Kitap Mütevatir Hadisler
Yazar İbnu'l Mübarek el-Mevsili
Tercüme Hanifi Akın
Yayınevi Polen Karınca Yayınları
Kağıt Cilt Sarı şamua - Ciltli
Sayfa Ebat 624 sayfa - 17x24 cm
Polen Yayınevi Mütevatir Hadisler adlı kitabı incelemektesiniz.
Mütevatir Hadisler kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Karınca Yayınları bir İslam klasiğini daha ülkemiz okuyucularının hizmetine sunuyor.
Alanında hatırı sayılır bir şöhrete sahip olan büyük bilgin Kettani'nin "Mütevatir Hadisler" isimli kitabı, titiz bir tercüme ve nitelikli bir baskı kalitesi ile kütüphanenizideki yerini alıyor.
Hadis Literatürününün en hassas konularında birisi olan Mütevatir Hadisler bahsine Kettani'nin çağları aşan bu baş ucu eserinin penceresinden bir kez daha bakınız.
ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ
Allah'a hamd, Rasûlü'ne salat ve selam olsun.
Kitabın özgün adı, "Nazmu'l-mütenâsire mine'l-hadîsi'l-mütevâtire"dir. Çevirisini yaptığım bu kitabın yazarı, allame fakih muhaddis Muhammed b. Ca'fer el-Kettânî'dir. 1857 yılında Fas'ta doğmuştur. Yine 1927 yılında Fas'ta ölmüştür. Fas'ın tanınmış muhaddis ve alimlerinden ders almıştır. Özellikle de hadis sahasında araştırmalar yapmıştır. Birçok önemli esere imza atmıştır. Hadis literatürü alanında önemli bir yere sahip olan "er-Risâletül-Mustatrafe" adlı kitabı "Hadis Literatürü" adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir.
Kitabın dört baskısı gerçekleşmiştir. 1. Fas, 1318/1900, 2. Haleb, Dâru'l-Meârif 1920, 3. Beyrut, Dâru'l-kütübi'l-ilmiyye 1983, 4. Mısır, Dâru'l-kütübi'-s-Selefiyye tarihsiz. Tercümede esas aldığım neşir, Mısır'da bulunan Dâru'l-kütübi'-s-Selefiyye'ye aittir. Yayınevi, kitabı gözden geçirmiş ve bazı ilavelerde bulunmuştur. Yayınevi, selefi çizgisi gereği; bazen yazarı sufilere uymakla tenkit etmiş, bazen de yazarın görüşlerinden beğenmediklerini eleştirmiş ve bazen de rivayet ettiği hadislerle ilgili eleştiriler yöneltmiştir. Örneğin, 225. ve 226. hadisleri ve önsözde İbn Arâbî'nin üç görüşlerini yansıtan üç satırı kitaba almamıştır.
Yazar, hem selefi ve hem de sufî tanımlamasına uygun bir yapıya sahiptir. Çünkü kitabında getirdiği hadisler, bazen selefi çizgide uygun hadisler ve bazen de sufi çizgisindedir. Örneğin, 16. Hadiste "Allah'ın keyfiyetsiz, temsilsiz, teşbihsiz, cismiyetsiz, ittisalsiz ve infisalsiz bir şekilde kendi kemaline uygun göklerin üstündeki arşın üzerinde bulunması" hadisi ve 276. Hadiste ise "Yedi kat gök ile yedi kat yer ve bunların içindekiler ile bunların arasında bulunanların; arşa nispetle, yeryüzündeki büyük bir düzlükte (=çölde) bırakılmış bir halka gibi olması" hadisini getirmiştir.
Yine 279. Hadiste "Ebdâl'ın varlığı" hadisini ve 302. Hadiste "Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'e, dünya hayatında iken tevessülde bulunma" hadisini getirmişir.
Bu hadisleri açıklama ve hadiste geçen bilgiyi ispat etme mahiyetinde ise hem selefi ve hem de sufi öğretilerinden yararlanmıştır. Örneğin, 16. Hadisi açıklama mahiyetinde; Allah'ın, arşa istiva ettiğini ve göğün üzerinde bulunduğu inancını İbn Teymiyye'den alıntılar yapmıştır. Okuyucuya da bu inancın doğruluğunu anlatmaya çalışmıştır.
195. Hadiste "Allah'ın yarattığı ilk şeyin" ne olduğunu açıklama mahiyetinde getirdiği ilk madde, Muhammedi Nûr'dur.
280. Hadiste "Ebdalın varlığı" ile ilgili olarak ilk önce Ebdalın varlığını ve bu konudaki hadisleri kabul etmeyen İbnü'l-Cevzî ile İbn Teymiyye'den alıntılar yapmış ve diğer taraftan da konunun sonunda Ebdalın varlığı ile ilgili hadislerin bazısının sahi ve bazısınında sahih olmadığı ile ilgili olarak İbn Hacer'den alıntılar yapmıştır. İbn Hacer'den alıntı yaparken tasavvuf literatüründe kullanılan Kutb ve Gavs kavramlarınada yer vermiştir.
262. Hadiste "Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in İsra gecesi göğsünün yarılması" olayını anlatırken, Abdulaziz ed-Debbâğ'ın "İbrîz" adlı kitabında bu olayı keşif yoluyla kabul etmediğini belirtmektedir. Ayrıca kitabın önsözünde, Buhârî ve Müslim'de bir hadisin geçmesine rağmen keşif ehlinin bu hadisi kabul etmemesinin doğruluğunu da ileri sürmektedir.
Eseri, şimdiye kadar yazılmış gerek mütevatir hadislerle ilgili ve gerekse de çeşitli alanlarda yazılmış bütün kitaplar tarayarak oluşturmuştur. Kitabı, Fıkhî esaslara göre düzenlemiştir. Kitapta 31 bölüme yer vermiştir. Kitabın önsözünde; tevatürün sözlük ve terim anlamları, tevatürün zaruri bilgi ifade edip etmediği, tevatür için gerekli sayının ne kadar olacağı, haberi vahidin bilgi değerinin ne olduğu, mütevatir hadisler ile ilgili örneklerin neler olduğu ve karinelerle haberi vahidin bilgi ifade edip etmediği ile ilgili bilgilere yer vermiştir.
Geleneksel yapıya uygun olarak kitabına ilk önce "Ameller niyetlere göre değerlendirilir" hadisiyle başlamıştır. Öncelikli olarak Suyûtî'nin "el-Ezhâr" adlı kitabını esas alıp burada geçen sahabe isimlerine yer vermiş. Daha sonra hadisi rivayet eden başka sahabi varsa, o sahabinin ismini, bu hadisin tahricini yapan imamı ve hadisin geçtiği yeri belirtmiştir. Genellikle hadisin mütevatir olduğuna dair bir bilgi varsa, o bilginin geçtiği kitabı ve kitabın yazarını belirtmiştir. Fakat bazen hadisin mütevatir olduğuna dair kaynak bir bilgi belirtmeden, hadisi rivayet eden kişilerin sayısını belirtip bununla hadisin mütevatir olduğunu kendisi belirtmiştir.
Kitabın dipnotunda yer alan bilgiler bana aittir. Bu bilgiler kabul edilebilir de, edilmeyebilir de. Arap yayıncıya ait bilgiler ise genellikle Türkçe'ye çevrilmiştir.
Sahabilerin isimleri, Concordance'da geçen şekliyle yazılmıştır.
Hadislerin tahricleri yapılırken; kütübü tis'ada yer alan kitaplar, Concordance usûlüne uygun olarak ve diğer kitapların ise cilt ve sahifeleri gösterilmiştir. Bu ikinci tür kaynaklar da, bazen cilt ve sahifeden sonra parantez içerisinde hadis numarasına da yer verilmiştir. Hadislerin tahrici yapılırken, elde bulunan çeşitli kitap, kaynak ve cd'lerden de yararlanılmıştır. Bu nedenle okuyucunun elinde bulunan kaynak ile bizim belirttiğimiz kaynak aynı olmayabilir. Bu itibarla eserin ihtiva ettiği hadislerin çokluğu ve özellikle de hadisi rivayet eden sahabilerin rivayet ettikleri hadisin nerede geçtiği meselesi çok uzun bir zaman almıştır.
Okuyucunun dikkat etmesi gereken diğer bir husus ise; hadislerin tahrici sırasında, aynı hadisle ilgili sahabelerin rivayet ettiği hadislerin, aynı lafızda olmaması. Hadisler, genellikle, mana yoluyla rivayet edildikleri için aynı lafza sahip olmayabilirler. Bu farklılık; bazen bir kelimede, bazen bir cümlede ve bazen de manada olabilmektedir.
Eserin tercümesi esnasında orijinal metne genellikle sadık kalınmıştır. Zaman zaman kastedilen mananın okuyucu tarafından iyice anlaşılması için "anlaşılabilir" bir dille serbest davranıldığı da olmuştur.
Azami dikkat ve gayretlerime rağmen, farkında olmadan tercüme hataları olacaktır. Bununla birlikte hataları en aza indirmek için çok gayret etiğimi söyleyebilirim. Yapıcı eleştiri ve uyarılara her zaman muhtaç olduğumuz ilim sahipleri ile bütün okuyucularımızın tenkit, uyarı ve katkılarına şimdiden şükranlarımı sunacağımı belirtmek isterim.
Tercümenin ortaya çıkışında yardımlarını esirgemeyen bütün dostlarıma, özellikle de kitabın önsözüne ait bir bölümü çeviren değerli dostum Muhittin
Korkmaz'a, bilgisayarla ilgili problemlerde hiçbir zaman yardımını esirgemeyen Mustafa Melih Haban'a, yetişmemde ve dinî düşüncelerimin oluşmasında büyük emeği bulunan Salih Özbey'e, her zaman manevi desteklerini üzerimde hissettiğim annem Emine ile babam Mehmet'e, çalışmalarım sırasında desteklerini gördüğüm değerli dostlarım Mehmet Kılıç'a, Emir Doğana, Mehmet Sever'e ve bu değerli eseri basma gayretini gösteren Karınca Yayınları'nın sahibi sayın Feyzullah Birışık'a şükranlarımı arzederim. MÜTE
VATİR HADİSLER
Çevirinin önemli bir bölümünü bazen okuyarak, bazen müsveddeleri yazarak katkıda bulunan ve tahric çalışmalarının uzun zaman almasına rağmen bu süreç içerisinde büyük bir sabır gösteren değerli eşim Hanife'ye teşekkür ederim.
Başarı elbette Allah'tandır.
Hanifi AKIN
Şehitkamil/GAZİANTEP 18.10.2003
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
Hamd; zikredenlerin yolu O'nun zikriyle ve yüceliğiyle bir olan ve sevenlerin kalbi O'nun sevgisi, tazimi ve tevhidiyle birleşen Allah'a mahsustur.
Eksiksiz ve mükemmel bir şekilde salat ve selam; göz kamaştıran varlığın efendisi olan, kendisinden sahih, hasen ve mütevatir isnad; mübarek ümmetine özgü olan, ailesinin ve yıldız mesabesinde Salih komutanlar olan sahabilerinin üzerine olsun.
Değer verme bakımından ilimlerin en yücesi, üstünlük bakımından en mükemmeli ve önem verme bakımından en büyüğü, hadis ilmidir.
Kim hadis ilmini tahsil ederse, o, büyük bir değer elde etmiş olur. Kime hadis ilmi öğretilirse, ona, çok iyilik edilmiş olunur. Kim hadis ilmiyle başarıya ulaşırsa, en önemli mutluluğa ulaşmış, bütün isteklere ulaşmış ve fazlasıyla güzelliğin son haddiyle rızıklanmış olur.
İbnu's-Salâh (ö. 643/1245)'ın "Ulûmu'l-Hadis" adlı eserinde geçtiğine göre; Süfyân es-Sevrî (ö. 161/777) söylediği rivayet edilmiştir:
"Yüce Allah'ın kendisine ilim verdiği kişi için, hadis talep etmekten daha üstün bir amel bilmiyorum."
İbnu's-Salâh (devamla) der ki: "Süfyân es-Sevrî'nin sözüne benzer başka bir sözü, İbnü'l-Mübarek'ten rivayet ettik."
Muâfâ b. İmrârim şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Bir hadis yazmak, bana, gece ibadetinden daha sevimlidir."
İbn Asâkir (ö. 571/1176) "Tarih"inde Ebu'l-Abbâs el-Murâdî'nin şöyle söylediğini nakletmiştir:
"Babam dedi ki: Ebu Zür'a'yı (öldükten sonra) rüyamda gördüm. Ona: 'Allah sana ne yaptı?' diye sordum. O da: 'Rabbimin huzuruna çıktım. Bana: 'Ey Ebu Zür'a!' buyurdu ve bana bir çocuk verildi. Ona cennete girmesini emretti... Kullarım arasında sünnetleri muhafaza eden kimsenin mükafatını nasıl buldun? Haydi cennetten dilediğin yere yerleş!' buyurdu' diye cevap verdi.
İmam Ebu Abdullah el-Kassâr "Fihrisf'te aynen şöyle der: "Büyük bir müjde!. Muhammed b. Abdulazîm el-Münzirî dedi ki: 'Rüyamda cennete girdik. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in elini öptük. Daha sonra Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Eliyle hadis yazan herkesi müjdeleyin! Çünkü o kimse benimle cennette benimle birlikte olacaktır"
Nevevî (ö. 676/1277)'nin "Ezkâr"ında Sehl b. Abdullah'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir. "Bu ümmetin fertlerinden biri, Sünen sahibi Ebu Dâvud es-Sicistânî'ye gelip:
'Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hadisini rivayet ettiğin dili bana uzatta onu öpeyim' dedi ve onun dilini öptü."
ibrahim b. Ethem'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Allah, hadisçi topluluklarının rıhlesi sebebiyle bu ümmetten belayı uzaklaştırır."
Üstad Ebu'l-Feth Nasr b. İbrahim el-Makdisî (ö. 490/1097) "Kitâbu'l-Hucce alâ târiki'l-mehacce" adlı eserinde İmam Ahmed b. Hanbel'e kadar dayandırdığı bir senedle rivayet ettiğine göre; İmam Ahmed':
"Allah için, yeryüzünde Ebdal var mıdır?" diye soruldu. O da: - "Evet" diye cevap verdi. Ona: - "Ebdal kimlerdir?" diye tekrar soruldu. O da: "Hadisçi toplulukları yok mu?! İşte onlar, Ebdaldır. (Yeryüzünde) Ebdal şahısları en iyi bilen Allah'tır."
(Suyûtî) "Uhûdu'l-Muhammediyye" de Süfyân es-Sevrî, Süfyân ibn Uyeyne ile Abdullah b. Sinârim şöyle söyledikleri rivayet edilmiştir:
"İçimizden biri kadı olsa da, yapraksız hurma dalıyla hadis öğrenmeyen fıkıhçıyı ve fıkıh öğrenmeyen hadisçiyi bir güzel dövse."1
yaptığı rivayeti almadık. İlmi emanet, uyan gerektirir. (Arap yayıncısı) 1 Müellifin kitabının aslından, Sûfî ve Vahdedi vücutçu İbn Arabi'nin inancı doğrultusunda naklettiği üç satırı almadık. Çünkü bu, Ehli sünnet ve'l-cemaat imamlarının görüşlerine itiraz mahiyetindedir. Zaten İbn Arabi'nin akidesi, avamdan bir çoğuna göre gizlidir. Dolayısıyla müellifin, İbn Arabi'den
Merfu olarak rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Allahım! halifelerime rahmet eyle!" buyurdu. Ona: "Onlar kimlerdir?" diye soruldu. O da: "Benden sonra gelip de hadislerimi ve sünnetlerimi rivayet edenlerdir" diye cevap verdi.2
Mütevatir bir hadiste de geçtiği üzere; Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah, sözümü duyup onu anlayan, sonra da onu işitmeyen kimseye ulaştıran kimsenin yüzünü (kıyamet günü) ağartsın"
Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), burada, sözünü ulaştıran kimseyi, (kıyamet günü yüzünün) ağarmasıyla dua etmiştir.
Nadra (=ağarma/parlaklık), sevinç ve güzelliktir.
Süfyân ibn Uyeyne (ö. 198/813) der ki: "Hakkını yerine getirerek hadis nakleden hadisçilerden hiçbiri yoktur ki, bu hadis sebebiyle yüzünde yeterince parlaklık olmasın"
Büyük imamlardan bazıları, hadis ashabını gördükleri zaman şiir söylüyorlar ve şöyle diyorlardı:
"Hoş geldiniz insanların en sevimlileri! Allah hakkında insanların en mütevazilileri. İnci gibi parıltı sahipleri. Hoş geldiniz Salihler topluluğu, takva sahipleri. Yüzler aydınlık oldu, her zengin süslendi. Ey Peygamber Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in ilmini talep edenler! Sizin dışındakiler size denk değildirler."
Konu ile ilgili hafız Ebu Tâhir es-Selefî'ye isnad edilen bir şiir ise şöyledir:
"Peygamberin dini ve şeriatı, o Peygamberin haberleridir. Peşine düşülen ilmin en yücesi, o Peygamberin rivayetleridir. Kim onun hadisleriyle meşgul olursa ve halk arasında yayılması için meşgul olursa, onun hadisleri kaçınılmaz olur."
İbn Abdilberr (ö. 463/1071), İmam Ahmed'in oğlu Abdullah'a dayanarak İmam Ahmed b. Hanbel'den şöyle bir şiir nakletmiştir:
2 Taberâni, el-Evsat, 6/77; Deylemî, Fırdevs, 1/479; Münâvî, Feyzül-Kadîr, 2/149; Suyûtî, Tedribür-Râvî, 2/126;
Râmchurmuzî, el-Muhaddisu'l-Fâsıl, 1/163
"Peygamberin dini, hadislerdir. Bir genç için, hadis rivayetleri ne güzel bir binektir. Sakın hadis ilminden ve hadis ehlinden sapmayın. Rey gecedir.
Hadis ise, gündüzdür. Belki gencin cehaleti, hidayet yollarıdır. Güneş doğdu, onun nurları vardır."
Bu ilimle uğraşan alimler, hadis ilmini bölümlere ayırmışlar ve her bölümü de konulara ayırmışlar. İşte bu belirttiğimiz bölümlerden birisi de, mütevatir hadislerdir.
ilk önce geçmişte yaşamış İslam alimlerinin kayıtlarında ve notlarında bulunan mütevatir hadisleri bir araya toplamak için harekete geçtim ve onlardan bolca topladım. (Müsvedde kağıtlarda bulunan bu hadislerin) kaybolmasından ve zayi olmasından korkunca, bu hadislerden faydalanmak için onları bir kitapta topladım. Bu topladıklarımı, "Nazmu'l-mütenâsira mine'l-hadîsi'l-mütevâtira" diye isimlendirdim. Bu, İmam Suyûtî (ö. 911/1505)'nin, "el-Fevâidu'l-mütekâsira fi 1-ahbâri l-mütevâtira" adlı kitabımdan kısaltarak özetlediği "el-Ezhâru'l-mütenâsira fi'l-ahbâri'l-mütevâtira" adlı eserini görmeden önceydi. Bundan sonra Suyûtî'nin bu kitabını görünce, onu inceledim ve onun bu kitabında olupda benimkinde olmayan hadisleri kendi kitabıma ekledim.
Ben Suyûtî'nin andığı hadislerin hepsini naklettim. Ayrıca "Suyûtî "el-Ezhâr"da bu hadisi şu yoldan getirmiştir" sözümle, Suyûtî'nin naklettiğini (benimkinden) ayırdım.
Burada Suyûtî'nin, sahabe ve tabiun dışında andıklarını çıkartarak sadece sahabe ve tabiunu zikrettim. Çünkü (böyle yapmakla benim belirteceğim) ilave kolaylaşmış oldu ve (okuyucunun dikkatini) bu ilaveye çekmiş olacağım. Suyûtî'nin sözünden sonra cii "Derim ki" lafzıyla da (benim yaptığım bu) ilaveye işaret ettim.
Suyûtî'nin kendisine ulaşmayıp da (mütevatir olduğunu) söylemediği hadisleri, Allah'ın bana kolaylaştırdığı kadarıyla bu kitabımda belirttim. Bununla, bu hadisi, Suyûtî'nin kitabında bulamadığım bilinmelidir.
Sehâvî (ö. 902/1496) "Şerhu Elfiyye"nin 'mütevatir bahsi'nde konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: "Müellif eserinde mütevatir konusunu ayrı tutmuştur. Zerkeşî ve birçoğuna gelince ise.... "
(Derim ki:) Sehâvî'den sonra bir topluluk da, (yazdıkları) eserlerde tevatür konusunu başlı başına bir konu olarak ayrı işlemişlerdir.
Mütevatir hadis konusunda telif yapanlardan birisi de, üstad hafız Ce-laleddin Ebu'1-Fadl Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Suyûtî' (ö. 911/1505)'dir. Suyûtî, (mütevatir hadisle ilgili bu eserini) "el-FevâiduT-mütekâsira fi'l-ahbâri'l-mütevâtira" diye isimlendirmiştir. Suyûtî, bu eserini, bablara göre düzenlemiş, yine bu eserinde 10'dan fazla sahabiden rivayet edilen hadisleri toplamış ve her hadisin senedlerini, geliş yollarını ve (diğer) lafızlarını da toplamıştır. Kendisinin de dediği gibi, bu eser, bir benzeri görülmemiş kapsamlı bir kitap haline gelmiştir.
Daha sonra Suyûtî, mütevatir hadisle ilgili bu eseri yazmadaki asıl amacını önemli bir cüzde özetlemiştir. Bu eserini de, "el-Ezhâru'l-mütenâsira fi'l-ahbâri'l-mütevâtira" diye isimlendirmiştir. Bu kitabında; (ilk önce) hadisin metnini, (sonra) sahabeden hadisi rivayet eden kimseleri, (ardından da) bu hadisi tahric eden meşhur imamları kısaca belirtmiştir. Kendisinin belirttiği üzere, bu kitapta naklettiği hadislerin sayısı, 100'dür. Yalnız bu kitaptaki hadisleri saydım. Bunu, 12 fazlasıyla buldum. Yine de doğru bilgi, Allah'a aittir.
Bunlardan birisi de; üstad, imam, hafız, müsnedçilerin sonuncusu, sayısız tasniflerin sahibi Şemsüddin Ebu Abdullah Muhammed b. Muham-med b. Ali b. Tülün el-Hanefî ed-Dimeşkî es-Sâlihî (ö. 953/1545)'dir. (Bu kişi, mütevatir hadisle ilgili kitabını,) "el-Leâli'l-mütenâsira fi'l-ehâdisi'l-mütevâtira" diye isimlendirmiştir.
Bunlardan birisi de; üstad Ebu'l-Feyz Muhammed Murtaza el-Hüseynî ez-Zebîdî el-Misrî (ö. 1205/1790)'dir. (Bu kişi de kitabını,) "el-Laktu'l-le'âli'l-mütenâsira fi T-ehâdisi 'l-mütevâtira" diye isimlendirmiştir.
Bunlardan birisi de; Siddîk b. Hasan b. Ali el- Kannûcî el-Buhârî el-Hüseynî'nin, tevatür derecesine ulaşan hadisleri topladığı 40 hadistir. Kannûcî, bu kitabını, "Hırzui-meknûn min lafzi'l-ma'sûmi'l-me'mûn" diye isimlendirmiştir.
Allame Ebu'l-Hasen Muhammed Sâdık es-Sindî el-Medenî (ö. 1138/ 1725) "Şerhu'n-Nuhbe" adlı eserinde konu ile ilgili olarak aynen şöyle der:
"Suyûtî, tevatürle ilgili konuda hüküm vermede yumuşak davranmış, tevatürle ilgili hadisler hususunda sayı belirtmiş ve tevatürle ilgili hadisleri, "el-Ezhâru'l-mütenâsira fii-ahbâri'l-mütevâtira" diye isimlendirdiği kitabında getirmiştir."
Durum böyle olunca, Suyûtî, mütevatir olmamasına rağmen, hadisçilerin belirtmediği bir çok hadisi (mütevatir diye) anmıştır. Halbuki onun sözünden, lafzi mütevatirleri toplamayı kastettiği anlaşılmaktadır. Yalnız onun getirdiği hadislerin çoğunun manevi mütevatir olduğu, ya bazı kitaplardan, ya kendisinin açıklamasıyla yada bir başkasının açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.
Asıl kastedilen konuya girmeden önce, bir açıklama yapılacaktır. Bu önsöz, manevi mütevatirin sözlük ve terim anlamlarını açıklama mahiyetinde olacaktır.