Hüccetullâhil Bâliğa, İslam Düşüncelerinin İlkeleri

Fiyat:
184,00 TL
İndirimli Fiyat (%32) :
125,12 TL
Kazancınız 58,88 TL
Geçici olarak temin edilememektedir. Temin edildiginde

Bu ürünün yerine tercih edebileceğiniz ürünler

 
  Kitap              İslam Düşüncelerinin İlkeleri Hüccetullahil Baliğa
  Yazar             Şah Veliyyullah Dihlevi
  Tercüme         Prof. Dr. Mehmet Erdoğan
  Yayınevi          İz Yayıncılık
  Kağıt - Cilt      1.Hamur IVORY kağıt - 2 Cilt takım , Kalın Ciltli
  Sayfa - Ebat   1.406 Sayfa - 17.5x24.5 cm
  Yayın Yılı        2018
 

İz yayıncılık, Şah Veliyyullah Dihlevi tarafından yazılan İslam Düşüncelerinin İlkeleri Hüccetullahil Baliğa adlı kitabı incelemektesiniz.
İslam Düşüncelerinin İlkeleri Hüccetullahil Baliğa kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi aşağıda geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.  Alak 1-2
 
 
     Hüccetullâhi'l-Bâliğa İslam Düşüncelerinin İlkeleri
 

Dihlevi ve Hüccetullah el Baliğa 

Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz'in yaşayan mucizelerinden biri de onun ümmeti içinde yetişen, bilgi, fazilet ve insanlara müsbet tesirleri ile elde ettikleri yüce seviyeler sayesinde yıldızlaşan âlimler ve mürşitlerdir. Bun­lar içinden belli vasıflar taşıyan bir kısmına "müceddid" denilmiştir. Sev­gili Peygamberimiz "Her yüz yılda bir, ümmetin dinini yenilemek (tecdîd) üzere birinin geleceğini" müjdelemiş, gerçekleşen de buyurdukları gibi ol­muştur. Müceddid kelimesinin lûğat mânâsı yenileyendir. Bu âlim ve mürşid kişilerin yaptığı yenileme iki yönde olmaktadır:
 
1. Dinde olmadığı, ona sonradan yamandığı halde ümmetin benimsediği, uygulayageldiği, böyle­ce dinin hedeflerinden uzaklaşmaya sebep olan ekleri (hurafeleri, bid'atleri, uydurma haberleri...) teşhis ederek ayıklamak ve İslâm'ı aslî saflık ve sadeliğinde ortaya koymak.

2. Dinin örfe, âdete, zarurete, sosyal şartlara ve faydaya dayalı olup ictihadla ortaya konmuş bulunan hükümlerini, da­yanakları değiştiği için değiştirmek, dinin çağa ve sosyo-kültürel gelişme­ye ayak uydurarak vazifesini yerine getirebilmesini sağlamak. Bu tecdid yapılmadığı takdirde din, sosyal hayattan çıkacak, insanların bütün dav­ranışlarında Allah'a nasıl kulluk edeceklerini öğreten bir kaynak olmak­tan uzaklaşacak, etki alanı "ferdî, vicdanî, sembolik" olarak değişecek ve insanlar beşerî sistem ve çözümlere yöneleceklerdir. Şâh Veliyyullah ed-Dihlevî işte bu müceddidlerden biridir; onun bu özelliğinde kültür ve me­deniyet tarihçileri ittifak etmişlerdir.

Dihlevî'nin her biri kendi alanında özgün birçok eseri vardır; bunlar içinde üçü, şaheserler listesine girmeye layıktır:

1. Siyaset ve esas teşkilât bilimi ile ilgili olan "İzâletu'l-hafâ an hilâfeti'l-hulefâ,"
2. Tasavvuf ve irşad alanında "et-Tefhîmâtu'l-ilâhiyye,"
3. İslâm'ın felsefesini yapan "Hüccetul-lâhi'l-bâliğa".
 
Bu sonuncu eser, ilimler tasnifinde "İslâm Felsefesi" dalına ait değildir; çünkü bu dala ait kitaplar, İslâm öncesine ait felsefeler ile İs­lâm'ı uzlaştırmaya, daha doğrusu bu felsefelerin ortaya koyduğu düşün­celeri ve bilgileri gerçeğin bilgisi olarak kabul edip bunlara uymaz gözü­ken vahiy mahsûlünü (âyetleri ve hadîsleri) tevil ederek onlara uygun hale getirmeye, İslâm'ı kadîm felsefe diliyle açıklamaya yöneliktir. Dihlevi 'nin Hüccetullah ise, İslâm'a has zahir ve bâtın bilgi kaynaklarından yola çı­karak bu dinin aklını, temel düşüncesini, kâinata küllî bakışını yakalama­ya ve parça bilgi ve hükümleri bu bakış açısından açıklamaya yöneliktir. İşte örneği oldukça az olan bu dala biz "İslâm'ın Felsefesi" demeyi tercih ediyoruz. Dihlevî bu eserinde önce sistemi ve ilkeleri ortaya koymuş, son­ra da hemen her konuya ait seçilmiş hadîsler üzerinden yürüyerek bütü­ne bağlı, tutarlı, doyurucu, tatmin ve huzur verici açıklamalar yapmıştır.
 
Hüccetullâhi'l-bâliğa daha önce de tercüme edilmek istenmiştir; an­cak büyük âlim ve müfessir Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın ve merhum Ha­san Basri Çantay'ın teşebbüsleri yarım kalmıştır. Daha sonraki tarihler­de yapılan tercüme denemelerinin eksik ve yetersiz olduğunu gördüğümüz, böyle bir şaheserden Türkçe okuyanların mahrum kalmalarına da gönlü­müz razı olmadığı için biz de bu kitabı tercümeye niyet etmiş, bu niyetimi­zi, müellifin bir risalesini tercüme ve neşrederken açıklamıştık. Öncelik­li çalışmalarımız ve meşguliyetimiz bu niyetimizi gerçekleştirmeye engel oldu. Doktora derslerinde İbn Âşûr'un "Mekasıdu'ş-şerî'a" isimli kitabı ile Hüccetullâh'tarı da bölümler okutmuştuk. Bu derslere katılan değerli ilim yolcularından Vecdi Akyüz ile Mehmet Erdoğan birinci kitabı başarılı bir şekilde tercüme ettiler. Arkasından M. Erdoğan Şâtıbî'nin el-Muvafakatın Türkçe'ye çevirdi.
 
Bu çalışmalar onu, Hüccetullâh çevirisine hazırlamıştı, tavsiye ve ısrarımız üzerine bu büyük işi de başardı. Hem beni bir yükten kurtardığı, hem de Türkçe okuyanlara böyle bir hazine kazandırdığı için genç ilim adamı M. Erdoğan'a karşı minnet ve şükran borçluyum. Allah Teâlâ ruh ve beden sağlığı içinde kendisini daha nice faydalı eserler ver­meye muvaffak kılsın. Külfeti nimetine denk ve bazen de galip olan bu gi­bi neşriyatı programına aldığı ve sürdürdüğü için İz Yayıncılık'ı da tebrik ediyor, sa'yinin meşkûr olmasını diliyorum.
  
Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN 


              Çevirenin Önsözü 
 
 Bismillâhirrahmânirrahîm
 
Her şeyi yerli yerince yaratan, her şeyi lâyık olduğu yere koyan yüce hikmet sahibi Allah Teâlâ'ya sonsuz hamd ve senalar olsun! O, ezelî ilmiy­le yaratmış olduğu insanın kendi kendine yeterli olmadığını bildiği için, insanlık tarihine ışık tutucu, hedef belirleyici, yol gösterici ilâhî mesajlar indirmiştir. Eğer bu mesajlar olmasaydı, düze çıkamaz, sapıklık içinde kalırdık. Akıllarımız, eşyanın güzel/iyi ya da çirkin/kötü olduğunu kav­rayabilirdi; ama bunun için elinde vuracağı kıstasların olması gerekirdi. Kıstasları, değer ölçülerini koyabilecek kemalden yoksun olan akıl, illâ ki vahyin irşadına muhtaçtır. Aksi takdirde bütün akılların ortak bir nok­tada birleşmesine imkân bulunmaz.
 
Peygamberler, insanlarla Müteâl Varlık arasında irtibatı sağlayan ve ilâhî mesajın zaman ve mekana göre yorumunu yapan ve onu tatbike koya­rak insanlığın düze çıkmasına çalışan görevlilerdir. Peygamberler, insan­lığı düze çıkarmak için, bir öncekinin getirdiklerini bir sonraki tamamla­yacak şekilde bir süreç yaşamışlardır. Bu sürecin din olarak adı İslâm'dır. İslâm, ta ilk insan ve peygamber olan Hz. Âdem'den (s.a.) başlayarak, en son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.) kadar devam eden tevhid süreci­dir. İnsanlık tarihi doğrultusunda ibtidâî kemâlden nihâî kemâle doğru bir seyir izlemiştir. Bu süreç içerisinde özde hiçbir değişiklik yoktur; deği­şiklikler sadece zaman ve mekan farkından kaynaklanan, ulusal ihtiyaç­lara cevap vermeyi amaçlayan ayrıntılardadır.
 
Biz insanlar için, böylesine önemli tebliğ ve irşad görevini büyük fe­dakârlıklarla ifa eden ve bizlerin ilâhî vahiyle tanışmasında aracı olan tüm peygamberlere ve hususiyle bu altın zincirin zaman itibariyle sonuncusu du­rumunda olan, fakat getirdiği mesajla süreci kemale erdirmiş olması hasebiy­le de "imame" mesabesinde olan Hz. Muhammed'e (s.a.) salât ve selâm ederiz.
Eskiden —İsrailoğulları örneğinde olduğu gibi— peygamberler gelir ve duyulan ihtiyaçları karşılarlarmış. Peki bizim ihtiyaçlarımız yok mu? 

Onları kim karşılayacak? Hazır vahiy dönemi sona erdiğine göre bizler ne yapacağız?
 
Cevap hiç de zor değildir. Elbette ki ihtiyaçları, "İsrailoğulları nebile­ri mesabesinde olan ulema" karşılayacaktır. Bu faaliyet, kemâle erdirilen İslâm'ın ictihâd kurumu çalıştırılarak sürdürülecektir.
  
İslâm'ın hayatiyet şartı, olmazsa olmaz kabilinden olan rüknü ictihâd için iki temel şart vardır:
 
1. Nassların lâfzından hüküm çıkarabilmek için gerekli olan her türlü ilme sahip olmak.
 
2. Makâsıd-ı şerîa'yı, başka bir ifa­de ile hikmet-i teşri' ilmini bilmek.
 
Ashap ve bu arada çok dirayetli olan Râşid Halifeler (r. anhum), birin­ci şarta selika olarak, ikincisine de bizzat olayların içinde olmaları, teşrî si­yasetini yakından izlemeleri, şeriatın sahibi, yorumcusu ve tatbikçisi olan Hz. Peygamberle (s.a.) uzun birliktelikleri sonucu kazanılmış bir meleke ola­rak sahiptiler. Bunun sonucunda onlar, çok kısa bir zaman içerisinde, Rasûlullah (s.a.) döneminde henüz Arabistan dışına çıkmamış ve böylece başka kültür ve medeniyetlerle ciddî anlamda yüzyüze gelmemiş İslâm'ı, çok kök­lü kültür ve medeniyetlerle karşılaştırmışlar ve bu mücadelede İslâm'ı ege­men kılmışlar, çok kısa zamanda onu bir "Arap Şeriatı" görünümünden çı­karıp "bütün insanlığın şeriatı" olabilecek evrenselliğe ulaştırmışlardır.
 
Daha uygun bir ifade ile,İslâm'ın bilkuvve mevcut olan özelliklerini, tevsf kabiliyetini, özü muhafaza ederek fiiliyata dökebilmişler, bunda bü­yük bir başarı göstermişlerdir. Bu başarının sonucu olarak, farklı coğraf­yada varlıklarını sürdürmekte olan farklı uluslar İslâmiyeti seçmişlerdir. Bu uluslar İslâm'ın potasında şekillendirilebilmiş ve zamanla bir İslâm coğrafyası meydana gelmiştir.
Bu ve takip eden dönemlerde İslâm'ın hayatiyet şartı olan ictihâd, bir kurum olarak her iki ayağı üzere oturtularak en geniş biçimde işletilmiş, bu sayede çok hızlı bir değişim yaşayan milletlerin tüm ihtiyaçları karşı­lanmış, İslâmî çözümler getirilmiştir. Bunun sonucu olarak da bütün zen­ginliği ile İslâm fıkhı oluşmuştur.
 
Zamanla, yeni yeni ortaya çıkan olaylara çözümün daha önceki ictihâdlardan aranması hem devlet düzeni ve istikrar için, hem de ulemanın ken­dilerini siyasîlerin nüfuzundan koruması için yeğlenir hale gelmiş ve ic­tihâd dönemi, artık yerini "tahrîc dönemi"ne devretmiştir. Bundan böyle insanlar, ictihâd için gerekli olan ikinci şartı pek dikkate almaz olmuşlar, yahut başka bir ifade ile gerekli ilgiyi göstermemişlerdir. Uzunca olması­na rağmen durağan bir hayat tarzı hâkim olduğu için, karşılaşılan olay­lara daha önceki ictihâdlardan hazır çözümler hep bulunabilmiş, zaman zaman da zorlamalarla durum idare edilmiştir.
 
İlk döneme benzer çok hızlı bir değişim sürecinin yeniden başlamış ol­masıyla, ciddî anlamda ictihâd kurumuna tekrar ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaca rağmen insanlar, aldıkları eğitimin dar kalıpları arasında kal­mışlar ve görülen ihtiyacın nasıl karşılanacağı konusunda çaresizlik gös­termişlerdir. Çoğu kez savunma duygusu ile kabuğuna çekilen ulema, za­man zaman ya da yer yer dünyada olup bitenlerden habersiz kalmış ve, bir zamanlar dünyaya yön veren İslâm, artık giderek hayattan çekilmeye baş­lamış, birbiri ardı sıra çok önemli kurumlarını kaybetmiştir.
 
Ulema, İslâm'ı korumak kaygısıyla onu maalesef yeni bir şahlanışa kaldıramamıştır. Çünkü kendisi süvarilik yapmamış, hep terkide olmuş ya da arkadan yaya gelmiştir.

Geç de olsa durumun ciddiyetini kavrayan değerli âlimler, İslâm'ın hayatiyet şartı olan içtihada yeniden işlerlik kazandırmak gereğini duy­muşlardır. İşte bu aşamada, ictihâd için gerekli olan şartlardan makâsıd-ı şerîa ilmi de giderek önem kazanmıştır. 790/1388 tarihinde vefat eden Şâ-tıbî tarafından kaleme alman, buna rağmen İslâm dünyasında hemen he­men hiç tanınmayan el-Muvâfakât adlı şaheser, İslâm âleminde keşfedil­miş ve çok yaygın bir hal almıştır. Zira dört ciltten oluşan bu usûl eserinin ikinci cildi tamamen makâsıd-ı şerîa'ya ayrılmış bulunmaktadır. Çok de­ğerli âlimler tarafından bu konuda çalışmalar yapılmıştır. Bunlar içerisinde Muhammed et-Tâhir b. Âşûr'un, Makâsıdu'ş-şerîa-ti'l-İslâmiyye'si, (Tunus 1978) en değerli olanıdır.
 
Elinizdeki Hüccetullâhi'l-bâliğa da, bu konuda yazılmış en önemli eser­lerden biridir. Kanaatimizce müellifimiz, eserini yazarken el-Muvâfakât'ı görmemiştir. Biri İslâm âleminin en batısında, biri de en doğusunda olan bu iki insan, birbirlerinden habersiz olarak bu ihtiyacı derinden hissetmiş­ler ve çok değerli iki eser vermişlerdir. İbn Âşûr'un, her iki eseri de görmüş olması bir şanstır ve o, bu şansını çok iyi kullanmıştır.

Allah'ın bu âciz kuluna lütfuna bakınız ki, bendeniz bu eserlerin üçü­nü de, kısmen değerli hocam Hayreddin Karaman'ın doktora derslerinde okuma, arkasından Ahkâmın Değişmesi adlı tezimde temel kaynak olarak kullanma ve en sonunda da yine hocamın arzusu doğrultusunda her üçü­nü de (İbn Âşûr'unkini arkadaşım Vecdi Akyüz'le birlikte) dilimize çevir­me mazhariyetine erdim.
 
Bir talebe için, hocasının bir arzusunu yerine getirebilmiş olmak ne büyük mutluluktur! Bu vesileyle bu imkânı bana bahşeden Rabbime ne ka­dar hamd etsem azdır!
 
Muvaffakiyet ancak O'nun irade ve yardımıyladır.
 
Hüccetullahi'l-bâliğa, iki kısımdan oluşmaktadır; birinci kısımda ge­nel nazariyeler, küllî kaideler konulmuş, İslâm'ın genel bir felsefesi yapıl­mış, ikinci kısımda ise tatbikata yer verilmiş ve her konu ile ilgili belli başlı hadisler hikmet-i teşrî açısından izah edilmiştir. Kitap, hukuk felse­fesi, hukuk sosyolojisi, sosyoloji, tasavvuf... ile ilgilenenler için ufuk açı­cı yaklaşımlar içerir. Eserin tercümesi sırasında genelde fazla zorlanmadık. Bununla bir­likte bazı zorluklarla karşılaştık. Eserde, çok az da olsa siyak ve sibakı ile ilgisi görülemeyen bazı ifadeler bulunmaktadır.
 
Bunların, muhtemelen müellifin eserini temize çekemeden vefat etmiş olmasından kaynaklandı­ğını düşünüyoruz. Arkadaşlarımızla birlikte müzakere etmemize rağmen kesin bir neticeye varamadığım birkaç yerde (?) işaretini koydum ve oku­yucuyu uyarmak istedim.
 
Eser, hadislerin hikmetlerine hasredilmiş olması hasebiyle pek çok hadis içermektedir. Mevcut fihristler ve etraf kitaplarından yararlanarak kaynaklarını göstermeye çalıştım. Az da olsa kaynağını bulamadığım ha­disler de olmuştur. Onlara da işaret ettim.
 
Bunların dışında gerekli gördüğümüz yerlere notlar düşerek, eserin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaya çalıştım. Hadislerin tahrici dı­şında kalan notlarımı (Ç) rumuzu ile ayırdım.
 
Pürüzlü metinleri birlikte müzakere ettiğimiz değerli arkadaşlarım Nedim Yılmaz ile Rahmi Yaran'a teşekkürlerimi bir borç bilirim. Ayrıca tercümenin müsveddesini kısmen okuyan S. Özcan'a, İlhan Kutluer'e te­şekkür ederim. Bu değerli eserin tercüme edilip, basım ve yayımını üst­lenen İz Yayıncılık'a başarılar diler, hizmetlerinin devamını niyaz ede­rim. Siz değerli okuyucularımıza saygılarımı sunar, dualarınızı beklerim. ( Şah Veliyyullah Dihlevi , İslam Düşüncelerinin İlkeleri Hüccetullahil Baliğa kitap , hüccetilağil balğa 2 cilt )
 
14. 02. 1994
Ferah - İstanbul
Mehmet ERDOĞAN
 
 
   
 
İz yayıncılık, Şah Veliyyullah Dihlevi , İslam Düşüncelerinin İlkeleri Hüccetullahil Baliğa adlı kitabı incele diniz.

Diğer Özellikler
Stok Kodu9789753550918
Markaİz Yayıncılık
Stok DurumuBu ürün geçici olarak temin edilememektedir.
9789753550918
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.