Kitap Bağırmayan Anneler
Yazar Hatice Kübra Tongar
Yayınevi Hayy Kitap
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton kapak cilt
Sayfa Ebat 176 sayfa - 15,50x23 cm
Hatice Kübra Tongar Bağırmayan Anneler kitabını incelemektesiniz.
Hayy Kitap Bağırmayan Anneler kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Bağırmayan Anneler
Hatice Kübra Tongar
Anneniz Size Bağırıp Döver Miydi?
Benim küçüklüğümde çocukları dövmek, hakaret etmek, bağırmak 'normal' kabul edilen bir ebeveynlik davranışıydı.
Aileler çocuklarına bu davranışlarda bulunduklarında, şimdinin annelerinin yaşadığı pişmanlık, vicdan azabı ya da
hatayı telafi etmek gibi duygular yaşamazlardı. Çünkü o dönem 'kızını dövmeyen dizini döver', 'dayak cennetten çıkmadır' dönemiydi.
Öyle öğrenmişlerdi. Çocuk hata yaptığında ceza verilmeliydi, hatta ceza ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi.
Mesela çocuğu dövmek demek, 'bak bu davranışın çok yanlış, o kadar ki seni dövüyorum, canını yakıyorum ki bir daha yapmayasın' demekti.
İşin ironik kısmı, geçmişe dönüp baktığımızda annelerin ya da babaların bizleri dövdüğü, bağırıp çağırdığı, aşağılanmış hissettirdiği anları gözlerimiz dolarak hatırlıyor olmamıza rağmen, neden yaptıklarını -yani vermek istedikleri dersi- hatırlamıyor olmamız. Eminim sizlerde belli şeyler hissediyorsunuzdur: Ebeveynin vermek istediği ders unutuldu gitti. Geriye sadece yenilen dayakların ve işitilen azarların soğuk anıları kaldı.
İşte bu kitap tam da bunun için yazıldı. Evlatlarımız yıllar sonra geriye dönüp baktıklarında yanaklarına atılmış bir tokadın soğukluğundan çok, yüreklerine dokunan bir annenin sıcaklığını hissetsinler diye...
O zaman gelin hep birlikte; Niyet Ettik Niyet Eyledik Bağırmayan Anneliğe...
Minnettarım...
Bu kitabı yazarken kâh çocukluğuma dönüp ip atlayan, lastik oynayan küçük kız çocuğunun başını okşadım, kâh anneliğime yolculuk yapıp çocuklarımın sırtını sıvazladım. 30 küsur yıllık hayatımın her anına dokuna dokuna, içimde bazen bağıran, bazen ağlayan, bazen gülümseyen, bazen kuytulara saklanan anneliğimin bugününü dokudum.
Dokudukça kendimi okudum...
Okudukça kendimden taştım, sizlere ulaştım...
Bağırmayan anneliğin bir ütopya, tatlı bir hayal olmadığını bağıra çağıra haykırmak istedim. Neden bağırdığımızı, öfkemizi, kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı oturup konuşalım ki, sükûnetli anneliğin yollarını beraberce keşfedelim niyetine girdim. Benim anneliğime fısıldayan hakikatler, belki sizlerin annelik yolculuğuna da yoldaş olur, belki yaralarınıza merhem olur, belki düştüğünüz yerlerde elinizden tutup kaldıran olur dileğini azığım eyledim ve bir sosyal medya hesabı aracılığıyla milyonlarca, bir atölye programıyla binlerce annenin yüreğine misafir olan Bağırmayan Annelik' duasını, bu kitapta sizlerin yüreğine de emanet ettim.
Her zaman söylerim, Bağırmayan anne olmak bir 'durağın' değil, bir 'yolculuğun' adıdır diye... Benim annelik yolculuğuma eşlik edenler de, benim hikâyemin kahramanları oldular elbette...
Önce annem ve babam... Hayat boyu çektikleri tüm sıkıntılara, tüm yokluk ve zorluklara rağmen her zaman sapasağlam arkamda duruşunuz, desteğiniz, duanız ve yoldaşlığınız olmasaydı bugünleri görmem mümkün değildi. Varlığınıza minnettarım...
Sevgili eşim, ruh ikizim, kıymetlim... "Bir anne 'bağırmamaya' niyet ediyorsa eğer, yanında ona huzur ve mutluluk armağan eden bir eşi olduğu içindir" diyebilmemin yegâne sebebi. Yazarlığımı keşfeden, yazmaya yüreklendiren, yazabilmem için çocukları parka götüren hayat arkadaşım. Senin desteğin olmadan bu satırları yazmam mümkün olmazdı. Varlığına minnettarım...
Çocuklarım... Göz bebeklerim, annelik duygusunu yüreğimin ortasına, burnumun direğine iliştirenlerim... Enes'im ve Eymen'im... Henüz küçüksünüz, bu yüzden belki de bu satırlar sizin için çok anlam ifade etmeyecek. Duam odur ki, büyüyüp bu kitabı okuduğunuzda veya bir yerlerde beni hatırlatacak bir şarkı, bir ses ya da koku duyduğunuzda içinize akan duygu huzur ve mutluluk olsun. 'Anne' denildiğinde içinizde hep güzel anılar coşsun. Siz olmasaydınız bugün olduğum kişi olmam mümkün değildi. Varlığınıza minnettarım...
Yolculuğumun duraklarına misafir olmuş dostlarım, mesai arkadaşlarım, yayınevim, sosyal medya takipçilerim... Her biriniz benim hayat yap-bozumun bir parçasısınız. Siz olmasaydınız bu resim eksik kalırdı, varlığınıza minnettarım...
Ve Rabbim...
Güzel olan her şeyi yaratıp benim elimle kötü olan şeylerden bile bir hikmet devşiren Rahman-ı Rahim. Her seminerde annelere söylediğim bir şey var. Diyorum ki, "Çocuklar bize birer emanettir ve emaneti veren, emanetine ne yaptığımızdan muhakkak sorguya çekecektir. Mükemmel olmamız mümkün değil ama -karınca misali- ateşi söndüremiyorsak bile en azından su taşımaya gayret etmeli, çocuklarımızı emanetçilik bilinciyle yetiştirmeliyiz."
Bu kitap, bir anne olarak önce benim, sonrasında okuyan ve 'bağırmayan anne' olmaya niyet eden tüm annelerin, bize verdiğin evlat nimetine hakkıyla emanetçi olabilme duamızın bir nişanesidir.
Şahit ol Ya Rab...
Şahit ol Ya Rab...
Şahit ol Ya Rab...
Hatice Kübra Tongar
Enes ve Eymen'in Annesi...
Bağırmayan anne olmak demek;
hiç kızmamak, her şeyi alttan almak,
çocuğumuza sınır koymamak demek değildir.
Öfkelendiğimizde bunu insani yollarla ifade etmek demektir.
Anneniz size bağırır ya da döver miydi?
Yıllardır süregelen, Bağırmayan Anneler Atölyesi'nde konu şiddete, cezaya, bağırıp çağırma davranışına gelince annelere muhakkak sorarım:
"Siz küçükken bir kuralı çiğnediğinizde, söz dinlemediğinizde, ödevlerinizi ihmal ettiğiniz ya da kardeşinizle çekiştiğinizde anneniz ne yapardı?"
Sınıfta birkaç saniye sessizlik olur, sonra benzer cevaplar gelir:
"Bağırırdı!"
"Terlik fırlatırdı."
"Sakar, yaramaz, beceriksiz, salak, aptal gibi kelimeler işitirdim."
"Oyun oynamaya da televizyon izleme yasağı verirdi."
"Tokat atardı."
20'li, 30'lu, hatta 40'lı yaşlara gelmiş anneler bu cümleleri kurarken genellikle gözleri dolar, yüzleri düşer, tebessümlerinin yerini acı bir suskunluk hali alır.
Benim küçüklüğümde çocukları dövmek, hakaret etmek, bağırmak 'normal' kabul edilen bir ebeveynlik davranışıydı. Aileler çocuklarına bu davranışlarda bulunduklarında, şimdinin annelerinin yaşadığı pişmanlık, vicdan azabı ya da hatayı telafi etmek gibi duygular yaşamazlardı çünkü o dönem, 'kızını dövmeyen dizini döver', 'dayak cennetten çıkmadır' dönemiydi. Öyle öğrenmişlerdi. Çocuk hata yaptığında ceza verilmeliydi, hatta ceza ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Mesela çocuğu dövmek demek, "bak bu davranışın çok yanlış, o kadar ki seni dövüyorum, canını yakıyorum ki bir daha yapmayasın" demekti.
İşin ironik kısmı, şimdi bu satırları yazarken geçmişe dönüp baktığımda, annemin ya da babamın beni dövdüğü, bağırıp çağırdığı, aşağılanmış hissettirdiği anları gözlerim dolarak hatırlıyor olmama rağmen, neden yaptıklarını —yani vermek istedikleri dersi- hatırlamıyor olmam. Eminim sizler de belli şeyler hissediyorsunuzdur: Ebeveynin vermek istediği ders unutuldu gitti. Geriye sadece yenilen dayakların ve işitilen azarların soğuk anıları kaldı.
Tabii anne-babalarımız bu davranışları kötülük olsun diye yapmadılar. Amaçları bizi disipline etmekti, iyiye yönlendirmekti. Tek yaptıkları hata, bu iyi niyeti hayatlarına geçirirken kullandıkları yöntemleri sorgulamamış olmalarıydı. Kendi anne-babalarından gördükleri gibi davranmayı seçtiler ve belli noktalarda bu yüzden yanıldılar. Aynı bugünün ebeveyni olarak bizlerin, "Ne yapayım, sinirlendiğimde gözüm dönüyor, vuruyorum kırıyorum, sonra da vicdan azabı çekiyorum, öfke anında aynı anneme dönüşüyorum" dediğimiz anlarda yanıldığımız gibi...
Oysa bir şeyin uzun zamandır öyle yapılıyor olması, onun doğru yöntem olduğu anlamına gelmez. Aynı Elizabeth Pantley'in hikâyesinde olduğu gibi:
Anne mutfakta börek yapmakta, kızı da onu izlemektedir. Kız merakla sorar:
"Anne, neden yufkayı tepsiye koymadan önce kenarlarından iki parmak kesiyorsun?"
Annesi, "bilmem ki," der, "annem öyle yapardı..." Kız anneannesini arar ve aynı soruyu sorar:
"Anneanne neden börek yaparken yufkayı tepsiye koymadan önce kenarlarından iki parmak kesiyorsun?" O da aynı cevabı verir: "Annem öyle yapardı..."
Kız büyük ninesini arar ve ona da yufkanın kenarlarından neden kestiğini sorar. Nine cevap verir:
"Çünkü fırın tepsime o şekilde sığıyor!"
Bu örnek bize Hz. Ali'nin şu müthiş sözünü hatırlatır: "Çocuklarınızı kendi zamanınızın öğretilerine göre değil, içine doğdukları zamanın gerçeklerine göre yetiştirin." Yüce Mevla'nın, "Atalarınızın dininde ısrarcı olmayın. Ya onlar yanlış biliyorlarsa?" uyarısında bize miras kalan mesaj da aynıdır aslında: Yaptığın davranışın farkında ol, sebeplerini ve sonuçlarını düşün. Sırf annenin öyle yapmış olması o davranışı doğru kılmaz!
Bu bağlamda bugünün ebeveyni olarak çocuklarımıza karşı olan davranışlarımızı gözden geçirmeli, bu davranış bize yapılmış olsa nasıl hissederdik diye empati kurmalı ve özellikle sırf alışkanlıktan uyguluyor olabileceğimiz yıkıcı uygulamaları kontrol etmeyi öğrenmeliyiz. Ebeveyn olmanın 'çocuğu dünyaya getirmekten fazlası olduğu bilinciyle, doğru tutumlara ulaşma gayretimizi bir hayat tarzı olarak sürdürmeliyiz.
Bu cümle bize zor ve zahmetli geliyorsa, şunu düşünelim: Aslında hayatımızda bir beceriyi kazanmak ya da bir konuda ehil olmak için gözü kapalı pek çok eğitim alıyoruz. Araba kullanmak için ehliyet, meslek sahibi olmak için diploma, pasta yapmayı öğrenmek için bile kurslara gidip sertifika alıyoruz. Lakin şu hayatta üstlendiğimiz en önemli ve ciddi iş 'annelik' olmasına rağmen, bu konuda gayret göstermeye, okumaya, öğrenmeye 'zahmet' gözüyle bakabiliyoruz. Oysa günümüzde bilgiye ulaşmak, bilge insanlardan faydalanmak, okumak, araştırmak çok kolay. Pek çok uzmanın yazdığı kitaplar, verdiği eğitimler, yayımladığı makaleler var. Yeter ki biz anneler üzerimizdeki ataleti silkeleyelim ve daha doğru bir ebeveynlik duruşu için her daim gayret göstermeye niyet edelim. Gerisi kendiliğinden gelecek zaten...
İçindekiler
Minnettarım 13
Anneniz size bağırır ya da döver miydi? 17
Birinci Bölüm:
Neden Bağırıyoruz? 21
Çocuklarımıza neden bağırıyoruz? 23
Bağıran bir anne olmayalım çünkü 51
Pandora'nın kutusunu açma zamanı: 'Neden öfkeliyiz?' 62
Öfkemi nasıl kontrol ederim? 76
İkinci Bölüm:
Bağırmamak İçin Bir Dakika Mola! 87
Her şeyi bırakın, sıra şimdi kendinizde! 89
Kendimize vakit ayıralım da ne yapalım? 98
Evimizde bir çocuğumuz daha var: Evliliğimiz 107
Üçüncü Bölüm:
Bağırmadan Çocuk Yetiştirmenin Yolları 113
Bağırmayalım da tepemize mi çıksınlar? 115
Disiplinden ne anlıyoruz? 116
Disiplin sadece çocuk için midir? 122
Ceza ile disiplin olur mu? 124
Çocuklar neden olumsuz davranışlar gösterirler? 130
Disiplinde 3D yöntemi: Doğru dil, doğru davranış, doğru an.. 133
Doğru dil nasıl olmalı? 133
Doğru davranış nasıl olmalı? 144
Doğru an ne zaman olmalı? 153
Bağırmayan anneliği bağırmayan peygamberden öğrenelim.. 156
Son söz(leşme) 173