Stoktan Kargo
Kitap Kainattaki Dengeler ve Allah (c.c)
Yazar İdris Tüzün
Yayınevi Bera Kitap
Etiket Fiyatı 15 TL
Kağıt - Cilt 2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa - Ebat 128 sayfa, 13x19 cm.
Yayın Yılı 2018
ISBN 9786058284296
Bera Yayınları Kainattaki Dengeler ve Allah (c.c) kitabı nı incelemektesiniz.
İdris Tüzün Kainattaki Dengeler ve Allah (c.c) kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı.Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Kur'an'ın bazı ayetlerinde, Allah'ın her varlığı ve meydana gelen her olayı belli ölçülere göre yaratıp, takdir ettiği belirtilir. Kainattan bahseden fen bilimleri de atomlardan yıldızlara kadar her şeyin ve her olayın belli ölçülere göre olduğunu ortaya koyarak, Kur'an'ın ifadelerini doğrular. Bu kitapta Kur'an'ın ve fen bilimlerinin ortaklaşa bahsettiği kainattaki ölçüler ve dengeler ele alınarak, Allah'ın varlığı ispat edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışma, tefsir ilminde bilimin ortaya koyduğu verilerle Kur'an'ı tefsir etmeye çalışan "Bilimsel Tefsir" veya belli bir konu üzerinde duran "Konulu Tefsir" kapsamında bir çalışmadır. Çalışmada Üstad Bediüzzaman'ın Allah'ın adı ismini izah ettiği bir risalesi temel olarak ele alınmış, konular bu risalenin şerhi tarzında işlenmiştir.
Kitapta şu konular üzerinde durulmuştur:
• Kainatın yaratılması (big bang) esnasındaki ölçü ve denge,
• Yıldızlar ve Güneş sistemindeki ölçü ve denge,
• Küre-i arzdaki ölçü ve denge,
• atmosfer ve yağmurdaki ölçü ve denge,
• Bitki, hayvan ve insanlık alemindeki ölçü ve denge,
• Canlı bedenindeki ölçü ve denge,
• Hücredeki ölçü ve denge.
Kitabımızın son kısmında beşerin zulümleri, israfları, Dünyadaki dengeleri bozması ve Dünyayı kirletmesi, İslamiyetin insanlık alemine iktisad, adalet ve temizliği emrettiği üzerinde durulmuştur.
Konular ele alınırken, aşırı teknik tabirlere girilmemiş, her kesimden insanın istifadesi düşünülmüştür.
Birinci Önsöz
Kur anın bazı ayetlerinde, Allah'ın her varlığı ve meydana gelen her olayı belli ölçülere göre yaratıp, takdir ettiği belirtilir. Kâinattan bahseden fen bilimleri de atomlardan yıldızlara kadar her şeyin ve her olayın belli ölçülere göre olduğunu ortaya koyarak, Kuranın ifadelerin i doğrular. Bu kitapta Kuranın ve fen bilimlerinin ortaklaşa bahsettiği kâinattaki ölçüler ve dengeler ele alınarak, Allah'ın varlığı ispat edilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışma, tefsir ilminde bilimin ortaya koyduğu verilerie Kur'ân'ı tefsir etmeye çalışan "BiUmsel Teftir"\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\cya belli bir konu üzerinde duran "Konulu Tefsir "kapsamında bir çalışmadır. Çalışmada Üstad Bediüzzaman'ın Allah'ın Adi ismini izah ettiği bir risalesi temel olarak ele alınmış, konular bu risalenin şerhi tarzında işlenmiştir.[1] Risalenin şerhi esnasında konu yalnızca kelimelerin izahı tarzında değil, daha geniş olarak ele alınmış, okuyucuların doyurucu bir bilgi elde etmesi hedeflenmiş, bu yolla Üstad'ın amacına katkıda bulunulmak istenmiştir.
Konular ele alınırken, aşın teknik tabirlere girilmemiş, her kesimden insanın istifadesi düşünülmüştür.
Kitapta konulara girmeden önce risale bir bütün olarak verilmiş, yalnız anlamayı kolaylaştırmak için ara başlıklar ve maddeler eklenmiştir.
Tahlil esnasmda Risale üç kısma ayrılmış, birinci kısımda; ismi âzam, adalet, mîzân, tevzin, muvazene, esma-ı hüsnâdan Adl isminin tanımları yapılmış, Üstadın iç içe geçmiş, saray, şehir, memleket, âlem tasviri izah edilmiş, kâinattaki düzen ve dengenin Allah'ın varlığına delil olması ele alınmıştır.
ikinci kısım, beş bölüme ayrılmış, sırayla; kâinatın yaratılması esnasında ve Güneş sistemindeki denge, küre-i arzdaki denge, canlılar âlem indeki denge, canlı bedenindeki denge, hücredeki denge üzerinde durulmuştur.
Üçüncü kısımda ise, son yüzyılda beşerin zulümleri, israfları, Dünyadaki dengeleri bozması ve Dünyayı kirletmesi, Allah'ın üç isminin ve islâmiyetin insanlık âlemine iktisad, adalet ve temizliği emrettiği üzerinde durulmuş, son olarak adaletin haşri gerektirdiğinden bahsedilmiştir.
Kitapta "Büyük Patlama ile ilgili kısım dostumuz Profesör İbrahim Pirahmetoğlu'na, "Nüfus ve Doğum Oranlarındaki Denge" yazılan ise dostumuz Profesör Alican Yılmaza aittir. İnsan vücuduyla ilgili kısımlarda Doktor Ender Serin ile Doktor Bülent Küstü'nün yardımları olmuştur. Aynca bazı dostlarımız kitabın müsveddesini okuyup tekliflerde bulunmuştur. Burada onlara teşekkürü bir borç biliriz.
Konular ele alınırken bazı hatalarımız olmuş olabilir. Bu hataların konulan daha iyi bilen okuyucularca bize bildirilmesinden memnuniyet duyacağız.
Kitabımızın okuyucularımız için faydalı olmasını Cenab-ı Hak'dan temenni ediyoruz. Muvaffakiyet her zaman Ondandır.
01.01.2017 ŞANLIURFA
İkinci Önsöz: Tevhid Üzerinde Durmanın Ehemmiyeti
Günümüzde halk arasında bazen "Herkes Allah'ın varlığına inanır. Hatta ateist bile zorda kaldığında Allah'a yönelir. Bu yüzden Allah'ın varlığını isbat etmeye lüzum yoktur" tarzında sözler söylenmektedir. Burada birkaç maddeyle niçin Allah'ın varlığını isbat etmemiz gerektiği üzerinde durmak istiyoruz.
- İmanı Tahkiki Hale Getirmek Farzdır
Bütün îslâmî esaslar imanın altı esasına istinad eder. Bu altı esasın beşi de, birinci esas olan Allah'a imana dayanır. Allah'a iman ne kadar zayıfsa diğer esaslara bağlılık o kadar zayıf, Allah'a iman ne kadar kuvvetliyse, diğer esaslara bağlılık da o kadar kuvvetli olur. Bu yüzden Allah'a imanın kuvvetli olmasının büyük bir ehemmiyeti vardır.
İman, taklidi ve tahkiki olmak üzere iki kısma ayrılır. Taklidi iman; kişinin etrafından öğrenmiş olduğu şeylere delilsiz bir şekilde iman etmesidir. Bu tür iman zayıf bir imandır. Zayıf bir imana sahip olan insanların günahlarla çok meşgul olmasından dolayı veya dinsizlerin sözlerinden etkilenerek timden çıkmasından korkulur. Tahkiki iman ise araştırma yaparak elde ettiği deliller neticesinde, Allah'a adeta görüyormuş gibi iman etmektir. Bu tür imana sahip olanlar günahlardan kendilerini kolaylıkla alıkoyacakları gibi, dinsizlerden etkilenmezler. Bilakis onlarla mücadele edip onları sustururlar.
Alimler her Müslüman'ın imanını taklidden tahkike yükseltmesinin (arz olduğunda, her ne kadar taklidi iman sahihse de, imanını kuvvetlen-dirmeyenlerin günahkâr olacağında müttefiktirler.[2]
Kur'ân'ın pek çok âyeti, kâinata ibrede nazar edip tefekkür ederek, insanların imanını tahkiki hale getirmesini emreder. Keza bu hususa pek çok hadis de işaret etmektedir. Mesela, Peygamberimiz "Ümmetim içinya-kinlerinin zayıflamasından bafka bir feyden korkmuyorum." "Kur ani öğrendiğiniz ğhiyakini de öğreniniz!'* buyurmuştur. Yakinden kasıt içinde şek ve şüphe olmayan kuvvetli imandır. Yine peygamberimiz başka bir hadisinde "îmanın en üstünü, nerede olursan ol Allah'ın seninle olduğunu bilmendir" buyurarak, kuvvetli imanı tarif etmiştir.
Zayıf olan taklidi imanın tahkiki hale gelmesi ya çokça ibadetlerle meşgul olmakla, ya da delil ve isbata dayalı ilmî çalışmalarla olur. İslâm tarihinde mutasavvıflar ibadetlerle; Kelâm âlimleri de delil ve isbada imanı tahkiki hale getirmeye çalışmışlardır. Bu konuda Fahreddin Razî, şöyle der: "İlim ehlinin çoğunluğuna göre; Kimin imana dair delilleri çok ve kuvvetliyse onun imanı en fazla olan imandır. Çünkü delillerin çoğalması ve kuvvetlenmesi nisbetinde şüpheler zail olur ve kişinin yakîni kuvvetlenir. Buna işareten Peygamberimiz "Ebû Bekrin imanı dünyadaki insanların imanıyla tarttlsaydı onun imanı daha ağr basardı! demiştir."[3]
Ali el-Müttaki, Kenzü'l-Ummal: hn:7332, 7337
Bu kitapta ele aldığımız konuların da okuyucularımızın imanına faydalı olacağına inanıyoruz.
2. Günahlardan Kaçınmak, İbadetleri Yerine Getirmek Tahkiki İmanla Mümkündür
İnsanın nefsine uyarak günahlara gitmesinin, kendini günahlardan kurtaramamasının, ibadet etmeyişinin veya ibadet etse de ibadetlerine riya, ucub gibi hislerin karışmasının -hepsinin- temelinde iman zafiyeti vardır.
Nefsanî arzulardan kurtularak ibadederde ihlasa ermek, imanın kuvvetlenmesiyle olur. Bu konuda Üstad Bediüzzaman şöyle der: "Riyaya insanları sevk eden sebeplerin birincisi, iman zayıflığıdır. Allah'ı düşünmeyen, sebeplere perestiş eder, halklara hodfuruşlukla riyakârane vaziyet alır."5
Günümüzde halkımızın imanı olmakla beraber, bu iman zayıf bir imandır. Bunun en büyük delili ibadetlerin terk edilmesi, günahların, ahlaksızlığın yaygınlaşması ve aleni hale gelmesidir. Eğer halkımızın imanı güçlü kuvvetli olsaydı günahlar bu kadar yaygınlaşmazdı.
Günahlardan kaçınmak, takva sahibi olmak istiyorsak bunun en mühim vesilesi imanı kuvvetlendirmek, tahkiki hale getirmektir.
3. Şüphelere Düşmüş Müminlerin İmanını Takviye Etmek ve Dinsizlerle Mücadele Etmek Farzdır
Günümüzde pozitivist, materyalist bir altyapıya oturtulmuş fenler, açıkça Allah'ı inkâr etmeseler de, zımni olarak Allah'ın kâinata müdahalesini reddederler. Bu fenler (astronomi, coğrafya, fizik, kimya, biyoloji vs), kâinatta meydana gelen bütün olayları; ya tabiata ya sebeplere nispet ederler,. ya da meydana gelen olayların kendi kendine olduğunu iddia ederler. Dünyanın hareketleri, bulutların oluşumu, yağmurun yağması, deprem gibi bütün kevni hadiseler, daima bu maddeci anlayışla izah edilir. Uzun yıllar bu ferileri okuyan insanlar da, meydana gelen olaylara -ister istemez- bu perspektiften bakmaya başlarlar ve zihinleri buna göre şekillenir. Bu eğitimin tesiriyle bir kısım insanlar küfre kolaylıkla gidebilirler. Küfre gitmeyen, ama eğitimin tesirinde kalanlar ise, -Aristo'nun tarif ettiği gibi- kâinata müdahale etmeyen bir Allah anlayışına sahip olurlar. Bu ise -bazen- insanı bilmeden küfre götürecek bir anlayıştır. Çünkü Kuran'ın bize anlattığı Allah, kudreti zerrelerden güneşlere varıncaya kadar, her an her yerde tecelli eden bir Allah'tır. Allah'a inanmak mühimdir, ama bu inancın da Kur aha uygun olması şarttır.
Kastamonu Lahikası, Nesil y, s, 1639.
Üstad bu konuda şöyle der: "Allah'ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz'î ve külli her şey onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat'î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve "LA ilahe illallah" kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa "Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde sebepleri merci' tanımak ve her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlalarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah'a iman hakikati onda yoktur."[4]
Şüphelere düşmüş insanların şüphelerini izale ederek onların imanını kurtarmak veya ateist olmuş kimselerle mücadele etmek şuurlu Müslümanların bir vazifesidir.
Bütün bu sebepler bizim iman konusu üzerinde ciddiyetle durmamızı gerektirmektedir.
[1] Üstad Bediüzzaman bir mektubunda "Risaleleri telif konusunda vazifesinin bittiği kanaatine vardığını, bundan sonra Risale-i Nur'un tekmili, izahı ve ispatı talebelere tevdi edildiğini bu yüzden talebelerin vazifesinin devam ettiğini, onların vazifesinin şerh, izah, tekmil ve haşiye ile ve neşir ve tâlimle devam edeceğini" söylemektedir. {Kastamonu Lahikası, Alnnbaşak Neşriyat, s, 66.) Üstad "30. Lema Risalesi"nde Allah'ın "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adi, Kuddûs" isimleri üzerinde durmuştur. Bu risalede de izaha, şerhe ihtiyaç duyulan yerler vardır. Bu ala isimden Adi ismiyle ilgili kısım bu kitapta şerh edilerek konunun daha iyi anlaşılması sağlanmaya çalışılmıştır. Böylelikle hem Üstad'ın vasiyçti yerine getirilmek, hem de bu alanda yapılacak başka çalışmalara bir örnek ortaya konmak istenmiştir.
[2] Aliyyu 1-Kâri, Fıkh-ı Ekber Şerhi, Çağrı Yayınlan, s. 383.
[3] Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, Darul Fikr, Beyrut, 1995, c, 8, s, 122.
[4] Emirdağ Lahikası, Nesil Yayınlan, s, 1764.