%53

Sahihi Müslim Şerhi El Minhac, 12 Cilt Takım

  • 4.2 / 5
4.2 / 5
4.700,00 TL
10.000,00 TL

Ürününüz 1-2 gün içerisinde kargoya verilir.

Güvenli Alışveriş

Ürününüzü 14 gün içerisinde kolayca iade edebilirsiniz.


  Kitap              Sahihi Müslim Şerhi El Minhac
  Yazar             İmam Muhyiddin en-Nevevi
  Tercüme         M. Beşir Eryarsoy
  Yayınevi         Karınca Polen Yayınları
  Kağıt  Cilt       Sarı şamua, ciltli, 12 cilt takım
  Sayfa  Ebat    7.813 sayfa  -  17x24 cm        
                         7.779 adet hadisi şerif,   Arapça ve Türkçe Metin  ve şerh

 

Polen Yayınevi
Sahihi Müslim Şerhi El Minhac kitabını incelemektesiniz.
12 cilt El Minhac Sahihi Müslim Şerhi hadis kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
 
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır.Alak 1-2

 
    ÇEVİRENİN NOTU
 
Hamd, âlemlerin rabbi Allah'a, salât ve selâm onun yüce rasûlü, efen­dimiz, önderimiz, Muhammed Mustafa'ya, onun aile halkına, bütün asha­bına, kıyamet gününe kadar onun hidayetini takip etmeye çalışan, onu ta­kip etmeyi ve sünnet-i seniyyesine hizmeti en büyük şeref sayan yolunun hizmetkârlarına...

Allah'ım, ancak senin kolaylaştırdığın kolay olur. Sen dilersen zoru ko­laylaştıransın. Senin rızana yönelik işler yapmayı, senin için ihlâs ile amelde bulunmayı bize daima kolaylaştır, amellerimizi salihlerin amelleri gibi değer­lendir, bizi de onlar arasına kat.

Giriştiğimiz bu işin hayırlı olduğunun bilincinde olduğumuz kadar, zor­luğunun ve yoğun bir titizlik ve dikkat istediğinin de farkındayız. Ancak ya eksikliğimizi kusurumuzu kabul ederek bu işe kalkışacak ve böyle bir eserden Türkçe okuyan kardeşlerimizi -yeterliliğimiz ve ilâhî tevfikin bize yar olması nisbetinde yararlandıracaktık, ya da kusuru ve hata ihtimalini göze almaya­rak, bu işi başka birisi daha yapar ümidiyle bırakacaktık.

Bize göre hata yaparım korkusuyla bir şey yapmamak, hata ihtimali de bulunsa bir şeyler yapmamaktan daha büyük bir hatadır. Çünkü kim hata­dan korunduğunu iddia edebilir? Tek tesellimiz, elimizden geldiği kadarıyla hatamızı azaltmaya çalışmak azim ve kararlılığımız, ümidimiz de -Rabbimizin af ve mağfiretinden sonra- hatamızı iyi niyetle Allah rızası için düzeltmeye çalışacak kimselerin bulunduğuna inancımızdır.

Tercüme -bilindiği gibi- ana hatlarıyla, bir başka dildeki bir ibareyi ya da ibareleri başka bir dile aynen, o mümkün olmazsa mümkün mertebe aynısı­na en yakın bir seviyede aktarabilmektir.

Tercüme edilen -Rabbimizin müyesser kılması niyazıyla- elinizdeki eser gibi bir taraftan yüce Rasûlün hadisleri, diğer taraftan hadis derlemelerinin en muteberlerinin ikincisi olan Sahihi Müslim ve bunun en özlü ve en çok itibar edilen şerhi merhum İmam Nevevi 'nin " el Minhac "ı olunca, bu eserin tercümesinin tercüme için aslolan kriterlerin en üst seviyesinde gerçekleştiği­ni ileri sürmek imkânımızı gerçekten zayıflatmaktadır.
 
Buna rağmen tercüme etmeye kalkışmamızın -o halde- tek mantıkî gerek­çesi, bu tercüme ile elde edilmesi umulan genel faydanın bu gibi muhtemel risklere katlanmayı haklı çıkaracak kadar olması ve küçümsenmemesidir.

Siz muhterem okuyucularımızı eser ile baş başa bırakmadan önce bu tercüme ile ilgili bazı hususlara kısaca dikkat çekmeyi gerekli gördük:
Müslim'in, bundan önce biri merhum hocamız Mehmed Sofuoğlu ta­rafından, diğeri merhum hocamız Ahmed Davudoğlu tarafından olmak üze­re iki ayrı tercümesi yapılmış ve yayınlanmıştır.

Sofuoğlu hocamız sadece Müslim'i tercüme etmeyi esas almış olmakla birlikte, yer yer okuyucu için oldukça faydalı notlar da eklemiştir.
Ama Müslim'deki hadisleri bir çok yönü ile tanıyabilmek için ek kay­naklara ve başka okumalara ihtiyaç duyulur. Bunun tercümeden çok, hadisi anlamak için gerekli geniş ilmî alt yapı ile ilgisi vardır.

Davudoğlu hocamızın tercümesi ise şerhlidir. Dolayısıyla Sofuoğulu ho­camızın yaptığı gibi yalın bir tercümenin -hadisi anlamak bakımından ve aynı şekilde Arapça okuyucu için söz konusu olabilen- eksik yanlarını büyük ölçü­de kapatacak niteliktedir.

Ancak merhum Davudoğlu şerhini yaparken çoğu yerde Nevevi 'nin Minhac 'ından yararlanmakla, hatta aynen tercüme etmekle birlikte orada fay­dalı bir çok bilgiyi de -muhtemelen gününün şartları muvacehesinde gerekli görmediğinden- aktarmamıştır. Mezhep kanaatlerinin önemli olduğunu gör­düğü yerlerde de Hanefi Mezhebini esas alan açıklamalarına yer vermiştir.

Bunları kayd etmekten amaç şu ya da bu şekilde yapılan işi eleştirmek değil, çalışmanın mahiyeti hakkında fikir vermektir.

Elinizdeki bu tercüme ise, Nevevi Şerhi'nin tam tercümesidir. Bazı yer­lerin teknik ve ilmî açıdan gerekli görülmediği ya da anlamlı olmayacağı için tercüme edilmemiş yerleri elbette ki vardır. Ama bu, bu tercümenin Türkçe'ye eksik yapıldığı anlamına gelmez. Çünkü tercümesi gereksiz zaman, kâğıt ve mürekkep israfına sebep olacağını düşündüğümüz yerler yapılmadı. Bu gibi yerlerin tercümesinin yapılmamasının eserin vermek istediklerine en ufak bir halel getirdiği -sanırım- söylenemez.

Şeyh Halil Şîhâ, eseri tahkik etmiş, gerekli numaralandırmaları -usu­lünü açıkladığı şekilde- yapmış ve Müslim'in hadislerini tahric etmiş, ayrıca zaman zaman zenginleştirici mahiyette notlar da eklemiştir. Bu notların ilmî kıymeti büyük olmakla birlikte, bazı hallerde ya Arapça 'yı ilgilendiren teknik bazı açıklamalar ya da okuyucumuz için ayrıntı sayılabilecek türden oldukları için, gerektiğinde bu gibilerini notun muhtevasını koruyarak ve okuyucumu­zu da sıkmayacak bir hale getirip gerekli olmayan ayrıntıları feda ederek ter­cüme ettik. Bu gibi tasarrufların gerektiği yerler özellikle Nevevî 'nin Mukaddimesindeki Muhakkikin notları için söz konusudur. Esasen görüleceği gibi Muhakkikin bu tür notları da fazla bir yekûn teşkil etmez.

Muhakkik çeşitli nüshalardan hareketle eseri tahkik edip yayına ha­zırladığı için, gerektiği yerlerde nüsha farklılıklarına işaret etmiştir. Yapılan bu atıflarda eğer anlamı değiştiren bir husus yoksa ayrıca bunlar tercüme edilmemiş, ya da tercümeye yansıtılmamıştır.

Muhakkik hadislerin kaynaklarını gösterirken, Tuhfetu'l-Eşraf'tan ayrı ve kaynak gösterirken onlardan önce zikretmek üzere Kütüb-i Sitte'nin Müs­lim dışında geri kalanlarını esas almıştır. Bunun için önce hadis kaynağı­nın meşhur adını (meselâ, Buhari) kayd eder. Sonra bölüm ( Kitab ) adını (meselâ, Cenâiz) sonra bab unvanını (meselâ, -Arapça karşılığı olmak üzere-: Müşrik ölüm esnasında lâ ilahe illallah dese babı diye) yazar. Sonra da hadis numarasını verir. Aynı sistemi, hadis hangi kaynakta geçiyorsa hepsi için ta­kip eder. Sonra da hadisin Tuhfetu'l-Eşraf'taki numarasını kayd eder.

Tercümemizde ise bu kaynakları gösterirken hadis kaynağının adını ve akabinde hadis numarasını vermekle yetindik. Böylelikle okuyucumuz için gerekli ve anlamlı olmayan bir şekilde kaynak ile ilgili notların uzamasını ön­lemeye çalıştık.

Şerh ve kaynaklar dışında Muhakkikin tercüme edilmesinde gerek görülen notları tercüme edilmiş ise ya da mütercim olarak not düştüğümüz yerlerde, notun kime ait olduğu karışıklık arz edecekse, notun sahibine kısaca işaret ettik.

Nevevî Şerhi'nde çeşitli kelimelerin zaptı ve anlamları ile ilgili açıkla­maların tercüme edilmesi halinde ek bir bilgi ihtiva etmiyorsa, ya da okuyu­cumuz açısından gerekli değilse, tercüme edilmemiştir.

Nevevi, belki de Müslim'in Sahih'inin telifinde izlenen yönteme en uygun bir yol almak üzere çoğunlukla aynı babın hadislerini bir arada arka arkaya şerh eder. Bunu yaparken özellikle de ayrı hadislerde benzer şerhleri ya da atıfları sık sık tekrarlamaya gerek kalmaz.

Bu sebeple biz de bir arada şerhleri yapılan hadislerin tercümelerini ta­mamladıktan sonra şerhin tercümesini ekledik. Ayrıca şerhteki ibarenin han­gi hadis ile ilgili olduğunu tesbitte kolaylık sağlamak amacıyla ilgili hadisin numarası -çoğunlukla- parantez içinde verildi.
 
Bununla birlikte şerhi yapılan bab ile ilgili açıklamaların bazı hallerde uzayıp gittiği yerlerde, münasip yerde hadislerin bir kısmını kayd ettikten sonra şerhler eklendi. Sonra kalınan yerden aynı şekilde metin-şerh tercüme­sine sırasıyla devam edildi.
 
Nevevî şerhi yaparken bazı hallerde hadis ile ilgili açıklamalarının tekniği gereği, bir sonraki hadis ile ilgili bazı şerhleri öne almakta, öncekine ait olanlarını da sonraya bırakmaktadır. Sonra tekrar yapacağı açıklamaların mahiyetine uygun olarak bir takım takdim ve tehirlerde bulunmaktadır.

Bu gibi şerh uygulamalarının bulunduğu yerlerde, mümkün olduğu ka­darıyla aynı hadis ile ilgili açıklamaları bir araya getirmeye çalıştık. Sırf açık­lamaların takibini kolaylaştırmak için giriştiğimiz bu tasarrufun ilmî bakım­dan hoş karşılanabilecek bir uygulama ya da tasarruf olarak görülebileceğini ümid etmekteyiz.

Eserde görüleceği gibi sırasıyla Müslim'in metni, ondan sonra Müslim'in o metninin tercümesi sonra da şerhi yer almaktadır. Ayrıca hadisin kaynaklarına ait notlar ile yer yer Muhakkikin tahkik notları ya da eklemekte fayda mülahaza ettiği bazı bilgilere ait notlar yer almaktadır.

Arapça baskıda her farklı not türü için sahife içinde ayrı bir karakter kullanılmış ve ayrı bir yer ayrılmıştır. Şöyle ki: Tercümeye esas aldığımız bas­kıyı ele alan bir kimse -eğer sahifede bütün teknik ayrıntılar yer almışsa- ilk bakışta şunları fark edecektir:

Üstte Müslim'e ait hadis metni ya da metinleri. Onun altında kesik bir çizgi altında hadisin kaynaklarına ait, -hadis numarası kayd edilerek- not ya da notlar,
Bu notların altında sahife eninin tamamı kadar bir çizginin altında Nevevî Şerhi,

Bunun da altında kesik bir çizgiden sonra nüsha farklarına, ek bil­gilere, âyet numaralarına ve benzeri daha başka hususlara dair notlar yer almaktadır. (Özellikle bu tür notlar, gerekli görülen yerlerde gerek görüldüğü kadarıyla tercüme edilmiştir)

Bununla birlikte eserin tercümesinin sahife düzenlemesi yapılırken Müslim'in Metnine Nevevî Şerhi'nden tekabül eden kısımlar mümkün mer­tebe alt alta ve arka arkaya getirilmeye çalışılmıştır.

Az önce sözünü ettiğimiz şerhin uzayıp gittiği hallerde uygun yerde kesil­mesinin sebeplerinden biri de bunu daha kolay yapmaya imkân vermektir.
 
Şerh kısmında uygun görülen yerlerde bazı ara başlıklar konuldu, bazı hallerde de meselâ, hakkında biyografik bilgi verilen özel şahıslardan söz edildiği yerlerde olduğu gibi bazı kelimeler farklı karakterlerle belirginleştirildi.

Yukarıda belirtildiği üzere, tamamen gerek görülmeyen ve hiçbir ek bilgi ihtiva etmeyen ibareler dışında, hiçbir kısım -sehven olması hali dışında- tercüme edilmeden geçilmedi.

Baş taraflarda Şerhte raviler hakkında çeşitli biyografik bilgiler ve­rildiği için Müslim'in hadis senedleri tamamen tercüme edilmiştir. Sonraları (yaklaşık 100. Hadisten itibaren) eğer şerhte raviler hakkında bilgi verilmemiş ya da Müslim'in sonraki hadislerde öncekilere atıf yapmış olmaması halin­de ve ayrıca senedi tam olarak tercüme etmeyi gerektirmeyen bir hal bu­lunmuyorsa, senedin Müslim'in hocasından başlayan kısmı ile sahabi ismi zikredilerek aradaki raviler ismen ve isnadda kullanılan tabir ile tercümesi yapılmamıştır.

Böylelikle eserin sadece Türkçe tercümesini okumakla yetinmek duru­munda olan okuyucularımızın belli bir külfetinin azaltılması cihetine gidil­miştir.

Özel isimlerin ve bazı kelimelerin zapta -Nevevî'nin bu Şerhinde de görüldüğü gibi- başka kelime ve isimlerle karışması ya da yanlış okunması ihtimaline karşı eski kaynaklarımızda titizlikle ve ısrarla izlenmiş bir yoldur. Bu türden açıklamaları Müslim'in Mukaddime'sinin ve şerhinin tercümesin­de ve yaklaşık ilk yüz hadisin şerhinde -örnek olmak ve fikir vermek üze­re- mümkün olduğu kadarıyla aynen aktarmaya çalıştık. Böylelikle harekesiz ve hatta bazen noktasız yazmanın sakıncalarının nasıl aşıldığı hakkında fikir edinilmesini de istedik.

Türkçe'deki sesli harfler, -çoğunlukla- Arapça'daki harekeleri karşıladı­ğından yaklaşık yüzüncü hadisten itibaren bu tür açıklamaları ayrıca tercüme etmedik. Çünkü maksat doğru okumak ise ve bu da yazı/hat ile tahakkuk ediyorsa ek bir açıklama gereksizdir.
Dolayısıyla ancak zorunlu olması halinde -ki bu da Türkçe'de bulun­mayan harflerin yer aldığı ve karışıklık ihtimalinin görüldüğü yerlerde söz konusudur-bu türden açıklamalar gerektiği kadarıyla tercüme edilmiştir.

Bazı hallerde bir takım kelimeler ile ilgili çeşitli bakımlardan yapılmış bir takım açıklamalar, o kelimelerin Arapça asıllarının da gösterilmesini ge­rektirmektedir. Bu gibi kelimelerin Arapça yazılmalarını gerektiren bir zorunluluk yoksa, onları Latin Alfabesi harfleriyle yazma yoluna gittik. Daha ilmî olan Arapça asıllarını yazmak olmakla birlikte, bu yolla Arapça Alfabesini okumakta zorlanabilecek okuyucularımıza nisbî bir kolaylık sağlayarak o hu­sustaki açıklamalara büsbütün uzak kalmamalarını sağlamak istedik.

Merhum Nevevî, Şerhinde -belirttiğimiz gibi- bir babda bulunan ha­disleri topluca şerh etmek yolunu seçmiştir. Bunun için babtaki hadislerin lafız farklılıklarını, senedler ve raviler ile ilgili bilgileri, hadis metinlerindeki lafızların anlamlarına ve hadislerinden çıkan hükümlere dair açıklamaları şer­hinde -çoğunlukla- ayrı paragraflar halinde ele almıştır.

Bu, aynı hadisin -bazı hallerde- kısım kısım ve ayrı ayrı ele alınmasını gerektirmiştir. Hangi açıklamanın hangi hadis ile ilgili olduğunu kolaylıkla izleyebilmek için gerek gördüğümüz yerlerde parantez içinde -(238) gibi- bir rakam ile açıklamanın ait olduğu hadisi göstermeye çalıştık.

Bunun dışında ufak tefek daha başka teknik ve ilmî gördüğümüz bazı tasarruflarımız, notlarımız da oldu. Gerektiği yerlerde (Çeviren) rumuzu ile bunları gösterdik.

Muhterem Muhakkik'in gerek ilmî mirasımızın en büyük kaynaklarından olan Müslim'in Sahih'i ve İmam Müslim'in kendisi ile ilgili verdiği bil­giler, gerek İmam Nevevî ve eseri ile ilgili verdiği bilgiler yeterli olduğundan, bizi ayrıca bu konuda bir şeyler eklemek külfetinden kurtarmıştır.

Son olarak imlâ ile ilgili izlediğimiz yol ile ilgili bir iki noktaya deği­nelim:

Özel isimleri yazarken Ebu (baba) kelimesini, ismin tamamı içerisin­deki i'rab halindeki okuyuşunu dikkate almaksızın hemen hemen her yerde "Ebu" diye yazdık.

"İbn:oğlu" kelimesini eğer iki isim arasında ise genellikle "b." olarak yazdık. İsimlerin başında bulunan tarif lâm'larını hemen hemen yazmadık. Ancak isim eğer nisbet ismi ise onun başındaki lâm-ı tarifi bıraktık (el-Ceyyânî gibi).

"Bint: kızı" kelimesi eğer iki isim arasında ise ise genel olarak babası­nın ismini başa alarak, -Ebu Bekir Kızı Aişe gibi- yazdık.

Eserin mahiyeti itibariyle sesli harfler üzerindeki uzatmaları bilhassa özel isimlerde kayd etmeye çalıştık. Bunun işi ne kadar zorlaştırdığının farkın­dayız. Hatta bazı okuyucular bundan sıkılabilir de. Ama ilme ve tarihe mal olmuş bu isimlerin hem bizim için hem okuyucumuz için mümkün mertebe doğru söyleyişlerinin yakalanabilmesinin bir yükümlülük olduğu kanaatinde­yiz. Bize göre bu uğurda karşı karşıya kalınan zorluklar önemsenmemelidir.

Sözümüzü bitirmeden, ilmî, fikrî, ahlâkî, cehdî ve cihâdî mesaileri ve bıraktıkları miraslarıyla hizmeti geçmiş bütün geçmişimizi -icmalen de olsa-hayırla yâd eder, yüce Rabbimizden rahmetini üzerlerine sağnak sağnak yağ­dırmasını bütün kalbimizle niyaz ederiz.

Böyle bir mirasa sahip böyle bir ümmetin ferdi olmak gerçekten çok büyük bir lütuf. Bundan dolayı da sonsuz hamd ve senalar olsun.
Sözlerimizin sonunda yüce Rabbimize layık olduğu veçhiyle hamd ve senadan âciz olduğumuzu bilerek "Rabbim sen kendini övdüğün gibisin" di­yoruz.

Bizim ve bütün beşeriyetin mutlak efendisine ve önderine, onun asha­bına ve yolunun izleyicilerine Kıyamete kadar kesintisiz salât ve selamlar ol­sun. Rabbimiz bizi bu salih geçmişlerimize layık eylesin, onlarla birlikte haşr etsin.

"Rabbimiz unuttuk yahut yanıldıysak bizi muaheze eyleme..."

"Affet bizi, bize mağfiret buyur, merhamet eyle bize, Sensin bizim Mevlâmız, o halde kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle, bize zaferler ihsan et..."   ( Sahihi Müslim, el minhac sahihi Müslim, sahihi müslım, Müslim hadis kitabı, sahih-i muslim kitabı, sahihi muslim , polen karınca yayınları hadis kitapları, imam nevevi sahihi Müslim, El Minhac hadis , imam nevevi el minhac sahihi müslim )
 
M. Beşir ERYARSOY
 
 
       MUHAKKİKİN MUKADDİMESİ
 

Bu dini, ilim adamlarıyla mükerrem kılan, kerem ve bağışlarıyla gözlerini kamaştıran, göndermiş olduğu Nebilerin sünnetlerinin en hayırlılarına giden yolları onlara gösterip, gerçek dostlarının kalplerindeki gizli bilgileri onlara miras veren, seçkin kullarının açık seçik yollarını onlara göstererek, mukad­des varlığının bahçelerine girme nimetini, onu övme lütfünu ihsan eden, ilim adamlarını kendisine yakınlaştırıp, gerçek dostlan haline getiren Allah'a hamdolsun. İhsan ettiği lütuf, ikram ve nimetlerine karşılık sayılamayacak hamdlerle, yer semanın altında varlığını devam ettirdiği sürece, gökteki yıl­dız kümeleri onun yaratmış olduğu uzayda varlıklarını sürdürdükleri sürece hamdler ederim. İzzetine ve kibriyâsına tanıklık edecek şekilde Allah'tan baş­ka ilah olmadığına da şahadet ederim.

Evlatlarından ilim adamlarına miras bırakıp, şimşeğinin aydınlığı ile kalplerini nurlandıran, ışığıyla kalplerindeki karanlığı gideren, berraklığı ile akıllarını hayrete düşüren, derinliğinin niteliklerini anlatmakta düşüncelerini aciz bırakan o yüce zata gece karanlığında şimşek parıldadığı sürece salât ve selamlar olsun. O ki Allah'ın ahdi ve gerçek dostluğu sebebi ile hem doğru sözlüdür, hem doğru sözlülüğü tasdik edilmiş olandır, hem de Allah'ın emri ile onun huzuruna çıkılacağı gün "bu iş benim isimdir, bu iş benim isimdir" diyecek olandır.

Onun saçtığı parıltılara sımsıkı yapışan aile halkına, cennetle müjdelen­miş halifelerinin seçkinleri olan ashabına, onun aydınlığı ile hidayet bulup, peşinden gidenlere de salât ve selam olsun.

İmdi fakir, günahkâr, suçlu, değersiz, gerçekte kusurlu ve taksiratı çok ve böyle olduğu küçük büyük herkes tarafından açıkça bilinen bir zat olan (ben) Halil b. Me'mun Şîhâ -Allah pek bol lütfü ile ona muamele etsin, onun annesinin, babasının ve hocası büyük ilim adamı Mahmud'a mağfiret buyur­sun- derim ki:

Ben insanların daha çok ilim sahibi olmak için eğilim ve gayret göster­diklerini, tabiattan itibariyle o müjdecinin gösterdiği edepleri öğrenme şevkini duyduklarını gördüğüm için kıyl u kal'den ve çokça soru sormaktan uzak kalmayı arzu ettim. İlim adamlarımız arasında hoşlanmayış yaygınlaşıp, se­venlerimiz arasında yalan genel bir hal alıp, şeytan atalarımızın evlerine ka­dar girip, büyük ilim adamlarının dönemi geride kalıp, bayağı kimselere ilmi terk edip gittiklerinden sonra iş, ilmin aklı ermeyen kimseler arasında elden ele dolaştığı bir hale gelince, maharetli kardeşlerden bazıları yanıma geldi. -Ağzının tadını bilen birisi olmakla tanınmış Ebu Amir bunlardan birisidir. -Benden sünnete dair sağlam ve güçlü kitaplara bir hizmette bulunmamı ve bu kitapları yeni bir kılık içerisinde İslam kültürünün istifadesine arz etmemi istedi. Bu esnada kusur, himmet ve gayretleri etkisi altına almış asrın atmos­ferine bende bir tür tembellik vücuda getirmişti. Bununla birlikte samimi bir niyet ve içten gelen bir ihlâsla birlikte onlara bu husustaki arzumu ben de açığa vurdum. İşte el-Muîn olan Allah'ın dilemesi ile (inşallah) işe başlıyor ve onun yardımını diliyorum. İlk olarak da "el-Minhac Şerhu Sahih-i Müslim b. el-Haccâc" kitabı ile başlıyorum. İlmimin ve yeterliliğimin azlığına rağmen bu maksatla bütün gayretimi ortaya koyarak çalıştım. Yüce mevladan beni ha­tadan, yanılmadan korumasını, bu çalışmayı sonuçlandırıp, ortaya çıkarmak için bana yardımcı olmasını dilerim. Benim bu eseri ortaya çıkarmak için gösterdiğim itina onların istediklerini yerine getirmek, arzularını gerçekleştir­mek içindi. Bu yaptığımdaki hata bana aittir, bundan dolayı sitem edilecekse bana edilmelidir. Bundaki doğrular ise doğruyu ilham eden Allah'tandır.

Sonra şunu bilin ki değerli kardeşlerim, yüce Allah'ı bilmekten sonra ilimlerin en şereflisi hadis-i şerif ilmidir çünkü o dinin esasıdır. Zira yüce Al­lah: "Hem rasul size ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de ondan sa­kının. " (Haşr, 7) buyurmaktadır. Müminlere böyle hitap edildiği için onlar da ülkeleri dolaştılar, hadis rivayet edenleri arayıp buldular, yanlarından ayrıl­madılar. Böylelikle de onlardan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in haber­lerini naklettiler. Ashab-ı Kiram'dan ve tabiinden gelen haberleri toplayıp, bir araya getirdiler, onların yaşantıları, izleri, mezhepleri, hükümlerinde, sözle­rinde, fiillerinde, huylarında ve hallerindeki farklılıkları kendilerine ne ulaştı ise zaptedip, tespit ettiler, kulaklarının duyması, kalplerinin bellemesi yoluyla sika kimselerin yine sika kimselerden, adaletli kimselerin adaletli kimselerden diye naklettikleri asıl nüshalardan rivayetleri zaptedip, tashih ettiler (sıhhat mertebelerini tespit ettiler). Bunu da gerçekten çok sağlam ve güçlü bir şe­kilde yaptılar. Nakil ve zapt bakımından ravilerin yerlerini bilip, tespit ettiler, onların isimlerini, künyelerini, doğum tarihlerini, vefat tarihlerini tedvin edip bir araya getirdiler, bunlara dair tarihleri ortaya koydular.

Öyle ki bu kim­selerden her bir kişinin kaç hadis rivayet ettiğini, kimden rivayet ettiğini, bu nakledilen rivayetin ona kimlerden ulaştığını öğrenip, tespit ettiler. Yaptığı nakillerinde aralarında kimlerin hata ettiğini, bir harfi fazladan zikretmek ya­hut bir lafzı eksik söylemek suretiyle kimin yanlış yaptığını, bu hususta bu işi hangilerinin kasten yaptığını, kimin bir hatasının yahut yanılgısının hoşgörü ile karşılandığını da tespit ettiler. Hatta aralarında Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e kimlerin yalan uydurmakla itham edildiklerini isimleriyle bildiler, kimden rivayetin sahih olup, kimden olmayacağını, kimin kendisinden başka bir ravinin rivayet etmediği bir hadisi tek başına (münferid olarak) rivayet ettiğini ya da kimin başkasının rivayetinde yer almayan tek bir lafzı yine tek başına (münferid olarak) naklettiğini de bildiler. Bu türden bir hadisi kaç ki­şinin rivayet ettiğini, bu hadisi nakleden kişinin illetinin ne olduğunu da iyice tespit ettiler, hıfz ettiler.

Sonunda hadislerin bölümlerini (konularına göre) bir araya getirdiler, nakledilen sünnetleri, bablarına ayırdılar, hangi rivayetlerin sahihin kapsa­mında olduğunu, hangilerinin sıhhatinde ihtilaf bulunduğunu, hangi hadisin rivayetinde zayıf bir ravinin yer aldığını tespit edip (farklı sıhhat derecesine sahip rivayetleri) birbirinden ayırt ettiler, az rivayet nakletmekle bilinen el-mukillûn denilenler ile çok rivayet nakletmekle tanınan el-muksirûn denilen ravilerin rivayetlerine vakıf oldular, İslam âleminin belli başlı bölgelerindeki hadis imamlarının zikrettikleri hadisleri iyice anladılar. Ravilerin kimin tabi, kimin metbu, kimin küçük, kimin büyük olduğunu da bilip öğrendiler.

Ravilerin ihtilaf etmeleri halindeki hadis illetlerini, fazlalıklarını, eksiklik­lerini, sünnetlerin ve eserlerin rivayeti hususundaki konumlarını kuşatıcı bir şekilde bilip öğrendiler çünkü bu, dinin bir esasıdır.

Bu işi yapan ilim adamları bu alanda farklı üstünlük derecesindedirler. Öyle ki onlardan birisi bu alandaki ilminin fazlalığı, sağlamlığı ve hıfzı se­bebiyle rivayet şartlarını taşıması bakımından adil olması ya da taşımaması bakımından cerh edilmesi (tenkit edilmesi) hususunda rivayetlerinin red ve kabulü ile ilgili yapacağı tanıklığının kabul edilmesi hakkına sahip görülmüş­tür. Buna bağlı olarak onun yapacağı tanıklık, söylediği yaptığı, emrettiği, ya­sakladığı, teşvik ettiği ve çağırdığı (davet ettiği) hususlar hakkında Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den gelen rivayetlerin kabulü ile ilgili yapacağı tanıklık da kabul edilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Böylece sizi vasat" yani adalet sahibi kimseler "bir ümmet kıldık. Bütün insanlara karşı şahitler olasınız, bu rasul de size karşı şahit olsun diye." (Bakara, 143)

İşte bunların hadis âlimleri olduğu söylenmiştir. Bunlar Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun ashabı ile tabiin hakkında söyledikleri ve yaptıklarına dair şahitlikte bulunurlar. Rasûl onların kendisinin fiilleri, sözle­ri, halleri ve huyları ile ilgili olarak tanıklık yaptıkları hususlarda kendilerine tanık olacaktır. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'de: "Kasten aleyhime yalan uy­duran cehennem ateşindeki yerine hazırlansın" buyurduğu gibi "benden bir hadis dinleyip de onu (başkasına) tebliğ eden (ulaştıran, bildiren) kimsenin yüzünü Allah ak etsin" buyurmuştur. Denildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu duası sebebi ile yüzünde bir parlaklığın bulunmadığı hadis ashabından hiçbir kimse olmaz.

Değerli kardeşlerim! Biliniz ki Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hadisi ile ilgili derinlemesine bilgi sahibi olmak ve ona hizmet etmekten sonra en faziletli iş, yüce Allah'a kaçıp, sığınmaktır. Çünkü aziz ve celil Allah: "O halde Allah'a kaçın. Muhakkak ki ben sizi ondan apaçık uyarıp korkutanım" (Zâriyât, 50) buyurmaktadır. Ona doğru kaçmak ise ancak azık edinmekle mümkün olur. Yüce Allah: "Bir de azık edinin şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvadır." (Bakara. 197) buyurmaktadır.

Bunun için kardeşlerim Allah'a karşı takvalı olun, ona itaat edin. Zevk­leri gerileten özellikte olan ölümü de çokça anın, elinizden geldiği kadar ona hazırlıklı olun çünkü kıyamet sarsıntısı pek büyük bir şeydir. Nafile ibadetler­le, teheccüdle, Kur'ân okumakla yüce Allah'a yaklaşın. Ben bu hususta size güvenilir bir öğütçüyüm. (Bu öğüdümü tutarsanız) Allah'ın ölümden sonra sizi dirilttikten sonra övülmeye değer bir makama ulaştırması ümit olunur. Bu dünyadan göç edeceğiniz güne de artık hazırlıklı olun. "O günde malın da, evladın da hiç faydası olmaz. Allah'a salim bir kalp ile gelmiş olanlar müstesna" (Şuarâ, 88-89)

Tefekkür ederek, dikkatle dinleyerek ve huşu ile aziz ve celil Allah'ın buy­ruğuna kulak veriniz. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve babanın oğluna, oğlun babasına hiçbir fayda sağlamaya­cağı o günden de korkun. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. O halde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı da sakın sizi Allah ile aldatmasın. Saatin ilmi muhakkak Allah'ın yanındadır. Yağmuru o indirir, rahimlerde ola­nı o bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiçbir nefis de hangi yerde öleceğini bilmez. Muhakkak Allah her şeyi bilendir, her şeyden haber­dardır. " (Lokman, 33-34)

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun, demektir.

Halil b. Mermin Şîhâ
Beyrut, 7- Aralık 1993 - / 23- Cumade'lâhire, 1414

  
Şüphesiz bizim önceki ilim adamlarımız -Allah onlardan razı olsun- bu dini ve bu dinin ilimlerini bize günümüzdeki kayıt aletlerinin sağlam bir şe­kilde kaydetmelerine benzeyen sağlam bir şekilde kaydedip, nakletmişler ve ilmi emaneti kendilerinden sonrakilere en iyi bir şekilde teslim etmişlerdir. Allah'ın rahmetleri ve pek büyük rızası onlara olsun.

 
        TAHKİKTE İZLEDİĞİMİZ YÖNTEM

 
Şüphesiz tahkikten gözetilen temel hedef okuyucuya ve araştırmacıya metni doğru bir şekilde sunmak ve onlara bu metinden daha hızlı ve daha üstün bir şekilde yararlanma imkânını -yüce Allah'ın izniyle- kazandırmaktır. İzlediğimiz yöntem ve plan aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

Yüce Allah'ın korumasını niyaz ettiğimiz hadis-i şerifin tedvinine dair kısa bir tarihçe sunduk.

Büyük ilim adamı Abdulfettah Ebu Ğudde'ye ait -Allah onu korusun-Dinde İsnad adlı eserinden hareketle isnada dair bir nebze bilgi iktibas ettik.

Kitabın başına sahihin müellifi Merhum İmam Müslim b. el-Haccac'ın hayatına dair bir inceleme koyduk.

Yine kitabın başına sahihin sarihi İmam Nevevi -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'nin hayatına dair bir inceleme koyduk.

Müslim'in Sahih'inin metnine gereken itinayı gösterdik ve matbu nüs­hayı el yazması nüsha ile karşılaştırdık.

Sahih ve sağlıklı şekliyle ortaya çıkarmak maksadıyla metine gerekli numaralandırmaları koyduk.

Kur'ân-ı Kerim âyetlerini tırnak içerisine alarak ve italik yazarak farklı bir şekilde kaydettik.

Nebevi hadis-i şerifleri de tırnak içerisine alarak diğer sözlerden ayırt ettik. Ayrıca nebevi hadisleri diğer sözlerden ayırt etmek amacıyla da onları italik harflerle yazdık.

Yazma nüshada bulunan bir hatayı tespit edip, onu ya güvenilir mat­bu nüshadan ya da başkasından tashih etmiş isek ve bu tashih yapılmadan mana düzgün olarak anlaşılmıyor yahut değişikliğe uğruyorsa düzeltmeyi bu şekilde [...] parantez arasına aldık.

Matbu nüshadan kaydettiğimiz fazlalığı göstermek için bu şekilde /.../kullandık.

Kaydettiğimiz bu iki işaretin dışında olup, rakam koyduğumuz yerler görüldüğü takdirde bu rakamlar nüshalar arasındaki metin farklılığına açıklık kazandırmak ve meydana gelmiş tahrifi ya da tashifi düzeltip, dipnotta buna işaret etmekle birlikte doğru olan ibareyi tespit ettik.

Metin ile ilgili notlara dair rakamlar ile şerhe dair notları birbirinden ayırt etmek için farklı rakamlar kullandık.112
 
112- Muhakkikin zikrettiği bu numaralandırmalar ve biraz sonra sözünü edeceği diğer numa­ralandırmaların bir kısmı tercümede gereksiz görüldüğünden hiçbir şekilde zikredilmedi-ği gibi, bazıları da zikredilmekle birlikte işaret edildiği şekilde farklı olarak kaydedilmesi­ne gerek görülmemiştir. (Çeviren)
 
Hadisleri kitabın başından sonuna kadar müteselsilen numaralan­dırdık.

Hadisleri "el-Mu'cemu'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadisi'n-Nebevî eş-Şerif'in numaralandırmasına uygun bir şekilde ayrıca biz de numaralandır­dık. Bu da müteselsil rakamdan hemen sonra gelen Meselâ 235-41/... gibi.

Hadisleri "Tuhfetu'l-Eşrâf bi Marifeti'l-Etrâf'e göre de numaralandır­dık. Bu da Mu'cem'e ait numaradan hemen sonra gelen numaradır. Örnek: 235-.../15 gibi.

Baplara da "el-Mu'cemu'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadisi'n-Nebevî eş-Şerif'in numaralarına uygun numaralar verdik. 55/... gibi.
Yine baplara Tuhfetu'l-Eşrâf bi Marifeti'l-Etrâf'taki numaralara uy­gun numara verdik. ./61 gibi.

Kitaplara el-Mu'cemu'l-Müfehres li Elfâzi'l-Hadisi'n-Nebevî eş-Şerif'in numaralarına göre numara verdik.

Yine kitaplara Tuhfetu'l-Eşrâf bi Marifeti'l-Etrâf ın numaralarına uy­gun numara verdik.

Kitaplara el-Mu'cem'deki hadis numaraları kitap (bölüm içerisindeki) hadis nu-maralarını gösterir. Meselâ fiten kitabı (bölümü) nın 14 numaralı hadisi gibi.

Tuhfe'de hadis numaraları ise bab içerisindeki hadis numarasıdır. Meselâ fiten bölümü dört numaralı babın bir numaralı hadisi gibi.
Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin numaralarını verdik.

Hadis-i şerifleri Kütüb-i Sitte olan Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbn Mace'den ilmi bir şekilde tahriç ettik. Bunu da hadi­si rivayet etmek hususunda ittifak eden ashabın senedlerine uyarak yaptık. Bu tahriç şeklimizi de Tuhfetu'l-Eşraf bi Marifeti'l-Etraf'ın izlediği yola uygun olarak yaptık. Ayrıca hadisin lafzına iltifat etmeye gerek görmedik. Bu yol ise el-Mucemu'l-Müfehres li Elfazi'l-Hadis'in yolundan farklıdır. Çünkü ora­da hadis ashab-ı kiram'ın senedlerine dikkat edilmeksizin lafzına göre tahriç edilmiştir.

Okuyucunun her iki baskıdan yararlanabilme imkânını bulması için şerhin ilk baskısının sahife numaralarını bu baskımızın kenarına (5/115) şek­linde koyduk.113
Müslim metninin yer aldığı sahifelerin kenarına yazmanın sahife nu­maralarını şu şekilde koyduk: c1-a/15
 
Okuyucunun esere başvurması halinde aradığını hızlıca bulmasına yardımcı olması amacı ile sahifelerin üst tarafına el-Mucem el-Müfehres'in ve Tuhfetu'l-Eşraf'ın numaralarına göre numaralar koyduk.

Okuyucuya ve araştırmacıya kitaptan aradığı meseleyi kolaylıkla bulmasına yardımcı olmak üzere teknik, kapsamlı, ilmî fihristler hazırladık. Söz konusu bu fihristler şu fihristlerden oluşmaktadır:
 
a- Kur'ân-ı Kerim âyetleri fihristi
b- Müsned rivayetler fihristi
c- Sahihteki özel isimlerin ve ravilerin fihristi
d- Kitaplar (bölümler) fihristi
e- Baplar (bölüm başlıkları) fihristi
f- Hadislerin ve eserlerin baş taraflarına göre fihristi
 
 
         İMAM NEVEVİ'NİN MUKADDİMESİ
 

Rahman, Rahim Allah'ın Adıyla;

Şeyhimiz, imam, âlim, zahid, vera sahibi Muhyiddin Yahya b. Şeref b. Muğiyy b. Hasan b. Huseyn b. Hizam en- Nevevi -yüce Allah'ın rahmeti üze­rine olsun. Amin- dedi ki:
Pek lütufkâr, pek cömert, nimetleri sayılıp dökülemeyecek kadar çok, lütfü ve irşadı yaratan, dosdoğru yola ileten, keremiyle doğru yolları izleme başarısını ihsan eden, sevdiği ve pek yakın dostunun sünnetine gereken iti­nayı gösterilme lütfunu ihsan eden Allah'a hamdolsun.

O sevdiği dostu ki onun kulu ve Rasûlüdür. Allah'ın salât ve selamları ona ve kendisi ile lütfettiği kullarına olsun. O sevdiği ve dostu ki Allah onu bu ümmete özel olarak göndermiştir.
 
O yüce Rabbimiz ki bu mükerrem, şerefli ve pak sünnetin muhafaza edilmesi için tenkitçi, ince eleyip sık dokuyan hafızlardan oluşan özel kim­seler ortaya çıkarmıştır. Bunları bütün zaman ve mekânlarda da bu sünneti koruyucular haline getirmiş, onlar da bu sünnetin geliş yollarının sahih ola­nını olmayanından ayırt edip açıklamak hususunda bütün güçlerini ortaya koymuşlardır. Çünkü onlar bu işi musennedin herhangi bir şekilde eksikliğe maruz kalması ya da ona bir şeyler eklenmesi korkusuyla ve Allah'ın kıyamet gününe kadar şerefini arttırmasını niyaz ettiğimiz bu ümmet adına onu mu­hafaza etmek için yapmışlardır. Sünnetin manalarını derinlemesine anlayıp, öğrenmek, ondan hükümleri ve incelikleri bulup çıkartmak için bütün güçle­rini ortaya koydular, gerek topluluklar halinde, gerek ayn ayrı fertler halinde bunu sürekli yaptılar. Sünneti beyan etmek, açıklamak ve şekillerini ortaya koymak yolunda ileri derecede çaba ve gayret gösterdiler.
 
O Nebi ki en büyük şefaatin, hamd sancağının, mahmud makamın sahi­bi, resullerin efendisidir. Yılların ardı arkasına gelmesine rağmen göz kamaştırıcı mucizenin özellikle sahibi o olmuştur. O mucizeyle asırların en fesahatli olanlarına meydan okumuş, onunla kendisine karşı çıkanları susturmuştur. O mucize sayesinde inatçılar arasından olup, ona boyun eğmeyenlerin hüsran­ları, rüsvaylıkları apaçık ortaya çıkmıştır. Onun o mucizesi inkârcıların onu herhangi bir şekilde değiştirme fırsatını bulmaya karşı muhafaza edilmiştir. Bununla -anlaşıldığı gibi- Rabbimizin kelamı olan Kur'ân-ı Azimuşşan'ı kas­tediyorum. Onu o er-Ruhu'l-Emin (güvenilir ruh) onun kalbine uyancılardan olması için apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. Bu ümmetin o yüce rasulü olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) 1200'den daha fazla pek çok mucize ile kapsamlı sözler (cevâmiu'l-kelim) ve şeriatının müsamahakârlığı öncekiler üzerindeki ağır yüklerin kaldırılmış olması özelliği ile de üstün tutulup seçil­miştir. Ümmeti en faziletli ümmet olmakla kendisine ayrıca ikram ve lütufta bulunulmuştur. Allah bu ümmetin önceki ümmetlere olan şerefini daha da artırsın. Ona yapılan bir diğer ikram da ashabının (radıyallâhu anhum) var ol­muş (ve olacak) bütün nesillerin en hayırlıları, onların hepsinin sözüne itibar edilir bütün İslam âlimleri tarafından kesin olarak adalet sahibi kimseler ola­rak kabul edilmeleri ile de ona ikramda bulunulmuştur. Bir diğer ikram ise onun ümmetinin icmaının tıpkı Kitab-ı Mübin gibi kesin bir delil haline getir­miş olmasıdır. Aynı şekilde buna aykırı olmayan ashabın yaygın görüşleri de muhakkik âlimler nezdinde böyle kabul edilmiştir. O yüce Rasûlün bir diğer özelliği de şeriatının korunması, tedvin edilmesi, isnadı öngören ve gerek­lerini yerine getiren hafızlar tarafından nakledilmesi ve bu şeriatın oldukça maharetli ve bu işi sağlam yapan kimselerden alınıp, öğrenilmesi için ümme­tine gereken hususları yapmalarını sağlama imkânını da vermiş olmasıdır. Bu ümmetin bu ilim adamları doğru yolu arayanlara, onun şeriatını açıklamak uğrunda içtihad ettiler (olanca gayretlerini ortaya koydular). Âlemlerin Rabbinin rızasını umarak da onu öğretmek için kesintisiz çalıştılar, apaçık deliller­le onun yolunu korumak ve ilhad edenleri (haktan sapanları) ve bid'atçilerin kökünü kazımak üzere ileri derecede gayret gösterdiler. Allah'ın salâtları ve selamı ona ve diğer Nebilere, onların hepsinin âline, ashabına, onlara tabi olanlara ve Allah'ın diğer salih kullarına olsun. Sözlerinde, fiillerinde ve diğer hallerinde sürekli olarak ona ihlâsla uyma başarısını ihsan etsin, bu hususta bize süreklilik lütfetsin, bütün gayretimiz ve çabamızla buna bağlılığımızı sür­dürsün.
 
İlim türlerinin en önemlilerinden birisi de Nebevi hadislere dair bilginin tahkik mertebesine ulaştırılmasıdır. Bundan maksadın ise hadislerin sahihiyle, haseniyle, zayıfıyla, muttasılıyla, mürseliyle, munkatıı ile mudalı ile maklubu ile meşhuru ile garibi ile azizi ile mütevatiri ile âhâd olanlarıyla, ferd olanlarıyla, marufuyla, şâzzıyla, münkeriyle, mualleli ile uydurmasıyla, müdreciyle, nâsihiyle, mensuhuyla, hassıyla, âmmıyla, mücmeliyle, mübeyyeni ile muhtelifi ile ve bunun dışında bilinen bütün çeşitleriyle hadisin metinlerini bilmektir.
 
Bir diğer önemli bilgi çeşidi ise senedler ilminin bilgisidir. Bundan mak­sadın ise senedlerdeki ricalin (ravilerin) durumunu, onların itibar edilen nite­liklerini, isimlerinin, neseplerinin, doğum tarihlerinin, vefatlarının ve bunun dışında diğer niteliklerinin zapt edilip bilinmesi, ayrıca tedlisi, tedlis yapanları, itibar için ve mutabaat maksadıyla delil alınacak hadislerin yollarını bilmek, senedlerde, metinlerde, senedin mevsul ve mürsel oluşunda, mevkuf, merfu, maktu oluşunda ve munkatılık hallerinde, sika olan ravilerin ziyadelikleri, as­habın, tabiinin, onlara tabi olanların ve onlara tabi olanların, onlardan sonra gelenlerin -Allah hepsinden ve diğer erkek kadın müminlerden razı olsun-in ve sözünü ettiklerimin dışında kalan senedlere dair diğer meşhur ilimlerin bilinmesidir.

Bu söylediklerimin delili de şudur: Şüphesiz ki bizim şeriatımız kitab-ı azize ve rivayet edilmiş sünnetler üzerine bina edilmiştir. Fıkhi hükümlerin çoğunluğu da sünnetler etrafında dönüp durmaktadır. Çünkü fer'i (fıkhi) konulara dair âyetlerin çoğu mücmeldir, bunlar muhkem sünnetlerle beyan edilmiştir.

İlim adamları da müçtehid olan kadı ve müftülerin muhkem hadisleri bilen kimseler olmalarının şart olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
 
Böylelikle sözünü ettiğimiz bu hususlar hadisle uğraşmanın tercihe değer ilimlerin en üstünlerinden, hayır türlerinin en faziletlileri, Allah'a yakınlaştırıcı ibadetlerin en vurgulu işlerinden olduğu sabit olmaktadır. Hem hadis sözünü ettiğimiz hususlar dışında yaratılmışların en faziletlilerinin durumunu beyan etmeyi de kapsadığına göre nasıl böyle olmasın? -O kerim Allah'tan salâvatın, selamın ve bereketlerin en üstünleri ona olsun.-
 
Ölmüş sünnetleri yeniden canlandırmanın faziletine dair çok sayıda bili­nen ve meşhur hadisler gelmiş bulunmaktadır. Bu sebeple hadis ilmine gere­ken itinayı göstermek ve onunla uğraşmayı teşvik etmek gerekir çünkü sözü­nü ettiğimiz deliller bunu ortaya koymaktadır. Ayrıca hadis ilmiyle uğraşmak yüce Allah'a, onun kitabına, Rasûlüne (sallallahu aleyhi ve sellem), Müslüman­ların yöneticilerine, Müslüman erkek ve kadınlara nasihatin bir bölümünü teşkil eder. Nasihat ise dinin ta kendisidir. Nitekim yaratılmışların efendisinden -Allah'ın salât ve selamları ona, onun aile halkına, ashabına, soyundan gelenlere ve tertemiz zevcelerine olsun- sahih olarak gelmiş bulunmaktadır.

" Hadis ilminin araç ve gereçlerini toplayan kimsenin kalbi nurlanır ve onun gizli hazinelerini ortaya çıkartır" diyen kişi gerçekten güzel söylemiştir. Bunun böyle olmasının sebebi ise onun gizli ve açık faydalarının pek çok ol­masından dolayıdır. O gerçekten buna layıktır çünkü hadis yaratılmışların en fasih konuşanlarının kendisine Cevâmiu'l-kelim (genel kapsamlı, özlü sözler) in verilmiş olduğu zatın -Allah'ın kat kat artıp duran salât ve selamlan üzerine olsun- sözüdür.

Hadis ilminde hatta kayıtsız ve şartsız olarak bütün ilimlerde tasnif edil­miş eserlerin en sahih olanları önder iki imam olan Ebu Abdullah Muham­med b. İsmail el-Buhari ile Ebu'l-Huseyn Müslim b. Haccac el-Kuşeyri'nin -Allah ikisinden de razı olsun- sahihleri dir. Telif edilmiş eserler arasında bu ikisinin benzeri yoktur. Bu sebeple bu iki eserin şerhine gereken itinanın gös­terilmesi, onların faydalarının yaygınlaştırılması, bunların metinlerinde ve senedlerinde bulunan incelikli ilimlerin ortaya çıkartılması gerekir. Çünkü daha önce sözünü ettiğimiz apaçık deliller ve birbirini destekleyen çeşitli deliller bunu böylece ortaya koymaktadır.

Buhari'nin -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- sahihi ile ilgili olarak onun şerhine dair çok sayıda çeşitli bilgileri bir araya getirdim. Veciz (özlü) ifade­lerle türlü ilimlerin nefis bilgilerini kapsamaktadır bu cümleler. Şimdi de onu tamamlamak için kerim olan Allah'ın yardımlarını dileyerek onu şerh etmeye hazırlanıyorum.

Müslim'in -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- sahihine gelince muhtasar şerhler ile geniş şerhler arasında mutedil, orta yollu, doğru dürüst anlaşılma­yan muhtasarlardan da olmayan, usandırıcı uzun şerhlerden de olmayan bir şerh yapmak üzere bir kitabı telif etmek maksadıyla kerim, rauf ve rahim olan yüce Allah'tan hayırlara muvaffak kılmasını diledim.

Şayet gayretlerin zayıflığı, rağbet edenlerin azlığı ve uzun eserlere talip olanların azlığı sebebiyle de kitabın yayılmayacağı korkusu olmasaydı ben bu eseri herhangi bir tekrar ve gereksiz fazlalıklar sözkonusu olmaksızın yüz cildi aşacak kadar genişçe şerh edebilirdim çünkü bu eserin faydaları pek çoktur, gizli ve açık getirileri pek büyüktür ve eser böyle bir ihtimama gerçek­ten layıktır çünkü bu yaratılmışların en fasihi olanlarının- -her zaman Allah'ın salât ve selamları ona olsun- sözüdür.
 
Bu şerhte inşallah usule, furua ve adaba dair hükümlerden oluşan göz kamaştırıcı bilgilerinden ve zühde dair işaretlerinden bazılarını söz konusu edeceğim gibi, şer'i kaidelerin asıllarının nefis yanlarını, lugavi lafızların an­lamlarını açıklayıp, beyan edeceğim, ricalin isimlerini belirteceğim, müşkil lafızları zaptedeceğim, künye sahiplerinin isimlerini de, babaların, oğulların ve müphem kişilerin isimlerini de beyan edeceğim.

Bazı ravilerin ve bazı zamanlarda sözü edilen ravi olmayanların halle­rinin birtakım inceliklerine dikkat çekeceğim gibi, metin ve senedlerde ha­dis ilmine dair çıkartılabilecek gizli hususların inceliklerini de ortaya çıkartıp, birbirine benzeyen ama birbirinden farklı (mu'telif ve muhtelif) isimlerden bazılarını zaptedeceğim (harekelerle okunuşlarını tayin edeceğim), zahiren birbirlerine muhalif görünüp, hadis ve fıkıh ve fıkıh usulü sanatlarını iyiden iyiye bilmeyen birtakım kimselerin birbirlerine mutearız (çelişkili) zannettiği hadisleri de bir arada telif edeceğim (cem edip yorumlayacağım).

O esnada hadiste söz konusu edilmiş hatırıma gelecek ameli meselele­re de dikkat çekeceğim, bütün bunları yaparken de delillerle sadece işaret ermekle yetineceğim. Ancak bazı zaruri hallerden ötürü geniş açıklamaya ihtiyaç duyulacak yerlerde istisnai olarak gerekli açıklamalarda bulunacağım. Bütün bunları yaparken de bir taraftan özlü bir şekilde, diğer taraftan da iba­relerin anlaşılır olmasına dikkat edeceğim.

Ricalin (ravilerin) isimleri, lügat (dil), müşkil lafızların zaptı (okunuşlarının tespiti), hükümler, manalar ve diğer bütün nakillere dair de bazı nakillerde bulunacağım. Naklettiğim bu söz eğer meşhur bir söz ise bunu söyleyenine izafe etmeyeceğim çünkü bunlar gerçekten çoktur. Uygun birtakım maksatlar sebebiyle nadiren zikredeceklerini müstesnadır. Eğer bu söz meşhur değil de garip ise o vakit onu kim söylemişse ona izafe edeceğim. Sözün uzaması yahut daha önceki bablarda geçmiş olması sebebiyle bazı yerlerde bunu -far­kında olmadan da olsa- zikretmeyebilirim.

Hadis, isim ya da lugavi bir lafız ve benzeri bir husus birkaç defa tek­rar edilecek olursa ilk geçtiği yerde ondan maksadın ne olduğunu genişçe açıkladım. Bir diğer yere gelince ise açıklamasının ve ilgili beyanının daha önceki filan bablarda geçtiğine dikkat çektim. Bazı hallerde nerede geçtiğini belirtmeksizin sadece geçtiğini söylemekle yetindim yahut önce geçtiği yer ile sonra geçtiği yer birbirinden uzak olduğundan ötürü yahut bir anlatım ilişkisi ya da buna benzer ya da daha başka birtakım maslahatlar sebebiyle o hususta açıklamaları tekrar ettiğim de olur.
 
Allah bana ye­ter, o ne güzel vekildir. Hamd, lütuf, minnet, nimet yalnız O'nadır. Başarı onun ihsanı ile gerçekleşir. Lütuf, hidayet ve hatadan korumak onun işidir.


Polen yayınları 12 cilt El Minhac Sahihi Müslim Şerhi hadis kitabı nı incele diniz.
Diğer Özellikler
Stok Kodu9786054492640
MarkaKarınca Polen Yayınları
Stok DurumuVar
9786054492640

İlgili Ürünler

İlgili Ürünler

En yeni ürünler
Güvenli teslimat
Kampanyalı ürünler
Piyasadaki en iyi fiyat