Kitap Eşimin Eşi Yok
Yazar Sema Maraşlı
Yayınevi Motto Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton Cilt
Sayfa Ebat 182 sayfa - 13.5x21 cm
Yayın Yılı 2019
Bugüne kadar evlilik konusunda çok şey yazılıp çizildi. Kimi kutsaldır diye evliliği göklere çıkardı, kimi aşkı öldürüyor diye yerden yere vurdu, kimi de bol bol öğüt verdi.
Ben de hikâyesini yazmak istedim. Çünkü ben hikâyelerin gücüne çok inanırım. Hikâyeler soyut duygulan somutlaştırır; elle tutulur, akılda kalır bir hale getirir.
Yaşanmış olaylardan yola çıkarak yazdığım hikâyelerde pek çok kişinin kendinden bir parça bulacağına inanıyorum. Yazdıklarım; sorunlarıyla, çözümleriyle evlilikte mutluluk sanatına katkıda bulunacak hikâyeler olsun diye uğraştım.
Bu kitaptaki hikâyelerde maddî sıkıntılar, fedakârlıklar, büyük olaylar yok. Yangının hikâyesini değil, yangına sebep olan kıvılcımın hikâyesini yazdım. Gülün hikâyesini değil, gülü yeşerten suyun hikâyesini yazdım.
Dilerim beğenirsiniz.
Sema Maraşlı
Sunuş
Eşimin Eşi Yok
Küskün Gelin
Rüya
Çamsakızı
Bir Başka Dünya
Sevgili Karım
Yıllar Sonra
Büyü
Sevgi Diye Bir Şey
İncir Çekirdeği
Cilve
Evlilik Yıldönümü
Bir Buket Gül
Ben Benim
Hediye
Bildiğin Yol
Sivrisinek.
Duygu Soslu Mantık Salatası
Bakış Açısı
Vasiyet
Yol Arkadaşı
Kulaktan Kalbe
El İyisi
Sevgi Dili
Rende
Aileden Sorumlu Bakan
Fırsat
Küçük Şeyler
Altm ne için, can ne için, inci mercan da nedir?
Bir sevgiye harcanmadıktan Bir sevgiliye feda edilmedikten sonra Mevlânâ
Her şey Güven Mobilya şirketinin "Eşsiz Mobilya" adıyla ürettiği ev mobilyalarının tanıtım işini Fırat Reklam ajansına vermesiyle başladı. Bu iş Fırat Reklam çalışanlarının günlerce uykularını kaçırdı. Güven şirketi reklam için büyük bir bütçe ayırmışta ve çok etkili bir reklam kampanyası yapmak istiyordu. Bugüne kadar yapılmış olan hiç bir reklama benzemesin, herkes bu reklamı konuşsun, mobilya denince akla önce "Eşsiz" markası gelsin, bu marka insanların beynine kazınsın istiyordu.
İş böylesine büyük ve önemli olunca, Fırat çalışanları günlerce düşündüler, taşındılar, evlerine çekilip saatlerce gözlerini mobilyalara dikip baktılar. "Eşsiz'in eşi yok" sloganından başka ellerinde hiçbir şey yoktu. Bu slogana uygun bir kampanya yapılmalıydı, ama nasıl? Her bir reklamcı en ilginç fikri üretip kampanyanın fikir babası ol
mak istiyordu. Fikir anası olmak isteyen kadınlar da kafa yoruyorlardı tabi.
Reklam şirketinde çalışan Filiz bir gün şirkete "Buldum buldum!" diye sevinç çığlıkları atarak girdi:
"Eşsiz mobilya adına, 'Eşimin eşi yok' diye bir kampanya yapabiliriz. Mektuplarla ve maillerle insanlar katılır, eşlerini anlatırlar, biz de en iyi, en ilginç yazılara ödüller veririz."
Bu fikri h erkes onaylayınca Güven şirketiyle görüşüldü. İnsanların ilgisinin fazla olacağı düşünülerek ödüller büyük tutuldu. Kampanyaya katılanların içinden 500 kişinin birer odası, 100 kişinin de bütün evi döşenecekti. Doğrusu Fırat çalışanları kampanyaya ilginin yüksek olacağım bekliyorlardı fakat beklenenin üzerinde bir katılım oldu. Mektuplar ve mailler, kampanyanın ne kadar ilgi çektiğini anlatmaya yetiyordu. Katılan katılmayan herkes bu kampanyadan bahsediyor, kendisiyle baş başa kaldığında da eşini ve evliliğini sorguluyordu. "Eşim yazsaydı, benim için acaba ne yazardı?" sorusu zihinleri meşgul ediyordu. Eşi ile birlikte yazanlarla, eşine göstermeden mektup yazıp gönderenlerle ve sadece zihninden geçirenlerle ashnda çok daha fazla kişi kampanyaya katılmış oluyordu. Evinde evlenmek üzere bekâr çocuğu olan ana babaların zorla konuşturulmasıyla yazılan mektuplar dahi yazılıp gönderiliyordu. Yani kampanya gündeme oturmuştu.
Kampanya için gelen bütün yazılar okunup tasnif edildikten sonra kampanyada çalışan reklamcılar değerlendirme yapmak için toplandılar. Fırat Reklam Ajansının sahibi Sinan Bey;
"Arkadaşlar öncelikle hepinize teşekkür ederim. Çok yoruldunuz." dedi. "Sıra geldi kazananları tespit etmeye. Sizlerin seçtiği örnek mektupları dinleyelim, sonra da hediye verilecek olanları belirleyelim. Şimdi Filiz ve Cemil seçilen mektupları bize okuyacaklar." Öncelikli söz hakkı, kampanyanın fikir anası olan Filiz e verildi. Filiz;
"Ben en çok şu mektubu beğendim, onunla başlayacağım." dedi. "Bir hanımefendinin mektubu bu:
'Eşimin eşi yok. Çünkü kırk yıllık evliliğimizi balayında kırk gün gibi geçirmemi sağladı. O benim dünyadaki cennetim, bekârken yaptığım dualarınım karşılığı. Onunla yaşamaktan ve onunla yaşlanmaktan dolayı çok mutluyum. Üzüntümde, sevincimde, hastalığımda her zaman yanımdaydı. Biz hiçbir zaman güz gülleri şarkısındaki gibi olmadık. Duygularımızda güzü görmedik, hep baharı yaşadık. Geç kalmadık. Sevmeyi bildik. Sevdik. Sevgimizin değerini bilip ona sahip çıktık. Bu duygular da ancak eşsiz bir insanla yaşanır değil mi?'"
Filiz sustuğunda alkışlar beğeninin ortak olduğunu ifade ediyordu. Cemil;
"Evlilikbu olmalı herhalde." dedi. Kadınlar bu kez onu alkışladılar. Cemil;
"Teşekkür ederim. Ben de size bir beyefendinin mektubundan bir bölüm okuyacağım." diye devam etti.
"Eşimin eşi yok. Çünkü o harika bir insan. Onunla evlendiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ben çok kavga edilen bir ailede büyüdüğüm için evlenmek istememiştim. Annemin zoruyla evlendim ama ummadığım kadar mutlu oldum. Eşim hiç bir zaman bağırıp çağırıp beni komşulara rezil etmedi. Ben de onu hiç kırmadım. Ne derse onu yaptım. Geçen gün benimle birlikte pazara geldi. Eve gelirken poşetleri taşımama yardım etti. Bir erkek için bu ne güzel bir mutluluk, böyle bir eşim olduğu için çok mutluyum."
Bunun üzerine Sinan Bey;
"Adam dalga mı geçiyor, ciddi mi; ben anlayamadım." dedi. "Pazarlarda, ağır poşetleri sürüyerek evine gitmeye çalışan kadınları hiç görmemiş olabilir mi?"
"Bence ciddi ve hayata çok iyimser bakıyor." diye cevap verdi Cemil. "Eşinin hep iyi yönlerini görmüş. Asıl iyi olan kendisi gibi görünüyor."
"Hatalarını değil, iyi yönlerini görmek çok önemli." diye ekledi Filiz.
"Şimdi de bir hanımefendinin mektubuyla devam edeceğim." dedi Cemil.
"Eşimin eşi yok. Çünkü eşi yokmuş gibi yaşıyor. Keşke ben onun eşi olacağıma her akşam uzandığı kıymetli kanepesi, elindeki kumandası, izlediği haber programı veya okuduğu gazetesi olsaydım. Onlara ayırdığı zamanın onda birini bana ayırsaydı mutlu bir eş olurdum. Bazen akşamları ona bakıyorum, elinde kumandayla kanepede uzanan bu yabancı adam kim diyorum."
Bu örnekten sonra Mete;
"Bu sözler bana hiç yabancı gelmedi. Takma adla benim eşim yazmış olmasın." dedi. "Çünkü o da arada bir, 'Eşin olacağıma keşke bir reklam filmi olsaydım.' der."
Mete dışında herkes gülüştü. Oysa o ciddiydi. "Mektubu mutlaka görmeliyim. Karımın el yazışım tanırım." diye düşündü.
Daha sonra sözü tekrar Filiz aldı:
"Şimdi okuyacağım, bir beyefendinin mektubu.
'Eşimin eşi yok. Çünkü eşsiz bir çenesi var. Sürekli konuşur. Ne yorulur, ne de bıkar. Bizim
aile sırrı diye bir şeyimiz yoktur. Ne yaşadıysak arkadaşları ve ailesi bilir. Evimde kesinlikle dinlenemiyorum. Kapıdan girdiğim andan gece yatana kadar onu dinlemek zorundayım. Hele bir de bana kızgınsa, tamam. Güçlü hafızasını çalıştırarak, gelmiş geçmiş ne varsa otomatik tüfek gibi hiç durmadan atışta bulunur. Her atış beni yaralıyor. Her atış onu biraz daha benden uzaklaştırıyor. İyi ki iş yerim var da orada kafamı dinliyorum."'
Bunun üzerine Sinan Bey;
"Vah yanmış adam, hem de ne yanmış!" dedi.
Filiz başka bir mektupla devam etti.
"Şimdi de bir mail okuyacağım. Dertli bir kadın göndermiş.
'Eşimin eşi yok. Çünkü o çok iyi bir insan. Tanıyan herkes onu sever. Gündüz işinde gücünde, akşam evinde. İyi kazanıyor, bol harcıyor. Dört dörtlük bir insan ama kesinlikle bana göre değil. Ben gezmeyi eğlenmeyi severim, oysa o evde oturmayı seviyor, hayatı monoton yaşıyor. Ben eşimin, birlikte gezip eğlenebileceğim, avazım çıktığı kadar bağırıp kavga edebileceğim enerjik bir adam olmasını isterdim. Evlendiğimden beri ağız tadıyla kavga bile edemedim. Hep ben konuşurum, o dinler. Keşke zamanı geriye çevi-rebilseydik. Ben kayınvalideme huyuyla suyuy
la, efendiliğiyle pek övündüğü bulunmaz oğlunu geri verip şöyle şuradan, eşi benzeri bulunan, öfkesiyle sevinciyle hayatı yaşayan bir adam alabil-seydim. Evet iyi bir insan olarak eşimin eşi yok, ama bu beni mutlu etmiyor.'"
Bu mektuptan sonra Cemil;
"Ben kadınları anlamıyorum arkadaş. Bulmuş melek gibi adamı, istemiyor. İyi olsan suç, kötü olsan suç." dedi.
Filiz hemen atıldı:
"Aym durum erkekler için de geçerli. Ne demiş ünlü bir düşünür: İyi kadınlar sıkar, kötü kadınlar bunaltır.' Demek ki orta yolu bulmak lazım."
Cemil;
"Şimdi ben, bir beyefendinin mektubuyla devam edeceğim." diye devam etti.
"Eşimin hiçbir konuda eşi yok. Aman eşi olmasın, ona benzeyen başka kimse olmasın, ben yandım başkaları yanmasın. 30 yıllık evliliğimizde, ekmeğimi salatanın suyuna batırıp ağız tadıyla yiyemedim. Ne zaman elim salataya uzansa, o korkunç tiz sesiyle bağırır. 'Adam edemedim seni, adam edemedim, yemek yemeyi öğretemedim.' diye bas bas bağırır. Kendisi iyi aile kızıymış. Öyle görgüsüzlüklere tahammül edemez-miş. Sorun sadece salatanın suyuyla bitse ona da
razıyım. Ben yemek yerken gözü hep üzerimde-dir. Yemeği burnumdan getirmek için mutlaka bir şeyler bulur. Huysuzluğu sadece yemekle sınırlı kalsa ona da razıyım. Yok o her zaman huysuzluk edecek bir şeyler bulur. İkimizin de şeker hastalığı ve kolesterolü var. Ayda bir tahlil yaptırırız. Bana kalsa hiç tahlil yaptırmam ama karım istiyor. Her ay tahlil günü, benim için bir işkence günüdür. Eğer benim tahlillerim onun tahlillerinden daha iyi çıktıysa vay halime. Bir hafta başımın etini yer. 'Domuz gibisin, domuz! Hiç bir şeyin yok. Tabi neden olsun? Kafana bir şey takmazsın ki; derdin, üzüntün mü var ki? Benim gibi ince düşünceli değilsin. Herkese, her işe yetişmeye uğraşmıyorsun. Odun gibisin odun. Keyfin yerinde!' diye söylenir durur. Yıllardır çalıştım, onu en iyi şartlarda yaşattım ama o hep şikayet etti. Neden 30 yıldır onunla yaşadım, aynl-mayıp onu çektim? Tabii ki çocuklarım için. Ben babasız büyüdüm. Onlar da babasız kalsın, boyunları bükülsün istemedim. Artık çocuklar büyüdü. Ondan ayrılmak istiyorum ama bunu ona söylemeye cesaretim yok. Yıllarca karımdan korka korka korkağın teki olmuşum. Hep çocukların hatırı için kadınların kocalarına katlandığı söylenir. Oysa çocukların hatırı için karısına katlanan çok erkek var. Bu da bilinsin diye yazdım bu mektubu. Ödül falan istemiyorum."
Mektup bittiğinde odaya derin bir sessizlik hakim olmuştu. Kimse söyleyecek bir şey bulamıyordu.
Filiz elindeki kağıdı göstererek; "Arkadaşlar şimdi de not ettiğiniz mektup başlıklarını okuyacağım." dedi.
"Eşimin eşi yok, çünkü o sanki bekârmış gibi kendi keyfine göre yaşayıp gidiyor. Bense evlenirken 'aile kuruyorum, artık bir eşim olacak' diye sevinirken meğer iki kişilik bir yalnızlığa ortak olmuşum."
"Eşimin eşi yok, çünkü çok işi var. Söylediğine göre bizim mutluluğumuz için durmadan çalışıyor. Bizi ne zaman mutlu edecek onu bilmiyorum. Umudum da yok."
"Eşimin düşüncesizlikte eşi yoktur. Sadece kendini düşünür. Evliliğin sorumluluğunu almadığından, eşinin olup olmaması onun için fark etmiyor."
"Eşimin eşi yok, çünkü her işimize karışan bir annesi var."
"Eşimin terbiyesizükte eşi yok, onun davranışlarından utanıyorum."
"Eşimin eşi var; ama yok gibi yaşıyor. Bence hâlâ evlendiğinin farkında değil. Eşinden daha çok arkadaşlarını, futbolu ve gezmeyi seviyor.
"Bunlar olumsuz mektuplar. Bu mektupların devamı çok. Ama şimdi biraz da iyi örneklerden okuyayım."
"Eşimin eşi yok, çünkü o her zaman kendinden çok beni ve çocukları düşünür."
"Eşimin eşi yok, çünkü merhametli ve sevgi dolu."
"Eşimin eşi yok, çok dürüst bir insan. Nerede olursa olsun ona güveniyorum."
"Eşimin eşi yok, çünkü o çok akıllı, başarılı, hak yemeyen bir insan. İşinin hakkını işine, eşinin hakkım eşine, çocuklarının hakkım çocuklarına, kendi hakkını da kendine vermeyi her zaman bildi. Hiçbir gün birine ağırlık verip diğerlerini ihmal etmedi. Öyle olmak için de çok akıllı olmak gerekmez mi? İşte bu yüzden eşimin eşi yok. Onu çok seviyorum."
"Eşimin eşi yok, o benim mutluluk ve huzur kaynağım."
Bu sözlerden sonra Sinan Bey;
"İşimiz uzun, şimdilik bu kadarı yeterli. Önce okunanları değerlendirelim. Diğerlerini daha sonra dinleyelim." dedi.
Fırat Reklam çalışanları, bir haftalık çalışma sonucunda ödül verilecek mektupları belirlediler.
Ödül kazananların isimleri gazete ilanıyla açıklandı. Mutlu olanların mutluluğu arttı, dertli olanlar teselli oldu.
Hediyeleri de en kısa zamanda gönderildi. Reklam kampanyası amacına ulaşmış oldu. Eşsiz Mobilya en çok satan mobilyalardan biri oldu.
Reklam şirketinde çalışanları en çok mutlu eden ise hediyeler ulaştıktan sonra eşinin kötü yönlerini yazarak hediye kazananlardan gelen mektuplar oldu. Mektupların içeriği birbirine benziyordu. Ancak bu mektupları yazanların eşleri mektuba ne yazdıklarım sorunca, onlar, eşlerinin ne kadar iyi yönü varsa, biraz da abartarak saymışlar. Eşleri tarafından beğenildiğini ve takdir edildiğini duyan eşler, olumlu yönde değişmişler. Hepsi de mektupların asla açıklanmamasını ve imha edilmesini istiyordu. Kocasının kendisiyle ilgilenmemesinden şikayet eden, "Bir eş olacağıma bir kanepe olsaydım." diye yazan kadının gönderdiği mektup hepsini mutlu etti. Bu mektupta şunlar yazıyordu:
"Sayın reklam şirketi yetkilileri;
Gönderdiğiniz hediyeler için teşekkür ederim. Hediyeler gelince eşim mektuba onunla ilgili neler yazdığımı sordu. Yuvam yıkılmasın diye, tabü ki yazdığım şeyleri söyleyemedim. Onun ne kadar iyi huyu varsa onları saydım. O da çok mutlu oldu. Şimdi benimle çok ilgileniyor. Eşsiz kanepenin üzerinde eşsiz saatler geçiriyoruz. Meğerse bir kanepeye iki kişi sığabilir
miş. Her şey için teşekkürler. Sizden ricam lütfen o yazdığım mektubu imha edin. Mektupların içeriği açıklanmayacak denmişti ama yine de korkuyorum. Birilerinin eline geçer de yayınlanır diye. Mutluluğum bozulmasın, lütfen mektubumu yalan."