Kitap Et Tefsirul Hadis, Nuzul Sırasına Göre Kuran Tefsiri
Yazar İzzet Derveze
Yayınevi Düşün Yayıncılık
Tercüme Şaban Karataş, Ahmet Çelen, Mehmet Çelen
Kağıt - Cilt 2.Hamur ithal kağıt, Ciltli, 7 Cilt takım, özel kutulu
Sayfa - Ebat 3,850 sayfa, 14x19.5, orta boy, roman boy
Yayın Yılı 2014
7 cilt Et Tefsirul Hadis, Nuzul Sırasına Göre Kuran Tefsiri kitabını incelemektesiniz.
Düşün Yayıncılık İzzet Derveze Et Tefsirul Hadis Nuzul Sırasına Göre Kuran Tefsiri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
et tefsirül hadis nüzul sırasına göre kuran tefsiri izzet derveze
SUNUŞ
Elinizdeki tefsir, bir fikir ve hareket adamı olan İzzet Derveze'nin (1888-1984) Şam'da hapishanede iken teorisini ve yöntemini geliştirdiği çalışmanın sonucudur. Derveze, derin bir drüşünce, bilgi, birikim ve emek mahsulü olan bu tefsirin müsveddelerini Türkiye'de ikâmete mecbur kılındığı dönemde (1941-1945) yazmış ve daha sonraki yıllarda düzenleyip Lübnan'da bastırmıştır.
Çağdaş islam dünyasındaki birçok düşünce ve mücadele öncüsü gibi Derveze de Kur'an'ı -geleneksel ve donuk kalıpların ötesinde, aslına uygun bir tarzda- hapishanede keşfetmiştir. Fransız askeri otoritesinin onu, Filistin topraklarında halkı işgalci İngiliz yönetimine başkaldırıya teşvik ettiği gerekçesiyle Şam'da tutuklatmasının ardından, Derveze için Kur'an'la irtibat noktasında yeni bir dönem başlamıştır, ingilizlerin 1936 Filistin başkaldırısını bastırması, Derveze'nin siyasî aktivitesini kıramamış, hapis ve sürgün cezaları onun anti-emperyalist, anti-siyonist mücadelesini ve bağımsızlık aşkını yok edememiştir. Ve özellikle, Şam'daki hapishane dönemi Derveze için gelecek dönem içerisinde Kur'an'ı en temel ilgi odağı edineceği yılların başlangıç dönemini oluşturmuştur. İşte elinizdeki bu büyük eserin temelleri bu dönem içerisinde atılmıştır.
Kur'an'ı, hayatın tüm alanları için temel ve belirleyici bir rehber olarak gören Derveze, niçin böyle bir tefsir yazmaya ihtiyaç duyduğunu şu sözleriyle ortaya koymaktadır: "Üç kitabı (Asru'n-Nebi, Siretu'r-Rasûl, DüstÛru'l-Kur'ân) kaleme aldıktan sonra, kendileri ile dinlerinin kutsal kitabı arasındaki bağın kopmasına yol açan, onları üzüntü ve endişeye sevkeden geleneksel yönteme başkaldırıp, ondan yüz çeviren gençlerimizden birçoğunun hissettiği şiddetli İhtiyaca cevap vermek ve bahsettiğimiz bu üç kitaptaki konulara göre bölümlere ayırarak, Kur'an'ın tamamını ele almak amacıyla, tenzilin hikmetini, genel olarak Kur'an'ın prensiplerini ve ele aldığı konuları yeni bir yöntem ve tertiple göstereceğimiz kapsamlı bir tefsir yazma düşüncesi bizde oluştu".
Emperyalizmin siyasî, ekonomik ve kültürel pekçok alanda islam dünyasını kuşattığı bir dönemde Derveze, uyanışın, direnişin ve yeniden ayağa kalkışın ancak Kur'an'ı merkeze almak ve onu düşünce ve pratiğin merkezine koymakla gerçekleşebileceğini gayet iyi bilmekteydi. 0 halde herşeyden önce Kur'an'ın mesajının kavranması ve ona dayalı bir neslin yeniden inşası gerekmekteydi. Oysa -tefsirler de dahil- geleneksel yöntem ve anlayışlar yeni yetişecek olan neslin sorularını cevaplayamamakta, onlara yeni bir ruh ve dinamizm verememekte ve onları olumsuz anlayışlardan arındırarak Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi tarihi dönüştürebilecek bir nefesi üfleyememekteydi. Bu nedenle tarihi süreç içerisinde üzeri örtülen Kur'an'ın mesajının yeniden gün yüzüne çıkartılması ve çağın Kur'an ışığında yeniden okunması zarureti hasıl olmaktaydı, işte bu eser (et Tefsirul Hadis), Derveze için böyle bir ihtiyaca tekabül etmekteydi.
Kur'an'ı, müslümanların dinlerinin temel ilkelerini içeren, hayatlarına egemen olan aslî yasaları barındıran bir kitap, ilham kaynağı, ahlak sistemlerinin teorik ve pratik modeli, aydınlatıcı ışık, dinî ve dünyevî birçok işlerinde yol gösterici, maddî-manevî, genel-özel, siyasî, ekonomik, sosyal, kişisel ve insanî meselelerin çözümleyici rehberi; saygınlık, egemenlik ve zafer bakımından olabilecek en üst düzeye yükseltici ilahî bir rahmet olarak gören Derveze, müslümanların anlamak, üzerinde düşünmek, tefsir etmek, çıkarsamalarda bulunmak, mesajını algılamak ve ilhamını kavramak üzere Kur'an'ı, uğraşlarının en başında tutmakla yükümlü olduklarının ısrarla altını çizmektedir. Bu açıdan bakıldığında böyle bir tefsir, birtakım kişisel, akademik vb. kaygılardan öte Derveze için İslamî yükümlülüğü yerine getirmenin bir tezahürü olarak addedilmelidir.
Derveze'nin bu tefsiri, nüzul sırasına göre yapılmış bilinen ilk tefsirdir. Tefsir olayına islami mücadele pespektifinden bakmayı başarabilen müfessirin, böyle bir yöntemle Hz. Peygamberin Kur'an sayesinde başardığı devrimin bugün yeniden başarılmasının imkanını aradığı muhakkaktır. Böylelikle o, yeniden ümmet olma ve İslami yaşamı ihya etme sürecinde nüzul sırasını ve nüzul ortamını gözeterek vahyin daha iyi bir biçimde anlaşılmasını ve onun belirleyiciliğini öne çıkartmaktadır. Nitekim o, nüzul sırasını esas alarak yapmış olduğu bu tefsirini şöyle gerekçelendirmededir: "Bizim, nüzul sırasına göre tertip etme düşüncemiz, Kur'an'ı anlamak ve ona hizmet etmek için en üstün yol olduğuna inandığımız metoda uygun düşmektedir. Zira, böylece, iniş dönem ve merhalelerini daha açık ve net bir biçimde izlemek mümkün olduğu gibi, aynı şekilde nebevî sîretteki sürecin izlenmesi sağlanmış olmakta, öyle ya da böyle okuyucu Kur'an'ın nazil olduğu ortama, onun karşılaştığı şartlar, ilişkiler, boyutlar ve kavramların atmosferine girmekte, kendisi için tenzilin hikmeti berraklaşmaktadır".
Derveze'nin tefsirini diğerlerinden farklı kılan ve onu orijinal yapan daha pekçok özellik bulunmaktadır. Bunlar, sûrelerin içerik ve üslûbuna göre mantıkî açıdan tutarlı bölümlere ayrılması, nüzul ortamı gözetilerek ayetlerin açıklanması, Kur'an'ın parçacı bir yaklaşımla değil, bütünü gözönünde bulundurularak anlaşılmaya çalışılması, siyak ve sibaka dikkat edilmesi, gerek dil, gerekse muhteva açısından Kur'an'ın Kur'an ile tefsiri, Hz. Peygamber'e atfedilen bir kısım sahih olmayan rivayetleri Kur'an temelinde eleştiriye tâbi tutması ve Kur'an nasslarıyla çelişen rivayetleri esas kabul etmemesi, klasik tefsirlerde İbn Abbas gibi saha-bilere, Hasan-ı Basrî, Mücâhid ve Katâde gibi tabiîlere atfedilen pekçok rivayetin uydurma olup, ilk asırlardaki dinî-politik çatışmaları yansıttığını ileri sürerek bu tür rivayetleri tefsirine esas almaması, müteşabihâta ve gaybî alana giren konularda spekülasyonlardan ve gereksiz uzatmalara girmekten kaçınması, Kur'an'ın bir bilim kitabı ya da bir efsane kitabı şekline büründürülmeye çalışılmasına karşı çıkarak onun amaç ve maksadına göre tefsir edilmeye çalışılması, Kur'an'ın mücadele yöntemi ortaya konulmaya çalışılarak, onun tedriciliğinin vurgulanması, bölümlerde teşriî, ahlakî, sosyal ve ruhî hüküm, prensip, hedef, telkin ve yönlendirme gibi özelliklerin gösterilmesi ve bu yapılırken ilk aşamada gözleme ve beşerî kavramların gelişiminin müşahedesine dayanılması gibi özelliklerdir.
Burada belirtmek gerekir ki, Derveze tefsirinde uygulamaya çalıştığı bu tür özelliklerin yeni ve ilk defa kendisinin keşfettiği özellikler olduğunu savunmamaktadır. 0, tefsirinde gözettiği bu esasların ilk müfessirlerin eserlerinden çıkarılmış olduğunu ileri sürmektedir. Ancak o, bir bütün olarak bu özellik ve esaslara riayet edilmiş tek bir tefsirin dahi mevcut olmadığını sözlerine ilave etmektedir.
Derveze, elinizdeki tefsiri yazdıktan sonra kendi tefsir metodunu ortaya koyduğu ve tefsirinde atıflarda bulunduğu Kur'anü'l-Mecîd (Kur'an'ı Anlamada Bir Yöntem Çalışması) adlı bir eser daha kaleme almıştır ki, bu eser zaman itibariyle tefsirinden sonra yazılmış olsa da muhteva itibariyle tefsirin mukaddimesi niteliğindedir. Bununla ilgili olarak Derveze şöyle demektedir: "Bu kitap (Kur'anü'l-Mecîd), çeşitli araştırma konularını içermesi bakımından bağımsız bir eser, buna karşılık izlediğim tefsir metoduna, Kur'an'ı anlamaya yönelik ideal metodun açıklanışına, Kur'an hizmetine ve tefsirine ilişkin açıklamalar içermesi bakımından da " et Tefsirul Hadis "in mukaddimesi niteliğindedir". O halde elinizdeki eserin daha iyi kavranılması ve nasıl bir usûl çerçevesinde oluşturulduğunun anlaşılması babında Kur'anü'l-Mecid adlı eser bir katkı mahiyetindedir.
Vahyin şahitliğini ve Hz. Peygamber'in mücadele sünnetini bugünün müslümanları için canlı tablolarla ortaya koymaya çalışan Derveze, mevcut tefsir ve hadis kitaplarında yer alan ayetlerle ilgili yaklaşımları Kur'an'ın muhkem lafızlarından kalkarak değerlendirmekte, tefsirle ilgili zengin bir kavram hazinesi sunmakta ve okuyucusunu ayetlerle çağdaş sorunlar arasında bağ kurup muhakemede bulunmaya yöneltmektedir. Bununla birlikte, o da pek çok kişide olabileceği gibi, başta koymuş olduğu birtakım prensip ve esaslara aykırı bir tutum içerisine girebilmektedir. Bu durum nasih-mensûh ve bazı rivayetlerin aktarılması gibi hususlarda kendisini gösterebilmektedir.
Şu bir gerçektir ki, kim tarafından yapılırsa yapılsın, bütün yarar ve zorunluluğuna rağmen tefsir, sonuçta vahiy ile okuyucu arasına bir aracının girmesi demektir. Bu aracı bir insan olduğundan onun masum olması düşünülemez ve bu nedenle tefsir ameliyesinde birtakım hataların vuku bulması kaçınılmazdır. Bu yüzden asıl olan tefsir değil, Kur'an'ın kendisi ve ona ulaşmaktır. Bir tefsirin büyüklüğü de birtakım eksik ve kusurlarına rağmen, okuyucu ile Kur'an arasında bir köprü olmasında, onu Kur'an'a ulaştırmadaki başarısındadır.
Ekin Yayınları olarak Derveze'nin "et-Tefsîru'l-Hadîs" adlı tefsirinin, Kur'an'la insanları buluşturmada, onları doğrudan vahyin mesajı ile muhatap kılmada ve düşünce ve amelde gerçek belirleyicinin Kur'an olduğu gerçeğini içselleştirmede okuyucuya önemli bir katkı sağlayacağını ummaktayız. ( izzet derveze tefsiri al oku, nuzül sırasına göre kuran tefsiri, nuzul sıralı tefsir kitabı, et tefsirül hadis, satın al, ucuz tefsir, islami kitap, düşün yayınları, onlıne satış, nüzul sırasına göre kuranı kerim tefsir tercümesi )
Gayret bizden, tevfik Allah'tandır.
Ekin Yayınları / Düşün Yayınları
ÖNSÖZ
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Ancak O'na kulluk eder ve ancak 0'ndan yardım dileriz.
İçerisinde âlemlere şifa, hidayet, rahmet ve öğüt bulunan Kur'an'ın, kendisine indirildiği -Peygamberlerin sonuncusu- Muhammed Efendimize salat ve selam olsun.
Asru'n-Nebî, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı (Siretu'r-Rasul Mine'l-Kur'an)* ve Hayatın Çeşitli Alanlarında Kur'ani Düstur (ed-DüstÛr'ul-Kur'ani Fi Şuûni'l-Hayât)1 adlarındaki üç kitabımızı kaleme aldıktan sonra; kendileri ile dinlerinin kutsal kitabı arasındaki bağın kopmasına yol açan, onları üzüntü ve endişeye sevkeden geleneksel yönteme başkaldırıp ondan yüz çeviren gençlerimizden birçoğunun hissettiği şiddetli ihtiyaca cevap vermek ve (bahsettiğimiz) üç kitaptaki konulara göre bölümlere ayırarak, Kur'an'ın tamamım ele almak (arz) amacıyla; tenzilin hikmetini, genel olarak Kur'an'ın prensiplerini ve ele aldığı konulan, yeni bir yöntem ve tertiple göstereceğimiz kapsamlı bir tefsir yazma düşüncesi bizde oluştu.
* Asru'n-Nebi ve Siretu'r-Rasul'ün birleştirilmiş olarak Türkçe çevirisi: "Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı", 3 cilt. Yöneliş Yayınlan, 2. Baskı, istanbul, 1995.
1 - 1. Basım , Dımeşk, 1365 h.-1946 m., 2. Kahire, 1367 h. -1948 m., 3. Yine Kahire, 1376 h.- 1956 m.
Yukarıda belirtilen üç kitabı yazmamızı sağlayan daha önceki boş kalmamıza benzer yeni bir boş vakit nasip oldu. Burada kasdettiğimiz önce Mizze sonra da Dımeşk Kalesi Hapishanesi'ndeki mahpusluğumuzdur ki, buraya bizi; 1937-1938 yıllarında başlayan ve onaltı ay süren (Haziran 1939-Mart 1941- Filistin Başkaldırısı nedeniyle, İngilizlerin teşviki sonucu, Fransızlar hapsetmişti. Fransa'nın 2. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisiyle tam bu hapishaneden çıkacaktım ki, Suriye kuvvetleri, İngiliz ve bunlara katılan "De Gaulle"cü Fransız kuvvetlerini ablukaya alınca Dımeşk'ten elli ayı geçirdiğimiz Türkiye'ye sürgün edildik. Bu olay, tefsir düşüncesini uygulamaya koymak ve tefsirin müsveddelerini yazmak için bize güzel bir fırsat oldu (1941-1945). İstanbul kütüphanelerinde bulduğumuz çeşitli kitaplar ve birçok tefsir kitabı bu iş için bize yardım etti. Dımeşk'a döndüğümüzde (sürgündeyken) yazdıklarımızı gözden geçirmek ve diğer birçok kaynağa başvurmak için fırsatları ganimet bildik. Tefsirin yazımı düzene girip tamamlanınca temize çektik ve yazdıklarımızı gözden geçirmeğe ve bunlara faydalı gördüğümüz bazı düzeltileri yerleştirmeye devam ettik. Sonunda Allah, tefsirin bölümlerinin basılmasını nasip etti. Yeniden-tekrar (müsveddeleri) temize çektik, -aziz ve celil olan Allah'a, yardım edip muvaffak kılmasından ötürü hamd ederek- ciltleri teker teker baskıya verdik.
Tefsir müsveddelerinin yazımını tamamladıktan sonra yine bir ayrılığımızda; Kur'an'ın nüzulü, üslûbu, etkisi, tedvini, toplanması, tertibi, kırâetleri, yazımı (resm), muhkem ve müteşâbihi, kıssa ve gayb (haber)leri, tefsir etme metodları, tefsir etme ve anlamaya götüren ideal yöntem hakkında (başka) bir kitap kaleme almıştık. Bu kitap "el-Kur'anü'l-Mecîd"* adıyla basıldı ve tefsir için bir giriş (mukaddime) mesabesindeydi. Tefsiri yazarken, "el-Kur'an'ül- Mecid"de açıkladığımız üzere; Kur'an'ın tefsir edilmesi ve anlaşılması hakkında en iyi yol olarak kabul ettiğimiz metoda uygun şekilde yazmaya çaba sarfettik ki, bu metod şöyledir:
1-Bölüm ve alt bölümler, tam gruplara ayrılmıştır. Bu şekilde; anlam, nazım ve siyak yönünden bunlann doğru anlaşılması sağlanmış olmaktadır. "Grup" tam bir ayet veya birkaç ayet ya da ayetlerden oluşmuş uzun bir zincir olabilir.
2-Bilinmeyen (garib), çok sık rastlanılmayan kelime ve tabirler kısaca, lügat, nahiv ve belagat yönünden çok zaruret yoksa, ayrıntıya girmeden açıklanmıştır.
*) Bu kitabın Türkçe çevirisi: "Kur'anü'l Mecid", Ekin Yayınlan, İstanbul, 1997.
3-Yeri geldiğinde, yine lügat ve nazım açıklamalarına fazla dalmadan (metnin) işaret ettiği manalar açıklanmış; metnin ibaresi nazım ve lügat yönünden açıksa bu tür açıklamalardan uzak durulmuş; hedef ve işaret edilen anlamı ortaya koymakla yetinilmiştir.
4-Ayetlerin nüzulü münasebetiyle veya bu bağlamda nakledilen rivayetlere, bunların işaret ettiği anlam ve hükümlere kısaca değinilmiş; rivayet ve görüşlerden belirtilmesi gerekli görülenler aktarılmış, not düşülmesi gerekenlere kısaca not düşülmüştür.
5-Bölümlerde; teşriî, ahlâkî, sosyal ve ruhî hüküm, prensip, hedef, telkin ve yönlendirme gibi özellikler gösterilmiştir. Bu konuda, ilk aşamada gözleme; yaşam ve beşerî kavramların gelişmesinin gereklerini müşahede etmeye dayanılmıştır. İşte bu, bizim tefsirimizdeki temel noktadır. Bu nokta aynı şekilde öteden beri süregeldiği gibi Kur'an tefsiri ve Kur'anî davetin esası ve özüdür.
6-Bölümlerin, nebevi siret ve nebevi çevre yönünden içerdiği tablo ve sahneler ortaya çıkarılmıştır. Çünkü bu (durum) davetin içinde bulunduğu şartların, seyir ve aşamalarının anlaşılmasına, Kur'an'ın nazil olduğu atmosferin belirginleşmesine yardım eder ki, bununla Kur'an'ın amaçlarının birçoğu ortaya çıkmaktadır.
7-Vasıta ve destekleme özelliği taşıyan cümle ve bölümlere2 ve buralarda bulunan "takîb", "ta'lîl" (nedenini söyleme), "tatmin" (teskin etme), "ted’im" (destekleme), terğîb (özendirme), terhîb (sakındırma), takrib (yakınlaştırma), temsil (örnekleme), tendîd (kınama), tezkîr (hatırlatma), tenvîh (övme) gibi hususlara dikkat çekilmiştir. Bu kısımlar ayetlerin iniş amacı çerçevesinde bırakılıp, uzatılmamıştır. Bu çerçeveden çıkmamak şartıyla "siyak" gerektirmiş ise bu bağlamda gelen haberlere kısaca değinilmiştir.
2 "Vasıta ve desteklenme özelliği taşıyan (el-visâliyye ve't-ted'imiyye) cümle ve bölümler"den kastettiğimiz, "Kur'anl risalet ve onun muhkem prensiplerini yerleştirmenin hedeflenmesidir. Mesela; kıssalar, ahiret hayatının sahneleri, cin ve melekler, yaratılışın başlangıcı, evrendeki bazı varlıklar ve tabiat kanunları, tartışma ve delil isteme ayetleri, tergib ve terhib, va'd ve va'id, meseller, ve hatırlatmalar gibi... Öyle ki, bunların tamamı Kur'an'daki muhkem prensipleri yerleştirmek için gelmiştir. Şöyle denilmesi doğru olabilir: Bunlar; Kur'an'ın, "Kitabın anası olan muhkemler ve müteşabihler "şeklinde iki bölüme ayrıldığına dikkat çekilen Al-i imran ayetindeki belirtilen müteşabihlerdir. İşte bu durum çok önemli bir noktadır ki, eski-yeni işi uzatan birçok müfessir bunu görememişler ve muhkemlerden daha çok müteşabihlere veya "vasıta" ve destekleme özellikliğindeki ayetlere önem vermişlerdir. Sonunda da iş tersine dönmüş, bu bölümler asıl haline gelmiş, bu hal; problemlere, tezatlara, zihinlerin karışmasına, Kur'an'ın münakaşaya maruz kalmasına, kutsallığı ile davet, öğüt, hidayet ve teşri gibi amaçlarının çerçevesinden çıkarılmasına, hiç yeri ve gereği yokken eleştiri, red, inkar ve muhalefete maruz kalan, herhangi bir tarih, fen ve teori kitabına dönüşüvermesine yol açmaktadır. "el-Kur'anu'l-Mecid" kitabının üçüncü ve dördüncü bölümlerinde bu konuda yeterli bilgiler vardır.
8-Ayetlerin ve sûre bölümlerinin aralarındaki bağlantıya dikkat çekilmiştir. Ayetlerin delaletlerinden anlaşıldığı kadarıyla, Kur'an'i nazım ve konusal bağlantının ortaya çıkarılması için Kur'an pasajları birbirleri ile irtibatlandırılmıştır. Zira bu mevzuda bazıları, sûrelerdeki ayetlerin ve bölümlerin herhangi bir bağlantı ve uyum olmaksızın toplanmış olduğunu zannetmektedirler. Aynı zamanda bu konudaki incelemelerimiz, sûreleri oluşturan ayetlerin birbiriyle irtibatlı ve uyumlu olduğu noktasında bizi sarsılmaz bir kanaate sevketmiştir.
9-Mümkün olduğu kadar; tefsir, açıklama, siyak, tevil, delalet, amaç, (amacı) destekleme, tablo ve sahnelerle ilgili olarak; lafız, terkip ve Kur'an cümlelerinden istifade edilmiştir.
Bu, çoğu zaman mümkündür. Zira âyetlerden birçoğu herhangi bir yerde mutlak (genel), başka bir yerde de tahsis edilmiş olarak bulunabilmektedir. Ayrıca anlam ve maksat yönünden aynı olan ifadelerde farklı cümleler yer alabilmektedir. (Âyetlerden sonra) eğer mana ve siyakla uygunluk arzediyorsa rivayetlerden, bundan sonra da, yine bu şartla müfessirlerin görüşlerinden yararlanılmıştır.
10-Tekrar ve (gereksiz) uzatmalardan kaçınmak şartıyla ayetlerin tefsiri anında "el-Kur'an'ül-Mecîd" kitabındaki bazı konulara atıfta bulunulmuştur.
11-Kur'an pasajlarının anlamları, kolay ve akıcı bir üslupla ortaya konulmuş; bilinmeyen, ağır, garîb ve zor lafızlardan uzak durulmuştur.
12-Kelimeler, bunların delalet ettiği anlamlar ve önemli konular, ilk kez geldiği yerde gereksiz uzatmalardan kaçınılarak ve yeterli bir şekilde açıklanmış; bunlar tekrar geldiğinde önceki açıklamalara atıflar yapılmıştır.
Bunlara ilave olarak, tefsirine başlamadan önce sûrelerin nitelik, içerik ve önemli özelliklerini, nüzul sırası veya mushaftaki tertibinin doğruluğunu (rivayetlere göre) Mekkî sûrelerdeki Medenî ayetler ile Medeni sûrelerdeki Mekkî ayetler hakkında nakledilenleri kapsayan; sûreler için kısa bir giriş veya tanıtma bölümü koymayı, yeri geldiğinde bununla ilgili açıklama yapmayı uygun bulduk. Aynı şekilde; tefsiri inceleyen kişinin, istediği kısma müracatını kolaylaştırmak için, araştırmak, açıklamak ve beyan etmek suretiyle ele aldığımız önemli konu ve izahlara başlık konulmuştur.
Tefsiri; sûrelerin nüzul sırasına uygun olarak tertip etmeyi uygun bulduk. Buna göre, ilk tefsir edilenler; Fatiha, Alak, Kalem, Müzzemmil ve sırasıyla diğer Mekkî sûreler, sonra Bakara, Enfal ve takip eden Medeni sûrelerdir. Çünkü bizim (nüzul sırasına göre tertip etme) düşüncemiz, Kur'an'ı anlamak ve ona hizmek etmek için en üstün yol olduğuna inandığımız metoda uygun düşmektedir. Zira böylece, Kur'an'ın iniş dönem ve merhalelerini daha açık ve net bir biçimde izlemek mümkün olduğu gibi, aynı şekilde nebevi sîretteki sürecin izlenmesi sağlanmış olmakta; öyle veya böyle, okuyucu, Kur'an'ın nazil olduğu ortama, onun karşılaştığı şartlar, ilişkiler, boyutlar ve kavramlarının atmosferine girmekte, kendisi için tenzilin hikmeti berraklaşmaktadır.
Bu metod etrafındaki farklı görüşleri araştırdık ve (nüzul sırasına göre yazıldığında) mevcut mushafın kutsallığına zarar verme ihtimalini sorguladık. Sonuçta bu tarz üzerine kararımızı verdik. Çünkü, bir açıdan bakıldığında tefsir, tilavet edilen bir mushaf değildir. İkinci açıdan fennî (teknik-edebî) ve ilmî bir çalışmadır. Zira her bir sûrenin tefsiri, mushafın tertibi ile ilişkisi olmadan bizzat bağımsız bir çalışma olabilmektedir. Üçüncü olarak bu metodun, mushafın tertibinin kutsallığına zarar verecek bir hali de yoktur.
Önceki bazı meşhur alim ve muhaddislerden, ayet ve sûrelere ait (yazdıkları hususi) tefsirler nakledilmiştir.3 Ayrıca Ali b. Ebî Tâlib (r) 'in Kur'an'ın nüzulüne göre bir mushaf yazdığı rivayet edilmektedir4 ki ne yukandakini ne de bunu tenkit veya inkar edene rastlayamadık. Bundan dolayı bu metod üzerinde devam etmeyi uygun bulmaktayız. Özellikle burada amaç, en fazla yaran olacak metodla Kur'an'a hizmet etmektir. Bu ise sapma ve muhalefet etme değildir. Allah niyetleri daha iyi bilir. Kişi için niyet ettiği vardır. Bununla birlikte vardığımız görüşün doğruluğunu belgelemeyi uygun bulduk ve muhterem Suriye müftüsü Şeyh Ebû Yusr Abidin ile Halep şehri müftülerinden Şeyh Abdul-Fettah Ebû Gudde'den* fetva istedik. Bunlardan destekleyici cevaplar aldık ki, ilk (alim) cevap yazısında söyle demiştir: "Telif ve yazım, kendilerinin uygun gördükleri şekillerde, bildikleri bazı yararlı noktaları göstermeleri için müellif/yazarların amaçlarına tabidir.
3-İbn en-Nedlm'in el-Fihrist isimli eserinin Rahmâniyye Matbaası basımı s. 51'de rivayet etmiş olduğu eski alimlerden Hişam el-Kelbi'ye ait, bazı topluluklar hakkında inmiş ayetlerin tefsir edildiği bir tefsir kitabı vardır. Bu gibi alimlerden Şeyh'ul-lslâm İbn Teymiyye'ye ait Ihlas Sûresi 1323 h. yılında Hüseyniye Matbaası'nda basılmıştır. Aynca Âla, Şems, Leyi, Alak, Tin, Beyyine ve Kafîrun sûrelerine ait tefsir yazmış ve bunlann tamamı Hindistan'ın Bombay şehrinde m. 1945 yılında Abdussamed Şerefuddin tarafından basılmıştır. Muhaddislerden (Eski) Edirne Müftüsü ve Kudüs Kadısı Şeyh Mehmed Fevzi, birisinde inşirah, diğerinde de Necm Sûresi'nin tefsir edildiği iki risale yazmıştır. (İki eser Amire Matbaasında basılmıştır). Kendisine ait Asr Sûresi ve Amme Cüzü yayımlanan imam Şeyh Muhammed Abduh ve Kur'an'daki bazı hususi ayetlere dair Şeyh Muhammed Mustafa el-Merâğt'nin kolay üslupla yazılan bir tefsiri vardır.
4-Suyûti, el-ltkân Fİ Ulûmi'l-Kur'an, 1/65 Abdurrezzâk Matbaası, basım tarihi, h. 1306 * Vefatı, 1997.
Tefsir, ayet ve sûrelerin tertibinin gözetildiği tilavet edilen bir Kur'an kitabı değildir. Mûfessir bazen herhangi bir ayeti tefsir eder ve bunun anlamının ortaya çıkması için, o ayetin yanındaki ayeti bırakabilir. Belirtilen şekilde (nüzul sırasına göre) bir tefsir kitabı yazmanın sakıncası yoktur."
İkinci alim (Ebû Gudde) de şöyle demiştir. "Bu metodun sakıncalı olma kuşkusu; onun, üzerinde icmâ edilen ve nesilden nesile ümmete tevatürle ulaşan bugünkü tertibe ters olması (endişesinden) kaynaklanmaktadır. Bu kuşku şu şekilde giderilebilir: Nüzule göre tefsir yazılması, tilavet mushafı yani sizin izlemiş olduğunuz tarza göre insanların Kur'an'ı tilavet etmeleri için yapılmış bir iş olduğu takdirde sakınca söz konusu olabilir. Oysa mûfessir ve okuyucunun birlikte amacı bundan başkadır ve kesinlikle onun takip ettiği tarzın sakıncası yoktur. Önderlik ve liderlikleri tescili olan geçmişteki birçok alim, eserlerinde izlemiş oldukları tarzlarla, bu metodun uygunluğu hususuna yabancı değildirler. Bu alimlerin yapmış oldukları çalışmaları reddeden hiçbir kimseye rastlanılmamıştır. Bunlardan biri 276 h. senesinde vefat etmiş olan İmam İbn Kuteybe'dir. O, "Tevilu Müşkili'l-Kur'an" adıyla basılmış kitabında tefsir etmiş olduğu ayetleri nüzul sırası ve şu an tilavet edildiği sıradan değişik biçimde ele almıştır. Bu durum 240-339. sayfalarda açıkça görünmektedir. Dar görüşlülükten kaynaklanan "sakınca" düşüncesinin, Şeyh Celâluddin el-Mahallî sonra da Celâleddin es-Suyûtî'nin "Tefsîru'l-Celâleyn" adıyla bilinen tefsirlerini de kapsaması gerekir. Zira el-Mahallî tefsire Kur'an'ın sonundan başlamış ve Kehf Sûresi'ne kadar gelmiş, sonra vefat etmiş ve bilahare es-Suyûti, selefi el-Mahallî'nin yaptığı gibi Kur'an'ın baş tarafına doğru sûrelerin tefsirini tamamlamıştır. Her ikisi de izlemiş olduklan yöntemlerinde, baştan sona Kur'an'ın tertibine göre tefsire başlamaya riayet etmemişlerdir. (Şayet sakınca varsa bunun) aynı şekilde, "Kısasu'l-Enbiyâ" kitabında eş -Şeyh Abdulvehhâb en-Neccâr ve "Peygamberlerin Allah'a Daveti" (Davetü'r-Rasûl İlellâh) kitabında Şeyh Muhammed Ahmed el-Adevî için de söz konusu olması gerekir. Onlar da kitaplarının konularında bugün tilavet olunan mushafın tertibini dikkate almamışlar, fakat başka bir yol izlemişlerdir. Aynı şekilde bu sakınca/engelin, "Hayatın Alanlarında Kur'ani Düstur" (ed-Düstûru'l-Kur'ani Fi Şuûni'l-Hayât) kitabını da kapsaması gerekir. Çünkü o kitapta ayeti kerimelerden bir grubu bir tarafta toplamak ve bunları ayetlerin ilham ettiği mübarek manalarla tefsir edip açıklamak suretiyle tefsirdeki metodunuza benzer bir yol izlemiştir. "Düstûr" kitabı ile tefsirde yaptıklarınız arasında fark vardır, zira ilki, sadece ayetlerin gösterdiği manaların konu bütünlüğüne göre incelendiği bir tür telif olarak kabul edilebilir, oysa diğerinde (tefsirde) inceleme sadece nüzul sırasının gözetilmesine yöneliktir" denilirse; buna verilecek cevap şudur: Bu tefsir de, önce veya sonra nazil olmaları yönünden bir sûre ile diğer sûre arasındaki konu bütünlüğü türünden değerlendirmeye tâbi tutulsun!
Sûrelerin tertibi ile ilgili olarak tevkîfî yahut içtihadî olduklan konusunda âlimlerin farklı görüşleri vardır. Suyûti, el-İtkân kitabında şunu söylemiştir:
"Alimlerin çoğunluğu sûrelerin içtihadî olduğu görüşündedir. Mâlik, ve iki görüşünden birinde Kâdi Ebu Bekr (El-Bâkıllâni) bunlardandır. Sûrelerin içtihadî oluşuna selef mushaflarının tertiplerinin farklı oluşu delil getirilmiştir.-İfade Suyûtî'ye aittir- Seleften bazısı Kur'an'ı nüzule göre tertip etmiştir. Ali Mushafı böyledir. Bu mushaf, Alak-Müddessir-Nûn (Kalem)-Müzzemmil-Tebbet (Mesed) sırasıyla, Mekkî ve Medeni sûrelerin sonuna kadar devam etmiştir. İbn Mesûd mushafının ilk Sûresi Bakara, sonra Nisa, sonra da Al-i İmran vardır. Ubeyy b. Ka'b ve diğer sahabilerin mushaflan da bunlar gibidir."
Daha sonra Suyûti, iki sayfa (bilgi)dan sonra Ubeyy b. Ka'b ve Abdullah b. Mesud (r)'un mushaflarındaki tertibi gösteren bir tablo koymuştur.5 Takıyyuddin Ahmed b. Teymiyye şöyle demiştir:
"Hanbeli, Maliki ve Şafii alimlerin çoğunun görüşüne göre sûrelerin tertibi nassla değil içtihad iledir. Herhangi bir sûrenin bir başkasından önce okunması caizdir. Aynı kural kitabet (yazım) için de geçerlidir. Bundan ötürü sahabe mushafları yazılış yönünden farklı farklı olmuştur. Şunu söylemek istiyoruz: Sahabe, Osman dönemindeki mushaf üzerinde ittifak edince, bu iş raşid halifelerin izlemiş oldukları bir sünnet (uygulama) olmuştur. Hadis-i Şerif, bu halifelerin uyulması gereken sünnetleri olduğuna delalet etmektedir. Şurası tamamen açıktır ki; uyulması gereken bu sünnete tabi olmak sadece tilavet için mushaf yazılmasında söz konusudur; herhangi bir tefsir ve mübarek ayetlerle sûrelerin anlamlarını açıklamak hakkında geçerli değildir. Bu iş, genel olarak alimlerin ihtilaf ettiği konular içerisinde yer almamış aksine, rivayete göre, alimler bahis konusu metodun uygunluğu ve caiz oluşu noktasında ittifak etmişlerdir. Yüce Allah daha iyi bilir."
Bu iki değerli üstaddan (yukarıdaki) cevapları aldıktan sonra Allah'tan bizi başarılı kılmasını istedik ve Kur'an'ın tertip kutsallığına bağlı kalmakla birlikte büyük yararlarından ötürü belirtilen metodu izlemeye karar verdik.
Suyûti; Câbir b. Zeyd, Hüseyn, İkrime, İbn Abbas'a nispet edilmiş olan Mekkî ve Medeni sûrelere ait nüzul sıraları listelerini ve sahibi belirtilmeyen bir başka tertibi el-İtkân kitabına almıştır.6
5 Üstad Ebu Gudde'nin buraya aldığı sözler el-İtkan, I/65'den (aynı yayınevi) naklen Suyûtî'ye aittir.
6 Suyûti, el İtkân, 1/10 vd. (Abdurrezzak Matbaası Basımı)
Hâzin tefsirinin mukaddimesinde sûrelere ait bir tertip ve meşhur hattat Kadroğlu'nun yazmış olduğu mushafta da bir başka tertip bulduk ki, bu (son) tertip, Mısır Kitap İnceleme İdaresi (Meşîhat'ül-Meqârii'l-Mısriyye)'nin izniyle, Abdulhamid Ahmed Hanefi'den önce basılmıştır. Bu tertibe sûrelerin başlarında işaret ettik. Bu yedi tertip arasında takdim-tehir, Mekkî-Medeni olma bakımından bazı farklılıklar vardır. Bununla birlikte şöyle dememiz daha doğru olur: Bütün Kur'an sûreleri için tamamen doğru bir nüzul sırası belirlemek imkan dahilinde değildir. Ayrıca tam anlamıyla tenkit süzgecinden (nakd) geçmiş veya kuvvetli ve sağlam senedlere dayanan bir tertip de yoktur. Buna ilave olarak, nüzul sırasına göre sûrelerin tertibi hakkında (kesin) söz söylemek ifrata düşmek demektir. Zira ortada Mekkî ve Medeni birçok sûre vardır ve burada açıkça görünen nokta şudur: Sûrelerin içerik ve bölümleri tek bir defada veya peşpeşe nazil olmayıp aksine bazı bölümleri önceden nazil olmuş; bunun ardından başka bir sûrenin bölümleri inmiş, daha sonra da ayrı zamanlarda bunların kalan bölümleri nazil olmuş; bunun ardından başka bir sûrenin bölümleri inmiş, daha sonra da ayn zamanlarda bunların kalan bölümleri nazil olmuş, tertipte önde olan sûrelerin bazı kısımları tertipte sonra olan sûrelerin bazı bölümlerinden sonra inmiş veya bunun tam aksi olmuş ve bu sûrelerin kısımları, bütün bölümlerin nüzulü tamam olduktan sonra toplanmış, nüzul sırasını tayin için bazı sûrelerin ilk bölüm ya da bölümleri ölçü alınmıştır. Tertipte önce olan bazı sûrelerin sonra olması ya da bunun aksi, sûrelerden Medeni olduklan rivayet edilenlerin Mekkî olması yahut bunun tam tersi daha doğru olabilmektedir ki, -Allah dilerse- her sûrenin tefsiri sırasında bu hususlara dikkat çekeceğiz.
Bununla birlikte, burada söylenilenler eski rivayetlere dayanan veya sahabe ve tabiîn alimlerinin meşhurlarına nispet edilen sûre tertiplerinin tamamen doğru olmadığı ve bunlara itimad etmenin yanlış olduğu anlamına gelmemelidir. Zira Mekkî sûrelerden büyük kısmı tek bir defada veya peşpeşe bölümler halinde nazil olmuştur. Önceki sûre tamamlanıncaya dek yeni bir sûre başlamamıştır. Mekkî ve Medeni birçok sûrenin içeriği nüzul sırası hakkındaki rivayetlerin birçoğunun doğru veya doğruya yakın olduklarını göstermektedir. Bütün söylenilmek istenen, nuzul sırası konusunda ihtiyatlı davranmayı gerektirecek nedenler bulunduğu, sûre sıralarının (birbirine) yaklaşık olduğu ve (burada) tercihin rol oynadığıdır. Bu nedenle, sûrelerin nüzul sırasına dair kaynaklardaki (farklı bilgiler), karar kıldığımız düşünceyi değiştirmek için yeterli olmamıştır. Çünkü biz her halükarda onu hedeflediğimiz amaç ve çizdiğimiz metodu gerçekleştirmek yönünden yararlı görüyoruz. Buna bağlı olarak, özellikle aşama aşama Kur'ani tenzilin tabloları izlenecek ve bu tabloların atmosferi hissedilecektir. Öyle ki, bu durum Kur'an'ın ve tenzil hikmetinin anlaşılmasına daha iyi yöneltecektir.
(Tefsirde) daha önce zikredilen Hattat Kadroğlu mushafındaki sırayı esas aldık. Çünkü bu mushafın, özellikle ilim ve ihtisas sahiplerinden oluşmuş bir komisyonun gözetimi altında basıldığı belirtilmiştir. Farklı rivayetler ve bunlardan birini tercih etme hakkında komisyonun bilgilenmesinden sonra (şu sûre, şu sûreden sonra nazil olmuştur) şeklinde mushafta nüzul sırasına işaret edilmiş olduğu insanın zihnine gelmektedir. Bahsi geçen mushaf şöyle tanıtılmaktadır:
"Bu mushaf, Hz. Peygamber (s)'den, (sonra) Osman b. Affan, Ali b. Ebi Talib, Zeyd b. Sabit ve Ubeyy b. Ka'b gibi sahabilerden, (sonra) Ebu Abdirrahman Abdullah b. Habib es-Sülemî'den (naklen), Tabiînden Kûfe'li Asım b. el-Muğire el-Esedî rivayetine uygun olarak yazılıp harekelenmiş; yazı şekli Osman b. Affan'm, Basra, Küfe, Şam ve Mekke'ye gönderdiği, Medine ahalisi için tahsis ettiği kendisine ayırdığı mushaflar ve bunlardan istinsah edilenlerden, yazı alimlerinin rivayetlerinden alınmıştır. Mushafların yazımında ihtilaf edilen bazı basit harflere gelince; kıraatini açıklamak için mushaf yazan kıraat aliminin kıraatine, Buhari ile Müslim, Ebu Amr ed-Dani ve Ebu Süleyman b. Necâh'ın rivayet ettiklerine uygun olarak; çeşitli yazı şekillerinden, yazı alimlerinin çıkarmış olduklan kuralları gözeterek ve ihtilaf halinde ikinciyi tercih etmek suretiyle en çok itibar edilen şekle tabi olunmuştur. Bu konuda el-Harrâz ismi ile meşhur olan üstad Muhammed b. Muhammed el-Emevî eş-Şurayşî'nin "Mevrid'uz-Zam'ân" adındaki manzum eseri ile bu eserin yazdıkları esas alınmıştır.
Harekeleme/işaretleme metodu, Endülüs ve mağrip alimlerinin kullandıkları işaretlerin, Halil b. Ahmed ve kendisine tabi olan doğulu alimlerin işaretleriyle değiştirmek suretiyle; İmam et-Tuneysî'nin "et-Tırâz alâ Dabti'l-Harrâz" kitabındaki bilgilere göre, hareke/işaret alimlerinin anlattıklarından alınmıştır. Ayetlerin sayısı hakkında, İmam eş-Şâtibî'nin "Nâzımetu'z-Zehr" adlı kitabı ile Ebu Ubeyd Rıdvan el-Mahallati'nin buna yazdığı şerhe, Ebu'l-Kasım Ömer b. Muhammed b. Abdi'l-Kâfi'nin kitabı ve Mısır bölgeleri eski şeyhu'l-kurrâsı Üstad Şeyh Muhammed el-Mütevellî'nin "Tahkîku'l-Beyân" kitabında yer alan bilgilere göre; Ebu Abdirrahman b.Habib es-Sülemî kanalı ile Ali b. Ebi Talib'ten nakledilen Kûfelilerin yoluna tâbi olunmuştur. Sûrelerin Mekkî ve Medeni olduklan, bazılarından farklı olmak üzere ismi geçen kitaplardan ve ayrıca Ebu'l-Kasım Ömer b. Muhammed b. Abdi'l-Kâfi'nin kitabından, diğer kıraat ve tefsir kitaplanndan alınmıştır. Bu mushafın sûre başlarındaki bilgilere göre nüzul sırası şu şekildedir:
Mekkî Sûreler - Medenî Sûreler
Bununla birlikte, bazen bu mushafın belirttiği nüzul sırasına muhalefet etmeyi uygun bulduk. Zira orada peşpeşe birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sûreler olarak yer alan Alak, Kalem, Müzzemmil ve Müddessir sûreleri, en iyi değerlendirmeye göre, bu sûrelerin giriş bölümleri istisna edilecek olursa, bu sıralamaya göre değildir. Zira bu giriş bölümlerinden sonra gelen ayetlerin ancak bunların dışındaki bazı sûreler veya sûre bölümlerinin nüzulünden sonra inmiş olması mümkün olabilir ki, bu hususu ilgili sûrelerin tefsiri sırasında açıklayacağız. Aynı zamanda, nüzul sırasında beşinci olarak geçen Fatiha Sûresi'nin, Kur'an'da nazil olan ilk sûre olduğunu belirten İbn Abbas ve Mücahid'e nispet edilen bir rivayet7 ve Hz. Peygamber'den naklen Şurahbil'den rivayet edilen, Fatiha Sûresi'nin Kur'an'dan ilk nazil olan olduğuna dair el-Beyhakî ile el-Vahidî'nin rivayet ettiği ve sened ravilerinin güvenilir (sika) olduklan belirtilen bir hadis vardır.8 Burada, Alak Sûresi'nin ilk beş ayetinin, Kur'an'ın ilk nazil olan ayetleri olduğunu belirten sahih rivayetler olunca5 -ki bunlardan birisi de Alak Sûresi'nin tefsiri gelince belirteceğimiz, Hz. Aişe'den naklen Buhari'nin rivayet ettiği bir hadistir- Fatiha Sûresi'nin "ilk" oluşuna dair rivayetin, Alak ve sırasıyla bunu izleyen diğer üç sûrenin girişlerinden sonra "tam olarak nazil olmuş sûre" şeklinde yorumlanması mümkündür.
Bunlara ek olarak Fatiha, mushafın "önsözü"dür ve herhangi bir namazın her rekatında okunması gereklidir. Bundan ötürü, bu sûrenin tefsirinde "fatiha"sı (önsözü) olmasını uygun gördük.
Esas aldığımız mushafın, Medenî olduklarını belirttiği dört sûre vardır ki bunlar; Zilzal, İnsan, Rahman ve Ra'd sûreleridir. Ancak bu sûrelerin içerik ve üslûbu Medenî sûrelerin ötesinde tamamen Mekkî sûrelere benzemektedir. Bu nedenle bunları Mekkî sûreler içerisinde tefsir ettik.
Bu Mushafta, başka bazı sûreler vardır ki, bunların içerikleri, nüzul sırasında kendisinden önce yer alan sûrelerden önce veya kendisinden sonra yer alan sûrelerden sonra nazil oldukları izlenimini vermektedir. Ama biz bunların sırasını bozmayı istemedik ve her sûrenin (tefsirinin) girişinde bu konuya dikkat çekmekle yetindik.
7-el-İtkan Fi Ulumil-Kur'an, 1/24,25
8-A.g.e
9-A.g.e. Ayrıca bakınız: Reşid Rıza, Tefstru'l-Menâr, Fatiha Sûresi tefsiri. Suyûti ltkân'da; İslâm'da Fatihasız namaz olduğu yönünde herhangi bir rivayetin bulunmadığını söyler ki doğru olan da budur.
Allahu Teala'dan, bu çalışmamızda doğruya ve isabetli olmaya muvaffak olmamızı, afv ve rahmeti ile bizi kuşatmasını, düştüğümüz hata ve unutmaları bağışlamasını, sadece, O'nun kerem sahibi zâtına yönelik olarak yüce kitabına yapılan bu hizmeti bizden kabul buyurmasını temenni ediyorum. Muvaffakiyet O'na aittir. Güç ve kuvvet ancak O'ndandır.
M. İzzet Derveze
Dımeşk, 3 Muharrem 1380, (27 Haziran 1960)
7 cilt Düşün yayınları İzzet Derveze Et Tefsirul Hadis Nuzul Sırasına Göre Kuran Tefsiri ni incele diniz.
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9786055125318 |
Marka | Düşün Yayınları |
Stok Durumu | Bu ürün geçici olarak temin edilememektedir. |
9786055125318