Kitap Sırlı Anahtar Esma-i Hüsna Havas ve Şifaları
Yazar Arif Pamuk
Yayınevi Pamuk Yayıncılık
Kağıt Cilt Şamua kağıt - Kalın Ciltli
Sayfa Ebat 864 sayfa - 12,5x17 cm, Orta Boy
Yayın Yılı 2013 Baskı - Kod : Dua 141
Pamuk yayıncılık, Sırlı Anahtar Esma-i Hüsna Havas ve Şifaları kitabı nı incelemektesiniz.
Arif Pamuk Esmaül Hüsna Havas ve Şifaları hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Esma-i Hüsna’nın havas ve şifaları. Esma-i Hüsna ile tedavi nasıl yapılır? Esma-i Hüsna’dan azami derecede faydalanmak için nelere dikkat etmeliyiz? Her ismin altında o ismin geniş açıklaması. En tesirli okuma saatleri ve adetleri. Aradığınız tüm bu soruların cevaplarını bu güzide eserde bulacaksınız.
Allah’a. Resulü’ne ve O’nun koyduğu yasalara tüm olarak inanan kimse bilmelidir ki; zikirlerin en yücesi Rabbimizin mübarek isimlerini İsmi A’zam niyeti ile okumaktır. “Bu mübarek 99 ismi, her sabah namazını kıldıktan sonra gerekenleri yerine getirerek okuyan kimse dünya ve ahirette aziz olur. Kabir azabından, cehenneme girmekten korunur. Cennete girmesine bir vesile olur.”
Esma-i Hüsna’nın sırları sayılamayacak kadar çoktur. İsimlerin tam bir itikad, arınmış bir kalb ve beden temizliği ile okunması halinde istediğiniz neticeye ulaşmanız mümkün olacaktır. Ulaşamayanlar noksanlığı kendisinde aramalıdır.
Önsöz
Muhterem kardeşim!
Allah Teâlâ yüce isimlerini ihtiva eden bu eseri dünya ve ahirette kurtuluşumuza bir vesile eylesin.
Rabbimiz, kâinata bir hidayet güneşi olarak gönderdiği Efendimiz Hazreti Muhammed (a.s.)'in izini takip etmeyi, tavsiye buyurduğu kaynaklardan içmeyi, içirmeyi, faydalanmayı, faydalandırmayı bize nasip buyursun.
"Dua, ibadetin iliği, özüdür." buyuran Efendimiz (s.a.v.)'in bu sözündeki hikmet nedir? Bunun üzerinde biraz durmak icap eder:
Biliyoruz ki, fabrikanın imal ettiği bir aletin veya bir motorun çalışması için mutlaka bir enerjiye ihtiyacı vardır. Enerjisiz bir motor muattaldır. Hiçbir işe yaramaz. Ondan hiçbir fayda da elde edilemez. Bu bir gerçektir. Bunun aksini iddia edecek kimse de düşünülemez. Yani enerjisiz hiçbir motor ve alet çalışmaz.
İlik, insan denilen en büyük fabrikanın enerji kaynağıdır. İlik, çalışıp fonksiyonunu icra etmez, o insan denilen fabrikayı çalıştıran kan imalini gerçekleştirmezse, fabrika fonksiyonunu yerine getirmez, yıkılmaya, ölüme mahkum olur. İşte bunun için sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): "Dua ibadetin iliği, özüdür." buyurmuşlardır.
Böylece duanın ne kadar güçlü bir kuvvet ve enerji kaynağı olduğunu anlamış oluruz.
Motorun normal bir biçimde çalışması için enerjinin saf olması icap eder. Saf olmayan bir enerji ile motor çalışmaz. Çalışsa da randıman elde edilemez. Aynen bu misalde olduğu gibi, madem dua da bir kuvvet ve enerji kaynağıdır, öyleyse kendisinden beklenilen fonksiyonun meydana gelebilmesi için, haram lokma, riya, zulüm, büyüklenme, İslam dışı yaşama, Allah'ın emirlerini bir bütün olarak kabul etmeme, onları yaşayıp başkalarına örnek olmama gibi yabancı cisimlerden bir tanesinin dahi ibadetimizin özü, duaya karıştırılmaması gerekir. Acaba yaptığımız dualar, neden fonksiyonunu yerine getirmiyor? Bunu iyi düşünmeli, sebebini Kur'an'dan ve Efendimiz Muhammed Aleyhisselam'dan sorup öğrenmeliyiz. Allah Teâlâ, koyduğu prensiplerini kabul etmeyenlerin duasını kabul etmeyeceğini açık bir biçimde Kur'an'da beyan buyurmuşlardır.
Efendimiz Aleyhisselam da:
"Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram kimse, ellerini açmış dua ediyor. Hiç onun duası kabul edilir mi?" buyurmuşlardır.
Haram, yiyenin kalbinde hemen bir değişiklik meydana getirir; ahlakı bozulur, ondaki iyi huyların ve hasletlerin yavaş yavaş kaybolduğu herkes tarafından açık bir biçimde görülür. Çünkü bu kişi, Allah'ın bir emanet olarak verdiği vücut makinasını çalıştıran enerjiye, yabancı bir madde karıştırdığı için, ilahi makinada hasarlar meydana getirmiştir. Bunu daha iyi anlayabilmek için etrafınıza bir göz atmanız, kalbinizin kanaat getirmesi bakımından yeterli olacaktır. Cemiyetimizde öyle insanlar vardır ki, bunların hâl ve durumlarına bakıldığında gıpta etmemek mümkün değildir. Çünkü onların işleri, yaşayışları, ahlakları, ibadet ve taatları Allah'ın rızası içinde meydana gelir. Ne zaman hırsla etrafa saldırmaya başlayınca, her şey birden değişiverir. Camiden, cemaatten, güzel bütün hasletlerden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlar ve kopan tespih taneleri gibi dağılır ve böylece iyi değerlerini teker teker kaybeder. İnsanlığını yitirir. Aç kurt gibi her şeye saldırmaya başlar.
Asırlarca İslamın bayraktarlığını yapmış ve onu bize kadar sağlam kaynaklarla ulaştırmış sahabeyi, müctehitleri, âlimleri tenkit etme zavallılığına saplanırlar. Mübarek ecdadımız, eserleri ile kütüphanelerimizi doldurmasalardı, onlar bu allameliklerini nereden, hangi kaynaktan alacaklardı? Bunu hiç düşünmezler. Onların bu içinde bulundukları şifasız hastalıkları, işledikleri ve yedikleri haramlardan meydana gelmektedir. Çünkü insanın midesi bir geminin ocağı ve kazanı gibidir. Kendisi de bu kazanın ocakçısıdır. Geminin makinalarını çalıştırmak için su kazanı, su ve kömür gerekir. İnsan bedeninin ocağının kömürü de yediğimiz gıdalar ve içtiğimiz sulardır. Gerek suyun, gerek kömürün, gerekse hararetin ölçülü olması lazımdır. Aynen bunun gibi yemede ve içmede haddi aşmamak gerekir ki, vücut makinasının bütün organları düzenli çalışsın. Aksi takdirde her şey allak bullak olur.
Peygamberimiz Aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
"Yüce Allah'ın en çok sevmediği kimse, çok uyuyan, çok yiyen ve çok içen kimsedir."
Haram lokma yemek çerçöp ile ocağı tutuşturmaya benzer. Bunlarla ocak tutuşmaz, gemi hareket etmez. Vakit boşa geçer. Ahiret seferi uzun bir seferdir. İbadetin onda dokuzu helal lokma ile gerçekleşir. Bir haram lokma, insanın ibadetinin kırk gün kabul edilmemesine sebep olur.
İçki, insanı sarhoş ettiği gibi haram lokma da maneviyatını zehirler. Allah'ı zikretmek ise manevî gıdadır. Gıdanın içine zehir katılınca insanın ruhunu öldürür. Çok yiyenin kalbi katılaşır, tembelleşir, kafası Allah'ın kelamı karşısında
ÖNSÖZ
Muhterem kardeşim!
Allah Teâlâ yüce isimlerini ihtiva eden bu eseri dünya ve ahirette kurtuluşumuza bir vesile eylesin.
Rabbimiz, kâinata bir hidayet güneşi olarak gönderdiği Efendimiz Hazreti Muhammed (a.s.)'in izini takip etmeyi, tavsiye buyurduğu kaynaklardan içmeyi, içirmeyi, faydalanmayı, faydalandırmayı bize nasip buyursun.
"Dua, ibadetin iliği, özüdür." buyuran Efendimiz (s.a.v.)'in bu sözündeki hikmet nedir? Bunun üzerinde biraz durmak icap eder:
Biliyoruz ki, fabrikanın imal ettiği bir aletin veya bir motorun çalışması için mutlaka bir enerjiye ihtiyacı vardır. Enerjisiz bir motor muattaldır. Hiçbir işe yaramaz. Ondan hiçbir fayda da elde edilemez. Bu bir gerçektir. Bunun aksini iddia edecek kimse de düşünülemez. Yani enerjisiz hiçbir motor ve alet çalışmaz.
İlik, insan denilen en büyük fabrikanın enerji kaynağıdır. İlik, çalışıp fonksiyonunu icra etmez, o insan denilen fabrikayı çalıştıran kan imalini gerçekleştirmezse, fabrika fonksiyonunu yerine getirmez, yıkılmaya, ölüme mahkum olur. İşte bunun için sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): "Dua ibadetin iliği, özüdür." buyurmuşlardır.
Böylece duanın ne kadar güçlü bir kuvvet ve enerji kaynağı olduğunu anlamış oluruz.
Motorun normal bir biçimde çalışması için enerjinin saf duygusuzlaşır, ibadeti azalır, sağlığını kaybeder. İbadetten zevk almayanın kalbi hastadır. Böyle bir kalp Allah'ın marifetinden mahrum kalır. Rabbi'ni tanıyamaz.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Karnını tıka basa dolduran kimse melekut âlemine yükselemez. Çünkü insanın midesi melekut âlemi ile kalp aynası arasındadır. Mide fazla doldurulduğu zaman kalp aynası buğulanır, kendine gerçekleri göstermez."
"Az ye, az iç, az uyu. Ten mezbelesinden geç, gönül bahçesine göç."
Kalp aynasının parlaklığı az yemektedir. Mideni üçe a-yır: Bir kısmını yemekle, bir kısmını suyla doldur. Bir kısmı da boş kalsın. İnsanın karnını doyuruncaya kadar yemesi mübahtır. Doyduktan sonra yemesi ise haramdır.
İnsanın farz olan ibadetleri yerine getirecek kadar yemesi farzdır. İbadet esnasında ağırlık verecek kadar yemek ise mekruhtur. Efendimiz hiçbir zaman karnı doyuncaya kadar yemek yememiştir. Harama yaklaşmamak için fazladan kaçınmak gerekir. Şüpheli şeyleri yiyenin imanı kemâle ermez. Efendimiz (s.a.v.): "İçki içen kimsenin kalbinden iman nuru çıkar." buyurmuştur.
Sevgili okuyuculanm! Buraya kadar dualarımızın kabul edilmemesindeki gerçekleri sizlere açıklamaya çalıştım. İ-zah edip faydalı olabildimse ne mutlu bana.
Arif Pamuk