Kitap Tefhimul Kuran Tefsir, 2. EL
Yazar Ebul Ala El Mevdudi
Tercüme Heyet
Yayınevi İnsan Yayınları
Kağıt Cilt Ivory kağıt - Termo Deri Ciltli, 7 Cilt
Ebat 17x24 cm - Büyük Boy
Yayın Yılı 1987
Temiz, Orta Kondisyonlu
Not: Sadece bu ÇOK ÇOK UCUZ KELEPİR kategorisindeki kitaplar 2. El kitaptır. Diğer bölümlerdeki kitaplar sıfır ve yeni ürünlerdir.
Düzeltmen : Dücane Cündioğlu, İsmail Bosnalı
Tercüme Heyeti : Muhammed Han Kayani, Hamdi Aktaş - Nazife Şişman , Yusuf Karaca - İsmail Bosnalı
İnsan yayınları, Ebul Ala El Mevdudi tarafından yazılan Tefhimul Kuran Tefsir adlı kitabı incelemektesiniz.
Tefhimul Kuran Tefsir kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
TEFHİMUL KURAN TEFSİR – TEFHİMU’L KUR’AN TEFSİRİ
Tefhimül kuran tefsiri - tefhimu’l kur’an tefsir
Tanıtım
Tefhimu'l-Kur'an Mevdudi 'nin 30 yıl süren uzun, dikkatli ve yorucu çalışmasının ürünüdür. Müellif bu tefsiri hazırlarken, İslâm âleminde meşhur rivayet ve dirayet tefsirlerini ( İbn Kesir, Taberi, Keşşaf , Alusi, Razi vs.) esas almakla birlikte çağdaş tefsir çalışmalarını da dikkate aldı. Kur'an ve Hadis sahasında araştırmalar yapan müsteşriklerin iddia ve ithamlarını tek tek ele alarak ilmî cevaplar verdi.
Mevdudi, eserini hazırlarken, insan hayatını bütün yönlerini gözönünde bulundurmuş, insan hayatını ilgilendiren ferdî, sosyal, ekonomik, ahlakî, hukukî vs. sahalarda Kur'an'ın gösterdiği çözümleri gözler önüne sermeyi amaç edinmiştir. Bu amaçla, nüzûl sebeblerini de dikkate alarak cümlenin yeraldığı bağlama özellikle dikkat etmiş ve Kur'an surelerinin konu bütünlüğüne özen göstermiştir. Konuyla ilgili rivayetler ve müfessirlerin görüşleri zikredildikten sonra, bunların içinde doğruya en yakın olanların tesbitine çalışılmaktadır. Müellif, Kur'an tefsirine sadece akademik endişelerle yaklaşmamakta, aynı zamanda mü'min bir kişiye engin bir ruh vermeyi de hedeflemektedir.
Genel okuyucuya uzak düşebilecek ilmî münakaşaların ötesinde eserin zevkle okunmasını sağlayan bir üslup ve anlatım biçimi kullanan Mevdudi, bu sade dille sayfalarından boşalan feyz okyanusuna okuyucusunun daha bir cesaretle dalmasını mümkün kılmaktadır. Tüm dünyada büyük yankılar uyandıran ve İslâm toplumunun önüne yepyeni ufuklar açan bu eser, titiz bir çalışmayla sunuluyor...
ÖNSÖZ
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kur'an-ı Kerim'in tercüme ve tefsiri ile ilgili olarak dilimizde yeterince eser verilmiş olduğundan, bu sahada sırf sevap kazanmak gayesiyle yeni bir meal ve tefsir çalışmasına girilmesi, vakti doğru değerlendirmemek olur. Ancak bu sahada mutlaka bir çalışma yapılması gerekiyorsa, yapılacak çalışma daha önceki tercüme ve tefsirlerin eksik yönlerini tamamlamalı ve öncekilerin ele almadığı yönleri açıklamalıdır ki böylece Kur'ân talihleri, Kur'ân'ı anlamak isteyenler bu çalışmadan yararlanabilsinler.
Ben bu çalışmayı, Kur'ân'ın anlaşılması yolunda daha önceden yapılmış olan tercüme ve tefsirlerde bazı yönlerin eksik kaldığını müşahede ettiğimden dolayı yaptım. Bir süredir aydınlarımıza Kur'ân'ın ruhunu nasıl aktarabileceğimi ve onlara Kur'ân'ın saf ve gerçek mesajını nasıl ulaştırabileceğimi düşünüyordum. Çünkü ülkemiz aydınları her geçen gün Kur'ân'a daha çok yönelmeye başlamışlardır. Binaenaleyh bugüne kadar yapılmış olan tercüme ve tefsîr çalışmalarının hâlâ bazı eksiklik ve zaaflara sahip olmaları dolayısıyla bu eksikleri gidererek, bu sahada aydınlarımıza bir hizmette bulunabileceğime inandım. İşte bu iki sebepten dolayı çalışmaya başladım ve sonuçta elinizde bulundurduğunuz eser meydana gelmiş oldu. Bu acizane çabam, birkaç kişinin bile Kur'ân'ı anlamasına yardımcı olursa bu benim için büyük bir mutluluk vesilesi olacaktır.
Bu çalışma aslında âlimler ve araştırmacıların bu sahadaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmamıştır. Bununla birlikte bu çalışma Arapça'ya vâkıf olan ve medrese eğitimi görmüş kimselerin Kur'ân'ı derinlemesine tetkik etmelerini sağlamak amacıyla da hazırlanmamıştır. Çünkü bu kimselerin bu sahadaki susuzluklarını gidermelerine yardımcı olacak birçok eser vardır. Ben bu çalışmayı yapmakla, aslında orta seviyede eğitim görmüş olan kimselerle, Arapça bilmeyen ve Kur'ân ilimlerinin geniş hazinelerinden yararlanma imkânından yoksun olan aydınlarımıza seslenmeyi hedefledim. Bu çalışma temelde bu kimseler dikkat-i nazara alınarak hazırlandığından dolayı, tefsîr ilmi uzmanları bakımından çok önem taşıyan birtakım tefsîr bahislerine girmekten kaçındım. Çünkü o tür münâkaşaların bu kimseler açısından bir yarar sağlamayacağı açıkça ortadadır. Ayrıca bu çalışmayı yapmaktaki amacım, okuyucunun bu eser vasıtasıyla Kur'ân'ın anlamını açıkça kavramasını ve Kur'ân'ın kendisine vermek istediğini almasını sağlamaktır. Bunun yanı sıra, okuyucunun Kur'ân'ı mütâlâa ederken, zaman zaman anlamada zorluk çekeceği bazı yerlere açıklık getirmeyi ve Kur'ân okurken akla gelebilecek soruları hemen orada cevaplamayı istedim. Benim düşündüklerim işte bunlardı; ama bu düşündüklerimi ne derece gerçekleştirebildiğime ancak okuyucular karar verecektir. Her halükârda bu çalışma, nihaî mahiyette değildir. Bu bakımdan okuyuculardan ricam, bir eksiklik gördükleri veya bir sorunun cevabını bulamadıkları ya da anlamadıkları ifadeler olduğu takdirde, bu çalışmayı daha mükemmel bir hale getirebilmem için bunlardan beni haberdar etmeleridir.
Tefhimu'l-Kur'an'da Takip Ettiğimiz Metot Hakkında Birkaç Söz
Ben bu çalışmanın meal bölümünü hazırlarken, motamot (kelime kelime) çeviri yapmak yerine, serbest bir dil kullanmayı tercih ettim. Bunun nedeni, motamot tercümeyi yanlış bulduğumdan dolayı değildir. Asıl neden, Kur'ân'ın motamot (kelime kelime) tercümesi ile ilgili olarak bu sahada birçok âlimin bu görevi eksiksiz yerine getirip, başka çalışmalara ihtiyaç bırakmayışlarıdır. Örneğin Şah velîyullah Dihlevî'nin Farsça, Şah Abdulkadir, Şah Refîuddin, Mevlânâ Mahmud Hasan, Mevlânâ Eşref Ali ve Hafız Fethi Muhammed Calandirî'nin Urduca tercümeleri bu ihtiyacı karşılamaktadır. Ancak kelime kelime tercüme ile izahın mümkün olmadığı bazı yönlerin bulunması nedeniyle, ben söz konusu eksiklikleri gidermek için bu çalışmayı yaptım.
Motamot tercüme okuyucuya, Kur'ân'ın her kelimesini anlaması ve her âyetin altında hemen tercümesini okuduğundan âyetin manasını hemen anlaması konusunda yararlı olur. Bu yöntem, bazı kolaylıkların yanı sıra beraberinde birtakım zaafları da taşır. Nitekim Arapça bilmeyen Kur'ân okuyucuları, bu yöntemden tam anlamıyla yararlanamamaktadırlar. Çünkü motamot tercüme okunurken cümlenin akışı kesildiği gibi, dilin edebî güzelliği de yok olmaktadır. Böylece Arapça'nın belagat ve etkileyiciliğinden okuyucu mahrum kalmaktadır. Kur'ân satırları altında cansız bir tercüme bulunduğundan dolayı okuyucu bu tercümeyi okurken, ruhu vecde gelmemekte; tüyleri ürpermeyip gözlerinden yaş akmamakta; velhâsıl içinde fırtınalar kopmamaktadır. Öyle ki okuyucu, Kur'ân'ın aklı ve düşünceyi fetheden, kalbin derinliklerindeki ince noktaları etkisi altına alan üslûbunu hissetmemektedir. Değil okuyucuda bu tür tesirler uyandırmak, zaman zaman bu kitabın herkese meydan okuyan eksiksiz söz olduğundan bile kuşkuya kapılmaktadır.
Tüm bunların nedeni, motamot tercümenin, eleğin altından akan kuru parçalar olup, Kur'ân'ın ruhunun, edebî ve büyüleyici üslûbunun yukarıda kalmasındandır. Gerçekten de bu üslûbu hiçbir motamot tercümenin aktarabilmesi mümkün değildir. Oysa Kur'ân'ın etkileyiciliğinde, onun saf mesajı ve bahsettiği konularla birlikte büyüleyici üslûbunun da payı vardır. Bu edebî üslûb, kaya gibi sert kalpleri dahi adeta bir mum gibi eritmişti. Bu İlâhî Kelâm, bir yıldırım gibi tüm Arabistan halkını tesiri altına almış ve en aşırı muhaliflerine bile kendisini kabul ettirmiştir. Hatta bu kimseler, bu büyüleyici kelâmın etkisi altında kalmaktan korkup, onu dinlemekten çekmiyorlardı. Şayet Kur'ân, böyle bir özelliğe sahip olmasaydı ve motamot tercümelere benzeseydi, Arapların kalplerini kolayca yumuşatması ve kalplerini fethetmesi mümkün olmazdı.
Motamot tercümenin insanların zihin ve kalplerini etkilememesinin bir başka nedeni de, tercümelerin Arapça metnin hemen altına yazılmış olması, ya da yeni geliştirilen sayfa düzenlerinde olduğu gibi sayfanın yarısına orijinal metnin, yarısına tercümenin konulmasıdır. Bu tür sayfa dizaynları, Kur'ân'ın motamot karşılığını okumak isteyenler için münasibdir. Fakat, okuyucunun Kur'ân'ı diğer kitaplar gibi okuyup, etkisi altında kalmamasına yol açmaktadır. Çünkü bu tür bir dizayna sahip Kur'ân tercümeleri, süreki bir akışı sağlayamadığından ve ikide bir araya yabancı ibareler girdiğinden doğal olarak okuyucu, Kur'ân'ın sürekli akışına kendini kaptıramamaktadır. İngilizce tercümelere gelince, bunlar daha da soğukturlar; zira onlar Kitâb-ı Mukaddes'in üslûbunun birer taklididirler ve âyet âyet tercüme edilmişlerdir. Nitekim en etkileyici bir metni bile, cümle cümle parçaladıktan sonra alt alta dizdiğinizde, ifadenin ne kadar kopuk ve etkisiz bir hâle geldiğini görürsünüz. Öyle ki onun etkisi, orijinal metnin yarısı kadar bile değildir artık!
Motamot tercümenin taşıdığı zaaflardan en önemlisi, Kur'ân'ın üslûbunun, yazılı metin üslûbu olmayıp, bir hitabet biçimi olduğunu dikkate almayışıdır. Kur'ân'ın söz konusu hitabet biçimi, yazıya dökülürken, bu özelliği dikkate alınmaksızın kelime kelime tercüme edilirse şayet, ifadede bir kopukluk meydana gelir. Kur'ân'ın başlangıçta bir risale şeklinde yayınlanmadığı herkesin malûmudur. Kur'ân, İslâm davetinin gelişim süreci içerisinde, muhtelif zamanlarda Hz. Peygamber'e (s.a.v.) hitabet parçaları şeklinde tedricen nazil olmuş, Hz. Peygamber de (s.a.v.) hemen oracıkta bunları muhâtablarına okumuştur (iletmiştir). Yazı dili ile konuşma dili arasında çok önemli bir fark vardır. Söz gelimi; bir meseleyi yazarak izah edeceksek, önce sorunu ortaya koyar, sonra izah etmeye geçeriz. Oysa hitabette, zaten söz konusu meseleyi ortaya atanlar hazır bulunduğundan, muhaliflerin her dediğini beyan etmeye her zaman gerek duyulmaz. Ancak konuşmacı, sözün gelişi içerisinde bir cümleyle onların dediklerine değinir.
Yazarken başka bir hususa değinilmek istenildiğinde, sözün akışının bozulmaması için, bu husus ara bir cümleyle ele alınır. Fakat konuşmacı ses tonunu kullanarak birçok ara cümleler kullanabilir ve buna rağmen sözün akışında bir kopukluk meydana gelmez. Yine bir konu yazılarak ifade edilecekse, konunun geçtiği ortamı hiç değilse bir iki cümleyle ayrıca aktarmaya gerek duyulur. Oysa konuşma esnasında ortam ile konuşma doğal olarak bağıntılıdır ve konuşmacı çevreye işaret etmeye gerek duymaksızın konuşsa dahi, konuşmada bir kopukluk ortaya çıkmaz. Konuşmacı mütekellim ve muhâtab sigalarını (birinci ve ikinci tekil kipler) sürekli değiştirerek kullanabilir. Konuşma yeteneğine göre, konuşmacı yer ve zaman unsurlarını dikkate alarak, karşısında hazır duran topluluğa, bazan gâib sigasıyla (üçüncü tekil), ba-zan muhâtab sigasıyla, bazan tekil, bazan çoğul olarak, bazan kendi adına, bazan ilâhî bir kuvvet adına, bazan ilâhî kuvvetin kendisinden naklen konuşabilir. Ve tüm bunlar bir konuşmanın en güzel yönleri olarak takdir toplar. Fakat aynı üslûb yazı yazılırken kullanılırsa bir irtibatsızlık, bir kopukluk meydana gelir. Bu nedenle bir konuşma yazıya döküldüğünde, okuyucunun o yazıda bir kopukluk hissetmesi doğaldır.
Okuyucunun konuşmanın yapıldığı yer ve zamandan uzak olduğu ölçüde, bu kopukluğu daha çok hissedeceği ortadadır. Bu yüzden Arapça bildiği halde birçok kimse, sırf Kur'ân'ın üslûbunu kavramadığı için, Kur'ân'ın üslûbundaki irtibatsızlık ve kopukluktan şikâyet etmektedir. Kur'ân'ın kelimelerini değiştirmek haram olduğundan dolayı, Arapça metindeki kopukluk ancak tefsîr ve dipnotlar ile giderilebilmektedir. Dolayısıyla Kur'ân başka bir dile çevrilirken, konuşma dili de ustalıkla yazı diline ak-tarılırsa, bu takdirde kopukluğun kolayca giderilmesi mümkün olur.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Kur'ân'ın her sûresi, aslında İslâm davetinin belirli bir safhasında nazil olan bir hutbedir. Bu bakımdan bu sûrelerin belli bir arka planı ve kendisine bağlı olarak indikleri özel şartları vardır. Arka planı ve nüzul sebebi ile sûre arasında derin bir ilişki bulunmaktadır. Sûreler bu özellikleri dikkate alınmaksızın, vakıalardan soyut bir şekilde motamot tercüme edilirse, yapılan tercüme tamamıyla anlamsız kalacaktır. Öyle ki, bazı yerlerde mânâ, denilmek istenenin aksine anlaşılabilecek veya hiç anlaşılamayacaktır. Kur'ân'ın orijinal ifadeleri değiştirilemiyeceğinden dolayı, Arapça'da bu sorunun, tefsirler ile giderilmesi mümkün olmaktadır. Fakat Kur'ân diğer dillere çevrilirken serbest bir üslûb kullanmak suretiyle, Kur'ân'ın anlamı, sûrelerin arka planı, nüzul sebebi ve zamanı ile ilişki kurulabilir. Ve böylelikle söz konusu eksiklik giderilerek, okuyuculara Kur'ân'ın anlamı aktarılabilir.
Kur'ân apaçık (mübîn) bir Arapça ile nazil olmuş; ama aynı zamanda da kendine has birtakım özel kavramlar kullanmıştır. Yani birçok kelime orijinal lügat anlamı dışında özel bir semantik alana sahiptir. Birçok kelime muhtelif yerlerde muhtelif anlamlar taşımaktadır. Dolayısıyla Kur'ân'ın motamot tercümesinde bu hususları gözetmek çok güç olur. Bu hususlar gözetilmediğinde ise, bazı okuyucuların zihninde türlü türlü istifhamlar oluşur ve âyetleri yanlış anlama tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Söz gelimi "Küfr" kavramını ele alalım. Kur'ân ıstılahında bu kelimeye dilbilimciler ile fakihler ve kelârncılar farklı anlamlar vermişlerdir. Ayrıca bu kelime Kur'ân'ın her yerinde aynı anlamda kullanılmamamıştır. Bazı yerlerde, imandan tamamen yoksun olma durumu küfür kelimesiyle ifade edilmiştir. Bazen inkâr etmek, bazen nankörlük etmek, bazan İslâm'ın bir ilkesini ihmâl etmek, bazan itikaden kabul edip pratikte reddetmek, bazan da zahiren itaat edip, içten inanmamak (nifak) karşılığında kullanılmıştır. Şimdi biz bu kelimeyi tek bir anlamıyla karşılarsak eğer, belki tercüme doğru olur; ama okuyucu bazı yerde denilmek isteneni anlamaz, bazı yerde yanlış anlar ve bazı yerlerde de zihninde istifhamlar oluşur.
Ben, motamot tercümenin bu zaafını giderebilmek amacıyla, Kur'ân'ı kelime kelime Urduca'ya çevirmek yerine, şöyle bir yöntem takip ettim: Önce Kur'ân'ın orijinal ibaresini okuyup ne demek istediğini kavradıktan sonra, onun üzerimdeki etkisini olduğu gibi, eksiksiz kendi dilime aktardım. Doğrudan motamot tercüme etmek yerine, Kur'ân'ı apaçık (mübîn) Arapça'dan, apaçık (mübîn) Urduca'ya aktarmaya çalıştım. Arada kopukluklar oluşmaması için de konuşma dilini yazı diline dönüştürdüm. Bunu yaparken, İlâhî Kelâm'ın anlam ve karşılığını, güzelligini ve büyüleyici etkisini açıkça ve gücüm nisbetinde okuyucuya da vermek için uğraştım. Motamot tercümenin sınırlarından çıkmaya cesaret edip, bu serbest tercüme yöntemini uygularken, Kur'ân'ın anlamını ne eksik ne de fazla aynen aktarmaya çalıştım. Bu kitabın Allah'ın kelâmı olması hasebiyle, bu serbest yöntemi korka korka kullandım ve imkânım nisbetinde ve ihtiyatla Kur'ân'ın orijinal metnini, anlama sınırlarına tecâvüz etmeksizin çevirerek, Tefhimu'l-Kur'an'ın "meal" bölümünü hazırladım.
Kur'ân-ı Kerim'in mesajını tam anlamıyla kavrayabilmek için âyetlerin indiği dönemin arka planını göz önüne almak gerekir. Ancak tüm bunları salt bir "meal" bölümü ile vermek mümkün olmadığından, her sûrenin başına ayrıca bir giriş bölümü yazarak, bu giriş bölümünde sûrenin nüzul zamanını, o dönemin şartlarını, İslâm davetinin hangi merhalede olduğunu ve davetin karşılaştığı zorlukları ele aldım. Bunun yanı sıra sûrenin içinde ayrı dönemlerde nazil olmuş âyetler bulunuyorsa, gücüm yettiğince araştırdıktan sonra onlarla ilgili bilgileri Açıklama Notları'nda verdim. tefhimül kuran tefsiri 7 cilt mevdudi
Açıklama Notları'nı hazırlarken en büyük hedefim, okuyucuyu Kur'ân'ın asıl maksadından uzaklaştırıp, ayrıntılarla uğraştıracak konulardan kaçınmak oldu. Açıklama Notlarını; biri, okuyucunun açıklamaya gerek duyup, zihnine soru takılacağını hissettiğim yerlere; diğeri, okuyucunun hiç dikkat etmeksizin geçebileceği ve böylelikle Kur'ân'ın gerçek ruhunun kendisine kapalı kalacağını tahmin ettiğim yerlere olmak üzere iki nedenle yerleştirdim.
Bu çalışmadan tam anlamıyla yararlanmak isteyen kimselere, her sûrenin Giriş Bölümü'nü dikkatlice okumalarını ve sûrenin mütâlâası sırasında bu bölümü sürekli göz önünde tutmalarını tavsiye eder; Kur'ân'dan her gün okudukları bölümün, ayrıca (Farsça, Urduca, Türkçe, ingilizce vs.) bir motamot tercümesini okumalarını, daha sonra Tefhîmu'l-Kur'ân'ın ilgili "meal" bölümünü, Açıklama Notlarını dikkate almaksızın takip etmelerini salık veririm. Çünkü böylece Kur'ân'ın anlatmak istediği konu bir bütünlük içinde okuyucunun zihnine yerleşmiş olacaktır. En sonunda da her âyet, Açıklama Notu ile birlikte mütâlâa edilmelidir. Ümit ediyorum ki bu eseri okuyan kimseler, derinlemesine olmasa bile, yeterli düzeyde bir Kur'ân bilgisine sahip olacaklardır inşaallah!
Ben bu çalışmayı Hicrî 1361 senesinin Muharrem ayında (Mîlâdî 1942, Şubat) hazırlamaya başlayıp, beş sene içerisinde Yûsuf Sûresi'nin sonuna kadar Meal ve Açıklama Notları bölümlerini hazırladım. Daha sonra birtakım sebepler yüzünden bu bölümü gözden geçirip, yayınlayamadım. Ancak kaderin bir cilvesi olarak 1948'in Ekim ayında Milli Güvenlik Yasası gereğince cezaevine girdim ve orada fırsat bulup bu eseri basılacak duruma getirebildim. Allah'tan, bu çalışmamın Kur'ân'ı anlama yolunda çaba sarfeden kimselere yardımcı olmasını dilerim. ( efhimul kuran tefsir kitap, tefhimul kur’an oku, büyük boy tefsir kitabı, mevdudi tefsir, 7 cilt tefsir, insan yayınevi, tefhimul kuran tefsiri, tefhimul kuran tefsir fiyatı, 7 cilt tefhimul kuran )
Çaba bizden, Tevfik Allah'tan!
Ebu'l-A'la Mevdudi
Yeni Merkez Cezaevi / Multan
H. 17 Zilkade 1368
M. 11 Eylül 1948
İnsan yayınları, Ebul Ala El Mevdudi Tefhimul Kuran Tefsir adlı kitabı incele diniz.