Kitap Tabakatül Kübra Evliyalar Ansiklopedisi
Yazar İmam Şarani 495 TL
Tercüme Abdülkadir Akçiçek
Yayınevi Bedir Yayınları
Kağıt - Cilt 2.Hamur - Ciltli 4 Cilt ( 2 Kitap )
Sayfa - Ebat 1.615 sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2021 YENİ
Bedir Yayınları, İmam Şarani tarafından yazılan Tabakatül Kübra Evliyalar Ansiklopedisi adlı kitabı incelemektesiniz.
Tabakatül Kübra Evliyalar Ansiklopedisi kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Okuyucularımıza
Hamd âlemlerin Rabbı Allah'a... Salât ve Selâm Efendimiz Muhammed Mustafa'ya, O'nun âl ve ashabına ve kıyamete kadar iyilikle onların yoluna tabî olanlara.
Rabbımızın lütuf ve keremiyle neşrine muvaffak kılındığımız bu eser. Büyük âlim ve sûfî İmâm Abdülvehhâb Şa'rânî (Doğumu: h, =898/m. 1493; vefatı, h. 973ym. 1563) hazretlerinin asıl ismi «Levâkı-hul-envâr fî tabakat'il-ahyâr» olup ulemâ arasında «et-tabakâtü'li kübrâ» diye bilinen kıymetli eseridir.
Sahabî devrinden başlayıp, hicrî 9. yüzyıl sonuna kadar yaşamış bulunan ve her biri Silsiletü'z-Zeheb; altın zincir'in .bir halkasını teşkil eden büyük sufilerin, yaşayışlarını, hallerini, sözlerini nakleden bu kıymetli eseri mevzuuna münâsib bir isimle «Veliler Ansiklopedisi» olarak neşretmeyi uygun gördük.
Eser, Yayınevimizce türkçe olarak yeniden neşredilirken, Müellifin tertîb şekline aynen uyulmuş. Ancak eserden istifâdeyi kolaylaştırmak için 4. cildin sonuna bütün cüzler için alfabetik bir isim fihristi konulmuştur.
«Kitap ve Sünnete, uymak, saadet asrını hâl ve kal olarak tam yaşamak ve böylece gerçek müslüman olmak» diye tarif edebileceğimiz tasavvuf; zaman zaman bu işin aslına vâkıf olamıyanların itirazlarına da hedef olmuştur. Neşrettiğimiz bu eserin, müellifi tarafımdan yazılan Giriş ve Mukaddime kısımları dikkatlice okunursa hem bu itirazların ne kadar yersiz olduğu anlaşılacak, hem de bu yolda olanların bu hakikat yoluna bağlılıkları bir kat daha artmış olacaktır..
Bütün eserlerinde Kitâb ve, Sünnete uygun olarak yaşamak mevzuunda ısrarla duran İmâm Şa'ranî Hazretleri «Tenbihu'l-muğterrîn» adlı eserinde de şöyle diyor:
—Ey kardeşim! Sen benim kitaplarımı mütalâa et ve Onlardaki hikmet ve nasihatlardan faydalanmaya çalış. Hasetçllerin sözlerine kulak verme., çünkü ben bu. kitaplarımı, Allah'a hamdolsun, kağıt üzerine geçirmeden önce, Kitap ve Sünnet'e göre tahrir etmişimdir.
Selefin (Geçmiş büyüklerimizin) ahlâkından en başta geleni,. Allah'ın kitabından ve Resulü'nün yolundan ayrılmayışlarıdır. Onların Kitâb ve Sünnete olan bağlılıkları gölgenin şahsa olan bağlılığı gibidir...»
Bu tip Tabakat kitaplarının tasavvuf sevgisinin yayılmasında büyük bir tesiri olduğu muhakkaktır. Her şeyin maddî ve zahirî Ölçülere göre değerlendirildiği zamanımızda bu eserin okuyucularımızın iç âleminde yeni ufuklar açacağına inanıyoruz.. Yine Müellifin ifadesiyle.. «Bu eseri can kulağıyla dinleyen —veya dikkatlice okuyan— ve inkâr yoluna sapmayan kimse, eserde anlatılan evliya zümresiyle ayni asırda yaşamış ve söylenenleri bizzat kendilerinden dinlemiş olur.. Nihayet bu bir sevgi işidir...»
et-Tabakatül-Kübra, türkçemize muhterem Abdülkadir Akçiçek tarafından terceme edilmiş ve bu güne kadar da muhtelif baskıları yapılmıştır. Yayınevi olarak tekrar neşrinin lüzumuna inandığımız bu kıymetli eser, M. Ü. İlahiyat Fakültesi öğretim görevlilerinden muhterem Nedim Yılmaz ve Ahmed Tobay tarafından, arapça aslıyla karşılaştırılarak yeniden tetkik edilip neşre hazırlanmıştır. Burada muhterem mütercimine, eseri yeniden neşre hazırlayan hocalarımıza ve eseri zamanında okuyucularımıza arzedebilmek için büyük gayret gösteren Eskin Matbaası sahip ve çalışanlarına teşekkür etmeyi bir borç biliyor., ve:
— «Buyrun.. Allah dostları, gönül erleri ve Hak yolcularının Sonsuzluk ikliminden feyz ve bereket almaya...» diyoruz.. Başta ve sonda hadmolsun Âlemlerin Rabbı Allah'a...
11. Rebiul-evvel 1407.
13. Kasım 1986.
ÖNSÖZ
Muhterem Kardeşlerimiz,
Sizlere takdim etmekle iftihar ettiğimiz bu eserin yazarı; malum olacağı üzere: İmam Şaranî Hazretleridir.
Künyesi: Eb'ül-Mevahib.. Esas adı: Abdülvehhab.. Daha ziyade Şaranî künyesi ile anılır.
Aynı zamanda, kendisi müctehid payesinde bir zattır. îşte bu sebeple: İmam Şa'ranî lakabı, ona bir şeref madalyasıdır.
İmam Şa'ranî: Mısır'ın Kalkaşan nam kasabasında dünyaya gelmiştir. Hicretin 898. yılında.. Milâdî: 1493. yıla rastlar..
Vefatı: Hicrî, 973. milâdî, 1565. yıla tesadüf eder.
Halen kabri, Mısır'dadır. Gidenlerin ziyaretine açıktır.
Aziz hatırasına saygı olarak: Mısır'ın bir caddesine, Şa'ranî caddesi, adı verilmiştir.
İmam Şa'ranî: Sâdâttan sayılır. Soyunun tmâm Ali Hazretlerine ulaştığı ve kendisinin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem neslinden olduğu kesindir.
Eilâhare Tilmisan'a taşındıkları ve dedesinin oraya sultan olduğu da bellidir.
Orada, Şa'ranî Hazretlerini meşhur Arap kabilesi Züğleoğullarından bilirler..
Soyunun hemen hepsi, sultan olduğu halde; o, hiçbir zaman, bu taç ve taht hevesine kapılmamış; önüne geldiği bir sırada dahi, arkaya atmasını bilmiştir.
Ve, hayatı boyunca, bu faziletini korumuştur.
Babası da aynı şekilde yapmıştı; oğlunu da kendisi gibi yetiştirdi.
Şu açıktır ki; bu bir iç zenginliğidir: Doğuştan başlar ve., çocukluk yaşlarında alâmetieri belirir.
Nitekim, Şa'ranî Hazretleri böyle idi.
Rivayet ederler ki; Şa'ranî:
Henüz yedi yaşında iken, Kuranı Kerimi tümden ezberine aldı.. Sekiz yaşma vardığı zaman, hiçbir dış tesir olmadan, gece namazlarına muntazaman devama başladı. Buluğ çağına gelmeden, kıldığı namazların bir rekatında, Kur'an-ı Kerîm'i hatmettiği olurdu..
Çocukluğu; anlatıldığı gibi olan bir zatın büyüklüğünü varın kıyas eyleyin..
Ve., neler olacağını ve neler olması lâzım geleceğini tahmin edin.. Seride ihraz edeceği makamlar için bir ahkâm çıkarın.. Şöhretinin: haddini çizin..
İmam Şa'ranî, İslâm âleminde haklı bir şöhrete sahiptir.
Anlayışı, daldığı mevzulara derin vukufu, engin görüşüyle âdeta asrına yeni bir devrin kapısını açmıştır.
Kaldı ki o asır: Fikirlerin ve meselelerin alabildiğine geliştiği bir sudur.
Kendisi, fikirlerin ve mezheplerin birbirine karıştığı bir devirde yaşamıştır.
Ama durum ne olursa olsun; o, inandığı yoldan hiç ayrılmamış, Öncelerden akıp gelen ve asrım kaplayan meselelere, âdeta bir hakemlik vazifesi görmüştür.
İşbu vazifesini ifa ederken; sadece ince ilim süzgecini kullanmış, bütün fikir sahiplerine gereken saygıyı da göstermek suretiyle., bir arabuluculuk yapmıştır.
Başta mezhep imamları olmak üzere.. Abdülkadir Geylani, Ahmed er Rifai, Muhyiddini Arabî, İmam Gazali gibi zatların yaptığı letihadlar ve kurduğu tarikatlar asrını kapladığı gibi... bunları sindirmeye çalışan birtakım haddini bilmezler de türemişlerdi. Aslında aynı yolun yolcuları olmalarına rağmen, iki zıd cephe ortaya çıkmıştı. Bunların arasım bulmanın, mutlaka gerekli olduğuna İnanıyordu-
İşbu inançladır ki: Asrında mevcut bütün ilim dallarını ikmal etti.
Tabib oldu. Müfessir oldu. Fıkıh alimi oldu. Dil kaidelerini inceden inceye tetkik etti., öğrendi.. Ve, bu inandığı yolda, bir rivayete göre: Üç yüz eser verdi.. Hatta daha fazla..
Üç yüz eser.. Dile kolay..
Elbette ki bu eserlerin yazılıp meydana gelmesinde; manevî halinin ve öz varlığının çok., çok tesiri vardı.
Hemen kaydedelim: O, bu Öz varlığı, bizzat sağlığına kavuştuğu Nureddin Ebül Hasan Eşşazelî'den almıştı..
Onun kurduğu Şazelî tarikatına İntisab etmişti.
Ayrıca kendisi de, Şa'ranî nam tarikatını kurmuştur. Ne var ki o yolda daha başka bir şekilde çalışmış, esas içtihadını zahirî ilimlerin delaletiyle yapmaya çalışmıştır..
Onun, bu sayılan haller dışında bir başka makamı vardı ki- onu bizzat Allah Teala kendisine ihsan eylemişti: Zamanının Kutbu, olmuştu..
İşte onun kısaca tercümeli hali.. Onun, daha nice nice halleri, kerametleri var ki, burada saymamız, yazmamız mümkün değildir.. Bu kısa Önsözümüz onu alamaz..
En iyisi onun, kevni kerametlerine değil; ilmî kerametlerine bak-maktır. Yani, eserlerine..
Yukarıda bir nebze işaret ettiğimiz gibi, onun sayılamayacak kadar esen vardır. Hemen hepsi, bir tetkik mahsulüdür ve yaşadığı asırda dahi; hiç kimse, onun karşısına, eserlerini tenkid niyeti ile çıka-mamıştır. Asrımızda ise., onların hiçbiri, Şaheser olma niteliğini yitirmemiştir.
İşte., onlardan biri de, size sunduğumuz bu eserdi. Yani et Tabakatül Kübra ..
Bu ismin ifade ettiği mana; Büyük Biyografi olabilir. Ayrıca; Bir Menkıbeler Manzumesi, manasına da alınabilir..
Bunlara benzer, daha birçok manalar akla gelebilir..
Esere verilen bu isim, kendisinden sonra gelen, ulema tarafından verilmiş olması ihtimali, kuvvetlidir.
Bizzat kendisinin, Giriş kısmında:
«Esere; Levakıh ül Envar Fî tabaka til Ahyar.. adını verdim ..» Buyurması, fikrimizi teyid eder ve sözümüzün delili olur.. Manası:
Hayırlı zatların menkıbeleri ve coşan, taşan nurlar.. Şeklinde bir cümle ile alınabilir..
Ne var ki, biz, bu kadar uzun bir cümleyi, kitab üzerine isim olarak yazmayı uzun bulduk; Özellikle okuyucular tarafından akılda tutulması zor olur. Bundandır ki: Ulema izinde yürümeyi tercihle, eserin üzerine:
Et Tabakatül Kübra
Yazmayı daha uygun bulduk..
Şa'ranî Hazretleri, bu eserini tamamladığı tarihi bizlere: — «Bu eseri; hicretin, 15 receb 952. —milâdın, 1545.— yılı idi, Mısır'da yazıp bitirdim..»
Cümlesi ile anlatmaktadır.
Şa'ranî Hazretleri, esere bir girişle başlamış; bunu, şahane bir mukaddimesi takib etmiştir.
Tasavvufun fikrî yönü anlatılan bu şahane mukaddimede, itirazcılar ve yersiz isnatta bulunanlar anlatılmakta ve bunların haksızlığı, karşı tarafın yüce hali, delilleri ile gösterilmektedir.
O zamanki İtirazcıların benzeri şimdi de mevcuttur. Ne çare ki, bu itirazcılara karşı bir İmam Şa'ranî'miz yoktur. Bu babda tesellimiz odur ki: Cismi olmasa dahi, ruhaniyetinin ve eserlerinin elimizde oluşudur.
Mevlamız, bu büyük zatın himmetini üzerimizden eksik kılmasın..
Bu kıymetli eseri sizlere daha iyi anlatabilmek için, eserin giriş bölümüne şöyle bir göz gezdirelim. Ve., bizzat eserin yazarını dinleyelim:
— «Bu eser, evliya zümresini derlediğim ve hallerini anlattığım bîr kitaptır; şu var ki, hepsini alamadım. Ashab, tabiin, hicrî dokuzuncu
asır ve onuncu asrın yarısına kadar yaşayan zatların bir kısmını alabildim.»
Gerçekten esere: Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, ve Hazret-i Ali'den başlanmış; kendilerinin de bahsettikleri gibi,. dokuz buçuk asrın hatırı sayılır büyük velîlerini almıştır.
Böylece eser; içinde beş yüze yakın büyük insanı toplayan muaz zam bir Şaheser olmuştur,
Hepsinin, güzel menkıbeleri, özlü sözleri, belli olan doğum ve ölüm tarihleri de yazılmıştır.
Biz bu kısma, 230 menkıbe aldık.
Şa'ranî Hazretleri devam ediyor;
—«Bu eseri yazmaktaki gayem; tasavvufa dalan bu topluluğun yolunu tanıtmaktır. Bir de; hal ve makamlardaki edeplerini; izleye
ceklere, bütün inceliği ile anlatabilmektir.. Başka değil.. Söylemiş oldukları sözlerin, ancak özünü ve cevherini aldım..» Hakikat şudur ki: bu eserde, islam itikadına aykırı ve zamanın nezaketine uymayan tek cümle bulmak mümkün değildir. Zira; her cümle, hatta her kelime, akıl ve mantık süzgecinden geçmiştir.
Sonra., en önemlisi; menkıbesi yazılan bu velilerin, bazı dar görüşlü kimselerin hazmedemeyeceği kerametlerine de yer verilmemiştir.
Bu manayı bizzat kendilerinden dinleyelim:
—«Hak yolcusunun manevî gelişmesini sağlayan husus hariç; hibir velî'nin ilk anlarında geçirdiği açlık, uykusuzluk, susuzluk, aşka dalış, şöhretten kaçma vb. hallerini de anlatmadım. Ancak, bu yola ilk girecek kimsenin içine ferahlık verecek, yolunu aydınlatacak hısımlar hariç. Dinî emirleri tazim işinde, dıştan bakana vehim verecek kısımları da oldukça kıstım.»
İşte.. Şa'ranî Hazretlerinin eseri üzerindeki son görüşü ve bir hükmü:
— «Bu eseri okuduktan sonra, bir kimsenin içinde; Allah yoluna koşmak arzusu doğmuyor ve içinde aşk ateşi patlamıyorsa, ölülerle o aynı seviyededir..»
İşte, sizlere böyle muazzam bir eserin tercümesini sunuyoruz.
Mümkün olduğu kadar, tercüme esnasında metne sadık kaldık. Elden geldiği kadar, sade dil kullanmaya da gayret ettik. Halen konuşulan Türkçemizin ince, zarif manalarını da düşünerek., eserimizin edebî bir kıymet olmasına özendik..
Eserimiz, baştan sona., tasavvuf üzerinedir. Tasavvuf ise, inceden de ince bir mevzudur. Mümkün olduğu kadar, kelimelerin ifade ettiği mana üzerinde durmak gerekir. Her iki dili de, mana ve mefhum itibarı ile bir hizaya getirmek icab eder. Aksi halde tercümede başarı sağlanmış olmaz. Bilhassa, tasavvuftan bir behresi olmayana itiraz yolu açılmış olur..
Gönül isterdi ki: Zamanımızın itirazcılarına, biz de gereken cevabı verelim.. Belki ileride olur. Şimdilik, okuyucularımıza, o itirazcılar karşısında, eserimizin mukaddime bölümünü okumaları yeterli olacaktır.
Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da, kimseyi ayıplayacak ve tarizde bulunacak değiliz.. Gayemiz, daima hakikati ortaya koymak ve gidilen yolun en iyisini bilip bulanları, tanıtmaktır..
—İşte hakikat şudur., deyip ötesini vicdanlara havale etmektir.,
İşbu eser, arz edilen gayeye yarayanların başında gelir.. Bir mana şairi şöyle buyurmuş:
Mürşid-i kâmil olunca nâyab;
İmdi mürşid yetişir sana kitab,
Biz de, müslüman kardeşlerimize aynı şeyi söyleyeceğiz: — işte size yarayacak eser..
Şimdiye kadar bu konuda yazılan eserlerin çok faydası olmuştur. Üzerimizde, bir maddî ağırlık vardır. İşbu ağırlık ise, ancak manevî bir hazla çekilir.. Dolayısı ile, dışımıza verdiğimiz Önemi, iç âlemimize de verelim..
İç âlemimizin rahata ermesi için; hal ehli erenlerin özlü sözlerini dinlemekte çok fayda vardır.. Özellikle takdim ettiğimiz bu eserin bir yönüyle hikâye, diğer yönüyle de öğüt oluşu sizlere çok faydalı olacaktır..
İnanın; bu eseri daha elinize alırken, bir iç ferahlığı duyacaksınız. Onun kapısı sizlere açılmadan, bir gülistanın tatlı bahar havasını teneffüs edeceksiniz..
Unutmayınız ki, bu olanlar, ancak iç âleminizde olacaktır. Dolayısıyla önce özünüze eğiliniz.. Bundan sonradır ki; bu velîler bahçesinin kapısı Önünüzde, ardına kadar açılacaktır. Böylece, ruhunuz şad olacaktır.
Sizlere; hayatinizin her anında, her deminde., hatta alıp verdiğini* her nefesinizde.. Ve her sabahınızda: «Kanayan rengi ile açan» güller bahçesinin kapısını aralıyoruz:
Orada: Kokusu burcu burcu yayılan menekşelerin, genzinizi kapayacak kadar keskin kokulu şebboyların, ıtırların kokusunu bulacaksınız.. En önemlisi.. Orada, ruhlar âleminde tanıştığınız aşina yüzleri göreceksiniz..
İşbu bahçe, elinizdeki şaheserdir.. Oraya, yarış edercesine giriniz..
Buranın her köşesinde bir özellik ve bambaşka bir güzellik bulacaksınız..
Geliniz; bu davet hepinizedir..
Bundan sonrasını, Allah'a ve sevgili Resulüne ısmarlarız.. ( tabakatül kübra evliyalar ansiklopedisi , İmam Şarani , Abdülkadir Akçiçek , Bedir Yayınları , tabakatül kübra kitabı, evliyalar menkıbeleri, evliya hikayeleri, imam şarani kitapları )
Abdulkadir Akçiçek
Giriş
Allaha hamd olsun...
Şöyle ki... Verdiği nimetleri ile velî kullarım süsledi... Onlar da oundan dolayı O'na hamdederler.
Velî kullarım mahabbeti için seçti, ibadet hizmetinde onlara devam verdi. Onlar, namazlarına devam ederler...
Bu evliya zümresini zâtına davet etti. O, davet âleminde herbirine has mertebe verdi.. Onlar, önde gidenlerdir... önce gidenler... iste yakınlığı bulan, bu zatlardır...
Onlara varlık âlemi kapısını açtı.. Kalblerinden, kendisine uzaklık perdesini kaldırdı.. Böylece O'nun önünde divan durup edebli oldular..
Sevgi yüzünü gösterdi ve latifeler etti. Yüz çevirmeyeceğine ve şefkat kapısını kapamayacağına dair teminat verdi..
«Ayık olunuz, Allah'ın velî kullarına, korku yok... Mahzun da olmayacaklar.» (10/62) buyurdu..
Fazlı icabı basiretlerini açtı; nur verdi., iç âlemlerini temizledi Onları saklı sırrına vâkıf kıldı... Yabancılardan korudu.. Kem gözlerden esirgedi.. Çünkü onlar, öz âlemin telli duvaklı gelinidir. Cürüm isleyenler, o gelin alayım göremez.
Velî kullardan biri, o cürüm sahiplerinin yanından geçse; ya sapık der, ya da cinnet isnadında bulunurlar. «Zahirde; sana bakıp, gördüklerini sanırsın... Ama, gerçekten, onlar basiret sahibi değillerdir » Kimi, kerametlerini inkâr yoluna koşar; kimi makamlarına noksan isnad eder. Kimi de, sohbetinde bulunup, hakkında bilgi edinmediği halde, sırf sevmediği için ayıplar. Bir kısmı da itirazcıdır; velî kulların halini beğenmez. Maksatlarını anlayamadığı halde; sözlerinden mana çıkarmaya dalar.. Alay da ederler.. Halbuki Allah onlarla eğleniyor. Azgın hâllerine iyice dalmaları için fırsat, mühlet veriyor.
Gerçekten bu topluluğa yakınlık veren Sübhandır... Yâni: Cümle iyiliği varlığında toplayan, eksik vasıflardan beri... Bu zümreyi zatına hizmet için seçti.. Bu seçişledir ki, onlar da O'nun kapısından ayrılmazlar..
Onları, velayet semâsının yıldızları yapan Sübhandır. Allah yer ehline onlar sayesinde doğru yolu buldurur.
Zatî yakınlığını onlara veren Sübhandır. Onların bu hâllerini inkâr edenin, yakınlık âlemine ermesi ne kadar uzak...
Evliya, yakınlık cennetinde nimetlere boğulmuştur, inkarcılar da kovulma ve uzaklık ateşinde yanar, azap görürler...
.Allah, yaptığından sorumlu değildir; ama onlar, sorguya çekilecekler..
Allanın birliğine, ortağı olmadığına şahadet ederim.. Bu şahadetim; yaptığı şahitliğin ne olduğunu bilen ve bir iman sahibi kimsenin şahadetidir. Yine şahadet ederim ki; Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz Muhammed O'nun kulu ve resulüdür... O, nûr hazinesidir. Cümle ağyardan saklı sır âlemidir. Allahım; ona salât ve selâm eyle.. (1) Diğer nebî ve resullere de... Onların âline - yakınlarına - ashabına - arkadaşlarına - ayırd etmeden hepsine salât ve selâm eyle. Onlar hakkındaki bu salât dileğimiz; seni ananların andığı, gafiillerin de gafleti kadar devamlı ve ömürlü olsun...
Sonra...
Bu eser, Allah yolunda kendilerine uyulan evliya zümresini derlediğim ve hallerini anlattığım bir kitaptır. Ashab'tan (2) ve Tabiin'-den (3) başlayarak hicrî dokuzuncu asırda ye onuncu asrın bir kısmında yaşayan zevatı aldım.
Bu eseri yazmaktaki gayem; tasavvufa dalan bu topluluğun yolunu tanıtmaktır. Bir de., hal ve makamlarındaki edeplerini; izleyeceklere, bütün inceliği ile anlatabilmektir.. Başka değil.
Söylemiş oldukları sözlerin ancak özünü ve cevherini aldım. Bu zümrenin dışında kalanlar tarafından söylenen ve şeriat imamları tarafından yazılana benzeyeni almadım.
Hiçbir velînin ilk anlarda geçirdiği hallerini almadım. Ancak açlık, uykusuzluk, susuzluk, aşka dalış, şöhretten kaçma ve benzeri haller gibi, bu yola ilk girenlerin içine ferahlık verecek, yolunu aydınlatacak durumları veya «tasavvufa dalınca dinî emirlerin bir kısmını kaldırdılar» vehmini ortadan kaldırmak için, onların şer'î hükümlere olan saygısını gösteren durumlarını aldım.. Nitekim Îbnu'i-Cevzî bu vehme düşerek îmam Gazali, Cüneyd ve Şiblî hakkında şöyle demiştir:
—Başım hakkı için; bunlar şeriat sergisini öyle bir dürüş dür
düler ki... Yazıklar olsun, keşke hiç tasavvufa dalmamış olsalardı,
Zamanımda yaşayan bazı kimseler bana da aynı isnadı yaptı.. O zaman, maddî varlığı olmayan fukara, büyük zatlara katılıyor, yürüdükleri yolda aralarına girmek istiyordum.
İşte yukarıda bir nebze bahsettiğim sebepler icabıdır ki; onların yalnız özlü sözlerini aldım. Sanmıyorum ki: Bu velî kulların hâlini ahvalini yazanların çoğu, benim gibi bir seçme yapmış olsun. Onlar ne bulursa yazar. Hangi halini duyarsa anlatır. Söyledikleri arasında; bir ayırım yapmaz. Onların tasavvufa ilk girişleri, gelişmeleri ve olgunlaşma halleri arasında bir fark da gözetmez. Halbuki her halin kendine has özü ve sözü vardır. Birbirine zıd da olabilir. Dikkat gerek...
Bu zatların Sözlerinden öz olanları almakta bazı faydalar var Biri şu ki: Onlar hakkında iyi düşünceye sahib olan, sözlerini İşitip kabul edenler için, yolu kısaltır., Sadık mürid odur ki; efendisinden duy-duğu sözün gerçek olduğuna inanır ve bağlanır. İşittiği ile amel ettiği zaman, efendisi ile eşit mertebeye sahip olur.. Artık efendinin müride nazaran bir üstünlüğü kalmaz. Şu var ki o; müride bir feyiz kaynağıdır.
—Müridin ilk hali; şeyhin son halidir., demeleri bundandır. Çünkü şeyhin, son halinde söylediği ve yaptığının hepsi; ömrü boyunca yaptığı mücahede sonunda elde ettiği haldir.
Bu Tabakat'ı hazırlarken muhaddisler gibi hareket ettim. Risalei Kuşeyrî, Ebu Nuaym'in yazdığı Hilye gibi eserler sağlam ve muteberdir. Bunların yazarları delillerini sağlam kaynaktan almıştır. Bu şeküde olanları, tıpkı görmüş gibi yazdım.. «Şöyle dedi», «yaptı», «etti», «anlattı» gibi... Bu yolun ahkâmına vâkıf, verdikleri haberin delilini iyi bilen bazı zatlardan aldığım rivayeti de aynı usulde yazdım. Çünkü bu gibi zâtların rivayeti, mutlaka sıhhatli delile dayanır... Haliyle bunların dışında kalan zatların rivayetinde öbürü gibi davrana-madım. Rivayetin sıhhatına tam kani olmadığım mevzularda pek cesur olmadım... Temriz sigasım kullandım. «Hikâye ediliyor ki», «der ler ki», şeklinde ifade ettim.
Şu da gizli kalmasın diye anlatıyorum; Avarifül Maarif gibi eserlerde de evliya hakkında yazılan kısım, sağlam senede dayanıyorsa; onu da görmüş ve bilmiş gibi, inanarak aldım, yazdım.. Mesela, ulemâ şu mevzuda şöyle diyor... Şerhi Muhezzebde şöyle dedi, Ravda adlı eserde şöyledir! gibi...
Eserin son kısmına; hayatlarına kavuştuğum ve kendilerine bir müddet hizmet ettiğim veya bazan kendilerini ziyaret ettiğim Mısır ve çevresinde yaşayan evliyayı aldım... Edeb erkâna ait sözlerim de zikrettim.. Bunları anlatırken yukarıda arzettiğim usulü bozmadım.. Bu zatları anlatırken; geçmiş zatları anlattığım üslub ve ifade tarzım kullandım...
Kardeşim,
Şunu bilesin ki, bu eseri can kulağı ile dinleyen ve inkâr yoluna sapmayan; içinde anlatılan evliya zümresi ile hem asır aynı asırda yaşamış gibi olur.. Söylenenleri bizzat kendilerinden dinlemişe benzer.
Bu, bir sevgi işidir. Büyük zatla bir toplulukta bulunmamak, onu sevmemeye ve sözlerini candan okuyup sohbet etmiş gibi olmaya zarar vermez.. Nitekim, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizi, ashabı tabiini, müctehid imamları severiz. Halbuki, ne onlarla aynı asırda yaşadık, ne de yüzlerini gördük... Bununla beraber görmüş gibi sözlerinden faydalanıyor, yaptıklarını ibadetlerimizde ve diğer işlerimizde yapmaya gayret ediyoruz.. Bu gösteriyor ki esas olan inanmak ve manen bağlanmaktır. Bu olunca, şahısları görmek, aynı asırda yaşamak şartı kalkar.
Sonra, şunu da ekleyelim: «Bunun gibi bir eseri okuduktan sonra bir kimsenin içinde Allah yoluna koşmak arzusu doğmuyor ve içinde bir aşk ateşi parlamıyorsa.. ölülerle o, aynı seviyededir.
Esere: Levakihül Envar Fi Tabakatil Ahyar (1) adını verdim.
Bir de faydalı mukaddime yazdım. Bu mukaddime; okuyanların, eserde anlattığımla zatlara ait inancını artırır... Şunu da işaret etmek isterim; her asırda bu zatları inkâr eden bulunur. Bu itirazlar; aklına geleni yapanın işidir. Onlar, o büyük zatların yüce zevk alemine laf atar. Onlar tam kemal derecesine ermiştir. Atılan laflar onları değiştirmezler. Tıpkı üflemenin dağa tesir edemeyeceği gibi...
Bu kitab, küçük hacmine rağmen ne değerli bir kitaptır! Bu mana yolunun özünü incelemektedir. O. bir nastır. Tarikat sahiplerini ve onların yolunu takip edenlerin temel inançlarını belirtmektedir. Tıpkı Şafiî mezhebini anlatan Ravda adlı eserin sağladığı faydalar gibi...
Kerem yüzü hürmetine, bu eserimi rızası için yazılmış saymasını Cenâb-ı Hak'tan diliyorum. Eseri meydana getirene, kâtibine, dinleyene, hatta bakana bile faydalı olmasını temenni ediyorum.
Çünkü O yakındır; duaları kabul eder. Bunu bilip inandınsa mesele yok...
Bu önsözümü burada bitirirken, sonrası için Allah Teala' ya başarı dileğimi arz ediyorum.
İmam Şarani tarafından yazılan Tabakatül Kübra Evliyalar Ansiklopedisi adlı kitabı incele diniz.