Kitap Başarı ve Mutluluk İçin Hayata Gülümse
Yazar Sıtkı Aslanhan
Yayınevi Çınaraltı Yayıncılık
Kağıt Cilt 2.Hamur, Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 216 sayfa – 13.5x21 cm.
Yayın Yılı 2017
Sıtkı Aslanhan Başarı ve Mutluluk İçin Hayata Gülümse kitabı nı incelemektesiniz.
Çınaraltı Yayıncılık Başarı ve Mutluluk İçin Hayata Gülümse kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
ÖNSÖZ
Gece gündüz peşinde koştuğumuz, yakalamak için bütün gücümüzü, zamanımızı sarf ettiğimiz, yıllar geçmesine rağmen her yerde aradığımız ama bir türlü bulamadığımız mutluluk ve başarı... Bugün geçmişe göre daha çok para kazanıyoruz ama daha mutsuzuz.
Bugün geçmişe göre daha lüks ve daha büyük evlerde yaşıyoruz ama daha mutsuzuz. Geçmişe göre sağlık imkânları bin kat daha iyi olmasına rağmen daha sağlıksızız.
İletişim teknolojisi inanılmaz noktada. Cep telefonumuzu ve interneti kullandığımız halde en uzak veya en yakın olduğu fark etmeksizin her geçen gün insanlarla daha az iletişim kuruyoruz. Uzaya gittik, galaksileri keşfettik ama kendimizi, eşimizi, çocuklarımızı keşfedemiyoruz. Aya ayak basıp gelen biz insanoğlu, bir adım ötesinde sofrasına koyacak bir ekmeği olmayan komşusunu fark edemiyor.
21. yüzyıl teknolojisinin, bilimin hızla ilerlemesine rağmen r geçen gün daha da mutsuzlaşan insanımıza, gerçek mutluluk başarının ne olduğuyla ilgili farklı bir bakış açısı getirmeye çağımız; kaybettiğimiz bazı değerleri, sahip olduğumuz ama kullanamadığımız potansiyelimizi gözler önüne sermeye çalıştığımız çalışmamızın faydalı olmasını dilerim.
İşten çıktıktan sonra gece 12'lere kadar köylerdeki kahvehanelerde bisküvi satarak okumamı sağlayan, üniversiteyi bitirdiğim-Kişisel Gelişim Uzmanı olmak için birçok iş teklifini reddedip aşık bir yıl para kazanamamış olmama rağmen inandığım bu yoIda ilerlemem için beni destekleyen, yanımda olan, bana inanan ve güvenen sevgili babam Ahmet Aslanhan, canım annem Ayşe Aslanhan; bu serüvende inancımı güçlendiren, zorluklara benimle beraber katlanan sevgili eşim Tuğba Aslanhan; yoğun çalışması içerisinde, uykusuz geceler geçirme pahasına yazılarımı büyük özenle okuyan, düzelten, kitabıma şeklini veren kıymetli ağabeyim Ahmet Maraşh; en zor anlarımda hep yanımda olan sevgili dayım Murat Kocakaplan; değerli dost İlyas Ertemur; bana olan inançlarını hep dile getiren sevgili kayınpederim ve kayınvalidem Fikri-Rahime Yarış; değerli Kevser Türkay; düşüncelerini, yardımlarını esirgemeyen Rahime Demir; İsparta ve Manisa'daki sevgili dostlarım; bu kitap, sizin... Hepinize çok teşekkür ediyorum...
MUTLULUK
Hepimizin hayattaki en büyük gayesi mutlu bir hayat sürmektir. Bunun için gece gündüz çalışır, her türlü zorluğa katlanırız. Mutlu olabilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçmayız. Onu yakalayabilmek için koşarız nefes nefese, kalırız tam yakaladık derken, bir bakarız ki avucumuzun içinden kaçmış. Sabah evimizden mutlu olmak için çıkarız ama akşam evimize mutsuz döneriz.
Bugün sahip olduklarımız mutlu olmamızı gerektiriyor. Üç kıtada nam salmış, büyük bir devlet kurmuş olan Osmanlı sultanlarının hayatına baktığımızda biz onlardan daha çok şeye sahibiz. Meselâ İstanbul'u fetheden Fatih, makam arabasıyla Boğaz Köprüsünden 180-200 km/h hızla gitmenin tadını yaşayamamış, canlı yayına iç katılamamış, cep telefonuyla konuşamamış, kışın ortasında domates, biber, patlıcan yiyememiş... Biz bugün çok daha fazlasına sahip olmamıza rağmen niçin mutlu olamıyoruz? Peki, mutlu olmamız için ne gerekiyor? Nelere sahip olursak mutlu oluruz?
Para Eşittir Mutluluk mu?
"Mutlu olmak için ne olması gerekiyor?" diye sorduğumda birçok seminerimde aldığım ortak cevap: "Para." İnsanların söylediği şey hep bu... Para olursa, daha iyi bir maaş alırsak, daha ok para kazanırsak, daha iyi bir mevki ve makam sahibi olursak mutlu olacağız. Ama gazete ve televizyonlara baktığımızda, haber bültenlerini izlediğimizde, pek çok zengin ve ünlünün psikolojik ve ruhsal yoksunluğunu çok net bir biçimde görebilmekteyiz. "Ulaşırsak mutlu oluruz." dediğimiz hayata, daha ötesine sahip olan Elvis Presley'in aşırı alkolden 1977'de ölüme yenik düştüğünü, Blues'un en önemli isimlerinden olan Robert Johnson'un 27 yaşında kıskanç bir koca tarafından öldürüldüğünü, efsane grup Queen'in solisti Freddie Mercury'nin AİDS nedeniyle öldüğünü, Jimi Hendriks'in ve Jenny Jopi'nin uyuşturucudan öldüklerini, efsanevî grup Let Zeppelin'in davulcusu John Bonham'ın alkol komasına girerek öldüğünü, AC-BC'nin haylaz solisti Don Scott'un da tıpkı John Bonham gibi alkol koması sonucu öldüğünü çok açık bir şekilde görebilmekteyiz dostlar.
Şov programı, dizi film çekimleri, stand-up gösterileri derken sürekli koşturan Beyaz'ın aşırı stresten dert yandığını, geceleri uyuyamadığını, ünlü şovmenin; "Uyurken farkında olmadan dişlerimi sıkıyorum, bu nedenle yatarken ağzıma dişlik takmaya başladım. Ayrıca uyumadan önce kas gevşetici hap da içiyorum, bu kadar stresin sonucu ne olacak bilmiyorum?" diye dert yandığını, genç bir mankenin röportajında özel hayat açısından; "Son beş senedir kendimi 40-50 yaşında gibi hissediyorum, çok yorgunum!" dediğini medyada açık bir şekilde görmekteyiz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Mutluluğun ancak parayla olacağını söyleyen bir gruba, ne kadar maaş aldıklarını sorduğumda ortalama 1500 TL civarında olduğunu söylediler. "Peki," dedim, "maaşınız bundan sonra 1500 TL değil de 5000 TL olsa, lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve bana şunu söyleyin: Eşinizle, çocuklarınızla, dostlarınızla daha mutlu olabilmek, daha mesut bir hayat yaşayabilmek için bu paranın ne kadarını, nereye harcayacaksınız? Akşam evinizde o lanet olası televizyonu kapatıp eşinize dönüp onun gözlerinin içine bakarak, çocuğunuza sarılarak onlarla beraber vakit geçirebilmenin kaç para olduğunu zannediyorsunuz? Yani aylık kazancımız arttığı, maaşımız 1500 TL'den 5 bin TL'ye, 10 bin ya da 100 bin TL'ye çıktığı zaman eşimize, çocuklarımıza, dostlarımıza, her şeyin ötesinde kendimize ayırdığımız zaman, kendimizle baş başa kalma, kendimizi sorgulama sürecimiz daha mı fazla olacak? Dünyanın en zengin ülkesinde, teknolojinin en ileri olduğu ülkede sizce insanlar çok mu mutlu?"
1950'den beri sadece Amerikalı'lar, kendilerinden önce yeryüzünde yaşamış olan tüm insanlardan daha fazla doğal kaynak kullanmışlar. Dünya nüfusunun % 5'ini oluşturan ABD, dünya kaynaklarının % 30'unu tüketmekte. Orta sınıf bir Amerikalı, dünya kaynaklarını orta sınıf bir Meksikalı'dan 5 kat, bir Çinli'den 10 kat, Hindistan'dan 30 kat daha fazla kullanmakta. 1978-98 yılları arasında Amerika'da kişi başına tüketim % 45 artmış. Fakat bugün 40 milyon Amerikalı bir tür uyku bozukluğu rahatsızlığı yaşıyor. 45 milyon kadarı düzenli olarak reçeteli psikolojik uyuşturucular kullanıyor. Milyonlarca insan da alkol ve yasal olmayan uyuşturucu bağımlısı. Boşluk duygularını doldurmaya ve kaygılarını denetim altında tutmaya çalışan milyonlarca Amerikalı, obez olacak kadar aşırı yemek yiyor.
Paranın Verebilecekleri ve Veremeyecekleri
"insanlar mutluluğu yalnızca maddi ihtiyaçların karşılanması olmadığını kavrar. Böylece toplum maddî şeylerin ötesinde olan bir ödüller sistemi oluşturur. "
Yany Ghu
Laurence Boldun dediği gibi; para bize yaşamdaki basit şeyleri daha dolu olarak değerlendirecek zamanı verebilir. Ancak bunu yapmak için gereken saf ruhu ve merakı veremez. Para bize yeteneklerimizi geliştirecek zamanı verebilir ancak bunu yapacak cesareti ve disiplini veremez. Para bize başkalarının yaşamında değişiklik yapma gücünü verebilir ancak bunu yapma arzusunu veremez. Para bize ilişkilerimizi geliştirmek ve beslemek için zaman verebilir; ancak bunu yapmak için gereken sevgiyi ve özeni veremez. Para bizi kolaylıkla bıkkın, korkak, bencil ve yalnız biri hâline getirebilir. Kısacası, para kendisini ne için istediğimize ve onunla ne yapacağımıza bağlı olarak bize, özgürleşmemizde veya köleleşmemizde yardım edebilir. Bu açıdan Horace'ın, "Zenginlik, kendisine sahip olana ya hizmet eder ya da hükmeder." dediği 2000 yıldan bu yana hiçbir şey değişmemiştir.
Sahip olduğumuzda mutlu olacağımızı düşündüğümüz paraları kazanmaya başladığımızda bu sefer mutluluğumuzun önünde başka engellerin olduğunu görürüz. Yang Chu der ki: "insanlar mutluluğun yalnızca maddî ihtiyaçların karşılanması olmadığını kavrar. Böylece toplum maddî şeylerin ötesinde olan bir ödüller sistemi oluşturur. Bunlar unvanları, tanınmışlığı, sosyal konumu, pratik gücü kapsar ve hepsi de kişisel tatmin denilen paketin içindedir. Bunların cazibesine kapılan ve sosyal baskıyla kışkırtılan insanlar, kısacık yaşamlarını, bunların peşinde koşmak için zihinlerini ve bedenlerini tüketerek geçirirler. Belki bu onlara yaşamlarında bir şeyler başardıkları duygusu verebilir ama gerçekte çok acı çekerler. Artık yürekleriyle göremez, işitemez, davranamaz, hissedemez ve düşünemezler. Yaptıkları her şeyin, kendilerine sosyal bir başarı getirip getirmeyeceğine bakarlar. Sonunda hayatlarını başka insanların taleplerine göre geçirir ve asla kendi hayatlarını yaşayamazlar. Bu, bir mahkûmun veya kölenin yaşamından ne kadar farklıdır acaba?"
Maalesef biz başkalarına göre hareket ediyoruz. Hayatımızı onlara bakarak, onların isteği doğrultusunda şekillendiriyoruz. Sonbaharda Kızılderililer şeflerine kışın soğuk geçip geçmeyeceğini sormuşlar. Herhangi bir fikri olmayan şef, kışın soğuk geçeceğini ve hazırlanmak için odun toplamaları gerektiğini söylemiş.
İyi bir önder olan şef, en yakın telefon kulübesine giderek ulusal hava durumu servisini arayıp sormuş: "Kış soğuk mu geçecek?" Telefondaki adam; "Evet, bu kış epey soğuk olacak." demiş. Şef, köye geri dönüp odun toplama işini hızlandırmış. Bir hafta sonra tekrar ulusal hava durumu servisini aramış: "Kış soğuk mu geçecek?" Telefondaki adam; "Evet, bu kış gerçekten oldukça soğuk olacak." cevabını yinelemiş. Bunun üzerine şef geri dönüp adamlarına, bulabildikleri bütün odun parçacıklarını toplamalarını söylemiş. Bir hafta sonra tekrar ulusal hava durumu servisini aramış: "Bu kışın kesinlikle çok soğuk geçeceğine emin misiniz?" Telefondaki adam; "Kesinlikle eminim. Çünkü Kızılderililer deli gibi odun topluyorlar." diye cevap vermiş.
Mutluluğumuzun Önündeki Engeller
Biz mutluluğumuzu sürekli erteliyoruz. Mutluluğumuz kollarını açıp bize doğru gelirken biz başka bir yöne doğru onu yakalamanın peşinde koşuyoruz. Mesela üniversiteye hazırlık döneminde en büyük hedefimiz, bir yerlere kapak atmaktır. "Ah," deriz, "üniversiteyi bir kazansam dünyalar benim olacak." Dünyada benden daha mutlu başka kimse olmayacak. Gecemizi gündüzümüze katar; zor şartlarda bütün arzularımızı, isteklerimizi, zevklerimizi erteler; bir üniversite kazanırız. Ama üniversite yılları başladığında büyük bir hayal kırıklığına uğrarız. Çünkü kazandığımız üniversitenin hayallerimizdeki üniversite olmadığını görürüz. Yani üniversite bizi mutlu etmez. Her gün aynı şeyler, her gün aynı şeyler... O zaman mutluluğumuzu diploma alacağımız güne bağlarız. Evet, evet diploma! Bir diploma alsam, işte o zaman çok mutlu olacağım! Yıllar geçer, üniversiteyi bitirir diplomayı alırız ama bu sefer hayatın başka sorunuyla karşılaşırız. Erkekler için ciddi bir askerlik problemi söz konusudur. Askerliği aradan bir çıkarsam işte o zaman mutlu olurum, diye düşünürüz. Askere gideriz, askerliğimiz biter.
Bu sefer mutlu olabilmemiz için üniversite mezunu, askerliğini yapmış biri olarak mutlaka iyi bir iş sahibi olmamız gerekir. "Hele bir sırtımı devlete dayayabilsem, iyi bir devlet işi ya da özel sektörde iyi bir iş olsa, şöyle iyi bir maaş alsam, düzenli bir işim olsa, işte o zaman çok mutlu olacağım!" diye düşünürüz. Zaman geçer, bir işimiz de olur. Sabah kalkıp gider, akşam döneriz. Bakarız ki, o ilk günlerdeki mutluluğumuz yine kaybolmakta. Sahip olduğumuz iş de bizi mutlu etmemekte. Bir şeylerin eksik olduğunu hissederiz. Etrafımıza bakarız: Yalnızlık. "Evet, mutluluk evlilikte! Eğer evlenirsem, sıcak bir aile yuvam olursa, sabah evden mutlu çıkabileceğim, akşam eve dönmek için hararetle koşacağım sıcak bir aile yuvam, beni çok seven ve benim de çok sevdiğim bir eşim olursa, dünyalar benim olacak! Evlilikte benim mutluluğum!"
Nasip olur, karşımıza kısmetimiz çıkar evleniriz; bir gün, üç gün, beş gün, iki ay derken mutluluğun tek başına evlilikte de olmadığını görürüz. Bir şeyler eksiktir. Evde bir şeylerin kırılıp dökülmesi lazımdır. Evet, mutluluk bir kız çocuğu sahibi olmakta. "Bir kızım olsa, işte o zaman mutlu olacağım." deriz. Kızımız olur. Yanına bir de oğlan lazım. Bir seminerimde arka sıralardan biri el kaldırıp; "Olmaz hocam!" demişti, "Olmaz!" "Niye abi?" dedim, "Bir hata mı yaptık?" "Olmaz hocam!" dedi. "Önce oğlan, sonra kız. Çünkü biz Trabzonluyuz." "Peki." dedim. "Nasıl olsa sipariş veriyoruz, önce oğlan olsun, sonra da kız." Çocuklarımız da olur ama mutluluğumuz yine eksiktir.
Kirada oturuyoruz, hayat şartları çok zor. "Şöyle başımızı sokacak, iki küçük odalı da olsa, semti falan da çok önemli değil, bir evimiz olsa, bak işte o zaman ne kadar mutlu olacağız!" diye düşünürüz. Yıllarca yemez içmez para biriktiririz; bir kooperatife gireriz, borç harç derken bir şekilde ev sahibi de oluruz. Evimize gireriz ama birkaç sene geçtikten sonra artık evimizin de bizi mutlu etmediğini görürüz.
Çoluk çocuk bir yerden bir yere giderken toplu taşıma araçları sıkıntı vermektedir. Eşin dostun da rahatça gidip geldiği arabaları vardır. Bunları görürüz ve mutlu olmak için; "Ayağımızı şöyle yerden kesecek bir arabamız olsa, bak ne kadar mutlu olacağız!" demeye başlarız. Nasip olur, bir arabamız da olur. Ve bir gün eşinizle beraber çay kahve içerken eşinize döner dersiniz ki: "Yâ hanım, şu çocukları hayırlısıyla bir başgöz etsek ne kadar güzel olacak, ne kadar mutlu olacağız değil mi?" Yaş 50-60 ve biz hâlâ mutlu olmayı bekliyoruz.
Sevgili dostlar! Mutlu olmamız için ne olması lazım. Hayat geldi ve işte hızla gidiyor. Hepimiz bir şeylerin peşinde koşuyoruz. Ev sahibi, araba sahibi olmak, güzel mobilya, daha güzel imkânlar, bunları istemek çok doğal. Ve bunlara sahip olmak için tabiî ki sıkıntılar çekeceğiz, tabiî ki birçok problemle karşılaşacağız, elbette canımızı sıkan birçok şey çıkacak karşımıza. Birçoğumuzun okul taksidi borçları, kredi kartı borçları, bir şekilde sürekli ödemek zorunda olduğumuz taksitlerimiz, yani hepimizin borçları var. Benim çözemediğim, anlayamadığım nokta şu: Biz ev taksidini öderken suratımızı astığımızda, evde terör estirdiğimizde, iş yerinde arkadaşlarımızla hoş olmayan diyaloglar içine girdiğimizde taksitler daha hızlı mı ödeniyor? Mesela kooperatife girmişsiniz; yedi-sekiz sene gülmek haramdır artık, gülemezsiniz! Çünkü taksit ödüyorsunuz.
Mutluluğu Nerede Bulacağız?
Dostlarım! Mutluluğu ulaşılacak bir yer olarak görüyoruz. "Ev sahibi olursam mutlu olacağım!" Ne zaman?
Sekiz sene sonra, on sene sonra. Peki, arada geçen sekiz-on sene ne olacak? "Araba sahibi olursam mutlu olacağım!" Ne zaman? Üç sene sonra. Peki, araba sahibi olana kadar geçecek üç seneye ne olacak? Mutluluk, ulaşılması gereken yer değil, gidilen yoldur. Arzu ettiğimiz şeyleri elde etmek için yola düşerken, onları elde etmeye doğru giderken mutlu olabiliyor muyuz? Cevap verilmesi gereken soru budur.
Bir otobüs yolculuğunda, yanımda 40 yaşlarında biri vardı. Sohbet etmeye başladık. Ne iş yaptığını sordum. Çalışmadığını söyledi. İzmir'de oturuyormuş. "İzmir gibi bir yerde çalışmadan geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?" diye sorduğumda; "Sağolsun, pederden 30-35 daire kaldı, onların kirasıyla geçiniyorum." dedi. "Peki, çoluk çocuğunuz var mı? Evli misiniz?" diye sorduğumda bir anda çok sert bir şekilde; "Deli misin be adam! Ben kendime zor bakıyorum, bir de çoluk çocukla mı uğraşacağım?" deyiverdi.
Bir dershaneye danışmanlık yapıyordum. Çok iyi bir öğrencimiz vardı. Kendisinden Türkiye'de derece bekliyorduk. Bir gün öğretmen arkadaşlara dedim ki: "Öğrencimizin ailesini bir ziyaret edelim, ortamını görelim, acaba daha başarılı olması, daha iyi yerlere gelmesi için ailesiyle beraber yapabileceğimiz neler var? Hem ailesini de görmüş oluruz." Bir grup öğretmenle beraber ziyarete gittik. Evlerinin bulunduğu yer gecekondu bölgesindeydi. Asgarî ücretle çalışan bir babanın altıncı çocuğu. İki odalı, çok mütevazı bir ev. O kadarını tahmin edemediğimiz için biraz kalabalık gitmiştik, inanın bize çay ikram edecekleri bardakları yoktu. Evin hanımı gidip komşudan ödünç aldı. Ama siz o evin içine girip, eşlerin birbirleriyle, çocuklarıyla olan konuşmalarını, o göz temaslarını, o yüz ifadelerini gördüğünüzde diyorsunuz ki: İşte mutluluk bu! Hani bir yere girersiniz, buz gibi bir hava; bir yere girersiniz sıcacık, güzel bir hava. Bugün birçok evde, lüks yemek masası etrafında anne, baba ve çocuklar, herkese ayrı tabaklarda yemekler; kimse konuşmuyor, suratlar asık, çocuklar sofradan kalkıyor, biri bir odaya, diğeri başka bir odaya, evin hanımı mutfağa, beyi televizyonun başına, vatanı milleti kurtarmaya...
Dostlar! Biz, mutluluğumuzu erteliyoruz. Mutluluk yanıbaşınızda. Mutluluk sizin içinizde. Birileri size mutluluk vermeyecek.
Hep bir şeylere sahip olursam mutlu olurum düşüncesi var insanlarda. Sahip olma duygusu ister istemez borçluluk duygusuna sahip olmayı doğuruyor. Yani, sahip olmamız için birilerinin bize borçlu olması lazım. Devlet bize borçlu, annemiz babamız bize borçlu, çocuklarımız bize borçlu, eşimiz bize borçlu, komşularımız, dostlarımız herkes bize borçlu. Sahiplenmeye takılıp kalmışız. Eğer beklentilerimize cevap verilirse, yani devlet isteklerimizi, annemiz-babamız arzularımızı yerine getirirse, eşimiz ve çocuklarımız beklentilerimize cevap verirse bize olan borçlarını ödemiş oluyorlar. Peki ya getirmezlerse? İşte o zaman da bize ihanet etmiş oluyorlar. Bu düşünceye sahip olduğumuz zaman, kaçınılmaz olarak mutsuz oluyoruz dostlar!
Hayatın Makineleşmesi
Mutsuzluğumuzun bir başka nedeni de hayatımızın tamamen makineleşmesi. Eskiden kuş sesleriyle, hoş bir rüzgâr esintisiyle uyanan insanoğlu bugün makine sesleriyle uyanıyor. Makinelere biniyor, makinelerle dolu işyerine gidiyor, oradan tekrar makinelerle dolu evine gelip bütün zamanını makineler arasında geçiriyor. Yani, insanlar makineleşti. Ve bizler zamanla makineler gibi duygularımızı kaybetmeye başladık.
Yeteneklerimizin Farkında mıyız?
"Ördel[erin dacadları dışadır ama onları uzatmaya çalışırsad ördeyın canı yanar. Uurnanın dacadları uzundur ama onların dır parçasını deşmeye çalışırsad turna acı çeder. "
Cduany Uzu
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9786055563592 |
Marka | Çınaraltı Yayın |
Stok Durumu | Bu ürün geçici olarak temin edilememektedir. |
9786055563592