Kitap Tarikat-ı Muhammediyye Tercümesi
Yazar İmam Birgivi
Tercüme Celal Yıldırım
Yayınevi Demir Yayınevi
Kağıt - Cilt 2.Hamur kağıt - Ciltli
Sayfa - Ebat 558 sayfa - 17x24 cm
Yayın Yılı 2016
Demir Yayınevi tarafından yayınlanan, İmam Birgivi nin yazdığı Tarikat-i Muhammediyye adlı kitabı incelemektesiniz.
Tarikatı Muhammediyye kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
TARİKATI MUHAMMEDİYE TERCÜMESİ
İMAM-I BİRGİVİ MEHMED EFENDİ
İmamı Birgivi şöhreti bütün Türkiye'ye yayılmış büyük bir Türk âlimidir. Ahlâkçılarımız arasında
Birgivi derecesinde mümtaz bir simaya nâdir rastlanır. Onun dinî bilgisi ve bıraktığı eserleri ne kadar yüksek ise meslek ve meşrebi de o nisbette nezih ve metîn idi.
Çağdaşları ve sonradan gelenler arasında (
BİRGİ'Lİ MEHMED EFENDİ) diye tanınmış olan bu kâmil insan, Balıkesir'de H. 928, M. 1522 yılında Pîr Ali adlı yine bir müderrisin sulbünden dünyaya gelmiştir. Balıkesir'de öteden beri varlıklariyle Türklüğe şeref veren faziletle mümtaz insanlar yetişmiştir. Fakat dünyaya yeni gelen bu çocuk onların hepsini geçecekti. Bu çocuğu önce babası okutmuştu. Yüksek tahsilini İstanbul'da o devrin üniversitesi hükmünde olan SÜLEYMANİYE medresesinde yapması için Pîr Ali oğlunu İstanbul'a göndermişti.
O devirde Süleymâniye'nin öğretim üyelerinden dersleri talebe içinde en çok beğenilen AHİ ZADE MEHMED EFENDİ ile ABDURRAHMAN EFENDİ idi. Bu sebeple Birgivî onların talebesi arasına katılmıştı. Büyük bir şevk ve gayretle derslerine devam eden bu genç Balıkesirli, nihayet Süleymâniye'nin ders programındaki ilimleri mükemmelen öğrendikten sonra ve parlak bir icazet imtihanı verdikten sonra Müderrislik rütbesini almıştı. Fakat bu genç müderris, diğer emsaline benzemiyordu. Halkın lâübâli hareketleri onu pek üzüyordu. Kanun ve nizamların hükümlerine riâyet duyguları her gün biraz daha azalıyordu. Hâkimlere yüksek makamlardan verilen talimatın faydası görülmüyordu. Daha doğrusu bunlar rüşvet almadan iş görmek istemiyorlardı. Büyük adamların oğullarına hiçbir ehliyet ve istihkakları olmadığı halde ilmî rütbeler tevcih olunuyordu. Bu hal memlekette cehlin yayılmasına ve ilme hâkim olmasına neredeyse sebep olacaktı.
Birçok mukallid ve cahil şeyhler halkı aldatıyordu. Her yerde Cenâb-ı Peygamber (A.S.) in sünnetine aykırı bid'atler çoğalmıştı. O kadar ki bâzı hocalar Kur'ân-ı Kerîm okumak veya isteyene öğretmek için bir ücret istiyordu. Bu pek çirkin bir bid'atti.
Hülâsa
Bu haller İmam Birgivi'nin ruhunda şiddetli bir infial ve ümidsizlik uyandırmıştı. O halde bir inziva köşesine çekilip yalnız kendi nefsini temizlemeğe çalışmak belki daha iyi olacaktı. Birgivî bunun için BAYRÂMİYE tarîki ricalinden Karamanlı Abdurrahman'a intisâb ederek sırtına Bayrâmiye ricaline mahsus beyaz bir elbise geçirmişti. Fakat onun içinde yetiştiği medrese hayatiyle bu yeni meslek arasında büyük bir fark vardı. Birgivî her mes'ele için kitaptan bir sened aramağa ve bulmağa alışmış müteassıp bir gençti. Mantık ilmini iyi öğrenmişti. Öyle her söze eyvallah diyecek bir meşrebde yaratılmamıştı. ABDURRAHMAN EFENDİ bunu çabuk takdir ettiği için Birgivî'ye yine eski mesleğine dönmesini tavsiye etmişti. O sırada İkinci Sultan Selim'in hocası Müderris Atâullah Efendi doğduğu kasaba olan Birgi'de yeni ve mükemmel bir medrese yaptırmıştı. Oraya muallim olarak göndermek üzere kâmil ve fâdıl bir müderris arıyordu. Atâullah Efendi bunu düşünürken hatırına derhal Birgivî Mehmed Efendi gelmişti. İşte Karamanlı Abdurrahman'-in o tavsiyesiyle padişah hocasının bu hatırlaması neticesi olarak genç müderrisimiz, dervişliği bırakıp Birgi'ye gitmiş ve yeni medresede okutmağa başlamıştı.
Birgivî'nin ilmi, fazileti ve insanî meziyetleri çoktan öğrenilmiş olduğundan bu medrese yurdun her tarafından koşan talebe ile dolmuştu. Birgivî o medresede yalnız talebesini okutmakla kanaat etmiyordu. Kalemi sayesinde düşüncelerini her tarafa duyurmağa niyet etmişti. Onun büyük gayesi halka bir doğru yol göstermek ve bu vasıta ile umumun ahlâkının düzeldiğini ve yükseldiğini görmek idi. Acaba bu yol nerede bulunabilirdi? Birgivî bu hususta uzun uzun düşünmeğe lüzum görmemişti. Zîra bu yolu evvelce Hazret-i Muhammed açmış ve göstermişti. O halde Birgivî'nin işi bu yolu tekrar herkese bildirmekti. Onun TARİKAT-İ MUHAMMEDİYYE ve SİRET-İ AHMEDİYYE adlı kitabı işte bu emelinin mahsulüdür. Ancak Birgivî'nin bu kitap vasıtasiyle tahakkukunu istediği şeylerin bâzılarını yapabilmek için zamanın hareketini durdurmak lâzımdı. Fakat buna kimin gücü yetebilirdi? Meselâ o devirde birçok zengin kimseler bâzı hayır işleri için servetlerinden bir miktar para ayırarak vakfediyorlardı. Birgivî'nin mütalâasına göre nakdin vakfı şer'an haram imiş. Birgivî bu iddiasını isbat için SEYF-İ SÂRİM yâni Keskin Kılıç adlı bir risale yazmıştı. Fakat hükümet bu şekildeki vakıflara mâni olunulursa bir çok hayırlı işlerin muattal olacağını anlamıştı. Bunun için o devrin en meşhur âlimlerinden Şeyhülislâm Ebussuud Efendi naktin vakfı caizdir diye fetva vermişti. Birgivî bu işi bile düzelttiremediği halde içtimaî hayatta her gün eser-
leri görülen inkılâpları nasıl durdurabilecekti? Birgivî türbelerde kandil ve mum yakmak caiz değildir diye bağırdığı halde padişahların ve velîlerin türbelerine konulan gümüş ve altın kandil ve şamdanlar sabahlara kadar yaktırılıyordu. Çünki halkı âdetlerinden vazgeçirmek çok müşkül bir işti. Bununla beraber tenkid ve ihtarlarındaki şiddete rağmen kimse Birgivî'nin samimiyetinden şübhe etmiyordu. Yalnız hocalarından Bilâlzâde, Birgivî'nin bu itirazlarına cevap vermişti. Güya Birgivî herkesin yolundan ayrılarak o sayede nam almak istiyormuş. Fakat Bilâlzâde'nin bu mânâsız tarizi Şeyhülislâm Ebussuûd'un gözüne girmek için olduğu kuvvetle muhtemeldir. Birgivî'nin TARİKAT-I MUHAMMEDİYE'si ortaya çıktığı vakit umumî efkârda büyük bir te'sir meydana getirmişti. Sadrâzam Sokullu Mehmed Paşa, Birgivî'yi İstanbul'a davet etmiş ve onun vuku ve cereyanından bahsettiği fenalıkların düzeltilmesi için ne yapmak lâzım geleceğini sormuştu.
Eserin değerine bu açıdan bakmak lâzım gelir.
Celâl YILDIRIM
tarikat-i muhammediyye tercümesi
İmam-ı Birgivî'nin Arapça yazmış olduğu bu kitap büyük bir ahlak kitabıdır. Bu yalnız Türklere değil, bütün Müslümanlara hitab ediyor. Çünkü Arapça Kur'an dili olduğundan bütün İslâm milletleri arasında müşterek bir dil idi. Bunun için bu kitap her yerde zihinleri heyecana getirmiş ve ahlâk konusunda ders kitabı olarak takip edilmiştir. Onun ihtiva ettiği mes'elelerin bir çoğu bugüne kadar tazeliğini muhafaza etmektedir.
Babadağlı İbrahim Efendi (Vefatı 1148) diyor ki: « Tarikatı Muhammediyye ulemâ indinde makbul bir kitaptır. Hidâyet yolunu arayanlara rehberdir. Hakikat nurunu istiyenler için bir güneştir.»
Tarikatı Muhammediyye üç bab üzerine düzenlenmiştir. Birinci bab üç bölümdür. Her bölüm iki nev'e ayrılmıştır. Birinci bölümün birinci nev'i her hal ve hususta Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı sarılmanın gerekli olduğuna dâirdir. İkinci nev'i sevgili Peygamberimiz (A.S.) ın sünneti ile âmil olmak hakkındadır. Birinci bab'ın ikinci bölümü bid'atlerden bahsediyor. Birgivî merhum evvelâ bid'atlerin merdud ve caiz olmadığına dâir hadîs kitablarında geçen rivayetleri saymış, sonra da bid'at itikadda, ibâdette ve âdette olur diye üç kısma ayırmıştır. Bu bahislerden sonra ilim, takva, münker şeyler, iyi ahlâk nasıl elde edilir? İnsan kendi ayıplarını nasıl öğrenebilir? Hastalığa karşıtiyle ilâç, Riyazet, yemin, nezir, en büyük günah kötü ahlâktır, iyi ahlâkı olanlar ne yapmalıdır, kötü ve yaramaz ahlâk nelerdir? Kibir, tevazu', tezellül, kibrin kısımları gibi mevzulara geniş yer vermiş ve her mevzuu yeteri kadar işlemiş, delil olarak âyet ve hadîsleri sıralamıştır.
İşte bu mühim ve son derece faydalı eseri, memleketimizde ilmî çalışmalariyle, kuvvetli kalemiyle isim yapmış büyük din adamlarımızdan Celâl Yıldırım, yayınevimiz için terceme etmiş bulunuyor.
DEMİR KÎTABEVİ
Olanca hamd, bizi ümmetlerin hayırlısı olarak mutedil bir ümmet kılan ALLAH Teâlâ'ya mahsustur. Gökler ve yerler durdukça, aydınlık ve karanlık birbirini izledikçe engin rahmet, güzel övgü ve daimî esenlik kendilerine nübüvvet ve hikmetler verilenlerin en yeğine; niyet, azim, ahlâk ve görenekte O'na uyan Âl ve Ashabına olsun.
Bilinsin ki, akıl ve nakil,
Kitab ve Sünnet; dünyanın fâni ve çabucak zeval bulup harap olacağında muvafakat ve mutabakat üzeredirler. Zira dünyânın izzeti zillet, ni'metleri nikmet, şerâbı serâbdır. Âhiret evi ise sermedi hayatın tâ kendisidir. O, îman ehlinden olup da sakınanlar için hazırlanmıştır. İzzeti bakî ve sonsuzdur. Nîmetleri sade ve devamlıdır. İçilecek şeyleri günah ve yaramazlıktan âridir. Orada cibinliklerde örtülü yumuşak tenli, kirlerden ve elemlerden temizlenmiş hurîler vardır, ki onlar yakut ve mercan gibidirler. Onlara daha önceleri ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur. O gün için çehreler vardır ki Rablerine bakarlar; parlak ve aydındırlar. Rableri katında hoşnutluğa ermiş, gönülleri yatışmıştır. O'ndan razı ve O'na şükredicidirler.
İşte bu, ni'metin ve en üstün lezzetin, fevz ü felahın, en büyük saadetin kendisidir. Bunlara erişmek ancak itikadlarda, sözlerde, huylarda ve işlerde evvelkilerin ve sonrakilerin efendisi, Peygamberlerin sonuncusu olan Efendimiz'e uymakla elde edilebilir.
Gerçek; Şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. Sarsılmaz bir gayretle insanı, manevî zaferi elde etmekten alıkoymağa çalışır. O ancak kendi hempaları cehennem yaranından olsun diye onları davet eder. O halde, korunma sebeblerini al ve şeytanı düşman edin! Zira o, helak edici bir köpektir. Onun bütün emeli, îmânı selbetmek, ateşte ebedî kalmağa (yol açmak) dır. Bunu yapamazsa kulu tâatten dışarı çıkarmak, kahredici bir zulme saptırmaktır. En küçük emeli ise hayırlı işlerden oyalayıp alıkoymak, derece ve mertebelerden aşağı düşürmektir. Evet o, daha büyüğünü yapmaktan ümitsiz olmadıkça bu kadarcık şeye razı olmaz.
Şeytanın şerrinden ALLAH Teâlâ'ya sığınırız ve yine ALLAH Teâlâ'-ya sığınırız onun şerrinden...
HAKK'a ve sermedî hayata tâlib olan mü'mine. şeytanın ne birinci emeli, ne de ikinci emeli gizli kapalıdır. Ancak şeytanın şüpheye düşürmesi şaşırtması ve körü körüne ibâdet eden cahillerde, gaflete dalmışâlimlerde sinsi sinsi vesvese yapıp nüfuz etmesi; bu iki emelinden başka olan şerli şeylerdedir. Böylece cahilleri ve âlimleri gurura sevkeder. Onlarda haddi tecavüz eder, ifrata kaçarlar veya tefrita düşerler. BununJa beraber iyilik yaptıklarını zannederler.
Bu sebeble ben «
TARİKATI MUHAMMEDİYE» yi yazmak ve Sîret-i Ahmediyye'yi açıklamak istedim. Tâ ki her HAKK yolcusu kendi amelini buna arzede... Böylece doğruyu bulan, hatâya düşenden; kurtulan, helak olandan seçilip ayrıla...
Terbiyecilerin RABB'ine güvenip bel bağlıyarak bu
kitabı üç bab üzerine tertipledim. ( tarikatı muhammediye, tarikati muhammediyye imam birgivi, demir yayınları, tarikatı muhammediyye şerhi , tarikatı muhammediye tercümesi, imam-ı birgivi tarikatı muhammediyye fiyatı, celal yıldırım
)
Demir Yayınları,
İmam Birgivi Tarikat-i Muhammediyye adlı
kitabı nı incele diniz.