Kitap Delailün Nübüvve Tercümesi
Yazar İmam Beyhaki
Yayınevi Ocak Yayıncılık
Tercüme Hüseyin Yıldız, Hasan Yıldız, Zekeriya Yıldız
Kağıt Cilt 1.Hamur Ivory Kağıt ( sarımtırak )
Sayfa Ebat 3.600 Sayfa - 17x24 cm
785 TL, Ocak Yayıncılık İmam Beyhaki Delailün Nübüvve Tercümesi kitabını incelemektesiniz.
5 Cilt Delailün Nübüvve kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Sübkî’nin kendi dalında bir eşinin bulunmadığını söylediği ve İbn Kesir’in siyer ve şemail konularında temel kaynak olarak nitelendirdiği elinizde bu kitap, daha önce yayınevimiz tarafından neşirlerini gerçekleştirdiğimiz 10 ciltlik Şuabul îmân ile 20 ciltlik es-Sünenü’l-Kebîr’in değerli müellifi Ahmed bin el-Hüseyn el Beyhaki nin ünlü eserlerinden birisidir.
Sahasındaki diğer kaynaklardan farklı olarak Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) tüm hayatını kronolojik olarak vermesi ilk bakışta insana abartılı bir sunum olarak geliyorsa da tüm siyer malumatı içinde aktarılan metinlerde gözden kaçan detaylarda Resûlullah’ın pek çok mucizesinin geçtiği dikkati çekmektedir ki ortaya çıkan çalışma, bu yönüyle de müellifinin araştırma gücünü ve ilmi dehasını ortaya koymaktadır.
Elinizdeki bu kitap, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) hayatını kronolojik olarak sunarken siyer âlimleri olan Mûsa b. Ukbe, Zührî, İbn İshâk ve Vâkidî’den alıntılar yapmakla kalmayıp büyük bir hadis külliyatı içinden de O’nun çeşitli mucizelerine işaret eden binlerce hadise de yer vermiştir.
YAYINCININ ÖNSÖZÜ
Ocak Yayıncılık olarak daha önce Türkçe çevirileri yapılmamış Sünnet-i Nebeviyye kaynakları olan büyük hadis koleksiyonlarını yayımlama imkânı bahşeden Yüce Allah'a hamd eder, onun Sevgili Resûlü Muhammed sallallahu aleyhi vesellem'e sonsuz salâtü selamlan arzederiz. Üçüncü Hicri asrın en önemli muhaddislerinden olan Beyhakî'nin önce Şuabu'l-îmân adlı 10 ciltlik kitabını daha sonra da onun en hacimli eseri olan ve 21800 hadis-i şerif ve âsâr içeren es-Sünenü'l-Kebîr'i ya da diğer adıyla es-Sünenü'l-Kübrâ'sını Arapça ve Türkçe olarak yayımlama imkânına kavuştuk. Bunu bize lütfettiği için Cenâb-ı Hakka şükrederiz.
Hadis âlimleri arasında Sünnet-i seniyyeyi ezberinde bulundurma ve güvenilirlik açısından kendi döneminin bir numarası olarak görülen Beyhakî, telif ettiği eserleriyle Şâfiî mezhebini ihya ederek yeri asla doldurulmamış bir hizmet vermiştir. Yeryüzünden Şâfiî mezhebi tamamen kaybolsa, sahip olduğu bilgi birikimiyle onu tekrar ortaya çıkaracak derecede kaynağa sahip olmakla nitelendirilmiştir.
İbn Teymiyye'ye göre Şâfiî âlimlerinin en bilgilisi ve telif ettiği eserleriyle bu mezhebe en fazla desteği olan kişi olarak tanımlamıştır. Tâceddîn es-Sübkî: "Şuabul-îmân, Menâkibu'ş-Şâfiî ve Delailü'n nübüvve adlı eserleri, yeminle ifade ediyorum ki, hiçbiri benzeri yazılmamış eserlerdir" ifadesini kullanmıştır. İbn Kesîr ise, Delâilü'n nübüvve yi siyer ve şemail kitaplarının temel kaynaklarından birisi olarak nitelendirmiş ve meşhur tarihi el-Bidâye ven nihâye'de ondan pek çok alıntılarda bulunmuştur.
Elinizdeki Delailü'n nübüvve kitabının ele aldığı Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) mucizelerine gelince; Yüce Allah, kullarının bazılarını kendisi için seçerek onlara hitap etmek ve zâtını tanımayı bahşetmek suretiyle diğer kullarından farklı konumlara yerleştirmiştir ki biz bunlara resuller demekteyiz. Onları kulları arasında vesile kılmış ve kendisine ulaştıracak hidayet bilgilerini kullarına öğretmesi için görevlendirmiştir. Onların dillerinden ve ellerinden beşerin gerçekleştirmesi imkanı olmayan harikulade olayları yaratmak suretiyle kendi katından onları destekleyip tasdik etmiştir.
Kur'ân'da geçen pek çok âyette teyid edildiği üzere kullara gönderilmiş peygamberler mucize göstermekle teçhiz edilmiştir. Bu durumda konu Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) olunca, sahip olduğu fazileti konumuna uygun olarak gösterdiği mucizelerin çeşitliliği ve büyüklüğü akıllara durgunluk verecek içerik, tesir, sayı ve boyutlarıyla elbette en üst seviyede gerçekleşmiştir. Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) doğumundan vefatına değin tüm yaşantısı içinde çeşitli mekan ve zamanlarda muhtelif şekillerde yüzlerce mucizesi insanların gözü önünde gerçekleşmiştir.
Elinizdeki bu kitap, ümmetin sahip olduğu devasa hadis-i şerif külliyatı içinde yer alan Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) mucizelerini doğrudan ve dolaylı içeren her türlü veriyi biraraya getirmek amacıyla kaleme alınmış olup, daha sonra konuyla ilgili telif edilmiş pek çok siyer ve şemail çalışmalarına kaynaklık etmiş, bu ümmetin en değerli yazılı miraslarından birisidir.
YAZARI HAKKINDA
Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî el-Beyhakî (öl. 458/1066) Muhaddis ve Şâfiî fakihi.
Şâban 384'te (Eylül 994) Nîşâbur'a bağlı Beyhak bölgesinin Hüsrevcirdi köyünde doğdu; bu sebeple Hüsrevcirdî nisbesiyle de anılır. Beyhak'ta büyüdü ve ilk tahsilini burada yaptı. On beş yaşında iken hadis okudu, daha sonra da fıkıh öğrenmeye başladı. Fıkıh ilminde hocası Ebu'l-Feth Nâsır b. Muhammed el-Mervezî'dir. Muhtelif hocalardan faydalanmak maksadıyla İsferâyin, Tûs, Hemedan, İsfahan, Rey, Nîşâbur, Bağdat, Küfe, Mekke gibi yerleri dolaştı. Hadisi diğer ilimlere tercih ederek sadece onunla meşgul olmaya başladı. Hadis ilminin en önemli meselelerini Hâkim en-Nîsâbûrî'den öğrendi ve hocaları içinde en çok ondan faydalandı. Diğer hocaları arasında muhaddis, kelâm ve fıkıh âlimi İbn Fûrek, zâhid ve vâiz Harguşî, fakih ve muhaddis İbn Mahmiş, mutasavvıf Ebû Abdirrahman es-Sülemî, Ebû Hâzım el-Abdûyî, muhaddis, fakih ve kelâm âlimi Ebû İshak Rükneddin İsferâyînî, muhaddis Ebû Zer el-Herevî, muhaddis ve fakih Berkanî, İmâmul-Haremeyn Cuveynî gibi meşhur âlimler bulunmaktadır. Tanınmış talebeleri arasında, şeyhu'l-kudât İbnul-Beyhakî diye bilinen oğlu İsmâil b. Ahmed, Hafîdu'l-Beyhakî diye anılan torunu Ubeydullah b. Muhammed, Mekke ve Medine fakihi muhaddis Furâvî, Horasanlı muhaddis Zâhir b. Tâhir, muhaddis Ebu'l-Meâlî Muhammed b. İsmâil el-Fârisî sayılabilir.
Beyhakî, 406 (1015-16) yılından itibaren eserlerini telif etmeye başladı. Hadis ilmindeki sağlam bilgisi ve güçlü hâfızasıyla kendini kabul ettirdi. Hadislerde mevcut gizli kusurların tesbiti ile birbirine zıtmış gibi görünen rivayetlerin uzlaştırılmasında ve hadislerin fıkhını kavramada devrinin otoritesi oldu. Nîşâburlu âlimler kitaplarını, özellikle Marifetü's-sünen ve'l-âsâr'ın kendilerine okutmasını rica ettikleri için 441 (104-950) yılında bu maksatla Beyhak'tan Nîşâbur'a gitti. Bu şehre sonraları iki defa daha geldi. Beyhakî fıkıh ve usûl-i fıkıh sahalarında da devrinin otoritelerinden biriydi. Mensubu bulunduğu Şâfiî fıkhının üstünlüğünü savundu ve bu alanda değerli eserler verdi. Bu sebepledir ki İmâmu'l-Haremeyn Cuveynî, her Şâfiî fakihinin İmam Şâfiî'ye minnet borcu olduğunu, ancak mezhebini ve görüşlerini müdafaa etmek için Beyhakî'nin kaleme aldığı eserler sebebiyle İmam Şâfiî'nin ona minnettar olması gerektiğini söyler (İbn Asâkir, s. 266). Gerçekten de Beyhaki'nin eserleri sayesinde Şâfiî fıkhı daha geniş bir muhite yayılma ve tutunma imkânı bulmuştur. Zehebî'ye göre, geniş ilmi ve âlimler arasındaki ihtilâflara olan derin vukufu sebebiyle kendi adına bir mezhep kurup ictihad etmeyi arzu etseydi bunu mükemmel bir şekilde başarabilirdi. Onun ilimdeki yerini tesbite çalışan otoriteler, hem hadis hem de fıkıhtaki üstün mevkiine ve Eş'arî kelâmındaki geniş bilgisine özellikle işaret ettikten sonra çeşitli ilimlere vâkıf olduğunu, daha önce benzeri görülmeyen eserler verdiğini ve 1000 cüzü bulan eserlerinin hacmi itibariyle de seleflerini geçtiğini belirtirler. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey zamanında (1040-1063) vezir Amîdulmülk'ün teşvikiyle Eş'arîler aleyhinde şiddetli bir takip başladığı zaman Eş'arî olması sebebiyle Beyhakî de İmam Kuşeyrî ve İmâmuT-Haremeyn Cuveynî gibi yurdundan ayrılarak Mekke'ye sığındı.
Beyhaki 10 Cemâziyelevvel 458'de (9 Nisan 1066) Nîşâbur'da vefat etti. Cenazesi Beyhak'a nakledilerek doğduğu yer olan Hüsrevcird'de toprağa verildi. Beyhaki, dünya malına değer vermeyen zâhid bir âlimdi. İlim tahsili uğrunda ve hayatının daha sonraki devirlerinde çeşitli sıkıntılar çektiği halde bunlardan kimseye şikâyet etmezdi. Maddî imkânsızlık sebebiyle Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin sünenlerine sahip olamadığı rivayet edilir. Hz. Peygamber'in ve ashabın örnek hayatını yaşamaya çalışırdı. Otuz yıl aralıksız oruç tuttuğu nakledilmektedir. İlmî tartışmalarda rakiplerine karşı son derece anlayışlı ve insaflı davranırdı.
DELÂİLÜ'N-NÜBÜVVE
(Bu bolüm. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinden ilgili madde alınıp içine tarafımızdan yapılan ilaveleri ihtiva etmektedir.)
Peygamberlik müessesesini, özellikle Hz. Muhammed'in peygamberliğini ispatlamak amacıyla yazılan eserlerin ortak adı.
"Bilinmeyen şeyin öğrenilmesini sağlayan bilgi, kılavuz" anlamındaki delilin çoğulu olan delâil ile "peygamberlik" anlamındaki nübüvvet kelimesinden oluşan delâilü'n nübüvve, terim olarak bir peygamberin bizzat gösterdiği veya peygamberliğine alâmet olmak üzere kendisi dışında meydana gelen tabiat üstü olayları konu edinen, peygamberin getirdiği ilkeleri ilmî tahlillere tâbi tutarak bunların ilâhî kaynaklı olduğunu, dolayısıyla o peygamberin de hak peygamber olduğunu ispatlamayı amaçlayan eserleri ifade eder. Peygamberlerin gerçekleştirdiği tabiat üstü olaylar, benzerlerini meydana getirme açısından muhataplarını âciz bıraktıkları için mûcize, nübüvveti kanıtladıkları için de delil-delâil diye adlandırılır. Peygamber olacak kişinin doğumu sırasında veya nübüvvetle görevlendirilmesi esnasında meydana gelen hârikulâde olaylar nübüvvetin delillerinden sayılmakla birlikte mûcize olarak isimlendirilmez. Ebû Hâtim er-Râzî'ye göre bu iki türe giren olayların tamamına "işaretler ve alâmetler" anlamında a’lâm denilir. Bunlara ayrıca "deliller" mânasında olmak üzere âyât ve şevâhid adı da verilir {A'lâmu'n-nübüvve, s. 193). Ebu'l-Hasan el-Eş'arî ise aTâm terimini mûcize ile birlikte ve daha geniş bir anlamda kullanır (Makâlât, s. 438).
İslâm âlimleri, mutlak olarak nübüvvet müessesesini ve özellikle Hz. Peygamber'in nübüvvetini ispatlamak amacıyla yazdıkları bu tür eserlere a'lâmu'n-nübüvve yanında delâilü'n-nübüvve adını vermek suretiyle hem bizzat peygamberlerce gösterilen mûcizeleri, hem de kendileri dışında meydana gelen hârikulâde olayları delâil kapsamına almışlardır. Nitekim İbn Teymiyye, delâilü'n nübüvve ve a'lâmu'n-nübüvve tabirlerinden her birinin diğerinin yerinde kullanılabileceğine işaret etmektedir (en-Nübüvvât, s. 268). Nübüvvetin ispat edilmesi amacıyla yazılan eserler bu iki isim dışında çeşitli adlarla da anılmıştır. "Peygamberliğin kanıtlanması" anlamında kullanılan isbâtu'n nübüvve, isbâtu'r-risâle, tesbîtu delâili'n-nübüvve ile "nübüvvetin delilleri" anlamındaki hucecu'n-nübüvve, âyâtu'n-nübüvve, şevâhidu'n-nübüvve, alâmâtu'n-nübüvve, meâricu'n-nübüvve, emârâtu'n-nübüvve ve el-hasâisu'n-nebeviyye bunların başlıcalarıdır. Beşâiru'n-nübüvve tabiri ise genel olarak "Hz. Muhammed'in nübüvvetini doğrulayan belgeler", özel olarak da "önceki kutsal kitaplarda onun peygamberliğini müjdeleyen metinler" anlamında kullanılır (bak. BEŞÂİRÜ'n-NÜBÜVVE).
Taşköprizâde, metafiziğin bölümleri içinde mûcizelerin peygamberliğe delil oluşu keyfiyetini, mûcizelerle sihir vb. hârikulâde olaylar arasındaki farkları incelemeyi konu edinen "emârâtu'n-nübüvve" adlı müstakil bir ilim dalının bulunduğunu belirtmekteyse de (Mijiâhu's-sa'âde, l, 321) Kâtib Çelebi onun bu görüşünü isabetli bulmaz ve sadece peygamberlik müessesesi ile Hz. Muhammed'in nübüvvetini ispatlamak için müstakil eserlerin yazılmasının, bu konunun kelâm ilminden ayrı bir ilim dalı olarak kabul edilmesini gerektirmeyeceğini belirtir (Keşfü'z-zunûn, l, 161). Nübüvvet meselesinin kelâm ilmine ait üç temel konudan birini teşkil etmesi Kâtib Çelebi'nin haklılığını ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber'in nübüvvetle görevlendirilmesinden sonra vahye inanmayan çeşitli zümrelerin ortaya çıktığı, bunların arasında yer alan bazı şairlerin şiirlerinde peygamberlik müessesesini tenkit ettikleri bilinmektedir. İslâmiyet'in Arap yarımadasını aşarak hızla yayılmasının ardından Mecûsîlik ve Maniheizm gibi eski dinlere, materyalizme veya sadece Tanrı'nın varlığını kabul edip vahyi inkâr eden felsefi akımlara, ayrıca İslâm dinine mensup olduğu iddiasında bulunan aşırı fırkalara bağlı değişik zümreler bu tenkitlere fikrî boyutlar ekleyerek bunları devam ettirmiş, nihayet nübüvvet müessesesi aleyhinde yazılan eserlerle konu İslâm dini için önemsenecek bir problem haline gelmişti.
İlk olarak hicrî II. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısında başlayıp III. (IX.) ve IV. (X.) yüzyıllarda etkisini sürdürdüğü kabul edilen zındıklık ve ilhâd hareketleri çerçevesinde İbnül-Mukaffa', Abdülkerîm b. EbiT-Avcâ, Beşşâr b. Burd, Ebû İsâ el-Verrâk, İbnü'r-Râvendî, Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî gibi âlimlerin nübüvveti felsefi açıdan eleştirenlerin başında geldiği zikredilir (İbnü'n-Nedîm, s. 216; Kadî Abdülcebbâr, I, 106, 129; Abdurrahman Bedevî, Min Târîhi'l-ilhâd fi'l-İslâm, s. 37). İslâm âlimleri, söz konusu kişilerce ileri sürülen iddialara ve yazılan eserlere erken devirlerden itibaren hem umumi kelâm kitapları içinde, hem de değişik adlarla müstakil eserlerde cevaplar vermişlerdir. Bunun sonucu olarak genellikle delâlilun nübüvve veya a'lâmu'n-nübüvve diye bilinen telif türü teşekkül etmiştir.
Abdülhalim Mahmûd, bu tür eserlerin telifini sadece nübüvvet probleminin dinin temel konularından biri olarak telakki edilmesine bağlıyorsa da (Delâilü'n-nübüvve, s. 14) vahyi inkâr etmek suretiyle peygamberlik müessesesini hiçe sayan akım ve eserlerin etkilerini göz ardı etmek mümkün değildir. Nitekim Ebû Hâtim er-Râzî'nin, A'lâmu'n-nübüvve adlı eserini vahyi inkâr eden filozof Ebû Bekir er-Râzî'ye reddiye olarak yazdığı bilindiği gibi Kâdî Abdülcebbâr da aynı konuya dair Tesbîtu delâ'ili'n nübüvve'sini Hz. Muhammed'in peygamberliğini ispatlamanın yanı sıra onun peygamber olmadığını öne sürenleri reddetmek maksadıyla kaleme aldığını kendisi kaydetmektedir (a.g.e., I, 5, 51). Son devir âlimlerinden M. Zâhid Kevserî de bu görüşü teyit etmektedir (Tebyînu kezibi'l-müfierî, Mukaddime, s. 18).
Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) mucizeleri sayıca pek çoktur. Beyhakî, elinizdeki eserin giriş bölümünde ilim adamlarından birinden nakille bu sayının 1000'e ulaştığını söylemekte, Nevevî (Şerhu'n-Nevevî alâ Müslim 1/2) ise bu sayının 1200'i geçtiğini söylemekte, İbn Hacer ise (Fethu'l-bârî 6/583) Hanefî âlimlerinden nakille Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) elinde 1000, kimilerince de 3000 mucizenin gerçekleştiğini söylemektedir.
KİTAP HAKKINDA
( Bu bölüm, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nden ilgili madde alınıp içine tarafımızdan yapılan ilaveleri ihtiva etmektedir. )
Tam adı Delâilü'n-nübüvve ve ma'rifetu ahvâli sâhibi'ş-şerî'a olan eser, Beyhakî'nin ileri yaşlarında yazdığı en son kitaplarından biridir. Beyhakî, kendi ifadesinden anlaşıldığına göre, eseri telif ederken "eş-Şeyhü'r-Reîs" diye andığı hocası (muhtemelen Ebû Sa'd Muhammed b. İbrâhim el-Hargûşî) tarafından yazılmış olan el-Medhal ilâ Kitâbi Delâili'n-nübüvve adlı eseri örnek almıştır.
Bablar şeklinde düzenlenen eseri bir giriş ve on bir bölüm halinde ele almak mümkündür. Giriş kısmında geçmiş peygamberlerin nübüvvetiyle Hz. Muhammed'in nübüvvetinin ancak mûcizelerle ispat edilebileceği belirtildikten sonra Hz. Peygamber'e ait en büyük mûcizenin Kur'ân-ı Kerîm olduğuna ve Kur'an'ın taşıdığı çeşitli i'câz yönleriyle diğer mûcizelerden daha kuvvetli bir delil teşkil ettiğine işaret edilir. Haberin kısımları, haber-i vâhidin delil oluşu, hadislerin nevileri ve hadis usulüne dair çeşitli konular hakkında verilen kısa bilgilerle giriş kısmı tamamlanır.
Birinci bölümde Hz. Peygamber'in soyu, isimleri, doğumu, çocukluk dönemi ve bu sırada meydana gelen hârikulâde olaylarla ilgili rivayetler nakledilir.
İkinci bölüm, Hz. Peygamber'in bedenî ve ahlâkî özellikleriyle (sûret ve sîreti) geçmiş ilâhî kitaplardaki vasıflarına ilişkin bilgileri ihtiva eder.
Üçüncü bölüm Hz. Peygamber'in doğumundan nübüvvetle görevlendirilmesine kadar geçen hayatı boyunca zuhur eden nübüvvet alâmetlerine ayrılmıştır.
Dördüncü bölümde Hz. Muhammed'in nübüvvetle görevlendirilmesi, vahyin başlaması, Müslümanlığı ilk kabul edenler, müşriklerin müslümanlara yaptığı eziyetler, Habeşistan'a hicret, Mi'rac olayı, Akabe biatları, Mescid-i Nebevî'nin inşası, kıblenin Kâbe yönüne çevrilmesi ve bu hadiselerde ortaya çıkan mûcizeler nakledilir.
Beşinci bölüm Hz. Peygamber'in gazve ve müfrezelerde müşahede edilen mûcizelerini, altıncı bölüm ilk beş bölümde belirtilenlerin dışında kalan birçok mûcizesini kapsar.
Yedinci bölümde Hz. Peygamber'in yaptığı duaların kabul edilmesi, sekizinci bölümde bazı yahudi âlimlerinin, Hz. Peygamber'e sordukları sorulara aldıkları tatmin edici cevaplardan sonra müslüman olmaları, dokuzuncu bölümde Hz. Peygamber'in gayba dair verdiği haberlerin gerçekleşmesi ve bunların nübüvvetine delil oluşu üzerinde durulur.
Onuncu bölümde Hz. Muhammed'in peygamber olacağına dair rüyalar, vahyin gelişinin Hz. Peygamber üzerinde müşahede edilen etkileri ve bunların nübüvvetine delil oluşu anlatılır.
On birinci bölümde Hz. Peygamber'in hastalanması ve vefatı sırasında meydana gelen hârikulâde olaylar nakledilir.
Beyhakî'nin Delâilu'n-nübüvve'si, muhteva ve plan bakımından büyük çapta Ebû Nuaym el-İsfahânî'nin aynı adı taşıyan eserine benzer. Kitapta hadisler tahrîc edilerek daha çok sahih hadislere yer verilmiş, nübüvvetin delili mahiyetindeki hârikulâde olayları ihtiva eden rivayetlerin zayıf veya mevzû olanlarına işaret edilmiş, ayrıca günümüze kadar ulaşmayan bazı kaynaklarda mevcut bilgiler nakledilmiştir.
Elimizdeki Delâilü'n-nübüvve'nin iktibaslarda bulunduğu kaynaklarına gelince Buhari ile Müslim'in Sahih'leri, İmam Ahmed'in Müsned'i, Tayâlisî'nin, Müsned'i, Buhârî'nin et-Târîhu'l-Kebîr'i, Abdurrezzâk'ın Musannef i ve İbn Mende'nin Ma'rifetu's-sahâbe'si ile yine onun Delâilu'n-nübüvve'si. Kendilerinden kelami konularda nakillerde bulunduğu ulemâ arasında İbn Huzeyme, Ebû Süleymân el-Hattâbî, Ebû Abdillah el-Halîmî ve Ebû Mansûr el-Eyyûbî sayılabilir. Meğâzi ve siyer kaynaklarından Muhammed b. İshâk, Mûsa b. Ukbe ve Urve b. ez-Zübeyr'in yanısıra Vâkıdî'nin Megâzî'sinden yüklü miktarda alıntılar yapmıştır. Lügat bilginlerinden en çok istifade ettikleri ise Ezherî, Asmaî ve Ebû Bekir b. el-Enbârî'dir. Ayrıca kitabın bazı yerlerinde yine kendisine ait olan Sünen, el-Esmâ ves-Sıfât, Fadâilu's-sahâbe ile Kitâbu'r-Ru'ye adlı eserlerine göndermeler yapılmıştır.
Eserde bazı rivayetlerin tekrarlandığı görülür. Veciz bir kitap olan Kur'ân-ı Kerîm'den istifade edilerek ciltler dolusu eserlerin meydana getirilişini önemli bir i'câz noktası olarak kaydeden Delâilün nübüvve, âlimlerin takdir ederek başvurduğu önemli bir kaynak olmuştur. Özellikle İbn Kesîr'in el-Bidâye'si ile Suyûtî'nin el-Hasâ'isü'l-kübrâ'sında ondan bolca nakiller yapılması bu hususu teyit edici mahiyettedir.
Bu sahada kaleme alınmış çalışmaların en kapsamlı ve meşhuru, hiç kuşkusuz Beyhâkî'nin elimizde bulunan Delâilü'n-nübüvve'sidir. Sübkî, Beyhâkî'nin, biyografisi içinde saydığı ona ait Kitâbu'l-i'tikâd, Delâilun-nübüvve, Şuabu'l-îman, Menâkibu'ş-Şâfiî, ve ed-Da'vâtu'l-kebîr adlı kitapların kimsenin benzerini telif etmediği benzersiz eserler olduğuna dikkat çekmiştir (Bak: Tabakâtu'ş-Şâfiiyye 4/9)
Zehebî ise: "Bak kardeşim! Beyhâkî'nin Delâilü'n-nübüvve'sine sahip çık. Çünkü o, gönülde şifa, hidayet ve ışıktır" ifadesiyle övgüde bulunmuştur. Sehâvî ise bu daldaki eserlerin en kapsamlısı olduğuna dikkat çekmiştir. (İ'lân s. 167)
İbnül-Mulakkın'ın Gâyetu's-sûl fi hasâ'isi'r-Resûl, İbn Dihye el-Belensî'nin Buğyetu's-sâ'il ammâ havâhu Kitâbu'd-Delâil adıyla ihtisar ettiği ve Muhammed b. Abdirrahman es-Sehâvî'nin hakkında el-Kavlu'l-murtekâ fi hatmi Delâili'n-nübüvve adlı bir çalışma yaptığı Delâilü'n-nübüvve, önce Abdurrahman Muhammed Osmân'ın tahkikiyle iki cilt halinde (Kahire 1389/1969), daha sonra Abdülmu'tî Kal'acî'nin tahkikiyle yedi cilt olarak (Beyrut 1405/1985) yayımlanmıştır ki, tercümeye esas alınan baskısı da budur.
Ocak Yayıncılık İmam Beyhaki 5 cilt Delailün Nübüvve Tercümesi kitabını incele diniz.