Kitap Abdüllatif Tercümesi - Tam Türkçe Metin
Yazar Abdüllatif Harputi
Tercüme Ali Rıza Kaşeli
Yayınevi Osmanlı Yayınları, Gül Neşriyat
Kağıt Cilt 1.Hamur Beyaz, Karton Kapak cilt
Sayfa Eba 544 sayfa, 15x21 cm
Yayın Yılı 2016 Yeni baskı Arapça Metinsiz
Yeni dizgi Sadece Türkçe metinle tam metin
Osmanlı Yayınları Abdüllatif Tercümesi kitabını incelemektesiniz.Tam metin Abdüllatif Tercümesi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
FİHRİST ( İÇİNDEKİLER )
1. İmân Ve Tevhid
2. Abdest Ve Taharet
3. Namaz Ve Namazda Huşu
4. Namazın Terki
5. Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti
6. Cuma Ve Cuma Namazının Fazileti7.Nâfıle Namazlar Ve Faziletleri
8. Ramazan Ayı Ve Orucun Faziletleri
9. Zekât Ve Zekâtın Faziletleri
10.Sadaka - Hayır - Hasenat
11.Hac Ve Peygamberimizi Ziyaret
12.Resûlüllâh'ın (S.A.V.) Faziletleri Ve O'na Muhabbet
13.Resûlüllâh'ın Sünnetine Yapışmak
14.Ashab'ın Fazileti
15.Ana Baba Hakkı komşu Hakları
16.Karı Koca Hakları
17.Helal Kazançla Aile Geçindirmek
18.Müslümanların Hukuku ve...
19.Allah İçin Sevmek Allah İçin Buğz etmek
20.Hayırlı İşler Ve İyi Ameller
21.Dünyânın Fâni Olması Salih Amellerin Baki Kalması
22.Kur'ân Okumanın Fazileti
23.Sabır Ve Şükür
24.Günahların Kötülüğü Ve Kurtulma Yolları
25.Zinâ Ve Zinaya Sebep Olan Şeyler
26.İçki, Şarap, Kumar Ve Diğer Günahlar
27.Kul Hakları
28.Lisânın Âfetleri Alay, Taan, Gıybet
29.Allah Korkusu Ve Allah Korkusundan Ağlamak
30.Tevbe Ve İstiğfar
31.Ölüm Ve Ölümü Hatırlamak
32.Kabir Ve Kabrin Halleri Dehşetleri, Şiddetleri
33.Kıyamet Alâmetleri Kıyamet Gününün Dehşeti
34.Cennet'teki Nimetler Ve Cehennem'deki Azaplar
35.Kadir Gecesinin Faziletleri
36.Araf e Gününün Fazileti
37.Ramazan Bayramının Fazileti Ve Fitre
38.Kurban Bayramı Ve Kurbanın Hükümleri
SOHBET : 1
İMÂN VE TEVHİD
Onlar ki, gayba iymân edip. namazı dürüst kılarlar ve kendilerine merzûk kıldığımız şeylerden infâk ederler...3(S'Bakara)
Ebu Davud ve Hasen b. Ahmed senetleriyle beraber Ebu Bekir Sıddık'tan (r.a.) şöyle rivayet ettiler: Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Muhakkak ki Allah (c.c.) istiğfar anında günahlarınızı siler. Kim ki sadık bir niyetle istiğfar ederse günahları bağışlanır. Kim lâ ilahe illallah derse mizanı ağır gelir. Her kim benim üzerime salât ederse kıyamet gününde onun şefaatçisi olurum."
Nazım'da şöyle geçer: "Eğer bir mecliste Allah ismi tekrar tekrar okunursa, sadece bir kere celle celâhü demek kâfidir. Başka mekânlarda her ayrı yer için ayrı ayrı celle celâluhu demek vaciptir. Onu terketmiş olsa üzerine bir borç olarak kalmaz. Resûlüllah'a salât okumak ta böyledir. Fakat onu terketmiş olsa üzerine borç olarak kalmış olur.
Bezzar'ın. Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki: "Allâhü Teâlâ'nın arşının önünde nurdan bir direk vardır. Kul, lâ ilahe illallah, dediğinde o nurdan direk titremeye başlar. Allah (c.c.) "Sakin dur!" diye buyurur. O da "O sözü söyleyeni henüz bağışlamadan nasıl durabilirim Yâ Rabbi!" der. Allah (c.c): "Muhakkak ki ben onu bağışladım!" buyurur. Bunun üzerine o nurdan direk sakinleşir, susar. 1
Resûlüllah (s.a.v.) bir gün hüzünlü bir şekilde oturmakta idi. Bu sırada yanma Cebrail (a.s.) geliverdi.
Dedi ki: Ey Muhammedi Bu üzüntün nedir? Allah (c.c.) senin ümmetine beş verdi ki onları senden evvel kimselere vermemişti.
1-Allâhü Teâlâ buyurdu ki: "Ben kulumun bana zannı üzereyim. Kul zannına zıt düşmemelidir.
2-Kim kendi ayıbını gizler, ifşa etmezse âhirette o ayıp onun yüzüne çalınmaz.
3-Can boğaza gelmedikçe ümmetinin üzerine tevbe kapısı kapanmadı.
4-Kim yeryüzü dolusu günahla gelirse ve Lâ ilahe illallah Muhammed'ür Resûlüllah demişse günahları bağışlanır.
5- Hayatta olan müminlerin dualarıyla ölmüş müminlerden kabir azabı kaldırılır."[1]
[1] Zehretür Riyaz
Hikâye
Hikâye olundu ki: İbrahim Vâsitî Arafat'ta idi. Elinde yedi tane taş vardı. Onlara şöyle dedi: "Ey taş parçaları! Şahid olun ki ben Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ediyorum."
İbrahim Vâsitî o gece uykusunda şöyle gördü: Kıyamet kopmuş, kendisi hesaba çekilmiş ve ateşe atılmasıyla emrolunmuş. Onu ateşten bir kapının önüne getirmişler. O sırada o taş parçacıklarından biri kendisini ateş kapısının önüne atmış. Bunun üzerine bütün azap melekleri oraya o taşı kaldırmak için toplanmışlar. Ne kadar uğraştılarsa kaldıramamışlar. Sonra onu hangi ateş çukuruna getirdilerse de önünü o taş parçacıklarından biri kapatmış. Melekleri engelleyen taş parçaları bir taraftan da "Lâ ilahe illallah Muhammed'ür Resûlüllah" diye ses çıkartıyorlarmış. Sonra melekler o kulu Arş'a sevketmişler. Allah'ın huzuruna geldiğinde ona şöyle buyurulmuş: "Taşlar sana şahit oldular ve hakkını ziyan etmediler. Öyleyse ben senin hakkını nasıl harcayayım. Ki ben senin şehâdetine şahidim."
Allâhü Teâlâ sonra meleklere "Onu cennete sokun!" diye buyurdu. Kul ne zaman ki cennete yaklaştı kapılarını kapalı buldu. "Lâ ilahe illallah" şehadeti geldi ve kapılar açıldı ve cennete girdi.
Bu anlatılan hikaye Resûlüllâh'ın (s.a.v.) şu hadis-i şerifine manen uygundur:
"Kim, Lâ ilahe illallah Muhammedür Resûlüllah, derse Allâhü Teâlâ onu ateşe haram kılar." 3
Camiu's Sagîr isimli eserde Bezzar sahih senetle Ömer b. Hattab'tan şöyle rivayet etti: Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kim Lâ ilahe illallah (Muhammedü'r Resûlüllah) diye şehadet ederse cennete girer." Yani hemen affolunur, ya da ateşle günahları temizlendikten sonra cennete girer. Kastolunan illâki cennete gireceğidir." 4
Bir haberde şöyle geçmektedir: "Kim Lâ ilahe illallah cümlesini ihlasla söylerse cennete girer."
Bu sözü söylerken ihlaslı olmak şart koşulmuştur. Ihlas ta bu sözü söyleyen kimsenin günahlardan sakınmasıyla hasıl olur. Eğer tevhid sözü onu günahlardan uzak tutmuyorsa o zaman söyleyen kimse ihlaslıv değildir. Bu durumda sanki o sözün bir emanet gibi olmasından korkulur ki, emanet sonuçta geri verilir."5
Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Müslümanlar dünya alışverişlerini âhiretleri üzerine tercih etmedikleri müddetçe "Lâ ilahe illallah" onlardan Allâhü Teâlâ'nın gazabını defeder."
Başka bir rivayette şöyle geçmektedir:
"Dünyalarının selameti için dinlerinden eksileni umursamadıkları müddetçe halâ "Lâ ilahe illallah" derlerse Allâhü Teâlâ onlara "Yalan söylüyorsunuz, bu sözünüzde sadık değilsiniz" buyurur.
Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Kim ihlaslı olarak Lâ ilahe illallah derse cennete girer."
Ashab:
-O kişinin ihlaslı olması ne demektir? diye sorduğunda Resûlüllah (s.a.v.):
"Allah'ın (c.c.) haram kıldığı şeylerden uzak durmasıdır."
Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kur'ân'ın haramlarını helal kabul eden ona imân etmemiştir."[2]
Enes'ten (r.a.) rivayet olunduğuna göre Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki: "Lâ ilahe illallah Cennet azığıdır." Başka bir rivayette: "Cennetin anahtarıdır" buyurulmuştur. Fakat anahtara diş lazımdır ki kapısı açılabilsin. O anahtarın dişlerinden birisi, yalandan, gıybetten temiz bir zikirdir ki lisan hasetten, hıyanetten temiz, korkan bir kalb, haramdan, şüpheden temiz bir mide, hizmetle meşgul olan, isyanlardan uzak olan azalardır."[3]
Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Cennette Tahiyyat isimli bir ağaç vardır. O ağacın üzerinde ismi Salavât olan bir kuş vardır. O ağacın altında ismi Tayyibât olan bir pınar vardır. Kim "Lâ ilahe illallah Muhammedü'r Resûlüllah" derse o kuş o pınara dalar ve Allâhü Teâlâ her su damlacığından bir melek yaratır, kıyamete kadar onun için istiğfar eder." [4]
Hikâye
İmam ez-Zâhid es-Seyyid el-Muğnî (r.h.) babasından şöyle aktarmaktadır: "Musa (a.s.) birgün Rabbisine "Ya Rabbi! Mahlukatı yarattın ve onları nimetinle terbiye ettin. Sonra onları kıyamet gününde cehennemine koyma!" diye yalvardı. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ O'na şöyle vahyetti:
"Ey Musa! Kalk ve biraz ekin ek!" Musa (a.s.) ziraat yaptı ve tohumları suladı, başında durdu, hasatlarıyla uğraştı, anbara yerleştirdi.
Allâhü Teâlâ buyurdu ki:
-"Ey Musa! Ziraatına ne yaptın?" Dedi ki:
-"Onu kaldırdım." Allah:
-Ondan hiçbir şey terkettin mi?" buyurdu.
-"Hayır yâ Rabbi! Ancak işe yaramayanı ayırdım." dedi. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:
-"Ey Musa! İşte ben kendisinde hayır olmayanı ateşe sokarım!"
-"Kimdir o ya Rabbi!" dedi. Allâhü Teâlâ:
-"O kimse "Lâ ilahe illallah Muhammedü'r Resûlüllah" demekten geri duran kimsedir."[5]
Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kimin son sözü "Lâ ilahe illallah olursa cennete girer." Onu bir kere söyler ve başka bir söz söylemezse kâfidir. Mücteba'da böyle zikrolunmuştur. [6]
[1] Tefsir-i Mealim
2 Şerh-i Erbain
3 Mecma'ul Enhur
Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Lâ ilahe illallah" kelimesini söyleyenlere ne ölüm anında ne kabirlerinde ne mahşer yerinde bir korku vardır. Çünkü "lâ ilahe illallah ehli" başlarından toprağı silkerler ve "Bizden hüznü gideren Allah'a hamdolsun" derler. 11 Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Her kul öldüğü hal üzere diriltilir" 12 Münavî der ki: "Yani hayır ya da şer hangi hal üzere ise o hal üzere diriltilir. Çalgıcı çalgısıyla. sarhoş kadehiyle. müezzin ezan okuyarak, tevhid ehli kelime-i tevhidi söyleyerek". 13
İmam Yâfiî der ki: "Adamın birinin işi haşhaş satmak idi. Bundan dolayı Allâhü Teâlâ'dan gafil bir kul olmuştu. Ona ölüm geldiğinde kelime-i tevhid okunduğunda "Haşhaşın demeti şu kadardır" demeye başlamış. Bu hadiseden sonra bazı şeyhler ashabına "Şehadeti ölüm gelinceye kadar ona söyleyin" demişlerdir.
Kur'ân ehli birine ölüm yaklaştığında kelime-i tevhid ona telkin edilmeye başlanmıştı. Her telkin yapıldığında "Tâhâ" suresinin Âyetlerini okumaya başlıyordu. Yani kim dünyada ne ile meşgul oluyorsa ölüm anında da onu hatırlamaya devam ediyor.
Kul, zikirlere, Kur'ân okumaya, ibadetlere devam etmeli, gafletten uyanmalı, hayatının günlerini ganimet bilmelidir. Çünkü ölüm ansızın gelir, gafil o zaman pişmanlık duyar ama pişmanlığı ona fayda vermez. 14
Ebu Derdâ Hazretleri Allah'a yemin ederek şöyle dedi:
"İmanının alınmasından herkes çekinmelidir. Akibetin ne olacağından korkulmalıdır. Zaten korkanların ağlamasının sebebi de budur. Çünkü, o ilahi hüküm ve iradenin meyvesidir. Hiç kimse onu bilemez. Bundan dolayı akibetten korkmalı, hazırlık yapmalıdır."
Ariflerden bazısı şöyle demiştir: Bir evin kapısında bana şehadet kelimesi, bir odanın kapısında da tevhid kelimesi arzolunsa ve ölümün geldiğini anlasam hemen odanın kapısında tevhid kelimesine yapışırım. Çünkü dışarı evin kapısına varana kadar kalbime nasıl bir değişiklik geleceğini bilemem. Resûlüllah Efendimiz buyurdular ki:
"Sizinle onun arasında bir perde (ölüm) girmeden evvel Lâ ilahe illallah şehadetini çok söyleyiniz."
Ölümü yaklaşmış kimseye "Lâ ilahe illallâh'ı telkin edip, ona hatırlatmak mendup olan bir iştir. O kimseye kelime-i tevhidi söyle söyle diye ısrar etmemelidir. Zira onun yaşamış olduğu anlar ölüm sarhoşlukları içinde olduğu vakitlerdir. Kendisinden imânın soyulup alınma korkusu da bulunmaktadır.
Kurtubi, Tezkire isimli eserinde Peygamberimiz'den şöyle bir hadis-i şerif nakletmiştir:
"Ölümü yaklaşmış olan kulun sağ ve sol tarafında biri babasının şekline girmiş, öteki de annesinin şekline girmiş iki şeytan oturur. Babasının şekline girmiş olan şeytan der ki:
- "Ey oğulcağızım! Sana karşı şefkatli idim ve seni severdim. Şimdi sen Hristiyan dininde öl. Hristiyanlık bütün dinlerden daha hayırlıdır" Annesinin şekline giren şeytan ise der ki:
- "Oğulcağızım! Ben seni uzun süre karnımda yüklendim. Seni emzirdim ve seni kucağımda uyuttum. Artık sen Yahudilik üzere öl. Çünkü Yahudilik dinlerin en hayırlısıdır.
O esnada şayet Allâhü Teâlâ kulu için doğru yol üzerinde bulunmasını diliyorsa Cebrail (a.s.) gelir ve şeytanları kovar. Eliyle ölmek üzere olan kişinin yüzünü mesheder. Ölüm halindeki o müslüman kişi tebessüm etmeğe başlar. Bir çok imanlı kimsenin bu makamda tebessüm ettikleri müşahede edilmiştir. Bu. Allah'ın inananlara rahmetidir.
Cebrail ölüm döşeğindeki zata "Ben Cebrailim, şu da senin düşmanın şeytandır. Millet-i İslam üzere öl" Bunun üzerine o zat ferahlamaya ve gülümsemeye başlar.
Akıl sahibi kimsenin tutması gereken yol. kelime-i tevhidi çokça söylemesi, kötü hallerden kaçınmasıdır. Çünkü Âdem oğlu dünya hayatında hangi işle uğraşmışsa ölüm anında da onunla meşgul olur.15
Muhyiddin Arabî der ki: Kulun kelime-i tevhidi yetmiş bin kere söyleyip cehennemden boynunu azad ettirmek suretiyle kendisini Cenab-ı Haktan satın alması gerekmektedir. Çünkü, kelime-i tevhidi yetmiş bin defa söyleyen kulu Allah Cehennemden azad eder.
Hikâye
Şeyh Ebu Rebî el-Mâükî şöyle anlatır:
"Bir yerde yemek daveti için sofra kurulmuştu. Yemek yemeğe başlarken baktım ki bir genç üzüntülü bir şekilde yemek yemeden oturuyordu. Sebebini sordum da annesini rüyasında cehennemde yandığını gördüğünü, ve bundan dolayı müteessir olduğunu söyledi. Ben de (önceden okumuş olduğum) yetmiş bin "Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûlüllah (kelime-i tevhid hatmin)'i annesinin ruhuna hediye ettim. Sonra ufku açık olan o genç Allah'a hamdolsun. deyip bana annesinin cehennemden kurtulduğunu söyledi."
Şeyh Hazretlerinin başından geçen bu hadiseyi Resûlüllah'ın (s.a.v.) geride buyurmuş olduğu hadisi tasdik etmektedir. Bu hadisin derecesi zayıf kabul edilse de ona dayanarak amel etmek faydasız bir iş değildir.
Yetmiş bin kere "Lâ ilahe illallah Muhammedür Resûlüllah" (kelime-i tevhid) okunması ücret karşılığında olmamalıdır. Molla Hüsrev ve Ibn-i Kemal isimli alimlerimiz bu şekilde söylemişlerdir. Aliyyül Kâri ve diğer bazı alimlere göre de para karşılığında okunması caiz değildir. 16
Seyyid Sened (rahmetullahi aleyh) demiştir ki: "Sözlükte tevhidin manası, herhangi bir şeyin bir olduğunu kabul edip. tek olarak bilmektir.
Tas.a.v.vuf ehline göre ise: Allah'ın zatını akılların idrakinden uzak tutmaktır.
Kuşeyri "Risâle"sinde şöyle der: Tevhidin manası, senin bilgili olman ve o şeyi tasdik etmendir ki: Allah Ezelî ve Ebedî Tek olandır. O'ndan başka ikinci bir ilâh yoktur. O'nun varlığı yanında hiçbir varlığın mevcudiyeti mevzu bahis değildir.
Alimlerin bazısına tevhidin manasından sual edildiğinde: "Tevhid yakîndir" cevabını vermişlerdir. "Yakîn nedir?" diye sorulduğunda: "Yaratılmışların hareketlerinin ve durumlarının yani bütün hallerinin Allâhü Teâlâ'nın yaratmasıyla ve kudretiyle mevcut olduğunu bilmektir. Allah birdir. O'nun eşi ve ortağı yoktur. Bu şekilde inanmış olan kimse gerçek tevhidçi olur" cevabını vermişlerdir.
Şunu bilmek gerekir: Tevhid. kıymetli bir cevherdir, onun iki kabuğu vardır. Biri ötekinden içe (öze) göre uzaktır.
Birincisi: "Lâ ilahe illallâh"ı dille söylemektir. Bunu söylemek mümini Hristiyanların üçleme (teslis) itikadından korur ve kişiyi gerçek inanan yapar. Kelime-i tevhidi inanan bir kimse söylediği gibi iki yüzlü münafık da diliyle söyler, ama onun iç yüzünü Allahü Teâlâ bilmektedir.. O münafığın o sözü söylerken samimi olup olmadığını biz bilemeyiz, Allah katında malum olan bir durumdur.
İkincisi: Birlemeye (Tevhide) yakın olandır. Bu da kişinin kalbinde en ufak bir tevhide zıt şüpheli niyetin bulunmamasıdır.
Üçüncüsü: Birlemenin (Tevhidin) özüdür. Bu kısım, kişinin işlerini Allah tarafından bilmesi, hayır ve şerrin O'nun kudreti ile oluştuğunu bilmesi, işlerinde Allah'a yaslanması, devamlı O'na teslimiyet üzere olmakla ibadete devam etmesi, nefsinin isteklerinden uzak durması, bir çok kimsenin nefsini ilâh edindiğini bilmesidir.
Allahü Teâlâ nefsini ilâh edinenler hakkında şöyle buyurur:
-"Arzusunu tutup ta kendisine ilâh edinen kişiyi görmedin mi?" Ayrıca Resûlüllah (s.a.v.):
-"Allah katında, yeryüzünde bir insanın edinmiş olduğu en buğzedilen ilah, hevâdır." buyurmuştur.
Geride geçen şeyleri kabullenip kelime-i tevhidi söyleyen kimsenin söylemiş olduğu tevhid, inananların havas tabakasının tevhididir. Bu tevhid, yakin derecesindedir. Tevhidi bu şekilde yaşamalıdır. Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
-"Yakînî imân, imânın en kuvvetli derecesidir." Bir gün Resûlüllah'a (s.a.v.):
-"Biri var ki çok günah işliyor. Ama Allah'a inancı çok kuvvetlidir. Biri de var ki ibadeti çok ama Allah'a olan yakınlığı zayıftır. Bu kişilerden hangisi daha hayırlıdır?" diye soruldu. Resûlüllah (s.a.v.):
- " Günah işlediği halde Allah'a yakınlığı kuvvetli olan kimse daha hayırlıdır" buyurdu.
Lokman Hekim oğluna şöyle vasiyet etmiştir:
-"Ey oğulcağızım! Amel etmek sadece Allah'a yakınlık derecesine göredir. Yani inanan kimse yakınlığına göre amel yapar. Kişinin ameli az ise Allah'a yakınlığı da azalmış demektir."
Allahü Teâlâ'nın tek olduğunu kabul eder, her şeyi ondan bilir, O'ndan gayrı her şeyin O'nun emrinde olduğuna inanırsa, tam manasıyla imân ederse, kendisinden öfke hali zail olur.
Cenab-ı Hak buyurdu ki: "Yeryüzünde yürür hiçbir hayvan yoktur ki onun rızkı Allah'a ait olmasın".
İnsanın, rızkın Allah'tan geldiğine inanması gerekir. Allahü Teâlâ ona rızkını akıtır. O'na hakiki imânla bağlanmalıdır. Amellerine doğru yol üzerinde sebatla devam etmelidir. Rızkını temin yolunda gayret etmeyi terkedip sağdan soldan rızkının gelmesini beklememelidir. Ayrıca dünya malına düşkün olmamalı ve elinden kaçan şey için de kederlenmemelidir.
Allahü Teâlâ'nın."Zerre ağırlığınca hayır işleyen o hayrı görür, zerre ağırlığınca şer işleyen de o şerri görür âyet-i kerimesine göre yakini imân güçlendirilirse Allah'a olan bu yakınlığı o kimsenin kalbinin her tarafını kuşatır.
Şunu iyi bil ki: Ehl-i Sünnet ve'l cemaatin ince eleyip sık dokuyan alimlerine göre imânın aslı kalb ile tasdikten ibarettir. Çoğuna göre: İslam'ın esaslarındandır ve dil ile ikrar ya da kalb ile tasdik lisan ile ikrardır. İnancın kemal derecesi ise kalb ile tasdik ve dil ile ikrardır. Bununla birlikte usulüne uygun amel etmektir. Bu mevzuda alimlerin icmaı vardır. Bir kimse kalb ile tasdik eder de dil ile ikrar yoksa inceleyici alimlere göre o kişi sadece günahkâr bir mümindir, imândan çıkmaz. Eğer bir kimse de kalb ile tasdik ve dil ile ikrar mevcut olduğu halde amellerin tamamı ya da bir kısmı mevcut değilse, o kâmil mümin sayılmaz.
İmân, aslı ve kemâlâtı üzere iki kısma ayrılır. Nifak hasleti de iki kısma ayrılır:
Birincisi: imânın aslındaki kalb ile tasdik ve dil ile ikrardaki münafıklıktır. Bu nifak alameti, kimde bulunuyorsa onu imândan çıkarıp ebedi cehennemde kalanlar topluluğuna sokar. İkincisi: İmânın kemali olan ameldeki nifaktır. Ki bu nifak ta sahibini bir müddet cehenneme götürür, ya da zümresine katar.
İkincisi: İmânın kemâlâtını sağlayan ameldeki münafıklıktır. Bu nifak alameti kimde bulunuyorsa onu bir müddet cehenneme sokar ya da kemâlât derecelerine çıkmış müminlerin derecelerinden aşağı düşürür. Bu konuyu açıklayıcı olarak Resûlüllah'ın şu hadisi kâfidir:
"Dört haslet var ki kimde bulunursa istediği kadar oruç tutup namaz kılsa ve kendini mümin zannetse bile halis münafıktır:
1) Konuştuğunda yalan söyler,
2) Söz verdiğinde sözünden döner,
3) Kendisine emanet verildiği zaman hıyanet eder,
4) Tartıştığında ağzını bozar, kötü söz söyler."
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Ümmetimin arasında şirk, (siyah) karıncanın düz mermerdeki ayak sesinden daha gizlidir."
Huzeyfe (r.a.) der ki: Resûlüllah'ın zamanında birisi bir şey söylediğinde eğer münafıklık işareti varsa o kimse ölünceye kadar münafık addedilirdi. Zamanımızda ise bazınızda o alâmetlerden çoğunu görüyorum ve münafıkların sayısı Resûlüllah'ın zamanındakinden daha fazladır. Çünkü, O'nun zamanında münafıklar ikiyüzlülüklerini saklıyorlardı. Şimdikiler ise rahatça ortaya seriyorlar.
Hasan-ı Basrî'ye: "Zamanımızda nifak alâmetleri vardır, ne dersiniz?" diye sorulduğunda Hasan-ı Basri Hazretleri: "Şayet Münafıklar helak edilseydi, sokaklarda, çarşılarda yalnız kalırdınız/" diye cevap verdi. Hasan-ı Basrî Hazretleri münafıklık için şunları söylemiştir: "Konuştuğu şeyin, içinde sakladığının, gizlisinin ve aşikarının ve bunun gibi şeylerin değişik değişik olması münafıklığın işaretidir."
Ibn-i Ömer (r.a.) bir ara birisinin hac yapanlar hakkında bir takım uygunsuz sözler söylediğini işitti. Sonra: "Eğer önümüzde hazır bir kimse işitiyor olsaydı yine de onun hakkında böyle konuşur muydun! dedi. Ve devamında: "Bizler, Resûlüllah (s.a.v.) hayattayken bu tip şeyleri münafıklık sayardık Bu şekilde hareket eden kimseler ikiyüzlü münafıklar kabul edilirdi." dedi.
Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
-"İnsanların en şerlisi, ikiyüzlülerdir."
Münafıklık imânda istikamet üzere olmaya ve kemale ermeye zıttır. Münafıklık gizli bir hadisedir. Öyleyse münafık olunabileceği ihtimali göz ardı edilmeden, devamlı münafıklıktan çekinme hali üzere olmalıdır. İnsanların münafıklıktan en uzağı, münafıklıktan en korkanıdır. En yakını ise münafıklıktan uzak olduğuna emin olanıdır.
Âlimlerden bazısı der ki: Münafıklığa en yakın olan kimse, münafıklıktan uzak olduğuna inanan kimsedir.
Huzeyfe'ye (r.a.)'a: "Ben, münafık olmaktan korkuyorum" demişti. 0 da: "Eğer münafık olsaydın münafık olmaktan korkmazdın. Çünkü ancak bir münafık kendisini münafık olmaktan emin hisseder." demiştir.
İbni Müleyke (rahmetullahi aleyh) der ki:
-"Resûlüllah (s.a.v.)'ın sahebesinden yüz otuz (veya yüz elli) kadar kişiye ulaştım.
Onların hepsi de münafıklıktan aşırı şekilde çekinirlerdi."
Hasılı kelam: Münafıklığın öyle gizli yönleri ve incelikleri var ki. tehlikeli olduğu ve kaçınılmasının zaruri olduğu gayet açık anlaşılmaktadır. İnanç sahibi kişi münafıklıktan kendini emin hissetmemelidir. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) kendisine münafıkların isimleri bildirilen Huzeyfe'ye bazen, kendisinin münafıklardan sayılıp sayılmadığını sual ederdi. ( vaaz ve sohbet kitabı, Ayeti kerime, hadis-i şerifler ve hikayelerle mevize sohbet kitabı, abdüllatif tercümesi kitabı, abdüllatif tercümesi, abdullatif kitabı , abdullatif harputi
)
Osmanlı Yayınları Gül Kitap Tam Metin Abdüllatif Tercümesi kitabı nı incele diniz.
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 3002356100079 |
Marka | Gül Kitap |
Stok Durumu | Bu ürün geçici olarak temin edilememektedir. |
3002356100079