Kitap Yeryüzü Yıldızları Seçkin Sahabelerin Hayatı
Yazar Halid Muhammed Halid
Tercüme Abdulkerim Akbaba
Yayınevi Beka Yayınevi
Kağıt - Cilt 2. Hamur - İnce karton cilt - 10 Kitap Set
Sayfa - Ebat 1.216 Sayfa, 13.5 x 20 cm - roman boy, Özel Kutulu
Yayın Yılı 2016 , Gözden geçirilmiş yeni baskı
Halid Muhammed Halid , 10 Kitap Yeryüzü Yıldızları, Seçkin Sahabelerin Hayatı adlı kitap serisi ni incelemektesiniz.
Yeryüzü Yıldızları Seçkin Sahabelerin Hayatı kitap seti hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satışı hakkında bilgiyi aşağıda geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Yeryüzü Yıldızları Seçkin Sahabelerin Hayatı,
60 Seçkin Sahabe Hayatı
GİRİŞ
Akide ve iman dünyasında ortaya çıkmış olan, tarihin haber verdiği şerefli bir topluluğun haberleri, ne uydurulmuş bir olaylar manzumesidir, ne de olur olmaz söylenmiş sözlerdir.
Bütün bir tarih, güvenilirlikte, doğrulukta ve hakikati araştırmada İslâm tarihi ve kahramanlarının şahit olduğu böylesi bir zaman dilimine şahit olmamıştır. Çünkü bu devrin öğrenilmesi ve araştırılması uğrunda harikulade beşerî bir gayret ortaya konulmuştur. Değerli İslam âlimleri, İslâm'ın ilk asrında en küçük bir fısıltı ve kıpırdanmayı dahi ihmal etmeksizin araştırma laboratuvarına getirmişler, tenkit süzgecinden geçirmişlerdir.
Bu kitabın ilerleyen bölümlerinde göreceğimiz Allah Resûlü'nün eşsiz sahabesinin şerefli tabloları, her ne kadar efsane gibi görünse de efsane değildir. Bilâkis bunlar, o yüce kimselerin şahsiyet ve hayatlarında şekil bulmuş hakikatlerdir. Ve onlar zirveleşenlerdir, ışık saçanlardır. Yazarların ve vasfedenlerin istedikleri kadar değil, bizzat o hakikatlerin sahiplerinin, enginlik ve kemal yolunda olağanüstü gayret sarf edenlerin istedikleri kadardır.
Bu kitap, o yüce insanların bütün yönlerini anlatmak gibi bir iddia gütmemektedir. Eğer o yüceliklere bir nebze olsun işaret edebilirse, yazarı kendini mutlu sayacaktır.
Şu nokta önemlidir: Tarih, adalet ve kemalin gerçekleşmesi için kararlılık ve niyetlerini pekiştirmiş ve bu uğurda hayatlarını ortaya koymuş, sınırsız cesaret ve kahramanlık örneği sergilemiş, Allah Resûlü'nün etrafında öbekleşmiş insanlar gibi başka bir topluluğa daha şahit olmamıştır.
Onlar, tam beklendikleri zamanda ve söz verildikleri günde geldiler... Onlar, Peygamberleri (s.a.v.) ile beraber, müjdeleyici ve kulluk edici olarak geldiler.
Hayat, kölelik zincirini kıracak, insanlığı şimdi ve gelecekte özgür kılacak kahramanlar beklerken, onlar Peygamberlerinin (s.a.v.) arkasında inkılapçı ve hürriyetçi olarak geldiler.
Ve hayat, insanlık medeniyeti için yeni ve sağlam doğuşlar ortaya koyacak insanları beklerken, onlar öncüler ve uzak görüşlü kimseler olarak geldiler.
Bunlar, kısa bir zamana bu kadar şeyi nasıl sığdırabildiler?!
İmparatorluklar dahil bütün bir âlemi nasıl yerle bir edip, onları atılmış birikinti hâline nasıl getirebildiler?
Bütün bunların ötesinde, bütün bir insanlığı, tevhid ışığı ile aydınlatacak ve onu ebediyete kadar muhafaza edecek böyle bir oluşumu ışık hızıyla gerçekleştirmeye nasıl güç yetirebildiler?
İşte bütün bunlar, Resûlullah'ın (s.a.v.) gerçek mucizeleridir.
Bu gerçek mucizeleri, faziletlerle boyanmış ve benzeri olmayan imanla korunmuş güçlü şahsiyetlerinde şekillenmiştir.
Yine onların bu mucizeleri, büyük mucize Kur'ân-ı Kerîm'in nüzulünün, Hz. Peygamberin tebliğinin ve ümmetin nurlu yola baş koymasının yansımalarından başka bir şey değildir.
Bu kitapta, size daha önce sunduğum ayrı ayrı kitapçıkların yanı sıra altmış sahabenin hayatını sunuyorum.
Kitabın sonunda zikrettiğim gibi, bu altmış sahabe Resûlullah (s.a.v.) ile beraber yaşayan binlercesini anlatmada örnek şahsiyetlerdir ve bütün bir ashabı bunların şahsında anlatabiliriz.
Kısacası, bütün sahabenin imanını, sebatını, kahramanlığını, Allah ve Resûlü'ne olan dostluğunu bunların şahsında gösterebiliriz.
Ortaya koydukları çabayı, taşıdıkları yükü, sundukları kurtuluşu,insanları putlardan ve putçuluktan hürriyete kavuşturmada üstlendikleri rolü, bunların şahsında dile getirebiliriz.
Okuyucu bu altmış sahabe içinde Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali'yi (r.anhum) -Hulefâi raşidin-i göremeyecektir. Biz bunların her biri için ayrı bir kitap telif ettik.
Öyleyse şimdi, o mübarek insanlarda beşeriyetin emsalsiz örnekleriyle karşı karşıya gelmek için yaklaşalım. Dünyanın bilebildiği doğruluk ve yüceliğin en üstün tevazu misallerini görelim. Kadim âlemi ellerinde dürüp büken hak erlerini müşahede edelim. İşte bunlar, Rabbin birliğini ve halkın hürriyetini ilân eden şanlı süvarilerdir.
TABİ OLDUKLARI REHBER
Hangi öğretmen, hangi insan?
Onun aydınlattığı kimseler kurtulmuş olanlardır.
Nefislerini onun yolunda feda edenler kazananlardır.
Abdullah'ın oğlu Muhammed... Hayatın çekilmez olduğu bir devirde insanlara gönderilmiş elçi.
Hangi sırdır ki, insanlığı şereflendirecek bir insan yaratsın?!
Hangi cömert eldir ki, gökten uzansın, rahmetinin, nimetinin ve hidâyetinin kapılarını yeryüzüne açsın?!..
Hangi iman, hangi azim, hangi gayret?!...
Hangi doğruluk, hangi temizlik, hangi güzellik?!..
Hangi alçak gönüllülük, hangi sevgi, hangi vefa duygusu?!..
Hakkı kutsal kılmanın eşsiz bir örneği!..
Hayata ve hayat sahiplerine ne büyük hürmet?!..
Allah Teâlâ onu bir lütuf olarak, insanlara, kendi vahyini ulaştırsın ve kendi adına insanlara konuşsun diye gönderdi. Dahası onu, elçilerinin sonuncusu kıldı. Bundan dolayı da Allah ona büyük lütufta bulundu.
Duygular, ilhamlar, kalemler ondan bahsetmeye, yüceliğini anlatmaya kalksa donar kalır, diller lâl olur.
Bu Kitabın sayfalarında yazılanların hedefi, Allah Resûlü'nden bir nebze olsun bahsetmektir. Yoksa onu hakkıyla tanıtmak veya büyüklüğünü okuyucuya bütün gerçekliğiyle sunmak değildir.
Bu kitapta anlatılan sahabîler, onun yüceliğine işaret eden parmaklardır. Onu arzulamış topluluktur. Benzeri olmayan insanın dostluğuna kapılmış olanlardır. Onların bir kısmı ensârdan, bir kısmı da muhacirindendir.
Hayat, onun güzel kokusunu tadamayacaktı, ta ki, her kokudan önüne müjde olarak konuldu. İnsanların yaşadığı her bölgeye elçiler gönderildi. Bu elçiler ilk daveti, çağıranın kokusunu, talimin doğruluğunu, öğrenmenin yüceliğini, peygamberlik nurunu ve Resul'ün rahmetini taşıyorlardı.
Evet, gaye budur, başkası değil...
Onun azamet alâmetlerini nurunun ışığı altında göstermektir. Mü'minler, ona yönelmişler, onu hedef kabul etmişler, muallim ve dosdoğru kimse olarak bulmuşlardır.
Kavminin ulularını dinine koşturan şey nedir? Bunlar içinde Ebû Bekir, Talha, Zübeyr, Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebû Vakkâs vardır. Etraflarını kuşatan mal, mülk ve dünya şerefini bir tarafa bırakıp, zorluk, sıkıntı ve meşakkat dolu bir hayata yöneldiler.
Zayıfları onun himayesine sığınmaya götüren şey nedir? Mal ve silah bakımından en zayıf olduğunu gördükleri hâlde davetine koşuyorlardı. Bu sebepten birçok eza ve cefaya maruz kalıyorlar, korku içinde kötülüklere yakalanıyorlardı. Allah Resulü bütün bunlara mani olamıyordu.
Cahiliye cengâveri Ömer b. Hattâb'ı çeken şey neydi? Allah Resû-lü'nün başını almaya gitti; ama imanla parlaklığı kat kat artmış olan aynı kılıcıyla iman düşmanlarının başını vurdu.
Bir şeyle alâkalı olmayan, itibar sahibi Medine ricalini korkulu bir denizi ürkütmek pahasına ona biat etmeye yönelten şey neydi? Çünkü onlar biliyorlardı ki, Kureyş ile aralarında çıkacak bir savaş bütün korkulardan daha korkunçtur.
Mü'minleri sürekli arttıran, eksiltmeyen şey neydi? O, sabah ak-
şam onlara, "Ben size ne bir fayda sağlamaya ne de bir zarar defetmeye malikim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum" diyordu.
Dünyanın bütün bölgelerinin kendilerine açılacağını, ayaklarını altın havuzunun bürüyeceğini ve gizlice okudukları Kur'ân'ın ufuklarda yankılanacağını sadece kendi nesillerinde veya -sadece Arap yarımadasında değil, bütün zaman ve mekânlarda yankılanacağını- tasdik etmeye mü'minleri sevk eden neydi?
Resullerinin haber verdiği birtakım haberleri mü'minleri tasdik etmeye götüren neydi? Onlar ne önlerine ne arkalarına, ne sağlarına ne sollarına bakıyor; ama bir şey göremiyorlardı.
Yalnızca kavurucu sıcaklık, bitkin düşürücü açlık, yakın mesafeden atılan taşlar, dikenli ağaçlar, sanki şeytan başları gibi başını çıkaranları görüyorlardı.
Kalplerini kesin iman ve azim ile dolduran neydi?
O, sadece Abdullah'ın oğlu idi...
Bütün bunlara sahip olan ancak o idi...
Onlar onun bütün fazilet ve meziyetlerini gözleriyle gördüler.
Temizliğini, iffetini, dürüstlüğünü, doğruluğunu ve cesaretini gördüler...
Yüceliğini ve inceliğini gördüler...
Aklını ve meseleleri açıklayıcılığını gördüler.
Güneşin, onun doğruluk ve yüceliğiyle parıldadığını gördüler.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bugünün vahyini, yarının düşüncelerini ortaya koymaya başladığında, hayatın değişip, geliştiğini gördüler.. .
Bütün bunları, hatta daha fazlasını gördüler. Bir perde arkasından değil; görerek, uygulayarak, aklederek...
Bir Arabi o asırlarda böyle bir şey görüyor ve araştırıyor, tetkik ediyor. O asırda bunu sana bilirkişi gibi kim haber verebilir?
Onlar çok iyi iz süren, bebeğin organlarına bakarak kime ait olduğunu bilebilen ve kuşların seslerinden iyi ya da kötü yorumlar yapan insanlar idiler. Bir kimsenin ayak izini gördüklerinde, "bu falan oğlu falanın ayak izidir" derlerdi.
Konuşanın nefesini koklar ve onun doğruluğunu veya yanlışlığını anlarlardı.
Onlar (Mekkeliler) Muhammed (s.a.v.)'i gördüler, dünyaya geldiği andan beri beraber yaşadılar.
Onun hayatından hiçbir şey onlara gizli kalmadı.