Kitap Rüya Yorumları Ansiklopedik Ciltli
Yazar Şerif Benekçi
Yayınevi Şadırvan Yayınları
Kağıt Cilt 1. Hamur Beyaz, Kalın Sert Ciltli
Sayfa Ebat 1.264 Sayfa - 17x24 cm.
Şerif Benekçi Ansiklopedik Rüya Yorumları kitabını incelemektesiniz.
Şadırvan Yayın Ansiklopedik Rüya Yorumları kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
YAYINEVİNİN ÖNSÖZÜ
Elinizdeki Ansiklopedik Rüya Tabirleri Kitabı; günümüzde büyük değişikliğe uğrayan örf, adet ve sosyal münasebetleri, çağımızın modern araç-gereçlerini zengin bir çeşitlilikle ihtiva etmesi, geçmişteki güvenilir âlimlerin, büyük velilerin tabir ilminde kullandıkları metodu günümüze yansıtması açısından önemli ve bir o kadar da zengin bir eserdir.
Kendisini romanlarındaki samimi üslubu ve içten anlatımıyla tanıdığımız Şerif Benekçi'nin hazırladığı 'Rüya Yorumları Ansiklopedisi'ni piyasadaki türlerinden özgün kılan özellikler şunlardır:
Rüya yorumu konusunu İslami sağlam kaynaklarla temellendirmesi,
Rüyaların 6742 maddelik çok geniş yelpazede yorumlanmış olması.
Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizin hayatı ve önceki peygamberlerin hayatlarından örnekler sunması,
Başta İmam Abdülgani Nablusî'nin "Tâtirul Enem fi Tâbiril Menam "ı ile Seyyid Süleyman el Hüseynî'nin "Kenzül Menam " adlı eserleri esas alınmış olup bilinen diğer bütün kaynaklara başvurulmuş ve bütün bu birikimlerin modern hayatla da bağlantıları tespit edilerek açık ve anlaşılır bir üslupla yeniden düzenlenmiş olması.
15 yıllık uzun ve titiz bir çalışma sonucu ortaya çıkmış olması
Evrensel bir yaklaşımla kaleme alınmış olması,
Herkesin kolaylıkla anlayacağı bir dilin kullanılmış olması
Klasik rüya tabirleri kitabında yer almayan birçok terimin (Rüyada televizyon, garaj, tenis, raket, vites, jambon, fabrikatör, faks makinası, resim galerisi,film, tiyatro, gardırop görmek vb...) ansiklopedide yer alması
Günlük hayatta aklımızı kurcalayan birçok konuya (İyi rüya görünce ne yapmalıyız? Kötü rüya görünce ne yapmalıyız?
Rüyalar ne zaman çıkar?
Rüya anlatırken ve yorarken nelere dikkat etmeliyiz? Aynı rüyanın farklı yorumlanmasının sebebi nedir? Cünüplük ve adet hali rüyanın sıhhatine engel midir? Ne çeşit bir rüya gördüğümüzü nasıl anlarız? Kâbus veya kötü rüya görme-
mek için ne yapmalıyız? Rüyaya yalan katmak, Kur'an-ı kerim'de rüya ve rüya yorumu, gördüğümüz rüyaları herkese açıklamamalıyız...) doyurucu açıklıklar getirilmiş olması.
Ansiklopedinin sonunda geniş bir indeks hazırlanmış olması,
Kaliteli baskı ve iç tasarımıyla sunulmasıdır.
Bütün bu saydıklarımızın daha fazlasını 'Rüya Yorumları Ansiklopedisi'nde merak ettiğiniz birçok bilgi ve binlerce rüya yorumuyla bulabilirsiniz.
TAKDİM
Bazen doğru bilginin kaynağı olmakla birlikte çoğunlukla ayakların kaymasına sebep olan hallerden biri de rüya ve keşif gibi hallerdir. Bu hususta Allah'ın emir ve yasaklarını hassasiyetle yaşama gayretinde olan nice tasavvuf erbabının dahi ayakları kaymıştır. Zira Allah'a kavuşma yolunun başında ve ortasında olan saliklerin rüyalarında ciddi tehlikeler vardır.
İmam-ı Rabbani Hazretleri 'nin buyurduğu üzere, şeytanın aldatmasından ancak Allah u Teâlâ 'nın koruduğu, yolun sonuna varmış, seçkin insanlar, yani Allah dostları kurtulabilir. Şeytan onları kolaylıkla aldatamaz. Buna rağmen onlar şeytanın aldatmasından korkmuş, titremişlerdir. Yolun başında ve ortasında olanlar ise, korunmuş değillerdir. Şeytan bunları rahatlıkla aldatabilir. Hal böyleyken çok fazla dini hassasiyeti ve bilgisi olmayanların durumlarının nereye varabileceğini iyi düşünmek gerekir.
Aslında rüya; ayet ve hadislerle sabit, tecrübelerle teyit edilmiş bir vakıa olarak prensipte haktır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Rasulullah'ın (aleyhimüsselâm) ve Mısır melikinin gördüğü rüyalardan bahsedilmiştir. Efendimiz s.a.v. "Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür. " (Buhari, Müslim) buyurmaktadır. Dolayısıyla bazı hakikatler rüya vasıtasıyla insana beyan olunabilir. Allah 'ın emir ve yasaklarına uygun rüyalarla amel eden kimse de Allah indinde mesul olmaz. Fakat böyle salih rüyalar gayet az olup şeytanın ve hayalin karışmadığı rüya pek nadirdir. Ayrıca rüyaları doğru yorumlama ehliyetine sahip, sözü ve ahlakı düzgün ilim erbabı da çok azdır. O yüzden Nakşîler rüyalara pek kıymet vermemişlerdir.
Rüyaların bir bölümü susuz bir kimsenin kendini pınarlardan su içerken, denizlerde yüzerken görmesi gibi, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarından kaynaklanan manasız şeylerdir. Bazıları da hayale ya da şuur altına yerleşen şekil ve suretlerin görüntüsüdür. Bir kimse kendisini rüyada vali gibi görebilir fakat gerçekte vali değildir. Veya övüp methettiği bir zat, iyice hayaline yerleşir ve sonra onu rüyasında görür. Bu rüya doğru olmadığı gibi, şeytanın karışmasıyla da değildir.
Rüyalarında Hz. Peygamberi (salât ve selâm üzerine olsun) Gavs ve Kutup gibi büyük velileri gördüğünü ve O'nlardan bazı şeyler öğrendiğini söyleyen bir hayli insan vardır. Bu tür rüyaları dahi din ve tasavvuf mizanına vurmadan kabul etmek son derece mahzurludur. Zira böyle rüyalara da şeytan bir şekilde karışabilmektedir. Gerçi Peygamberlerin hakiki suretine şeytan giremez. Gavs gibi büyük velilerin suretine bir an için girse bile orada fazla duramaz. Fakat Muhyiddin İbn-i Arabî Hazretleri, şeytanın başka suretlerde onlar gibi görünebileceğini ifade etmektedir. Peygamberlerin hakiki suretlerini bu devirde baş gözüyle gören yoktur. Yolun sonundaki velilerin gerçek suretlerini rüyada ayırt edebilmek ise, son derece zordur. Hem şeytanın onların adıyla hiçbir suretle görünemeyeceğini kabul etsek bile, yine de şeytan kendi söz ve işaretlerini o mübareklerin ses ve işaretlerine karıştırabilmektedir.
Şeytan hiçbir Kur'an ayetini karıştırmaya muvaffak olamamıştır. Fakat kendi sözünü karıştırmak için teşebbüste bulunmuştur. Bir keresinde Hz. Rasulullah (sallallâhu aleyhi vesellem) müşriklerin ileri gelenlerine ve'n-necm suresini okurken, melun şeytan putları öven birkaç sözü Efendimizin a.s.v. sözlerine ekledi. Bunun üzerine müşrikler sevinerek Muhammed (salât ve selâm üzerine olsun) bizim putlarımızı övdü, bizimle sulh yaptı diye bağrış-maya başladılar. Müminler ise, hayretten donakaldılar. Hz. Peygamber, "Ne oluyor?" diye sorunca, müminler: "Ya Rasûlallah siz ayetleri okurken şu sözler de araya karıştı" dediler. Rasulullah (sallallâhu aleyhi vesellem) çok üzüldü. Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm vahyi bir kez daha yeniledi ve o sözleri şeytanın karıştırdığını, daha önce bütün peygamberlerin sözlerine de karıştırdığını bildirdi. Böylece Allah u Teâlâ Hazretleri, söz konusu batıl kelimeleri ayetlerin arasından çıkararak vahyi sapasağlam yaptı.
Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi vesellem) hayatta, uyanık ve sahabe-i kiram hazretlerinin yanında iken, şeytan kendi sözlerini O'nun sözlerine ka-rıştırabiliyorsa; uykuda, bütün hisleri atıl vaziyette ve yalnız olan bir kimseye ne yapmaz? Bunu iyi düşünmek gerekir.
Ayrıca, rüya doğru olsa bile, çoğunlukla yorumlanmadan bir şey anlaşılmaz. Rüya yormak ise, herkesin kârı değildir. En doğru tabiri, kâmil veliler Levh-i Mahfuz'a bakarak yaparlar. Bu mertebenin altında olanlar, kalplerine gelen ilhamla tabir ederler. Ehil âlimler ise, rüyadaki münasebetlere bakarak yorum yaparlar. Fakat tabir ilmini hiç bilmeden sadece tahminle ya da tabir kitaplarına bakarak rüyayı doğru yorumlayabilmek çok zordur.
Büyüklerin dediği gibi, rüya uçan bir kuş gibidir. Yorumlandığı anda konmuş olur ve nasıl yorumlandıysa öyle çıkabilir. O yüzden rüya tabir eden kimsenin ilim sahibi, dindar ve ahlaklı bir kimse olmasına dikkat etmeli, hasetçi ve yalancı kimselere rüya anlatılmamalıdır.
Hiç şüphesiz rüya tabir kitapları akla bir kapı açar. Ancak her insanın işinde, ahlakında, örfünde, dininde, sosyal durumunda, günlük yaşadığı olaylarda ve ailevi münasebetlerinde farklılıklar vardır. Yorumcunun bütün bu durumları dikkate alması ve ona göre bir yorum yapması gerekir.
Elinizdeki rüya tabirleri kitabı; günümüzde büyük değişikliğe uğrayan örf, adet ve sosyal münasebetleri, çağımızın modem araç-gereçlerini zengin bir çeşitlilikle ihtiva etmesi, geçmişteki güvenilir âlimlerin, büyük velilerin tabir ilminde kullandıkları metodu günümüze yansıtması açısından önemli ve bir o kadar da zengin bir eserdir.
Esere yıllarını veren merhum Şerif BENEKÇİ'ye Allah'tan rahmet diler, siz kıymetli okuyucularımıza hayırlı rüyalar görüp hayırda kalmayı Cenab-ı Hakk'tan niyaz ederiz.
Dr. Mustafa BAHADIROĞLU
SUNUŞ
Rüya Yorumları Ansiklopedisi, uzun ve titiz bir çalışma sonucu ortaya çıkmıştır. Eser hazırlanırken bütün kaynaklara başvurulmuş, özellikle İmam Abdülgani Nablusi'nin Tatîrul Enam fi Tâbiri Menamı ile Seyyid Süleyman Hüseynî'nin Kenzü l-Menâm ı esas alınmıştır. Bu iki eserin gerek tercüme gerekse sadeleştirmeleri değişik zamanlarda ve günümüzde değişik yayınevlerince yayınlanmış, rüya tabiri konusunda insanımızın başucu kitapları olmuştur. Biz bu çalışmada, adı geçen iki eserdeki bütün tabirleri herhangi bir ayıklamaya gitmeden, sadece mükerrer ifadeleri atarak aynen aldık. Eksikliği hissedilen maddeler için gene muteber kaynaklara başvurduk.
Rüya tabiri, evrensel bir ilimdir. Bundun dolayı her tabirci, eserini hazırlarken, kendinden önce yapılan tabirleri göz önünde bulundurmuştur. Buna bir örnek, kültürümüzdeki en geniş ve muteber tabirnamenin müellifi olan İmam Nablusî'dir. Nablusî, Nevruz maddesinin yorumunu yaparken aynen şöyle demektedir: "Anlatılan tabirlerin hepsi, tabircilerin yedinci tabakasından kabul edilen Batlamyus'un hassaten Mısır hakkında beyan ettiği tabirlerdir."
Batlamyus, MS II. yüzyılın ilk yarısında, yaklaşık olarak MS 85 ve 165 yılları arasında yaşadığı kabul edilen, İskenderiyeli ünlü bir bilim adamıdır. İmam Nablûsî'nin, eserini hazırlarken, bu ünlü yunan bilgininden yararlandığını ifade etmesi önemlidir. Çünkü biz de, tıpkı Nablusî merhum gibi, rüya yorumları konusunda Doğu ve Batı'da söylenmiş kaydadeğer her bilgiyi göz önünde bulundurduk.
Elinizdeki Rüya Kitabı, Türkçede yayınlanmış en geniş tabirnamedir. Bu konuda daha önce yaptığımız çalışmadan sonra, yaklaşık on beş yıl emek verilerek bu eser ortaya çıkmıştır.
İnsanımıza yararlı olması ve hayır dua ile anılmak arzusu ile...
Şerif BENEKÇİ
RÜYA YORUMLARI DİNİ AÇIDAN RÜYALARIN SINIFLANDIRILMASI
Din bilginleri, sâdık rüya ile edgâs-i ahlâmın (karmaşık rüyaların) birbirine karıştırılmaması gerektiğini, doğru ve müjde içeren rüyaların önemli olduğunu ifade etmişlerdir. Onların bu değerlendirmeleri, sahih rivayetlere dayanır.
Peygamberimiz, (s.a.v), "Salih rüya Allah 'tandır"' buyurmuştur. Bir başka rivayet de şöyledir: "Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür. "2 Yine Peygamberimiz, "Nübüvvetten (peygamberlikten) geriye mübeşşirat (müjdeciler) kalmıştır"3 buyurmuştur.
"Din bilginleri, rüya tabir etmenin bir ilim olduğunu, ancak kesbî (kazanılmış, öğrenilerek elde edilecek) bir ilim olmadığını, vehbî (Allah vergisi) bir ilim olduğunu söylemişlerdir. Bu tespite göre rüyalar, böyle bir ilme sahip olanlar tarafından yorulabilir. Bir diğer husus, tabir ilminin, genel kanun ve kurallarının olmasıdır. Rüyayı yoracak olan şahıs, kendisine anlatılan rüyayı ve bundaki ipuçlarını, bu kural ve kanunlara göre tevil eder, açıklar."4 Din bilginleri rüyaları iki gruba ayırmışlardır:
Rüyayı sâdıka: Bu tür rüyalara sâdık rüya, Rahmânî rüya da denir. Doğru olan ve yoruma esas olan rüyalar bunlardır.
Edgâs-i ahlâm: Bu tür rüyalara adgâs ve hulüm de denir. Nefsanî ve şeytanî rüyalar bu sınıfa girer. Yorum gerektirmez ve itibara alınmazlar.
Peygamber (s.a.v), sabah namazını kıldığı vakit yüzünü halka dönerek, "Sizden biriniz dün gece bir rüya gördü mü?"5 diye sorardı.
Aşağıdaki iki değerlendirme, İbn Haldun'dan başlayarak Elmalılı Hamdi Yazır'a kadar gelen ehl-i sünnet çizgisindeki din bilginlerinin rüya ve rüya yorumları hakkındaki görüşlerini özetler mahiyettedir:
"İnsan, sadece et ve kemik yığınından ibaret olmayıp, ruh ve cesedin bir uyum içinde birleşmesinden meydana gelmiştir. Rûh, vücut elbisesinin gelini; ceset ise, ruhun elbisesi durumundadır. İnsan uykuda bulunduğu bir sırada, ruhun vücut ile ilgisi azalmakta ve bu serbestlikten faydalanan ruh, zaman zaman melekût âlemine yönelmektedir.
Hâkim, IV/391; Tirmizi, Sünen nr. 2278; Ebu Davud, Sünen, nr. 5020.
Buhari, Tâbir 26; Müslim, Sahîh, nr. 2263.
Ebû Dâvûd, IV/304.
İbn Haldun, Mukaddime, tere. S. Uludağ, II/1139.
Ali Nâsıf, et-Tâc, IV/273.
İlahi ilimde her varlığın sabit bir vücudu vardır. Bu varlıklar soyut bir şekilde melekût âlemine, oradan da içinde yaşadığımız cisimler âlemine intikal eder. Bu iki âlem arasında bütün sûretlerin, şekillerin mevcut olduğu fakat madde ve cisimlerin olmadığı bir ara âlem yani, misal âlemi vardır. Uyku halinde insan ruhu, içinde yaşadığımız maddî âleme pencerelerini kapatır, bu âlemle irtibata geçer. Misal âleminde geçmiş-şimdiki ve gelecek zaman dilimlerini aynı anda yaşayabilir. Bu âlemden ruha yansıyan bir kısım mana ve hakikatler rüyada sembolik bir tarzda görülür.
Misal âleminde maddî sûretlerin olduğu gibi manevi hakikatlerin de bir şekli ve fotoğrafı vardır. Mesela, şehvetini gayri meşru yollarda tatmin eden bir kimsenin ahlakı, şehvetine düşkünlüğüyle bilinen herhangi bir hayvan suretinde görülebilir. İşte, bu şekil ve sûretlerin neyi ifade ettiğini, ne anlama geldiğini eşya ve hadiselerin münasebetlerini iyi kavrayan bir yorumcu, tabir edebilir.
Dinî sahada sözlerine güven duyulan İslâm âlimleri, rüyaları üç kısma ayırmaktadırlar:
Birincisi, rüya Allah tarafından, ya melek vasıtası ile veya doğrudan doğruya vaki olan ilâhî bir telkin ve Rahmani bir müjdedir. Asıl rüya da budur.
İkincisi, rüya nefsin kendinden yine kendine vaki olan bir telkindir. Geçmiş zamandaki hatıraların tahayyülünden kaynaklanan bu kısım rüyaların hakikatle bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu çeşit rüyalara nefsanî rüyalar denir.
Üçüncüsü, rüya şeytanın gizli bir telkinidir, bunlara şeytanî rüyalar denir.
İkinci ve üçüncü kısımda yer alan rüyalar, "Ahlâm" veya "Edgâs-i ahlâm" adını almaktadır. Edgâs-i ahlâm, yenisi eskisine kanşmış bir yığın uyku hayalleridir ve hakikatle hiçbir manası olmayan eski yeni bir takım ahlâm ve hayâllerin karışmasıdır.
Rüya ile hulüm, birbirine benzeyen hadiseler gibi görünse de, Kur'an-ı Kerim'in açık ifadesi ile anlaşılmaktadır ki, bunlar birbirinden ayrı ve farklı şeylerdir.
Şöyle ki:
Rüya, mücerred/soyut bir hadise değildir ve onun içinde hakiki bir manâ gizlidir Hulüm (karmaşık rüya) hiçbir manâsı olmayan boş bir hayalden ibarettir. Bu sebeple hulümün tabir ve yorumu yoktur. Hulüm, nefisle ilgili bir hadise ve şeytanî bir yalan olmaktan öteye geçmez.
Dinî ıstılahlar dikkate alındığı zaman rüya, sâdık/doğru olan bir "düş"ün ismi olmaktadır. Yalan olan düşlere "ahlâm" denilmekte ve çeşitli ahlâmın birbirine karışması ise, "edgâs-i ahlâm" adını almaktadır. Rüya, rüyet manasından alınmış olduğu için, hayalin ötesinde bir hakikat görülmüş olmamaktadır. Müşahede edilen hayal, o hakikatin nefiste bir temessülü (belli bir şekil ve surete girmiş hali) olmaktadır. Bundan dolayı, rüya adı verilen "düş"ün haddi zâtında bir manâsı ve tabiri vardır.
Rüya tabiri, uyku hâlinde görülen hayalî suretlerden bir yönü ele alıp, üzerinde bulunan bir delâlet ve işaretle, onun manasındaki hakikate geçebilmek demektir. Bu hususta en mühim nokta, hayalî hâdiselerin enfüsî olanı ile afakî olanını (insanın içi ile ilgili olanla dış dünya ile ilgili olanı) ayırt edebilmektir. Konuşulan bir sözün hakikat olanı, mecazı, sarihi, kinayesi ve remizli olanı bulunduğu gibi, rüyanın da açık ve sarih olanı, kapalı ve işaretli bulunanı vardır. Birçok rüya, ferdin nefsinde gizli olup şuur özelliklerine göre söylenen bir bilmece gibidir.
Rüya tabiri, kesbî bir ilimle değil, ancak vehbî bir ilimle yapılabilir. Bunun en aşağı derecesi, feraset ve ilham, en yükseği ise vahiydir. Bundan dolayı, Peygamberlerden başkasının rüyaları ve yapacakları tabir, genellikle ilm-i yakin (gerçek bir ilim) ifade etmez. Ancak rüyayı gören kimsenin ve görüşün özelliğine göre, rüya vehimden başlayıp kesinlik derecesine varan muhtelif mertebelerde ferdî bir duygu meydana getirebilir. Bu cihetler göze alındığı zaman, rüyanın asıl yorumunun olaylarla açığa çıkacağı anlaşılmaktadır.
Bazı rüya çeşitleri vardır ki onlar hakikatle alâkadar değildir. O, ya açlık, susuzluk veya ateşli hastalık gibi hâlet-i ruhiye içinde gördüğü veya insanı korkutmak için şeytanın uyuyan kimsenin hayâline düşürdüğü bir "düş" tür. Kişi böyle bir rpya gördüğü zaman, Allah'a sığınmalıdır. İnsanlığın kurtarıcısı olan Peygamberimizin bu husustaki tavsiyesi şöyledir: "Salih bir rüya, Allah 'tandır. (Kötü) rüya ise şeytandan (bir korkutma) dır. Biriniz hoşlanmayacağı bir düş görecek olursa, uyandığı zaman, sol tarafına üç kere üflesin ve onun şerrinden Allah 'a sığınsın. Zira o, (böyleyapıldığı vakit) zarar veremez".[1]
Rüya, yirmi üç senede tamamlanan risâlet müessesesinin (peygamberliğin) kırk altı cüzünden biridir. Sâdık bir rüya, tabir ve tevile muhtaç bulunduğu için, ilim sebeplerinden sayılmamakta, ilâhi bir müjde ve hakikat yönünde bir işaret olmaktadır. Bu hakikati perçinleyen hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmaktadır: "Benden sonra, peygamberlik (müjdelerin) den olan iyi ve doğru rüyadan başka bir şey kalmamıştır."[2]
"Rüya, bir bakıma iç dünyamızın aynasıdır. Aynı zamanda dış dünyamızla, hatta fizik ötesiyle irtibatımızı sağlayan bir ruh halidir. Bazı ilim adamları rüyanın gelecekle değil, geçmişle ilgili olduğuna inanırlar. Onlara göre, bir kimsenin rüyasını yorumlayabilmek için onun özel hayatına ait birçok hususları bilmek şarttır. Rüyaların anlamı, onu gören kimsenin o ana kadar olan bütün hayatıyla ilgilidir. O bakımdan rüyaların, hatta simgelerin anlamı bile görene göre değişir. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde ise, rüyanın hem geçmişle, hem gelecekle ilgili olduğu belirtilir. Meselâ, zindanda Yusuf Peygamber'in (a.s) iki arkadaşının gördükleri rüyalar ile Mısır hükümdarının gördüğü rüya, geçmişle değil, bütünüyle gelecekle ilgilidir. Çoğumuzun da rüyalarının bir kısmının gelecekle ilgili olduğunu biliyoruz.
Gerçi gördüğümüz rüyaların önemli bir kısmı üzerinde dış olayların tesiri büyüktür. Ama rüyaların hepsi hakkında böyle diyemeyiz. Bunlar uykuda beynimizin bütünüyle uyumadığını gösterdiği gibi, ruhumuzun da faal durumda olduğunu gösterir. Misâl âleminde Adem Peygamber'den kıyamet kopuncaya kadar olup biten, gelip geçen her şeyin birer misali sıralanmıştır. Misâl âleminde dolaşan ruhun kendisi değil, ibrelerinden birkaçıdır. Çünkü ruh, girdiği bedende takdir edilen süreye kadar beklemek zorundadır. Ruhun yükselen ibrelerinin o âlemde sıralanan konu ve olayların görüntülerini çoğu zaman net biçimde görüp alması mümkün değildir. Onları karmaşık misaller şeklinde bazen işaretler ve rumuzlar kılıfında görüp alır. O bakımdan rüyaların çoğunun yoruma ihtiyacı yardır.