Kitabül Edeb Süneni Ebu Davud ŞAMİL

Fiyat:
800,00 TL
İndirimli Fiyat (%37,5) :
500,00 TL
Kazancınız 300,00 TL
Havale / EFT:
485,00 TL
141,25 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo

  Kitap              Kitabül Edeb, Süneni Ebu Davud
  Yazar             Ebu Davud Süleyman b.el-Eş’as es-Sicistani
  Tercüme         Ahmet Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar
  Yayınevi         Şamil Yayınevi
  Kağıt - Cilt      Şamua kağıt,  Ciltli
  Sayfa - Ebat   736 sayfa,  17.5x24.5 cm


 
 
Şamil Yayınevi tarafından yayınlanan Kitabül Edeb kitabını incelemektesiniz.
Kitabül Edeb kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2


 
      Kitâbü'l-Edeb Sünen-i Ebû Dâvud
 
 
Büyük muhaddis Ebû Dâvud'un 40 kitâb ve 5272 hadîs-i şerîf'in rivâyetinden müteşekkil, "Kütüb-i Sitte"nin üçüncüsü, büyük hâdis külliyâtı meşhûr "Sünen-i Ebû Dâvud"un edeb mevzûsu ile alâkalı hadîsleri topladığı kitâbı "Kitâbü'l-Edeb"i okuyucunun istifâdesine sunmayı önemli buluyoruz.

Bu kitâbda Peygâmber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'den nakledilen 502 hadîs-i şerîf'in açıklamalarında büyük İslâm âlimlerinin görüşlerini, mezheb imâmlarının duruşlarını, bu minvâlde çıkabilecek hükümleri, râvîler hakkında ki doyurucu bilgileri bulacaksınız. Bu zengin eser, kıymetli bir çalışmanın meyvesidir.


"Fıkıh ve diğer (dînî) ilimler ile meşgûl olan herkes, Ebû Dâvud'un Sünen'ine itinâ ve itibâr etmeli ve onu tam olarak kavramaya çalışmalıdır."   -İmâm Nevevî-

"Müctehide ahkâm konusunda yalnız başına Sünen-i Ebû Dâvud yeter"  -İmâm-ı Gazzâlî-

"Dîn adına elinde Allah'ın kitâbı ve şu
kitâbdan (Sünen-i Ebû Dâvûd) başka bir şey olmasa kişi, ilim adına hiçbir şeye muhtâc olmaz" -İbnü'l-Arabî-

Tanıtım Bülteninden

  
              ÖNSÖZ
  
Yüce dînimiz İslâmiyetin Kur’ân’dan sonraki en büyük kaynağı Sünnettir. Hz. Peygâmber’in (s.a.) söz, fiil ve takrîrlerinden ibâret olan sünnet asırlar boyu Müslümân âlimlerin üzerinde çalıştıkları, hizmetinde oldukları bir sâha olmuştur.
 
Rasûlullah (s.a.)’in hadîslerini ezberinde tutanların vefâtlarıyla, sünnet hazînesinin yok olmasını önleyip onun sonraki nesillere eksiksiz ve yanlışsız olarak aktarılmasını sağlamak için hadîsler derlenip kitablara geçirilmiştir. Bu kitâblardan özellikle altısı son derece ün kazanmıştır. Kütüb-ü Sitte adıyla anılan bu altı kitab Buhârî ve Müslim’in Sahîhleri Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin Sünenleridir.
 
Şübhesiz Müslümânların hepsi Arab değildir ve Arabcayı bilmezler. Arab olmayanların da dînlerinin esâslarını kaynaklarında görmek ve sevgili Peygâmberlerinin hadîslerini okuyup anlamak en tabîî hakları olsa gerektir. Onun için İslâmî ilimlerin diğer sâhalarında olduğu gibi hadîs sâhasındaki bir çok eser de başka dillere, bu meyânda Türkçe’ye tercüme edilmiştir. İşte Kütüb-ü Sitte diye bilinen bu altı kitâbın hepsi; îzâhlı ya da îzâhsız olarak ve bazıları birden fazla olmak üzere dilimize kazandırılmıştır. Biz de, Ebû Dâvud Süleymân b. Eş‘as es-Sicistânî el-Ezdî’nin Sünen’ini terceme ve bazı yerleri biraz îzâh ederek Türk okuyucusuna hizmet etmeye çalıştık. Diğer hadîs eserleri gibi, Ebû Dâvud’un Sünen’ine de selef âlimleri tarafından çok değerli şerhler yazılmıştır. Ancak Arabça’yı bilmeyen Türk okuyucuları bu eserlerden istifâde edememektedir. Bizler âciz çalışmamızla bu şerhlerden hiç olmazsa bazılarını Türk okurlarının önüne sermek için tercüme ile yetinmeyip, hadîslerle ilgili açıklamalarda da bulunduk. Onun için kitâb bir Sünen-i Ebû Dâvud tercemesi değil, aynı zamânda şerhi hüviyyetine büründü.
 
Tercemede, Hattâbî’nin Me‘âlimü’s-Sünen’i ile birlikte 1969 yılında Muhammed Alî es-Seyyîd tarafından bastırılan beş ciltlik matbû‘ nüshayı ele aldık. Ancak daha sonra eser Mu‘cemu’l-Müfehres li elfazı’l-hadîsi’n-nebevî’ye uygun bir şekilde düzenlendi.
 
Îzâhlarımızda Kitâbü’l-Menâsik’in 12. bâbının sonuna kadar Mahmûd Muhammed Hattâb es-Sübkî’nin çok değerli eseri el-Menhelu’l-‘Azbu’l-Mevrûd şerhu Sünen-i Ebû Dâvud’unu esâs aldık.[1] Hattâ diyebiliriz ki bu eseri muhtasar olarak terceme ettik, özetlemeye çalıştık. Böylece bu kıymetli eserden Türk okuyucusunun istifâdesini sağlamak istedik. Tabî‘atıyla, Menhel’i olduğu gibi tercüme etmedik ama onunla da yetinmedik. Sünen’in matbû‘ şerhleri ‘Avnü’l-Ma‘bûd ve Bezlü’l-Mechûd başta olmak üzere başka eserlerden de faydalandık.
 
Menhel müellifi eserini tamâmlayamadan vefât ettiği için kalan kısımda Menhel’in tekmilesi olan ve müellifin oğlu Emîn Mahmûd Hattâb tarafından yazılan Fethu’l-Meliki’l-Ma‘bûd Tekmiletu’l-Menhelu’l-‘Azbu’l-Mevrûd’u esâs almaya başladık. Ne yazık ki bu eser de tamâmlanamamıştı. O da Kitâbu’t-Talâk’ın sonuna kadar varabilmiştir. Geri kalan kısımda da Ebû Dâvud şerhlerinden ‘Avnü’l-Ma‘bûd başta olmak üzere birçok eserden istifâde ettik. Bunların bir kısmını bibliyografya olarak takdîm edeceğiz. Bazılarına da dipnotlarda temâs ettik.
 
Tercememizde şerhlerdeki îzâhları göz önünde tuttuk. Farklı anlayışlar varsa önce tercemeye esâs aldığımız îzâhın sâhibine daha sonra da diğer anlayışlara işâret ettik.
 
Hadîslerin, Mu‘cemu’l-müfehres’i esâs alarak diğer hadîs eserlerindeki yerlerine gösterdik. İtirâf edelim ki bunu yaparken Mu‘cemu’l-Müfehres’le yetindik, hadîslerin hepsini tek tek yerlerinde tesbît etmedik.
 
Îzâh kısmını genelde dört bölüm hâlinde ele aldık. İlk bölümde hadîsin diğer hadîs kitâblarındaki rivâyetlerine ve hadîsin sıhhati konusunda söylenenlere işâret ettik. İkinci bölümde hadîsin anlaşılması bakımından îzâha muhtâc yönlerini îzâha çalıştık. Üçüncü bölümde hadîsin fıkhî yönünü ve o konuda çeşitli mezheblerin ve âlimlerin görüşlerini verdik. Herbirinin delîllerini ve karşı görüşte olanların bu delîllere bakış açılarını ele aldık. Bunu yaparken bazen mezheblerin kendi fıkıh kitâblarına mürâca‘at etmekle beraber genelde Sünen’in veya diğer hadîs kitâblarının şerhlerindeki ma‘lûmâta dayandık. Aslında bunun bir kusûr olduğunu kabûl ediyoruz. Ama her mezhebin görüşünü kendi kaynaklarından araştırmaya ne gücümüz ne de imkânımız el verdi. Onun için mezheblere nisbet edilen görüşler her zamân müftâbih olan görüş olmayabilir. Buna dikkat çekmeyi görev sayıyoruz.
 
Îzâh kısmının son bölümünde “hükümler” başlığı altında hadîsin zâhirinden çıkartılabilecek “bazı hükümler”e işâret ettik. Tâbi bizim göremediğimiz başka hükümler elbette çıkacaktır. Bazı bölümlerin başında daha hadîslerin tercemesine başlamadan o konu ile ilgili özet ma‘lûmâtlar verdik.
 
Burada şuna önemle dikkat çekmek isteriz: Biz Ebû Dâvud’un Sünen’ini şerh etmedik. Böyle bir işin bizim gibi âcizlerin altından kalkabilecekleri bir iş olmadığını çok iyi biliyoruz. Biz bulabildiğimiz ve gücümüzün yettiği kadarıyla selefin yaptığı şerhlerden tercümeler yaptık ve onları bir araya getirmeye çalıştık. Kendi kafamızdan bir şey söylemedik, söylenenlerden bazılarını aktardık. Bu çalışmamızla aynı eser üzerinde yapılacak değerli başka çalışmalara ihtiyâc bırakmadığımızı da düşünmüyoruz.
 
Bütün kusûr ve âcizliklerimize rağmen, cür’etimizin, niyyetimizin hizmet oluşuna hamledilmesini umarız. Eserin büyük bir bölümünün sayın Mehmet Savaş tarafından okunup tashîh edilmiş olması ve baş tarafa eklediği mukaddimenin yanı sıra tamâmının İsmail Lütfi Çakan tarafından redakte edilmiş olması bizler için son derece sevindirici olmuştur. Değerli katkılarından dolayı bu çok kıymetli ilim adamlarımıza teşekkür ederiz. Ayrıca eserin neşri husûsunda elinden gelen hiç bir fedâkârlık ve gayreti esirgemeyen Şamil Yayınevi’nin sâhibi muhterem Duran Kömürcü’ye ve diğer mensûblarına da özellikle teşekkür ederiz.
 
Nâçîz hizmetimizin Allah celle celâlüh’ün rızâsına muvâfık olmasını niyâz ederiz. Hatâlarımızın affını dileriz.
 
Hazırlayanlar

 
          EBÛ DÂVUD
 
    İlmî Şahsiyeti
 
Hadîsin fıkhı, illetleri, metin ve sened olarak taşıdığı husûsiyetleri hakkında fevkalâde geniş bir bilgiye sâhib olan hadîs mütehassısı Ebû Dâvud’un ilmî şahsiyetini belli kriterlere göre şöylece tesbît edebiliriz.
 
İlmî şahsiyetin temelinde, günün şartlarına göre iyi ve etrâflı bir tahsîl aranır. Müellifimizi bu açıdan ele alacak olursak, hocalarının, o günün İslâm dünyâsının en mu‘teber ilim adamları, olduğunu görürüz. Biraz önce verdiğimiz isimler bunun açık delîlidir. Devrinin ilim merkezlerini gezmiş olması, gerek bilgi - görgü olarak, gerekse metod, uygulama ve kavrayış olarak onun ilmî kişiliğini bulmasında fevkalâde müessir olmuştur.
 
Bu durumu ve onun ilmî şahsiyetinin bir başka yönünü, çağdaşlarının meslektaşlarının ve hattâ hocalarının ona yönelik değerlendirmelerinde görmek mümkündür. Hocası Ahmed b. Hanbel’in, kendisinden âtire ile ilgili hadîsi yazmış olması; Sehl b. Abdullah et-Tüsterî’nin (283/896); “Rasûlullah’ın hadîslerini rivâyet eden dilini çıkar da bir öpeyim” diye takdîr duygularını sergilemesi, devr-i ulemâsının Ebû Dâvud’a gösterdiği yaygın i‘tibârın iki ayrı göstergesidir. Onun hakkında ulemânın söylediği senâ cümlelerine kaynaklar uzun uzun yer vermektedirler. Biz bu iki misâli yeterli gördük.
 
İlmî şahsiyetinin bir başka göstergesi ya da unsûru dikkatli bir araştırıcılıktır. Bu açıdan bir hadîsci olarak Ebû Dâvud’un taklîdden çok tahkîki benimsemiş olması, gerçekten engin ilminin belki de hakîkî sebebidir. (?????? ????????? ) Buzâ‘a kuyusu ile ilgili hadîsin sonunda verdiği bilgi müellifimizin araştırıcılık vasfını yansıtan en güzel örneklerden biridir. O, şunları söylemektedir:
 
“Ridâmı kuyunun ağzına serdim. Sonra da onu karışladım. Tam altı zirâ‘ geldi. Bana bahçenin kapısını açan ve beni içeri alan kişiye, ‘kuyunun eski hâli değiştirildi mi?’ diye sordum.‘Hayır’ dedi. Suyun rengi bozuktu.”[2]
 
Ebû Dâvud bu sözlerini, Kuteybe b. Sa‘îd’in, kuyunun en çok uyluklara en az baldırlara kadar su tuttuğuna dâir açıklamasını kaydettikten sonra söylemektedir. O, rivâyet ettiği bu bilgi ile yetinmeyip imkân bulunca kuyuyu bizzât kendisi ölçmüş, durumu yerinde tahkîk etmiş, suyunun renginin bozuk olduğunu tesbît etmiştir. Bütün bunları nasıl yaptığını da tam bir ilim nâmûsu içinde tek tek anlatmaktadır. Yaptığı işe ve yöntemine i‘tirâz kapısını açık bırakmamaktadır.
 
Ebû Dâvud’un bu tutumu, onun araştırmacılığının ve ilmî dürüstlüğünün takdîr edilmesi gereken delîlidir. İlmî bir titizliktir.
 
O’nun ilmî şahsiyetinin bir başka unsûru da münekkidliğidir. Aslında klasik devir hadîscilerinin müşterek özelliklerinin başında onların iyi birer ricâl ve metin münekkidi olmaları gelir. Bu, hiç şübhesiz meşgûl oldukları hadîs ilminin ana karakteridir. Sünen-i Ebû Dâvud’un gerek tanıtım gerek tenkîd olarak ricâl ve metin konusundaki hassâsiyet ve ihtisâsının örnekleriyle doludur.
 
Ayrıca Ebû Dâvud’un araştırıcılık ve münekkidlik yönünü ortaya koyan gerçekten çok fazla tesbît ve şahâdet bulunmaktadır. Takdîr ifâdelerindeki anlaşılabilir mübâlağa unsûrlarını dikkate alarak söyleyelim ki, bu şahâdetler onun ilmî şahsiyetinin bir başka unsûru olan ilmiyle âmil olma durumunu yani dîni yaşayışını, vera‘ ve takvâsını da yeterince ortaya koymaktadır.
 
“Ebû Dâvud, hadîs ilminin hâfızı, dîni yaşamakta iffet, salâh ve vera‘nın doruk noktasında, bir hadîs süvârisidir.”
 
“Dâvud (a.s.)’a nasıl demir yumuşatılmışsa, Ebû Dâvud’a da hadîs ilmi öylesine kolaylaştırılmıştır.”
 
“Hadîsleri tahrîc eden ve sâbit olanları malûl olanlardan, hatâyı-sevâbdan ayırabilen dört kişi vardır: Buhârî, Müslim. Onlardan sonra da Ebû Dâvud ve Nesâî...”
 
“O, hadîste reîs, fıkıhta reîsdi. Heybet, saygınlık, salâh ve takvâ sâhibi; Ahmed b. Hanbel’e benzer biriydi.”
İlmî şahsiyetinin en tartışılmaz göstergesi eserdir, şâ‘irin dediği gibi;
 
Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rutbe-i aklı eserinde.
 
Bu noktadan hareketle Ebû Dâvud’u tedkîk ettiğimizde, onun bilhâssa Sünen’i ve diğer eserleri, müellifimizin ilmî kişiliğini yeterince ortaya koyacak nitelikte olduğunu görmekteyiz. Sünen’inin, kütüb-i sitte’nin üçüncü sırasında yer alması bunun açık göstergesidir.
 
Bir ilim adamının eserine talebelerini de katmak elbette gerekecektir. Ebû Dâvud’un talebeleri arasında, Sünen’inin râvîsi olanlara ilâveten, yine kütüb-i sitte müelliflerinden Tirmizî (279/892) ve Nesâî (303/915) ve daha birçok meşhûr muhaddis bulunmaktadır.[3]
 
Ayrıca Ebû Dâvud’un ilmî şahsiyetinin bir başka yönüne misâl olarak biraz sonra nakledeceğimiz olayda da görüleceği gibi O, imârı istenen Basra’nın ihyâsını sağlamak üzere orada oturmaya da‘vet edilecek kadar ilmî şöhret sâhibiydi. Günümüzde nasıl kalkındırılmak istenen yörelere birer üniversite açma yoluna gidiliyorsa, o gün Basra’nın ihyâsı görevini yalnız başına Ebû Dâvud üstleniyordu. O’nun Basra’da olduğunu duyan ilim tâliblileri ona gelecek ve böylece şehir yeniden cânlanacaktı, ilim ve ulemânın hem ma‘nevî hem maddî açıdan ihyâ ve ‘ümrân vesîlesi olduğunu Ebû Dâvud’un şahsında görmekteyiz.
 
Burada şuna da işâret edelim ki, Ebû Dâvud’un Basra’ya da‘vet edilmesi olayı, aynı zamânda bizim medeniyetimizin temel özelliğinin ilim olduğunu ve bu medeniyetin temelinde ulemânın tartışmasız bir yere ve role sâhib bulunduğunu da gözler önüne sermektedir.
 
İlmî şahsiyetinin bir başka ölçüsü, âlimin, ilmin şerefine sâhib çıkan bir genel tavır içinde olmasıdır. Bu da daha çok, ilmi kendi zemîninde ve kendine hâs şartlar içinde, bilhâssa yöneticilerin istismârına imkân bırakmayacak şekilde yaymaya çalışmakla isbât edilebilir. Ebû Dâvud’u tam bir ilmî sorumluluk içinde görmekteyiz. 
 
İlmî şahsiyette, ilmî murâkebe ve denetime rızâ göstermek de önemli bir unsûrdur. Bu açıdan müellifimiz aynı olgunluk içindedir. Sünen’ini tasnîf edince hocası Ahmed b. Hanbel’e arzetmiş ve onun denetimini sağlamış ve tasvîbini almıştır. Günümüzde ilmî ve akademik çalışmalar nasıl ihtisâs jürileri tarafından tedkîk edilir ve değerlendirilirse, geçmişte de ulemâ eserlerini, zamânın meşhûr âlimlerine arzeder ve onların görüşlerini kendiliklerinden alırlardı. Bu, ilmî mes’ele edinmenin tabîî gereği ve sonucudur.
 
Müellifimizin ilmî şahsiyetinde, mensûb olduğu mezhebinde elbette bir payı ve yeri olacaktır. O’nu hanbelî fakîhi olarak gösterenler, O’nun Ahmed b. Hanbel ile olan yakın ve sıcak ilmî alâkasından hareket etmişlerdir. Şâfi‘î tabakâtında kendisine yer verilmiştir. Oysa O’nun diğer hadîsciler gibi hiçbir mezhebin görüşünü benimsememiş olduğu, başlı başına sünnetin fıkhı ile meşgûl bir muhaddis fakîh olduğu açıktır.[7] Mekke’lilere yazdığı mektûbda, Sünen’ini tanıtırken herhangi bir mezhebe mensûbiyetini imâ eden herhangi bir beyânda bulunmamıştır. Zamân zamân şu veya bu mezhebin görüşlerine yakın olması, aralarında paralellik bulunması, onun, o mezhebden olduğunu göstermez. Unutulmamalıdır ki, hadîscinin mezhebi hadîstir. Zâten Ebû Dâvud da sünnete uymakta selef anlayışı üzerindeydi. Kritik kelâmı konulara dalmaktan dâimâ uzak dururdu.
 
Ayrıca bize göre ilmî şahsiyetin bir diğer ölçüsü de meşgûl olunan sâhada belli terkib ve sonuçlara ulaşabilmek ve bu sonuçları genel değerlendirmeler hâlinde ifâdelendirebilmektir. Müellif Ebû Dâvud bu noktada da fevkalâde dikkat çekici bir beyâna sâhibdir. Beşyüz bin hadîs arasından seçtiği 4800 hadîs ile meydâna getirdiği Sünen’i takdîm ederken, “Müslümânın dînî hayâtı için dört hadîsin yeter”[8] olduğunu söylemiştir. Böyle bir sonuca varmak, konuyu bütün yönleriyle hazmedip temel noktaları yakalayabilme kâbiliyyet ve dikkatini, hazâkatini gösterir. O, bu dört hadîsi şöyle sıralamıştır:
 
1. Ameller niyetlere göredir.
2. Mâlâyanîyi terketmesi kişinin olgun mü’min olduğunu gösterir.
3. Kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe kişi kâmil mü’min olamaz.
4. Helâl bellidir, harâm bellidir. Aralarında şübheli bazı işlerde vardır...”
 
Daha sonra medâr-ı İslâm (İslâm ahkâmının üzerinde dönüp durduğu esâslar) olarak benimsenecek olan bu değerlendirme, Ebû Dâvud’un ilmî şahsiyetinin daha sonraki dönemlere de damgasını vurduğunu delîllendirmektedir.
 
Netîce i‘tibâriyle tasnîf devri müellifleri arasında fevkalâde bir yere ve ilmî kişiliğe sâhib olan Ebû Dâvud, sonraki dönemlerde de eserleri ve kişiliğiyle takdîr görmüş muhaddislerden biridir.  ( Kitabül Edeb kitap , kitabül edeb kitabı, şamil yayın , tercümesi , şamil yayınevi , kitabül edep fiyatı , süneni ebu davud edeb hadisleri, ahlak hadisleri )
 
 
         Ebû Dâvud’un Mekke’lilere Mektûbu[12]
 
Bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm. Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-aliyy.
 
Muhammed b. Abdilazîz el-Hâşimî anlatıyor:
“Ebû Dâvud Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk b. Beşîr b. Şeddâd es-Sicistânî Mekke’lilere ve başkalarına yazdığı mektûbu konusunda kendisinden bilgi istendiğinde cevâben bize şunları yazdırdı:
 
Selâmün aleyküm... Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a hamdeder ve her anıldığında kulu ve Rasûlü Muhammed’i rahmetine garketmesini niyâz ederim.
 
Allah bize ve size sıkıntısız ve sonunda hesâb olmayan bir âfiyet versin.
 
Sizler Sünen isimli kitâbımdaki hadîslerin, sünen konusunda bildiklerimin en sahîhi midir diye soruyor ve benden açıklamada bulunmamı istiyorsunuz.
 
Sorularınızı dikkatle inceledim. Eserin tamâmının, bildiğim en sahîh hadîslerden müteşekkil olduğuna emîn olabilirsiniz. Ancak bir hadîs iki ayrı sahîh senedle rivâyet edilmiş olur da birinin isnâdı daha kuvvetli, diğerinin de râvîsi hıfz yönünden daha ileri ise, bu durumda, çoğu kere hıfzı kuvvetli olanı tercîh ettim. Kitâbımdaki bu tür hadîsler on kadardır.
 
Bir konuda birçok sahîh hadîs mevcûd olsa da bir bâb başlığı ( tercüme ) altında bir veya iki hadîs verdim. Böyle yapmasaydım kitâbın hacmi büyürdü. Bu şekilde davranmakla kitâbdan istifâdeyi kolaylaştırmak istedim.
 
Kitâbda bir hadîsi iki veya üç değişik senedle tekrâr etmişsem, sebebi, farklı ve fazla bilgi ihtivâ etmesindendir. Zîrâ aynı konudaki herhangi bir hadîs değişik senedle rivâyet edilmîş olmasından dolayı diğerlerinde olmayan daha fazla ma‘lûmât ihtivâ edebilir.
 
Çoğu kez uzun hadîsleri ihtisâr ettim. Zîrâ hadîsi bütün uzunluğuyla verseydim, duyan ve okuyanlardan bazıları konuya âid hükmü belirleyen kısmının neresi olduğunu bilemezlerdi. İşte bundan dolayı uzun hadîslerin sâdece o bâbla ilgili kısmını aldım.
 
Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes ve el-Evzâ‘î gibilerinin yaşadığı dönemdeki âlimler mürsel hadîslerle amel ederlerdi. Bu anlayış Şâfi‘î’ye kadar sürdü. O, mürsel hadîsleri delîl olarak kullanma konusunda belli şartlar ileri sürdü. Ahmed b. Hanbel ve başkaları da bu konuda Şâfi‘î’nin görüşlerini benimsemişlerdir.
 
Bir mevzû‘da, mürsel hadîsin zıddına bir müsned hadîsin mevcûd olmadığı veya müsned hadîsin hiç bulunmadığı yerde, her ne kadar kuvvet bakımından müsned hadîs gibi olmasa da mürsel hadîsle ihticâc olunur.
 
Kitâbımda metrûku’l-hadîs (yani hadîsi terkedilmiş) râvîden alınma herhangi bir rivâyet yoktur.[13]
 
Aynı konuda kendisinden başka, ona benzer herhangi bir hadîs bulamadığımdan dolayı münker bir hadîse yer vermişsem onun münker olduğunu mutlakâ açıkladım.
 
Sünen’de ki hadîsler çok azı müstesnâ İbn Mübârek ve Vekî‘’in kitâblarında mevcûd değildir. Çünkü bunların kitâblarındaki hadîslerin ekserîsi mürseldir.
 
Sünen’de Mâlik b. Enes’in Muvattâ’’sında yer alan bir miktar hadîs bulunmaktadır. Aynı şekilde Hammâd b. Seleme ve Abdurrezzâk’ın Musannef’lerinde yer alan hadîslere de rastlamak mümkündür. Öyle sanıyorum ki, Sünen(in bölümlerin)de bulunan hadîslerin üçte biri bile anılan kitâbların hepsinde yer almış değildir.
 
Elde ettiğim hadîsleri düzenli bir şekilde te’lîf ettim. Değişik bir tarîkle yer almış olması durumu hâric, kitâbıma almadığım bir sünnet (hadîs) hatırlatılacak olursa, bil ki o hadîs değeri olmayan bir rivâyetten ibârettir. Zîrâ ben okuyup öğrenmek isteyene karşı kitâbın hacmi büyür (göz korkutucu olur) düşüncesiyle hadîsin bütün tarîklerini vermedim. Kendimden başka da kılı kırk yararcasına bir araştırmayla hadîs toplayan (kitâb te’lîf eden) birini tanımıyorum. Ancak Hasan b. Alî el-Hallâl ahkâma dâir 900 kadar hadîs toplamış ve yine İbn Mübârek de ahkâma dâir Rasûlullah’dan nakledilen hadîslerin 900 kadar olduğunu söylemiştir. Kendisine, Ebû Yûsuf’un “1100 kadardır”, dediği hatırlatılınca da İbn Mübârek; “Ebû Yûsuf şurdan burdan bir takım zayıf hadîsleri de almıştır” şeklinde karşılık vermiştir.
 
Kitâbımda yer alıp da kendisinde şiddetli vehn (zayıflık) bulunan hadîslere (geçtiği yerde) işâret ettim. Senedi sahîh olmayanlar da bunlara dâhildir.
 
Hakkında bir şey söylemediklerim sâlihtir (i‘tibâr veya ihticâc olunabilir). Eserimi ben değil de bir başkası te’lîf etseydi, bu söylediklerimden çok daha fazlasını söyler, överdim.
 
Bu öyle bir kitâbdır ki Nebî (s.a.)’den sâlih isnâdla vârid olan (her) sünnet onda mevcûddur. Ancak hadîsten çıkarılmış sözlere (hükümlere) pek yer verilmez. Bunlar yok denecek kadar azdır.
 
Kur’ân-ı Kerîm dışında insânların öğrenimine bundan daha çok ihtiyâc duyacakları bir başka kitâb bilemiyorum. Ve yine bu kitâbı elde ettikten sonra başka bir hadîs kitâbına sâhib olmadığı için ilmî bakımdan zarâra uğrayacak bir kişi de tanımıyorum. Eser incelenip üzerinde düşünüldüğü ve anlamaya çalışıldığında onun değeri ortaya çıkacaktır.
 
Fıkhî mes’eleler es-Sevrî, Mâlik ve eş-Şâfi‘î’nin mes’eleleridir. Topladığım hadîsler de bu mes’elelerin nassı (kaynakları)nı teşkîl etmektedirler.
 
Kişinin, bu kitâbla birlikte Nebî (s.a.)’nin ashâbının görüşlerine (ve uygulamalarına) da yer vermesi benim için memnûniyet vesîlesi bir durumdur. Ayrıca Câmi‘i Süfyân es-Sevrî gibilerini elde etmesi de yerindedir. Zîrâ Süfyân es-Sevrî’nin câmi‘i ulemânın ortaya koyduğu câmi‘lerin en güzelidir.
 
Sünen’e aldığım hadîslerin büyük çoğunluğu meşhûr hadîslerdir. Bunlar hadîs(le ilgili eser) yazan herkesce de meşhûrdur. Ne var ki, bu hadîsleri temyîze her âlim muktedîr olamaz. Bu hadîsleri seçmiş olmak övünmeye değer. Zîrâ Mâlik, Yahyâ b. Sa‘îd ve hadîs ilminin diğer otoritelerinin rivâyeti de olsa, garîb hadîsle ihticâc olunmaz. Herhangi bir adam garîb hadîsle delîl getirse bile, bu konuda kendisini ta‘n edecek, aleyhinde konuşacak kimseler çıkar. Hadîs garîb, şâzz olduktan sonra, kendisiyle (önceden) delîl getirilmiş diye, hükme esâs alınamaz.
 
Meşhûr, muttasıl ve sahîh olan hadîsi reddetmek kimsenin haddi ve hakkı değildir, İbrâhîm en-Neha‘î şöyle der: “Âlimler garîb hadîsi hoş karşılamazlardı.” Yezîd b. Ebû Habîb de şunları söyler: “Hadîs duyduğun zamân yitiğini ilân ettiğin gibi onu ilân et. Şâyed hadîs olarak bilinirse ne alâ, değilse, at gitsin.”
 
Sünen’de yer alan hadîsler içerisinde mürsel ve müdelles gibi muttasıl olmayanlar da vardır. Muhaddislerin büyük bir çoğunluğu nezdinde sahîh hadîsin bulunamadığı yerde; el-Hasen’in Câbir’den, yine el-Hasen’in Ebû Hureyre’den, el-Hakem’in Miksem’den (rivâyetleri gibi) mürsel hadîslerin muttasıl mu‘âmelesi görür. Fakat Ebû İshâk’ın Hâris’den, Hâris’in de Alî’den rivâyetine gelince (ki Ebû İshâk Hâris’den dört hadîsten başkasını duymamıştır) bunlar arasında tek bir müsned hadîs yoktur. Bu tür hadîsler Sünen’de gerçekten pek nâdirdir. O kadar ki Hâris el-A’ver’in, Sünen’de sâdece bir tek hadîsi vardır, onu da son anda yazmış bulundum.
 
Bazen hadîste onun sahîh olduğunu isbâtlayacak bilgi bulunur da o bilgi bana gizli kalır. Bu sebeble ben hadîsi almamış olurum. Bazen hadîsi kitâbıma alır, durumunu açıkca belirtirim. Bazen de üzerinde durmaz, geçerim. Kimi zamân da hiç böyle şeylere tevessül etmem. Zîrâ hadîsin mevcûd tüm kusûrlarını gözler önüne sermek avâm-ı nâs’a zarâr verir. Çünkü avâmın bilgisi bu tür şeyleri kaldıramaz.
 
Bu Sünen’de ki kitâbların sayısı mürsellerle beraber 18 cüz’dür. Mürsel rivâyetler bunun bir cüz’ünü teşkîl eder.
 
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivâyet edilen mürsel hadîsler arasında sahîh olmayanlar bulundupu gibi, başka yollarla ona isnâd edilen (müsned)ler vardır ki bunlar, muttasıl senedli sahîh rivâyetlerdir.
 
Kitâbımdaki hadîslerin sayısı 4800 kadardır. Bunlardan yaklaşık 600’ü mürsel rivâyetlerdir.
 
Hadîsleri, lafızlarına göre bir sınıflama ve tedkîke tâbi‘ tutmak isteyen kimse (kitâbımızdaki) şu inceliği unutmamalıdır. Bazen bir hadîs, herkesin bilip/tanıdığı meşhûr imâmlar kanalıyla rivâyet edildiği hâlde ben, özellikle (fıkhî seçicilikten ötürü) ma‘nâları daha fazla olan metinleri tercîh etmişimdir.
 
Bazen bir isnâdın, diğer rivâyetleri dikkate alındığında muttasıl olmadığı görülür. Ne var ki isnâdı duyan kimsenin, o isnâdın muttasıl olmadığını anlayabilmesi için hadîsler (değişik yollarla gelen rivâyetler) hakkında genel bir bilgiye sâhib olması gerekir. Bu kusûru ancak o zamân görebilir. Meselâ İbn Cüreyc’in (150/767): ‘Zührî’den  bana aktarılan habere göre:...’ ifâdesi böyledir. el-Bursânî (ki bu şahıs İbn Cüreyc’in râvîsidir) ise böyle bir ifâdeyi: ‘...İbn Cüreyc’den o da Zührî’den...’ şeklinde rivâyet eder. Bunu duyan kimsede senedin muttasıl olduğunu zanneder. Oysa sened kesinlikle sahîh değildir. Biz de o sebeble hadîsi almamışızdır. Zîrâ hadîsin senedi muttasıl olmadığı için sahîh değildir ve bu sebeble de bu hadîs malul (illetli) sayılmaktadır. Bunu gibi daha pek çok örnek vardır.
 
Durumu bilmeyense bizim sahîh hadîsi terkedip onun yerine illetli hadîsleri aldığımızı söyleyecektir.
 
Sünen’e sâdece ahkâm hadîslerini aldım. Zühd ve amellerin fazîletleri ve diğer fezâil ile ilgili konuları işlemedim. Eserde mevcûd 4800 hadîsin tamâmı ahkâma aittir. Zühd, fazîletler ve diğer konularda birçok hadîs bulunmasına rağmen onları kitâba almadım.
 
Ve’s-selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh.
Ve sallâllahu alâ seyyîdinâ Muhammed ve alâ âlih[14]

 
        KİTÂBÜ’L-EDEB
 
Edeb: Kâmûs tercemesinin beyânına göre “Zerâfet, usluluk, kavlen ve fiilen husn-i mu‘âmele” ma‘nâsınadır. Divan-i Lügati’t-Türk’te yazıldığı vechîle Türkçe karşılığı da “erdem” lâfzıdır.
 
Edeb, bir kuvve-i râsiha-i nefsiyedir ki muttasıf olanı mûcib-i şeyn-ü âr olan nesnelerden hıfz eder ve edeb iki nev‘îdir: Biri edebü’n-nefs ve birisi edebü’d-ders dedikleridir. Ta‘rîfât’ta edeb; “cemî-i enva-ı hatâyadan mâbihi’l-ihtirâz olan nesneyi bilmektir” diye ta‘rîf olunmuştur.
 
Kâmûs’un şu ta‘rîfinden anlaşılıyor ki edeblafzı her türlü yanlışlığa düşmekten ve binnetîce utanmaktan sâhibini esirgeyen, kezâ sâhibine güzellik ve zerâfet mu‘âmelesini öğreten bir melekenin adı imiş. Bu da nefsî ve dersî olmak üzere ikiye ayrılıyor ki birincisi ahlâka ikincisi de muâmelâta delâlet edermiş. Hz. Mevlânâ’nın “Âyet âyet hemkî ma‘nâ-ı Kur’ân edebest: Kur’ân’ın âyet âyet ma‘nâsı edebden ibârettir.” demiş olması, edebin nefsî kısmına, edeb-i kelâm” “âdâb-ı mu‘âşeret” gibi ta‘bîrlerde ikincisine mütedâirdir.[15]
 
Fıkıh dilinde edeb “Bir şeyi yerine koymak” diye ta‘rîf edilmiştir. İşlenmesi terkinden hayırlı olan vera‘ (şübheli şeylerden kaçınmak) ve takvâdan ibârettir.
 
Hidâye Şerhi’nde; “Nebî aleyhisselâm’ın bir veya birkaç defa işledikleri fakat devâm buyurmadıkları şeydir” diye ta‘rîf olunmuştur. Farz üzerine ziyâde olduğu için nâfile şâri tarafından sevimli olduğu için müstehabb, sevâba da‘vet olduğu için mendûb, işlenince teberru‘ sayıldığı için tetavvu‘ denildiği gibi, Dürrü’l-Muhtâr’a göre fazîlet de denir. Edebin hükmü, işlenmesi sevâba yol açar ve terki kınamaya yol açmaz.
 
Ama sünnet, Nebî aleyhisselâm’ın özürsüz olarak bir veya iki kere terk ile beraber devâm ettikleri şeylerdir.

Bunun hükmü ise işlenmesine sevâb, fakat terkine –ikab değil– itab (azarlama) terettüb eder. Lâkin sünneti terk etmeyi i‘tiyâd hâline getirirse vâcibi terk günâhından biraz daha aşağı günâh işlemiş olur.[16]
[1] Menhel sâhibi Kitâbü's-Savm’ı, Kitâbü'l-Menâsik’ten öne aldığı için,  Kitâbü's-Savm’ın terceme ve îzâhında da öncelikle Menhel’den yararlanıldı.
[2] Ebû Dâvud, Tahâre, 34
[3] Talebelerinin uzun bir listesi için bk. Zehebî, Siyer-i ‘Alâmi'n-Nübelâ, XIII 205-206
[4] Ebî Ya‘lâ, Tabakâti'l-Hanâbile, I 162.
[7] Mübârekfûrî, Mukaddimetu Tuhfetü'l-Ahvezî, I 352.
[8] Bu yeterlilik kanâ‘atine Zehebî i‘tirâz etmekte ve “müslümân Kur'ânla birlikte bir çok sahîh sünnete muhtâcdır” demektedir (Zehebî, Siyer-i ‘Alâmi'n-Nübelâ, XIII 210).
[9] bk. Sıddîkî, Hadîs Edebiyâtı Tarîhi, s. 34-35.
[10] Bu devrede te'lîf edilen sünenler hakkında bk. Kettânî, Risâle, s. 29-33; Mübârekfûrî, Mukaddimetu Tuhfetü'l-Ahvezî, l, 86-88; Talat Koçyiğit, Hadîs Tarîhi, s. 210-211, 243-244.
[11] bk. Kettânî, Risâle, s. 29. Sa‘îd b. Mansûr’un eseri de Sünen adını taşımasına rağmen merfû‘attan çok mevkûf ve maktû‘ hadîsleri ihtivâ etmektedir.
[12] Mektûbun ilk tercemesini yapan M. Kavaklıoğlu’na teşekkür ederim.
[13] Bu söz değişik kitâblarda, “Ulemânın terkinde ittifâk ettikleri râvînin hadîsini kitâbıma almadım” şeklinde yer almıştır. Doğrusu da budur.
[14] Advâu'ş-Şeri‘a, sy. 5, (Muhammed Sabbağ’ın tahkîki ile).
[15] Tâhirü'l-Mevlevî, Edebiyât Lügatı, s. 38-39.
[16] Mehmed Zihnî Efendi, Ni‘met-i İslâm, 57.
 
 
Süneni Ebû Dâvud Kitâbül Edeb Kitabı nın İçeriği


İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
Tanımı ve Önemi
Kaynağı
Fonksiyonları
Bağlayıcılığı
Karakteristiği
Algılanışı
Diğer İlimlerle Alâkası
Kurtarıcılığı
Sünnete Sarılmak
II. MÜELLİF VE ESERİ
EBÛ DÂVUD
Çağı-Çevresi
Yetişmesi
İlmî Şahsiyeti
Vefâtı
Eserleri
SÜNEN
Adı
İlk mi?
Ebû Dâvud’un Mekke’lilere Mektûbu
Muhtevâsı
Kitâb ve Bâbları
Özellikleri
Hadîslerinin Durumu
Hadîs Kabûl Şartları
Rivâyet Nüshaları
Baskıları
İhtisârları
Şerhleri
1. Me‘âlimü’s-Sünen
2. ‘Avnü’l-Ma‘bûd
3. Bezlü’l-Mechûd
4. el-Menhel
Ve Bu Terceme
 
III. BAZI HADÎS ISTILAHLARI
Hadîs Kitâbı Okurken Dikkat Edilecek Husûslar
  
KİTÂBÜ’L-EDEB
 
Yumuşak Hûyluluk ve Peygâmber’in Hûyları Hakkında
Vakâr (Ağırbaşlılık)
Öfkesini Yenen Kimse
Öfkelenince Edilecek Duâ
Affedici Olmak
 (İnsânlarla) İyi Geçinmek
Utanma
Güzel Hûy
 (Dünyâ) İşler(in)de Üstünlük Taslamanın Çirkinliği
Yüze Karşı Övmenin Çirkinliği
Yumuşak Hûylu Olmak
İyiliğe Teşekkür Etmek
 (Halkın Gelip Geçtiği) Yollarda Oturmak
Meclisin Geniş Olması
Gölge İle Güneş Arasında Oturmak
Meclislerde Tek Bir Halka Teşkîl Edecek Şekilde Oturmak
Meclisin Ortasında Oturmanın Hükmü
Kişinin Başka Biri İçin Yerinden Kalkması
Meclisinde Oturulması Tavsiye Edilen Kimseler
Münâkaşanın Çirkinliği
Konuşurken Ta‘kîb Edilmesi Uygun Yol
Hutbe
İnsânları Toplumda Lâyık Oldukları Yere Oturtmak
İki Kişi Arasına İzinleri Olmadan Oturmanın Hükmü
Kişinin Oturması
Mekrûh Olan Oturuş
Yatsıdan Sonra Sohbet Etmek Yasaklanmıştır
Fısıldaşmanın Hükmü
Oturduğu Yerden Kalkıpda Sonra Oraya Tekrâr Dönen Kimse (Oraya Oturmaya Başkalarından Daha Çok Müstehaktır)    
 
İnsânın Oturduğu Bir Meclisten Hiç Allah’ı Zikretmeden Kalkıp Gitmesinin Çirkinliği Bâbı     
Kişinin Bağdaş Kurarak Oturması
Meclisin Keffâreti
Bir Meclisten (Diğerine) Laf Taşımak
İnsânlar(ın Zarârların)dan Sakınmak
Yürürken Uyulması Gereken Tutum ve Davranışlar
Bacak Bacak Üzerine Atarak Oturmanın Hükmü
Laf Taşımak
Koğuculuk
İki Yüzlülük
Gıybet
Bir Müslümanın Gıybetinin Yapılmasına Engel Olmak
Arkasından Yapılan Çekiştirme Gıybet Sayılmayan Kimseler
Gıybetini Yapan Kimselere Hakkını Helâl Eden Kimseler Hakkında Gelen Hadîsler    
Tecessüs (Gizli Kusûrları Araştırma) Harâmdır
Bir Müslümanın Ayıbını Örtmek
Dîn Kardeşliği
Karşılıklı Olarak Birbirlerine Sövenlerin Vebâli
Alçak Gönüllülük
İntikâm Almanın Hükmü
Ölüler Aleyhinde Konuşmak Yasaklanmıştır
Azgınlık (Haddini Aşmak) Yasaklanmıştır
Hased (Kıskançlık)
La‘net Etmenin Hükmü
Zâlime Bedduâ Etmek
Kişinin Müslümân Kardeşine Küsmesinin Hükmü
 (Müslümânlara Kötü) Zann (Beslemenin Hükmü)
Müslümânların İyiliğine Çalışma ve Onları Kötülüklerden Korumak
Müslümânların Arasını Düzeltmek
Şarkı Söylemek Yasaklanmıştır
Şarkı Söylemenin Ve Nefesli Saz Çalmanın Kerâheti
Kadınlaşan Erkekler Hakkında Gelen Hadîsler
Oyuncak Bebeklerle Oynamanın Hükmü
Salıncağa Binmenin Hükmü
Tavla Oyunu Oynamak Yasaklanmıştır
Güvercinle Oynayan Kimsenin Durumu
Merhâmet
Nasîhat
Müslümâna Yardım Etmenin Fazîleti
 (Çirkin) İsimleri (Güzel İsimlerle) Değiştirmek
Kötü İsim(ler)i Değiştirmek
Lakâblar
Bir Kimsenin Ebû Îsâ Künyesi Almasının Hükmü
Bir Kimsenin Başka Birinin Oğlunu “Oğlum” Diye Çağırmasının Hükmü
Bir Kimseye Hz. Peygâmber’in Künyesi Olan Ebû’l-Kâsım Künyesini Vermenin Hükmü
 “Hz. Peygâmber’in İsmiyle Künyesi Bir Kimsede Birleştirilemez” Diyenlerin Delîlini Teşkîl Eden Hadîsler
Hz. Peygâmber’in hem İsmini hem de Künyesini bir Adama Vermenin Câiz Olduğunu İfâde Eden Hadîsler
Çocuğu Olmayan Bir Kimsenin Künye Alması Konusunda Gelen Hadîsler
Çocuğu Olmayan Kadına da Künye Verilebilir
Ta‘riz (Yoluyla Konuşmanın Hükmü)
Bir Kimsenin: “Bazı Kimseler Şöyle Bir İddiâda Bulundular” Diyerek Konuşmasının Hükmü
Hutbe Esnâsında: “Emmâ Ba‘dü” Demenin Hükmü
Kerm (Kelimesi) Ve Dili Koruma Hakkında (Gelen Hadîsler)
Köle Efendisine “Rabbim” Diyemez
İnsânın Kendisi İçin “Nefsim Pis Oldu” Demesi Doğru Değildir
Yatsı Namazı(nın İsmi Nedir)?
Şu (Yatsı Namazına Mecâzen Ateme İsmi Vermek Gibi Teşbîh Ve Mecâz Yüklü Kelimeler Kullanmak ile İlgili) Husûslara Ruhsât Veren Hadîsler
Yalan Hakkında Gelen Şiddetli Tehdîdler
Hüsn-i Zann (İyimserlik)
Va‘detmek Konusunda (Gelen Hadîsler)
Kendisine Verilmemiş Bir Şeyle (Sanki Verilmiş de Onunla) Doymuş Gibi Görünmenin Hükmü
Şaka Hakkında Gelen (Hadisler)
Bir Kimsenin Mâlını Haberi Olmadan Şaka Diye Almanın Hükmü
Güzel Konuşmaya Özenerek Ağzı Doldura Doldura Konuşmak
Şiir Hakkında (Gelen Hadîsler)
Rü’yâ Hakkında (Gelen Hadîsler)
Esnemek Konusunda (Gelen Hadîsler)
Aksırma Hakkında (Gelen Hadîsler)
Aksırana Duâ Etmek (Teşmît) Hakkında
Aksıran Kimseye Kaç Defa ‘Yerhamükellah’ Diye Duâ Edilir?
 (Aksırdıkları Zaman) Gayr-i Müslim Vatandaşlara Nasıl Teşmît (Duâ) Yapılır?
Aksırıp da “Elhamdülillah” Demeyen Kimse Hakkında
 
Uyku Bâbları

Yüzü Koyun Yatan Kimse Hakkında (Gelen Hadîsler)
Mescidde Uyumanın Hükmü
Etrafı Çevrili Olmayan Bir Dam Üzerinde Uyumak Hakkında
Yatağa Abdestli Hâlde Yatmak
İnsân Yatağa Yatarken) Ne Tarafa Yönelir
İnsân Yatarken Hangi Duâyı Okur?
Geceleyin Uyanan Kimse Hangi Duâyı Okur?
Uyumadan Önce Yapılacak Tesbîhât (Zikirler)
Kişi Sabahladığı Zaman Hangi Duâyı Okur?
İnsân Yeni Ayı (Hilâli) Görünce Hangi Duâyı Okur?
İnsân Evine Girdiği (Çıktığı) Zaman Hangi Duâyı Okur?
İnsân Rüzgâr Estiği Zaman Hangi Duâyı Okur?
Yağmur Hakkında (Gelen Hadîsler)
Horoz ve (Diğer) Hayvanlar Hakkında (Gelen Hadîsler)
Eşeğin Anırması Ve Köpeklerin Havlaması
Çocuk Doğunca Kulağına Ezân Okunur
Kişinin Allah İsmini Vererek Diğer Bir Kişiye Sığınması
 (Kalbe Gelen) Kuşkunun (Vesvesenin) Önlenmesi Hakkında
Kişinin Nesebini Kendi Velîlerinden Başka Birine Nisbet Etmesi Hakkında
Soy-Sop İle Övünme(nin Harâmlığı) Hakkında Gelen Hadîsler
 ‘Asabiyyet (Kavmiyetçilik) Hakkında Gelen Hadîsler
Kişinin Sevdiği Bir Kimseye Sevgisini Bildirmesi (İyidir)
İstişâre Etmek
Hayra Kılavuzluk Eden (Onu Bizzât İşlemiş Gibidir)
Nefsin Boş İstekleri(ne Kapılmak Câiz Değildir)
Şefâ‘at
Mektûb Yazarken Kişi Önce Kendi İsminden Başlar
İslâm İdâresi Altındaki Azınlıklara (Zimmîlere) Mektûb Nasıl Yazılır?        
Anne ve Babaya İyilik ve İtâ‘at
Baba veya Annenin Emri Üzerine Evlâd Karısını Boşamaya Mecbûr mu?
Yetîmin Geçimini Üzerine Alan Kimsenin Fazîleti Hakkında
Yetîmi Bağrına Basmanın Fazîleti
Komşu Hakkı
Kölelerin Hakları
Kölenin (Efendisine Karşı) Samîmî Olması Hakkında
Köleyi Efendisine Karşı Kışkırtan Kimse Hakkında (Gelen Hadîsler)
 (Eve Girmek İçin) İsti’zân (İzin İsteme) Hakkında (Gelen Hadîsler) (Başkasının Evine Girmek İçin) Nasıl İzin İstenir?
 (Başkasının Evine Girmek İçin) İzin İsteneceğinde (Ev Sâhibine) Kaç Defa Selâm Verilir? Kişinin Kapıyı Çalarak İzin İstemesinin Hükmü
Kişinin (Bir Yere) Da‘vetli Olması (Oraya Girebilmesi İçin) İzin (sayılır) mı?
Kişinin (Evinde Genellikle) Açık-Saçık Bulunduğu Üç Vakitte (Evine Girmek İçin) İzin İstemenin Önemi )
Selâmı Yaymak
Selâm Nasıl Verilir?
Selâmı Önce Veren Kimsenin Fazîleti
Öncelikle Selâm Vermek Kime Düşer?
Bir Adam Yanından Ayrıldığı Adamla Karşılaşınca Selâm Verir mi?
Çocuklara Selâm Vermenin Hükmü
Kadınlara Selâm Vermenin Hükmü
Müslümân Ülkesinde Yaşayan Azınlıklara SelÂm Vermenin Hükmü
Meclisten Kalkınca Selâm Vermenin Hükmü
Selâmı “Aleykesselâm” Şeklinde Vermek Mekrûhdur
 (Bir Cemâ‘at Adına O) Cemâ‘atten Bir Tek Kimsenin Selâm Alması (Yeterlidir)
Musâfaha (El Sıkışma) Sabah Ve İkindi Namazlarından Sonra Musâfaha Yapmak (Câiz Midir?)
Kucaklaşma
Ayağa Kalkma Hakkında (Gelen Hadîsler)
Kişinin Kendi Oğlan Çocuğunu Öpmesinin Hükmü
İki Gözün Arasından Öpmenin Hükmü
Yanaktan Öpmenin Hükmü
El Öpme Hakkında (Gelen Hadîs)
Vücûdu Öpmenin Hükmü
 “Allah Beni Sana Fedâ Etsin” Demenin Hükmü
Bir Kimsenin (Diğer Bir Kimseye): “Allah Gözünü Aydın Etsin” Demesinin Hükmü
Bir Kimsenin Diğer Bir Kimse İçin Ayağa Kalkmasının Hükmü
Bir Adamın Diğer Bir Adama:“Allah Seni Korusun” Demesi
Bir Adam (Kendisine): “Falan Adamın Sana Selâmı Var” Diyen Kimseye Nasıl Karşılık Verir?
Bir Kimsenin Diğer Bir Kimseye “Lebbeyk (Buyur Emrindeyim)” Demesinin Hükmü
Bir Kimsenin Diğer Bir Kimseye: “Allah Sen(in Yüzünü)Güldür(meye Devâm Et)sin” Demesinin Hükmü
Binâ Konusunda (Gelen Hadîsler)
Yüksek Kat Yaptırmanın Hükmü
Arabistan Kirazı Ağacını Kesmenin Hükmü
Yollardan (Gelip Geçeni) Rahatsız Eden Engelleri Kaldırmanın FazîletiGeceleyin (Evlerde Yanmakta Olan) Ateş(ler)i Söndürme Hakkında
Kertenkelenin Öldürülmesi
Küçük (Kırmızı) Karıncaları Öldürmenin Hükmü
Kurbağa Öldürmenin Hükmü
Fiske Taşı (Atmanın Hükmü)
Sünnet Olmak
Kadınların Erkeklerle Beraber Yolda Yürümeleri
İnsânın Dehre Sövmesi (nin Hükmü)
 
 
 
Şamil Yayınevi Süneni Ebu Davud Kitabül Edeb kitabını incele diniz.
Diğer Özellikler
Stok Kodu9789975906856
MarkaŞamil Yayınları
Stok DurumuVar
9789975906856
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.