Gökteki Yıldızlar 10 Kitap Set RAVZA

Fiyat:
370,00 TL
Havale / EFT:
358,90 TL
104,53 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo

Kitap            Gökteki Yıldızlar 10 Kitap Set
Yazar           Mahmut Şakir
Yayınevi       Ravza Yayınları
Kağıt Cilt      2.Hamur, Karton Kapak Cilt, 10 Cilt takım, Kutulu
Sayfa Ebat  1.498 sayfa, 13.5x21 cm.




Hazırlayan Dipnot: Prof. Dr. Mustafa Ağırman
 

Sahabe Hayatından Dersler Gökteki Yıldızlar 10 Kitap Set ini incelemektesiniz.    
Ravza Yayınları 10 Cilt Gökteki Yıldızlar kitap serisi hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2


Sahabe Hayatlarından Dersler
Gökteki Yıldızlar
Mahmut Şakir

Yüce Allah'ın, kendilerinden râzı olduğu ve bunu da Kur'ân-ı Kerîm'de açıkladığı bu nesli bizim tanımamız gerekir. Bu nesli tanımak, onların hayatını okumakla ve onların dünyasına girmekle olur. Onların Hz. Peygamber'e verdikleri destek bizi de aşka getirir inşâallah. Belki biz de, bu sayede uyuşukluktan, meskenetten zil­letten kurtulur, aziz oluruz. Haydin öyleyse, hep birlikte, bu kitabı baştan sona kadar üzerinde düşüne düşüne okuyalım. Sahâbe-i kirâm efendilerimizin dün­yasına girelim. Mekke'de, Medine'de, Hicret'te, Bedirde, Uhud'da, Hendek'te, Tebûk'te, Hayber'de, Hudeybiye'de, Huneyn'de, Mescid'de, Suffa'da, Vedâ Haccı'nda onlarla birlikte olalım. Elinizdeki kitabın yazarı Mahmûd Şâkir, bu işi güzel başarmış; kitabı eline alan herkesi Hz. Peygamber'in ve sahâbenin dünya­sına taşıyor. Sizi, elinize aldığınız zaman okumadan bırakamayacağınız bir kitapla baş başa bırakıyorum.

Sizi, Yüce Allah tarafından seçilmiş bir peygamber ve seçilmiş bir nesil ile birlikte olmaya dâvet ediyorum.
Buyurun, bu kitabı hep birlikte okuyalım.

Prof. Dr. Mustafa Ağırman


YAYINCIDAN

Bizleri islam ile şereflendiren Rabbimize (celle celalühü) sonsuz hamd, Resulullah (s.a.v.) efendi­mize, ehli beytine ve bütün ashabına salat ve se­lam olsun. Son devir islam tarihçilerinden merhum Mahmud Şakir'in Sahabe-i Kiram'ın önde gelen isimlerinden 70 sahabe­nin örnek hayatlarını can alıcı noktalarıyla ve edebi bir üs­lupla anlattığı elinizdeki eseri bu sahada ülkemizin yetiştirdi­ği güzide şahsiyetlerinden İslam Tarihi profesörü muhterem Mustafa Ağırman hocamız tarafından satır, satır; cümle, cümle okunarak gerek kitabın Arapça baskılarından kaynak­lanan hatalar ve gerekse mütercim hatalarından kaynaklanan yanlışlıklar tek tek düzeltilmiş, lüzumu halinde bir takım ila­veler de yapılarak zaten sahasında çok önemli bir yere sahip olan eser daha mükemmel bir hale getirilmiştir.

Kitap hakkında gerekli açıklamaları muhterem hocamı­zın yazdığı takdim yazısında bulacaksınız. Bunun üzerine söz söylemek artık bize düşmez. Sizleri kitapla başbaşa bı­rakırken eserin merhum müellifine Yüce Allah'tan afv ve mağfiret talep ediyor, onca yoğunluğuna rağmen, hiçbir
 
maddi karşılık kabul etmeden sırf sadaka-i cariye olması için eseri baştan sona büyük bir dikkatle okuyan ve gerekli düzeltmeleri yapan muhterem Mustafa Ağırman hocamıza en içten teşekkürlerimizi sunuyor, daha nice hayırlı hiz­metlere vesile olması için sağlık ve sıhhat içerisinde uzun bir ömür sürmesini Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyoruz. Saygılarımızla.

10 Cemaziyelevvel 1436
1 Mart 2015
Ravza Yayınları


    TAKDİM

Her şeyi yoktan var eden, bizleri varlığından ha­berdâr eden Yüce Allah'a hamd, iki cihan güne­şi Hz. Peygamber efendimize, Ehl-i Beyt'ine ve İslâm'ı Hz. Peygamber'den aldığı gibi sonraki nesillere aktaran sahâbe nesline binlerce salât ye selâm olsun.

Yüce Allah, âlemlerin Rabbidir, İslâm'ın ve Kur'ân'ın sâhibidir. Hz. Peygamber, Yüce Allah'ın seçtiği ve Kur'ân-ı Kerim'i kendisine gönderdiği son peygamberdir. Sahâbe nesli de, İslâm dininin hizmetkârlarıdır, seçilmiş peygamberin çevresinde halkalanan seçilmiş nesildir.

"Sahâbe" kelimesi, çoğul bir isimdir, tekili "sahâbî"dir. "Sahâbî" kelimesi, Arap dilindeki "sohbet etti, arkadaşlık et­ti" anlamlarına gelen "Sa-Hi-Be" kök fiilinden türetilmiş bir isimdir. Az veya çok, kısa veya uzun sohbette bulunan kim­seye bu isim verilir. Kaynaklarımız sahâbî'yi "Rasûlullah (s.a.v.) ile mümin olarak görüşen ve Müslüman olarak ölen kimse"1 diye tarif ederler. Bu tarife göre, uzun bir müddet Hz. Peygamber ile görüşüp sohbet eden sahâbî olduğu gibi,
 
çok kısa bir süre onunla görüşüp konuşan da sahâbî sayılır. Yine bu tarife göre, Hz. Peygamber'den hadis rivâyet eden de etmeyen de, onunla birlikte savaşa katılan da katılmayan da, beraber oturmasa bile onu gören, gözleri görmediği halde aynı mekânda bulunup onu dinleyen de "sahâbî" olarak ka­bul edilir. Çünkü bu insanlar, başkasıyla değil, Yüce Allah'ın habîbi ile görüşmüş ve onun sohbetine katılmış oluyorlar. Bu şeref, onların sahâbî sayılmalarına yetiyor. Bu konuda Said Nursî şöyle der: "Sohbet-i nebeviyye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mahzar olan bir zât, senelerle seyr u sülûka
mukâbil hakikatin envârına mazhar olur."2
-
Sahâbî sayılmak için Hz. Peygamber'i mümin olarak gör­mek gerekir. Mümin olmayan veya ona îmân ettikten sonra irtidat edip dinden çıkanlar, sahâbî olamazlar. Kâfirler ve müşrikler, Hz. Peygamber'i ne kadar görürlerse görsünler, isterse senelerce onun sohbetinde bulunmuş olsunlar yine de sahâbî olma şerefine eremezler.

Demek ki sahâbî olmak için;
  1. Hz. Peygamber'i mümin olarak görmek,
  2. Onunla az da olsa sohbet etmek,
    3.Mü'min olarak vefat etmek gerekmektedir. Ayrıca, hadis rivâyet etme şartı yoktur.


Sahâbîlerin Dereceleri

Hz. Peygamber'i gören herkes sahâbî olur ama İslâm'a gi­rişteki öncelik, İslâm'ı anlamadaki dirâyet, anlatmaktaki gay­ret, savaşların tümüne veya bir kısmına katılma, hicrette Hz. Peygamber ile birlikte olma ve diğer üstünlük sebepleri ile birtakım sahâbîler, diğerlerine üstün sayılmışlardır. Sahâbîler, büyük hadis âlimi Hâkim en-Nîsâbûrî (v: 405/1014) tarafın­dan ana hatlarıyla on iki bölüm halinde bir taksime tâbi tutul­muşlardır.
  1. Râşid halifeler ve onlarla birlikte îmân edenler. Bilhas­sa dünyada iken cennetle müjdelenenler.
  2. Dâru'l-Erkam ashâbı, yani Hz. Ömer'in Müslüman ol­masından önce îmân etmiş olup, îmânlarını gizleyen ve Er-kam b. Ebi'l- Erkam'ın evinde bir araya gelenler.
  1. Habeşistan hicretine dâhil olanlar.
  2. Birinci Akabe Bîatı'nda bulunanlar.
  3. İkinci Akabe Bîatı'nda bulunanlar.
      6)  Hz. Peygambere, Küba'dan Medine'ye gitmeden evvel gelip yetişen ilk muhâcirler. Bedir'e katılanlar.
  1. Bedir'le Hudeybiye musâlahası arasında hicret edenler.
  2. Hudeybiye'deki Rıdvân ağacı altında bîat edenler.
  1. Rıdvân Bîatı ile Mekke'nin fethi arasında hicret edenler.
  2. Mekke'nin fethinde Müslüman olanlar.
  3. Vedâ Haccı'nda Hz. Peygamber'i görenler.3

Kuran-ı Kerim'de Sahabe

Sahâbe nesli, islâm'ın ilk tâbileri olmaları hasebiyle yüce kitâbımızda şanlarına yakışır bir değerle anılmışlardır. Konu ile alakalı birkaç âyetin meâli şöyledir:
"İslâm'da birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve Ensâr ile onlara güzelce tâbi olanlar yok mu? Allah onlardan râzı, onlarda Allah'tan râzı oldular.
 
  2 Bedîüzzamân Saîd Nursî, Sözler, s.458.
   Hâkim, Ma'rifetü Ulûmi'l-Hadîs, s.22-24.

Allah onlara içinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar, orada devamlı kalmak üzere gire­ceklerdir. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur."[1]
"îmân edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihâd edenler, rütbe bakımından Allah katında da­ha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır. Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler. On­lar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki, Allah katında bü­yük mükâfat vardır."[2]

"îmân edenler ve hicret edip Allah yolunda cihâd edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah gafur ve rahimdir."[3]
"îmân edip de Allah yolunda hicret ve cihâd edenler, (muhâcirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır."[4]

"Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine îmânı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelen­leri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir ra­hatsızlık hissetmezler. Kendileri zarûret içinde bulunsalar bi­le onları kendilerine tercih ederler. Kim, nefsinin cimriliğin­den korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir."[5]
"Gerçekten Allah, (Hudeybiye'de) o ağacm altında sana bîat ederlerken o müminlerden râzı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir. Yine onları, elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah üstündür, hikmet sahi­bidir."


Hadîs-i Şeriflerde Sahâbe

Sahâbe nesli, Hz. Peygamber'e en güzel desteği veren nesil­dir, onun arkadaşlarıdır. Sahâbe, Hz. Peygamber'in câmide ce­maati, savaşta askeri, barışta öğrencileridir. Hz. Peygamber, her zaman onların bu desteğini takdir eder ve kendilerini överdi. Konu ile alakalı birkaç hadîs-i şerifin meâli şöyledir:
"Ashâbım hakkında ileri geri konuşmayınız; uygunsuz şeyler söylemeyiniz. Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sa­daka verse, sahâbîlerden birinin iki avuç (hurma) sadakasına erişemez, hatta bunun yarısına bile ulaşamaz."[6]

"İnsanların en hayırlıları benim şu içinde bulunduğum zamanda yaşayanlardır. Sonra onların peşinden gelenler, da­ha sonra da onların peşinden gelenlerdir. Onlardan sonra kötü bir nesil gelecek. Birinin şehâdeti yeminini, yemini de şehâdetini geçecektir."[7]
Hz. Peygamber, yukarıya aldığımız birinci hadîs-i şerifle­rinde sahâbe neslinin üstünlüğüne işâret etmiş; ikinci hadîs­te de sahâbe, tâbiûn ve etbâuttâbiûn nesillerinin ayrıcalıklı nesiller olduğuna vurgu yapmıştır.


Sahâbenin Sayısı

Sahâbenin sayısı hakkında kesin bir rakam söylemek müm­kün değildir. Bu sayının 60 bin, 100 bin, 114 bin rakamlarına
 
ulaştığını söyleyenler vardır. Âlimlerimiz sahâbenin sayısını "Vedâ Haccı"na katılan insan sayısı ile sınırlandırırlar. Vedâ Haccı'na katılanların sayısı hakkında da değişik rivâyetler vardır. En fazla sayı olarak, 114 bin rakamı rivâyet edilir."11 Kanaatimize göre, sahâbenin sayısı bu verilen rakamdan da­ha fazla olabilir.
Sahâbenin her birisi hakkında ayrı ayrı ve tafsilatlı bilgi­miz yoktur. Medine ve Mekke gibi merkezlerde yaşayan meşhur sahâbîlerin isimleri bilinmekte ise de, çoğu hakkında kesin bilgi sahibi değiliz. Sahâbeden bahseden kaynaklara bakıldığında tesbit edilen ismin, 10 bin civarında olduğunu görürüz. Diğerleri ise, ya meşhûr olamamışlar veya kendile­rine verilen vazifeler dolayısıyla gittikleri beldelerde vefat edip oralarda kalmışlardır.

Hz. Ömer, kendi hilâfeti döneminde Sahâbe'nin Medi­ne'den ayrılıp başka şehirlere yerleşmesine izin vermiyordu. Cihâd için ve değişik vazife ile Medine dışına çıkanların ev­leri Medine'deydi. Vazifelerini yapınca veya katıldıkları sa­vaş bitince evlerine ve çocuklarına kavuşmak için Medine'ye dönerlerdi. Üçüncü halîfe Hz. Osman, Hz. Ömer'in koyduğu bu yasağı kaldırdı. Onun zamanında Medîne boşaldı. Evleri ile uzak diyarlara giden Ashâb-ı Kirâm oralarda vefat etti ve oralarda defnedildiler.


Sahabenin Anıldığı İsimler

Her insan gibi sahâbîlerin de bir ismi vardır. Ömer, Os­man, Ali, Abdullah, Hasan, Hüseyin, Aişe, Fâtıma, Zeyneb... gibi. Allah Teala hepsinden razı olsun. Sahâbe'nin, doğduk­ları zaman anne ve babaları tarafından verilen adlarının

11 Nevzat şık, Sahâbe ve Hadîs Rivâyetî, s.30.

dışında sonradan kazandıkları künyeleri, lakabları ve nisbeleri de vardır. Sahâbe hakkında yazılan kitapları okuyacak olanların veya Sahâbe hakkında bilgi sahibi olacak kimsele­rin bu konuyu da bilmeleri gerekir. Sahâbe hakkında kitap yazan müellifler, Sahâbe-i Kirâm efendilerimizi zaman za­man künyeleri veya lakapları ile anmaktadırlar. Bir olayın başında ismi ile anılan sahâbî, biraz sonra künyesi, lakabı ve­ya nisbesi ile anılmaktadır. Konuyu bilmeyenler, "Acaba ara­ya başka bir şahıs mı girdi?" diyerek, şüphe edebilirler. Bu se­bepten dolayı, sahâbe hakkında bilgi sahibi olmak isteyenle­rin, şu dört madde iyi bilmeleri gerekir.

1) İsim: Arapça bir kelime olan "isim" kelimesinin yerine Türkçe'de "ad" kelimesini kullanıyoruz. Ad, varlıkların sem­bolüdür. Yüce Allah, ilk yarattığı insana "Âdem" ismini ver­miş ve Adem'e de bütün eşyânın isimlerini öğretmiştir."12 Yeni doğan çocuğa isim vermek âdetullâhtandır. Konulan isimlerin güzel olması da sünnettir. Hz. Peygamber, ismini beğenmediği kişilerin isimlerini güzel isimlerle değiştirirdi.

Sahâbîlerden her birinin kendi isimlerinden sonra babala­rının ve dedelerinin isimleri zikredilir. Önce sahâbînin ismi, sonra "oğlu" anlamındaki "ibnu" kelimesi, daha sonra babası­nın ismi, sonra yine "ibnu" kelimesi, daha sonra dedesinin is­mi... şeklinde sıralanır. Babasının adı el-Hattâb, dedesinin adı Nüfeyl olan Hz. Ömer'in ismi şöyle zikredilir: Ömer b. el-Hat­tâb b. Nüfeyl. Bu isim zincirindeki "b." harfi, "oğlu" anlamına gelen "ibnu" kelimesinin kısaltılmış şeklidir. Kadın sahâbîler de kendi isimlerinden sonra "kızı" anlamındaki "bintu" keli­mesi ile babalarına bağlanırlar. Meselâ, Hz. Peygamber efendi­mizin kızı Fâtıma'nın ismi şu zincirle yazdır: Fâtıma bintu 
Muhammed b. Abdillah. Arapça'da, "ibnu" ve "bintu" kelime­leri kendilerinden önce geçen ismin sıfatı (veya bedeli), kendi­lerinden sonra gelen ismin de muzâft olurlar. Yani "ibnu" ve "bintu" kelimeleri kendilerinden önceki ismin son harekesini alır, kendilerinden sonraki ismi de cer ederler.
  1. Künye: Arap toplumlarında kişiler için kullanılan ve ge­nelde "babası" ve "annesi" anlamlarına gelen "ebû" ve "üm-mü" kelimeleriyle yapılan tanıtıcı ibâreye "künye" denir. Söz­lükte, "maksadı üstü kapalı ve dolaylı şekilde anlatma, kinâyeli söz söyleme" mânâsındaki "kinâye" ile aynı kökten gelen "künye", "Ebu'l-Kâsım=Kasım'ın babası", "Ebû Bekir=Be-kir'in babası", "Ümmü Seleme=Seleme'nin annesi", "Ümmü Zeyneb=Zeyneb'in annesi" gibi, kişinin daha çok ilk çocuğuna izâfetle anılmasını ifade eder. Künye, kız veya erkek ayırımı yapılmaksızın en büyük çocuğa göre verildiğinden Hz. Pey­gamber, "Ebû'l-Kâsım" künyesini ilk çocuğu olan Kâsım'dan alırken, Sahâbe'den Temim ed-Dârî, kızının adıyla "Ebû Ru-kayye" şeklinde künyelenmiştir. öte yandan diğer çocuklar­dan birinin veya birkaçının adıyla künyelenenler de bulunu­yordu. Oğlu İbrâhim doğduğunda Cebrail'in, Hz. Peygam-ber'e "Yâ Ebâ İbrâhim: Ey İbrâhim'in babası" diye hitap ettiği rivâyet edilir. Hz. Osman'ın "Ebû Amr", "Ebû Abdillah" ve "Ebû Leylâ" şeklinde üç künyesi vardı. Hz. Ömer'in künyesi "Ebû Hafs", Hz. Ali'nin künyesi de "Ebu'l Hasen" idi.
Künye, "ebû" veya "ümmü" kelimelerinin kendinden son­raki bir isme muzâf olmasından meydana gelen bir terkîb ol­duğu için, terkibin son kelimesi yani muzâfun ileyh dâima mecrûrdur.

Künyeler, izafet terkibi halinde olduğu için başlarına "Yâ" nidâ edâtı geldiğinde fetha üzere mebni olurlar. "Ebu'l-Kâsım" künyesinin başına "Yâ" nidâ edâtı gelince "Yâ Eba'l-Kâsım" şeklinde telaffuz edilir. Bunu Türkçe'ye ve konuşma diline naklederken "Ey Ebu'l-Kasım" şeklinde telaffuz edebiliriz. "Yâ Ebâ Bekr" de, "Ey Ebû Bekir" olur.

Çocuksuz kimseleri ve küçük çocukları künyelemek câiz görülmüştür. Nitekim Hz. Peygamber, Abdullah b. Zübeyr'i henüz çocukken dedesinin künyesiyle (Ebû Bekir) künyelemiş, çocuğu olmadığı halde Hz. Aişe (r.a) künyelenmek iste­yince de ona yeğeni Abdullah'ın (Abdullah b. Zübeyr) adıyla "Ümmü Abdillah" künyesini vermiştir. Hz. Ebû Bekir gibi künyeleriyle anılan kimselerin isimleri nâdiren kullanılır, çünkü onların künyeleri isimlerinin yerini almıştır. Bu konu­da, Sahâbeden Ebû Hureyre'nin beslediği bir kedi yavrusu sebebiyle adını unutturacak kadar öne çıkan "kedicik babası" anlamındaki künye ile tanınması meşhurdur."13

3) Lakab: Bir kimseye asıl adından ayrı olarak sonradan takılan ikinci ad, şeref pâyesi ve bir de halîfe veya sultanların hâkimiyet alâmetine "lakab" denir. Arapça bir kelime olan "lakab"ın çoğulu "elkâb" şeklinde gelir. Lakab, övgü veya yergi ifade eden isim ve sıfat mânâsına da gelir. Câhiliyye dö­neminde kişinin, adından başka, sonradan toplum tarafın­dan kendisine verilen bir de lakabı vardı. Onun fizik veya ka­rakter yapısını yansıtan bu lakab bazen takdir, bazen tahkir ifade ederdi. Kur'ân-ı Kerîm'de inananların birbirlerini çir­kin lakablarla çağırmaları yasaklanmış ve bu davranış tevbe edip vazgeçilmesi gereken fâsıklık kapsamında sayılmıştır.14 İslâm ahlakına göre bir kişiye, aynı ismi taşıyan başka kişiler­den ayırmak ve onun tanındığı özelliğini vurgulamak 
amacıyla lakab takmakta bir sakınca yoktur. Hz. Peygamber, insanları lakab ve künyelerinin en sevimlisiyle çağırmaktan hoşlanır,[8] bunu bir müminin diğeri üzerindeki haklarından sayardı.[9]
 
Kur'ân-ı Kerîm'de geçen Zülkifl ve Zülkarneyn gibi bazı isimler, aslında birer lakabtır. "Mesih" Hz. îsâ'nın, "Zünnûn" Hz. Yûnus'un, "İsrâîl" Hz. Yâkûb'un lakabıdır. Ayrıca "Safiy-yullah" Hz. Âdem'in, "Neciyyullah" Hz. Nûh'un, "Halîlul-lâh" Hz. İbrâhim'in, "Kelîmullâh" Hz. Mûsâ'nın, "Rûhullâh" Hz. îsâ'nın, "Rasûlullâh"da Hz. Muhammed'in lakabıdır.[10]

Hz. Peygamberin ashâbı içinde Hz. Ebû Bekir "el-Atîk, zu'l-Hilâl, es-Sıddîk, Şeyhülislâm" lakabları ile, Hz. Ömer "el-Fârûk" lakabı ile, Hz. Osman "Zünnûreyn" lakabı ile, Hz. Ali de "Haydar, el-Murtezâ, Esedullâhi'l-ğâlib" lakabları ile tanınırdı. Ayrıca "Esedullâh" Hz. Hamza'nın, "Seyfullâh" Hz. Hâlid'in, "Tayyâr" Hz. Cafer'in, "es-Sıddîka" Hz. Ai-şe'nin, "ez-Zehrâ" Hz. Fâtıma'nın, "et-Tâhira" da Hz. Hati­ce'nin lakabıydı.

4-Nisbe: İnsanların, mensûbu bulundukları kabile, âile, şehir, meslek ve bunlara benzer şeylerle anılmasıdır.[11] Ku-reyş kabilesinden olana "Kureyşî", bu kabilenin Hâşimoğul-ları kolundan olana "Hâ-şimî", Mekkeli olana "Mekkî", Ha-beşli olana "Habeşî", Yemenli olana "Yemenî", Farslı olana "Fârisî", Ensârdan olana "Ensârî" nisbesi verilmiştir. Devs kabilesinden olan "Devsî", Tay kabilesinden olan "Tâî", Mü-zeyne kabilesinden olan "Müzenî" nisbesi ile anılmışıtır. Bu nisbeler hanımlar için olursa "Kureyşiyye, Hâşimiyye, Mek-kiyye, Habeşiyye, Yemeniyye, Fârisiyye, Ensâriyye, Devsiyye, Tâiyye ve Müzeniyye" şeklini alırlar.


Sahabenin Adâleti

Sahâbe âdildir, fakat mâsûm değildir. Adâlet ile ismeti birbirine karıştırmamak gerekir. Mâsûm olmak, günahsız ol­mak demektir. Günahsız olmak, peygamberlerin özelliğidir. Ashâb-ı Kirâm efendilerimiz, bizim gibi insan oldukları için mâsûm değillerdir. Mâsûm olmamaları "onlar da günahkâr­dır" manasına gelmez. Ama onların da az veya çok günahları olabilir. Yani günah işleyebilirler. Günahlarının olması onla­rı sahâbe olmaktan çıkarmaz.

Sahâbe neslinin âdil olması demek, onların doğru, dürüst ve İslâm'a candan bağlı olmaları demektir. Onlar, Hz. Pey­gamberden aldıklarını, gördüklerini ve duyduklarını eksiksiz olarak bir sonraki nesle aktarmışlardır. Hiçbir şey eksiltme­miş ve hiçbir şey ilâve etmemişleridir. Bu konuda onların doğrulukları tartışılmaz. Hz. Peygamber'in Kur'ân'ı açıkla­ması, İslâm'ı yaşaması, ibâdet hayatı, şahsî yaşantısı velhasıl hayatının her safhası, onu gören Sahâbe-i Kirâm efendileri­miz tarafından nakledilmiştir. Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm de bize onlar tarafından nakledilmiştir. Hz. Peygam­ber'in ibâdet konusundaki açıklamaları, hayata dâir emir ve yasakları onlar tarafından nakledilmiştir. Mekke ve Medîne döneminin olaylarını, Hz. Peygamber'in katıldığı savaşları bize, onlar aktarmaktadır. Bütün bu rivâyetlerinde de sâdık­tırlar. Şurası kesinlikle bilinmelidir ki sahâbe mâsûm değil­dir, ama âdildir.[12]

 
İslâm Dâvasının İlkleri Olan Gökteki Yıldızlar

Hz. Muhammed (s.a.v.), kırk yaşına gelince Yüce Allah tarafından peygamber olarak görevlendirildi. İlk vahye muhâtab olduğu Hirâ dağından inerken yalnızdı. Kendisine ilk inanan, eşi Hz. Hatice oldu. Hz. Ali, Hz. Zeyd ve Hz. Ebû Bekir ile bu sayı dörde ulaştı. İnananlar sonra sekiz, sonra kırk oldular. Daha sonra yüzlere ve binlere ulaşan bu sayı on binleri de aştı; yüz bine ulaştı. Hz. Peygamber, bu insanları putları reddetmeye ve Yüce Allah'a inanmaya dâvet etti; on­lar da bunu kabul ettiler. İlk Müslüman olma şerefine nâil ol­dular, "es-Sâbıkûn el-Evvelûn / İslâm dâvâsının ilkleri" ola­rak anıldılar.

İslâm'ın ilk yıllarında Mekke'de Müslüman olmak de­mek, her türlü işkenceye göğüs germek, her türlü yokluğa sabretmek ve İslâm adına her türlü çileye tâlib olmak de­mekti. İslâm dâvâsının ilkleri olan o şanslı insanlar, bütün bu olumsuzluklara katlanarak avuçlarının içinde kor ateşi taşırcasına İslâm'ı, Mekke'den Medine'ye taşıdılar. Medîneli ilk Müslümanlar da, Mekke'den gelen kardeşlerine ev­lerini ve gönüllerini açtılar, şehirlerinde onlara yabancılık çektirmediler. Birbirleri ile hemen kaynaşan ve kardeş olan bu insanlar, kıyâmete kadar muhâcir ve ensâr olarak anıldı­lar. Yüce Allah, bu güzel insanlar hakkında şöyle buyurur: "(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhâcirler ve ensâr ile onlara güzellikle tâbi olanlar var ya, işte Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur."20 İşte bu büyük kurtuluşa eren nesil, sahâbe neslidir. Yüce Allah, bu nesilden râzı olmuştur.

Yüce Allah'ın, kendilerinden râzı olduğu ve bunu da Kur'ân-ı Kerîm'de açıkladığı bu nesli bizim tanımamız gere­kir. Bu nesli tanımak, onların hayatını okumakla ve onların dünyasına girmekle olur. Onların Hz. Peygamber'e verdikle­ri destek bizi de aşka getirir inşâallah. Belki biz de, bu sayede uyuşukluktan, meskenetten zilletten kurtulur, aziz oluruz. Haydin öyleyse, hep birlikte, bu kitabı baştan sona kadar üzerinde düşüne düşüne okuyalım. Sahâbe-i kirâm efendile­rimizin dünyasına girelim. Mekke'de, Medine'de, Hicret'te, Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te, Tebûk'te, Hayber'de, Hudeybiye'de, Huneyn'de, Mescid'de, Suffa'da, Vedâ Haccı'nda onlarla birlikte olalım. Elinizdeki kitabın yazarı Mahmud Şakir, bu işi güzel başarmış; kitabı eline alan herkesi Hz. Pey­gamber'in ve sahâbenin dünyasına taşıyor. Sizi, elinize aldı­ğınız zaman okumadan bırakamayacağınız bir kitapla baş başa bırakıyorum.

Sizi, Yüce Allah tarafından seçilmiş bir peygamber ve se­çilmiş bir nesil ile birlikte olmaya dâvet ediyorum. Buyurun, bu kitabı hep birlikte okuyalım.

Prof. Dr. Mustafa Ağırman
Temmuz, 2006

Sahabe Hayatlarından Dersler 1

Bu ciltte hayat öyküleri anlatılan Sahabeler:

Abbas Bin Abdulmuttalib(r.a)

Sa'd Bin Rabi (r.a)

Ubade Bin Samit (r.a)

Abdullah Bin Revahi (r.a)

Ebu Huzeyfe (r.a)

Salim Bin Ubeyd (r.a)

Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a)

Gökteki Yıldızlar
Sahabe Hayatlarından Dersler 2

Bu ciltte hayat öyküleri anlatılan Sahabiler:

Said Bin Zeyd (r.a)

Sa'd Bin Ubade (r.a)

Kays Bin S'ad (r.a)

Fadl Bin Abbas (r.a)

Cafer Bin Ebi Talib (r.a)

Abdullah Bin Zübeyr (r.a)

Abdullah Bin Huzafa (r.a)


Sahabe Hayatlarından Dersler 3

Bu ciltte hayat öyküleri anlatılan Sahabeler:

Mikdad Bin Amr (r.a)

Akil Bin Ebi Talib (r.a)

Ebu Süfyan Bin Harb (r.a)

Zeyd Bin Harise (r.a)

Ebu As Bin er-Rebi (r.a)

Sabit Bin Kays (r.a)

Amr Bin As (r.a)


Sahabe Hayatlarından Dersler 4

Bu ciltte hayat öyküleri anlatılan Sahabiler:

İkrime Bin Amr (r.a)

Şurahbil Bin Hasane (r.a)

Abdullah Bin Kays (r.a)

İyaz Bin Ganem (r.a)

Cerir Bin Abdullah (r.a)

Müsenna Bin Harise (r.a)

Halid Bin Velid (r.a)

Sahabe Hayatlarından Dersler 5

Bu ciltte hayat öyküleri anlatılan Sahabiler:

Adiy Bin Hatim (r.a)

Sümane Bin Usal (r.a)
 
Enes Bin Malik (r.a)

Bera Bin Malik (r.a)

Cabir Bin Abdullah (r.a)

Tufeyl Bin Amr (r.a)

Ebu Hüreyre  (r.a)


SAHABE HAYATLARINDAN DERSLER 6

Bu ciltte hayat öyküleri anlatılan Sahabiler:

Es'ad Bin Zürare (r.a)</
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786052154908
MarkaRavza Yayınları
Stok DurumuVar
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.