Kitap Hanımlara Özel Tefsir
Yazar Feyzullah Birışık
Yayınevi Polen Yayınları
Kağıt - Cilt Şamua - Kalın Ciltli
Sayfa - Ebat 676 Sayfa - 17x24 cm
Feyzullah Birışık tarafından azılan, Polen Yayınları, Hanımlara Özel Tefsir adlı kitabı incelemektesiniz.
Hanımlara Özel Tefsir kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Taberi – Kurtubi - İbn Kesir - İbn Kudame - Suyuti - İbn Kayyim el-Cevziyye - Ebu Bekir el-Cessas - Ebu Bekir İbnul Arabi - Şankıti - Seyyid Kutub
ON MÜFESSİRİN KALEMİNDEN HANIMLARA ÖZEL TEFSİR
kitabın mukaddimesi
Şüphesiz ki hamd Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan bizi hidayete erdirmesini dileriz. O'ndan yardım diler, bizi bağışlamasını umarız. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah Teala'ya sığınırız. Muhakkak Allah'ın hidayete erdirdiği kimseyi artık saptıracak yoktur. O'nun saptırdığını da hidayete erdirecek yoktur. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir ve O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed aleyhisselam O'nun kulu ve rasûlüdür.
"Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. "
1
"Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. "
2
"Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve sözü doğru olarak söyleyin. Ki O (Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur."
3
1 Âl-i İmran -102
2 Nisa -1
3 Ahzâb - 70-71
İmdi:
Sözlerin en doğrusu, Allah'ın kelamıdır. En hayırlı yol ve hidayet de, Hz. Muhammed aleyhisselam'ın yolu ve hidayetidir. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılanlardır. Sonradan ortaya çıkarılan her bir şey bid'at olup her bid'at da dalalettir. Ve her dalalet de ateştedir.
İmdi:
Bu
kitabın konusu, Allah'ın kitabını esas alarak
kadınlara özel hükümleri beyan etmektir. Biz bu hususta sahih olan görüşlere itimad edip zayıf görüşlere itimad etmeyeceğiz. Bizim bu konuyu incelemekteki maksadımız, Allah'ın kendileri hakkındaki hükümlerini ve emirlerini kadınların bilmeleridir. Özellikle de
kadınların hükümlerinin, erkeklerin hükümlerinden farklı olduğu hususlarda... Belki de bu konu, bizi bazı hususları tartışmaya çekecektir. Örneğin,
İslam'da kadının hükümlerini, erkeğin hükümleriyle mukareneli (karşılaştırmalı) olarak takrir etmekte (anlatmakta) temel kaide nedir? Başka bir ifadeyle, asıl olan, erkek ile
kadının hükmünün farklı olduğuna dair nas bulunan yerler haricinde farklı olmaları mıdır?
Herhalde bu soru, daha önce usûl âlimlerinin mevzubahis ettiği şu soruya benzemektedir: Tasarruflarda, akitlerde ve eşyada asıl olan -haramlığı nas ile sabit olanlar dışında- helallik midir? Yoksa asıl olan -helal olduğu nas ile sabit olanlar dışında- haramlık mıdır?
Fakat bizim buradaki konumuz daha kolaydır. Çünkü Rasûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu konuda kendisine dayanarak hareket etmemiz gereken genel kaideyi açıklayarak şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki kadınlar, erkeklerin kardeşleridir." Diğer bir rivayette hasretme/sınırlama üslûbu ile şöyle buyurdu: "Muhakkak ki kadınlar, sadece erkeklerin kardeşidirler. "4
İşte bu öz kardeşliğe binaen sürekli kullanılması gereken kaide şu olmalıdır ki: Erkek hakkında sabit olan her hüküm, kadın için de aynısı ile sabit olur. Ancak şer'i nasların onlardan birine has olduğunu beyan ettiği hükümler hariç. İşte bu hükümler, sürekli müracaat edilen temel kaideden istisna edilir.
Bu kaideye binaen biz, İslam'da kadın ve erkeğin hükmünde eşit oldukları bütün ayetleri incelemeyeceğiz. Çünkü şer'i naslar kadın veya erkeğe has olduğunu beyan etmedikçe, asıl olan kadın ve erkeğin bütün hükümlerde eşit olmalarıdır. Fakat ihtiyaç olursa eşit oldukları bir hususu da beyan ederiz.
Şimdi bizim burada, kadının erkekle eşit olduğu hususlardan bazılarını zikretmemiz yerinde olacaktır:
1- Yaratılış Aslında Eşitlik:
Bunun manası şudur ki kadın erkeğin kendisinden yaratılmıştır. Bunun delillerinden bazıları Allah (azze ve celle)'nin şu ayetleridir:
"Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir."5
4 (Sahih) Ebû Dâvûd, 36; Tirmizi, 113. Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)'dan... Elbâni "Sahihü'l-Câmi" (2333)de bunun sahih olduğunu söylemiştir.
5 Nisa -1
"O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan da eşini var etti."6
"Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra da ondan kendi eşini var etti. "7
Yani kadın, erkeğin kendisinden yaratıldığı şeyden farklı bir şeyden yaratılmış değildir. Bilakis erkeğin kendisinden yaratılmıştır. Kadın ve erkeğin her ikisi de Allah (azze ve celle)'nin yaratmış olduğu Adem aleyhisselam ve onun zevcesi Havva'dan türemişlerdir.
Fakat bunun aksini iddia edenler, diğer dinlere tabi olanlardır ki bunlar da uygarlık iddiasında bulunan yahudiler, hıristiyanlar ve diğerleridir. Hatta biz onların konsüllerinin hâlâ şu sorular üzerinde durduklarını görüyoruz: Kadının da ruhu var mı, yok mu? Kadın da beşer cinsinden mi, değil mi? Ve daha onların tahrif edilmiş kitaplarında geçen pek çok konu... Buna delalet eden şeylerden biri de Roma'da gerçekleşen konsüllerden birinin şu kararıdır: "Muhakkak kadın necis bir canlıdır! Onun ruhu yok ve o ebedi de değildir. Fakat onun ibadet ve hizmet etmesi onun üzerine farzdır. Aynı deve ve kuduz köpek gibi onun da ağzının bağlanması ve böylece gülmekten ve konuşmaktan men edilmesi gerekir. Çünkü kadın, şeytanın tuzağı ve ağıdır."
Hatta bu dinlerden bazılarıkadını, mirasçı olmak yerine -ki İslam'da kadın mirasçıdır- miras kalan bir mal olarak kabul etmişlerdir.
2- (Şer'i) Sorumluluklarda ve (Uhrevi) Mükâfatta Eşitlik:
Nitekim İslam, şer'i sorumlulukların önünde ve uhrevi mükâfatta erkeklerlekadınların eşit oldukları prensibini takrir etmiş ve bu hususta onların arasında hiçbir fark olmadığını beyan etmiştir.
İşte Allahu Teala'nın şu sözleri buna delalet etmektedir:
"Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevap verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli Onun katındadır. "8
6 A'raf -189
7 Zümer - 6
8 Âl-i İmran -195
"Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır. "9
"Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."10
"Erkek olsun kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz."11
"Mü'min erkeklere söyle: 'Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar.' Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarından haberi olandır. Mü'min kadınlara da söyle: 'Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar, süslerini açığa vurmasınlar; ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, sağ ellerinin altında bulunanlardan, kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.' Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."12
"Hiç şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar ve ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar, (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. "13
9 Nisa -124
10 Tevbe - 72
11 NahI-97
12 Nûr - 30-31
13 Ahzâb - 35
"Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min olan bir erkek ve mü'min olan bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır."14
"Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendinin, hem de mü'min erkeklerle mü'min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, dolaştığınız yeri de barındığınız yeri de bilir. "15
"Ta ki; mü'min erkeklerle mü'min kadınları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetlere koysun ve onların kötülüklerini örtsün. İşte Allah katında en büyük kurtuluş budur. Ve Allah hakkında kötü zan besleyen münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azab etsin. Kötülük onların başlarına dönsün. Allah onlara gazab etmiş, onları la'netlemiş ve cehennemi kendileri için hazırlamıştır."16
Daha bunlardan başka pek çok ayet-i kerime vardır.
Yine bu hususa delalet eden şeylerden biri de şudur ki bazı kadınlar, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e indirilene iman etmekte erkeklerin önüne geçmişlerdir. Örneğin, Hz. Hatice (radıyallâhu anhâ) ve Hz. Sümeyye (Ammar'ın annesi ve Yasir'in hanımı) (radıyallâhu anhâ) gibi... Hatta İslam'da ilk şehidin bir kadın olduğunu görüyoruz. Nitekim kocası Yasir de Sümeyye ile birlikte şehid edilmişti. Allah Teala ikisinden de razı olsun. Hanımlar için özel tefsir
Şüphesiz ki bizler, ilerleme ve yükselme iddiasında bulunup da şöyle itikad edenlerden hayretler içinde kalıyoruz: Acaba kadın da beşer cinsinden mi, yoksa değil mi? Acaba kadının ibadeti sahih olur mu, yoksa olmaz mı?
Hatta biz bazılarının, Hz. Adem'in hatasını sadece kadına yüklediklerini dahi görmekteyiz. Halbuki Kur'an-ı Kerim bu günahtan ikisinin de sorumlu olduklarını takrir etmiştir.
Nitekim (Tevrat'ın) Tekvin bölümünde şu nas varid olmuştur: "Yılan, Rabb-İlahın yaratmış olduğu kara hayvanlarının en hilekârı idi. Kadına şöyle dedi: 'Gerçekten Allah (size): 'Cennetin bütün ağaçlarından yemeyin' dedi mi? Kadın, yılana şöyle cevap verdi: 'Cennet ağaçlarının meyvelerinden yiyoruz. Ancak cennetin ortasındaki ağacın meyvesine gelince Allah şöyle buyurdu: 'Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki ölmeyesiniz.' Yılan da
14 Ahzâb - 36
15 Muhammed -19
16 Fetih - 5-6
kadına şöyle dedi: 'Siz ölmezsiniz. Ancak Allah bilir ki siz o ağaçtan yediğiniz gün gözleriniz açılır ve Allah gibi hayır ve şerri bilen olursunuz.'
Kadında ağacın yemişlerinin güzel olduğunu, göze parlak göründüğünü ve manzarasının hoş olduğunu görünce; onun meyvesinden alarak yedi. Kendisi yiyince, erkeğine de verdi ve o da yedi. İşte bundan dolayı Rabb-İlah Adem'e nida ederek şöyle buyurdu: 'Ondan yememeni sana emrettiğim ağaçtan yedin mi?' Adem şöyle dedi: 'Senin, benim yanıma koyduğun kadın, ağaçtan bana verdi ve ben de yedim.'
Rabb-İlah kadına: 'Bu yaptığın da nedir?' buyurunca kadın şöyle dedi: 'Yılan beni kandırdı ve ben de yedim.' Bunun üzerine Rabb-İlah yılana şöyle dedi: 'Sen bunu yaptığın için, bütün hayvanlar ve karada bulunan bütün vahşiler arasından lanetlendin. Bundan dolayı da karnın üzerinde sürünecek ve hayatın boyunca toprak yiyeceksin. Ben seninle o kadın arasına, senin soyunla onun soyu arasına düşmanlık koyacağım. O senin başını ezerken, sen ancak onun topuğunu ezebilirsin.' Kadına da şöyle dedi: 'Senin hamileliğinin zorluklarını arttıracağım. Sen acılar içinde çocuklar doğuracaksın. Sana efendilik eden kocana sürekli iştiyak hissedeceksin.'
Adem'e ise şöyle dedi: 'Sen de hanımının sözünü dinleyip benim sana: 'Ondan yeme.' diyerek emrettiğim ağaçtan yediğin için; senden dolayı yer lanetlenmiştir..." (Üçüncü İshah: Tekvin bölümü)17
Kur'an-ı Kerim ise bu konuda bize doğru olanı açıklamış ve o ikisine günah işlemeyi süslü gösterenin yılan değil de şeytan olduğunu beyan etmiştir. Bunun sonucunda o ikisi de ağaçtan yemişlerdi. Nitekim Allah Sübhânehû şöyle buyurmaktadır:
"Hani meleklere demiştik ki: 'Adem'e secde edin.' İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise dayatmıştı. Biz de demiştik ki: 'Ey Adem, doğrusu bu, hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun. Zira cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın. Orada ne susarsın, ne de güneşte yanarsın.' Ama şeytan ona vesvese verdi ve: 'Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi?' dedi. Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen ayıp yerleri açıldı, özerlerine cennet yapraklarından yamamaya başladılar. Adem, Rabbına karşı geldi de şaşkın düştü. Sonra Rabbı onu seçti de tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. "18
17 Bu haber İsrailiyat'tır. Bu gibi haberlere itimad edilmemelidir. Bu tür haberleri, İsrailiyat'tan olduğunu beyan etmeden anlatmak doğru değildir. (Mütercim)
18 Tâ-Hâ-116-122
3- Hadlerde ve Şer'i Cezalarda Eşitlik:
Allah Teala şöyle buyurdu:
"Hırsız erkek ve hırsız kadının yaptıklarına karşılık Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin. Ve Allah Aziz'dir, Hakim'dir."19
Allah (azze ve celle) şöyle buyurdu:
"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini hususunda bir acıma tutmasın. Müminlerden bir grup da bunların azabına şahid olsun. "20
Yine şöyle buyurdu:
"İffetli, hür kadınlara iftira atan, sonra da dört şahid getiremeyenlere seksen değnek vurun. Ebediyyen onların şahidliğihi kabul etmeyin. İşte onlar, fasıkların kendileridir. "2l
Bu hükümde, hem iftira atanlar ve hem de iftiraya maruz kalanlara nisbeten erkeklerle kadınların eşit olduklarına dair ihtilaf bulunmayıp, icmâ meydana gelmiştir.
Nitekim "ifk" olayında da iki erkekle bir kadın celd edilmişler/sopa cezasına çarptırılmışlardır ki bunlar da Hassan, Mistah ve Hamne binti Cahş'tır. Diğer hadler de aynı bu şekildedir. İşte bunun içindir ki muhsan (evli) oldukları halde zina eden Gamidiye kabilesinden bir kadın ile Mâiz hakkında Ra-sulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) aynı hükmü vererek ikisini de recmetmişti.
Uygarlık ve ilerleme iddiasında bulunanlara gelince, biz onların bu hususta eşit davrandıklarını göremiyoruz. Biz bu konuda Mısır ceza kanunundan bazı bölümler nakledeceğiz ki bu kanun da Fransız kanunundan etkilenmiştir. Kanunda şöyle varid olmuştur:
273. Madde: Zina eden kadının muhakeme edilmesi caiz değildir. Meğer kocası tarafından onun aleyhine dava açılsa. Ancak hanımıyla birlikte oturduğu evde zina eden kocanın -ki bunun durumu 277. maddede beyan edilmiştir- hanımı aleyhine açacağı dava dinlenilmez/kabul edilmez.
274. Madde: Zina ettiği sabit olan evli kadına, iki seneden fazla olmaması kaydıyla hapis cezasına hükmedilir. Ancak eğer koca, olduğu gibi onunla birlikte yaşamaya razı olursa bu hükmün yürürlüğe girmesini durdurabilir.
19 Mâide - 38
20 Nûr - 2
21 Nûr - 4
275. Madde: Bu kadın ile zina eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır! İşte bu, kadının zina etmesi ile ilgili kanundur.
Kocanın zina etmesi ile ilgili kanuna gelince, bunu da 277. Madde ele almıştır ki metni şöyledir: "Hanımı ile birlikte yaşadığı evinde zina eden ve karısının dava açması ile bu durum aleyhinde sabit olan her koca, altı aydan fazla olmamak kaydıyla hapis cezasına çarptırılır."
Şüphesiz ki bu durum, not düşmemize gerek bırakmayacak kadar açıktır! Zira kanunda Allah Teala'nın emri söz konusu değildir. Sadece kocanın şerefi göz önüne alınmıştır ki onun da bir değeri yoktur. Çünkü bu hükmün yürürlüğe konulmasını durduran ve nasıl olursa olsun bu kadınla birlikte yaşamaya razı olan koca, deyyus olmuştur.
Velhasıl, insanların koyduğu kanun, bu dar ve sınırlı çerçevede dahi erkekle kadını ceza konusunda eşit tutmamıştır. Zira kocanın cezasını altı ay, kadının cezasını ise iki sene olarak takdir etmiştir! Zinanın yapıldığı yer hususunda da eşitlik getirmemiştir. Çünkü koca hakkında, karı-kocanın birlikte yaşadıkları evde olması ile kayıtlarken; kadın için ise herhangi bir mekân ile kayıtlamaksızın mekanı mutlak bırakmıştır. Çünkü bu maddeyi koyanın riayet ettiği hikmet şudur: "Meşru olan hanımının, kocanın evinde ona ihanet etmesi ile erkeği muhtemel küçük düşmekten korumak."
Burada gayet açıktır ki bu konuda yapılan kanunun mantığı, İslam'ın daha önce bahsedilen mantığından köklü bir şekilde farklıdır. Zira İslam, suçların eşit olması durumunda cezada da kadın ile erkeği eşit tutmaktadır. Hanımlara özel tefsir
4- Mali Akit ve Tasarruflara Ehil Olmakta Eşitlik:
İslam, erkek ve kadından her birinin malik oldukları şeylerde mali akit ve tasarrufta bulunma hürriyetine sahip olmakta eşit olduklarını takrir etmiştir. Buna göre ergenlik çağına girmiş, akıl sahibi ve kâr ile zararı birbirinden ayırt edebilen her erkek, malik olduğu şeylerde hür bir şekilde tasarrufta bulunmak için tam bir kanuni şahsiyete sahiptir. Buna dayanarak satış, hibe, vasiyet, kiraya vermek, vekil tayin etmek, rehin, satın almak ve diğer mali tasarrufları yapabilir. Bu hususta akıl sahibi, ergenlik çağına girmiş, kâr ile zararı birbirinden ayırt edebilen her kadın da -ister bekar olsun ister evli - aynen erkek gibidir. Dolayısıyla babasının, kardeşinin, kocasının veya oğlunun onu bu tasarruflardan herhangi birisinden alıkoyma hakkı yoktur. İslam hukukuna göre evlilik akdi kocaya, hanımının mali tasarruflarına müdahale etme hakkı vermez. Çünkü kocanın onun üzerindeki yöneticilik hakkı -yeri geldiğinde anlatılacağı üzere- şahsi bir hak olup mali bir hak değildir. Dolayısıyla koca, onun mali tasarruflarına müdahale etme hakkına sahip değildir. Ancak eğer onun tasarrufları ahlaki yönüne dokunuyorsa veya kocanın onun üzerindeki şahsi yöneticilik hakkına dokunuyorsa, o zaman müdahale edebilir. Fakat sırf mali yönüne karışamaz.
Hatta İslam'da kadınınevlilikten sonra da şahsiyetini tam bir şekilde muhafaza ettiğinin göstergelerinden biri de şudur ki: Kadının ailesinin ismi, hiçbir şekilde kendisine dokunulmadan muhafaza edilerek devam eder. Evlilik bu hususta hiçbir şeyi değiştirmez. Örneğin, Aişe binti Ebû Bekir es-Sıddık (radıyallâhu anhumâ), Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile evlendikten sonra da Âişe binti Ebû Bekir es-Sıddık olarak kalmıştır. Hiçbir şekilde yaratılmışların efendisi, peygamberlerin sonuncusu olan kocasına ve O'nun ailesine ve aşiretine nisbet edilmemiştir. Hâlbuki bu durum Avrupa ve Amerika toplumlarında ve onların izinden giden toplumlarda tam tersine olup kocanın aile ismi (soy isim) hanımına da verilmekte ve kadının babasının ve ailesinin ismi -sanki hiç yokmuş gibi- unutulmaktadır.
Hiç şüphesiz ki bu, sadece isimlendirme ile sınırlı kalan şekli bir durum değildir. Bilakis bunun, hanımın kanuni şahsiyeti üzerinde de pratik bir yansıması vardır ve hanımın mali tasarruflarının geçerli olması hususunda tesiri bulunmaktadır. Ancak burası bu konuyu geniş bir şekilde ele almaya müsait değildir.
Burada şunu da ekleyelim ki İslam geldiğinden beri kadının İslam'da mali olarak müstakil (ayrı) kanuni bir şahsiyeti bulunmaktadır. Hâlbuki Avrupa ve Amerika yasaları ancak modern çağda ve farklı derecelerde kadına kanuni şahsiyetini -ki bu da nisbi ve sınırlıdır- verebilmişlerdir. İslam'da ise tâ risalet asrından beri Kur'an-ı Kerim insanlara şöyle hitap etmektedir: "Onları babalarının adıyla çağırın. Bu, Allah nezdinde daha adaletlidir."22 Kocalara da hitap ederek şöyle buyurdu: "Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tunuz. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı. "23 Eğer kocaya, kendisiyle birlikte olduğu hanımına mehir olarak verdiği şeyden az bir kısmını dahi -hatta bu mehir on iki bin ukiye altına ulaşan büyük bir miktar olsa bile- alması haram ise; hiç şüphesiz ki kadının
22 Ahzâb - 5
23 Nisa-20-21
zimmetinde bulunan mallarına ve kazanma, miras, vasiyet, hibe veya daha başka yollarla elde etmiş olduğu diğer mülklerine kocanın hiç ama hiç tamah etmemesi gerektiği açıktır. Çünkü koca, aslı itibariyle kendisinin halis malı olan ve kadınla evlenme esnasında ona mehir olarak vermiş olduğu şeye bile tamah edemiyor. Hâlbuki evlilik, boşanma ile sonuçlandığında kocanın bununla nefsi bir bağlantısı oluşabilir, hele bir de bu fazla bir mal olursa...
Ancak kadın gönül rızasıyla -ikrah (zorlama) veya eziyet söz konusu olmaksızın- mehirden bir kısmını ona verecek olursa, bunun hükmü Rasulullah (aleyhisselam)'ın beyan etmiş olduğu şu genel hükümdür: "Kişinin malı, sadece gönül rızasıyla verdiği zaman helal olur. "24 Bu hüküm ile Allah Teala'nın Nisa süresindeki şu sözü aynı manadadır: "Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin; fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin. "25
Allah Teala'nın, ayetin başında: "Kadınlara verin" buyurması, açık bir şekilde göstermektedir ki mehir sadece kadına ait olup babasına veya akrabalarına ait değildir. Nitekim bu ayetin nüzul sebebinde rivayet edilmiştir ki: "Bir adam, kendi kızını evlendirdiği zaman kızının mehrini ona vermeyip kendisi alırdı. İşte Allah böyle yapmayı onlara yasakladı ve bu ayet-i kerime nazil oldu."26
Risalet asrından bu yana bütün zamanlarda gerçekleşen ameli bir icma da vardır ki kadınlar satmak, satın almak, icare (kiraya verme), ortaklık, hibe, vasiyet ve diğer mali tasarruflarda bulunabilirler.
Ancak bu husus bizi, üç mülahazada bulunmaya sevk etmektedir:
Birinci Mülahaza: Gerçekten çok üzücüdür ki İslam âlemimizde Garb'ın uygarlığına meftun olmuş kimseler görüyoruz. Bunlar, İslam'ın açık olan şu emrine muhalefet ediyorlar: "Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu/en âdili budur."27 İşte bundan dolayı da bu kimseler, körü körüne Garb'a benzemeye çalışırken alçaltıcı bir surete girerek zevcenin baba ismini ve soy ismini değiştirmekte ve ona kocanın babalarının ve soyunun ismini vermektedirler. Hâlbuki onlar aynı zamanda kadına daha fazla hürriyet ve müstakil bir şahsiyet istemek için seslerini yükseltmekte ve şiarlarını ilan etmektedirler. Bu hususta konferanslar düzenleyerek, İslam'a
24 el-Müsned, Ahmed bin Hanbel, 5/72
25 Nisa - 4
26 Bkz: İbn-i Kesir Tefsiri, 2/86
27 Ahzâb - 5
ve İslam'ın değer yargılarına ya açık bir şekilde veya işaret yoluyla saldırmaktadırlar. Özellikle de erkeğin kadına yönetici olması ve kadının ona itaat etmesi meselesini -ki Allah'ın izniyle biz ileride bunu tafsilatlı bir şekilde açıklayacağız- gündeme getirmektedirler. Acaba bunlar, körü körüne taklit ederek ve Batı uygarlığı ile şaşkına dönerek yaptıkları şeyin, kadının istiklâl ve şahsiyetine dokunacak şekilde tarihi ve medeni yansımaları olacağını biliyorlar mı?
Ancak İslam'a ve onun değer yargılarına saldıranlar, bu hücum uğrunda kendileri için her şeyi mubah görüyorlar. Hatta kendileri ile çelişmeyi bile...
İkinci Mülahaza: Değişik mezheplerden âlimlerin cumhurunun benimsemiş oldukları genel görüş şudur ki biz bunu daha önce de takrir etmiştik: Reşit, akıl sahibi ve ergenlik çağına girmiş bir kadın, mali tasarruflarda kâmil bir şahsiyete sahiptir. Mehir sadece kadının hakkı olup bu hususta onun hiçbir ortağı yoktur. Ancak İmam Malik'in mezhebinde şöyle bir görüş vardır ki: Kocanın, hanımını malının üçte birinden daha fazlasını teberrû/tasadduk etmekten menetme hakkı vardır. Aynı şekilde evlilik yuvasının, kadının muaccel/peşin mehrinde bir hakkı vardır.
Üçüncü Mülahaza: Evlilik akdinde akıl sahibi ve ergenlik çağına girmiş bir kız için velinin gerekli olması, cumhurun benimsediği ve az önce açıklanan -ki biz daha sonra da buna değineceğiz- kadının mali konularda ehil olduğu ve bu hususta bağımsız bir şahsiyete sahip olduğu konusunda bir şüphe oluşturmaması gerekir. Çünkü evlilik akdi, şahısları ilgilendiren bir akit olup bu akitte asli maksat mal değildir. İşte bundan dolayı da mehir zikredilmese bile akit sahih olur. Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size günah yoktur."28 Açıktır ki sahih bir evlilik akdi meydana gelmeden boşanmaktan söz edilmez. Ayetteki "mehir", bütün âlimlerin ve müfessirlerin ittifakı ile akit esnasında belirlenen mehirdir.
Böylece bizim şu kaidemiz sağlam kalmış oldu: Erkek ile kadın, salt mali akit ve tasarruflara ehil olmakta eşittirler.
Buraya kadar, kadınlarla erkeklerin eşit oldukları hususlara değindik. Kadının erkekten farklı olduğu konulara gelince, işte bu kitabın konusu da zaten budur ve ileride bu konuda pek çok husus gelecektir. Ancak burada iki noktaya dikkat etmek gerekir:
28 Bakara - 236
Birinci Nokta: Müslüman erkek ve müslüman kadına ilk farz olan şey, Allah'ın şeriatını kabul etmektir. Bu hususun pek çok delili vardır. Örneğin Allah Sübhânehû ve Teala'nın şu sözleri:
"Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı bulmaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. "29
"Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır. "30
"Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü Allah'tan daha güzel olan kimdir?"31
"Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey, artık onun hükmü Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah. Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp yönelirim. "32
İkinci Nokta: Şüphesiz ki kadın ve erkeğin bazı hükümlerde birbirlerinden ayrılmaları -ki bizim bu kitabımızın konusu da budur- kadının eksikliği veya mertebesinin düşük olması sebebiyle değildir. Bilakis bu, Allah'ın, kadını üzerinde yaratmış olduğu fıtratına riayet etmek içindir. Nitekim -örnek olarak- hayız meselesinde Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in şu sözü varid olmuştur: "Muhakkak ki bu, Allah'ın Adem'in kızları için yazmış olduğu/takdir etmiş olduğu bir şeydir. "33 Yani kadının bunda hiçbir etkisi yoktur. Hanımlar tefsir
Sonra eğer kadın yaratılış itibariyle bazı hususlarda erkekten ayrılıyorsa, muhakkak bunun mukabilinde bu farklılığa münasib bir yasamanın olması gerekir. Hatta bu farklılık gözetilmeden kadının tamamen erkek gibi sorumlu tutulması, zulüm ve haksızlığın ta kendisidir. Şöyle buyuran Allah Teala ne kadar da doğru söylemiştir: "O, yarattığını bilmez mi? O Latiftir, Habîr'dir. "34 Dolayısıyla kadının sıkıntıya düşmesi, şeriata tabi olmasından dolayı değil, şeriattan uzaklaşmasından dolayıdır.
Şurası bir gerçektir ki bazen bu hakikatler batılla karıştırılarak zayıflatma ve zorlama gayretlerine maruz kalmakta ve batıl da süslü gösterilmeye çalı-
29 Nisa - 65
30 Ahzâb - 36
31 Mâide - 50
32 Şûra -10
33 Hz. Âişe'den; Buharı, 294; Müslim, 1211
34 Mülk -14
şılmaktadır. Bütün bunları da kalpleri (Batı) uygarlığının değer yargılarıyla dolmuş bazı insanları İslami sahaya çekmek isteyenler yapmaktadır. Halbuki onların kalplerinin derinliklerine işlemiş bulunan bu değer yargıları, hem özü itibariyle hem de hedefleri açısından saf İslami değer yargılarından o kadar köklü bir şekilde farildir ki hakikatte bunları uyuşturmak ve birleştirmek asla mümkün değildir. İşte biz bu istekli kimselerin, bunu gerçekleştirmek için bütün gayretleriyle -sürekli tekrar edilen bazı haberlere dayanıp- şunu ispat etmeye çalıştıklarını görmekteyiz: "İslam hukuku, hiçbir sahada kadınla erkek arasında hiçbir fark getirmemiştir. Başka pek çok uygarlıkta kadına verilmeyen çok büyük bir mertebeyi ona vermiştir."
Bunların delil getirdikleri haberler gerçekte hak olmakla birlikte, onların tam eşitlik davetçilerini çekmek için bu haberlerden çıkarmaya çalıştıkları neticeyi ifade etmez. Yine bunların söyledikleri; İslam'ın, eski ve yeni pek çok uygarlıkta olmayan değerli bir makamı kadına verdiği hususu da doğrudur. Ancak bu şu manaya gelmez: İslam mutlak bir şekilde, hiçbir fark gözetmeksizin iki cinsi eşit kabul etmiştir.
Bize göre bu hususta en sağlam yol şudur: Bizim, erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkiyi Kur'an ve Sünnet'in naslarında açık bir şekilde sabit olduğu gibi takrir etmemiz ve hiçbir karıştırma ve zorlamaya başvurmaksızın olduğu gibi hakikatini ortaya koymamız gerekmektedir. Bunu takrir ettiğimiz zaman, bundan sonra şiarımız Allah Teala'nın şu sözü olur: "Ve de ki: "Hak Rabbiniz-dendir; artık dileyen iman etsin, dileyen küfre sapsın. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir. "35
Müslüman araştırmacıların sürekli şunu düşünmeleri gerekir ki farklı düşünce yapısındaki insanların, bu konuya ve diğer konulara bakışlarını belirleyen, gerçekte bizzat dini inançlarıdır. Yoksa bu, araştırmacının dini inanç kaynaklarından soyutlanarak değişik açılardan mukayese ettiği salt fikri bir konu değildir. Bilakis onu harekete geçiren, akidesidir. Bu akidenin arkasında da ona tesir eden değer yargıları ve düşünceler bulunmaktadır.
Konu bu şekilde olunca,İslam'ın hak din olduğunu kabul etmeyen kimseler, hiçbir şekilde İslam'ın kanunlarını doğru bir şekilde anlamaya hazır olmazlar. Çünkü biz görüyoruz ki onun fıtratı, fıtratına işlenmiş bulunan (İslam'a) muhalif değer yargıları ile doğrudan sapma halinde olup bu halde
35 Kehf - 29
hakkın bir kısmını bâtıl ve bâtılın çoğunu da hak olarak görmektedir. Hâlbuki İslam; kanunları, itikadı ve ahlâkının tümünde -ki biz böyle itikad ediyoruz-sahih, bozulmamış ve sapmamış fıtratın dinidir.
Bizler, İslam'ın kadınhakkındaki hükümlerini onlara süslü bir şekilde gösterdiğimizde ve -zorlama yoluyla- onların değer yargılarına yaklaştırmaya çalıştığımızda onların İslam hukukunu kabul edeceklerini ve İslam'a yöneleceklerini zannedecek kadar basit ve saf değiliz. Çünkü bunlar da Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in asrından bu zamana kadarki ataları gibi, biz onların dinine tabi olmadıkça ve onların yanında bulunan küçük-büyük her şeyde onlara uymadıkça bizden razı olmayacaklardır.
İşte bundan dolayı da en doğru ve en güzel olan şudur ki İslam'ı hakikati üzere, olduğu gibi ve Allah'ın koyduğu şekliyle -hiçbir zorlama yapmaksızın- sunmamız gerekmektedir. Bundan sonra da: "Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa. Ve en güzel olanı doğrularsa. Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse. Ve en güzel olanı da yalan sayarsa. Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız. "36 Mü'minlere gelince şüphesiz ki bu takrir (anlatım) onların iman ve yakinlerini arttıracaktır.37 Allah'ın fıtratından sapanlar ise onların da ancak azgınlıklarını ve sapmalarını arttırır.
"Kur'andan, müminler için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmekteyiz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz. "38
Ancak onlardan doğru bir bakış açısı, hemen fıtrata dönebilme ve inatçılık ile yanında bulunanı beğenmede aşırı gitmeme sıfatlarına sahip olanlar, hakkı anlama ve ona dönme imkânına da sahip olurlar. İşte onlar, ancak o zaman Kur'an'ın kanunlarını anlamaya ve nefsin vesveselerine karşı onda şifa bulmaya güç yetirirler.
Bütün bu hususların özeti şudur: İslam araştırmacıları ve davetçilerinden istenen, Allah'ın kanunlarını olduğu gibi anlamak ve herhangi bir zorlama yapmaksızın veya bu hakikatinin zararına olarak onlarla geçinmeye çalışmaksızın olduğu gibi onu sunmaktan başka bir şey değildir. Hiç şüphesiz ki bu doğru ve sağlam yol, fıtrat dinini anlamaya çalışanların ve ona iman edenlerin sayısını eksiltmeyecektir. Bilakis bunun tam tersi bir etki yapacaktır.
36 Leyi - 5-10
37 Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve Resulü'ne çağrıldıkları zaman mü'min olanların sözü: 'İşittik ve itaat ettik.' demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır." (Nûr - 51)
38 İsrâ - 82
Zira araştırmacının olduğu gibi hakkı arz etmekteki ısrarının, muhaliflerden bazılarını iddia edilen hususu tekrar gözden geçirmeye ve onu iyice araştırmaya sevk etmesi hiç de ender rastlanan bir durum değildir. Bu da onları daha önce ihmal ettikleri veya daha önceki araştırmalarında dikkatlerini çekmemiş olan yeni bazı hususları anlamaya sevk edebilir.
Netice olarak, insanın hak gördüğü şey üzerinde ısrar ve sebat etmesi, bütün muhalifler tarafından da ihtiram, takdir ve üzerinde derince düşünmekle karşılanmaya lâyıktır.
Hakkın zararına da olsa "çağdaşlık" ve "telfik (hak ile bâtılı karıştırıp birleştirme)" giysilerini giymeye çalışanlara gelince, bunlar yalan elbiselerini giyenler gibidirler. Çünkü bunların zorlamaları, muhalif olanları cezbedemeyecek ve hatta muhalif olanın, onlara değer vererek bakmasını dahi sağlamayacaktır. Bunlar, ancak takdir etmelerinin bir ağırlığı olmayan cahil kimselerden bir değer bulabilirler. Bu cahil kimseler de eski hâllerine pek çabuk dönerler. Özellikle de daha başkaları, onları ikna ederken kullanılmış olan zorlama konu ve yorumlara onların dikkatlerini çektiği zaman...
Sonuç olarak: "De ki: 'Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."
39
"Andolsun, biz bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler."
40
Konumuza başlamadan önce, bereketini umarak Fatiha suresini yazarak başlayacağız. Çünkü Fatiha suresi, Kitab'ın esasıdır. Allah Teala onun benzerini ne İncil'de ve ne de Tevrat'ta indirmemiştir. Böylece müslüman kadın, genel bir şekilde de olsa bu sure-i kerimenin içeriğini öğrenmiş olur. Zira o, her gün en az on yedi defa bu sureyi okumaktadır.
Diğer bir mülahaza (dikkat edilmesi gereken nokta) da şudur ki biz bazen nakilde bulunurken, nakledilenin lafzında tasarrufta bulunduk. Bunu da âlimin, bizim araştırdığımız konunun dışına taştığını gördüğümüz zaman yaptık. Bu durumda biz, onun ibaresinden bizi ilgilendiren kısmını almakla yetindik ve bazen de buna işaret etmedik. Okuyucu hanımın buna dikkat etmesi gerekir. Tabi bizim bundan maksadımız manayı ihlal etmek değil, kolaylaştırmak ve daha çok açmaktır. En son duamız "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun."( Hanımlara özel tefsir kitabı , satın al , hanımlar için tefsir kitap , polen karınca yayınları , Feyzullah Birışık )
Ebû Amr İmad Zeki el-Bârûdi
39 İsrâ - 84
40 İsrâ – 89
Feyzullah Birışık,
Polen Yayınları,
Hanımlara Özel Tefsiradlı
kitabı nı incele diniz.