Mektubatı Rabbani Arapça Metin ve Tercümesi, 2 Cilt KİTAP KALBİ

Fiyat:
1.250,00 TL
İndirimli Fiyat (%31,2) :
860,00 TL
Kazancınız 390,00 TL
Havale / EFT:
834,20 TL
242,95 TL'den başlayan taksit seçenekleri için tıklayın.
Aynı Gün Kargo

Kitap           Mektubatı Rabbani Arapça Metin ve Tercümesi
Yazar          Ahmet Gültekin, Nuri Dunay
Takriz          Ali Kara
Yayınevi      Kitap Kalbi Yayıncılık  
Kağıt Cilt     Sarı Şamua Kalın Ciltli , 2 Cilt Takım
Sayfa Ebat  1600 sayfa,  20x28 cm. Rahle Boy



Kitapkalbi Yayınları Mektubatı Rabbani Arapça Metin ve Tercümesi kitabını incelemektesiniz.    
2 Cilt Rahle Boy Mektubatı Rabbani Arapça Metin ve Tercümesi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.

Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2


Bismihi Teala, Hamd ve salevâttan sonra...

Bu kıymetli kitabın, din ve tasavvufun doğru biçimde kavranarak yaşanmasına katkı sağlaması bizleri sevindireceği gibi bu katkının ahiretimiz için de önemli bir azık olacağına inanıyoruz. Eseri okuyarak istifade eden kardeşlerimizden bizleri de hayır dualarında unutmamalarını diliyoruz.

Tüm müslümanlar ve özellikle de tasavvuf yolunu önemseyenler için vazgeçilmez eserlerden biri olan Mektubat'ın sahip olduğu müstesna yere uygun bir çalışma ile eseri okuyucularla buluşturmak istedik. Bu maksatla uzunca bir süre üzerinde çalışarak elinizdeki haliyle okurlara ulaştırdık.

Diğer bütün tercümelerin değişik yönleri olup, çeşitli faydalara sahip olduğu açık olmakla birlikte bizim tercümemiz ise aslına sadık kalarak tasavvufu yaşamakla, tatbik ile elde edilecek olan marifetlere; işaret ve teşvikler içermektedir.

Bu ilimlerde bizleri yetiştiren Müceddid Mahmud Efendi Hazretleri (KS.) nin elbette çok büyük payı ve tesiri vardır. Tüm okurlarımızı "Mektubat'tan uzak kalındığı an feyiz kesilir buyuran Mahmud Efendi Hazretleri'nin sözleri ve yazılarını örnek almaya davet ederek, eserimizin kabulünü, bu yolda faideli olmak dileğiyle bu aciz kulunu muvaffak eylemesini yüce Rabbimden niyaz ederim.

Ali Kara


MEKTUBATI ARAPÇA YA ÇEVİREN MURAD MENZİLEVİNİN AÇIKLAMALARI

Vaktaki Mektubatı şerifin Arapçaya çevirilmesini tamamladım, İmamı Rabbani kuddise sırruhu'nun şerefli hallerinden, kıymetli menkıbelerinden ve üzerine gelen olaylardan bir nebze beyan etmeyi diledim. Bu sıkıntılar ve belalar bütün peygamberler ve Allah dostlarına da olmuştur. Hased edenler, cahilce konuşanlar, ahmakça mücadeleye girişenler bulunmuştur. Bunlara karşılık kendisine olan yardımlar ve büyükler tarafından gelen imdatlardan bir nebze açıklanmıştır ki bunları okuyanlar, onun hallerinden haberdar olsun. Zira hased edenler ve muhalifler, başka açıklamalarla zihinleri bulandırmış olabilirler. Bu hususlarda bazı başlıklar serdedelim.

Birinci husus, şerefli nesebi ve müjdeler hakkındadır:

İmamı Rabbani Nurlu Müceddid Şeyh Ahmed, ibni Şeyh Abdul-Ehad ibni Şeyh Zeynel-Abidin ibni Şeyh Abdul-Hay ibni Şeyh Muhammed ibni Şeyh Habibullah ibni İmam Refıuddin, ibni Hoca Nur ibni Hoca Nusay-ruddin ibni Hoca Süleyman ibni Hoca Yusuf ibni Hoca Abdullah ibni Hoca İshak ibni Hoca Abdullah ibni Hoca Şuayb ibni Hoca Ahmed ibni Hoca Yusuf ibni Hoca Şihabuddin 'Ferahşah Kabili' diye meşhur, ibni Hoca Nasıruddin ibni Hoca Mahmud ibni Hoca Süleyman ibni Hoca Mes'ud ibni Hoca Abdullah küçük vaiz, ibni Hoca Abdullah büyük vaiz, ibni Hoca Ebu-l Feth ibni Hoca İshak ibni Hoca İbrahim ibni Hoca Nasır, Efendimiz Abdullah, Efendimiz mü'minlerin Emiri Ömerul Faruk, Allah onlardan ve diğerlerinden razı olsun.

Keremli babaları ve büyük dedelerinin hepsi, meşhur alimlerden ve insanların içinde en faziletli salih kimselerdendi.

Hakkındaki Müjdeler:

Hakkındaki müjde, zanın galipe dayalıdır. Zira şu isimde, babası-mn ismi şudur, kabilesi şudur, şu zamanda zuhur eder şeklinde muayyen bir müjde yoktur. Belki müjdelenen zatın ahlakından, kabi­lesinden, zamanından bazı şeyler zikredilir. Mehdi'nin (Allah ondan razı olsun) hakkındaki müjdeler gibi, müctehid imamların hakkındaki müjdeler gibi. Mesela, "Şayet din Süreyya yıldızında asılı olsa, elbette ona bazı adamlar ulaşır" 1 şeklinde varid olan hadisi şerif gibi,
Muhakkik alimler bunu, İmamı Azam'ın hakkında olan bir müjde kabul etmişlerdir. İmamı Malik ve İmamı Şafii hakkında da böyle müjdeler vardır.
Bunların hepsi zannı galipe göredir. Zira zikredilen vasıflar müjdele nen zatta mevcut olmuştur. Bunları inkar edenler inat ve taassupla hareket eden cahillerdir. Zira İmamı Suyuti, İbni Hacer Heytemi ve İmamı Şârâni bunu açıklamışlardır.

Hatta inkarcılar Mehdi hakkında manevi tevatüre varacak kadar hadis olmasına rağmen onu inkar ederler. Bu durum ehli kitap hakkında da mevcuttur, zira onların kitaplarında Muhammed aleyhissalatü vesselam'ın müjdelendiği açıkça beyan edildiği halde, ehli kitap, Peygamberimizi inkar etmiştir.
İmamı Rabbani hakkında da durum aynıdır, hakkında varid olan haberleri sevenleri, zannın galipe dayanarak onun müjdesi kabul etmişlerdir. İnkarcılar ise bu hususta inkarlarını artırmışlardır.

Onun hakkında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
"Ümmetimden kendisine 'Sıla' denilen bir adam bulunacak, onun şefaati ile şu kadar (çok fazla) kimse cennete girecektir."2
İmamı Suyuti bunu, Cem-ul Cevami isimli eserinde beyan etti.

Bu Sıla ismi ile İmamı Rabbani'nin isimlendirilmesine gelince, İmam kuddise sırruhu Hazretleri Vahdeti vucud meselesini bazı mektuplarında şeriat kaidesine tatbik edip yeterli ve kâfi bir açıklama ile beyan edince, mektubunun sonunda 'Allah 'a hamd olsun ki beni iki deniz arasında sıla yaptı, iki topluluk arasında ıslah edici yaptı' demiştir. İşte arkadaşları arasında bu lakab ile meşhur olmuştur. Onlar bu hadisi şerifi biliyorlardı. Bu ismi ondan başkasına söylemediler.
Bu hadisi şerifi İmamı Rabbani hakkında yorumlamakla isabet edilmişse ki hüsnü zannımız öyledir, ne güzel olmuştur, değilse kimsenin bir zararı yoktur. Zira bir müslüman hakkındaki hüsnü zannımızdan dolayı kimse bizi levmedemez.

Şiir:
Müneccim ve akılcılar zannetti ki! Cesedler haşrolunmayacak, İkisine dedim ki, eğer dediğiniz doğruysa hüsranda olmazsınız! Eğer benim sözüm doğru çıkarsa, o zaman hüsran sizin üzerinize olur.

Hakkındaki bir diğer müjde, Mevlana Ahmed Cami kuddise sırruhu'nun Nefahatu-l Üns isimli eserinde naklettiğidir. Kendisi şöyle demiştir;
Bütün velilerin işlediği riyazatları işledim, bütün haller ve keyfiyyetleri Allah subhanehu bana ihsan etti. Diğer velilere verilen dağınık şeylerin hepsi Ahmed'e (yani kendisine) verildi. Dörtyüz senede ismi Ahmed olup zuhur eden şahsa, Allah'ın inayet eserleri böyle olur. Bütün halk onu görür.

Ahmed Cami ile İmam Rabbani arasında dörtyüz otuzbeş sene geçmiştir. Arada ismi Ahmed olan bu vasıflarda büyük bir veli zuhur etmemiştir. Bu sebeple Cami Hazretlerinin sözünü de İmamı Rabbani hakkında yorumladılar. Zira Molla Cami kuddise sırruhu şöyle demiştir;
 
1 Taberani Mu'cemi Kebir: 9/53 (Abdullah'tan, Ebi Vail tankıyla)
2 Hılyetul Evliya: 2/241, Tabakatul Kübra: 7/134
 

"Benden sonra, benim gibi on yedi kişi zuhur eder, her biri benim ismimle isimleri dirilir. Sonuncusu bin seneden sonra ortaya çıkar, bu onların en büyüğü ve en muazzamı olur."

İkinci Husus Doğumu ve Hayatı Hakkındadır:

971 Senesinde Serhend beldesinde doğmuştur. Burası Lahor ve Dehli arasında büyük bir beldedir. Evvelce burası aslanların çok bulunduğu bir orman idi, ilk binalan Sultan Finiz Şah zamanında yapılmaya başlanmış. Orda ilk yerleşen İmam Refıuddin, İmamı Rabbani'nin altıncı ceddidir. İşte evvelce aslanların arazisi iken sonradan hakiki aslan olan alimlerin arazisi olmuştur.

Doğumundan birkaç gün sonra hastalanınca babası onu Şeyhi Kemal Keyehteli el Kadiri'ye götür­müş, şeyhi ona korkmamasını tenbihlemiş ve ömrünün uzun olacağını müjdelemiş. Hallerinin güzelliğini, elinden kamil cezbe alacağım da ona haber vermiş. Dilini onun ağzına koyup onun diline Kadiri nisbetini akıtmıştır.
İmamı Rabbani babasının elinde edeble büyütüldü, Arapça ilimlerinin ilk kitaplarını ondan tahsil etti. Küçük yaşında Kur'anı ezberledi. İlim kitaplarından pek çoğunun ibarelerini de ezberledi.

Daha sonra Seyalkot beldesine gidip orda Mevlana Kemaluddin Keşmiri'den bazı akli ilimleri son derece tetkik ve tahkikle tedris etti.
Mevlana Keşmiri'den hadis ilmi aldı. Bu zat zamanının derin alimlerinin büyüklerinden idi.
Hadis, tefsir ve usul kitaplarından icazet elde etti. Mesela Vahidi'nin üç tefsiri, Esbabı Nüzül, Beyzavi Tefsiri, Minhacul Vusul, Gayetul Kusva, Sahihi Buhari, Mişkât, Tirmizi'nin Şemaili, Suyuti'nin Camius-Sağir'i ve diğerleri.

Ömrü on yedi yaşına henüz ulaşmışken ilim derslerini tamamlamış, usul ve furu' hakkında tetkikleri itmam etmişti. İlim tedrisi esnasında Kadiri ve Çeştiyye tarikini da babasından almıştı. Babasının ha­yatında taliplere tarikat talimi ve talebelere ilim dersleri ile meşgul olmuştur.
Bu esnada bazı risaleler yazmıştır. Risale-i Tehliliyye, Rafızilere reddiye, Nübüvveti İsbat Risalesi
gibi.
Zekasının sür'ati, meselelere hemen vakıf olması, fesahat ve belağatının son derece ilerde olmasıyla vaktinin alimleri tarafından takdirle karşılanmıştır.

Üçüncü husus, Nakşi Tarikatını Hoca Bakibillah kuddise sırruhu'dan alması hakkın dadır:

İmamı Rabbani kuddise sırruhu, zikredilen kemalatlarla birlikte yine de manevi susuzluk içinde olup Nakşi yolunu arzulardı. Bu yol hakkında yazılmış bazı risaleleri mütalaa ederdi. Bu yolun büyükle­rinden biriyle karşılaşmayı çok arzu ederdi. Babası vefat edince, bir sene sonra evinden çıktı, hac vazi­fesini eda etmek için yola koyuldu. Hind beldelerin den Dehli'ye girince, bazı arkadaşlarının delaletiyle Şeyh Muhammed Bakibillah kuddise sırruhu'nun sohbetine kavuştu. Ezeli cezbelerle onu çekip ebedi devlete onu delalet etti.

Kalbinde beliren hac yolculuğunu erteleyip orda kaldı, iki gün sonra Bakibillah'a beyat etti, soh­betine daim oldu.

Şu beyitleri terennüm etti:
Ey Temennim! Haccım ve Umrem senin içindir. Milletin haccı toprak ve taşlaradır.

Yüce kabiliyyeti gereğince talebte bulundu, 'keşke-belki' gibi sözlerle oyalanmayıp hiçbir inceliği yitirmedi.
Şeyhi ondaki kabiliyyetin kemalini ve üstün fıtratı farketti. Hatta kendisine müjdelenen bütün vasıfları onda müşahede etti. Bu kemalatların ve daha fazlasının sahibi olarak müjdelenen şahsın o ol­duğuna kesin karar verdi. Onun hakkında bütün inayetini sarfetti. Her türlü iltifatı ona bezletti. Allahu subhanehu'nun yardımıyla cezbesinin kuvvetiyle onu en son hadde ki kemalatlara ulaştırdı.

Kısa müddet içinde başkalarında hasıl olmayan derecede büyük kemalatlar İmamı Rabbani' de zuhur etmeye başladı. Öyleki bunların onda biri başkaları için uzun senelerde hasıl olmaz.

Bu hal üzerinden iki ay ve birkaç gün geçtikten sonra, şeyhi ona tam icazet verdi. Vatanına dönme­siyle ona emretti, umumun kalplerine feyizleri akıtmasını ona tenbihledi. Pek çok mürüdinin terbiyesini İmamı Rabbani'ye havale etti. Onları da yanına katarak hepsini vatanı olan Serhend'e gönderdi.
Vatanına gelince irşad postuna oturdu, taliplerin hidayetine ve müridlerin terbiyesine, ifade ve irşatta kamil neşe ile başladı.

Kısa zamanda etrafında çok kimseler toplandı, kemalatı ve kuvvetli feyzi her tarafta yayıldı. Alimler, fazıl kimseler, idarecilerden pek çokları etrafına birikmeye başladı.
Kendisi Şeriatı Muhammediyye'nin ihyasında son derece gayretli idi. Bütün arkadaşlarını da Sünneti Nebevi'ye temessük/yapışmak ile emrederdi, sünnetin ihyasını ve onunla amel edilmesini, çirkin bid'atlardan sakınılmasını son derece dikkatle tenbihlerdi.

Vaktinin idarecilerini, sayısız mektuplarıyla dinin ihyasina ve sünnete ittibaya teşvik ederdi. Öyle ki Hind beldesinin her tarafı bu nurla aydınlandı. Şeriatı Muhammediyye, inkıraza uğradıktan sonra bu sebeple tekrar dosdoğru ve düzgün şekilde tatbik edilmeye başlandı. Kendisi ve daha sonra evlat ve ahfadı/torunları da aynı yol üzere devamla şeriatı ve tarikatı her tarafa ulaştırdı. Öyle ki onun feyzi ve bereketiyle nurlanmayan belde kalmadı. Hatta zamanımızda bile onun halifelerinin halifeleri sayesinde aynı usul üzere devam edilmektedir.

"Bu, Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah büyük fazıl sahibidir." (Hadid: 21)

Bilmek gerek ki, her peygamber ve Allah dostlarının hayatlarında sıkıntılar, belalar ve düşmanların eziyetleri çok fazla olmuştur. İmamı Rabbani kuddise sırruhu hakkında da durum böyle olmuştur. Vaktinin sultanlarının zulmünden, sabırla ve sünneti seniyyeye devamla kurtulmuş ve mahfuz olmuştur. Öyleki, evvelki düşmanları önünde pişman olup tevbe ederek kendisine intisab etmiştir. Bu durum Allahın adeti olup bütün dostları hakkında devam edip gelmektedir.
Mektubatı Arapça'ya çeviren Murad Menzilevi'nin mukaddimesinden derlediğimiz bölüm burda tamam olmuştur. (Allah kendisine, bol bol rahmet eylesin! Hayrını daim eylesin! Âmin!)

BİZDEN BİRKAÇ KELİME...!

Evvelki sözümüz, niçin tercüme işine giriştik?
Malumunuzdur ki memleketimizde tasavvuf, bazı kimseler tarafından yanlış anlaşılıp yine yanlış takdim edilmektedir. Bunda bazdan kasıtlı, bazdan da gafil ve cahildir.
Bu yanlışlıkların izalesinde biz de bildiğimiz kadarıyla hakkı beyan etmeye gayret edelim istedik. Bu hususta Rabbimizden yardım dilenerek, Sevgili peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in de imdat ve şefaatini umarız. Dostlarının teveccühünü ve siz kardeşlerimizin hayır dualarını bizden esirgememenizi temenni ederiz.

ikinci olarak elde bulunan bazı Mektubat tercümeleri varken niçin bir tercüme daha yapılsın? denirse;
Deriz ki, bizim usulümüz tamamen tasavvufu yaşayan ve yaşatanların ölçüsü üzere anlamak ve anlatmaya gayret göstermektir. Kendi anlayışımız ile ve akli yorumlarla sizleri yanlışa sevketmek gibi bir vebali yüklenmek niyetinde değiliz.

Biraz daha açıklarsak; bu zaman diliminde islamı, sünneti seniyyeye göre anlayıp yaşayan Allah dostlarının ifade ve izahları bizim için ölçü olacaktır. Onların işaret buyurduğu eserlerden Reşahat-ı Şerife, Nefahatul Üns, Risale-i Halidiyye ve Risale-i Kudsiyye ve şerhleri de bizim feyiz ve marifet kaynağımız olacaktır. Zira otuz seneden fazla bir zaman diliminde, Ehlullah'ın sohbetle rine devam etmeye muvaffak kılınmak, her halde pek çok marifetin daha kolay anlaşılmasında ve ifade edilmesinde bizim için çok büyük bir artı olacaktır. Elhamdülillah!

Tercümede asıl manaya dikkatle uygun izahlar ilave edilmiştir. Bu arada yeni ve uyduruk kelimeler­den şiddetle sakındık. Zira ecdadımızın lisanı Osmanlıca, Arapça ve Farsça ile birlikte bütün manaları fazlasıyla ifade etmekteyken, insanların ekserisinin anlamadığı kelimeleri kullanmanın, manevi sofrada bir işe yaramayacağı aşikâredir.

Bir başka sebep te şudur ki, halen mevcut olan Mektubat tercümeleri, okuyanları yeterli şekilde tatmin etmemektedir. Bunun sebebi, yetersiz izahatlar ve okuyanın manevi hazırlıksızlığıdır. İzahatın yeterli olması için daha evvel söylediğimiz gibi işin ehlinin sözlerine kulak vermek ve onların terbiyesiyle yetişmiş olmak gereklidir. Sözle, tasavvuf bilgisine sahip olanların izahları ve eserlerinden yapılan alın­tılar, okuyanı ancak o sözün sahibinin kemalatına kadar yükseltir ki bu da okuyana lazım değildir, zira okuyucu, yüce İmamın (kuddise sırruhu) kemalatına taliptir, riya ve desinler halinden kurtulamayan, nefsani kimselerden medet beklemez.

Okuyucunun manevi hazırlığı ise zaman ister, manevi yola çalışan kardeşlerimizin kendi hallerine uygun olan mektupları daha fazla incelemeleri ve ilerki mektuplara hazırlık yapmaları gerekir. Bu hususta kendilerinden evvel tasavvufla tanışmış ve hal sahibi kimselere yakınlık kurmaları tavsiye edilir. Zira bu ilimlerin aslı, manevi sohbette devaran eder ve yerleşir. Bu yüzden işin ehli kimselerin sohbetine devam etmek ve onlarla mektupları müzakere etmek gerekir. Aksi takdirde kişi kendi başına anladığı ile hüküm verirse, nefsinin hilesine düşer ve şeytanın tuzağına yakalanır. Çünkü şeytan insana ibadet tarafından gelir ve onu kendi yoluna sokar.

Bir başka husus ta şudur; Mektubatın tamamı incelenirse İmamı Rabbani'nin bazı mektuplarında ifade ettiği hususları, ilerdeki bazı mektuplarında değiştirip yeni bir izahla ifade ettiği görülür ve evvelki ifadelerinden dolayı Allahu teala'dan af ve mağfiretini dilediği zikredilir. Bu husus bazı kimseler tarafın­dan, İmamı Rabbani'nin fikirlerinden döndüğü şeklinde anlaşıldığından, onun yoluna karşı bir güvensiz­lik ve tutarsızlık fikrini ortaya atmalarına sebep olur.
Halbuki tasavvufun seyrini ve hayat çizgisini inceleyenler, bu işin merhale merhale ilerlemek ve yeni kemalatlar kazanmakla kişiyi en üst zirveye ulaştırmak için açılan manevi bir yol olduğunu görürler. Bu yolda kişinin bulduğu ile yetinmesinin doğru olmadığını ve 'Daha yokmu!' ifadesiyle sürekli kemalat kazanma azminde olması gerektiğini bilirler.

Zira bütün kemalatların sahibi yüce Allah'ımızın kemalatları, ebediyyen bitmez ve tükenmez. Elde edilenle kanaat olunmaz. Kim tamam oldum, hepsini elde ettim derse aldanmış olur, yolda kalmış olur. İşte vahdet-i vucud meselesine takılanların hali de bu minval üzeredir. Buldukları manevi hali kendilerine yeterli kabul edip artık bundan sonra talep edilecek birşeyin olamayacağına kanaat getirerek yüksel­mekten geri dururlar. Bulduklarını yüce Maksud zannederler.
Bu yüzden mektubatı okurken mektuplar arasındaki zahirde olan çakışmaya bakarak meseleyi yan­lış anlamayalım, zira kişi bulunduğu hal ve makam itibarıyla ilim ve marifet sahibi olduğundan, ancak o makamı geçerse evvelki ilim ve marifetinin nakıs olduğuna hükmeder, onlardan pişman olur. Bu durum pek çok dervişlerin başına gelme imkanı dahilinde olunca, şaşırıp kalmaya mahal verilmez, istikametle devam edilip ilerki makama ulaşmaya gayret sarfedilir.
Bazı mektubların anlaşılması, ilerki mektuplara bağlıdır. Bazılarının anlaşılması da, evvelki mek­tupların anlaşılmasına bağlıdır. Bu yüzden mektubatı kavramak için, tamamını gözden geçirmek ve benzer yerleri karşılaştırarak tefekkür etmek gerekir.

Herkese hallerinin bilgisi verilmeyebilir, fakat bu yolun sahibi olan kamil ve mükemmil mürşidin ilmi ve marifeti bütün taliplerin terbiyesi için yeterli olup, onun usulüne göre devam edilirse, Allahu subhanehu'nun yardımı ve mürşidin bereketiyle mesafeler aşılır.

Ayrıca bazı terimlerin anlaşılması için son kısma lügatçe ekledik. Tasavvufun kendine has ifadeleri vardır. Bunları bilmeden konuyu anlamak zor olur. Bazı kelimlerin sürekli tekrarı olduğun dan ya dip notlarda veya sondaki lügatçe kısmında ilgili mana bulunabilir.

Rabbimizden dileğimiz, biz garibleri, has dostunun kemalatı ve marifetiyle doldurması, onun yolu­na bilerek veya bilmeyerek muhalif olmaktan bizi muhafaza etmesi ve Mektubat'ın beyan ettiği kemalatlara bizleri ulaştırmasıdır.

Biz de acziyetimiz ve noksanlığımızı itiraf ederek vaki' olan hatalardan şimdiden özür beyan ederek siz değerli kardeşlerimizden düzeltilmesinde yardımcı olmanızı temenni ederiz. Kul kusursuz olmaz, Mevla teala da afsız olmaz. Dostlannın bereketi ve dualarıyla bu ve diğer eserler deki hizmetlerimizin kabulünü Mevla teala'dan niyaz ederiz.

Allah'a hamd olsun. Salat ve selam, Resulünün, âli ve ashabının ve onların yolundan gidenlerin üzerine olsun.

ALİ KARA (HOCA EFENDİ)
Receb - 1434 (Mayıs - 2013)

 
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786052056318
MarkaKitap Kalbi Yayıncılık
Stok DurumuVar
9786052056318
En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat

PlatinMarket® E-Ticaret Sistemi İle Hazırlanmıştır.