Kitap Üzümü Yemeden Bağını Sor
Yazar Süleyman Doğan
Yayınevi Hayat Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur, Karton kapak cilt
Sayfa Ebat 289 Sayfa - 14x21.5 cm
Yayın Yılı 2015
Süleyman Doğan Üzümü Yemeden Bağını Sor kitabı nı incelemektesiniz.
Hayat Yayınları Üzümü Yemeden Bağını Sor kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Günümüzde Müslümanların çoğu, sorgusuz sualsiz her önüne geleni yiyen bir topluma dönüşmüştür. Burada önemli olan nokta, yeme içme meselesini önemseyip önemsemediğimizdir.
Hem sağlıklı yaşayabilmek hem de iyi işler yapabilmek için neyi, ne kadar, ne zaman, ne ile yiyebileceğimizi öğrenmemiz gerekiyor.
Temiz bir fıtratla yaratılan insan daha sonra niçin bozuluyor?
İnsan neden isyancı, bozguncu, zalim ve nankör oluyor?
Bedene şekil veren yiyecekler ahlâk ve karakterimize etki eder mi?
Eğer günde sekiz saat uyuduğunuz halde kendinizi hâlâ yorgun hissediyorsanız, bedensel ve zihinsel işleriniz sizi çabucak yoruyorsa, hafıza ve düşüncelerinizde bir eksiklik görüyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız.
ÖNSÖZ
Beslenme; anne kamından başlayarak hayatın sonlanmasına kadar geçen her devrede, hayatımızın vazgeçilmezi olan bir ihtiyaçtır. Bedenimiz, tıpkı bir motorun yakıta ihtiyaç duyması gibi gıdaya ihtiyaç duyar. Bir motora uygun olmayan yakıt konulduğunda, motor kısa zamanda tahrip olur ve çalışamaz hâle gelir. Beden de aynen motorlar gibi, uygun olmayan -İbni Sina'nın işaret ettiği gibi mizaç olarak insan yapısıyla entegre olamayan- besinlerle beslenirse, aslında ömrü daha uzun olmaya ayarlanmış bu vücut makinesi de kısa zamanda arıza yapar. Belli bir yaştan sonra da bedeni hastalıklar sarar ve beden vaktinden önce tükenir.
Hastalıklı bir beden, kişinin yaşam kalitesini düşüren en büyük etkendir. Yaşam kalitesi düşmüş bir bedenden sağlıklı işler ve faaliyetler ortaya çıkmaz. Faaliyeti ve işleyişi bozulan beden, sağlıklı fikir üretemediği gibi sağlıklı ameller de işleyemez. Dolayısıyla bütün bunlara sebep olan beslenme, sadece sağlıklı ve başarılı bir hayatın başlangıç adımı değil, aynı zamanda cennet veya cehenneme layık ameller işlemenin de ilk adımıdır. Bugün insanların %80'i beslenme esaslı yiyip içmeyi terk edip, "haz" esaslı yiyip içmeyi tercih ettiği için hastalıklı durumdadır.
Beslenme, doğru yiyip içme yöntemidir, insanın dünyası ve ahireti için gerekli işleri düzgün görebilmesinin bir yoludur. Bugünün inşam bu hakikati göz ardı ettiği için, "Ne yapayım seviyorum, yiyorum...', "Ne yapayım çocuğum bunu seviyor..." gibi haz eksenli yaklaşımlarla, yedikleri nedeniyle hayaü kendine ve sevdiklerine "zehir" edebiliyor.
Faaliyet ve işleyişi bozulan, sağlıklı fikir üretemediği gibi sağlıklı ameller de işleyemez.
Hz. Davut (as), “bir gün gelir, insanın yedikleri kendisine tuzak olur” buyurmuş. Bugün gelinen noktada, yediklerimiz ve içtiklerimiz bizler için tam bir tuzak halini almaya başlamıştır. Esasında insanlığın içine düştüğü mutsuzluk ve cinnet hâli bile, yediklerinin ve içtiklerinin eseridir desek abartmış olmayız. Çünkü yenilenden fazlası yakılmadığı takdirde bu, birçok insanda fazla kilo olarak kendini gösterirken, bir kısmında da yediklerinin mahiyetine bağlı olarak öfkeye dönüşebiliyor. Ediklerimizden sadece vücudumuz değil latifelerimiz, duyularımız, duygulanınız, öfkemiz, şehvetimiz, sevgimiz de besleniyor. Edikleri ve içtikleri yüzünden kandaki asidi artmış, kanım tutuşturmuş bir insanın sükûnet hâlini yakalaması, huzur içinde yaşaması oldukça zordur.
Biz bütün hastalık ve musibetlerin ortaya çıkış sebebini 'kader' ile izah etmeye alışık olduğumuz için bize düşen tedbirleri aklımıza getirmek istemeyiz. Başımıza gelenler konusunda haz öncelikli bir yaşam sürmemizi, yediğimiz abur cubur yemekleri hiç sorumlu tutmayız. Dolayısıyla kötü beslenmenin, yani süper benzin ile çalışması gereken bir motora motorin koymanın bir bedeli vardır. İnsan bu bedeli, sağlığını kaybederek ödüyor.
İnsanların sağlıklı bir şekilde beslenmeleri ancak sağlıklı gıda tüketmeleri ile mümkündür. Gıda üretimi ve tüketimi her toplum için ekonomik, sosyal ve çevre açısından büyük önem arz etmektedir. Toplumların öncelikli amacı; yeterli düzeyde gıda arzım sağlarken, tüketici sağlığının da en iyi şekilde korunmasını temin etmek olmalıdır. Buradaki ihmaller, beslenmemiz-deki eksiklikler, yanlışlar, aldığımız toksinler bizi olumsuz etkilerken genetik kodlarımıza aktarılarak ilerideki nesilleri de olumsuz olarak etkileme riski çok yüksektir. Gıdalara konulan katkı maddeleri, kullandığımız ilaçlar ve kimyasal gübreler, artık insan sağlığı için başlı başına sorun teşkil eder hâle gelmiştir.
Bugün insanların %80 i beslenme esaslı yiyip içmeyi terk edip “HAZ” esaslı yiyip içmeyi tercih ettiği için hastalıklı durumdadır.
İnsanoğlu bugün, geçmişte olmadığı kadar çok zehirlerle ( kurşun, arsenik, cıva, alüminyum, uranyum vs.) iç içe yaşamaktadır.
Dünya inanılmaz oranda hızla artan zehirli maddelerle çevrilirken bizim yediğimiz gıdalar ve ilaçlarda aynı hız ve çeşitlilikte çoğalarak zehir ve zararlı maddeler ihtiva etmektedir.
Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmelere bağlı olarak her gün daha yeni, daha fazla, daha zengin, daha fonksiyonel gıdalar üretilmektedir. Buna karşın başta kontrol yetersizliği ve ekonomik nedenler olmak üzere, pek çok etkenler nedeniyle gıdalardan kaynaklanan hastalıklar da giderek artmaktadır.
Her yıl milyonlarca insan gıda kaynaklı hastalıklardan dolayı hayatım kaybetmektedir. Gıda; (gıdanın üretimi, işlenmesi ve hazırlanmasında kullanılan su da dâhil) pek çok mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel tehlikenin kaynağı olabilmektedir. Üretimden tüketime uzanan gıda zincirinin her aşamasında bu tehlikeler bulunmakta ve gerekli tedbirlerin alınmadığı durumlarda gıdaya bulaşması kaçınılmaz hâle gelmektedir. Küreselleşen dünya, mesafeleri ortadan kaldırarak dünyanın bir ucundan diğer ucuna gıda ticaretini mümkün kılmakla birlikte, gıda kaynaklı hastalıkların yayılmasını da bir o kadar kolaylaştırmıştır.
Sağlığımızı korumak için yediğimiz gıdaların, temizlik ve hijyen şartlarına uygun ortamlarda ve bilinçli kişilerce üretildiğinden emin olmak, sağlığımızı bozacak risklerden uzak olmasını isteriz.
Buradaki ihmaller, beslenmemizdeki eksiklikler, yanlışlar, aldığımız toksinler bizi olumsuz etkilerken genetik kodlarımıza aktarılarak ilerideki nesilleri de olumsuz olarak etkileme riski çok yüksektir.
Her gün televizyon, gazete vb. yayın organlarından gıdaların olumsuz şartlarda ve kontrolsüz işlenmesine dair pek çok haberle, "gıda terörü" adı altında karşılaşmaktayız. Bu terör, yasaların izin vermediği katkı maddesi kullanılması, gıdalarda kullanılmaması gereken boyaların kullanılması, uygun olmayan ham maddeler ve uygun olmayan şartlarda üretimin yapılması gibi yöntemlerle kendini gösteriyor.
Sağlıklı beslenme konularında tüketici bilincinin geliştirilmesi çalışmaları kapsamında, Aralık 1992 yılında Roma'da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) katılımıyla düzenlenen Uluslararası Beslenme Konferansında tüm dünyada yeterli ve dengeli beslenme ile besin tüketimini iyileştirmeye yönelik stratejilerin kullanılmasını sağlamak ve desteklemek temel amaç olarak benimsenmiştir. Bu konferanstan sonra üye ülkeler Ulusal Gıda ve Beslenme Eylem Planlarım hazırlamaya başlamışlar ve böylece toplumların beslenme düzeyini iyileştirerek ve geliştirerek toplumu pek çok hastalıktan korumayı, yaşam kalitesini artırmayı hedeflemişlerdir. Bu stratejilerden birisi de bireylerin ve toplumun beslenme düzeylerini ve besin tüketim örüntülerini iyileştirmek için Beslenme Rehberleri'nin hazırlanması ve kullanılmasıdır.
Beslenme Rehberleri; topluma yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgi vermek ve beslenme ile ilgili tüm şartlan açıklamak amacıyla oluşturulmuş bir dizi öneriyi içerir, toplumun beslenme ile ilgili hedeflerine ulaşmasının pratik yolunu gösterir ve sağlıklı yaşam biçiminin geliştirilmesini sağlar. Bu rehberler geleneksel beslenme alışkanlıklarını göz önünde bulundurur ve hangi bakış açılarının değiştirilmesi gerektiğine dikkati çeker. Rehberler, toplumun yaşadığı ekolojik çevreyi, sosyoekonomik ve kültürel etmenler ile biyolojik ve fiziksel çevreyi de dikkate alır.
Uluslararası Beslenme Konferansı'ndan sonra ülkemiz için de 2003 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) eşgüdümünde Ulusal Gıda ve Beslenme Eylem Planı oluşturulmuş ve halkımızın beslenme konusunda bilinçlenmesi, doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılması amacıyla çeşitli aktiviteler belirlenmiştir.
Türkiye beslenme durumu yönünden hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerin sorunlarım birlikte içeren bir görünüme sahiptir. Eterli ve dengeli beslenme bireylerin sağlıklı, huzurlu ve güvence altında yaşaması, ekonomik, sosyal ve ruhsal yönden gelişmesinde temel belki de en önemli şartlardan biridir. Çünkü beslenme yetersizlikleri bazı hastalıkların oluşmasında doğrudan, bazılarının oluşmasında da dolaylı yoldan etkilidir. Yetersiz ve dengesiz beslenme toplumun her kesiminde bulunan bireyler için önemli olmakla birlikte, sorunlar en fazla gebe ve emzirenler, 0-6 yaş çocuklar, okul çağı çocuklar, doğuştan ve/ veya metabolizma hastalıkları vb. özel durumu olan çocuklar ve yaşlılar üzerinde etkili olmaktadır.
Dünya üzerinde gelişmişliğin en iyi göstergesi, ülkelerin çocuklarının sağlık durumu ve bebek ölüm hızlandır. Ülkeler, sürekli büyüme ve gelişme içinde olan çocuklarına, geleceğin anne ve babası olacaklara çocuk beslenmesi konusunda eğitim vererek, onların sağlıklı beslenmesini sağlayarak geleceklerine güvenle bakabilirler.
Sağlık Bakanlığı imkânları ile Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi işbirliğinde yürütülen Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) ile 2010 yılı itibarıyla ülkemizde toplumun beslenme, bilgi tutum ve alışkanlıkları ile fiziksel aktivite düzeylerinin tespit edilmesinin yarımda, yapılmış olan kan ve idrar tetkikleri ile beslenmeye dayalı birçok hastalığa ilişkin, tüm ülkeyi temsil edecek bilimsel nitelikli ve güncel veriler sağlanmıştır.
Başka bir hadis-i şerifte, "Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez."
Buradaki veriler incelendiğinde ülkemizde sağlıklı beslenme bilinç düzeyinin yükseltilmesi için çalışmalar yapmanın zaruri olduğunu göstermektedir. Aksi halde gelecek neslin birçok hastalıkla mücadele etmesi kaçınılmaz görülmektedir.
İnsanoğlunun Gıdayla İmtihanı
Gıda meselesi aslında insanlığın en önemli meselesidir. Şayet midemize giren şeyler, bizlerin beden ve ruh sağlığını, dolayısıyla algısını, düşüncesini ve imanım etkiliyorsa insanların özellikle müslümanların bundan daha önemli bir meselesi olamaz, insan, yediğinden inşa edilen bir varlıktır. Genler birtakım aminoasitlerden ibarettir ve o da bizim yediklerimizden ve içtiklerimizden hayat bulur.
Hiçbir Müslüman, çağın gereği veya çaresizlik gibi gerekçelerle önüne geleni yememelidir. Kâmil manada Müslüman olmak ya da Müslüman kalmak için İslam'ın mutfağından beslenmesi şarttır.
Günümüzde Müslümanların çoğu, sorgusuz sualsiz her önüne geleni yiyen bir topluma dönüşmüştür. Burada önemli olan nokta, yeme içme meselesini önemseyip önemsemediğimizdir. Hem sağlıklı yaşayabilmek hem de "salih" ameller yapabilmek için neyi, ne kadar, ne zaman, ne ile yiyebileceğimizi öğrenmemiz gerekiyor. Bu, her ferdin edinmesi icap eden bir "hayat bilgi-si"dir. Eskiler bu hakikati, "Kursağında haram lokma barındıran insanın hayırlı iş yapma ihtimali azdır." diyerek özetlemişlerdir.
Bir hadis-i şerifte, "Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz..." (Hadis-i Şerif-Tirmizi, Zühd 47)
Başka bir hadis-i şerifte, "Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez." [Buhari, Büyü' 7, 23; Nesai, Büyü' 2, (7, 243)]
Bu hadis-i şerifler, günümüzde yaşanan travmayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Müslümanlar arasında, Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede, 'her türlü gıda maddesinin helal olduğu' gibi tartışmaya açık bir yargı mevcuttur. Bir işadamı derneğinin temsilcisi, bir helal gıda konferansında, "Bizim üyelerimizin hepsi Müslüman. Bu nedenle de bizim üyelerimizin ürettiği her şey helaldir. Gönül rahatlığıyla tüketebilirsiniz." cümlesini sarf edecek kadar, meselenin öneminden yoksun olmasının yanı sıra, söz konusu algıyı da teyit etmektedir. insanın yediklerine dikkat etmesi çok önemlidir. Yeme içme faaliyeti, sadece gıdalarla beslenen midemizi ilgilendiren bir konu değildir. Kötü beslenme, insanın üç merkezini de olumsuz yönde etkileyen kapsamlı bir süreçtir. Beslenme düzeltilmediği takdirde, akıl sağlığından tutun da manevi sağlığa kadar pek çok insani vasıf da askıda kalıyor, tam düzeltilemiyor.
Saygıdeğer okurlarım son olarak şunu ifade etmek isterim:
Gıda konusunda ve dinî konularda uzman değilim. Bu konudaki ilgim, görev yaptığım ilçede dikkatimi çeken insan sağlığına zarar veren çömlek üretimi nedeniyle başlamıştır. Konuyu inceledikçe bu tür üretimlerin insan sağlığını tehdit ettiğini, yaşama hakkım ihlal eden boyutlara ulaştığım gördüm. Meslektaşlarımı ve tüketicileri duyarlı olmaya teşvik edecek çalışmalar yapmaya karar verdim.
Bu konuda 'Gıda Güvenliği' ve 'insan Hakları İhlallerinin En Yoğun Yaşandığı Alan (Sağlıksız Gıdalar),'
Ne Yediğini Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyim, 'Gıda Teröristlerini ifşa Etmek', adlarında makalelerim yayınlandı, halen yazmaya devam ediyorum. Görev yaptığım ilçelerde gıda güvenliğine dikkat çekici çalışmalar yaptım ve bu konudan sorumlu teşkilatın çalışmalarım özellikle takip ettim ve destekledim. Bu çalışma ve uygulamaların ürünü olarak Bir İnsan Hakları Sorunu Olarak Gıda Güvenliği isimli, genel olarak derleme niteliğinde kitabım ortaya çıktı. Ülkemizde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi çabalarına küçük de olsa bir katkı sağlayacağım düşündüğümüz bu çalışmada, bir taraftan insan haklan ile ilgili bazı temel nitelikte bilgiler yer alırken diğer taraftan da ülkemizde son yıllarda insan haklan alanında yaşanan değişim ve dönüşüme ve bu alanda özellikle gıda güvenliği ve gıdadan kaynaklanan yaşam hakkı ihlallerine dikkat çekilmektedir.
Okumaya başladığınız bu kitabım, Hayat Yayınları'nın teşvik ve cesaretlendirmesiyle ortaya çıktı. Bu çalışmaların, konunun uzmanlarınca yapılmasını arzu ettiğimiz çalışma ve yayınlar için işaret fişeği olmasını ümit ediyorum. Okuduğum kitaplardan, yaptığım araştırmalardan ve uygulamalarımdan oluşan derleme niteliğindeki bu kitabın sağlıklı beslenme alışkanlığı edinilmesi hususunda saygı değer okuyucularımıza fayda sağlamasını can-ı gönülden diliyorum.
Bu çalışmada bana büyük çapta katkısı ve desteği olan Prof. Dr. Osman Sezgin'e, Avukat Cesim Parlak'a ve genç hukukçu oğlum Behlül Fatih Erdoğan'a, İngilizce kaynakların tercümesinde yardımcı olan meslektaşım Birol Kurubal'a, ayetleri, hadisleri ve tasavvuf! sözleri incelemede yardımcı olan Beykoz Müftüsü Hüseyin Demirtaş'a, yayıncım Hayati Bayrak ve editörüm Erol Şahnacı'nın şahsında tüm Hayat Yayın Grubu çalışanlarına, ayrıca isimlerini zikredemediğim ve bu çalışmaya katkı sağlayan herkese teşekkürlerimi sunar, bu çalışmanın tüm insanlığa faydalı olmasını temenni ederim.
Süleyman Erdoğan
İstanbul, 2015
GİRİŞ
Üzümü Yemeden Bağını Sormak: Ağzınıza Girene Dikkat!
Beslenme; vücudun büyüme ve gelişmesi, yıpranan hücrelerin onarımı ve hayatın sağlıklı olarak sürdürülmesi için bireyin enerji ve madde ihtiyacının karşılanması olarak özetlenmektedir. Bununla birlikte, beslenmenin açlık duygusunu bastırmak, karın doyurmak ya da canının çektiği şeyleri yemek içmek olmadığı özellikle vurgulanmaktadır. İyi beslenme, kalite ve miktar itibariyle vücudun ihtiyacı olan çeşitli gıdaları her gün dengeli şekilde alarak, yeterli ve besleyici gıda bileşenlerinin alınması ile mümkün olabilmektedir.
Uzmanlara göre bebeğin anne kanunda aldığı besinler, toksinler, ilaçlar, maruz kaldığı enfeksiyonlar, annenin psikolojik durumu nedeni ile salman hormonlar, annenin genel sağlığı çocuğun gelecekte nasıl bir insan olacağım temelden etkiliyor.
Bilimsel çalışmaların sonucunda, annenin beslenme dengesizlikleri ve metabolik sorunları özellikle gelişimin kritik bir evresinde meydan geliyorsa, çocuk üzerinde hatta bir sonraki nesil üzerinde bile kalıcı sağlık etkilerine neden olduğuna dair kuvvetli kanıtlar vardır. Bu hastalıklar obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, astım, kanser ve hatta şizofreni, köklerinin hayatın döllenme, erken bebeklik dönemi ve emzirme dönemine kadar uzandığı düşünülmektedir.
Toplumlarda yerleşen yanlış beslenme alışkanlıkları, değişik yaş grubu ve cinsiyet gibi değişkenlerde farklı şekillerde sağlık sorunları olarak ortaya çıkmakta ve beslenme bozukluklarında görülen artışlar ve yaşanan çevresel tehditler, beslenme alışkanlıklarında yeni bozukluklara neden olmaktadır.
Besinlerdeki çoğu bileşen, insanlarda epigenetik değişikliklere yol açma potansiyeline sahiptir, insanlar, fareler ve bal arılarındaki örneklerde görüldüğü gibi; bazı besinlerin eksikliği çocukların gelişimini etkileyebiliyor. O nedenle doğru beslenme şekli yalan gelecekte kişiye özel olacak, genetik yapıya göre düzenlenecek ve belki de bu yaklaşımla hastalıklardan korunarak yaşamı uzatmak mümkün olabilecektir. Bu çalışmaları kapsayan bilim dalma Nutrigenetik adı veriliyor.
Nutrigenomik terimini ya duymamışsınızdır ya da çok az duymuşsunuzdur. Besinlerle genlerin ilişkisini anlatan bir bilim dalı olan nutrigenomik ile zayıflamak, çeşitli hastalıklara çare bulmak mümkündür. Bu bilim bütün dünyada 'geleceğin anahtarı' olarak görülüyor. Nütrigenetik ve nütrigenomik iki yeni bilimsel alan olup, beslenmeye ilişkin faktörlerle, genetik faktörlerin etkileşimi ve bunların sağlık üzerindeki etkilerini incelemektedir.
Nutrigenomik (nutrigenomics) terimi, ilk kez 1975 yılında kullanılmış olmakla birlikte son yıllarda genetik biliminde gözlenen önemli gelişmeler, besin öğelerinin daha iyi tanınması ve beslenme bilincinin artması ile birlikte çok tartışılan ve ilgi çeken bir alan haline gelmiştir. Nütrigenomik, genotipe bağımlı kronik hastalıkların önlenme ve yönetimlerini kolaylaştıracak ve sağlık durumunu geliştirecek diyetler geliştirmede yardımcı olmaktadır.
Genetik yapı binlerce yılda içinde bulunduğu çevresel şartlara cevap vermiştir. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz coğrafya ve etnik özelliklerimiz genetiğimizi etkiler. Örneğin Türk halkının yüzde 70'inde laktoz intoleransı vardır. Yani biz süt ve peyniri tam sindiremeyiz. Ancak yoğurt bu coğrafyadan çıkıp tüm dünyaya yayılmıştır.
İnsan vücudu her geçen gün yepyeni mucizeler sunuyor. Her gün keşfedilen genler, yeni hastalıklara çare olarak gösterilirken genler beslenme için de önemli hale geliyor, insanlar arasında genetik dizimlerde farklılıklar bulunması, bireylerin besin öğesi ihtiyaçlarını, beslenme durumlarım, dolayısı ile sağlık durumlarını etkilemektedir. Son yıllarda bu konu üzerinde yapılan çalışmalarda, insan beslenmesi ile genler ve hastalıklar arasında yakın bir ilişki olduğu ortaya konmuştur. Bu araştırmalar neticesinde, bireylerin kronik ve kompleks hastalıklara yatkınlıklarının kendi genetik özellikleri ile belirlenebileceği, bununla birlikte besinlere ve yaşam tarzı müdahalelerine vücudun verdiği cevabın da, gene bu genetik yapıya göre farklılık gösterdiği ortaya konmuştur.
Beslenme genetiği değiştiriyor mu?
Beslenme genetiği değiştiremez ama epigenetik düzeyde değişiklik yapabilir. Daha doğrusu besinlerdeki aktif olan bitkisel kimyasallar bunu yapar. Yiyecekler makrobesinler ve mikrobesinler olarak ikiye ayrılır. Makrobesinler protein, karbonhidrat ve yağlardır. Mikrobesinler ise vitaminler, antioksidanlar, bitkisel kimyasallar ve minerallerdir. Bunlar epigenetik değişiklik yaparlar ve hem hastalık yapabilir hem de hastalıktan koruyabilir hatta bazı hastalıkları geriye çevirebilirler.
Cins, ırk, yaş ayrımı olmaksızın insanların ortak yaptığı üç temel aktivite var: Nefes almak, hareket etmek ve beslenmek. Bu aktivitelerin hepsi gen anlatımım değiştirebilmektedir. Beslenme gen anlatımım değiştiren en temel çevresel faktörlerden biridir. Tek bir öğünün bir etkisi olmayabilir ancak, belli bir beslenme şeklini yıllar boyunca uygulamak ciddi şekilde genlerin aktivitesini düzenleyecektir. Kanser, diyabet ve kalp-damar hastalıklarının arttığı son yıllarda beslenme alışkanlıkları üzerinde bu kadar çok araştırma yapılması da bu nedenledir.
Küçük yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması, ileriki yaşlarda şişmanlık problemini ortadan kaldıracaktır. Çocuk, sosyal davranışlarda olduğu gibi yeme davranışında da anne ve babayı örnek alır. Anne ve babanın yeme alışkanlıkları nasılsa çocuğun da yeme alışkanlığı aynı şekilde gerçekleşir. Bir başka deyimle kendi yeme alışkanlıklarınız ve yemek yeme davranışlarınızı çocuklarınızda görebilirsiniz, bu noktada çocuk sizin aynanız olur. Çocuğunuza düzgün yeme alışkanlıkları kazandırmak için sizin de evinizde düzgün ve sağlıklı beslenmeniz, çocuğunuza örnek davranış geliştirmeniz gerekmektedir.
Günümüzde fastfood beslenme şekliyle, bir yandan bireylerin besinlerden aldıkları verim ve tat alma hazlar erozyona uğramakta, bir yandan da yetersiz beslenme sonucu önemli rahatsızlıklar (kanser, ruhsal bozukluklar, zeka geriliği) ortaya çıkmaktadır.