Şehzadebaşı Sohbetleri, 2 Cilt Takım

Fiyat:
180,00 TL
İndirimli Fiyat (%41,7) :
105,00 TL
Kazancınız 75,00 TL
Havale / EFT:
101,85 TL
Aynı Gün Kargo

Kitap             Şehzadebaşı Sohbetleri  
Yazar            Nureddin Yıldız
Yayınevi        Tahlil Yayınları
Kağıt  Cilt      2.Hamur kağıt - Karton kapak cilt, 2 Cilt takım
Sayfa  Ebat   660 Sayfa - 15x21 cm



Nureddin Yıldız 2 Cilt Set Şehzadebaşı Sohbetleri adlı kitabı incelemektesiniz.
Tahlil Yayınları Şehzadebaşı Sohbetleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.


Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.  Alak 1-2


Ön Söz

2013 yılı sonunda Şehzade[başı] Camii'nde başlayan 2015 ba­şına kadar kırk ders içeren Şehzadebaşı Sohbetleri, yol yarısında Ankara'da Hacı Bayram Camii'nin de haftada bir gün eklenmesiy­le çift koldan ilerleyen manevî havası kuvvetli bir buluşmaya dönüş­müştü.

Elde olan ancak talihsizce sebeplerden bu sohbetlere ara veril­diğinde, geriye video karelerinde olduğu kadar kitaplarda da gücü­nü hissettirecek bir birikim ve bakış açısını yansıtan sözler kalmıştı.

Birçok isimsiz kahramanın müşterek gayret ve samimiyetiyle sohbetler video kayıtlarından deşifre edildi, cami cemaatine her haf­ta kitapçık olarak dağıtıldı. Ancak ziyadesiyle rağbet gören bu satır­ları toparlayıp gözden geçirerek basmak yayınevimize nasip oldu.

Tahlil Yayınları olarak Şehzadebaşı ve Hacı Bayram sohbetleri­ni, Nureddin Yıldız hocanın konuşmalarının eksiksiz dökümü olarak yayınlıyoruz. Bu yayında;

Konuşmanın şifahiliğinden kaynaklanan ve yazıda garipsenecek etkiler/kelimeler/nidalar mümkün mertebe giderilmeye çalışılmış fakat yine bundan ötürü kazanılmış akıcılık korunma­ya gayret edilmiştir.

Peygamber efendimiz için zikredilen 'sallallahu aleyhi ve sellem' ve 'aleyhisselam' diğer peygamberler için 'aleyhisselam'  sahabe-i kiram efendilerimiz ve ümmetimizin büyükleri için 'radıyallahu anh'  gibi hürmet ifade eden iba­reler metin boyunca derli toplu olarak gösterilmiştir.
 
- Her sohbetin ders halkalarında okunması imkânı hesaba katı­larak sohbet sonlarına birkaç pasajlık özet sayılabilecek cüm­leler yerleştirilmiş ve bunlar 'Sohbetten Sızan' başlıkları altın­da toplanmıştır.

Bunlarla birlikte ayrıca her dersin videosu, internet arama motorlarından, video paylaşım bulunabileceği gibi toplu şe­kilde sosyaldoku.com'dan da temin edilebilir.
 
Doğrularla amel etmeyi bize nasip buyurmasını Rabb'imizden ni­yaz ederiz. Gayret bizden, tevfik ondandır.

Tahlil Yayınları


Cilt 1 İçindekiler

Rabbani Genç /11
Müslüman Haramdır / 27
Sabredenler Kazanacak / 43
Bir, Üç Eder / 59
Allah Bize Yeter / 75
Her Yerde İslam, Her Zaman Müslüman / 91
Yeni Hicretler / 107
Son Halka / 123
Selam İbadettir / 139
Üç Büyük Nimet / 151
Nasihate Muhtacız / 165
Evlerimizin Ruhu / 179
Birbirimize Muhtacız / 193
Evlat Değil Servet / 209
Kızma, Kızıştırma / 225
Mü'min İsek Kardeşiz / 239
Zulüm Kaydırır / 255
Gölgedekiler/271
Mü'min Yüreği / 287
Eğlencenin Sınırları / 303


Cilt 2 İçindekiler

Niyetimiz Kadarız / 7
Adam Tipleri / 21
Şahsiyet Seçenekleri / 39
Takvanın Pratiği / 57
Rahman'ın Cennetleri / 73
Veda Hutbesinden Sesler / 91
Ahlâka Yer Kaldı mı? / 107
Medine'den Dünyaya Bakış / 121
Namaz Yasası / 137
Unutan Unutulur / 153
Evimizde Medine Kandilleri / 171
Sevgi Yatırımdır / 189
İnsana Vasiyet / 205
Neden Huzurumuz Yok? / 223
Korunmak Vazifemizdir / 239
Sağlık Emanettir / 255
Kim İyi Kim Kötü? / 273
Ne Oldu Dualarımız? / 291
Allah'ın Fidanları / 307
Şeytana Yardım / 323
 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla Âlemlerin Rabbi Allah'a hamd,
Efendimiz Muhammed ailesine, ashabına salat ve selam olsun.


   Değerli mü'min kardeşlerim,

Kur'an'ımız sevgili Peygamber Efendimiz'in ismi etrafında, onun özel hayatına ait bize uzun ayrıntılar vermemiştir. Diyebiliriz ki, bir başka peygamber olan Musa Kur'an'ımızda isim olarak özel hayatı açısından daha fazla yer almaktadır.

Sevgili Peygamber Efendimiz'in şeriatı, getirdiği iman ve ahlâk sistemi kendisinden fazla yer almıştır Kur'an'ımızda. Kur'an'a iman eden ve Kur'an'la yaşayıp ölmek muradıyla bu topraklar üze­rinde dolaşan insanlar olarak, bu ayrıntıyı gözden kaçıramayız. Biz, Kur'an ümmetiyiz. Kur'an'ımızın ince çizgileri gündüz veya gece­mizi aydınlatan ışığımız olmak zorundadır. Sevgili Peygamber Efendimiz'in doğumundan ölümüne kadar hayatından özellikle gö­zümüzün önüne konan ayetler kıyamete kadar Allah'a ve peygam­berine iman edenlerin namazlarda okuduğu, ölüleri için hediye ettik­leri ayetleri olduğu kadar neye nasıl bakacaklarını anlatan ayetler de olmalıdır.

Aziz kardeşlerim,

Resûlullah Efendimiz'in hayatının ayrıntıları Kur'an'da yoktur dedik. Pek çok ayrıntıyı biz Kur'an'ın dışından öğreniyoruz. Ama aile hayatı, ev içi bilgilerinin ve müşriklerle yaptığı bazı savaşların çok in­ce denilebilecek ayrıntılarının bulunduğunu görüyoruz. Mescid-i Nebi'deki kıldırdığı binlerce namazın ayrıntısı yok, hanımlarından biriy­le bir konuşmasının ayrıntısı var Kur'an-ı Kerim'de. Bu bir işarettir.

Aynı şekilde yirmi üç yıl Allah'ın peygamberi olarak insanlara hi­tap etmiştir. Bunun uzun uzun ayrıntılarını Kur'an'da bulamıyoruz. Ama mesela hicretin üçüncü senesinde bizzat yönettiği bizim Uhud Savaşı olarak bildiğimiz savaşın çok ince ayrıntıları, hatta savaşan müşriklerin ve karşılarında cihad eden mücahidlerin, ashab-ı kiramın savaş esnasında içlerinden geçen duyguları bile Kur'an ayet ayet kar­şımıza koyuyor. Peygamber (sav) hayatını ayet ayet vermiyor, bir sahabinin Uhud'da içinden geçen bir duyguyu bugün Kur'an'da iba­det maksatlı dinleyeceğimiz, okuyacağımız, ders alacağımız bir ayet olarak Allah kitabına yerleştiriyor. Bundan da Kur'an'a iman etmiş insanlar olarak biz, kendimize bir ders çıkarıyoruz.

Bizden bin dört yüz otuz bir sene önce olmuş bitmiş, izleri bile kal­mamış, neredeyse dağın bile yarısı kaybolmuş bir savaşın ayrıntıla­rı bugün Kur'an'da okunuyorsa eğer, bu tıpkı İslam'ın beş şartı var; kelime-i şahadet, namaz, oruç, hac, zekât der gibi mü'minlerin ço­cuklarını yetiştirirken, mü'minlerin mü'minler adına bir hareket yü­rütürken Allah için bir iş yaparken, iman ve İslam davasını sürdürür­ken namaz gibi, oruç gibi mü'minlerin gündeminde olması gereken ayrıntılar demek ki. Zira Allah'ın kitabı Kur'an'da rükûya nasıl gide­ceğimiz, secdeyi nasıl yapacağımız ki namaz dinin direği, ayrıntılı bir şekilde anlatılmadığı halde Uhud'da elinde kılıç meydanda cihad eden bir sahabiye ayet iniyor, "senin içinden böyle geçiyordu" diyor. "Böyle demiştiniz" diyor, "adımınızı şurada atmıştınız" diyor. Nama­zın ayrıntılarını vermeyen Kur'an, namaz kıldıracak neslin yetişeceği enerjiyi veriyor, Uhud savaşındaki hatıraları naklederek.

Bugün biz ümmet-i Muhammed olarak Medine'ye hac sebebiy­le veya başka bir sebeple gittiğimizde Uhud meydanını, o dağı ziya­ret edip sonra iyi gözyaşı akıtacak yerde Al-i İmran suresinde onlar­ca ayette Allah'ın, Uhud'da ne anlattığını anlamakla daha iyi iş yap­mış olurduk. Ağlayıp ağlayıp çölü ıslatıp geri boş gelmektense ora­yı burada resimlerden seyredip Allah'ın Uhud'u nasıl anlattığını an­lamaya çalışmak daha öncelikli olmalıdır. Bunun için Kur'an, eğitim kitabıdır. Bunun için Kur'an tarih kitabı değildir diyoruz. Ders kitabı­dır, diyoruz.

Aziz kardeşlerim,

Uhud savaşını tekrar etme ihtiyacı hissetmiyorum. Hepimiz bili­yoruz, Efendimiz «Ü ve ashabının en acı hatıralarından birisi Uhud hatırasıdır. Bildiğiniz gibi müşrikler bir önceki senede mağlubiyetle sonuçlandırdıkları Bedir'in intikamını almak için büyük bir kalabalıkla 
Medine'ye tekrar geldiler. Ashab-ı kiram Bedir'deki meleklerin yar­dımını, çok çabuk düşmanı temizlediklerini gördükten sonra Uhud'u da bir tür elde avuçta garanti gibi hissettiler.

Hâlbuki Allah bugün de bizim ders olarak hâlâ meydanda devam eden belki de oturma odalarımızda bile devam eden Uhud bilgimiz olmasını istiyordu. Bunun için de pek çok şeyi önce onlara tattırdı­ğı gibi Uhud'da Peygamber amcasının şehadetini, Resûlullah mübarek bedeninin zarar görmesi gibi acıları da ashaba tattırdı. Uhud "Allah" diyerek yeryüzünde dolaşacak olan bütün mü'minler için canlı, aktif, hareketli bir ders kitabı oldu. Kur'an da bunu tarihçi­lerin dedikodusuna, filanca sosyologların yorumuna gerek bırakma­dan bizzat yorumunu Allah'ın yaptığı ayetlerle bize taşıdı.

Kardeşler,

Bildiğiniz gibi sabah saatlerinde başlayan Uhud muharebesi, önce ashab-ı kiramın galibiyetiyle sonuçlanacakken bazı sahabilerin gafle­ti neticesinde Resûlullah îH'in bedeninin bile zarar gördüğü bir facia­ya dönüştü. Yetmişten fazla sahabi başta Hamza 4feb olmak üzere şe­hit oldular. Medine'yi devletleştiren Musab bin Umeyr'in vücudunu parçaladılar, o da şehit oldu. Çok üzüntülü bir sahne yaşandı. Bunla­rın, bu şehadetin, akan kanların hepsinden daha kötüsü, daha ağırı, şimdi okuyacağımız Kur'an ayetlerinden Rabbimiz'in bize ders ola­rak aktardığı bölümü. Müşrikler becerip ciddi bir dedikodu ürettiler.

Bu dedikodu gökten büyük bir kaya gibi ashab-ı kiramın başına düştü. Neye uğradıklarını şaşırdılar, yıkıldı, döküldüler. Zaten parça­lanmış cesetler, ciğeri sökülmüş Hamza, yüreklerini dağlamıştı. Bir de müşrikler becerip büyük bir propaganda taktiği kullandılar "Muham-med öldürüldü" dediler. O esnada da Resûlullah okların kendisine isabet etmemesi için kayalık bir yerde gizlenmişti. Ashab-ı kiram da yalan söylüyorsunuz, yaşıyor peygamberimiz demediler. Deseler ne­rede olduğunu göstermiş olacaklar ve ölüm tehlikesi söz konusu ola­caktı, savaş taktiği gereği ses çıkarmadılar. Ses çıkarmayınca müşrik­ler kendi kendilerine "doğru ya, öldürüldü hakikaten, Muhammed'in adamları bu sözü kabul ettiğine göre öldü demek ki" dediler.

Cevap hemen gelmeyince de -Allah'ın imtihanı gereği- ashabı ki­ram çok perişan oldular. Tam anlamıyla döküldüler, yıkıldılar. Birkaç sahabi hemen toparlandı, Enes ibni Nadr gibi sahabiler "ne olu­yor, ne bu gürültü" diye sordular. "Peygamberimiz öldürüldü, duy­madın mı" diye yorumlanınca çok pratik bir cevap verdiler: "Madem Peygamberimiz öldürüldü, biz de kalkar onun öldürüldüğü dava uğ­runa ölürüz." Bir kısmı öyle gittiler ama her hâlükârda 'Muhammed öldürüldü' sözü çok ağır bir darbe oldu ashab-ı kiram için. Meğer ki bu söz şimdi okuyacağımız Al-i İmran suresinin 144-148. ayetleri ara­sındaki ayetlerden anlaşılıyor ki, tıpkı miraçtan gelirken 'size namazı Allah emretti' diyen Peygamber din öğretmesi gibi bir eğitimmiş. Bu eğitimi de bugün biz iki binli yıllarda -inşallah üç bininci yıl­larda gelecek bütün mü'minler de- Allah'ın imtihanı budur diye Al-i İmran suresi yeryüzünde var oldukça ki var olacak, okuyoruz.

Uhud'un ne için yapıldığı çok önemli değil, Hamza'nın ciğerinin sökülüp sökülmediği de çok önemli değil. Bugün, yarın kıyamete ka­dar yaşayan bütün mü'minler Allah diyen ciğerlerle dünyada yaşayıp yaşamadıklarını ölçecekler. 'Muhammed öldürülmüş olabilir, davası var, din duruyor, Kur'an duruyor' diyen insanlar istiyor Allah demek ki. Yoksa şu âlemlerin efendisi Muhammed'inin 'öldürüldü’ğünü Al­lah kimsenin ağzından çıkarttırmazdı. Bu sözü söyleyecek bir insanın Allah, müşriğin veya şeytanın elbette ağzını çamurla doldurur, söylettirmezdi. Ama bugün biz dinimizi, Kur'an'ımızın ruhunu nasıl ta­nıyacaktık?

Aziz kardeşlerim,

Al-i İmran suresinin 144. ayetinden itibaren Rabbimiz bu sahne­yi tarif ediyor. Öncesinde de Al-i İmran suresinde Uhud savaşıyla il­gili ayrıntılar var. "Şöyle olmuştu, böyle yapmıştınız, niye böyle et­tiniz" diye ayetler var. Ama biz şu 'Muhammed öldürüldü' diye ba­
 
ğıran müşrik sesine karşı Allah'ın ne yorum yaptığını, ayetlerin bi­ze bu olayı, yani müşriklerle yapılan çetin bir savaşta tevhidin, başı Resûlullah olan bir ordunun başı bir insan öldürüldü diye mi görüyor, yoksa başka bir tarafa mı Rabbimiz dikkat çekiyor, bu ayetleri şimdi okuyalım.

Rabbimiz buyuruyor ki:


"Muhammed öldürüldü" diye bağırıyor, ashap perişan olmuşlar. Tabii asıl korkulan biz korumamız gerekirken Peygamberimize zarar verdik, Peygamberimiz öldürüldü, ne edeceğiz, diye yürekleri dağla­nıyor. Bu bölümünü Allah önümüze koymuyor. "Muhammed öldü­rüldü" sözüne karşı "Muhammed peygamberlerden bir peygamberdir sadece, ondan önce de peygamberler vardı” ondan önce de peygamberler vardı" Muhammed öldürülecek olsa ya da kendisi yatağında ölecek olsa siz geri mi döneceksiniz ey Muhammed'in adamları. peygamberiniz öldürüldü diye geri mi döneceksiniz "kim peygamberi öldürüldü diye geri dönerse o Allah'a zarar vermez" Allah, peygamber öldürül-se bile davasını devam ettirenlerin karşılığını verecektir.

Nübüvvet kıymetini bilenler, din kıymeti bilenler, "Allah bana iman ve İslam nasip etti" diye heyecanla yaşayanlar ancak Allah'a karşı şükür vazifesini yapanlardır. "Her peygamber insandır ve her insan gibi ölecektir muhakkak" diyor, ayet devam ediyor: "Sizden ki­miniz - Al-i İmran suresinin 144 ve 148. ayetleri- hanginiz şu dünya için uğraşıyorduysa onu ona veririz, derdiniz ahiret ise ahiret isteye­ne ahireti veririz" Abdullah ibni Mes'ud bu sahneyi bilenlerden biri­si. Diyor ki: "Bu olayın gerçekleştiği zamana kadar biz zannederdik ki Müslümanlıkta en üstün noktadayız. İmanımızın eşi benzeri yok zannederdik. Sonra Uhud günü Allah imanımızı avuçlarımıza koydu, baktık ki daha yol kat etmemişiz."

Muhammed öldürüldü sözüyle sarsıldılar. Muhammed öldürül­müş olabilir ama Muhammed'in dini duruyor, Muhammed'in Allah'ı da duruyor. Hay ve Kayyum sadece Allah'tır. Ashab-ı kiram -Al­lah onlardan razı olsun- elbette bu ayrıntıyı biliyorlardı. Cahil değil­diler bu konuda ama bize ders olacak ya, biz bugün başımıza gelen­leri, ümmet-i Muhammed'in topraklarında olup bitenleri, evlerimiz-deki dağınıklığı, sokaklardaki perişanlığımızı nasıl yorumlamamız ge­rektiğini avucun içinde kor taşımak kadar zor bile olsa Müslümanlık, kadının tesettürü çıplaklıktan daha zor bile olsa, faiz helal alın terin­den daha kolay geliyor olsa bile, Allah'a iman etmenin ağır faturası­nı ödemeden Allah'ı memnun edemeyeceğimizi, Allah'ın razı olması için bu ağır imtihanlardan bizim de satır satır geçeceğimizi nasıl anla­tacaktı Allah bize? Uhud, o savaşa katılan yedi yüz Allah dostu saha­benin savaşından ibaret değil. Dün kameraya alınmış, bugün bizlere izletilmiş bir ders kitabıdır. Allah onlardan razı olsun.

Kardeşlerim,
Sonra Allah Teâlâ bu Uhud dersini büyüterek buyuruyor ki: "Ni­ce peygamberler yanlarındaki dostlarıyla beraber Allah yolunda ci­had ettiler. Sonra o peygamberler öldürüldü veya kendileri işkence­ye, eziyete uğradılar ama yıkılmadılar. Kâfirlerin önünde, şeytanın karşısında pasif kalmadılar. Taviz verip teslim olmadılar."


"Siz ilk değilsiniz ey Muhammed'in ashabı. Sizden önce de pey­gamberler ve o peygamberlerin yanında kenetlenmiş Allah dostları Rabbâni yiğitler vardı. Düşman onlara da propaganda yaptı. Kâfirler onların da peygamberlerini kestiler, doğradılar, hızarlarla doğradılar, ateşlere attılar ama onlar yıkılmadılar, dağılmadılar, düşmana el uzat­madılar. Sadece ellerini kaldırıp dediler ki: Rabb'imiz bizim günah­larımız yüzündense bu olanlar, bizi mağfiret et. Ayağımızı kaydırma, kâfire karşı bize yardım et ya Rabb'i diye yalvardılar ama teslim ol­madılar diyor Ali İmran suresi.
 
Kardeşlerim,
Tekrar toparlayalım. Uhud'da 'Muhammed öldürüldü' dedikodu­sunu hakikat olmadığı halde Resûlullah ashabı bir dağılma ne­deni gibi algılayınca Allah, onları bir tür kınadı. Siz nasıl Peygamber öldürüldü deyince dağılırsınız? Niye moralinizi kırdınız? Sizden önce­ki yiğitler böyle yapmamışlardı, yıkılıp düşmanın önünde teslim olma meyli göstermemişlerdi. Eyvah peygamberimiz gitti demediler. Pey­gamber gitse de dini burada dediler. Şimdi siz niye böyle yaptınız... dedi Allah.

Kardeşler,
Bu ayet, bu Ali İmran suresinin ayetleri elbette bugün bizim için bir derstir. Nesillerimizi, çocuklarımızı bu ruhla yetiştirelim diye Allah bize Kur'an'a sahip çıkın diyor. Keşke çocuklarımız üç ay yaz ayında camiye gidip Kur'an okuduk, hatmettik deyip bir dahaki sene tekrar öğrenmek üzere evlerine dönmektense sadece şu Ali İmran suresini sloganlaşmış olarak öğrenip geri gelseler de bu ümmetin içinde tesettürlü tek kız ben bile kalsam, bütün İsrailoğulları Meryem gibi be­ni yuh diye bastırsalar da Allah'ın şeriatından taviz vermeyen son in­san ben olacağım deyiverse bir bayan.

Keşke bir delikanlı, Allah benimle beraberken ben işsizlik derdi çekmem, rızık endişem olmaz, kâinat benimdir çünkü Allah'la bera­berim ben deme şuurunu bu ayetlerden kapsaydı. Bunun için Uhud oldu, bunun için peygamberinin öldürüldüğüne dair dedikodunun ya­yılmasına Allah izin verdi. Bize ders olsun, asıl mantığı yakalayalım diye. Kılıç kalkan oyunu zannedip Hamza vurdu vurdu sonunda vu­ruldu deyip film seyreder gibi seyrettiğimiz Uhud, boşa harcadığımız zamandan başka bir şey değil. İşte Uhud'un ruhu budur. Yedi milya­rın içinde yedi kişilik bir aile olarak tek kalmaya hazırsın, yıkılmıyor­sun, bütün dünya sensin gibi düşünüyorsun, Rabb'ine itimadın o ka­dar güçlü ki gökleri aşağı inerken duysam bile ben ezilmem, Allah'la beraberim diyorsun. Rabbâni insan bu işte.

Kardeşlerim,

Şu anlattığımız hakikat eğer sadece bizim yorumumuza kalsaydı biz, belki de tereddüt gösterirdik. Acaba böyle midir, bu kadar sert mi anlamamız lazımdır diyebilirdik. Ama bir olay var ki bunu hepi­niz biliyorsunuz, bütün Müslümanlar hikâye olarak bunu biliyorlar. Resûlullah Efendimiz'in vefat ettiği gün İbni Abbas hatırasını Buhari'den okuyalım. Diyor ki, Resûlullah vefat ettiği gün Ömer çıldırmış gibi oldu. Muhammed öldü diyenin kafasını vururum dedi. Kimse de Ömer'e bir şey diyemedi. Herkes matem tutuyor. Herkes karanlık içinde kalmış. Gün ortası gece gibi oldu Medine.

Ebubekir dışarıdaydı, geldi, Resûlullah mübarek yüzündeki örtüyü kaldırdı. dedi. "Ölün de güzel, dirin de güzeldi" dedi. "Ama ne iyi oldu ki Allah seni bir daha öldürmeyecek, bir kere acı çektin gittin ya Resûlallah" dedi. Sonra sanki bir hasta zi­yareti gibi örtüyü yüzüne kapattı. Dışarı çıktı. Ömer bağırıyor. 'Mu­hammed öldü' demeyin diyor. Ömer'e döndü, otur Ömer otur, dedi. Ömer onu dinlemedi. Buhari'den İbni Abbas'ın hatırasını dinliyoruz. Tekrar Ömer'e, otur otur, dedi. Ömer dinlemedi.

Uhud dersi görmüş Ebubekir'i dinleyiniz. Asıl imanı, Kur'an ter­biyesini almış ve Resûlullah'ın mağara arkadaşı olmuş insanı konu­şuyoruz. Mağara arkadaşı, ikinin ikincisi, Resûlullah'ı en çok seven insan. İmanı en güçlü, bütün hayırların birincisi. İmanına Allah şa­hit, Kur'an şahit, Resûlullah'ın sevdiği insan. Kalktı dedi ki: "İnsan­lar, kim Muhammed'e tapınıyorduysa Muhammed öldü. Kim Allah'a iman ettiyse Allah Hayy ve Kayyum'dur, biz işimize bakalım." Ebu­bekir imanı.

Matem yok, peygamber ölüm sahnelerinden suni göz yaşı akıtmak yok. "Öldüyse Muhammed, Kur'an bağnmızdadır" demek var. "Öldüyse sünneti başımızın üstündedir" demek var. Öldüyse Peygamberim, onunla buluşuncaya ka­dar havz-ı kevserinde, "dinine sahip çıkarım" demek var. İşte
 
Ebubekir -Allah ondan razı olsun- bunu dedi. Dediği için de Ebubekir, Ebubekirlik yaptı zaten.


O gün mağaradaki arkadaşlığının ve yirmi üç yıl süren eşsiz sada­kat örneğinin tacını giymiş oldu Ebubekir. Eğer Ebubekir Ömer'e uyup ahu vah etseydi, "ey canım peygamberim, mağaralar ne gü­zeldi, ah mağara vah mağara deseydi, naatlar yaksa, şiirler okusaydı, kendini yerden yere vursaydı, oturup ciğerini parçalasaydı, küsüp "Medine'den ben gidiyorum, terk-i diyar ettim, Muhammed'in olma­dığı dünya bana haram olsun" deseydi bugün biz hâlâ namazını kıldı­ğımız bir İslam üzerine olabilir miydik?

Ebubekir öyle yapmadı. "İşte Kur'an, işte Resûlullah'ın miraçtan getirdiği iman burdadır" dedi. O gün Ebubekir oldu. Rabb'ine bağ­lı olduğunu, Muhammed fani bedenine değil, onun Allah'a bağladığı imanıyla Muhammed'i sevdiğini ispat etmiş oldu. Aynı şe­kilde, "Medine sokaklarında cihad edecek erkek kalmadı. Ne yapı­yorsun sen? Zekât vermeyenlere ordu gönderdin, dinden dönen­lere ordu gönderdin, Medine'yi ıssız bıraktın" diye kendisine itiraz edildiğinde ne dedi? "Vallahi şu Medine'yi kurtlar bassa tek kalsam, Resûlullah'ın dininden taviz vermem" dedi.

Bunu derken onu tehdit edenler ne diyorlardı? Medine'yi boşalt­tın, Resûlullah'ın kabri burada, gelip işgal edecek adamlar burayı diyorlardı. "Olsun. Resûlullah'ın dinine başkaldıranlarla savaşırım, Medine'de de kurtlar beni parçalasın" dedi. Çünkü Uhud isimli ders­te ne öğrenmişti Allah'tan o? Muhammed de Allah'ın kullarından bir kuldur. O ölecek dini kalacak.




"...Bunun için Müslüman, hadis kelimesini imanının gereği olarak dinler, 'hadismiş' demez, 'Resûlullah 'a hicret etmek gibi bir şey' der. Medine 'ye gidemeden yüreği Medineleşmiş Müslüman bu Müslümandır. Ona o zaman her yer Medine olur. Tıpkı Resûlullah 'ı görmediği hâlde Resûlullah 'ın onu görmek istediği bir adam olmaya hak kazanan Üveysi 1

Karni 'de olduğu gibi. Bu sebeple kardeşlerim, sünnet demek, Resûlullah 'ın hadisi demek, bizim için şu fani dünyaya baktığımız pencere demektir Ebubekir 'in mağarada gördüğünü görmek demektir. Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellemin yanında kılıç kullanarak şehit olmak için mücadele eden Müslüman gibi ben de herhangi bir sünnete sarılırken kendimi 'Hamza ile buluşacağı eylemi gerçekleştiren bir Müslüman' olarak görebiliyorsam ideali büyük bir Müslümanım
demektir.

Bugün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek vücudu, peşinden gidilen bir vücut olarak aramızda olmasa da, onun mübarek sünneti bağrımızda olduğu sürece, beğenmek-beğenmemek, şartlarını belirlemek, sıcak-soğuk gibi bir tercih yapmadan 'buradayım ya Resûlallah!' diyebiliyorsak Ebubekir 'in tavrıyla özdeşleşmiş bir tavırda bulunduğumuz için inşallah cenneti de on binlerce sahabi ile beraber paylaşacağız."
 
 
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786055271473
MarkaTahlil Yayınları
Stok DurumuVar
9786055271473
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.