Kitap Şehzadebaşı Sohbetleri
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt - Karton kapak cilt, 2 Cilt takım
Sayfa Ebat 660 Sayfa - 15x21 cm
Nureddin Yıldız 2 Cilt Set Şehzadebaşı Sohbetleri adlı kitabı incelemektesiniz.
Tahlil Yayınları Şehzadebaşı Sohbetleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Ön Söz
2013 yılı sonunda Şehzade[başı] Camii'nde başlayan 2015 başına kadar kırk ders içeren Şehzadebaşı Sohbetleri, yol yarısında Ankara'da Hacı Bayram Camii'nin de haftada bir gün eklenmesiyle çift koldan ilerleyen manevî havası kuvvetli bir buluşmaya dönüşmüştü.
Elde olan ancak talihsizce sebeplerden bu sohbetlere ara verildiğinde, geriye video karelerinde olduğu kadar kitaplarda da gücünü hissettirecek bir birikim ve bakış açısını yansıtan sözler kalmıştı.
Birçok isimsiz kahramanın müşterek gayret ve samimiyetiyle sohbetler video kayıtlarından deşifre edildi, cami cemaatine her hafta kitapçık olarak dağıtıldı. Ancak ziyadesiyle rağbet gören bu satırları toparlayıp gözden geçirerek basmak yayınevimize nasip oldu.
Tahlil Yayınları olarak Şehzadebaşı ve Hacı Bayram sohbetlerini, Nureddin Yıldız hocanın konuşmalarının eksiksiz dökümü olarak yayınlıyoruz. Bu yayında;
Konuşmanın şifahiliğinden kaynaklanan ve yazıda garipsenecek etkiler/kelimeler/nidalar mümkün mertebe giderilmeye çalışılmış fakat yine bundan ötürü kazanılmış akıcılık korunmaya gayret edilmiştir.
Peygamber efendimiz için zikredilen 'sallallahu aleyhi ve sellem' ve 'aleyhisselam' diğer peygamberler için 'aleyhisselam' sahabe-i kiram efendilerimiz ve ümmetimizin büyükleri için 'radıyallahu anh' gibi hürmet ifade eden ibareler metin boyunca derli toplu olarak gösterilmiştir.
- Her sohbetin ders halkalarında okunması imkânı hesaba katılarak sohbet sonlarına birkaç pasajlık özet sayılabilecek cümleler yerleştirilmiş ve bunlar 'Sohbetten Sızan' başlıkları altında toplanmıştır.
Bunlarla birlikte ayrıca her dersin videosu, internet arama motorlarından, video paylaşım bulunabileceği gibi toplu şekilde sosyaldoku.com'dan da temin edilebilir.
Doğrularla amel etmeyi bize nasip buyurmasını Rabb'imizden niyaz ederiz. Gayret bizden, tevfik ondandır.
Tahlil Yayınları
Cilt 1 İçindekiler
Rabbani Genç /11
Müslüman Haramdır / 27
Sabredenler Kazanacak / 43
Bir, Üç Eder / 59
Allah Bize Yeter / 75
Her Yerde İslam, Her Zaman Müslüman / 91
Yeni Hicretler / 107
Son Halka / 123
Selam İbadettir / 139
Üç Büyük Nimet / 151
Nasihate Muhtacız / 165
Evlerimizin Ruhu / 179
Birbirimize Muhtacız / 193
Evlat Değil Servet / 209
Kızma, Kızıştırma / 225
Mü'min İsek Kardeşiz / 239
Zulüm Kaydırır / 255
Gölgedekiler/271
Mü'min Yüreği / 287
Eğlencenin Sınırları / 303
Cilt 2 İçindekiler
Niyetimiz Kadarız / 7
Adam Tipleri / 21
Şahsiyet Seçenekleri / 39
Takvanın Pratiği / 57
Rahman'ın Cennetleri / 73
Veda Hutbesinden Sesler / 91
Ahlâka Yer Kaldı mı? / 107
Medine'den Dünyaya Bakış / 121
Namaz Yasası / 137
Unutan Unutulur / 153
Evimizde Medine Kandilleri / 171
Sevgi Yatırımdır / 189
İnsana Vasiyet / 205
Neden Huzurumuz Yok? / 223
Korunmak Vazifemizdir / 239
Sağlık Emanettir / 255
Kim İyi Kim Kötü? / 273
Ne Oldu Dualarımız? / 291
Allah'ın Fidanları / 307
Şeytana Yardım / 323
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla Âlemlerin Rabbi Allah'a hamd,
Efendimiz Muhammed ailesine, ashabına salat ve selam olsun.
Değerli mü'min kardeşlerim,
Kur'an'ımız sevgili Peygamber Efendimiz'in ismi etrafında, onun özel hayatına ait bize uzun ayrıntılar vermemiştir. Diyebiliriz ki, bir başka peygamber olan Musa Kur'an'ımızda isim olarak özel hayatı açısından daha fazla yer almaktadır.
Sevgili Peygamber Efendimiz'in şeriatı, getirdiği iman ve ahlâk sistemi kendisinden fazla yer almıştır Kur'an'ımızda. Kur'an'a iman eden ve Kur'an'la yaşayıp ölmek muradıyla bu topraklar üzerinde dolaşan insanlar olarak, bu ayrıntıyı gözden kaçıramayız. Biz, Kur'an ümmetiyiz. Kur'an'ımızın ince çizgileri gündüz veya gecemizi aydınlatan ışığımız olmak zorundadır. Sevgili Peygamber Efendimiz'in doğumundan ölümüne kadar hayatından özellikle gözümüzün önüne konan ayetler kıyamete kadar Allah'a ve peygamberine iman edenlerin namazlarda okuduğu, ölüleri için hediye ettikleri ayetleri olduğu kadar neye nasıl bakacaklarını anlatan ayetler de olmalıdır.
Aziz kardeşlerim,
Resûlullah Efendimiz'in hayatının ayrıntıları Kur'an'da yoktur dedik. Pek çok ayrıntıyı biz Kur'an'ın dışından öğreniyoruz. Ama aile hayatı, ev içi bilgilerinin ve müşriklerle yaptığı bazı savaşların çok ince denilebilecek ayrıntılarının bulunduğunu görüyoruz. Mescid-i Nebi'deki kıldırdığı binlerce namazın ayrıntısı yok, hanımlarından biriyle bir konuşmasının ayrıntısı var Kur'an-ı Kerim'de. Bu bir işarettir.
Aynı şekilde yirmi üç yıl Allah'ın peygamberi olarak insanlara hitap etmiştir. Bunun uzun uzun ayrıntılarını Kur'an'da bulamıyoruz. Ama mesela hicretin üçüncü senesinde bizzat yönettiği bizim Uhud Savaşı olarak bildiğimiz savaşın çok ince ayrıntıları, hatta savaşan müşriklerin ve karşılarında cihad eden mücahidlerin, ashab-ı kiramın savaş esnasında içlerinden geçen duyguları bile Kur'an ayet ayet karşımıza koyuyor. Peygamber (sav) hayatını ayet ayet vermiyor, bir sahabinin Uhud'da içinden geçen bir duyguyu bugün Kur'an'da ibadet maksatlı dinleyeceğimiz, okuyacağımız, ders alacağımız bir ayet olarak Allah kitabına yerleştiriyor. Bundan da Kur'an'a iman etmiş insanlar olarak biz, kendimize bir ders çıkarıyoruz.
Bizden bin dört yüz otuz bir sene önce olmuş bitmiş, izleri bile kalmamış, neredeyse dağın bile yarısı kaybolmuş bir savaşın ayrıntıları bugün Kur'an'da okunuyorsa eğer, bu tıpkı İslam'ın beş şartı var; kelime-i şahadet, namaz, oruç, hac, zekât der gibi mü'minlerin çocuklarını yetiştirirken, mü'minlerin mü'minler adına bir hareket yürütürken Allah için bir iş yaparken, iman ve İslam davasını sürdürürken namaz gibi, oruç gibi mü'minlerin gündeminde olması gereken ayrıntılar demek ki. Zira Allah'ın kitabı Kur'an'da rükûya nasıl gideceğimiz, secdeyi nasıl yapacağımız ki namaz dinin direği, ayrıntılı bir şekilde anlatılmadığı halde Uhud'da elinde kılıç meydanda cihad eden bir sahabiye ayet iniyor, "senin içinden böyle geçiyordu" diyor. "Böyle demiştiniz" diyor, "adımınızı şurada atmıştınız" diyor. Namazın ayrıntılarını vermeyen Kur'an, namaz kıldıracak neslin yetişeceği enerjiyi veriyor, Uhud savaşındaki hatıraları naklederek.
Bugün biz ümmet-i Muhammed olarak Medine'ye hac sebebiyle veya başka bir sebeple gittiğimizde Uhud meydanını, o dağı ziyaret edip sonra iyi gözyaşı akıtacak yerde Al-i İmran suresinde onlarca ayette Allah'ın, Uhud'da ne anlattığını anlamakla daha iyi iş yapmış olurduk. Ağlayıp ağlayıp çölü ıslatıp geri boş gelmektense orayı burada resimlerden seyredip Allah'ın Uhud'u nasıl anlattığını anlamaya çalışmak daha öncelikli olmalıdır. Bunun için Kur'an, eğitim kitabıdır. Bunun için Kur'an tarih kitabı değildir diyoruz. Ders kitabıdır, diyoruz.
Aziz kardeşlerim,
Uhud savaşını tekrar etme ihtiyacı hissetmiyorum. Hepimiz biliyoruz, Efendimiz «Ü ve ashabının en acı hatıralarından birisi Uhud hatırasıdır. Bildiğiniz gibi müşrikler bir önceki senede mağlubiyetle sonuçlandırdıkları Bedir'in intikamını almak için büyük bir kalabalıkla Medine'ye tekrar geldiler. Ashab-ı kiram Bedir'deki meleklerin yardımını, çok çabuk düşmanı temizlediklerini gördükten sonra Uhud'u da bir tür elde avuçta garanti gibi hissettiler.
Hâlbuki Allah bugün de bizim ders olarak hâlâ meydanda devam eden belki de oturma odalarımızda bile devam eden Uhud bilgimiz olmasını istiyordu. Bunun için de pek çok şeyi önce onlara tattırdığı gibi Uhud'da Peygamber amcasının şehadetini, Resûlullah mübarek bedeninin zarar görmesi gibi acıları da ashaba tattırdı. Uhud "Allah" diyerek yeryüzünde dolaşacak olan bütün mü'minler için canlı, aktif, hareketli bir ders kitabı oldu. Kur'an da bunu tarihçilerin dedikodusuna, filanca sosyologların yorumuna gerek bırakmadan bizzat yorumunu Allah'ın yaptığı ayetlerle bize taşıdı.
Kardeşler,
Bildiğiniz gibi sabah saatlerinde başlayan Uhud muharebesi, önce ashab-ı kiramın galibiyetiyle sonuçlanacakken bazı sahabilerin gafleti neticesinde Resûlullah îH'in bedeninin bile zarar gördüğü bir faciaya dönüştü. Yetmişten fazla sahabi başta Hamza 4feb olmak üzere şehit oldular. Medine'yi devletleştiren Musab bin Umeyr'in vücudunu parçaladılar, o da şehit oldu. Çok üzüntülü bir sahne yaşandı. Bunların, bu şehadetin, akan kanların hepsinden daha kötüsü, daha ağırı, şimdi okuyacağımız Kur'an ayetlerinden Rabbimiz'in bize ders olarak aktardığı bölümü. Müşrikler becerip ciddi bir dedikodu ürettiler.
Bu dedikodu gökten büyük bir kaya gibi ashab-ı kiramın başına düştü. Neye uğradıklarını şaşırdılar, yıkıldı, döküldüler. Zaten parçalanmış cesetler, ciğeri sökülmüş Hamza, yüreklerini dağlamıştı. Bir de müşrikler becerip büyük bir propaganda taktiği kullandılar "Muham-med öldürüldü" dediler. O esnada da Resûlullah okların kendisine isabet etmemesi için kayalık bir yerde gizlenmişti. Ashab-ı kiram da yalan söylüyorsunuz, yaşıyor peygamberimiz demediler. Deseler nerede olduğunu göstermiş olacaklar ve ölüm tehlikesi söz konusu olacaktı, savaş taktiği gereği ses çıkarmadılar. Ses çıkarmayınca müşrikler kendi kendilerine "doğru ya, öldürüldü hakikaten, Muhammed'in adamları bu sözü kabul ettiğine göre öldü demek ki" dediler.
Cevap hemen gelmeyince de -Allah'ın imtihanı gereği- ashabı kiram çok perişan oldular. Tam anlamıyla döküldüler, yıkıldılar. Birkaç sahabi hemen toparlandı, Enes ibni Nadr gibi sahabiler "ne oluyor, ne bu gürültü" diye sordular. "Peygamberimiz öldürüldü, duymadın mı" diye yorumlanınca çok pratik bir cevap verdiler: "Madem Peygamberimiz öldürüldü, biz de kalkar onun öldürüldüğü dava uğruna ölürüz." Bir kısmı öyle gittiler ama her hâlükârda 'Muhammed öldürüldü' sözü çok ağır bir darbe oldu ashab-ı kiram için. Meğer ki bu söz şimdi okuyacağımız Al-i İmran suresinin 144-148. ayetleri arasındaki ayetlerden anlaşılıyor ki, tıpkı miraçtan gelirken 'size namazı Allah emretti' diyen Peygamber din öğretmesi gibi bir eğitimmiş. Bu eğitimi de bugün biz iki binli yıllarda -inşallah üç bininci yıllarda gelecek bütün mü'minler de- Allah'ın imtihanı budur diye Al-i İmran suresi yeryüzünde var oldukça ki var olacak, okuyoruz.
Uhud'un ne için yapıldığı çok önemli değil, Hamza'nın ciğerinin sökülüp sökülmediği de çok önemli değil. Bugün, yarın kıyamete kadar yaşayan bütün mü'minler Allah diyen ciğerlerle dünyada yaşayıp yaşamadıklarını ölçecekler. 'Muhammed öldürülmüş olabilir, davası var, din duruyor, Kur'an duruyor' diyen insanlar istiyor Allah demek ki. Yoksa şu âlemlerin efendisi Muhammed'inin 'öldürüldü’ğünü Allah kimsenin ağzından çıkarttırmazdı. Bu sözü söyleyecek bir insanın Allah, müşriğin veya şeytanın elbette ağzını çamurla doldurur, söylettirmezdi. Ama bugün biz dinimizi, Kur'an'ımızın ruhunu nasıl tanıyacaktık?
Aziz kardeşlerim,
Al-i İmran suresinin 144. ayetinden itibaren Rabbimiz bu sahneyi tarif ediyor. Öncesinde de Al-i İmran suresinde Uhud savaşıyla ilgili ayrıntılar var. "Şöyle olmuştu, böyle yapmıştınız, niye böyle ettiniz" diye ayetler var. Ama biz şu 'Muhammed öldürüldü' diye ba
ğıran müşrik sesine karşı Allah'ın ne yorum yaptığını, ayetlerin bize bu olayı, yani müşriklerle yapılan çetin bir savaşta tevhidin, başı Resûlullah olan bir ordunun başı bir insan öldürüldü diye mi görüyor, yoksa başka bir tarafa mı Rabbimiz dikkat çekiyor, bu ayetleri şimdi okuyalım.
Rabbimiz buyuruyor ki:
"Muhammed öldürüldü" diye bağırıyor, ashap perişan olmuşlar. Tabii asıl korkulan biz korumamız gerekirken Peygamberimize zarar verdik, Peygamberimiz öldürüldü, ne edeceğiz, diye yürekleri dağlanıyor. Bu bölümünü Allah önümüze koymuyor. "Muhammed öldürüldü" sözüne karşı "Muhammed peygamberlerden bir peygamberdir sadece, ondan önce de peygamberler vardı” ondan önce de peygamberler vardı" Muhammed öldürülecek olsa ya da kendisi yatağında ölecek olsa siz geri mi döneceksiniz ey Muhammed'in adamları. peygamberiniz öldürüldü diye geri mi döneceksiniz "kim peygamberi öldürüldü diye geri dönerse o Allah'a zarar vermez" Allah, peygamber öldürül-se bile davasını devam ettirenlerin karşılığını verecektir.
Nübüvvet kıymetini bilenler, din kıymeti bilenler, "Allah bana iman ve İslam nasip etti" diye heyecanla yaşayanlar ancak Allah'a karşı şükür vazifesini yapanlardır. "Her peygamber insandır ve her insan gibi ölecektir muhakkak" diyor, ayet devam ediyor: "Sizden kiminiz - Al-i İmran suresinin 144 ve 148. ayetleri- hanginiz şu dünya için uğraşıyorduysa onu ona veririz, derdiniz ahiret ise ahiret isteyene ahireti veririz" Abdullah ibni Mes'ud bu sahneyi bilenlerden birisi. Diyor ki: "Bu olayın gerçekleştiği zamana kadar biz zannederdik ki Müslümanlıkta en üstün noktadayız. İmanımızın eşi benzeri yok zannederdik. Sonra Uhud günü Allah imanımızı avuçlarımıza koydu, baktık ki daha yol kat etmemişiz."
Muhammed öldürüldü sözüyle sarsıldılar. Muhammed öldürülmüş olabilir ama Muhammed'in dini duruyor, Muhammed'in Allah'ı da duruyor. Hay ve Kayyum sadece Allah'tır. Ashab-ı kiram -Allah onlardan razı olsun- elbette bu ayrıntıyı biliyorlardı. Cahil değildiler bu konuda ama bize ders olacak ya, biz bugün başımıza gelenleri, ümmet-i Muhammed'in topraklarında olup bitenleri, evlerimiz-deki dağınıklığı, sokaklardaki perişanlığımızı nasıl yorumlamamız gerektiğini avucun içinde kor taşımak kadar zor bile olsa Müslümanlık, kadının tesettürü çıplaklıktan daha zor bile olsa, faiz helal alın terinden daha kolay geliyor olsa bile, Allah'a iman etmenin ağır faturasını ödemeden Allah'ı memnun edemeyeceğimizi, Allah'ın razı olması için bu ağır imtihanlardan bizim de satır satır geçeceğimizi nasıl anlatacaktı Allah bize? Uhud, o savaşa katılan yedi yüz Allah dostu sahabenin savaşından ibaret değil. Dün kameraya alınmış, bugün bizlere izletilmiş bir ders kitabıdır. Allah onlardan razı olsun.
Kardeşlerim,
Sonra Allah Teâlâ bu Uhud dersini büyüterek buyuruyor ki: "Nice peygamberler yanlarındaki dostlarıyla beraber Allah yolunda cihad ettiler. Sonra o peygamberler öldürüldü veya kendileri işkenceye, eziyete uğradılar ama yıkılmadılar. Kâfirlerin önünde, şeytanın karşısında pasif kalmadılar. Taviz verip teslim olmadılar."
"Siz ilk değilsiniz ey Muhammed'in ashabı. Sizden önce de peygamberler ve o peygamberlerin yanında kenetlenmiş Allah dostları Rabbâni yiğitler vardı. Düşman onlara da propaganda yaptı. Kâfirler onların da peygamberlerini kestiler, doğradılar, hızarlarla doğradılar, ateşlere attılar ama onlar yıkılmadılar, dağılmadılar, düşmana el uzatmadılar. Sadece ellerini kaldırıp dediler ki: Rabb'imiz bizim günahlarımız yüzündense bu olanlar, bizi mağfiret et. Ayağımızı kaydırma, kâfire karşı bize yardım et ya Rabb'i diye yalvardılar ama teslim olmadılar diyor Ali İmran suresi.
Kardeşlerim,
Tekrar toparlayalım. Uhud'da 'Muhammed öldürüldü' dedikodusunu hakikat olmadığı halde Resûlullah ashabı bir dağılma nedeni gibi algılayınca Allah, onları bir tür kınadı. Siz nasıl Peygamber öldürüldü deyince dağılırsınız? Niye moralinizi kırdınız? Sizden önceki yiğitler böyle yapmamışlardı, yıkılıp düşmanın önünde teslim olma meyli göstermemişlerdi. Eyvah peygamberimiz gitti demediler. Peygamber gitse de dini burada dediler. Şimdi siz niye böyle yaptınız... dedi Allah.
Kardeşler,
Bu ayet, bu Ali İmran suresinin ayetleri elbette bugün bizim için bir derstir. Nesillerimizi, çocuklarımızı bu ruhla yetiştirelim diye Allah bize Kur'an'a sahip çıkın diyor. Keşke çocuklarımız üç ay yaz ayında camiye gidip Kur'an okuduk, hatmettik deyip bir dahaki sene tekrar öğrenmek üzere evlerine dönmektense sadece şu Ali İmran suresini sloganlaşmış olarak öğrenip geri gelseler de bu ümmetin içinde tesettürlü tek kız ben bile kalsam, bütün İsrailoğulları Meryem gibi beni yuh diye bastırsalar da Allah'ın şeriatından taviz vermeyen son insan ben olacağım deyiverse bir bayan.
Keşke bir delikanlı, Allah benimle beraberken ben işsizlik derdi çekmem, rızık endişem olmaz, kâinat benimdir çünkü Allah'la beraberim ben deme şuurunu bu ayetlerden kapsaydı. Bunun için Uhud oldu, bunun için peygamberinin öldürüldüğüne dair dedikodunun yayılmasına Allah izin verdi. Bize ders olsun, asıl mantığı yakalayalım diye. Kılıç kalkan oyunu zannedip Hamza vurdu vurdu sonunda vuruldu deyip film seyreder gibi seyrettiğimiz Uhud, boşa harcadığımız zamandan başka bir şey değil. İşte Uhud'un ruhu budur. Yedi milyarın içinde yedi kişilik bir aile olarak tek kalmaya hazırsın, yıkılmıyorsun, bütün dünya sensin gibi düşünüyorsun, Rabb'ine itimadın o kadar güçlü ki gökleri aşağı inerken duysam bile ben ezilmem, Allah'la beraberim diyorsun. Rabbâni insan bu işte.
Kardeşlerim,
Şu anlattığımız hakikat eğer sadece bizim yorumumuza kalsaydı biz, belki de tereddüt gösterirdik. Acaba böyle midir, bu kadar sert mi anlamamız lazımdır diyebilirdik. Ama bir olay var ki bunu hepiniz biliyorsunuz, bütün Müslümanlar hikâye olarak bunu biliyorlar. Resûlullah Efendimiz'in vefat ettiği gün İbni Abbas hatırasını Buhari'den okuyalım. Diyor ki, Resûlullah vefat ettiği gün Ömer çıldırmış gibi oldu. Muhammed öldü diyenin kafasını vururum dedi. Kimse de Ömer'e bir şey diyemedi. Herkes matem tutuyor. Herkes karanlık içinde kalmış. Gün ortası gece gibi oldu Medine.
Ebubekir dışarıdaydı, geldi, Resûlullah mübarek yüzündeki örtüyü kaldırdı. dedi. "Ölün de güzel, dirin de güzeldi" dedi. "Ama ne iyi oldu ki Allah seni bir daha öldürmeyecek, bir kere acı çektin gittin ya Resûlallah" dedi. Sonra sanki bir hasta ziyareti gibi örtüyü yüzüne kapattı. Dışarı çıktı. Ömer bağırıyor. 'Muhammed öldü' demeyin diyor. Ömer'e döndü, otur Ömer otur, dedi. Ömer onu dinlemedi. Buhari'den İbni Abbas'ın hatırasını dinliyoruz. Tekrar Ömer'e, otur otur, dedi. Ömer dinlemedi.
Uhud dersi görmüş Ebubekir'i dinleyiniz. Asıl imanı, Kur'an terbiyesini almış ve Resûlullah'ın mağara arkadaşı olmuş insanı konuşuyoruz. Mağara arkadaşı, ikinin ikincisi, Resûlullah'ı en çok seven insan. İmanı en güçlü, bütün hayırların birincisi. İmanına Allah şahit, Kur'an şahit, Resûlullah'ın sevdiği insan. Kalktı dedi ki: "İnsanlar, kim Muhammed'e tapınıyorduysa Muhammed öldü. Kim Allah'a iman ettiyse Allah Hayy ve Kayyum'dur, biz işimize bakalım." Ebubekir imanı.
Matem yok, peygamber ölüm sahnelerinden suni göz yaşı akıtmak yok. "Öldüyse Muhammed, Kur'an bağnmızdadır" demek var. "Öldüyse sünneti başımızın üstündedir" demek var. Öldüyse Peygamberim, onunla buluşuncaya kadar havz-ı kevserinde, "dinine sahip çıkarım" demek var. İşte
Ebubekir -Allah ondan razı olsun- bunu dedi. Dediği için de Ebubekir, Ebubekirlik yaptı zaten.
O gün mağaradaki arkadaşlığının ve yirmi üç yıl süren eşsiz sadakat örneğinin tacını giymiş oldu Ebubekir. Eğer Ebubekir Ömer'e uyup ahu vah etseydi, "ey canım peygamberim, mağaralar ne güzeldi, ah mağara vah mağara deseydi, naatlar yaksa, şiirler okusaydı, kendini yerden yere vursaydı, oturup ciğerini parçalasaydı, küsüp "Medine'den ben gidiyorum, terk-i diyar ettim, Muhammed'in olmadığı dünya bana haram olsun" deseydi bugün biz hâlâ namazını kıldığımız bir İslam üzerine olabilir miydik?
Ebubekir öyle yapmadı. "İşte Kur'an, işte Resûlullah'ın miraçtan getirdiği iman burdadır" dedi. O gün Ebubekir oldu. Rabb'ine bağlı olduğunu, Muhammed fani bedenine değil, onun Allah'a bağladığı imanıyla Muhammed'i sevdiğini ispat etmiş oldu. Aynı şekilde, "Medine sokaklarında cihad edecek erkek kalmadı. Ne yapıyorsun sen? Zekât vermeyenlere ordu gönderdin, dinden dönenlere ordu gönderdin, Medine'yi ıssız bıraktın" diye kendisine itiraz edildiğinde ne dedi? "Vallahi şu Medine'yi kurtlar bassa tek kalsam, Resûlullah'ın dininden taviz vermem" dedi.
Bunu derken onu tehdit edenler ne diyorlardı? Medine'yi boşalttın, Resûlullah'ın kabri burada, gelip işgal edecek adamlar burayı diyorlardı. "Olsun. Resûlullah'ın dinine başkaldıranlarla savaşırım, Medine'de de kurtlar beni parçalasın" dedi. Çünkü Uhud isimli derste ne öğrenmişti Allah'tan o? Muhammed de Allah'ın kullarından bir kuldur. O ölecek dini kalacak.
"...Bunun için Müslüman, hadis kelimesini imanının gereği olarak dinler, 'hadismiş' demez, 'Resûlullah 'a hicret etmek gibi bir şey' der. Medine 'ye gidemeden yüreği Medineleşmiş Müslüman bu Müslümandır. Ona o zaman her yer Medine olur. Tıpkı Resûlullah 'ı görmediği hâlde Resûlullah 'ın onu görmek istediği bir adam olmaya hak kazanan Üveysi 1
Karni 'de olduğu gibi. Bu sebeple kardeşlerim, sünnet demek, Resûlullah 'ın hadisi demek, bizim için şu fani dünyaya baktığımız pencere demektir Ebubekir 'in mağarada gördüğünü görmek demektir. Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellemin yanında kılıç kullanarak şehit olmak için mücadele eden Müslüman gibi ben de herhangi bir sünnete sarılırken kendimi 'Hamza ile buluşacağı eylemi gerçekleştiren bir Müslüman' olarak görebiliyorsam ideali büyük bir Müslümanım
demektir.
Bugün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek vücudu, peşinden gidilen bir vücut olarak aramızda olmasa da, onun mübarek sünneti bağrımızda olduğu sürece, beğenmek-beğenmemek, şartlarını belirlemek, sıcak-soğuk gibi bir tercih yapmadan 'buradayım ya Resûlallah!' diyebiliyorsak Ebubekir 'in tavrıyla özdeşleşmiş bir tavırda bulunduğumuz için inşallah cenneti de on binlerce sahabi ile beraber paylaşacağız."