Kitap Salihlerin Hikayeleri, Ravdur Reyâhin fi Hikâyâti's Salihin
Yazar İmam Yafii
Tercüme Ali Rıza Kaşeli, Bekir Sırmabıyıkoğlu
Yayınevi İlk Harf Yayınevi
Kağıt Cilt 2.Hamur , İnce Cilt Flexi Kapak
Sayfa Ebat 784 sayfa, 15x22 cm
Yayın Yılı 2018
İlk Harf Yayınları Salihlerin Hikayeleri kitabını incelemektesiniz.
İmam Yafii Salihlerin Hikayeleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Önsöz
Alemlerin Yaratıcısı Mevlâ Teâlâ Hazretlerine hamd, O'nun Resûlü Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize salât ve selam olsun.
Şu dünya yurduna Allah Azze ve Celle'nin peygamberleri geldiği gibi yine Allah'ın veli kulları da onların bıraktığı mirâsları takiben bir hayat sürmüştür. Bu inkâr edilemez bir gerçektir. Nitekim Allah-u Teâlâ bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmuştur:
"İyi bilin ki Allah'ın veli kullarına korku yoktur ve onlar üzülmezler. Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır!' (Yunus Sûresi 62 - 63)
Sözlükte velî, yakın, dost demektir. Allah'ın velilerinden maksad ise Allah'a ruhanî, manevi olarak yakın olan halis, içten müminlerdir. Çünkü onlar Allah'a itaat ve kulluk ederek O'nun velisi, dostu olurlar. Yani ibadet sayesinde Allah'a yaklaşırlar. Öyle ki baktıkları zaman O'nun kudretinin delillerini görürler, duydukları zaman O'nun âyetlerini işitirler, konuştukları zaman O'nu konuşurlar, hareket ettiklerinde O'na hizmet için hareket ederler, gayret ettikleri zaman O'na kulluk etmeye çalışırlar.
Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Onlar bu kıymetli mertebeyi elde etmişlerdir. Onlar hayırlara ulaştıran
ve şerlerden alıkoyan takva ile Allah'tan gelen her şeye iman etmeyi kendilerinde düstur edinmişlerdir.
Allah'ın velileri, şeriat ve tarikat mertebesinde kendilerinden kötü amel ve huyların ortaya çıkmaması, marifet ve hakikat mertebesinde ise kendilerinde gaflet hâllerinin görülmemesi konusunda Allah'tan sakınırlardı. Çünkü onlar kendilerini şeriat, nefislerini tarikat, kalblerini marifet, ruhlarını ve sırlarını da hakikat yardımıyla ıslâh ederlerdi. Şu hâlde muhakkak ki onlar Allah'tan başka tüm varlıklardan, mâsivâdan sakınırlar.
Allah'ın dostları veli kullar hakkında Hazreti Ali kerremalluhu vechehu'dan rivayet edilen bir söz şöyledir:
"Allah dostları, uykusuzluktan yüzleri sapsarı, ağlamaktan gözlerinin feri gitmiş, açlıktan karınları sırtına yapışmış, susuzluktan dudakları kurumuş kimselerdir!'
Allah dostlarının hakkında gelen âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler ile birlikte söylenen sözler de anlatmakla bitmez. İşte onların bu değerli ve güzel hâllerini, tarih boyunca birçok âlim kaleme almıştan Onlardan biri de İmam Yâfiî rahmetullahi aleyh'tir. Onun yazmış olduğu eseri de şu an elinizde bulunan "Ravdu'r Reyâhin" isimli kitaptır.
Biz okuyucu din kardeşlerimizin istifade etmesi adına o muhterem zâün bu kitabını elden geldiğince sadeleştirerek Türkçemize kazandırmaya çalıştık. İnşaallah bu çabamızda başarılı olmuşuzdur. Gerçi çalışmak kuldan başarıyı yaratmak da Rabbimiz Azze ve Celle'dendir.
Ali Rıza Kaşeli
Yazarın Önsözü
Ezelde ve ebedde kemâl sıfatlarıyla sıfatlanmış, bütün noksanlardan, benzeri, ortağı, karşıtı, eşi ve çocukları olmaktan uzak, azamet, kibriyâ, büyüklük ve sonsuzluk sıfatları sadece kendisinde bulunan Melik, Hannân, Mennân isimleriyle müsemmâ olan, hidayetini fezl-u keremiyle dilediği kimseye cömertçe veren, kullarından dilediği kimseyi de adaletiyle doğru yoldan saptıran Allah'adır, ki yüce Rabbi-miz bu özelliğine Kur'an-ı Kerim'inde şu âyet-i kerimeleriyle işaret ederek dikkat çekmiştir:
"Allah'ın doğru yola sevkettiği kimse doğru yolda olur. Saptırdığı kimseler ise işte onlar mahvolanlardır'.'[1]
"İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz!'[2]
0 Allah ki, O'na itaat etmenin, O'na sığınmanın hoş tadını kendisiyle meşgul olan zâhid ve âbid kimselere tattırmış, yüce cemalini özel olarak seçtiği kimseye has kılmıştır. İşte Yüce Allah, böyle bir kimseyi nefeî sıfedann kederlerinden arındırmış, yine onu eşsiz ve benzersiz veya rahmetten uzaklaştırılmış olduğunu zannetme duygularından uzaklaştırmıştır. Yüce zâtını bilmeleri sebebiyle dostlarının, velî kullarının kalplerini nûrlandırmış, onlara sevgisinin kâsesinden sevgi şarabını içirmiş, onlar da bu aşk şarabıyla kendilerinden geçmişler ve kendilerine bundan başka bir şarap içirilmemiştir. Tıpkı "İrşâd"[3] isimli kitabımda şöyle söylediğim gibi:
Sarhoşturlar, fakat içmemişlerdir hiçbir şarap ne de içki, İçirilmişlerdir sadece vasfedenin vasfetmesinden yüce olandan bir sevgi,
O, onları içirmiştir bir şaraptan ki, onun kokusunu duyan, Yönelir ona, kepçe ile içenden daha önce.
Allah, dostları için tecelli etmiş, onlar Allah'ın cemâlini, bütün mülkü, melekler ve gayb âlemindeki acayiplikleri müşâhede etmişlerdir. Bu müşâhede sayesinde kalp gözleri açılmıştır.
Veliler Allah taralından çok sayıda nimetlere, rahmete ve hoşnutluğa kavuşmuşlardır. Yüce Allah onları cennet bahçelerine yerleştirmiştir. Huri ve Vildânları onların hizmetçileri yapmıştır. Onlar Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, salihler ve şehidler ile beraber nimetlenmişlerdir. Allah-u Teâlâ, iki cihanda onları en yüksek makamlara yükseltmiştir.
Onlar kendi nefislerini öldürmüşler, Hayy ve Kayyûm olan Yüce Allah ise kıyamet gününden önce onları güzel bir hayat ile diriltmiştir. Onlara vasıl cennetlerinin hediyesi olan meyveleri yedirmiş, fazilet feyizinin hediyelerini vermiştir.
Artık onlara fazl-u keremi ile nimet veren, en güzel armağanları cömertliğiyle onlara bahşeden Zât'ı, noksan sıfatlardan tenzih ederim. Bizi İslam dinine ulaştırdığı için O'na hamd olsun! O Yüce Zât, bize insanların Efendisi, karanlıkların aydınlatıcısı, Makam-ı Mahmûd sahibi olan Muhammed Mustafâ'yı peygamber olarak tahsis etti. O Peygamber ki, halis bir tevhid ile şirkten uzak olan kelime-i şehâdet ile şereflenmiştir. Salât ve selam O mübarek Resule ve O'nun soylu, pak ashâbına olsun! Âmin...
Salât ve selamdan sonra şöyle konuya girmek isterim: Ben evliyaları ve salih kimseleri çok seven, zevk ve şevk ehli, ilim ve irfan sahibi sofilere âşık biri olduğum için, onların sözlerine, hakikat kitaplarında olan hikâyelerine gönül verdiğim için böyle bir eseri yazmayı uygun gördüm.
Eserime "Ravdu'r Reyâhîn fî Hikâyâti's Salihîn-Salihlerin Hikâyeleri Hakkında olan Reyhânlar Bahçesi" adını verdim. Lakap olarak da "Nüzhetüi Uyûnu'n Nevâzir ve Tuhfetü'l Kulûbii Havadir fî Hikâyâti's Salihîn vel Evliyaii Ekâbir'.' ismini vermeyi uygun gördüm.
Bu eserimi, büyük imamlann güzel menkıbelerini anlatan birçok kitaptan seçip alarak hazırladım. Bu büyük âlimlerden bazıları şunlardır:
-Huccetül İslâm Ebû Hamid İmam Gazâlî,
-Üstâd Ebû Kâsım İmam Kuşeyrî,
-Şeyh Şihâbü'd Dîn İmam Sühreverdî,
-Şeyh Ebû Abdullah Muhammed b. İbrahim İmam Habrî,
-Şeyh Tâceddîn b. Atâullah el-İskenderî İmam Şâzelî,
-Şeyh Ebû Abbas Ahmed b. Alî İmam Kastalânî,
-El-İmâm el-Âlim Ebû'l Ferec İbnü'l Cevzî,
-Şeyh Ebû Abdullah Muhammed b. Kudâme İmam Makdisî,
-Şeyh Ebû'l Leys Nasr b. Muhammed İmam Semerkandî,
-İmam Ebû Abbas Ahmed b. Alî (İbnü Atrayân)
Adını zikrettiğim bu on büyük âlimden başkaları da vardır. Allah hepsinden razı olsun!
Kitap beş yüz hikâye, iki faslı mukaddime [giriş), iki faslı hâtime (sonuç) ve bir faslı da hâtimetü'l hâtime (sonuç kısmının sonucu) olmak üzere beş fasıldan (bölümden) oluşmaktadır. Başarı Allah'tandır, tevekkül de O'nadır.
(Mukaddime) Birinci Fasıl: Evliyaların, salihlerin, fakir ve yoksul kişilerin faziletleri.
(Mukaddime) İkinci Fasıl: Evliyaların, salihlerin kerametlerinin ispâtı
(Hâtime) Birinci Fasıl: Bir takım kitap sahibi fakihlerin, evliyaların bazı hikâyelerini inkâr etmelerine karşılık verilen cevaplar.
(Hâtime) İkinci Fasıl: Evliyaların, inanç yönünden mezheplerinin beyanı hakkındadır. Allah onlardan razı olsun!
(Faslul Hitâm=Bitiş Bölümü): Allah'ın birliğine inanmak. Cennetin eşsiz güzelliklerinden bölümler. Bitiş bölümü şeref sahibi, değerli, yüce ve Peygamberlerin Sonuncusu Efendimize övgü ile biter.
(Hikâyeler): Hikâyeler kısmı da evliyalardan, salih kimselerden, sûfî şeyhlerinden, cezbe sahibi din ehlinden, sıddîklardan olan kimselerin, zâhid, âbid ve mücâhid olan fakir ve yoksulların başlarından geçen hikâyeleri anlatır. İnşallah bu anlatılan hikâyeler ile zâhidler, âbidler, din ehli faydalanır, müridlerin kapleri bunlar ile takvaya kavuşur. Nitekim dini hükümlerin icra edilmesi konusunda yol gösterici olması bakımından müridlere neyi tavsiye edersiniz diye kendisine sorulan Tâcü'l Ârifîn Kutbu'l Ulûm Ebû'l Kâsım Cüneyd (kaddesallahu rûhahû) demiştir ki:
"Evliya ve Allah dostlarının hikâyeleri okumalarını tavsiye ederim. Çünkü o hikâyeler Allah-u Teâlâ'nın ordularından bir ordudur. Müridlerin kalpleri o hikâyeleri okuyarak takvaya kavuşabilir.
- Peki, bu söylediğinize deliliniz var mıdır? Diye kendisine sorulduğunda da:
- Evet, tabii ki var, deyip şu âyeti kerimeyi okumuştur:
'Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyan gelmiştir!"[4]
Yine evliyaların hikâyelerinin önemini anlatan, büyük bir şeyh ve ârif-i billâh olan Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin (Allah kendisinden razı olsun) kendi dilinden aktarılan şu kıssa vardır:
Bir ara evliyaların menkıbe ve hikâyelerini anlatan bir zâtın meclisine, sohbetlerine gidip geldim. O zâtın anlattıkları beni etkiledi. Onun meclisine ilk defa gittiğim zaman sohbet bitince kalkıp gittiğimde anlattıklarından kalbimde hiçbir eser kalmamıştı. Onun için ikinci bir kere daha onun sohbetine katıldım. Bu kez sohbet bittiğinde yola çıkıncaya kadar o zâtın anlattıklarının etkisi kalbimde devam etti. Sonra üçüncü kez o sohbete katıldım. Bu sefer ise evime dönene kadar anlatılanların etkisi kalbimden gitmedi. Ben de hemen Allah'ın zikrinden beni alıkoyacak her şeyi evimden kırıp attım. Ve bir daha hiç çıkmamak üzere Yüce Allah'a götüren o mukaddes yola girdim.
Bu hikâye, irfan sahibi şeyh, vâiz Yahyâ b. Muâz er-Râzî'ye (Allah ondan razı olsun) anlatıldığında şöyle söylemiştir: "Serçe, turnayı avladı." Yahyâ b. Muâz bu sözünde serçe ile hikâye anlatan vâiz zâtı, turna ile de Ebû Süleyman ed-Dârânî'yi kastetmiştir.
Bu anlatılanları destekler nitelikte "Allah'ın rahmeti, salih, evliya zâtlann adının anıldığı, onlardan bahsedildiği zamanda iner!' haberi bize ulaşmıştır.
Hikâyelerin isnatlarına, râvilerine anlatımda kısalık olsun diye ve hikâyelere itikadı olmayan kişi için isnada ve ravisine yer vermenin bir önemi zaten olamaz diyerekten yer vermedim. Hikâyelere itikadı olan kimse ise o muhterem zâtlardan duyduklarından istifade eder. Hem bu anlatılan hikâyeler Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem Efendimizin hadislerinin isnatları gibi kuvvetli isnatlara ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü bu hikâyeler hadis-i şerifler gibi herhangi bir şer'î hükmü beyan etmezler ve bunların üzerine herhangi bir şerl hüküm terettüp etmez. Bunlar yalnızca anlatılan birer menkıbe ve sırf birer ibretlik hikâyedir. Onun için bunları can kulağı ile dinlemeli ve bunlardan ibret almalı ve inkâr etmemelidir. Bazı meşâyih (Allah onlardan razı olsun) evliyaları ve hikâyelerini inkâr eden bir kimsenin cezasının en azının, onların bereketinden mahrum bırakılmaları olduğunu söylemişlerdir. Hatta böyle inkâra bir kimsenin kötü bir sona maruz kalacağını bile söylemişlerdir. Böyle kötü bir sondan Allah'a sığınırız.
Mârifet ehlinden Şeyh Ebû Turâb en-Nahşebî rahmetullahi aleyh der ki: "Bir kalp Allah-u Teâlâ'dan yüz çevirmeye alıştığında, işte o zaman Allah Azze ve Celle'nin dostlarına karşı savaş etmeye başlar'.'
Şeyh Ebû'l Fevâris Şah b. Şucâ el-Kermânî (r.a.) der ki: "Hiçbir kul Allah dostlarına sevgi beslemekten daha fazla bir ibadette bulunmamıştır. Çünkü Allah dostlarını sevmek, Allah-u Teâlâ'yı sevmenin delilidir."
Üsdat Ebû Kâsım el-Cüneyd şöyle der:
"Bizim şu ilmimizi tasdik etmek velâyettir. Yani velâyeti suğrâdır, velâyeti kübrâ değildir."
Ben de şunu eklemek isterim: İnsanlar bu hususta dört kısımdır:
Velîlerin ilmini tasdik etmek, onların yolunu bilmek, meşreplerini ve hâllerini tatmak kendilerinde oluşmuş olanlar.
Velîlerin ilmini tasdik etmek, yollarını tanıyıp bilmek kendilerinde hâsıl olup, onların meşrep ve hâllerinin zevkine varamayan kimseler.
Kendilerinde velîlerin yalnızca ilmini tasdik etmek oluşan kimseler.
Zikri geçen üç şeyden hiçbiri kendilerine oluşmayan kimseler.
Böyle bir mahrumiyetten Allah-u Teâlâ'ya sığınırız. Ve ondan başarı ve affını isteriz.
Şunu itiraf etmeliyim ki, ben de onların hâllerini bilmekten ve zevklerini tatmaktan uzağım. Onların yollarına girmekten acizim. Fakat onlan çok sevmekteyim. Doğruluklarına kalpten inanmaktayım.
Allah, dostları için tecelli etmiş, onlar Allah'ın cemâlini, bütün mülkü, melekler ve gayb âlemindeki "acayiplikleri müşâhede etmişlerdir. Bu müşâhede sayesinde kalp gözleri açılmıştır. .
Veliler Allah tarafından çok sayıda nimetlere, rahmete ve hoşnutluğa kavuşmuşlardır. Yüce Allah onları cennet bahçelerine yerleştirmiştir. Onlar Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, salihler ve şehidler ile beraber nimetlenmişlerdir. Allah-u Teâlâ, iki cihanda onları en yüksek makamlara yükseltmiştir.
İmam Yâfiî, Allah'ın bu veli kullarını konu alan kitabını kaleme alış sebebini ve eserini hazırlarken nelerden istifade ettiğini şöyle açıklar: m
"Ben evliyaları ve salih kimseleri çok seven, zevk ve şevk ehli, ilim ve irfan sahibi sofilere âşık biri olduğum için, onların sözlerine, hakikat kitaplarında olan hikâyelerine gönül verdiğim için böyle bir eseri yazmayı uygun gördüm...
Bu eserimi, büyük imamların güzel menkıbelerini anlatan ' birçok kitaptan seçip alarak hazırladım."
Okuyan herkesin istifade etmesi için büyük bir titizlikle seçilen hikâyeler; evliyalardan, salihlerden, sûfî şeyhlerinden, cezbe sahibi din ehlinden, sıddıklardan olan kimselerin, zâhid, âbid ve mücâhid olan fakir ve yoksulların başlarından geçen olayları anlatır.
[1] Âraf Sûresi, 178. âyet
[2] Zümer, Sûresi, 23. âyet
[3] Yazarın "İrşâd" isimli kitabının tam adı: "el-İrşâdü vet'-Tatrîz fî fadli zikrillâh ve tilâveti kitâbihil Aziz"'dir.
[4] Hud Sûresi, 120. âyet.