Kitap Şeytanın İnanç Konuları ile ilgili Hile ve Tuzakları
Yazar Dr. Kazle Binti Muhammed el Kahtani
Tercüme Murat Karaçizmeli
Yayınevi Polen Karınca Yayınları
Kağıt Cilt Sarı şamua - Kalın Ciltli
Sayfa Ebat 792 sayfa - 17x24 cm
Polen Yayınevi Şeytanın İnanç Konuları ile İlgili Hile ve Tuzakları adlı kitabı incelemektesiniz.
Şeytanın İnanç Konuları ile ilgili Hile ve Tuzakları kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Şeytanın İnanç Konuları ile İlgili Hile ve Tuzakları
İnsan ve şeytanın serüveni Adem aleyhisselam'la cennette başladı ve kıyamete kadar da devam edecektir... İnsan, şeytanı tanımasa da şeytan, insanı çok iyi tanır ve Allah ile aralarının daha da açılması için olanca gayret sarfeder.
Kıyamet tarihine kadar yaşama garantisini elinde bulunduran şeytan, insanları saptırmak için her türlü teknolojiyi kullanır.
Şeytanın saldırı yapmak istediği iki nokta vardır;
Akide , İnanç, Salih ameller
Mısırlı olan davetçi Dr. Kazle Binti Muhammed el-Kahtâni bu doktora tezinde şeytanın insan inancını ifsat etmedeki tuzaklarını tek tek masaya yatırarak ilmi önlem paketi sunmuştur.
Rabbim kendisini ve bizleri şeytanın şerrinden korusun. Amin
GİRİŞ
FITRAT VE FITRATTAN SAPMALAR
Fıtrat kelimesi Arapçada fe-te-re kökünden türemiş bir kelimedir. Bu ke-limenin birden fazla anlamı vardır. Bu anlamlar aşağıdaki şekildedir:
Yarmak, bölmek ve çatlak. Fe-te-re kelimesini bir âyetinde bu anlamı ile kullanan Kur'an şöyle der: "Haydi gözünü çevir bak, bir çatlak görebilir misin?"
Bir başka yerde ise şöyle der: "Gök yarıldığı (çatladığı) zaman"
Başlamak, icat etmek: Kur'an fe-te-re kökünden türeyen bu kelimeyi icat etmek anlamı ile kullanıp şöyle demiştir: "Hamd, gökleri ve yeri yoktan icat eden, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır. Doğrusu Allah, her şeye Kadir olandır."
Yaratmak: Kur'an bu anlamı ile kelimeyi kullanıp şöyle der: "Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.'"
Kur'an bu anlamlarda kullansa da, fıtrat kelimesinin birazdan nakledeceğimiz âyet ve hadislerde hangi anlama geldiği konusunda İslâm âlimleri farklı kanaat belirtmişlerdir.
"Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler. " 4 Rum:30
"Bütün çocuklar islâm fıtratı (verdikleri söz) üzere doğar. Ancak anne ve babaları onları Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi yapar. Tıpkı bir hayvanın her yönü ile kendisine benzeyen bir yavru doğurması gibi. Bu yavru hiç kulaksız, burunsuz ve dudaksız olur mu?"
İnanç Konuları İle İlgili Hile ve Tuzakları
Bazıları burada geçen fıtrat kelimesinin insanlar henüz babalarının sulbunda iken kendilerinden alınan bir söz olduğunu söylemişlerdir. Bu sözü Kur'an şöyle hatırlatmaktadır:
"Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler. Yahut "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helak edecek misin?" dememeniz için (böyle yaptık). Belki inkârdan dönerler diye âyetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz."
İbn Kesir bu âyetle ilgili şunları söylemiştir: "Gerek seleften ve gerekse sonraki âlimlerden bazıları şöyle demiştir: Burada geçen fıtrat kelimesi Allah'ın onları tevhid üzere yaratmasıdır. Ebu Hureyre ve İyad bin Himar hadisinde de bu anlam ifade edilmişti. Hasan Basri de âyetin tefsirini bu şekilde yapmıştır."
Bu söz (anlaşma), daha insanlar babaları Adem'in sırtında iken onlardan alınmış bir sözdür. Burada ikinci bir söz alma olayı daha vardır. Biz buna fıtrat sözü diyoruz. Yani Allah, kullarını bu sözü aldıktan sonra yaratmıştır. Üçüncü söz alma olayı (anlaşma) ise peygamberlerin müjdeci ve uyarıcı olarak gelmesi ve kitapların indirilmesi olayıdır. Burada kim peygamberlere iman eder ve kitapları kabul ederse o kişi fıtratını değiştirmeden sağlam kalmış olmaktadır. Kim de peygamberlerin getirdiklerine inanmazsa şeytan tarafından aldatılmış ve fıtratını (anlaşmasını) bozmuş olmaktadır. Böyle kötü bir şeyden Allah'a sığınırız.
Bazıları fıtrat kelimesinden maksadın, "Allah'ın ezeli ilmi ile bir kimsenin Cennetlik veya Cehennemlik olmasını bilmesidir" demişlerdir. Bazıları bu kelimeden kastedilen şeyin İslâm olduğunu söylemişlerdir. Bir başka grup ise fıtrat kelimesinden kastedilen şeyin İslâmın ilk yılları olduğunu söylemişlerdir. Çünkü İslâm'ın ilk yıllarında miras âyeti henüz inmemişti ve bir kişi Müslüman olduğunu söyleyince anne babası kâfir olduğu için onlara varis olamıyordu. Bazıları ise burada geçen fıtrat kelimesinden maksadın Allah'ın rububiyetini kabul etme ve onu tanıma olduğunu söylemişlerdir.
Nevevi bu konuda şöyle demiştir: Doğrusu burada geçen, "Bütün çocuklar İslâm fıtratı üzere doğar" sözü; her çocuk potansiyel olarak Müslüman doğar anlamındadır.12
Fıtrat kelimesi ile ilgili naklini yaptığımız bu görüşlerin en meşhur olanı, fıtrattan maksadın İslâm olmasıdır. İbn Kayyım bu konuda şöyle der: Selefin geneli ve tevil ehli burada geçen fıtrat kelimesinden maksadın İslâm olduğunu söylemişlerdir. Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın, insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler."13 Ayetinde geçen fıtrat kelimesinden maksadın İslâm olduğuna dair ortak kanaat belirtmişlerdir.14 İbn Hacer Askalani bu görüşü tercih etmiş ve aynı görüşü İbn-i Abdi'l-Ber'e nispet etmiştir.15 İmam Ahmed bin Hanbel de bu görüşü tercih etmiştir. O şöyle demiştir: "Bir çocuğun kâfir olan anne ve babası ölürse, çocuğun Müslümanlığına hükmedilir."16 Buhari: Rum sûresini tefsir ederken aynı görüşü dile getirmiştir.17
Bu cümle terkibinin (Allah'ın devesi, Allah'ın evi gibi) Allah'ın fıtratı diye ifade edilmesi, fıtratın övünülecek bir şey olduğunu göstermektedir.18 Bu da, bizim yukarıda naklettiğimiz görüşün güçlü olduğunu gösteren ayrı bir delildir.19
Burada geçen fıtrat kelimesinin İslâm anlamına gelmediğini söyleyenler şu delilleri esas almaktadırlar: Öncelikle fıtrat kelimesi yaratmaya başlama anlamına gelir. Eğer fıtrat kelimesi yaratmaya başlama anlamına geliyorsa bu işin yaratmanın başında olması gerekir.20 Eğer biz burada fıtrattan maksadın İslâm olduğunu söylersek, küçük çocuk ile kâfir anne ve babası arasında mirasa engel olmuş oluruz. Aynı zamanda böyle bir çocuğun (savaşlarda) köle edilmesi de caiz olmaz.
FITRAT KELİMESİNİN İSLÂM ANLAMINA GELMEDİĞİNİ SÖYLEYENLERE CEVAP
Tamam, fıtrat kelimesinin Arapçada birden fazla anlamı var ve biz bu anlamlan yukarıda naklettik. Ancak veraset ve buna benzer hükümler dünyalık boyutlan ile ele alınırlar. Oysaki bizim konuştuğumuz olay işin uhrevi boyutu ile ilgilidir. Yani burada dünyevî hüküm ve uhrevî hüküm diye iki farklı hüküm vardır ve bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin küfür diyarında Müslümanlığını gizleyerek yaşayan birisinin Müslüman olduğunu kimse bilemez. Bu kişi ölse veya öldürülse üzerine namaz kılınmaz ve müşriklerin arasına gömülür. Oysaki ahirette bu kişi Allah katında Müslüman muamelesi görür. Bizim ona karşı tavırlarımız dünyevî hükümler açısından şekillenmektedir. Ancak her şeyi bilen Allah ahirette ona, bizim gibi değil, doğru olan neyse o şekilde muamele edecektir. İyad bin Himar'ın şöyle bir anısı anlatılmıştır: Bir gün Allah resulü hutbesinde şöyle buyurdu: "Rabbim, bana öğrettiği şeylerden bilmediğinizi size öğretmememi emretti ve şöyle dedi: Kullarımın hepsini temiz olarak yarattım fakat şeytan gelip onları aldattı. Onlara haram kıldığımı helal kıldı ve onlara hiçbir delile dayanmadan bana şirk koşmalarını emretti. Allah yeryüzünde yaşayan Arap ve acemlere baktı. Ehl-i kitaptan kalanlar hariç hepsine buğzetti. "21
Eğer bir çocuk kâfir anne ve babadan doğmakla kâfir olsaydı şeytanların onu saptırıp, kâfir yapmasına gerek kalmazdı. Çünkü zaten doğduğunda kâfir olarak doğmuştur. Aksi takdirde biraz önceki hadis anlamsız olurdu. Bundan dolayı Ahmed bin Hanbel kâfir anne-babası ölen çocuğun Müslüman olduğuna hükmetmiştir. Çünkü anne ve babasının ölmesi ile fıtratının değişmesini gerektirecek bir şey kalmamış olmaktadır.22
Bütün bunlar bize insanda asıl olan unsurun tevhid olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde yaratıkların tevhid esasına, Allah'ı tanıma ve O'nu kabul etme formatına göre yaratıldığını göstermektedir. Ancak insanoğlunda sonradan görülen şirk ve küfür eğilimlerinin hepsi şeytanların müdahalesi sonucu meydana gelmiştir.
20 İbn Kayyım: Şifau'l-AlU (286)
21 Müslim:2865nAhmed bin Hanbel (4/162)
22 Deru Tearudu'l-Akli ve'l-Nakli (8/432-433)
Artık bu süreçten sonra sapmalar, helalleri haram, haramları helal görmeler başlamıştır. Böylece şeytanlar rahatça insanları şirke düşürmüş ve Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeylere yönlendirmiştir. Bu söylediklerimiz kitap ve sünnette mevcut olup, selef âlimlerinin ittifakla kabul ettiği bir gerçektir. Bu konuda muhalefet edenler Cehmiye,23 Mutezile ve bir kısım Eşari ekolüne sahip bid'atçilerdir.
Onlar imanla ilgili şuna inanırlar: Bilgi ancak araştırma ile olur. Bazıları bunun farz olduğuna dair icma olduğunu söylemişlerdir. Yine ilk farzın ne olduğu konusunda farklı farklı şeyler söylemişlerdir. Bazıları önceliğinden dolayı ilk bilinmesi farz olan şeyin Allah'ın varlığı olduğunu söylemişlerdir. Bazıları Allah'ı düşünmek bazıları ise Allah'a yönelmenin ilk farzlardan olduğunu söylemiştir. Bazıları ise ilk bilinmesi gereken şeyin şüphe olduğunu çünkü bir şeyi düşünmenin o şeyden şüphelendikten sonra meydana geldiğini söylemişlerdir.. .24
Bu görüşlerin hepsi asılsızdır çünkü:
Kitaba, sünnete ve ümmetin icmasına aykırı görüştür. Bu durumda olması bu görüşlerin bâtıl olması için yeter de artar. Allah'ın varlığı ile ilgili olarak şüphelenmek olur şey değildir. Kur'an bu konuda şöyle der:
"Peygamberler inkâra kavimlerine: Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?" dediler."25
Bir başka âyetinde ise şöyle der. "Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın in-sanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler."26 İbn Kesir bu âyetin tefsiri ile ilgili şunları söylemiştir: Doğru bir şekilde ve istikamet üzere Allah'ın senin için belirlediği İbrahim'in (hanif) dini üzere ol. Bununla birlikte doğru fıtratının gereğini yap. Bilesin ki Allah yarattığı şeyi bu fıtrat üzere yaratmıştır. Yani kendisini tanımaya ve tek ilah olduğu esasına göre kullarını yaratmıştır."27
23 Cehim bin Safvan'ın yolundan gidenlere verilen isimdir. Bu ekolü savunanlar Cebriye mezhebinin aşın kanadını oluşturan kimselerdir. Bunlar Allah'ın sıfatlarını kabul etmezler, Cehennemin eninde sonunda yok olacağına, imanın sadece bilmekten ibaret ol-duğuna inanırlar. Bu sapkınlıkları Tirmiz'de ortaya çıkınca Müslim bin Ahvaz h.124 te Emevi Devleti'nin son yıllarında Cehim bin Safvanı öldürdü. Bknz. Makalat Ebu Hasan el-Eşari,el-Milel ve'l-Nihel (Şehristanı), el-Milel ve'l-Nihel (Bağdadi)
24 Şerhu'l-Makasit (Mesut Taftazani: 301), Kurtubi Tefsiri (7/331)
25 İbrahim: 10
26 Rum:30
27 İbn Kesir Tefsiri (5/358)
Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadiste Allah resulü şöyle buyurmuştur: "Bütün çocuklar İslâm fıtratı üzere doğar... Ancak anne ve babaları onları Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi yapar. Tıpkı bir hayvanın her yönü ile kendisine benzeyen bir yavru doğurması gibi. Bu yavru hiç kulaksız, burunsuz ve dudaksız olur mu?" Sonra Ebu Hureyre bu hadisin doğruluğunu ispatlayan şu âyeti okudu: "Hakk'a yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler."28
Onların iddia ettiği bu görüş beyaza, siyaha, Arap'a ve aceme gönderilen peygamberimizin söylediği bir söz değildir. Biz Allah resulünden düşünmeden Müslüman olursan Müslümanlığın kabul edilmez diye bir şey de duymadık. Eğer böyle bir şey insanın üzerine farz olsaydı, Allah resulü kesinlikle bunu ümmetine açıklar ve böyle bir şey diğer peygamberlerin de ümmetlerine açıklayacakları ilk mesele olurdu.
Eğer biz bu görüşlere göre hareket etmeye kalkışırsak yeryüzünde çoğunluğun kâfir olduğunu söylemek zorunda kalırız. Çünkü bu insanların çoğu delil ve gözlem yapamayan avam tabakasını oluşturmaktadırlar. Onların Allah'a imanı, delilden çok fıtrî imandan kaynaklanmaktadır.
Bazılarının, insanın ilk yapması gereken farz şüphedir, demesi, tamamen saçma bir şeydir. Bu görüşe göre insanın bir süreliğine yaratıcısından şüphe etmesi gerekir. Bu süreçte Allah'ın varlığına dair deliller araması gerekir. Biz bu görüş sahiplerine şu soruyu soruyoruz: Peki, bu süreçte kul ölürse durumu ne olur?! Böyle bir şeyin başımıza gelmesinden Allah'a sığınırız!
Bütün varlıklar delil, bilgi ve yönlendirme olmadan Allah'ı Rab olarak kabul etmektedirler. Bu konuda oluşturdukları bir terimleri de yoktur. Bu gerçek, İslâm davetinin ulaşmadığı insanlar için de geçerli olan bir durumdur.
Bu görüşün bozuk bir görüş olduğunu gösteren bir başka delil şudur: Mü'minler kâfirlerle savaşır ve onlara galip gelirlerse kâfirlerin şöyle demeleri gerekir: Rabbinizi tanımak ve bu konuda deliller toplamak için bize süre verin." Böyle bir şey Allah resulü dönemi dâhil, hiçbir zaman İslâm tarihinde olmamıştır. Böyle bir şeyin tarihte olduğunu kabul etsek, daha büyük bir sorun ortaya çıkar. Çünkü onların araştırma yapacakları süre zarfında Müsümanların onların küfür içinde yaşamalarına rıza göstermeleri gerekecektir. Böyle bir şey bâtıldır, söz konusu dahi olamaz! 29
28 Buhari: 1293-Müslim: 2658
29 Bknz. e-Faslu fi Milel ve'l-Hihal (İbnu Hazım: 4/67)- Kurtubi tefsiri (7/230-233)
İşte bütün bu anlatılanlar neticesinde onların iddia ettikleri şeylerin çürük ve asılsız şeyler olduğu ortaya çıktı. Onların delil olarak kullandıkları âyette lehlerine bir delil yoktur. Çünkü bu âyet inatçı müşriklere hitap etmekte ve Onlan Allah'ın kevni âyetlerini düşünmeye davet etmektedir. Çünkü kevni âyetler de Allah'ı tanımada doğru bir yoldur.
Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiye şöyle demiştir: "Onlar gerçeği bilip onu kabul etmeleri için kevni âyetlere bakmakla emrolundular. Allah'ın kevni âyetlerine bakmaları ve düşünmeleri onlar için bir farzdı30..."31
30 Muniriye risaleleri (2/203)
31 Bazıları dinlerin asıl itibarı ile hurafe ve şirk temeli üzerine bina edildiğini iddia etmişlerdir. Muhammed Dirraz bu konuda şöyle demiştir: "Fransız devriminin oluşmasında etkili olan 18. yy. yazarlarından bazıları şöyle demişlerdir: Dinler ve kanunlar sonradan ortaya çıkmış kurallar silsilesidirler. Bu yönü ile beşeriyet için ilk başta din olgusu diye bir şey yoktu. Bu yazarlardan birisi olan Folter şöyle demiştir: İnsanoğlu asırlar boyu, temeli tarım ve yontma gibi maddi unsurlara dayanan alanlarla uğraşıp din ve ruh gibi konularla hiç ilgilenmemiştir. (Din, sayfa: 80 Bknz. Sayfa: 107-108)
Bütün bu söylenenler aslı ve astan olmayan, kitap, sünnet ve bozulmamış fıtratların kabul etmediği bir durumdur. Çünkü tarih boyunca insanlar afet ve sıkıntılara maruz kaldıklarında Allah'a yönelmişlerdir. Bu konuda Kur'an şöyle der: "Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar; ama Allah onları karaya çıkararak kurtarınca, kendilerine verdiği nimete nankörlük ederek O'na hemen eş koşarlar. Zevklensinler bakalım, yakında bileceklerdir." (Ankebut:65)
"insanın başına bir darlık gelince, yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamış gibi davranır, işlerinde tutumsuz olanlara, yaptıktan böylece güzel görünür. And olsun ki, sizden önce nice nesilleri, peygamberleri onlara belgeler getirmişken, haksızlık ederek inanmadıktan zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız." (Yunus: 12-13) Bütün bunlar insanların tevhid esasına göre yaratıldığını ve zorluklarda Allah'a yöneldiğini göstermektedir. Vahşi hayvanlar bile sıkıntı ve zorluk esnasında başlarını yukarı kaldırır, içinde bulunduğu kötü durumu gidermesi için Allah'a yönelir! İmam Şevkani konu ile ilgili şöyle der: Bütün insanlar İslâm dini esasına göre yaratılmıştır. Ancak hüküm verirken fıtrî İslama göre değil, şeriatın kabul ettiği iman ve İslâm esas alınarak hüküm verilir. Bu, sahabe ve onlardan sonra gelen müfessirlerin görüşüdür ve doğru olan da budur. (Fethu'l-Kadir: 4/224, Şevkani)
Eğer iddia edildiği gibi din olgusu şirk, hurafeler ve Allah'tan başkasına ibadet ile başlamış olsaydı bütün insanlar kendilerine rızık veren, onları yaratanın Allah olduğunu kabul etmezlerdi. Kur'an bu konuda şöyle der: "De ki: 'Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de en çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?' Onlar: "Allah'tır!" diyecekler. "O halde onlara şunu söyle: O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" (Yunus: 31)
Bknz. Kurtubi Tefsiri.81325), (Şevkani tefsiri Fethu'l-Kadir-5/434-435) (Kasimi, Delail'u Tevhid sayfa.192), (S. Kutup Fızilal 311774)
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9786055104306 |
Marka | Karınca Polen Yayınları |
Stok Durumu | Var |
9786055104306
Havale / Eft :
Havale İle : 475,30 TL
Kapıda Ödeme :
Kapıda Ödeme ile : 490,00 TL
Tek Çekim :
Kredi Kartı ile : 490,00 TL
Bankalara Göre Taksit Seçenekleri (Kampanyalı taksitler kalın yazıyla belirtilmiştir) :