Kitap Tam Metin Envarül Aşıkin - Aşıkların Nurları
Yazar Yazıcıoğlu Ahmed Bican
Tercüme M. Faruk Gürtunca
Yayınevi Huzur Yayınevi
Kağıt - Cilt 2.Hamur, Lüks Bez cilt
Sayfa - Ebat 850 sayfa - 17x24 cm Büyük boy
Huzur yayınları, Yazıcıoğlu Ahmed Bican tarafından yazılan, Envarül Aşıkin Aşıkların Nurları adlı kitabı incelemektesiniz.
Envarül Aşıkin Aşıkların Nurları kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
BİSMİLLAHİR RAHMÂNİR RAHÎM
(Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adı ile)
Hamdolsun o âlemlerin PADİŞAHI Allahü Tealâ'ya ki kendi zatını, kendi ef'alini (kendi işlerini) faziletli, en ustun delil ve işaretlerle BİR'leyip TEK'liğini, vahdaniyetini ispat eyledi. Ve kendisini bütün o delillerin yüzüyle, bütün veçheleriyle- yüce sıfatın en noksansızlıkları ve kemali ile örneksiz ve tek kıldı.
O Alemlerin Padişahı, kendisinin, gizliliklerin en şümullü, en kavrayıcı mânası ile bilinmesini diledi. Bundan sonra halkı yarattı ve onlara tecellilerin, belirliğin en güzeli ile bilişlik yerdi.
O'nun BÎR'İiğine, VAHDANİYETİ'ne her şey, vücutlar, gövdeler, tenler, ruhlar, canlar, nefisler meydana gelişlerinin, yaratılışlarının en güzel şekilleriyle, şeriat hükümleri ve gerçekliklerle delildir, burhan ve nişandır. Tâ ki tamam lûtfunun rahmeti, kerametlerin sonsuzluğu ile alemlere yetişsin. Ve tâ ki bütün âlem, kendisinin yüceliklerini aşikâr mertebelerde, makamların iktizasına, gereğine göre görsün.
Ve hem de minnet O Padişaha, O yücelerden yüceye ki âlemlere en düzgün- en açık işaretle müjdeci (beşîr) ve insanlara Allah yolunu gösterici (nezîr) olsun diye MUHAMMED MUSTAFA (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerinin üzerine kitab indirdi.
Ve hem de insanları doğru yola, Hak yola kılavuzlamak ve hidayete erdirmek için, o kitabın güzel beyanım ve mânasını en açık, en vuzuhlu ibarelerle bildirdi. Tâ ki zâtının kudsî serâperdesini, yüce otağını en güzel şekilde gösterip onları hidayete erdirsin diye.
Ve o da Allahü Tealâ'nın tecelli eden yüksek sıfatlarının şimşek aydınlığına mücahade ve gazveleriyle, irşat eyledi.
Hak Teâlâ ona Gayb bilgilerinden mucizeler izharı ile vahiyde bulundu. O'nu insanlara, cinlere rahmet için dâvetçi kıldı. O da halkı Allahü Teâlâ Hazretlerine davet etti. Bu dünya halkı eğri yola sapmış, dalâlet içinde kalmışken İslâm çerağnı, Müslümanlık ışığını yaktı ve HAK YOLU'nu hidayet'in yüceliği ile gösterdi.
Hak Teâlâ da, Arasat'ta, o mahşer yerinde, en belirli bir tecelli ile yüzünü kullarına açmak, göstermek için Hazret-i Muhammed (S.A.V.) 'in kendisini uzun uzun anlatmasını diledi. Kullarına Âdin Cennetlerini (Uçmak mekân ve bahçeler nimetleri ile) ihsan eyledi. Ve müminleri Cennet içinde en güzel dileklerle ebedî kıldı.
Böyle olunca, bizim Ölümümüz hayattır. Salâtımız, Allah'a ibadet ve Resûl'e salâvatın en şereflisi ile selâmdır. Bu selâm- hayır duaların en keremlisi ile Resul (S.A.V.)'in âl'ine ve ashabına da birlikte olsun.
Ama bu duadan sonra bilinmeli ki Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri, yüce ruh ve Ahadiyetin, Allah'ın BİR'liğinin sırrı olan Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Ceberut ve Melekût âleminde ilk önce peyda olan bir cevherden yarattı. Ondan sonra da kâmil ruhları, her tarafı kaplayan faziletli can ve nefisleri yarattı. Ve onları, GAYB âleminin hakikatlerini ele geçirmek için sübhanî sırların vahyi ile davet etti. Sonra da kâinatın şekli meydana çıksın diye mümkünü olan şeylerin hakikatlerini seyretmek için de vahiyde bulundu- Ondan sonra da Cemalullah'-ı (Allah'ın cemâlini, yüzünü) görmeğe davet etti. Böyle olunca onlar da öyle bir makama, öyle bir dereceye eriştiler ki Ulemâ (din bilginleri) Sulehâ (sâlih kimseler) ve Hükemâ (hakim, akıllı, kâmil) kişiler oldular ve:
ALLAHÜ VE LA SİVÂHU
— (Allah vardır- ondan başka Allah yoktur.) dediler.
Bundan sonra da Allahü Teâlâ Hazretleri onların bedenlerini (İlâhî tecelliyatın belirdiği) Tur i Sina dağı gibi kıldı- Ruhlarını yazılı kitap haline getirdi. Nefislerini yazı yazılmış ince deri, gönüllerini şenlikli bir yuva yaptı- Akıllarını yüksek bir kubbe kıldı. İlimlerini, bilimlerini taşkın bir deniz haline koydu. Ondan sonra bunlara kend zatının hakikatlerini açtı, haberli etti- Onları Fâni edin perdelerini giderdi ve baki etti:
TÛBÂ LEHÜM VE HÜSNÜ MEABİN (Raad süresi: âyet: 29)
(Ne mutlu onlara! İyi akıbet onlar içindir.)
İNNNEMÂ YETEZEKKERÛ ULÜL ELBAB
(Raad sûresi, âyet: 19)
(Fakat bunu ancak akıl sahibi olanlar anlar.)
Böylece onlara dünyada ve Âhirette yüksek ilim ve fazilet erişti. Ve bu yüce kemal ve iki âlemde açık ve gizli zahir olan her şey, Hazret-i Peygamberimiz Muhammed Mustafa'nın sebebiyle oldu. (Selâvatullahi Aleyhi ve Selâmühü.)
Kitabı Envarül Aşıkin ve Ahmet Bican Efendi
Beş yüz yılı
geçen bir zamandan beri Türk - İslâm halkının hatîp ve vaizlerinin elinden düşmeyen bu (
Envarül Aşıkin Allah Aşıklarının Nurları ) nı İstanbul'un fethinden sonra dünyadan
göçen. Yazıcıoğlu Şeyh Ahmet Bican Efendi Hazretleri yazmıştır.
Ahmet Bican Efendi, tasavvuf ehlinin en seçkin ve en ulu kimselerindendi. Türk tasavvuf edebiyatının da en ileri gelenlerindendir.
Ahmet Bîcan Efendi, ana, baba ocağıyle Gelibolu'da yaşamıştı. Babası, Salih veya Selâhaddin-el Kâtibi adında Rumelili bir kâtipti. Gelibolu'ya Rumeli ilçelerinden Malkara'nın Kadıköy denilen bir bucağından gelmişti. Gerek Şeyh Ahmet, gerekse
ağabeyi Şeyh Mehmed Bican Efendiler güzel
Türkçeye çok meraklı olduklarından babalarının Kâtip lâkabını beşbuçuk, altı yüz yıl önce
YAZICI'ya çevirmişlerdir.
Hicrî dokuzuncu ve milâdî on beşinci yüzyıllar içinde yaşayan
Envarül Aşıkin yazarı
Ahmet Bîcan Efendi, zamanına göre gerçekten halk diline oldukça inen ifadesile eserini ünlü etmiş, bugüne kadar da elden ve dilden düşürtmemek bahtiyarlığına ermiştir. Hiç şüphe yok ki
Envar-ül Aşıkin'deki
Âşıklar sözü (
Allah Âşıkları ) anlamın dadır.
Bu eşi bulunmaz
kitabın yazılışı şöyle olmuştur: Müslüman halkımızın beş, altı yüz yıldır huşu ile okuduğu bir
kitap olan
Muhammediye 'yi yazan
Şeyh Mehmet Bîcan Efendi,
Ahmet Bîcan'ın ağabeyisi idi. Kardeşe göre ağabey; Ariflerin öncüsü, Hak Âşıklarının direği, dayanağı, âlemlerin Rabbinin Resûlü'nün sözlerini en iyi çeviren bir bilgindir. Her iki kardeşin gerek
Muhammediyye gerek
Envâr-ül Aşıkin adlı
kitapları Süleyman Çelebi'nin ünlü eseri Mevlid-i Şerif gibi hemen bütün Müslüman Türklerin elinden düşmemiş Bağdat'tan Budinlere, Kırım'dan Mısır'lara ve Moralara kadar dinî bir vecd içinde okunmuştur.
Muhammediye sahibi
Mehmet Bîcan Efendi,
Megari-büz Zeman adında Arapça bir
kitap yazmıştı. Kendisi bu eserini Muhammediyye'ye kaynak yaptığı gibi, kardeşi
Ahmet Bîcan da bu
Envârül Aşıkîn kitabı için yine Megarib-üz Zeman'ı kaynak edinmiştir.
İki kardeş de
BAYRAMİYE tarikatını kuran HACI BAYRAMI VELİ'nin müridi idiler. Zühd ve riyazat içinde ömürlerini sürdüler, ibâdet ettiler, az yiyip az içtiler. Bu yaşayış Şeyh Ahmed ve Mehmed'i o kadar zayıf ve halsiz düşürdü ki, görenler onları cansız sanırdı. Bundan dolayı da
BÎCAN — Cansız lâkabını isimlerine eklediler.
İki kardeş de keramet sahibi idiler. Hattâ ağabeyisi Şeyh
Mehmet Bîcan Efendi için söylenenler dillere destan olmuştu. Kaleme aldığı ve Peygamberimiz (S.A.V.) için yazdığı (Kasîde-i Nûniye) sini yazarken ilâhî aşkının ateşi gönlünde tutuşan bir alev gibi idi.
Envarül Aşıkin, Allahü Teâlâ'nın yardımı ile bugün yeni harflerle ve bugünkü Türkçemize uygulanarak yayınlanmış bulunuyor. Bu baskıdaki ikinci bir özellik de Âyet-i Kerîmelerin aslî yazılışları ile birlikte okunuşları yeni harflerle yapılmış ve mübarek mealleri de eklenerek hangi sûre-i şerife'de bulunduğu ve sıraları rakamla gösterilmiş, eser böylece bir kat daha kıymetlendirilmiştir.
Eskiden beri devlete ve şahsa bağlı birçok kitaplıklarda yazmaları bulunan
Envâr-ül Âşıkîn ilk defa 1261 yılında İstanbul'da taş baskısı ile basılmıştır. Sonra H. 1275'te İstanbul'da, H. 1277 de Rusya'da, Kazan şehrinde, H. 1282 de İran'da, Tebriz şehrinde, H. 1300 de Mısır'da Bulak Basımevinde basılmıştır. Daha sonra 1301 ile 1311 yılları arasında taşbaskısı yapan evlerde çeşitli baskıları yapılmıştır. Türkiye'de, İran'da- Rusya'da, Mısır'da baskıları yapılma
şerefi devrimizde de yukarıdaki baskılardan bir kısmının tıpkı basımları yapılarak- kendi deyimiyle, muhlisan ve muhib banına sunulmuştur.
Ahmet Bîcan Efendi'nin Revh-i Ervah - Ruhların Safası adındaki başka bir
Türkçe eseri de Kısas-ı Enbiyâ mahiyetindedir. Ayrıca Felekiyat ve varlıkların garipliklerini tasvir eden Acâib-ül Mahlûkat adındaki kitabı da ün kazanmıştır
Dürr-ü Meknun - Gizli İnci veya İnci Dizisi adındaki eseri de ayrı bir değer taşımaktadır
Ahmed Bîcan Efendi. Envar-ül Aşıkin 'in sonunda şöyle demektedir:
«— Sultan İbni Sultan, Essultan-ül Gazi Murad Han, Engürüs Beyi'nin başını kesip (855 senesindel Mısır Sultanına göndermişti. Ondan sonra Sultan Mehmed padişah olunca bu kitap Gelibolu'da 855 yılının Muharreminin evvelinde tamam yazıldı. Hak Teâlâ Hazretinden dilerim ki, Gelibolu halkına rahmet eyliye, Zira. Gelibolu halkı, iki türlüdür: Birisi Gazilerdir ve birisi şehitlerdir. Ama Gazi olanlar da iki bölüktür: Birisi kafir ile gaza edenlerdir- birisi de kendi nefisleriyle gaza edenlerdir.
O şehit olan da iki türlüdür: Birisi küffar elinde şehit olanlardır- Birisi de GAFFAR elinde şehit olanlardır.»
Üstâd
Ahmet Bîcan Efendi, sonra bu şehitler için şu duayı okumaktadır:
*— Yâ ilâhi! Bunlara Âhiret'te hesap sordurma ve azap ettirme. Bunları Hazret-i Muhammed Sallâllahi Aleyhi ve Sellem'e bağışla. Ve bizi bütün Muhammed ümmetiyle Uçmağa koy bize didârını göster, amin yâ Rabbel Âlemin.»
Ahmed Bîcan Efendi, Allah Aşıklarının ruhlarının şereflenmesi için
Envar-ül Aşıkini nasıl
yazdığını kitabın son sözünde şöyle anlatmaktadır:
Ey İlâhi sırları öğrenmek isteyen! Şöyle bilmek gerekir ki, ne kadar ilâhî iktaplar varsa Tevrat'tan, Zebur'dan- İncil'den ve Kur'andan ve ne denlû Rabbani kelimeler varsa Enbiya suhuf u'ndan, tâ Ceberut âleminden Mülk ve Melekût âlemine, hattâ Arasat ve Âhiret âlemine, ebedî Cennetlere varıncaya kadar bu kitapta toplandı- ZİNHAR BU
KİTABIN KADRINI BİLESİN, SÖZÜNÜ TUTASIN. Tâ ki kemal derecelerine erişesin»
Ahmed Bîcan Efendi- sonra, bu güzel duayı yaparak
kitabının son sahifesini kapamıştır:
«İlâhî! İlâhî; Sana âsi olmuşken ben nasıl ferah bulayım? Ahiret hayatını bilmişken ben nasıl ferahlanmayayım? Sen'den nasıl bir nesne isteyebileyim ki ben hata edici bir kulum. Ve niçin istemeyeyim ki Sen kerim padişahsın. Kur'an'ı Kerim'in hakkı için, Sırat-ı Müstakım'in hakkı için ve Habib-i Ekrem hakkı için yüzümü toprağa koyup Senden isterim ki benim âhır ömrümü iman ile bitiresin. Ve yine Senden dilerim ki, Yarabbi, bu kitabımı dünyada yüce edip Ahiret'te bana, yazılarını yazanlara ve okuyanlara şefaatçi kılasın. Uçmak'ta yine bana veresin. Tâ ki Dünyam ve Ahiret'im bu kitapla müşerref olsun. Hem de bana Kudsî âleminden perde çekme ve bana Âlem'i Gaybından aç, yâ İlâhel Alemin, Birah-metike Erhamer Râhimîn.»
Ahmed Bîcan Efendi'nin Gelibolulu hemşehrisi meşhur Künhül Ahbar adındaki eserin sahibi tarihçi Ali Efendi de bu
kitabı okuyarak dergâhtaki aslî nüshasına şu anlamda bir parça eklemiştir:
— Ey hemşehrim Ahmed Bîcan! Bana da imdat eyle. Beni de şefaatinden mahrum eyleme.»
Biz de, bu
kitabı oku yanlar da, ona şu duada bulunalım:
«Hak Celle ve Alâ Hazretleri- mübarek çalışmalarını onun meşkûr kılsın ve yeşil merkatlerini pürnur kılsın. Bütün muhibbânını (sevenlerini), bütün muhlisânını (hâlis dostlarını) onun feyiz ve şefaati ile ferahyâb buyursun, âmin!»
Ramazan-ı Şerif 1389
M. Faruk GÜRTUNCA (M. Figanj)
Türk Ansiklopedisinde Ahmet Bican Efendi (1)
Ahmet Bîcan Efendi, Salih veya Salâhaddin-ül Kâtib adında birinin oğludur. Bu sebeple kardeşi Mehmet gibi, çok defa (
Yazıcıoğlu, Yazıcızade) diye adlandırılmış bir müellifidir. Bayrâmiye tarikatının banisi HACI BAYRAM'ın müridiydiler. Riyazet içinde yaşadılar. Bu hayat Ahmed'i o kadar zayıf düşürdü ki, onu görenler, cansız sanırlardı. İşte
Bîcan (Cansız) lâkabı buradan gelmektedir.
Ahmed, bundan dolayı edebî faaliyetini en ziyade tasavvufa hasretti. Kardeşi tarafından Arapça olarak Me-
garibüz Zaman adı ile yazılmış eseri
Türkçeye tercüme etti. Ve bu tercümeye,
Envâr-ül Âşıkîn adanı verdi.
Kısas-ı Enbiyâ adında diğer bir Türkçe eseri, Revhıl Ervah adını taşır. Ahmet Bîcan'ın daha sonra bilhassa Kazvin'yi takliden kozmografya ve Garâib-il Mevcudat'ı tasvir etmek gayesi ile yazdığı Acâibül Mevcudat'ı Kazvı-nî'nin bir hülâsasıdır. Dürr-i Meknun adını taşıyan ve aynı neviden diğer telifi daha orijinaldir. Birinci eser İstanbul'un fethi sırasında 1453-857 de telif edilmiştir ki, bundan da yazarın o tarihte henüz hayatta olduğu istidlal edilmektedir.
Memleketimizde geçen asırlarda, halk tarafından sık sık okunan AHMEDİYE adındaki
kitap birçoklarının zannına ve hattâ İstanbul H. 1290 da basılan taşbasması ile basılan bir nüshanın hâtimesindeki kayda rağmen
Ahmet Bîcan'a ait olmayıp Diyarbakırlı Ahmet Efendi tarafından 1159 senesinde telif edilmiştir. (2)
1-Türk Ansiklopedisi, cilt 1, sahife 181-182 (A) harfi.
2-Ahmediye,
Kitapevimiz tarafından tıpkı basımı ile birlikte yeni harflerimizle basılmıştır.
Şeyh Ahmet Bican Efendiye Göre Kitabın Yazılma Şekli
ilk önce şu bilinmeli ki, bu yüce ve mübarek olan
kitabı toplayıp
Türkçeye tercüme eyleyen
Yazıcıoğlu Ahmed-i Bîcan 'dır. Hak Teâlâ Hazretleri ona rahmet eylesin ki, bu
kitabı topladı. Şu sebeple ki cemiin gayeti ve vâsılların nihayetidir.
Allah'a hamdolsun ki bu kitap, Allah'ın Resulü Sallâllahü Aeyhi ve Sellem Efendimiz Hazretlerinin yüce devletinde ye ulu saadetinde Gelibolu'da tamam oldu.
Yâ İlâhi! O'nu âlemlere rahmet kıldın. O'nun kemali hakkı için beni O'nun şefaatinden mahrum etme. Beni O' nun ayağındaki nalın'ının tozuna bağışla. Hem de bütün iman ehli ile benim aslımı kendimin yakınlarımı onun katında onun yakınlarından ve saygılılarından eyle.
İkinci sebep de şudur ki: Benim bir kardeşim vardı. Âlim, arif, fâzıl ve kâmildi. Ve Hak Tealâ Hazretlerinin hâlis kulu ve erenlerin serveri, ileri geleni idi. Hem de cihanın
KUTBU, yani ariflerin irşatçısı Şeyh Hacı
BAYRAM (Kaddesallahü Sırrehül Aziz) in esrarının mahremiydi.
Ben miskin, derviş
Ahmed-i Bican ona her zaman derdim ki:
"— Ey gözümün nuru kardeş! Dünyanm Bekası (uzun süre kalışı) ve Rüzgârın (zamanın) vefası yoktur. Bir yadigâr düzenle ki âlemlerde okunsun."
Benim bu sözümle o da Megaribüz Zemân adında bir kitap yazdı. Âlemlerin ne gibi zahirî, batini (açık ve gizli) tefsir ve tahkik (şerh, beyan ve gerçeği arama) varsa, kısaca, on iki ilmin semeresini o kitapta bir araya getirdi. Bundan sonra bana dedi ki:
— Ey
Ahmed-i Bican! İşte ben senin sözünle âlemlerin kanun ve nizamlarını, gerçeklerini, sırlarını ve hakikatlerini bir yere topladım. Sen de şimdi gel, adı
Megaribüz Zeman olan bu
kitabımı Türk diline çevir. Tâ ki bu bizim ÎL'in (bizim ülkenin) halkı da maariften, bilgi nurlarından fayda görsünler.
Ben fakir, miskin de onun mübarek sözü ile adı:
Envâr-ül Âşıkîn Aşıkların Nurları olan Kitabımı Gelibolu'da tamamladım.
Böylece, benim bu
Envâl-ül Âşıkîn'in ve kardeşimin Muhammediyye adında nazmedip yazdığı
kitap, ikisi de Megaribüz Zeman'dan çıkmıştır. Sanki büyük denizler, Okyanuslar taştı, iki yanından aktı- Ne denli cevherler varsa ortaya çıktı, göründü. Eğer gizli inci, şah inci istersen
ENVÂR'UL ÂŞIKÎN'i oku- Eğer ecr-i gayri menun, bü yük sevaplar istersen
MUHAMMEDÎYYE'yi oku (*).
Allah'a hamd olsun ki, biz iki kardeş bu
iki kitabı topladık. Onun için bu yolda zahmetler çektik. Tâ ki, âşıkların ruhu bu kitaplarla şenlenip şeref bularak:
—
Yazıcıoğullarına rahmet olsun! desinler ve bizi hayır dua ile ansınlar-
Tembih:
Şimdi, ey ilâhi sırları öğrenmek isteyen! Bu kitap esrar ilminden Hadis-i Kudsî, Vayh-i Kuddûsi ve Sırr-ı Sübhanî) dir. Ve Nurlar Nurundan
NÜR-İ RABBÂNİ'dir
Hak Teâlâ bana Kudsî Hadisleri. Kudsi kelimeleri toplamada işimi kolaylayıp yardım edince Hak Teâlâ Hazretlerinin peygamberlerle olan kelimelerini zikrettim. Kalbi pak olanlara yaptığı hitapları topladım. Bununla birlikte ulu bilginler, çeşitli bilgileri, marifetleri güzel düşünceleri bildirmişlerdir, ama bu meydanda, bu konulara zahir olmadı, görünmedi. Hiç kimse bu konuya gözatmadı. Evet belki dilek ve meramların son hükümlerini gözetleme yerlerini tamamlamaya çalıştılar-
Ben hakir, fakir, miskin
Ahmed-i Bican bir şey zikrettim ki Arap ve Acem bunun eşi bir kitabı düzmediler. Çünkü onlar hükümler, kaziyeler (doğru ve yalan olan sözler) le hikâyeler ortaya koydular.
(*) Muhammediye de tıpkı bısımı ile birlikte yeni harflerimizle
Kitapevimiz tarafından basıma hazırlanmıştır.
Ben hakir ve miskin, bütün kudsi hadisleri, kudsi kelimeleri getirdim ve hem de ne türlü ilâhi hitaplar varsa Tevrat'tan. Zebur'dan ve İncil'den ve Kur'an'dan ve daha onlara benzer Rabbani kelimeler varsa Enbiyâ Suhufundan aldım. Allah'ın Ceberut âleminden Mülk ve Melekût, hatta döneceğimiz Ahiret'in haşir neşir meydanlarına, yani Arasât'i ve Ebedler Cennet'lerine varıncaya kadar hepsini bu kitapta topladım:
VALLAHÜ YAKDÎ VE YUKADDÎRÜL ASHÂB
(Allah ditediği hükmü v«rir ve esbabını takdir eder.) ve:
VALLAHÜ YERZUKU MEN YEŞÂÜ BÎGAYRl HİSÂBİN (Bakara sûresi, âyeti
: 212)
(Allâh, dilediğine sayısız rızık verir)
Kitabı yazmamın üçüncü sebibi de şudur:
— Allah'ın kullarından bir topluluk bana: «— Bu zamanda bilgisizlik ve taklitçilik çoğaldı. Kimisi hava ve hevesiyle uğraşarak:
— Ben şeriate uygun harekette bulunuyorum! dedi. Kimisi de başka şeylerle uğraşarak:
«— Ben gerçekleri, doğruları arıyorum! diyor. Şeriat ve hakikatin hüccetini terkedip dini ve mezhebi ayıramadılar»
KAD ALİME KÜLLÜ UNÂSİN MEŞREBEHÜM (Ârâf sûresi, âyet: 160)
(Her firka içeceği pınarı bildi.)
«Böylece kendileri azdılar. Halkı da Hak yolundan azdırdılar. Ve hilelerle Hak'tan mahrum ettiler. Bundan dolayı, onlara bir kitap düzenlemesi gerekti. O kitapta Nebilerin hallerinin ve şeriat hükümlerinin zahiri bildirilsin ve Muhakkikin ariflerinin tahkik ile keşfettikleri hakikatlerin ve kaziyelerin içyüzü mutlaka ayan olunsun, açıklansın!» dediler.
Onlar böyle söyleyince ben hakir, miskin kul da özür diledim ve:
«— Bunu yapabilmek, büyük bir iştir. Şanlı, şerefli bir iştir. Hemen «Allah kolaylık versin» dedim.
Ben biçare,
Ahmed-i Bîcan, zahir ve bâtın ilimlerinde zahir ve bâtın âlimlerinin çok kitapları düzdüklerim gördüm. Ama o kitapların kimisi Arapça, kimisi Fars dilince yazılmıştı. Hiç kimse bunları okuyup mânasmı lâtif çıkaramazlardı. O ibareleri yalnızca ehli bilirdi. Ben hakîr, miskin de, zahir ve bâtın ilminden Türkçe bir kitap yaz-mayı diledim. Bu bizim il, ülke kavminin da o ilimlerden faydalanmasını, o âlim ve ariflerden olmasını istedim. Tâ ki gönüllerine ve itikat ve inanışlarına şeriat ve hakikat emirleri yerleştirmek ve Müslümanlık kayıtlarını bilmek ve marifet elde etmek nasip olsun. Ama, ulema
FARZ-I AYN olan ilimlerde aykırılığa düştüler.
Konuşanlar:
—Asıl ilim, Allahü Teâla'nın BİR'liğini ve sıfatlarını delil ile bilmektir! dediler.
Fukaha kısmı ise:
—İlim ancak FIKIH ilmidir. Zira ki helâli, haramı, Farzı ve vacibi, sünneti ve emir ve nehyi bilmek FIKIH ile olur! dediler.
Tefsir ve Hadis ehli de :
—Asıl ilim, Kur'an ilminin, tefsirini bilmekle hadis bilmektir. Çünkü bütün ilimler Kur'an ve Hadis'ten çık mıştır! dediler.
Sûfiler (Tasavvuf erbabı) ise:
—Asıl ilim, kişinin kendi halini ve makamını bilmesidir. Bu da Hakka ne ile yakın olunur, Hak'tan ne ile uzak düşülür, onu bilmektir, dediler.
Ebû Hanife (Rahmetullahi Aleyhi) dedi ki:
—Asıl ilim
; Sufîlerin söylediği ilimdir, denmiştir.
Bu iddialar böyle olunca, ben zaif, ben biçâre bu ilimlerin her birisinden örnek getirdim. İlim isteklisi olanların türlü türlü bilgiden faydalanmasını istedim.
Bilmek gerektir ki, ilmin ve amelin zahiri ve bâtını vardır. Bazı âyetler ve Hadis-i Şerifler zahir itibarı ile söylenilmiştir. Batınî âyetler ve Hadis-i Şerifler de bâtın için gönderilmiştir. O zahir olan, fetva makamıdır, batını olanı takva makamıdır. Kimi akılları, anlayışları idrakten noksanlığa sahip olanlar, inanışlarına bozukluk eriştirip enbiyânın, evliyanın ilmini ve keşfini inkâr ederler. Ama anlayış ve akıl sahibi olanlar, her bir âyetten ve hadîsten maksadın ne olduğunu bilirler ve o zahir ve bâtın ilimlerinden fayda görürler. Ve kemale erip cemâle varırlar.
Bundan sonra ilim elde edilmesi de vacip oldu. Çünkü bilgisiz ibâdet değme halde fesattan kurtulamaz. Böyle olunca sırrım şöyle açıklanabilir ki, Şeyhlerin Sultanı, Dünya ve Âhiret mürşidi, hakikati arayanların kutbu, Allah'a yakın olanların en kemâle ereni, yücesi, insanların irşatçısı HACI BAYRAM (Kuddise Sırrühül Azız) beni sır sahibi kıldı. (1) Şunun için ki. Enbiyânın hallerinin zahirine uygun beyanlar olsun ve Evliya makamlarının bâtınına uygun şeyler aydın edilsin. Ve hem de tefsirde, tahkik arasında tatbik olunsun. Ve evvelkilerinin de, sonrakilerinin de ilmi burada tahkik olunup incelensin.
Şu hale göre, bu kitapta şeriat incilerini saçtım ve dizdim. Böylece âlânın âlâsı, sürurların süruru oldu. Bu kitabı gönlümün nuru, gözümün gözü ve ruhumun ruhu kıldım. Ama Hak Sübhanehu ve Teâlâ Hazretlerinden dilerim ki :
-Bu
kitabı dünyada Yüce kılsın.
-Ve Âhiret'te bana ve onu yazanlara ve okuyanlara şefaatçi eylesin.
—Ve onlara Uçmak'ta (Cennet'te) yoldaş eylesin.
Bu kitabıma:
ENVÂR-ÜL AŞKİN (Âşıkların. Nurları)
diye ad koydum. Bunun içindir ki bütün zahir ve bâtın nurları bu
kitapta bir araya geldi, toplandı.
(1) Bu unvanlar aslında şöyledir: Sultanil Meşayih, Berzahul Berâzih, Kutbül Muhakkikin, Ekmelûl Mukarribin, Mürşîdil Enam Hacı BAYRAM (K.S.A.)
Kitabı
BEŞ VAKİT NAMAZ'a işaret olsun diye beş bölüm üzerine kurdum:
BİRİNCİ BÖLÜM: Bütün Varlıkların ve Nizamların tertibi.
İKİNCİ BÖLÜM: Allahü Teâlâ'nın yüce enbiyâya hitapları,
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Melâiket-il Kiram.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Kıyamet Günü'nde Allahü Teâlâ'nın hitapları.
BEŞİNCİ BÖLÜM: Makam-ı Alada Cenab-ı Hakkın kelimeleri (Allah bu işi başarı ile neticelendirsin. Başlangıç On'dandır. Dönülecek yer de O'dur.) ( envarul aşıkin kitap , envarül aşıkin kitabı , tam metin envarül aşıkin , ucuz envarul aşıkin , yazıcıoğlu ahmed bican , tam metin envarül aşıkin , huzur yayınları )
AHMED-İ BÎCAN YAZICIOĞLU
Huzur yayınları, Yazıcıoğlu Ahmed Bican tarafından yazılan,
Envarül Aşıkin Aşıkların Nurları adlı
kitabı incele diniz.