) Kul  357
Zekeriya Kitapçı    361

ÖMER ÖZCAN
İzmir, Aralık 2017

Kitaptan bir bölüm.

Emirdağ'ında Üç Sene Geçtikten Sonra Tevkifler Başlıyor
Tabi bu arada Risale-i Nurlar Emirdağ'ında gizli gizli yazılı­yordu. Ağabeylerime ve Osmanlıca bilen diğer ağabeylere Üstad'ımız formalar halinde risaleler veriyor, onlar da yazıp tekrar Üstad'ımıza iade ediyorlardı. Üstad'ımız da yazılan ri­saleleri tashih ettikten sonra geri veriyordu. Yazılan risaleler dışarıya, başka yerlere de gönderiliyordu. Oralarda yazılanlar da tashih için Emirdağ'ına Üstad'ımıza geliyordu.

Bu şekilde üç sene kadar hizmetler devam etti. Dışarıdan sivil polisler gelmiş, üç sene emniyet takip ediyor; kimler Üstad'ımızla ilgilendi, kimler geldi, kimler yanında bulundu, kimlere Risale-i Nur gidiyor takip ediliyor... Risalelerin gitti­ği yerler tespit ediliyor. Tabi bizim bir şeyden haberimiz yok.

İşte üç sene kadar sonra emniyet bir arama-tarama yapıyor... Aramalar sonunda kimde Risale-i Nur varsa, kim alakadarsa hepsini tevkif ediyorlar. Emirdağ'ından bizim Çalışkanlar aile­sinden üç ağabeyim iki de oğlu beş kişi, diğer ağabeylerden de on beş kişi olmak üzere yirmi kişi tevkif edildi. İnebolu, Kas­tamonu, Safranbolu, İsparta, Aydın, Denizli civarlarından da

24 Mahmut Çalışkanın bahsini ettiği bu hadiseler Emirdağ Lahikasında şu şekilde geçmektedir:

"Afyon Emniyet Müdürü'ne derim ki:
"Müdür Bey! Dünyada, eski zamandan beri görülmemiş bu derece kanunsuz ve manasız ve maslahatsız tecavüzler bana geldiği halde neden aldırmıyorsunuz?

Bir misali:
"Câmiye, hâli zamanda, cemaat hayrına sahib olmak için, bazı bir-iki adamdan baş­ka kimseyi yanıma kabul etmediğim halde, resmen "Kat'iyyen câmiye gitmeyecek­siniz!" deyip; bu gurbette, hastalık ve ihtiyarlık ve yoksulluk içinde bu ihanet hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Haberim olmadan, caminin hâli bir yerinde iki-uç tahta, bir kilimle beni üşütmemek fikriyle bir zâtın yaptığı iki kişilik bir settare yüzünden, ehemmiyetli bir mesele şeklinde, hem bana, hem umum halka manasız telaş vermek hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Soruyorum." (Emirdağ L. 128) tevkifler oluyor. Toplam seksen küsur kişi... Emirdağ'ında Ağır Ceza Mahkemesi olmadığı için, Afyon Ağır Ceza Mahkemesi­ne havale ediliyorlar. Üstad'ımızı ve ağabeyleri Emirdağ'ın­dan Afyon Mahkemesine kamyon kasasında götürüyorlar. (17 Ocak 1948)

Zemherinin En Şiddetli Günlerinde Sobasız Koğuşta Tek Başına...
Afyon hapishanesinde camları kırık, sobası-mangalı olmayan büyük bir koğuşa tek başına koyuyorlar Üstad'ımızı. Gaye ve maksatları Said Nursi donsun, ölsün... Afyon'da kış çok ağır geçer... Bazen öyle dehşetli soğuk olur ki, eliniz ıslakken kapı kolunu tutsanız eliniz yapışır kalır. O hapishane günlerinde de o kadar soğuk oluyor ki Afyon'da... Üstad'ımızın Emirdağ Hayatı, hayatının son kısmı olduğu için başka kaldığı yerlerde uygulayamadıkları işkenceyi, Emirdağ'da dehşetli bir şekilde uygulamaya başlamışlardı. Hem Emirdağ hayatında, hem Af­yon hapishanesinde çok sıkı bir baskı uyguladılar Üstad'ımıza. O çok dehşetli kış günlerinde tek başına camları kırık, sobası olmayan büyük bir koğuşta, yapayalnız donsun, ölsün isten­mişti...

Hani Üstad'ımız diyor ki; "Sonra pek âdi bahanelerle, zemheririn en şiddetli soğuk günlerinde beni tevkif ederek, büyük ve gayet soğuk ve iki gün sobasız bir koğuşta tecrid-i mutlak içinde hapsettiler. Ben küçük odamda günde kaç defa soba ya­kar ve daima mangalımda ateş varken, zafiyet ve hastalığım­dan zor dayanabilirdim." (Lem'alar 258)

Yaklaşık iki seneye yakın, 20 ay Afyon hapishanesinde kal­dı Üstad'ımız ve bazı ağabeylerimiz. 20 Eylül 1949'da geceleyin tahliye oldular. Üstad'ımız hem hapisten çıktı, hem de mecbu­ri ikametini kaldırdılar. İstediği yere gidebilirdi. Fakat Üstad'ı­mız başka yerlere gitmedi, kendi arzusuyla yine Emirdağ'ına
 
geldi. Aynı evinde Emirdağ'ında yaşamaya başladı ve yine fay­tonla kırları gezmeye devam etti. 1950'de Demokrat Parti hü­kümeti geldi...

Rüyamda Stalin Emirdağ'ına Üstad'ımızı Öldürmeye Gelmiş

Üstad'ımız sık sık bize: "Rusya, dünyayı komünist yapmak is­tiyor. Kominizim öyle tehlikeli bir afet ki, bunun önüne ancak Risale-i Nur set çekebilir" diyordu.
1953 senesi geldi. Ben bir rüya gördüm. Rüyamda, Stalin Emirdağ'ına Üstad'ımızı öldürmeye gelmiş. Stalin, Üstad'ın oturduğu evin dış kapısından içeri girmek istiyordu. Ben, Ceylân ve Zübeyir Ağabey üçümüz, Üstad'ımızın kapısında bekliyoruz. O, Üstad'ımızın namaz kıldığı Hükümet binasının oradaki meydandan gelmeye başladı. İri yapılı gür bıyıkları var. Askeri üniformalı, omuzları, beli de kemerli. Böyle gör­kemli bir şekilde geldi, geldi; tam Üstad'ımızın evinin hizasına gelince içeri girmek için ani bir dönüş yaptı. Kapıda biz varız, mani olmak istedik, kollarımızla savuşturduk. O birkaç adım geriye çekildi, sonra biraz durdu tekrar ikinci bir hamle yaptı. Bu sefer bizi kollarıyla savdı ve kapıdan içeri girdi. Biz arka­sından bırakmayalım diye uğraştık ama bir türlü mani olama­dık. Bahçe ile Üstad'ımızın evi arasında 10 metre mesafe vardı. Boşluğu geçti, daha sonra merdivenden yukarı çıkmaya başla­dı. O arada da Üstad'ımız yukardan aşağıya inmeye başladı. Tarihçe-i Hayat'taki resimdeki kıyafetiyle idi Üstad. Sağ elin­de bir keser var. Üstad'ımız aşağı iniyor, Stalin yukarı çıkıyor. Tam merdiven sahanlığına birleştiler. Üstad'ımız elindeki ke­serle Stalin'in başına vurmaya başlamıştı. Vurdu, vurdu, vur­du... Stalin içeriye giremeden, orada düşüp öldü. Ben rüyadan uyandım.

Ertesi günü bu rüyayı Mehmet Çalışkan ağabeyime anlat­tım. O arada Zübeyir Ağabey geldi. Zübeyir ağabeye de anlat­tim. O da Üstada anlatmış. Üstad'ımız git çabuk Mahmut'u alıp gelin diyor. Zübeyir Ağabey 15 dakika sonra geri geldi, "Kardeşim gel, Üstad seni çağırıyor' dedi. Beraber Üstad a git­tik. Üstad'ımız karyolasında oturuyordu, elini öptüm, ayak ucuna oturdum. "Safa geldin kardeşim, sen rüya görmüşsün nasıl gördün rüyayı, anlat!" dedi bana. "Üstad'ım, Stalin sizi öldürmek için gelmiş Emirdağ'ına. Biz, Zübeyir Ağabey, Cey­lan Ağabey kapıda bekliyorduk. Birinci girişine mani olduk, ikinci girişine mani olamadık. Sahanlıkta karşılaştınız, son­ra siz elinizdeki keserle Stalin'in başına vurmaya başladınız. Vurdunuz, vurdunuz, vurdunuz... Stalin öldü, düştü" dedim. Böyle deyince Üstad'ımız karyolanın üstünde birden ani bir atakla iki dizi üzerine geldi. Yüksek sesle 'Fesuphanallah! Fe­suphanallah!' dedi. Sonra elini kaldırdı, "Bak Zübeyir karde­şim, Mahmut evladım! Risale-i Nur Komünizmin belini kırdı, başını parçaladı, daha kendisini doğrultamaz. Risale-i Nur'un şahs-ı manevisi olarak ben gözüküyorum, komünizmin ve dinsizliğin şahs-ı manevisi olarak da Stalin gözüküyor" dedi. Sonra da Zübeyir ağabeye: "Sen Mahmut'un bu rüyasını kale­me al, yaz başka yerlere de gönderin, oralarda da oksunlar" dedi. Daha sonra bana, "Sen safa geldin kardeşim" dedi. Ben Üstad'ımızın yanından ayrıldım.

Bu bir rüya olmasına rağmen Üstad'ımız çok ehemmiyet vermişti. Peki, ne oldu? Bu hadise 1953'de oldu. 1990'lı yıllara geldiğimizde ne oldu Rusya, birden çöktü, Üstad'ımızın tabi­riyle beli kırıldı...

Sonra bu rüya lâhika olarak yazıldı ve dağıtıldı. O mektu­bu Zübeyir Ağabey yazdı; Urfa'ya, Kastamonu'ya, İsparta'ya ve başka yerlere de gönderdi.
Burada çok enteresan bir durum var. Esasında da Stalin o gün ölmüş. Hem de beyin kanamasından ölmüş. Fakat bütün dünyadan ölümünü on-on beş gizliyorlar. 15 gün sonra biz radyodan, gazetelerden öğrendik ki o gün ölmüş.

 

ağabeyler anlatıyor 7

mahmut çalışkan
 
Zübeyir Ağabey Tarafından Kaleme Alınıp Dağıtılan Lahika Şöyle:

Zübeyir Ağabey tarafından kaleme alınan mektubun ilk pa­ragrafı, yedi sene evvel Ceylan Çalışkan tarafından görülen başka bir rüya ile başlıyor. Mahmut Çalışkan ağabeyin rüya-sıyla ilgili bölüm ise şöyledir:

"Yedi sene evvelki bu lâtif rüyaya şimdi tevafuk eden ve Çalışkanlar hanedanına mensup bulunan kahraman Ceylânın en küçük amcası Nurun küçük kahramanlarından Mahmut, Ceylândan yedi yaş küçük olduğuna göre, o zamanki küçük Ceylânın yaşına şimdi giren ve bu Nur'un küçük kahramanı Mahmut rüyalarında şu müjdeli hakikati görüyor ki:

"Yirmi beş Şubat Salıyı Çarşamba'ya bağlayan gece, rüya­sında Hazret-i Üstadın dış kapısının iç tarafından başlayan merdiven yukarı doğru kurulmuş bir şekilde ve bu merdive­nin sağ ve solunda yeşil güzel ağaçlar var. Ve dışarıda da ba­zı kimseler bulunuyor. Bu ağaçların arasından her nasılsa gür bıyıklı, iri bir adam, elinde keser, merdivenden yukarı doğru gidiyormuş ve 'Bu kimdir?' diye sormuş.

"O etraftaki adamlar 'Stalin demişler. Üstadımız tam mer­divenlerin ortasına varınca, o kâfir herifin tam arkasından, yani boynundan tutup, aşağı indiriyor. Ve elindeki keseri alıp, kafasına vura vura beynini deliyor. Küçük Mahmut da kendi üstünü başını arıyor ki, bir şey bulup Üstada yardım etsin. Et-raftakiler Mahmut'a 'Sen müdahale etme, onu Üstad öldüre­cek, onun vazifesidir' diyorlar. Çarşamba sabahı Mehmed Çalışkan vasıtasıyla bu rüya Üstadımıza anlatılıyor. On gün sonra işittik ki: Stalin felç olup, beyin kanaması neticesinde geberip gidiyor. Ve radyolar vasıtasıyla herkes işitiyor.

"Rüyanın tabiri şudur: Komünistliğin şahs-ı manevîsini Stalin suretinde görmüş. Risale-i Nur'un Zülfikar ve Asâ-yı Musa'sı Üstad şeklinde görülmüş ki; yarı dünyayı istilâ ettiği halde Anadolu'ya girmemesi için, Asâ-yı Musa ve Zülfikar'la beynini delmiştir. Tabirin bu olduğuna kat'î delili de bu rüya­nın aynı hadiseye ve aynı günde tam tevafuk ettiği gibi, otuz yedi sene evvel, Üstadımız Efendimiz Rus başkumandanının idam kararına karşı 'Bir Müslüman ve ehl-i iman kâfire kıyam etmez ve başını ona eğmez' demesine de manen tevafuk eder."

"Elbaki Hüvelbaki, rüya sahibi Mahmud ve kardaşları: Mehmed, Ahmed, v.s."

Diğer Özellikler
Stok Kodu9786051833842
MarkaNesil Yayınları
Stok DurumuBu ürün geçici olarak temin edilememektedir.
9786051833842
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.