Kitap Risale-i Nur Hizmetkarları Ağabeyler Anlatıyor 7
Yazar Ömer Özcan
Yayınevi Nesil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt - Karton kapak cilt
Sayfa Ebat 406 sayfa - 13.5x19.5 cm
Nesil yayınları, Ömer Özcan Risalei Nur Hizmetkârları Ağabeyler Anlatıyor 7 adlı kitabı incelemektesiniz.
Ağabeyler Anlatıyor 7 kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları ve bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Önsöz
Risalei Nur'da İsmi Geçen veya muazzez Üstad'ımız Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini gören ve onunla beraber olan ağabeylerimizi 1967 yılından itibaren arayıp, bulup, konuşturup hatıralarını kitaplaştırmaya devam ediyoruz. Bir sarraf titizliği ile kılı kırk yararak hatıraları hatıra sahiplerine ve adı geçen hemen herkese -bir şekilde ulaşıp teyid ettiriyorum. Ulaşabildiğim belge ve fotoğraflarla da destekliyorum. Şüphesiz en temel kaynağımız Risale-i Nur'dur. Hatalarımız olmuyor değil, elbette oluyor. Yanlışları fark ettiğimizde kitapların yeni baskılarında derhal düzeltiyoruz. Bu yedinci kitabımızda daha fazla bilgi, belge ve fotoğrafa yer verdim. Anlatılanların Risale-i Nurdan yerlerini bularak nurlarla bütünleştirmeye çalıştım. Önceki altı adet ve bu yedinci kitabımızla beraber, 238 ağabeyimizin hizmet hatıraları yayınlanmış oluyor. Dahası da var...
Elinizdeki yedinci kitapta öncekilerde olduğu gibi birkaç istisna dışında, çoğu hayatta olan ağabeylerimizin hatıralarına
Risale-İ Nur'da İsmi Geçen veya muazzez Üstad'ımız Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini gören ve onunla beraber olan ağabeylerimizi 1967 yılından itibaren arayıp, bulup, konuşturup hatıralarını kitaplaştırmaya devam ediyoruz. Bir sarraf titizliği ile kılı kırk yararak hatıraları hatıra sahiplerine ve adı geçen hemen herkese -bir şekilde ulaşıp- teyid ettiriyorum. Ulaşabildiğim belge ve fotoğraflarla da destekliyorum. Şüphesiz en temel kaynağımız Risale-i Nurdur. Hatalarımız olmuyor değil, elbette oluyor. Yanlışları fark ettiğimizde kitapların yeni baskılarında derhal düzeltiyoruz. Bu yedinci kitabımızda daha fazla bilgi, belge ve fotoğrafa yer verdim. Anlatılanların Risale-i Nur'dan yerlerini bularak nurlarla bütünleştirmeye çalıştım. Önceki altı adet ve bu yedinci kitabımızla beraber, 238 ağabeyimizin hizmet hatıraları yayınlanmış oluyor. Dahası da var...
Elinizdeki yedinci kitapta öncekilerde olduğu gibi birkaç istisna dışında, çoğu hayatta olan ağabeylerimizin hatıralarına
öncelik verdik. Bunun sebebi, tashihli hatıralarına herhangi bir itiraz vaki olursa, kendileri tarafından cevap verilsin veya varsa yanlışları düzeltsinler diyedir.
Van'dan Bursa'ya; İnebolu'dan Erzincan'a; Antalya'dan, Antep'ten İstanbul'a; Isparta'ya, Konya'ya, Ankara'ya, Ağrı'ya, Denizli'ye, Kastamonu'ya kadar daha çok sayıda merkezlere turlarımız oldu... Bazen köyler dâhil nokta ziyaretlerimiz de gerçekleşti... Devam ediyoruz... Şimdiye kadar üç yüze yakın ağabeyle -çoğu birebir olmak üzere- görüşmek nasip oldu. Bu röportajların ekserisini video çekimleriyle, bir kısmını da ses kaydı ve yazılı metin olarak kaydettik. Bunların yanına on binleri geçen fotoğraf ve belgeleri de katarsak hatırı sayılır bir arşiv derlenmiş oldu. Bu çilekeş kahramanların büyük çoğunluğu vefat etti, onlar artık yok bu dünyada. Tek bir kelime bile alınamaz artık onlardan. Bu noktada Ağabeyler Anlatıyor okuyucularından bir istirhamım var. Bulundukları bölgelerde Risale-i Nur'da adı geçen veya Hz. Üstad'la görüşmüş olan ağabeylerimizden hayatta olanlar var ise lütfen bize haber versinler. Gereğini beraberce yapmaya çalışalım inşallah... Araştırmalarımda yardımlarını esirgemeyen bütün ağabey ve kardeşlerimize gönülden teşekkür ediyorum.
Bir mesele hakkında bilhassa bilgilendirmek istiyorum. Şöyle ki: Ağabeylerden yapılan kayıtlar ile Ağabeyler Anlatıyor' kitaplarında yayınlanan bilgiler arasında bir çelişki olursa, doğru olan taraf kitaplardaki bilgilerdir. Neden denilirse, tashih safhasında ağabeylerin yaptığı düzeltmeler sebebiyledir. Bir de hatıra sahibi ağabeylerimiz tashih sırasında çokça yeni ilaveler yapmaktadırlar. Kayıtlarımızda bulunup da yayınlamayan kısımlar ise ya hususidir veya mevzu ile alakası yoktur.
Tarihçe-i Hayat kitabının başında şöyle diyor: "...Üstadın mesleğini, meşrebini ve hususî ahvalini, pek çok seciye ve hasletleri şahsında ve hizmetinde toplayan şahsiyetini tarif edemedik. Onun yaşadığı müteaddit hayat safhalarını yakından gören ve içinde bulunan talebe ve hizmetkârlarını birer birer dinlemek ve görüşmek lâzımdır ki, tarihçe-i hayatı bir derece mufassal hazırlanabilsin." (Tarihçe-i Hayat 22 - Hazırlayanlar).
Bu ifadelere rağmen, ağabeylerin Hz. Üstad'la olan hizmet hatıralarının kitaplaştırıp neşredilmesini doğru bulmayan kardeşlerimiz de oluyor. İşte bu saikla elinizdeki yedinci kitabımda ilk defa bir tercih yaptım. Şöyle ki:
Kadim ağabeylerimizden Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Salih Özcan, Mehmed Fırıncı, Mehmed Kırkıncı, Nusred Kocabay, Gültekin Sarıgül, Abdulvahid Mutkan, İhsan Kasım ve -alfabetik sırayla- akademisyen ve yazarlardan Prof. Dr. Abdulkadir Özcan, Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Prof. Dr. Alaaddin Başar, Prof. Dr. Himmed Uç, Halid Ertuğrul, Necmeddin Şahiner, Ümit Şimşek gibi bu sahada eserler vermiş bilirkişilere başvurdum. Onlardan Ağabeyler Anlatıyor kitapları hakkında görüş, tavsiye, ihtar ve eleştiri talep ettim. Lütfedip beyanda bulundular. Kıymetli tahlillerini hiç değiştirmeden bu kitabın sonuna ekledim. Kendilerine teşekkür ediyorum... Ayrıca Mustafa Sungur ve Hüsnü Bayram ağabeylerimizden henüz bir görüş talep etme fırsatım olmadan, bilvesile kanaatlerini öğrenmiş oldum. Onları da kitabın sonuna ilave ettim.
Rabbim rızasına nail eylesin; her türlü riya, ucb, fahr ve menfaat marazından mahfuz buyursun. Âmin...
Ağabeyler anlatıyor 7
Abdulmuhsin Alev 21
Abdünnur Sezgin 61
Ahmed Gümüş 70
Ahmed Ramazan Canbek (Tuncer) 86
Ahmed Urfalı 112
Ali Özek (Prof. Dr.) 128
Ertuğrul Kireç 136
Feyzi Halıcı 145
Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu) 149
Hüseyin Abdulhadi 156
İsmail Güven 160
İsmail Hakkı Zeyrek 169
İsmail Karaçam 193
Mahmut Çalışkan 203
Mehmed İman 232
Musa Yoldaş 235
Mustafa Ramazanoğlu 246
Mustafa Fahri Üründül 257
Münire Özdemir (Said Özdemir'in İkinci Annesi) 263
Niyazi Özsoy 289
Nuri Kul 292
Osman Avni Yüksel 295
Recep Uysal 301
Refet Kavukçu 306
Said Gecegezen 329
Şükrü Altıntabak 342
Tevfik Demirel 345
Vahdettin Akyıl 352
Yaşar (Said) Kul 357
Zekeriya Kitapçı 361
ÖMER ÖZCAN
İzmir, Aralık 2017
Kitaptan bir bölüm.
Emirdağ'ında Üç Sene Geçtikten Sonra Tevkifler Başlıyor
Tabi bu arada Risale-i Nurlar Emirdağ'ında gizli gizli yazılıyordu. Ağabeylerime ve Osmanlıca bilen diğer ağabeylere Üstad'ımız formalar halinde risaleler veriyor, onlar da yazıp tekrar Üstad'ımıza iade ediyorlardı. Üstad'ımız da yazılan risaleleri tashih ettikten sonra geri veriyordu. Yazılan risaleler dışarıya, başka yerlere de gönderiliyordu. Oralarda yazılanlar da tashih için Emirdağ'ına Üstad'ımıza geliyordu.
Bu şekilde üç sene kadar hizmetler devam etti. Dışarıdan sivil polisler gelmiş, üç sene emniyet takip ediyor; kimler Üstad'ımızla ilgilendi, kimler geldi, kimler yanında bulundu, kimlere Risale-i Nur gidiyor takip ediliyor... Risalelerin gittiği yerler tespit ediliyor. Tabi bizim bir şeyden haberimiz yok.
İşte üç sene kadar sonra emniyet bir arama-tarama yapıyor... Aramalar sonunda kimde Risale-i Nur varsa, kim alakadarsa hepsini tevkif ediyorlar. Emirdağ'ından bizim Çalışkanlar ailesinden üç ağabeyim iki de oğlu beş kişi, diğer ağabeylerden de on beş kişi olmak üzere yirmi kişi tevkif edildi. İnebolu, Kastamonu, Safranbolu, İsparta, Aydın, Denizli civarlarından da
24 Mahmut Çalışkanın bahsini ettiği bu hadiseler Emirdağ Lahikasında şu şekilde geçmektedir:
"Afyon Emniyet Müdürü'ne derim ki:
"Müdür Bey! Dünyada, eski zamandan beri görülmemiş bu derece kanunsuz ve manasız ve maslahatsız tecavüzler bana geldiği halde neden aldırmıyorsunuz?
Bir misali:
"Câmiye, hâli zamanda, cemaat hayrına sahib olmak için, bazı bir-iki adamdan başka kimseyi yanıma kabul etmediğim halde, resmen "Kat'iyyen câmiye gitmeyeceksiniz!" deyip; bu gurbette, hastalık ve ihtiyarlık ve yoksulluk içinde bu ihanet hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Haberim olmadan, caminin hâli bir yerinde iki-uç tahta, bir kilimle beni üşütmemek fikriyle bir zâtın yaptığı iki kişilik bir settare yüzünden, ehemmiyetli bir mesele şeklinde, hem bana, hem umum halka manasız telaş vermek hangi kanunladır? Hangi maslahat var? Soruyorum." (Emirdağ L. 128) tevkifler oluyor. Toplam seksen küsur kişi... Emirdağ'ında Ağır Ceza Mahkemesi olmadığı için, Afyon Ağır Ceza Mahkemesine havale ediliyorlar. Üstad'ımızı ve ağabeyleri Emirdağ'ından Afyon Mahkemesine kamyon kasasında götürüyorlar. (17 Ocak 1948)
Zemherinin En Şiddetli Günlerinde Sobasız Koğuşta Tek Başına...
Afyon hapishanesinde camları kırık, sobası-mangalı olmayan büyük bir koğuşa tek başına koyuyorlar Üstad'ımızı. Gaye ve maksatları Said Nursi donsun, ölsün... Afyon'da kış çok ağır geçer... Bazen öyle dehşetli soğuk olur ki, eliniz ıslakken kapı kolunu tutsanız eliniz yapışır kalır. O hapishane günlerinde de o kadar soğuk oluyor ki Afyon'da... Üstad'ımızın Emirdağ Hayatı, hayatının son kısmı olduğu için başka kaldığı yerlerde uygulayamadıkları işkenceyi, Emirdağ'da dehşetli bir şekilde uygulamaya başlamışlardı. Hem Emirdağ hayatında, hem Afyon hapishanesinde çok sıkı bir baskı uyguladılar Üstad'ımıza. O çok dehşetli kış günlerinde tek başına camları kırık, sobası olmayan büyük bir koğuşta, yapayalnız donsun, ölsün istenmişti...
Hani Üstad'ımız diyor ki; "Sonra pek âdi bahanelerle, zemheririn en şiddetli soğuk günlerinde beni tevkif ederek, büyük ve gayet soğuk ve iki gün sobasız bir koğuşta tecrid-i mutlak içinde hapsettiler. Ben küçük odamda günde kaç defa soba yakar ve daima mangalımda ateş varken, zafiyet ve hastalığımdan zor dayanabilirdim." (Lem'alar 258)
Yaklaşık iki seneye yakın, 20 ay Afyon hapishanesinde kaldı Üstad'ımız ve bazı ağabeylerimiz. 20 Eylül 1949'da geceleyin tahliye oldular. Üstad'ımız hem hapisten çıktı, hem de mecburi ikametini kaldırdılar. İstediği yere gidebilirdi. Fakat Üstad'ımız başka yerlere gitmedi, kendi arzusuyla yine Emirdağ'ına
geldi. Aynı evinde Emirdağ'ında yaşamaya başladı ve yine faytonla kırları gezmeye devam etti. 1950'de Demokrat Parti hükümeti geldi...
Rüyamda Stalin Emirdağ'ına Üstad'ımızı Öldürmeye Gelmiş
Üstad'ımız sık sık bize: "Rusya, dünyayı komünist yapmak istiyor. Kominizim öyle tehlikeli bir afet ki, bunun önüne ancak Risale-i Nur set çekebilir" diyordu.
1953 senesi geldi. Ben bir rüya gördüm. Rüyamda, Stalin Emirdağ'ına Üstad'ımızı öldürmeye gelmiş. Stalin, Üstad'ın oturduğu evin dış kapısından içeri girmek istiyordu. Ben, Ceylân ve Zübeyir Ağabey üçümüz, Üstad'ımızın kapısında bekliyoruz. O, Üstad'ımızın namaz kıldığı Hükümet binasının oradaki meydandan gelmeye başladı. İri yapılı gür bıyıkları var. Askeri üniformalı, omuzları, beli de kemerli. Böyle görkemli bir şekilde geldi, geldi; tam Üstad'ımızın evinin hizasına gelince içeri girmek için ani bir dönüş yaptı. Kapıda biz varız, mani olmak istedik, kollarımızla savuşturduk. O birkaç adım geriye çekildi, sonra biraz durdu tekrar ikinci bir hamle yaptı. Bu sefer bizi kollarıyla savdı ve kapıdan içeri girdi. Biz arkasından bırakmayalım diye uğraştık ama bir türlü mani olamadık. Bahçe ile Üstad'ımızın evi arasında 10 metre mesafe vardı. Boşluğu geçti, daha sonra merdivenden yukarı çıkmaya başladı. O arada da Üstad'ımız yukardan aşağıya inmeye başladı. Tarihçe-i Hayat'taki resimdeki kıyafetiyle idi Üstad. Sağ elinde bir keser var. Üstad'ımız aşağı iniyor, Stalin yukarı çıkıyor. Tam merdiven sahanlığına birleştiler. Üstad'ımız elindeki keserle Stalin'in başına vurmaya başlamıştı. Vurdu, vurdu, vurdu... Stalin içeriye giremeden, orada düşüp öldü. Ben rüyadan uyandım.
Ertesi günü bu rüyayı Mehmet Çalışkan ağabeyime anlattım. O arada Zübeyir Ağabey geldi. Zübeyir ağabeye de anlattim. O da Üstada anlatmış. Üstad'ımız git çabuk Mahmut'u alıp gelin diyor. Zübeyir Ağabey 15 dakika sonra geri geldi, "Kardeşim gel, Üstad seni çağırıyor' dedi. Beraber Üstad a gittik. Üstad'ımız karyolasında oturuyordu, elini öptüm, ayak ucuna oturdum. "Safa geldin kardeşim, sen rüya görmüşsün nasıl gördün rüyayı, anlat!" dedi bana. "Üstad'ım, Stalin sizi öldürmek için gelmiş Emirdağ'ına. Biz, Zübeyir Ağabey, Ceylan Ağabey kapıda bekliyorduk. Birinci girişine mani olduk, ikinci girişine mani olamadık. Sahanlıkta karşılaştınız, sonra siz elinizdeki keserle Stalin'in başına vurmaya başladınız. Vurdunuz, vurdunuz, vurdunuz... Stalin öldü, düştü" dedim. Böyle deyince Üstad'ımız karyolanın üstünde birden ani bir atakla iki dizi üzerine geldi. Yüksek sesle 'Fesuphanallah! Fesuphanallah!' dedi. Sonra elini kaldırdı, "Bak Zübeyir kardeşim, Mahmut evladım! Risale-i Nur Komünizmin belini kırdı, başını parçaladı, daha kendisini doğrultamaz. Risale-i Nur'un şahs-ı manevisi olarak ben gözüküyorum, komünizmin ve dinsizliğin şahs-ı manevisi olarak da Stalin gözüküyor" dedi. Sonra da Zübeyir ağabeye: "Sen Mahmut'un bu rüyasını kaleme al, yaz başka yerlere de gönderin, oralarda da oksunlar" dedi. Daha sonra bana, "Sen safa geldin kardeşim" dedi. Ben Üstad'ımızın yanından ayrıldım.
Bu bir rüya olmasına rağmen Üstad'ımız çok ehemmiyet vermişti. Peki, ne oldu? Bu hadise 1953'de oldu. 1990'lı yıllara geldiğimizde ne oldu Rusya, birden çöktü, Üstad'ımızın tabiriyle beli kırıldı...
Sonra bu rüya lâhika olarak yazıldı ve dağıtıldı. O mektubu Zübeyir Ağabey yazdı; Urfa'ya, Kastamonu'ya, İsparta'ya ve başka yerlere de gönderdi.
Burada çok enteresan bir durum var. Esasında da Stalin o gün ölmüş. Hem de beyin kanamasından ölmüş. Fakat bütün dünyadan ölümünü on-on beş gizliyorlar. 15 gün sonra biz radyodan, gazetelerden öğrendik ki o gün ölmüş.
ağabeyler anlatıyor 7
mahmut çalışkan
Zübeyir Ağabey Tarafından Kaleme Alınıp Dağıtılan Lahika Şöyle:
Zübeyir Ağabey tarafından kaleme alınan mektubun ilk paragrafı, yedi sene evvel Ceylan Çalışkan tarafından görülen başka bir rüya ile başlıyor. Mahmut Çalışkan ağabeyin rüya-sıyla ilgili bölüm ise şöyledir:
"Yedi sene evvelki bu lâtif rüyaya şimdi tevafuk eden ve Çalışkanlar hanedanına mensup bulunan kahraman Ceylânın en küçük amcası Nurun küçük kahramanlarından Mahmut, Ceylândan yedi yaş küçük olduğuna göre, o zamanki küçük Ceylânın yaşına şimdi giren ve bu Nur'un küçük kahramanı Mahmut rüyalarında şu müjdeli hakikati görüyor ki:
"Yirmi beş Şubat Salıyı Çarşamba'ya bağlayan gece, rüyasında Hazret-i Üstadın dış kapısının iç tarafından başlayan merdiven yukarı doğru kurulmuş bir şekilde ve bu merdivenin sağ ve solunda yeşil güzel ağaçlar var. Ve dışarıda da bazı kimseler bulunuyor. Bu ağaçların arasından her nasılsa gür bıyıklı, iri bir adam, elinde keser, merdivenden yukarı doğru gidiyormuş ve 'Bu kimdir?' diye sormuş.
"O etraftaki adamlar 'Stalin demişler. Üstadımız tam merdivenlerin ortasına varınca, o kâfir herifin tam arkasından, yani boynundan tutup, aşağı indiriyor. Ve elindeki keseri alıp, kafasına vura vura beynini deliyor. Küçük Mahmut da kendi üstünü başını arıyor ki, bir şey bulup Üstada yardım etsin. Et-raftakiler Mahmut'a 'Sen müdahale etme, onu Üstad öldürecek, onun vazifesidir' diyorlar. Çarşamba sabahı Mehmed Çalışkan vasıtasıyla bu rüya Üstadımıza anlatılıyor. On gün sonra işittik ki: Stalin felç olup, beyin kanaması neticesinde geberip gidiyor. Ve radyolar vasıtasıyla herkes işitiyor.
"Rüyanın tabiri şudur: Komünistliğin şahs-ı manevîsini Stalin suretinde görmüş. Risale-i Nur'un Zülfikar ve Asâ-yı Musa'sı Üstad şeklinde görülmüş ki; yarı dünyayı istilâ ettiği halde Anadolu'ya girmemesi için, Asâ-yı Musa ve Zülfikar'la beynini delmiştir. Tabirin bu olduğuna kat'î delili de bu rüyanın aynı hadiseye ve aynı günde tam tevafuk ettiği gibi, otuz yedi sene evvel, Üstadımız Efendimiz Rus başkumandanının idam kararına karşı 'Bir Müslüman ve ehl-i iman kâfire kıyam etmez ve başını ona eğmez' demesine de manen tevafuk eder."
"Elbaki Hüvelbaki, rüya sahibi Mahmud ve kardaşları: Mehmed, Ahmed, v.s."