Kitap Ruhul Beyan Tefsiri
Yazar İsmail Hakkı Bursevi (ra)
Tercüme Heyet
Yayınevi Damla Yayınları
Kağıt Cilt 1.Hamur Beyaz - Lüks Kalın 10 Cilt, Özel Kutulu
Sayfa Ebat 5.800 Sayfa - 17.5x24 cm
Baskı 2022
Tercüme Heyeti:
Abdullah Öz, Ali Riza Temel, Cüneyt Gökçe, Halit Sevimli, Harun Ünal, Yar. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Tunçbilek, Dr. Hüseyin Kayapınar, İbrahim Tüfekçi, İlyas Karslı, Muharrem Önder, Mustafa Aydın, Dr. Süleyman Mollaibrahimoğlu, Yahya Alkın
Editör ve son kontrol: Mehmet Doğru Emekli Eminönü Müftüsü
İsmail Hakkı Bursevi (ra) tarafından yazılan Ruhul Beyan Tefsiri adlı kitabı incelemektesiniz.
Ruhul Beyan Tefsiri kitabı hakkında yorumları okuyup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
SUNUŞ
Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm ve Din Günü'nün sahibi olan, insanlar için yol gösterici ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur'ân'ı bize gönderen Allah'a sonsuz hamdederim.
Hak Kitab'ı bize tebliğ eden, Kur'ân'ca yaşamayı bizzat hayatıyla bize öğreten, böylece her iyi şeyde bize en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (a.s.)'ya, onun âl ve ashabına, en derin ihtiramla, salât ve selâmlarımı arzederim.
Kur'ân, Allah kitabıdır. Biz de Allah kulları. Rahman ve Rahîm olan Allah, bize merhamet ederek, biz kulların doğru yoldan sapmaması için, Peygamber göndermiş, onun vasıtasıyla da Kur'ân-ı Kerîm'i bildirmiştir. Kur'ân'a sarılan, haktan sapmaz, doğruluktan ayrılmaz. Bunu sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesi'nde ne güzel dile getirir: "...Size bir emanet bırakıyorum. Ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet, Allah Kitabı Kur'ân'dır..."
Kur'ân'ı okumak, anlamak ve ona göre yaşamak her Müslümanın, hatta her insanın, vazgeçilmez görevidir. Kur'ân'ı anlamak için tarih boyunca âlimlerimiz eserler vermişler, tefsirler yazmışlardır. Allah, onların hepsinden razı olsun. Ancak çoğunlukla bu tefsirler, sanki ilim adamları için yazılmış gibidir. Kur'ân'daki incelikler, yüce anlamlar, çeşitli konulardaki hükümler açıklanmış, fakat bundan kişinin çıkaracağı dersler okuyucuya bırakılmıştır.
İşte, İsmail Hakkı Bursevi hazretlerinin "Ruhu'l Beyan tefsiri” bu boşluğu doldurmaktadır. Ayetler, tefsir ilminin gereklerine göre açıklandıktan sonra kişinin bundan alacağı dersler, "Bil ki..., akıllı insan... vs." gibi girişlerle pek güzel belirtilir. Bu özelliği ile Ruhul Beyan Tefsiri , halkımız için büyük bir irşad kaynağıdır. Konular, getirilen temsiller ve anlatılan hikâyelerle büyük bir açıklığa ve anlaşılırlığa kavuşmaktadır.
Ruhul Beyan Tefsiri, zamanımızın yaşayan âlimlerinden M. Ali es-Sâbûnî tarafından "Tenvirü'l-Ezhân min Tefsir-i Ruhi'l-Beyan" adıyla ihtisar edilmiştir. Eserde geçen hadislerin tahrici yapılarak kaynaklan belirtilmiş ve Bursevi'den günümüze kadarki zaman içerisinde tefsir âlimlerince tenkid edilen zayıf rivayetlerden arındırılmıştır. Böylece Ruhul Beyan, kolay anlaşılan, irşad yönü güçlü, tasavvufî yönüyle gönülleri doyuran, sağlam kaynaklara dayanan bir tefsir hüviyetine kavuşmuştur.
Buraya kadar saydığımız gerekçelerle tercümesine ve yayınlanmasına karar verdiğimiz "Tenvirü'l-Ezhan min Tefsir-i Rûhi'l-Beyan"ın Türkçeye çevrilmesinde ve yayına hazırlanmasında hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamış, hataları asgarî seviyeye indirmek için her türlü tedbir alınmaya çalışılmış, halkımızın tefsiri kolayca okuması ve rahatça anlaması için bütün teknik imkânlardan yararlanılmıştır.
Şöyle ki:
Tefsire ait metinler, sûre sûre, konusunda ehil, Arapça ve Türkçe'ye hâkim kişilerce Türkçe'ye çevrilmiştir. Her sûrenin başında, o sûreyi Türkçeye çevirenin adı belirtilmiştir.
Türkçeye çevrilen sûreler, bu konuda belirli bir tecrübe sahibi olan sayın Yüksel Kanar tarafından redaksiyona tabi tutularak üslup birliği sağlanmaya çalışılmıştır.
Halkımızın kolayca okuması ve anlaması için âyet metinleri dışında Arapça metin konulmamıştır. Tefsiri yapılan âyetleri açıklayıcı diğer âyetlerle, hadisler ve şiirlerin Türkçesi verilmiştir. Ancak bu âyetlerin, hangi sûrenin kaçıncı âyeti olduğu parantez içerisinde belirtilmiş, hadislerin kaynağı dipnotlarda gösterilmiştir. Yalnız tefsiri yapılan bir grup âyet içerisinde tekrarlanan bir âyet veya âyetin bir bölümünün âyet ve sûre adı belirtilmemiştir.
Tefsirde geçen hadislerin kaynağına ulaşılabilmesi için, o ciltte geçen hadis metinlerinin başlangıç bölümü, ciltteki sayfa numaralan ile birlikte, her cildin sonuna konmuştur. Aynı şekilde her cildin sonuna, o ciltte geçen şiirlerin Arapça metinleri de konulmuştur.
Tefsiri yapılan âyet bölümleri siyah harflerle dizilmiş, açıklayıcı âyetler ve hadisler beyaz italik punto ile dizilerek hem müellifin tefsirinden kolayca ayırdedilmesi, hem de tefsiri yapılan âyet ile açıklayıcı âyetler ve hadislerin birbirlerinden ayırdedilmesi sağlanmıştır.
Aranılan sûre ve âyete kolayca ulaşabilmek için tek rakamlı sayfalarda üstte bulunan çizginin ortasında tefsiri yapılan sûrenin adını ve sûre numarasını belirttik. Aynı sayfanın üst sol köşesinde, o sayfada tefsiri yapılan âyetin numarasını yazdık. Çift rakamlı sayfanın üst köşesine de tefsiri yapılan sûre ve âyetlerin kaçıncı cüzde olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda açıklandığı şekilde dizilip, tashihleri yapılan Türkçe metinler, Arapça metinlerle birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi Müdürü sayın Dr. Durak Pusmaz ile Haseki Eğitim Merkezi öğretim üyelerinden sayın Dr. Hüseyin Kayapınar'ın tetkiklerine sunulmuştur. Bu değerli ilim adamlarımız, Arapça eserin asıl metni ile Türkçe tercümeyi, cümle cümle karşılaştırarak -varsa yapılmış olan tercüme hatalarını, yanlış anlamaları- tashih etmişlerdir. Böylece Ruhul Beyan Tefsiri, Fatiha Sûresi'nden Nâs Sûresi'ne kadar kontrolden geçirilmiştir.
Haseki Eğitim Merkezi müdür ve öğretim üyelerinin kontrolünden ve tashihinden geçen bu metin, ayrıca Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi muhterem Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocamızın tetkikine sunulmuştur.
Bütün bu safhalardan sonra, daha çok bir okuyucu sıfatıyla, tarafımdan bir kere daha dikkatle okunmuş, gerek teknik açıdan, gerek anlam bakımından gözden kaçan eksikliklerin giderilmesine çalışılmıştır.
Böylece Şeyh Muhammed Ali es-Sabûnî'nin 6.2.1992 tarihli Türkçeye tercüme için verdiği izin yazısındaki: "...Diğer taraftan terceme konusunda çok hassas ve dikkatli davranılmasını da, tefsir muhteviyatından herhangi bir kaybın olmamasını da dilerim... Terceme esnasında Arap diline gerçekten vakıf hocalardan yararlanılsın..." tavsiyelerine titizlikle uyulmuştur.
Bu tefsiri Türkçeye kazandırmak için bize izin veren muhterem Şeyh Muhammed Ali es Sabuni'ye şükranlarımı arz ederim.
Bu çalışmanın düşünce safhasından sonuna kadar destek ve yardımlarını esirgemeyen, tefsir doktoru, Süleymaniye Camii İmam ve Hatibi sayın Süleyman Mollaibrahimoğlu'na, eserin tercümesine katılan bütün değerli arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ederim.
Bu güzide tefsiri tercüme edenlerin, baştan sona Arapça metinleriyle karşılaştırarak gerekli tashihleri yapan başta Dr. Durak Pusmaz olmak üzere değerli hocalarımızın ve emeği geçenlerin her birine teşekkür ederim.
Ruhul Beyan Tefsiri için yapılan bu çalışmayı metinleriyle karşılaştırarak kontrol edip, "Rûhu'l-Beyân ve Muhtasarı Üzerine" başlığıyla bir takriz yazısı lütfeden Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi muhterem Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocamıza teşekkürü borç bilirim.
Dört yıla yakın hummalı bir çalışma ile Türkçeye kazandırmak ve Müslüman halkımızın istifadesine sunmak için gösterdiğimiz bu gayretleri, Rabbimin "Mal ve evlâdın fayda vermeyeceği bir günde..." (Şuara: 88) bana âhiret azığı kılmasını diliyor; bu hizmetleri salih amellerimden, rızasına uygun işlerden ve ömürlerin sonuna dek iyilikleri kalıcı olan güzelliklerden kılmasını yüce Mevlâ'dan niyaz ediyorum. Tevfik, Allah'tandır.
DAMLA YAYINEVİ
Mehmet DOĞRU
Emekli Eminönü Müftüsü
27 Recep 1415 / 30 Aralık 1994
TAKRİZ:
RUHUL BEYAN VE MUHTASARI ÜZERİNE
Dünyamızın en büyük denizi Büyük Okyanustur ve bu denizin üzerinde gemilerin geçmediği nice yerler, derinliklerinde, hiçbir dalgıcın ve denizaltının göremediği nice manzaralar vardır. Allah Kelâmı olan Kur'ân-ı Kerîm'i bir denize benzetecek olsak, bunun derinlik ve büyüklüğü karşısında okyanuslar bir avuç su olamaz. Sahâbe-i Kiram devrinden başlayarak günümüze kadar gelip geçmiş binlerce âlim, müfessir, bu uçsuz bucaksız denizi keşfe çıkmışlar, her biri hazırlık, âlet ve istidadına göre bu keşiften nasiplerini almış ve ümmete aktarmışlardır; ancak keşfedilen, edilemiyene nisbetle denizden damla mesabesinde kalmıştır.
"Bikr-i fikri kâinatın çâk çâk oldu fakat Perde-i ısmette kaldı ma'nî-i Kur'ân henüz."
İlâhi Kelâm'in tecellîgâhı olan Kur'ân-ı Kerîm'i anlayıp anlatmak üzere hareket edenler, üç farklı yoldan yürümüşlerdir: Dirayet yolu, rivayet yolu ve işaret yolu.
Dirayet yolu: Akıl, dilbilgisi ve diğer ilimler ile ilgili âyet ve
hadîslere dayanarak Kur'ân-ı Kerim'i anlama ve açıklama yoludur. Zemahşerî'nin Keşşafı, Razî'nin Mefâtîhu'l-Ğayb'ı, Elmalılı M. Hamdı Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili isimli tefsîri bu yol ve usûlün seçkin örnekleridir.
Rivayet yolu: Bu yolu takip edenler, vahiy kaynağına dayanmayan bir açıklamanın muteber olamıyacağı -hatta bazılarına göre rivayete dayanmayan rey tefsiri caiz olmadığı- için açıklamada Hz.Peygamber'e ait olduğu bilinen veya muhtemel bulunan rivayetlere dayanmışlar, Kitâb'ı bu malzeme ile açıklamaya çalışmışlardır. İbn Cerîr et-Taberî'nin Câmi'u'l-Beyân'ı, Süyûtî'nin ed-Durru'l-Mensûr'u bu nev'in örnekleridir.
Şevkânî'nin Fethu'l-Kadîr isimli tefsirinde yaptığı gibi bu iki usûlü ayrı ayrı, fakat birbirini bütünler şekilde kitabına alarak tefsir yazanlar da olmuştur.
İşaret yolu: Bu yolu daha ziyade tasavvuf mesleğine müntesip olanlar takip etmişlerdir. Burada işaret, Allah Teâlâ'nın müfessire lütfettiği ilham ve keşif mânasına gelmektedir. Söfî müfessir, gönlünü, usûlüne göre, Feyyâz-ı Mutlak'a açmakta, oradan gelen ilham ile âyetleri anlayıp yorumlamaktadır. Şüphesiz bu yolu takip edenler de yeri geldikçe dirayet ve rivayetten faydalanmışlardır. İşaret yolu ile tefsir yazanlar arasında Sülemî (Hakaiku't-tefsîr), Kuşeyrî (Letâifu'l-işârât), Muhyiddîn b. Arabî (Kehf sûresine kadar yetmiş ciltlik tefsiri), Ni'metullah Nahcevânî (el-Fevâtihu'l-İlâhiyye) gibi zatlar vardır. Âlûsî'nin Rûhu'l-Me'ânî isimli tefsiri, dirayet ve işaret yollarını -birbirine karıştırmadan- ihtiva eden bir tefsir nev'idir.
Bursalı İsmail Hakkı Hazretlerinin Ruhul beyan isimli büyük tefsîri de dirayet ve işaret yollarını cemeden bir tefsir sayılabilir. Sistematik olmamakla beraber Müfessir, bu eserinde yeri geldikçe dirayet usûlünü kullanmış, fakat daha ziyade irşad ve işaret cihetine ağırlık vermiştir. Onun amacı, irşad olduğu için, eline geçen malzemenin sıhhati veya makuliyetinden ziyade maksada uygun olup olmadığına, anlatmak istediğini anlatmaya yardımcı olup olmayacağına bakmıştır. Bu yüzden tefsirinde uydurma, akla ve mantığa sığmaz haber ve hikâyelere de yer verdiği olmuştur. İşte bu cihet, onun tefsirini okurken ve tavsiye ederken hep dikkat edilen ve dikkat çekilen bir kusur olarak görülmüştür.
Çağımızın gayretli ve irfanlı âlimlerinden Sâbûnî, bir tavsiye üzerine Ruhu'l-beyan'ı ele almış, uydurma ve hurafe kabilinden olan nakilleri ayıklamış, sahih rivayetlerin kaynaklarını tesbit etmiş, fazla gördüğü kısımları atarak, tefsiri kolay okunur hale getirmiştir. Bu arada belki farsça bilmediği için farsça yazılmış kısımları da atmıştır. (Keşke bunları da tamamen atmak yerine ayıklamaya tabi tutsa idi.) Bu haliyle "Tenvîru'l-Ezhân min Tefsîri-Ruhi'l-Beyân" adını verdiği tefsir, yine de Bursevi'nin irfan ve ilhamını aktaran, okunması kolay, mahzurları bertaraf edilmiş bir eser kılığına girmiştir.
Kendisi bu milletten olduğu halde tefsirini Arapça-Farsça yazan İsmail Hakkı merhum'un ilim ve irfanından, bu milletin çocuklarının istifade edememesi şüphesiz bir mahrumiyet idi. Damla Yayınevi 'nin himmeti, mütercimlerin meşkûr gayretleri, bu mahrumiyete son vermiş, Bursevi'nin irfan çeşmesinden, Türkçe okuyanların da nasip almalarını mümkün hale getirmiştir. Görebildiğim kısımlarda, tercümenin oldukça sade ve metne uygun olması, çoğu yerde tercüme kokmaması da değerli bir kazanç olmuştur.
Bütün emeği geçenleri tebrik ediyor, Yüce Kitabımızı anlama gayretine bu eserin de önemli bir katkısı olmasını Mevlâ'dan diliyorum.
Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN
İSMAİL HAKKI BURSEVİ VE RUHUL BEYAN TEFSİRİ
- Hayatı:
Ruhul Beyan Tefsiri 'nin müellifi İsmail Hakkı, daha ziyade kaynaklarda İsmail Hakkı Burûsevî b. Mustafa İstambûli diye geçmektedir. Babası Mustafa efendi, İstanbul'da çıkan büyük bir yangın sonucu varını yoğunu kaybettikten sonra İstanbul'u terkederek Edirne civarındaki Aydos kasabasma yerleşti. İsmail Hakkı o yıl, yani hicrî 1063 (M. 1652) yılının Zilkade ayında, bir pazartesi günü bu kasabada dünyaya geldi. Bir nevî hal tercümesi olan "Kitâbu's-Silsile" adlı eserinde soyu Hz. Peygamber'e kadar dayandırılmaktadır.
Bursevi, şeyhi Adapazarlı Osman Fazlı'nın tavsiyesi üzerine çok genç yaşta meşhur âlimlerden Abdulbakî Efendi'den sarf, nahiv, mantık, ilm-i beyân, fıkıh, tefsir ve hadis dersleri aldı. Tahsilini bitirdiği zaman ise henüz yirmi yaşında idi. Şeyhi Osman Fazlı'nın daveti üzerine İstanbul'a gelerek muhtelif camilerde bir süre vaizlik yaptı. Daha sonra 1675'de vaizlik görevini sürdürmek üzere Üsküp'e gitti. Orada altı yıl kadar irşad faaliyetleriyle meşgul oldu.
Osmanlı âlim, müfessir ve şeyhleri içinde eserlerinin çokluğuyla tanınan İsmail Hakkı 1685'de Osman Fazlı'nın tayin etmesiyle Bursa'ya giderek Celvetiye Tekke'sine şeyh oldu. Celvetî tarikatine mensup olduğundan dolayı aynı zamanda "Celvetî" lakabıyla da tanınır. Bursa'da verdiği tefsir dersleriyle büyük şöhret kazandı. Hayatının yirmi üç yılını alan "Ruhu'l-Beyan" isimli dört cildlik kıymetli tefsirini de burada yazdı.
1700 ve 1711 yıllarında iki defa hacca giden müfessir Bursevî, ilk seferinde eşkiyanın saldırısına uğrayıp soyuldu ve canını zor kurtararak Şam'a il tica etti. Daha sonra oradan Bursa'ya döndü. Gördüğü birtakım rüyaların tesirinde kalarak 1717'de tekrar Şam'a gitti. Orada üç yıllık süre içerisinde on kadar eser telif ettikten sonra, büyük bir yurt hasreti ile İtanbul'a geldi. 1720-1722 yılları arasında Üsküdar'da ikamet ederek Ahmediye Camii'nde vaizlik yaptı ve bu arada tasavvuf ve ahlâk üzerinde pek çok eser yazdı. Bir aralık Magosa'ya sürgün edilen şeyhi Osman Efendi'yi gidip ziyaret etti. Daha sonra Sultan Mustafa devrinde iki sefer savaşa katıldı, bir süre de Mısır'da kalarak oradaki âlimlerden istifade etti.
Hareketli bir hayat geçiren İsmail Hakkı, İstanbul'dan son olarak Bursa'ya döndü. Bütün kitaplarını vakfederek bir kütüphane kurdu ve eşyalarını vârisleri arasında taksim etti. Geriye kalan bütün serveti ile de bir cami ve bir tekke inşa ettirdi. "Cami-i Muhammedi" adını verdiği cami halen mevcuttur.
Bursevî, son günlerini eser yazarak geçirdi ve "Kitabu'n-Netîce" isimli eseri ile çok verimli ilmî hayatını kapayarak hicrî 1137 (M. 1725) yılında öldü ve vasiyeti üzerine Tuzpazarı civarındaki tekkesine defnedildi. Sultan II. Abdulhamid Han'ın yakınlarından Hacı Ali Paşa tarafından hem türbesi hem de cami tamir ettirildi. Kabrinin üstü açık olup etrafında ve üstünde demir şebekeler vardır.
"Kebş-i ruhum Hakk'a kurbân eyledim" mısraı ile mezar taşında yazılı olan şu mısra vefat tarihini (h. 1137) göstermektedir:
Hak hak diye azm eyledi Hakkı Efendi cennete (1)
İsmail Hakkı'nın Bursa hakkında bir kıt'ası:
Aceb midir hayât-ı nev (yeni hayat) bulursa mürde-diller
(ölü gönüller) anda,
Hakikat mezhar-ı enfâs-ı rûh-i kudsdür Bursa.
Nice gencîneler (hazineler) pinhân (gizli) eylemişdir kudsiyâtında,
Der-âguş ey'leyüb (sarmaş dolaş olup) anlarla dâim ünsdür (alışıktır) Bursa.
1- İsmail Hakkı Bursevî'nin hayatı için bkz. el-Bağdâdî İsmail Paşa, Hediyetü'l-Ârifîn, İstanbul 1901, el, s.219;Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333, c.l, s.28; Hayreddin ez-Zirikli, el-A'lâm, (2. baskı) c.l, s.309; İslam Ansiklopedisi 5. cild, İstanbul 1950, "İsmail Hakkı Maddesi"; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi Tabakatü'l-Müfessirîn, İstanbul 1974, c.2, s.712; Ömer Rıza Kehhâle, Mu'cemû'l-müellifîn, Beyrut, ts. c.2, s.266; Şemseddin Sami, Kâmûsu'l-A'lâm, İstanbul 1899, c.2, s.950.