Kitap İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri
Yazar İzzeddin b. Selam
Yayınevi İz Yayıncılık
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt, Ciltli
Sayfa Ebat 714 sayfa, 17x24 cm
Yayın Yılı 2006
İz Yayınları İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri kitabı nı incelemektesiniz.
İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İslam fukahâsı fıkhî kaideleri ve İslam hukukunun genel ilkelerini tespit etmeye, bu konuda eserler yazmaya önemle eğilmişler, bunun dindeki önemine, ilim ve fıkıhta ilerleme konusundaki etkilerine işaret etmişlerdir. Karâfî (ö.684), Tâceddin es-Subkî (ö.771), Zerkeşî (794) ve İbn Nüceym (ö.970) vb. gibi farklı ekollere mensup fıkıhçılar bu türde eser veren birkaçıdır.
Bu çerçevede yazılan en güzel eserlerden biri kuşkusuz Şâfiî-Eş’ârî ekolün mühim simalarından İzz b. Abdisselam’ın Kavâidü’l-ahkâm fî mesâlihi’l-enâm isimli kitabıdır. Müellif bu kitapta fıkhî ilkelerin tespiti, delillendirilmesi ve örneklendirilmesi konusunda kendisinden önce kimsenin başaramadığı seviyede önemli bilgiler vücuda getirmiş, aynı sahada eser yazan diğer müelliflerde görülmeyen bütüncül, sistematik ve felsefî bir bakış açısı ortaya koymuştur.
İzz b. Abdisselam bu eserinde İslam fıkhının bütünüyle maslahatların dikkate alınması ve mefsedetlerin ortadan kaldırılması temelinde değerlendirilebileceğini göstermiş, İslam dininin temel maksatlarını kapsamlı ve derin bir bakış açısıyla ele almıştır.
-------------------------------------
Şâtıbî ve Şah Veliyyullah gibi alimlerin geliştirdikleri bir islam ilminin kurucuları arasında İzzüddîn b. Abdisselam önemli bir yere sahiptir. Bu ilmin amacı, a)dinin niçin var olduğu, emir ve yasakların insana ne fayda sağladığı sorulan için hem külli (genel, teorik temel olarak) hem de cüz'î (her bir hüküm için ayrı) cevaplara ulaşmaktır, b) dini doğru anlamak, maksada uygun yaşamak için zaruri olan "hikmeti kavramak" tır. Bu ilim sayesinde (yazara göre) "nass ve icmam bulunmayıp kıyasın da mümkün olmadığı durumlarda dinin maksatlarından hareketle meseleler çözüme kavuşturulur", ilim geliştikçe alimler daha ileriye adımlar atmış, nas-sın bulunduğu durumlarda da dinin genel maksadını göz önüne alarak nasları değerlendirmiş (belli bir nassı, nasların bütünü içinde ele almış), Allah'ın kulları için öngördüğü amacı gerçekleştirmeye gayret etmişlerdir.
"Din hem maslahatların elde edilmesi, hem de mefsedetlerin defi açısından tümüyle maslahattır. Allah'ın 'ey iman edenler' nidasını duyduğun zaman O'nun öğüdünü dinle, ya bir hayra teşvik ettiğini veya bir şerden sakındırdığını ya da ikisini bir arada görürsün" diyen yazar bu hikmet ve maslahatı herkesin anlayabileceği bir üslupta ortaya koymuş, müminlerin gönülleri yanında akıllarının da tatmin olmasının yolunu açmıştır. Şâtıbî'yi ve Şâh Veliyyullah'ı sevgili talebem M. Erdoğan Türkçeye kazandırmıştı. Bu güzel eseri de yine sevgili ve çalışkan talebelerim S. Kaya ve S. Duman başarı ile Türkçeye çevirmişlerdir. Mutluluk duygusu içinde onları tebrik ediyor, eserin daha "canlı, şuurlu ve verimli bir din hayatı" na katkıda bulunmasını niyaz ederim.
ÖNSÖZ
İnsanoğlunun yeryüzüne ayak bastığı ilk andan, dinin ikmal ve itmam edildiği Hz. Peygamber'in risâletinin son anına kadar ilâhî vahiy insanoğlu için ilkeler koymuştur. Dinin tamamlanması ve kıyamete dek geçerli tek din olarak islam'ın tayin edilmesiyle vahiy süreci sona ermiştir, islam dini; hayatın kaynağı, gayesi, metafizik alemin hakikati gibi temel gerçeklikler konusunda insana en doğru açıklamayı yapmasının yanında, dünya hayatında insanın gerek Rabbi ile gerekse kendi nefsi ve diğer hemcinsleri ile ilişkilerinde uyması gereken temel ilke ve kuralları da belirtmiştir. Cibril hadisi diye bilinen hadiste yer aldığı üzere islam dininin hükümleri; iman, islam ve ihsan olarak üç bölümde tasnif edilmiş, sonraları bilimsel uzmanlaşmanın gereği olarak bu dalların her biri sıra ile kelam, fıkıh ve tasavvuf bilimleri tarafından incelenmiştir.
Temellerini ilahî vahyin attığı islam fıkhı, beşer aklının takdire şayan çabaları ile dallanıp budaklanmış, insanın amelî hayatının bütünü hakkında kapsamlı hükümler ortaya koymuştur. Hz. Peygamber'in (s.a.) önderliğinde kurulan Medine islam devleti onun vefatının ardından kısa bir zaman zarfında Arap yarımadasının dışına taşmış, islam topraklarının fetihlerle genişlemesine paralel olarak islam dininin pratik hayata dönük yönü olan islam fıkhı da aynı ölçüde genişlemiştir. Hicrî II. asırda ilk yazılı örneklerine rastladığımız fıkıh tedvinatı sonraki asırlarda fıkıh mezheplerinin sistemleşmesiyle birlikte geniş kapsamlı eserler şeklinde tezahür etmiştir. Bu bağlamda, sonradan "dört mezheb" diye isimlendirilecek olan ekollerin kendi dönemlerinde temsilciliğini üstlenen fıkıhçılar, mensup oldukları mezheplerin görüşlerini desteklemek üzere mezhep kurucularına ait görüşleri nakletmekle yetinmemiş aynı zamanda bunların temellendirilmesi için de çalışmışlardır. Zirvesini hicri V. asrın teşkil ettiği bu çalışmalar daha ziyade islamın amelî hükümlerini; temizlik konusundan başlatıp mirasın taksimi ile sonuçlandıran, insan hayatının bütünü hakkında ibâdetler-muameleler temel ayrımını esas alarak hükümler ortaya koyan çalışmalardır. Kazuistik (meseleci) me-todla yazılan bu eserler kendi içinde belirli bir sistem takip etmiş olmakla birlikte islam fıkhını, temel ilkelerini ortaya koymak suretiyle bütüncül olarak inceleyen, tümevarım metoduyla küllî kaideleri tespit eden eserler sonraki dönemlerde görülmeye başlanmıştır.
Takip eden dönemlerde islam fıkıhçıları fıkhî kaideleri ve islam hukukunun genel ilkelerini tespit etmeye, bu konuda eserler yazmaya önemle eğilmişler, bunun dindeki önemine, ilim ve fıkıhta ilerleme konusundaki etkilerine işaret etmişlerdir. Karâfî (Ö.684), Tâceddin es-Subkî (Ö.771), Zerkeşî (794) ve Ibn Nüceym (Ö.970) vb. gibi farklı ekollere mensup fıkıhçılar bu konuda eser verenlerden yalnızca birkaçıdır.
Bu konuda yazılan en güzel eserlerden biri kuşkusuz Şâfiî-Eş'ârî ekolün mühim simalarından İzz b. Abdisselam'ın "el-Kavâidü'l-kübrâ" isimli kitabıdır. Müellif bu kitapta fıkhî ilkelerin tespiti, delillendirilmesi ve örneklen-dirilmesi konusunda kendisinden önce kimsenin başaramadığı seviyede önemli bilgiler vücuda getirmiş, aynı sahada eser yazan diğer müelliflerde görülmeyen bütüncül, sistematik ve felsefî bir bakış açısı ortaya koymuştur.
İzz b. Abdisselam bu eserinde islam fıkhının bütünüyle maslahatların dikkate alınması ve mefsedetlerin ortadan kaldırılması temelinde değerlendirilebileceğini göstermiş, islam dininin temel maksatlarını kapsamlı ve derin bir bakış açısıyla ele almıştır.
İlahî vahyin (Kur'an-sünnet) anlaşılması, yorumlanması ve tatbikinde dilbilgisi tek başına yeterli olmayıp, Şâriin hüküm koyarken dikkate aldığı maksatların, bu hükümlerin mükellefler için ortaya koyduğu maslahat ve defettiği mefsedetlerin de bilinmesi gerekmektedir. Modern hukukta, kanun metninin yorumlanmasında lafzî (dilsel) yorum yanında gâî (amaç-sal) yorumun da dikkate alınmasının gerektiğini ileri süren görüşün hareket noktası da budur. Bu açıdan Izz b. Abdisselam'ın bu çalışması bir yandan yukarıda belirtilen hususları içerdiğinden, diğer yandan temel kaideleri bol örneklerle herkesin anlayabileceği bir seviyeye indirdiğinden tercümesinin yararlı olacağı kanaatine ulaştık. Bu amaçla kitabı dilimize kazandırdık.
Eser üzerinde tercüme sırasında dikkat ettiğimiz bazı hususları şu şekilde belirtebiliriz:
- Kitapta yer alan ve tüm konuların temelini oluşturan maslahat-mefsedet kavramları, kullanıldığı bağlama göre çoğu zaman aynen korunmuş, kimi zaman da anlama kolaylığı sağlaması ve dilimizdeki kullanımın dikkate alınması sebebiyle iyilik-kötülük, hayır-şer, yarar-zarar, güzel-çirkin gibi kelimelerle karşılanmaya çalışılmıştır. Aynı şey diğer kimi kavramlar için de geçerlidir.
- Kitabın yazarının Şâfü ve Eş'ârî mezheplerine mensup olması sürekli dikkatte tutulmalıdır. Biz bu gerçeğe büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensup olan Türk okuyucusunun dikkatini çekerken kimi meselelerde nadiren de olsa dipnotta Hanefi mezhebinin konu ile ilgili görüşünü belirttik.
- Tercümeye esas aldığımız nüshadaki başlıkların büyük çoğunluğunu aynen korumakla birlikte, konu bütünlüğünün bozulduğu, araya başka konuların girdiği durumlarda veya bağlamın gerekli kıldığı durumlarda kendimiz de başlıklar ekledik. Bu başlıkları köşeli parantez [ ] içinde gösterdik.
- Kitapta yer alan bölümlerin tümü ve başlıkların bir kısmı kitabın orijinalinde olmayıp, anlamayı kolaylaştırmasına yardımcı olması amacıyla tarafımızdan konulmuştur.
Son olarak şunu belirtelim ki; biz kusursuz olan yegane varlığın alemlerin Rabbi olan Allah olduğunu ikrar ederek yaptığımız bu tercümenin mükemmel olduğunu iddia etmiyoruz. "Hatasız kul olmaz" prensibinden hareketle bu çalışmamızın da hatadan beri olamayacağını kabul ediyor, bizleri bu konuda ikaz edip hatalarımızı gösterecek okuyucularımıza peşinen teşekkürü bir borç biliyoruz.
Gayret bizden başarıya ulaştırmak Allah'tandır.
Süleyman Kaya
Soner Duman
YAZAR VE ESER HAKKINDA
Kaynaklarda künyesi, Muhammed İzzeddin Abdülaziz b. Abdis-selam b. Ebil Kasım es-Sülemi ed-Dımeşki eş-Şafii olarak yer alan müellif Sultanul-ulema lakabıyla tanınmıştır. Dımaşk'ta doğan müellifin doğum tarihi bazı tarihçilere göre 577 (1181), bazı tarihçilere göre 578 (1182)'dir.
Ebu Tahir b. İbrahim Huşuî (v. 598), Bahaeddin ibn Asakir (v. 600), Cema-leddin Ibnül-Harestanî (v. 614), Fahreddin İbn Asakir (v. 620), Seyfeddin el-Amidî (v. 631), Şehabeddin es-Sühreverdî (v. 632) gibi bir çok alimden ders alan İbn Abdüsselam birçok talebe yetiştirmiştir. Şehabeddin Ebu Şame el-Makdisî (v. 665), Şehabeddin b. İdris el-Karafî (v. 684), Abdurrahman b. İbrahim el-Firkâh (v. 690), (oğlu) Şerefeddin Abdüllatif (v. 695), Takıyyuddin ibn DakikuT-îd (v. 702), Abdülmümin b. Halef ed-Dimyatî (v. 705), Ebul-Hasan Alaeddin Ali b. Muhammed el-Bacî (v. 714) bunlardan bazılarıdır.
Hoca ve talebeleri dışında tbn Abdüsselam'la aynı dönemde yaşamış diğer bazı alimleri de şu şekilde sıralayabiliriz: IbnüT-Esir (v. 606), Rükneddin el-Amidî (v. 615), Burhaneddin el-Buharî (v. 616), ibn Kudame (v. 620), Ebu Yakub Siraceddin es-Sekkakî (v. 626), IbnüT-Arabî (v. 638), Ibnü's-Salah (v. 643), tbnü'l-Hacib (v. 646), Şemseddin el-Kurtubî (v. 671), Muhyiddin en-Ne-vevî (v. 676), EbuT-Fadl el- Mevsılî (v. 683), Burhaneddin en-Nesefî (v. 687).
Dımaşk'ta bulunduğu dönemde Aziziye Medresesinde ve Emeviye Camiinde ders veren ibn Abdüsselam, Eyyubilerin Dımaşk kolu hükümdarı Salih Imadüddin'in bazı yanlışlarını eleştirip onun adına hutbe okumadığı için bir müddet hapsedilir. Mısır'dan gelen Eyyubi ordusunun Salih İmadüd-din'i yenmesi üzerine Kahire'ye gider. Eyyubi hükümdar Salih Necmeddin tarafından Mısır kadılığına ve Salihiye Medresesi müderrisliğine tayin edilir. Daha sonra Mısır'da iktidarı devralan Memlükler döneminde de ilmî faaliyete devam eden ibn Abdüsselam 660 (1262) yılında Kahire'de vefat eder.[1]
Fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, kelam ve tasavvufta derinleşen ibn Abdüsselam, bu sahalarda birçok eser kaleme almıştır. Başlıcaları şu şekilde sayılabilir: Kavâidü'l-ahkâm fî mesâlihi'l-enam (el-Kavâidü'l-kübrâ), el-Fevâidfî ihtisâri'l-ka-vâid (el-Kavâidü's-suğra), el-tşârat ile'l-icâz fî bazı envâi'l-mecâz, Ahkâmu'l-cihâd ve fezâiluhû, el-Envâu fî ilmi't-tevhîd, Bidâyetü's-sûl fi tafdîli'r-resul, Terğîbu eh-li'l-îslâm fî sükne'ş-Şâm, et-Terğîb an salâti'r-Regâibi'l-mevzûa, Şeceretul-maârif ve'l-ahvâl ve sâlihu'l-akvâl ve'l-a'mâl, el-Farku beyne'l-tslâm ve'l-imân, el-Fevâid fî müşkili'l-Kur'ân, Menâsikü'l-hac, el-îtnâm fi beyâni edilleti'l-ahkâm, el-Fetâva'l-Mısriyye, el-Fetâva'l-Mevsıliyye, Tefsîru'l-Kur'âni'l-azîm, el-Gâye fî ihtisarı n-Nihâye.
Bu eserler arasında Kavaidü'l-ahkam'ın özel bir yeri olduğu görülmektedir. Taceddin es-Sübkî, bu eserin ibn Abdüsselam'ın dinî ilimlerdeki yüksek derecesini gösterdiğini belirtmiştir. Eserin yazılış amacım, "insanların elde etmeye gayret göstermeleri için maslahatları ve sakınmaları için mefsedetleri beyan etmek", şeklinde açıklayan müellifin; dinin hem maslahatların elde edilmesi hem de mefsedetlerin defi açısından tümüyle maslahat olduğunu beyan edip dinî hükümleri maslahat kavramı çerçevesinde ele aldığı görülmektedir.
Allah, varlık, insan ve bilgiye dair düşüncelerini ortaya koyan müellifin fıkıh, kelam, tasavvuf ve ahlak konularını tam bir ahenk içerisinde ele aldığı görülmektedir. Fıkhî meselelerde Şafiî, kelamî meselelerde Eş'ârî kimliği ön plana çıkan müellifin sufî yönü de dikkat çekmektedir. Şafiî mezhebine mensup olmakla birlikte yer yer imam Şafiî'nin görüşlerini de eleştiren müellifin mezhep taassubuna karşı çıktığı görülmektedir. Ona göre tâbi olunan müctehidin her içtihadını dinin o konudaki hükmü gibi görmek yanlış bir tutumdur.
Eserde dikkat çeken bir diğer husus birçok külli kaideye yer verilmiş olmasıdır. Günümüzde bazı araştırmacılar tarafından, dinin genel kaidelerinin ve maksatlarının bugüne kadar tespit edilmediği, bugün bunun öncelikle yapılması gereken işlerden olduğu ileri sürülse de İbn Abdüsselam'ın özellikle Kavaidü'l-ahkam'da bir yandan dinin maksatlarım ve külli kaidelerini ortaya koymaya ve bir yandan da bunları pratiğe aktarmaya çalıştığı görülmektedir. Ona göre nass ve icmaın bulunmayıp kıyasın da mümkün olmadığı durumlarda dinin maksatlarından hareketle meseleler çözüme kavuşturulur.
Sonuç olarak eserin; islam medeniyetinin ilmî mirası içerisinde, gerek maslahat nazariyesinin oluşturulmasında gerekse dinin maksatlarının ve külli kaidelerinin tespit edilmesinde çok önemli bir halka olduğu söylenebilir. Eser bu özelliğiyle Karafi nin Furuldu ile Şatıbrnin Muvafakat'ının habercisi olarak nitelendirilmiştir.
[1]Yunus Apaydın, "İbn Abdüsselâm, İzzeddin", md., TDVÎA, ist., 1999, XIX, 284-287; Abdülmu-nim ell-Hâşimî, el-lzz b. Abdisselâm, Sultâni'l-ulemha, Beyrut 1993; Muhammed Şelebi, Hayâtu SultâniT-ulemâ el-lzz b. Abdisselâm, Beyrut 1992; Muhammed Zuhaylî, el-lzz b. Abdisselâm, Dı-maşk 1992.