Kitap Fütuhat-ı Mekkiye
Yazar Muhyiddin-i İbn Arabi
Yayınevi Esma Yayınları
Tercüme Selahaddin Alpay - Mustafa Varlı
Kağıt - Cilt 2.Hamur , Ciltli
Sayfa - Ebat 680 sayfa, 17x24 cm
Yayın Yılı 2018
Mihiddini Arabi Futuhatı Mekkiye kitabını incelemektesiniz.
Esma Yayınları Fütuhatı Mekkiye kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
futuhatı mekkiye muhiddini ibni arabi
ÖNSÖZÜMÜZ
Muhterem okuyucularım, Aziz Müslümanlar!
Himmetleri varolsun bir çok münevver din adamlarımız bu memleketin yarım asra yaklaşan dini ilimlerdeki aksayan ve gerileyen bilgileri telâfi etmek için bir çok faydalı eserleri telif ve tercüme ederek tarihi boyunca Allah'ına, Resulüne ve vatanına devletine kalben bağlı ulan müstakbel ve dindar Türk gençliğinin hizmetine vermiş bulunmaktadır. Şu nokta iyice bilinmeli ki Allah'sız ve imansız bir kütle hiç bir zaman payidar olamaz. Vatanın yükselmesi, yaşaması, ve payidar olması ancak sağlam bir akide kalpte yaşatılan kuvvetli bir iman ve Allah aşkiyle mümkün olur.
Bilhassa dinimizin getirdiği İlahi kanunlar ve hükümler, yalnız müslümanlar için değil bütün dünya için bir nur ve rahmet olmuştur. Bilhassa Türkler bu dine bütün varlıklarıyle sarıldıklarından, ve ahkamını amel ettiklerinden dolayı vatan tesis etmişler ve büyük bir imparatorluk ve medeniyyet kurmuşlardır.
Resulüllah efendimizin hayırlı ümmetlerinden ve en başta gelen fedakâr bir kütle olmuşlardır. Şu cihet açıkça biliniyor ki İslâmiyet çalışmayı emreder, İslâmiyet güzel ahlâkı emreder, İslâmiyet ataleti, tenbelliği, manâsız ham taassubu red eder. İslâmiyet dünya ve ahiret huzuru ve Mutluluğunu temin eder. İslâmiyet tecavüzü (yerine göre) red eder, İslâmiyet barışı sever, İslâmiyet her türlü ilim ve fende ilerlemeyi emreder, İslâmiyet bid'at ve hurafeleri kabul etmez, İslâmiyet zulüm ve zorbalığı şiddetle red eder. İslâm'da adalet ve hukuk vardır, İslâm'da kölelik yoktur.
Bütün bunlardan anladığımıza göre İslâmiyet dört başı mamur bir dindir. İşte bu zayıf ve naçiz arkadaşınız da içleri imanla dolu memleket çocuklarının hizmetine İslâm'ın en büyük mutasavvıflarından Şeyh Mühiddin-i bin Arabinin Müellefatından olan Fütuhatı Mekkiyeyi tercüme edip sunmakla şeref duyar.
Muhterem okuyucularım! Sizlere sunduğumuz bu eser hakkında biraz bilgi verelim. Bu muhterem zatın hayat hikâyesini tafsilatiyle kitabımızın sonunda bulacaksınız. Kendisi İspanya kıtasının Endülüs'ünde dünyaya gelmiş hicaz araplarının en Asil bir ailesine intisabı vardır. Bu Aile cömertliğiyle, söz ve ahitleriyle, şairliğiyle ün almış bir aile idi. Abbasi Devletinin kurulmasiyle Şam Emeviye devletinin yıkılması takibata uğrayanlardan bazı kütleler, mağribe iltica ederek oradan İspanya'ya geçmişler Endülüs Emeviye devletini kurmuşlardı.
Tarık bin Zeyyad, Musa bin Naşir gibi İslâm kahramanları, cebelüt-tarık boğazını geçtikten sonra gemilerini yakarak maiyyetlerine ya ölüm veya yasamak için mücadele ruhunu alevlendirmiş ve İslâm'ın İspanya'ya tutunup kalmasına ve yayılmasına sebep olmuşlardır.
İşte İslâm fütuhatı İspanya'da genişlemiş Abdürahman Gafiki kumandasındaki İslâm orduları Pireneleri aşarak Fransa'yı dahi tehdit ederek, Puvatya'ya kadar varmışlardır.
İşte bu Muazzam fütuhatı Batı'dan Araplar, Doğudan da Türkler tamamlamış olsalardı, bugün için bütün Avrupa İslâm ülkesi haline gelirdi. İşte bu olay, İspanya'da kurulan Endülüs İslâm devletinin sekiz buçuk asra yakın payidar olmasına sebep olmuş muazzam İslâm medeniyetinin doğmasına amil olmuştu.
Avrupa o devirlerde cehalet içinde ve şövalyelik yaşantısını yaşarken İspanya'da şehirler kuruluyor, kütüphaneler tesis ediliyor, alimler yetişiyor, saraylar, hastahaneler, imaret haneler, camiler, mescidler, hamamlar, yollar yapılıyor. İlme susamış binlerce talebe Avrupa'dan, Afrika'dan, Asya'dan oraya akın ediyor, ve feyizlerini alıyorlardı... Tıb, Astronomi, yapı ilimleri tarih coğrafya, edebiyat, ve bilhassa dinî ilimler, fıkıh, hadis, felsefe, mantık, gibi ilimler oldukça gelişmiş, ve büyük alimler yetişmiş, bunların yazdıkları binlerce eser, kütüphane raflarını doldurmuştu.
Esefle arz edeyim ki, bu gün için bu İslâm diyarında, tarihi bir kaç kalıntıdan ve o muazzam medeniyetin cansız yapılarından başka bir şey kalmamıştır, Avrupa'da Rönesansın doğmasının birinci amillerinden biri Endülüs İslâm medeniyyetidir. Bin bir tercüme ve telif eserlerle dolu kütüphaneler, yağma edilmiş yıkılmış ve yakılmış, İslâm halkı da kılıçtan geçirilmiş, ve son olarak sahillere doğru kaçışan Müslümanları da Barbaros Hayrettin paşa kurtararak Cezayir'e götürüp yerleştirmiş, ve böylece Endülüs İslâm devleti de bunca asırdan sonra, düştüğü sefahat ve Ahlâksızlığın, bir birini çekememezliğin cezasını ağırca ödemişti. Son hükümdarlarından üçüncü Abdürrahman bu muazzam İslâm diyarının parçalanması ve yok olması acısiyle ağlarken, faziletli annesi oğluna şöyle hitap etmiştir:
Ağla gözüm ağla hicran yaraşır
Vatansız erkeğe zindan yaraşır
Böylece İslâm'ın arasına nifak, adaletsizlik, zulüm tefrika, girmesi Allah, Kuran ve Peygamberi yolundan ayrıldığı için bu azamet çökmeye başlamış, ve bilhassa ilimden uzaklaşma keyif ve sefaya, sefahate meyletme koca Endülüs İslâm medeniyetinin yok olmasına sebep olmuştur, Bu bizler için bir ders olmalı, seciye ve ahlâkımızı sağlam tutmalı, örf ve adetlerimizi bin yıllık tarihimizi sarsacak, ahlâki düşkünlüklerden uzak kalmalıyız, tarih bir dersi ibrettir, koca İmparatorluğumuzdan bize emanet kalan Anadolu, ancak kuvvetli bir seciye ve ahlâk, sağlam bir akide ve iman, ve durmadan çalışmak, ve ilme fenne bağlanmakla bu vatanı ve şüheda diyarını koruyabiliriz.
Muhterem okuyucularım! İşte bu kitabın yazarı böyle bir diyarda doğmuş yetişmiş, zamanının büyük mutasavvıflarından biriydi. Hayatı boyunca eser yazmış, talebe yetiştirmiş doğu ve batıyı dolaşmış, adı bütün cihana ve İslâm ülkelerine yayılmış ve itibar görmüştü.
Futuhatı mekkiyesini hicazda yazmış, ve hocasına ithaf etmişti. Tahminen 2800 sahife tutan bu muazzam eser, gayet kapalı, zor bir dil ve lisan üzerine ve üslubu ile yazılmıştır. Cümleler arası, başlangıç ve sonu hiç bir şekilde noktalanmamış ve ayrılmamıştı. Ağır tasavvufi fikir ve münakaşalarla lebaleb doludur.
Mana ve fikir bakımından bu eserde üç yön görülmektedir,
— Kendi şahsiyyeti ve ermişliği ve fikirleri,
— Şeriat ve Ahkâm yönünden düşünceleri ve tavsiyeleri,
— Tasavvufi şiirleri.
Yaşadığımız günlerin, zorluğu, hayatın ağır olması, bir insanın vakit bulup üç bine yakın Ağır manâlı, ve herkesin hazım edemiyeceği, bu eseri okumaya vakit bulmaması yönünden ve Ahkam şeriat kısımlarında, İslâmda oturmuş ve yerleşmiş olması bakımından, bizler bu büyük zatın tasavvufi düşüncelerini, yani Allah ahiret ve din telakkisini, nazara alarak, bu eserin faydalı ve en önemli muğlak kısımlarını nıüslüman kardeşlerimize yarayacak ve anlayacak bir dille tercüme etmeye karar verdik, ve arz ettiğim gibi diğer kısımlarının tercümesinden sarfı nazar ettik. Gayemiz bu şahsiyetin büyüklüğünü, ermişliğini, müslüman halkımıza anlatmak ve tanıtmaktır.
Çok kıymetli okuyucularım! Geceli gündüzlü çalışarak mümkün mertebe yanlış yapmadan bu şahsiyyetin fikriyyat mümkün mertebe yanlış yapmadan bu şahsiyetin fikriyat kısmını çıkarmak için, beş ay uğraştım, şairliğim olmadığı halde, bazan şeyhin ruhaniyetinden ilham alarak bir kaç kıymetli şiirini yerine göre ve kendi şiirine sadık kalarak, türkçeye çevirdim, bunda hece veya aruz vezni diye bir sanat yokur, yalnız aslına uygun bir mana vardır.
Tam kemal sahibi Hazreti Allah olduğu için benimde muhakkak bir çok kusur ve noksanlarım vardır ve olacaktır. Terceme sırasında yegâne dikkat ettiğim nokta ifadenin aslına sadık kalmak olmuştur. Çünkü bu eser bir biriyle çelişen fikirleri kapsadığı için bunları bugünkü saçma terimlerle ve uydurma kökü olmayan kelimelerle bu günkü türkçemizde ifade etmek imkansızdır. Bu sebeple biraz eski birazda yeni türkçedeki oturmuş ve yerini bulmuş terim ve kelimeler kullanarak maksadımızı anlatmaya çalıştık. Kitabımızın sonunda burada geçen bazı kelime ve istilahların türkçe olarak kısa bir lûgatcesini koydum.
Bu kitabın tercümesine başlamadan evvel uzun uzun düşümdüm, daha doğrusu cesaretim yoktu, büyük şeyhin ruhani-yetinden çekmiyordum. Hata yapmaktan korkuyordum. Fakat Allah'ın inayeti bana yetişti, rüyamda bu ulu zatın bana seslenerek beni Anadolu çocuklarına ve halkına tanıt, ben onları severim, vaktiyle o diyarları da ziyaret etmiştim. Mevlâna gibi bir talebem vardır, diye seslenmesi bana bu kitabı terecüme etmeme, ve bilhassa beni tanıyan Allah sever vatandaşlarımın ve hususiyle Şakir Hoca Kitabevi'nin maddî ve manevî teşvik ve desteğiyle bu eserin tercüme ve tabına tevessül edilmiştir. Zatın rızasını kazanmış isek ne mutlu bizlere.
Muhterem kardeşlerim! Bu kitabı okurken bir masal veya uydurma bir hikâye veya bir vehim mahsulü ve maksadiyle yazıldığını zan etmeyin, bu zat gerçek olarak miraç sahibi bir evliyadır. Allahü teâlânın, Evliyaları için Kuranında zikrettidiği gibi onları hiç bir korku ve endişe tutmaz, buyururlar. Bütün imbatlarını Kur'an âyetlerinden, hadislerden ve kendisinin manen olan esrarından almış, gördüğünü bildiğini, duyduğunu yazmış ve anlatmıştır. Hadisleri iyi bilenler ve büyük zatların başta Peygamberimiz olduğu halde naklettikleri rivayet ve hadislerden bu zatın doğru ve gerçekçi olduğunu anlar ve tasdik ederler.
İşte bu sebeple zamanının ham düşüncelileri, bu zatı zındıklıkla, veya peygamberlik iddiasiyle linç etmeye kalkmış Hak Tealâ onu her defasında korumuştur. Kendisi su katılmadık bir gerçekçi idi. Ve hatta Nasihat babası idi. Bildiklerini, duyduklarını cesaretle söyler etrafını uyarırdı.
Sizlerde bu kitabı okurken ilk önce hayrete düşeceksiniz, okudukça bu zatı benimseyeceksiniz, ve bu zatın ruhuna indikçe hakikati görmüş olacaksınız, sakın aklınızdan bir şey geçmesin, ben bu ön sözümdeki yazımla onun propagandasını yapmıyorum, yalnız hakikatleri ifade ediyorum. Şeyh Mühiddin hazretleri her şeyden münezzeh temiz ve pak, ilahi Aşkın bir sembolüdür.
Mevlâna Celâleddin Rumî Harretlerine de vaktiyle hücum edilmiş ve bin bir itham altında tutulmuştu. Her büyük kişinin mutlak çekemeyenleri ve düşmanları olduğu gibi bu zatında mevki ve yüceliğini çekemeyen ham kafalar vardı. Bu sebeple kendisine yakışmayan adlar takılmış, ve bir takım kimseler ileri giderek ona (Evliyayı küfür) adını takmışlardı. Bu ne denaet, bu ne bayağılık, bir kerre evliyadan kafir nasıl olur. Bu açıkça Kuranla alay ve istiskal değilmidir?
Muhterem okuyucularım! Bu zat Kuran ahkâmından, tefsirinden, hadislerden ve kendine vahiy olunandan başka bir şey ifade etmemiş ve söylememiştir. İşte felsefesi, ilahi anlayışı böyle idi, hiç bir noktasında ne küfür, ve nede bir hezeyana, rastlanamaz, düşünceleri tasavvufidir, tasavvufun ne olduğunu bilenler, bu zata hayrandır ve onu anlarlar ve doğrularlar.
Dikkat edilecek olursa bütün hayatı boyunca ilim ve fenne karşı gelenlere karşı koymuş ve onlarla uzun mücadeleler etmişti.
Fenayı fena, iyiyi iyi olarak göstermiştir. Bundan dolayı sevilmiş ve takdir edilmiş, maddiyattan uzak ve fakir, ruhan zengin olarak yaşamıştır.
Gerek Suriye Selçuklarının ve gerekse Anadolu Selçuk Padişahlarının takdir ve sevgisini kazanmıştır. Ne yazık ki ömrü pek uzun sürmemiş 76 yaşının en verimli zamanında göçüp gitmiş doğduğu ve yetiştiği vatanından uzakta ve yine tarihi bir İslâm ülkesinde gözlerini hayata yummuştu. Vatan hasreti gerek şiirlerinde gerekse fikir ve yazılarında açıkça sezilir.
Okuyucularımı daha çok tatmin için bu zatın o devirdeki vatanı olan Endülüste yetişen ulema ve günümüze kadar gelmiş ve dillerde destan olan yapılariyle kütüphanelerini anlatan ve tarafımdan yazılan, bir yazıyı da kitabımızın hitamında bulacaksınız.
Bu kitabı sizlere tercüme edenin Hayat hiyayesini gelince: Kısaca, sabık hicaz hattı kumandanlarından ve askeri mühendislerinden şehit Erzurumlu Osman Feyzi bey mahdumu aslen İstanbullu, ve Rumelili Türk bir babadan 1326-1910 da Medinei Münevverede doğdum, samda nüfusa kayd oldum. Çok küçük yaşta Samda çalık mahallesindeki Şeyh Abdullah tekkesine devamlı Kuran tilavetini öğrendim. Daha sonra. Şeyh Hamit et-taki Elnakışbendi hocamdan, arapça sarf ve nahiv, inşa imla, kitabet ve hat, ile Kuran tefsiri, mana ve hadisleri öğrenip yüksek derecede icazet aldım, bu meyanda arapçadan gayri yabancı bir dile de merak edip öğrendim.
Cumhuriyetin ilanından sonra, İzmir havalisinde, yunan işgal ve katliamından sonra hayatta kalanlarla, İstanbula gelerek, Üsküdar’a yerleştik, ve kuleli askeri idadisine 1925 senesinde girerek ve orayıda 1931 1932 senesinde harp okuluna ve daha sonra, 1934 senesinde bir muvazzaf subay olarak şerefli ordumuzun sıralarına katıldım. 15 sene hizmetten sonra, İkinci Dünya Harbinin hitamında, 946 senesi sonunda yetiştiğim bu şanlı ordu ocağından ayrılmak mecburiyetinde kaldım. Tekrar hicaza döndüm yüksek okullarda İslâm tarihi, astronomi, topografya okuttum ve bir hayli talebe yetiştirdim, on iki sene memleketim olan İstanbul a döndüm. Baki kalan hoş bir sedadır.
Bu eserin tercümesi Allah'ın inayetiyle 15/haziran/1971 günü temamlamış oldum.
Selâhaddin ALPAY
Önsöz
Bismillahirrahmanirrahim
"Elhamdü lillahi Rabbı âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedi'n hâtemil enbiyâi vel mürse-lîn. Ve alâ âühi ve sahbihi ecmain."
Hamd, alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim, Din gününün sahibi olan Allahu Teâlâ (c.c.)'ya; salat ve selam; Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu ve's selam'a, temiz ehli beytine, ashabına ve bütün ehli islâm ve bütün mümin kullarına olsun.
Yaratıcı ve yaratılmışların arasındaki ilişkiyi, bağı, his ve duyguları, sevgi muhabbet ve aşkların ifadesi ne iledir? Yaratılmışların canlı olanlarından bitkilere dek baktığımızda her an, her lahza yaratıcısına şükretmenin hazzını zikrederek yaşadığını duymaktayız ve hissetmekteyiz. Hatta öyle anları olur ki bitki, nebatat âleminin gözyaşlarını ta toprağa kadar ulaştırır, toprakta bu gözyaşların ne için aktığını bütün benliğiyle Rabbine olan aşkın ifadesindeki hazzı duyar.
Allahü Zülcelâl, göründü ve gösterdi. Lâkin bu sırrı sonradan gizledi. Ve örttü. Kuldaki göz ve görüş, ilk olarak onun isim ve yüceliğini isbat etti. Çünkü bu müşahede ve görüş,
Onun yüce mevcudiyetinin kat i bir subut delilidir. Yani Birinci Adın subutiyetidir. İkinci Adile, bizlere yokluğun ve Mahviyetin, tahdir müşahadesinin subutuna imkân verdi. Çünkü bundan evvel var oluşunu bizlere isbatlamıştır. Şayet asrımız ve asrımızdakiler olmasaydı, yani Alim ve cahiller olmasaydı, hiç bir kişi bu yüceliğin ne birinci ve nede ikinci adını bilip ve öğrenemezlerdi. Ne Batın ve ne de Zahir bulunabilirdi. Ve ne de Hak Teâlâ'nın (Esmaül Hüsna) yani güzel adlarını ve nede yüceliğe giden yolu göremezler ve bulamazlardı. Şu varki, bu yol menzillerde yani konaklarda bir tebayün görülür bu hususa Hulul [inceden inceye bir şeye nüfuz etmek] edildiğinde her şey zahir olur ve görülür.
Mesela: Abdülhalim - Abdülkerim olamaz, Anlamdada eşitlik yoktur, na bakımdan sakin ve uysal kula, cömert eli açık kul diyebilir miyiz? Şunun tersi de böyledir. Ve yine Abdülgafur Abdüşşekur olur mu? Tabiatile cevabı olmaz. Her şey sıfatı ile müsemmadır. (Adlandırma isimlendirme) Her Abd (Kul – köle) ile bezenmiş ad ol kimsenin rabbıdır. O bir cisim adı ise O cismin kalbidir.
O her şeyi bilir ve öğretir O öyle bir yargıçtırki, yargılar ve yargılatır. O öyle bir kuvvet ve azametdir ki, kudretine, büyüklüğüne, erişilmesi imkansızdır. O öyle bir kahirdir ki kahreder ve kahrettirir. O öyle bir Bakidirki, Ezelden var olan, sonsuzluğu olmayan bir varlıktır. O her menzil ve durakta temiz ve pâkdır. Fakat bir kul, karar kılacak bir menzilde Onu tenzihe hakkı yoktur. Çünkü Süphanehu ve Taalayi o parlak Azametli mevkiinde kendisine benzetmiş olur ki, haddi zatında onun benzeri olması gerek. Aksi halde o kulda yönler değişir zülcelala nazar ettiğinde, o İlahi mültefit bakışlar yok olup gider.
İzzet ve Azametinin hicap perdesi kendisinden gayrisine kapanmış olur. Bana hibe ettiği ilmi, başına bahş ettiği güzel sıfat ve İlahi terbiye ve göstermeyi lütf ettiği celal çehresinden dolayı yüce Tanrıya Hamd ve senalar olsun. O Tanrı ki Zâtını bilme yolları kapalı ve kilitlidir. O bir kula hitap ettiğinde, emrini duyurur ve işittirir. Şayet o kul onun emir ve isteğiyle hareket ederse, O kul terbiyeli ve itaatlidir. Bu hakikat belli olduğundan, hayretimi mucip olmuş, bu hikmete göre irticalen şu şiirimi söyledim.
Allah Haktır kulda haktır bu şirimle zorlanmasaydam
kul der isem o fanidir Allah der isem ne zorluğu vardır
Allahü Teala kendi nefsine itaati, kendi güzel Hulkile kendi nefsinde icra eder. Kendi Azameti Hakkaniyetine göre insaf hakkına sahiptir. Bunun aksi ise damları yıkılan hayal kaşanelerinin çıkardığı hoş bir gürültüden başka bir şey olamaz. Bunlar öyle sırlar ki, ancak hidayet yolunda yürüyüp, doğruya erişenler bunu duyar ve bu gizliliği bilir. Allah'a şükürler olsun ki, bu yolda Mahviyetle, sabırla güçlükle araştırma ve incelemelerin neticesinde Allahın yüce ismi bana zahir ve beyan oldu.
(La havle vela kuvvete illa Billah) manayı celili ile O ulu varlığın seha ve kerametinin cömertliğinin Hakikat ölçüsü zuhur etmiştir. Aksi halde Cenneti amel mükâfatı olarak kullarına verseydi, o İlâhi kerem ve cömertlik nasıl düşünülürdü.
Kişiliğine göre ilim sana ondan bir bağıştır. Bu yöne göre nefsin yani kişiliğin utangaç ve gizlidir. Eğer sana ait olmayan bir ceza veya mükafatı istemiş olsan, kendi esas gayeni veya amelini nasıl görürsün? Öyle ise Halikı ve seninle halk ettiği şeyleri bırak rızıklarla rızıkların sahibini unut?... Bıkmadan usanmadan kuluna hibe ve ihsanda bulunan, Ata ve kerem vasfile herkese sonsuz bol bol veren, ancak O dur. İzzet ve Saltanatının celali kendindedir. Kullarının her yaptığını bilen ve onlara karşı daima iyi olan, güzellik sıfatının sahibi ancak odur. O duyar ve görür. Hiç bir benzeri yoktur.
Kainatin gizliliklerine ve inceliklerine, Alemin istek ve arzularına, elleri Allah'a doğru uzanan, veçhesi rabbma doğru yönelen, ve yedi yolu aşan kalbi mükaşefe ve bir gaybet anında huzur-u süphaniyesine kabul eden yüce bariye selât ve selâmlar olsun.
Bu hutbeyi yazarken âlemi hakikatte, ve huzuru celâlide o yaradanın gaybetinde kalbi mükaşefe anında büyük Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem i o lemde hâkim, maksatları masum, müşahedeleri yazılı ve mahfuz, ve harekatile muzaffer ve galip gördüm. Bütün Peygamberler elleri arasında sıralanmış duruyorlardı. Onun sevdiği hayırlı ümmetide etrafını çevirmişti. Göz kamaştıran vazifeli Melekler etrafında dönüyorlar, diğer melâikeler de emrine amade olarak bekliyorlardı.
Hazret-i Sıddık sağında, hazret-i Faruk ise sol tarafı kudsilerinde idi. Elinde mührü nübüvveti taşıyordu! Hazret-i Ali ise bu mührün dili ile tercümanlığını yapıyordu. Zinnureyn[Hazreti Osman] ise haya ve hicap dolu halile ona yönelmiş duruyordu. O sırada Nur ve keşif sahibi, zerafet ve güzellik sahibi, temizlik ve paklığın bir timsali olan o en büyük Efendimiz beni bu hatmin arkasında gördü. Benim oradaki mevcudiyetim, her ikimiz arasında müşterek bir karar ve hükme varmak ve kendilerde istişarede bulunmak içindi.
Bu sırada Hatim[Mühür, yüzük] e işaret ederek ve beni göstererek: Bu efendi senin bacanağın ve eşindir. Oğlun ve dostundur. Ona ılgın ağacından bir minder kur? önümde ve ellerimin arasında olsun. Sonra bana işaret ederek: kalk ya Muhammed(Şeyh Muhittin-i İbn-i Arabi'nin esas adı] ona doğru yürü seni bana göstereni bana getir. Sende benim saçımdan bir kıl var! Benden ayrılmak istemez işte o senin sultanlığının işaretidir. Bana dönecek olursan bu kilye [Tac, zinetli kanat, süs] ile dön. İlerdede mutlak döneceksin. Bu dönüş zor ve sıkıntılı olmayacaktır. İşte benim için bu müjde bir seâdet oldu. Buna şükürler ettim. Bu sırada minber kuruldu bu azamet bütün heybetile göründü. Minberin cephesinde nurla yazılı parlak bir yazı vardı. Bu yazı şöyle idi: «Bu minber Muhammedin makamıdır, buna kim çıkarsa onlar Muhammedin varisleridirler. Şeriat-ı İlâhiyyeyi yaymaya ve hakları korumaya memurdurlar». O vakit bu Hikmet ve hitabın azameti bana Cenab-ı Allah'tan bir lütfü ilâhi ve bağış olarak verildiğini his ettim. Allah'a hamd ve şükür ederek minberin en yüksek yerine çıktım. Yüce Peygamberle karşılaştım. O Allah'ına yakın ben de ona yaklaşmıştım. Benim bulunduğum son basamakların birinde bana beyaz birkaç örtü vererek bulunduğum basamağa yaydım. Ve üstünde durdum. Bunun sebep ve manası yerimi bilmek ve onun bulunduğu dereceyi aşmamak idi. Ve bizlere de bir tenbih ve ihtar idi. Allah'ın vechini görmek ve ona bakmak için ve kendisinin gördüğünü görmek, biz Varisleri için ancak ve ancak onun elbisesi arkasından bu imkâna kavuşa bilirdik. Bizlerde bu hakikati ayan beyan görür ve keş? ederdik. Onun bildiğini de bilirdik.
Onun izi üzerinde yürüyenleri görmüyor, musunuz? Onun izlerini bizler görmüyor, onun sıfatlarını, çalıp nasıl haber verip anlatacaksın? mesela O sıfatı olmayan bir toprak parçası gördü ve üstünde ilerledi. Sen onun kendisini değil ancak ayak izlerini görürsün. Burada öyle bir sırrı ilahi [Gizlilik] hafi hali vardır ki eğer bundan konuşacak olursam ve açıklarsam, sen de bu sırrı vakıf olursun. O hidayetten beri önder olduğu için en önder oldu Ve ilerledi. Hiç bir izi görmez ve bilmezdi ' ben Onun keşfetmediğini keşf ettim?... İşte bu makam Hazret-i Musa nın inkarıile zahir oldu. Ona, peygamberlere ve Hızır Aleyhisselâm'a selâm ve salât. olsun, İşte bir gaybet haline o Esra [Miraç - huzuru, ilâhiye çıkış] gecesi huzur-u celâlde ve onun elleri arasında ondan Kabe Kavseyn [iki yay uzaklığı] ve Edna mevkiine vardığımda bana bir hal gelerek kendimden utandım. Bu kudsî Ruhu Teyit ederek irticalen şunları söyledim:
Yâ münezzile el âyati vel enbiya
Enzil âleyye mealimi il esmaî
Hâttâ ekûne lihamdi zatike camian
Bi ma hamide esserrai vel zerrai
Manası: Ey Ayetlerin ve Haberlerin münezzili, banada isim ve sıfatım öğret ki, senin iyiliklerinin, ve iyiliklerinin tümüne hamd ve senada bulunayım. Bundan sonra efendimize dönerek şunları söyledim:
Ve yekûne haza esseyyidü el ilmi ellezi
Cerredethû min devreti el hulefai
Vecaltehû el aslu elkerimi ve ademe
Mabeyne tineti helkihi velmai
Ve nekaltehu hattâ estedare zemanihi
Ve ateftû ahirihi alâ elibdai
Ve ekimtuhu abden zelilen hadıan
Ve hırren binacikûm bigari harra
Hattâ atahu mubeşşiren min indekum
Cibrile elmahsusi bil embai
Kale esselâmu aleyke ente muhammeden
Surru el ibadi ve hatime elenbiyai
Ya seyyidi hakken akûlu ve kale li
Sıdkan netaktü ve ente velle zidai
Fahmid vezid fî hamdi rabbike cahiden
Felaked vehebtü hakaiki el eşyai
Ve esirlena min minşeni rabbike maencelâ
Li fuadike elmahfudi fî el zulema
Min kullî hakkın kaimin bi hakikatihi
Yetike memlûken bigayri şirain
Bu Şiirin Türkçe Mana ve Karşılığı Şöyledir.
Odur İlmin Efendisi Onu Hülefalardan ayırdın
Cömertlikle Ona Hulk verdin çamur ve suyla yarattı
Zamanı gelince onu gönderdin bize kurremize
Başlangıcına bağladın sonunu öyle bize
Onu öyle İtaatli bir kul yaptın ki, bulunmaz
Senelerce gözleri Hara de yüce Bâriden ayrılmaz
Sizlerden ona bir müjdeci geldi sevindirdi
O haber Eltisinin adı Hazret-i Cibril idi
Va Muhammed Selâmlar olsun sana seslenerek
Sen bu i bâdın sırrı elçilerin hatimisin diyerek
Ey efendim sana doğruyu söyledim ne dersin
Doğruyu söyledin Sen Benim örtümün gölgesisin
Hamdet Allah'ına duaların artsın ve yağsın bana
Ben sana Bahş ettiğim hak esrarım öğrettim ya
Hak ve tecelli için bizlere şirinle devam et
O temiz kalpte saklanan esrarı bize İfşa et
Her Hakkın Hakikatim bizlere böylece söyle
Bunları alacak, parasız köleler gelecektir bekle
………………..
Esma Yayınevi - Son Dua
Elhamdülillabi rabbil âlemîn. Ve's-salâtu vesseiâmu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihi ecmaîn.
Ey Yüce Rabbimiz. dünyanın sıkıntılarıyla, günahlarıyla bunalan ruhlarımızı, kararan kalplerimizi Kur'ân ile huzura, duruluğa ulaştır, bizi senin ve sevgili resulünün aşkına yaklaştır.
Ettiklerimize binlerce tevbeler olsun Rabbimiz, büyük Allah'ımız. Beşer âcizdir; şaşar, ayakları doğru yoldan kayar. Hidayet de, reşâd da senin elindedir. Bizi daima doğru yolunda tut, şeytanın kalbimize girip bizi saptırmasına fırsat verme, zikrinle kalblerimizi cilâlandır, daima aşkını içimizde yandır. Amin, bihurmeti seyyidîl mürselin, velhamdülillâhi rabbil-âlemîn. ( futuhatı mekkiye kitabı al oku , fütuhatı mekkiye kitap , muhiddini ibni Arabi futuhatı mekkiye , muhyiddini arabi , tercümesi , esma yayınevi futuhatı mekkiye )
Mustafa VARLI
İçindekiler
Önsözümüz
Başlangıç
Yüce Peygamberimiz Hakkan Bilgi ve Onun Hakimiyyet Devri
Arş ve Arşın Taşıyıcıları Hakkında Bilgiler
Enbiyanın Sırlan Hakkında Bilgiler
Nefesler ve Bunların Kutupları Hakkında Bilgiler
Kevnî ve Süfli İlimler, Allahı Bilmenin Başlangıcı, Ebdal, Evtad, Bunlardaki Ulvî Ruhlar, Bulundukları İklimin Tertibi Hakkında Bilgiler
Sonsuz ve Tükenmeyen İlâhî İlimlerin Kevnî İlimlere İntikali Hakkında Bilgiler
Masuniyeti Olan Kutuplar, Bunlardaki Sırlar Hakkındaki Bilgileı Kevnî İlimlerden Gelen İki Şeriat Arasındaki İştirak, Nefs Alemi ve Bunların Basamakları Hakkındaki Bilgiler Özel ve Uzun Ömürlü Bir Veted Dört Basamaklı İlim - Menziller - Gizliliğin sahibi olan Uzman Kutuplar Hakkında Bilgiler
İşaret ve Rumuz Ehlinin Kutupları Bunlardaki Haller ve Gizlilikler Hakkında Bilgiler
Cehennem ve Ateş Ehlinin Mertebeleri, Menzilleri ve Buraya Girecekler Hakkında Bilgiler
Ölümden Sonra İnsan Ruhunun Dünya ve Ba's Arasındaki Berzahtaki Durumu Hakkında Bilgiler
Kıyamet Gün ve Durakları, Ba'sın Ne Şekilde Olacağı Hakkında Bilgiler
Cennet Durakları ve Basamakları Hakkında Bilgiler
Cehennemde En Çok Azap Görenlerle Bir Kısım Ulvî Yaradışlar Hakkında Bilgiler
İnhiraf ve Mukabelede Müşahitlerin Göreceği Gizlilikler Hakkında Bilgiler
40 lar, 300 ler, 7 ler, 3 ler ve Allah Ehli Olan Diğer Kişiler Hakkında Bilgiler
Melâmiler
155 Soru ve Cevapları
Musa Makamından Nefis ve Muhabbetin Helak Evi Hakkında Bilgiler
Arşı Hakkında Bilgiler
Arş, Kürsü, İki Ayak Kademesi, Arşın Kurtulduğu Su, Havayı Taşıyan Atlas Felek, Burçlar, Cennetler, Tuba Ağacı, Kevkeplerle Dolu Feleğin Düzeyi Hakkında Bilgiler
Kevkeplerle Dolu Yuvarlak Felek, Arzumuz, Üç Esas Rükün, Semaları, Tutan Direk, Maden, Nebat, Hayvan İnsan Hakkında Bilgiler
Mahşeryeri, Bunun İçinde Bulunan Tertiplenmiş Mertebeler, Arşın Mekânı, Mahkeme ve Azalan ve Etrafı Kuşatan Melaike Sıraları Hakkında Bilgiler
Cehennemin Şekli, Kapıları, Evleri, Derinlikleri Hakkında Bilgiler İlâhi Adlar Çevresi, Dünya, Ahiret ve Berzah Hakkında Bilgiler
Miskden Yapılmış Eksibeler Alanı, Yaratıkların Oradaki Durumu Hakkında Bilgiler
İlâhî Ahlâk ve Ahlâkı Muhammediye Hakkında Bilgiler
İman Hakkında Bilgiler
Bütün Alemin Ruhan ve Cismen Toplu Olarak Katlariyle Birlikte Tertibi Hakkında Bilgiler
Gerçekçilerden Kimsenin Keşf Edemediği Beşinci Tevekkül Menzili Hakkında Bilgiler Allah Yolunda Yürüyerek Faydalanmak İsteyenlere Hükmî Vasiyet Kur'an Tefsiri Hakkında Genel Bilgiler
Fütuhatı Mekkiye Müellifinin Hayat Hikâyesi
Kitabın Ek Lügatçesi
Esma Yayınları Muhyiddini Arabi Futuhatı Mekkiye kitabını incele diniz.
Diğer Özellikler |
Stok Kodu | 9789756354224 |
Marka | Esma Yayınları |
Stok Durumu | Bu ürün geçici olarak temin edilememektedir. |
9789756354224