Kitap Selçuklular Batıni Fitnesine ve Haçlı Savaşına Karşı Bir İslami Mücadele Projesinin Doğuşu
Yazar Prof. Ali Muhammed Sallabi
Tercüme Şerafettin Şenaslan, Necmeddin Salihoğlu
Yayınevi Ravza Yayınevi
Kağıt Cilt 2.Hamur kağıt, Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 644 Sayfa, 16x23.5 cm.
Yayın Yılı Son baskı
Ravza Yayınları Selçuklular kitabını incelemektesiniz.
Ali Muhammed Sallabi Selçuklular kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıylaoku . O, insanı " alak " dan yarattı.Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
PROF. ALİ UHAMMED SALLABİ
Bu kitap; Selçukluları, soylarını, sultanlarını, yurtlarını, ilk olarak ortaya çıkışlarını, Tuğrul Bey önderliğindeki birleşmelerini, devletlerinin genişlemesini ve Abbasi Halifesinin meşruiyetlerini tanımasını, Fatımi kölemenlerinin Irak'taki nüfuzlarını, Besâsîrî fitnesini, Fatımi-Ubeydi Devletinin akidesinden ve Karmatîler'le ilişkilerinden, âlimlerin Bâtınî fırkalar hakkındaki görüşlerini anlat maktadır. Yine kitap okuyucuyu Selçuklular'ın dağılma, zayıflama ve çökme dönemlerine götür mekte, Melikşah'ın oğlu Berkyaruk ile saltanata küçük yaştaki oğlu Muhammed'i getirmek için savaşan babasının eşi Türkan hatun arasındaki çekişmeye işaret etmektedir.
İkinci bölümünde Selçuklular dönemindeki Abbasi vezirliği kurumuna, Abbasi halifesinin ilim, hikmet, adalet, yeterlilik, siyaset yeteneği, din işlerini bilme, vezirlik ve tebliğ kanunları, halk ve üst tabaka tarafından sevilmesi, halifelik müessesesinin kurallarını bilmek gibi özelliklerine değindim.
Üçüncü bölümde Selçuklularda devletin vurucu gücü olan askerlik kurumu üzerinde durdum.
Dördüncü Bölümü, doğuşundan itibaren Nizamiye Medreseleri, öğretim hedefleri, Nizâmülmülk'ün medreselerin hedeflerini gerçekleştirme yolunda okulun yapılacağı yeri, üstat ve âlimleri seçme, öğrenim metodlarını belirleme, maddi olanaklar sağlama, hocaları işe alma ve işten atma suretiyle tedris hey'etini işlerini düzenleme konularına ayırdım.
Beşinci bölümü Selçuklular dönemindeki Haçlı seferlerine ayırdım. Haçlı seferlerinin tarihi köklerini anlattım ve bu seferlerin en büyük sebeplerinden, ona iten dini, siyasi, sosyal ve ekonomik etkenler gibi etkenlerden bahsettim.
Selçuklular dönemindeki haçlı seferleri karşısındaki İslam'ı direniş hareketinden, Nurettin Zengi'nin ortaya çıkmasından bahsettim. Fakihlerin ve kadıların bundaki rolünü, işgale karşı direnmek için harekete geçmelerini, yazdıkları mektuplar ve kitaplarla cihada teşvik etmelerini, cihad meydanlarında cihada fiilen iştirak etmelerini zikrettim. Direniş hareketinde şairlerin gayretlerine ve katkılarına değindim.
MUKADDİME
Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardım ister, O'ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah (c.c.) kimi doğru yola iletirse onu saptıracak yoktur. Kimi doğru yoldan saptırırsa ona da hidâyet edecek yoktur. Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur; O tektir ve hiçbir ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.
Şüphesiz sözlerin en doğrusu Allah'ın kitabı, yolların en güzeli Muhammed'in (s.a.v) yoludur. En kötü şeyler sonradan türemelerdir. Sonradan türeme her şey bid'at, her bid'at sapıklık, her sapıklığın yeri de cehennemdir.
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslü-manlar olarak can verin" (Âl-i İmran, 102).
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riâyetsiz-likten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir" (Nisa, 1).
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab, 70,71).
Rabbim! Zatının yüceliğine ve hükümranlığının azametine yaraşır şekilde Sana hamd-ü senalar olsun. Razı olman için Sana hamd olsun, razı olduğunda Sana hamd olsun, rızandan sonra Sana hamd olsun. Hamd yüceliğine yaraşır biçimde O'na mahsustur, "senâ" kemaline yakışır şekilde O'nundur, "şeref" azametinin ve büyüklüğünün gerektirdiği biçimde O'na aittir.
Bu kitap Hz. Peygamber (s.a.v) dönemi ile Raşit Halifeler dönemini ele alan kitaplar silsilesinin devamıdır. Olayların sunumu ve tahlili şeklinde ele alınan o kitaplardan Siret-i Nebeviyye, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz.
Ali oğlu Hz. Hasan (Allah hepsinden râzı olsun) ve Emevi Devleti kitapları basılmış bulunmakta. Bu kitaba da "Selçuklular Devleti ve Bâtıni Fitnesi ile Haçlı Savaşına Karşı Mücadelede İslami Bir Projenin Doğuşu" adını verdik. Bu, ümmetimizin tarih zincirindeki halkalardan birini içeren ve Haçlı seferlerini ele alan bir kitap konumundadır. Güzel isimleri ve yüce sıfatlarının hakkı için Allah'tan (c.c) bizi bunu tamamlamaya muvaffak etmesini, sadece kendi yüce rızası için yapılmış bir amel kılmasını, yazılan kitapların tamamının insanlar tarafından kabul görmesini sağlamasını ve katından bir bereket vermesini niyaz ederim.
Bu kitap Selçukluları, soylarını, padişahlarını, yurtlarını, ilk ortaya çıkışlarını; Türklerin Selçukluların çıkışından kısa bir süre önce İslam âlemi ve İslami doğu ile temasını, Sâmâni Devletini ve Gazneliler Devletini, Gaznevi- Selçuklu çekişmesini, Dandanakan muharebesini, Selçuklu Devleti'nin ortaya çıkmasını ele almaktadır. Karahanlılar Devleti'nden, Büveyhîlerden ve şialaşmalarından, Abbasi halifelerini zelil konuma düşürmelerinden, Karmatîler'le olan bağlarından, İslam Devleti sınırlarını korumaya karşı tavırlarından, şialaşma hareketine verdikleri destek ve tefrikayı tetiklemelerinden, dar görüşlü fikirlerinden, kitap telifi ve öğretim alanında uzman şiî merkezleri açmalarından, İhvan-ı Safa gibi filozofların sapık fikirlerini yaymalarından ve sonunda devletin yok olmasından bahsetmektedir. Selçukluların Tuğrul Bey önderliğinde birleşmelerini, devletlerinin genişlemesini ve Abbâsî halifesinin meşruiyetlerini tanımasını anlatmaktadır. Bu kitap Fatımi Kölemenlerinin Irak'taki nüfuzundan ve Besâsîrî fitnesinden, Fatımi-Ubeydi Devletinin akidesinden ve Karmatîler'le ilişkilerinden, âlimlerin Bâtınî fırkalar hakkındaki görüşlerinden bahsetmektedir.
Hibetullah Şirazi'nin Bâtıni fikirleri Irak ve çevresinde yayma çabasından, Abbasi hilafetini ortadan kaldırmak için Besâsîrî komutanı el-Askeri'nin gerçekleştirdiği devrimi desteklemesinden, Irak'ın Fatımi Kölemenleri devletine katılmasından, Besâsîrî'nin Bağdat'ı ele geçirmesi ve orada hutbelerin Fatımiler adına okunmasından, Halife Kaim Biemrillah'ın esirken Tuğrul beye mektup göndermesi ve onun bu çağrıya icabet etmesinden, Besâsîrî'nin öldürülmesinden ve Selçukluların Fatımi-Ubeydi hareketiyle savaşmalarından bahsetmektedir. Tuğrul Bey zamanında Selçuklu Devleti'nin Bizanslılara karşı tavrını ve Selçuklu veziri Amidulmelik'in devlete hizmetteki gayretlerini anlatmaktadır. Bu kitap Tuğrul beyden sonra yönetimi ele alan Selçuklu Sultanı Alparslan'ın hayatı, Allah (c.c) yolundaki cihadı, Şam'a saldırı düzenlemesi ve Halep'i alması, hicri 463'te meşhur Malazgirt savaşında Rumlara karşı zafer kazanması ve krallarının esir düşmesi, bu muharebenin doğurduğu sonuçlar gibi meseleleri ele almaktadır. Alparslan'ın vefatı ve sonra hükümdarlığa oğlu Melikşah'ın geçmesinden bahsetmekte, Melikşah'ın hayatını biraz uzunca ele almaktadır. Kitap Hasan Sabbah'ın hayatını anlatmakta, Haşişi-Nizari-İsmaili hareketinden, Alamut kalesini ele geçirmelerinden, Nizari Bâtıni hareketi üyelerinin derece ve mertebeleri, davet görevi ve merhaleleri, Bâtınî hareketlerin çıkış noktası konular ve halkı aldatmadaki yöntemleri, Hasan Sabbah ile Melikşah arasındaki mektuplaşmaları anlatmaktadır.
Kitap, İran'daki İsmailiyye Devleti hakkında bir miktar bilgi vermekte, Abbasi halifesi Kaim Biemrillah'a, yerine oğlu Muktedi Billah'ın geçmesine ve Melikşah ile Muktedi Billâh arasındaki ilişkinin gerilemesine değinmektedir. Kitap Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün Alparslan ve Melikşah dönemlerinde gerçekleştirdiği Sünniliği yayma projesini ortaya koymakta, bu büyük siyasetçinin hayatını ayrıntılı olarak ele alarak devlet işlerini nasıl düzene koyduğundan bahsetmektedir. Onun devlet işleri hakkındaki fikirleri, idari düzenlemelere ve ekonomik boyuta önem vermesi, şehir kurumları üzerinde durmasından, ilmi ve edebi hareketin atağa geçmesindeki rolünden, ibadet ve tevazusundan, vefatına Bağdatlıların ve diğer Müslümanların üzülmesinden, şairlerin onun için mersiyeler yazmalarından bahsetmektedir ki onlardan biri Mukatil b. Atiyye'nin şu mersiyesidir:
Vezir Nizamülmülk Rahmanın şereften,
Yaptığı eşsiz bir inciydi.
Fakat günler onun kıymetini bilmeyince,
Rahman incinerek onu geri sedefine koydu.
Kitap, okuyucuyu Selçukluların dağılma, zayıflama ve çökme dönemlerine götürmekte, Melikşah'ın oğlu Berkyaruk ile saltanata küçük yaştaki oğlu Muhammed'i getirmek için savaşan babasının eşi Türkan hatun arasındaki çekişmeye işaret etmektedir. Selçuklu hanesi içindeki dâhili kavgaları, Barkyaruk'un vefatını, hükümdarlığa Bâtınilik'le mücadele eden bir şahsiyet olan Muhammed'in geçmesini ayrıntılı olarak ele almaktadır. Kitap, Halife Mustazhir Billâh ve Selçuklu hükümdarı Melikşah oğlu Sencer'ın hayatını, Selçuklu ailesi arasındaki dâhili çekişmeleri ele almaktadır. Melikşah oğlu Muhammed'in oğlu sultan Mesud'un hayatından, Selçuklu hükümdarlarından hilafet haklarını alarak hilafete eski saygınlığını kazandırmaya çalışan Abbâsî halifesi Müsterşid Billâh ile arasındaki çekişmeden bahsetmektedir. Fakat halife esir düşmüş ve Bâtıniler aracılığıyla öldürülmüştür. Ardından halifeliğe oğlu Raşid geçmiş, fakat azledilip sonra Selçuklu hükümdarı Mesud döneminde öldürülmüştür. Kitap, Abbasi hilafeti üzerindeki Selçuklu hâkimiyetinin örneklerinden bahsetmiş, onlar arasında hükümet karargâhının Bağdat dışına taşınması, yönetim hakkının halifeden alınıp Selçuklu sultanına verilmesi, Selçukluların veliahtlık sistemlerini uygulama girişimleri, Selçuklu hâkimiyeti dönemi boyunca Abbâsî hilafetinin yeniden ordu oluşturmaktan mahrum kalışını zikretmiştir. Kitapta Abbasi halifeliğinin hicri 555 yılında vefat eden Muktefi Biemrillah döneminde canlanmasından bahsettim ki bu Zengiler konusunda gelecektir. Selçuklu Devleti'nin son bulmasına ve bunun sebeplerine işaret ettim.
Kitabın ikinci bölümünde Selçuklular dönemindeki Abbasi vezirliği kurumuna, Abbasi halifesinin ilim, hikmet, adalet, yeterlilik, siyaset yeteneği, din işlerini bilme, vezirlik ve tebliğ kanunları, halk ve üst tabaka tarafından sevilmesi, halifelik müessesesinin kurallarını bilmek gibi özelliklerine değindim. Selçuklu vezirinin ilmi ve âlimleri sevmek, adalet, salihlik, dini anlayışta derinlik, Arapça ve Farsça dillerini iyi bilmek, yeterlilik, ülkeleri ve askerleri yönetme, sabır ve sebatlı olmak gibi hasletlerine değindim. Abbasi ve Selçuklu vezirlerinin vezirlik makamına getirilme merasimi, lakapları, imtiyazları, idari, siyasi, mali ve askeri yetkileri, görevden azledilme ve atılma üslupları, Abbasi veziri ve Selçuklu veziri makamına oturabilmek için yapılan pazarlıklar ve yarışmalardan bahsettim. Fahruddevle b. Cüheyr, Ami-düddevle b. Cüheyr ve Ebû Şüca Muhammed b. Hüseyin Revzeraveri gibi Selçuklu döneminin en meşhur Abbasi halifelerinin biyografilerini yazdım. Vezirlik hakkındaki şu şiir bu Ebû Şüca'ya aittir:
Göreve geldiğinde hiçbir düşmanı yoktu.
Görevden ayrıldığındaysa tek bir dostu kalmamıştı.
Ayrıca Vezir Hasan b. Ali b. Sadaka, Şerefuddin Ali b. Tirat Zeyni ve büyük vezir Avnuddin b. Hübeyre'nin biyografilerini Zengiler ve Haçlıları yenilgiye uğratıp kovmadaki şerefli rollerinden bahsettiğimiz Nurettin Zenginin hayatını ele alırken ayrıntılı olarak vereceğim. Kitapta Selçuklu vezirlerine, en önemli görev ve vazifelerine de işaret ettim.
Üçüncü bölümde Selçuklularda devletin vurucu gücü olan askerlik kurumu üzerinde durdum. Selçuklular'daki çocukları asker olarak ve Allah yolunda cihad şuuruyla yetiştirme, orduya bağlılık ve yönetim kademesinde yükselme gayreti, tecrübe, deneyim, samimiyet, fedakârlık, ihtiyat, dikkat, emre itaat gibi askerlik kurumu kural ve özelliklerini detaylıca anlattım. Askerler ve komutanlar, askeri rütbeler, askerlerde hem fikir ve hikmet sahibi hem de tedbirli olma şartı, askeri güçlerin bulundurulması, askerlerin farklı milletlerden edinilmesi, askeri birliklerin sayılarının gittikçe artması, onlardaki yüzlerin komutanı, binlerin komutanı, onların ve beşlerin komutanı gibi 10'arlı taksim sistemini açıkladım. Askeri ikta sistemini, özelliklerini ve bu sistemin genişlemesine neden olan amiller ve âlimlerin onun hakkındaki görüşlerini zikrettim. Rehin sistemine ve ordunun manevi olarak hazırlanmasına değindim. Büyük hacip, ordu komutanının nitelikleri, askerlerin maaşları, başkomutan, koruma kuvvetleri komutanı, mukaddem, amid, atabey, kazasker; askerlerin sicillerinin tanzimi, ordunun sunumu, askere havale edilen görevlerin belirlenmesi, erzakın ve mali işlerin kontrolü gibi ordunun divan sicili; silahlanma, askerlerin giyeceklerinin ve meskenlerinin temini gibi husuları zikrettim.
Askerlere silah ve kıyafet temini ile barınak işlerini yürütmeden bahsettim. Selçuklu ordusunun nizami kuvvetleri, Türkmen kabileleri, vilayet birlikleri, şehir kuvvetleri, gönüllü birlikler, halktan savaşçılar ve öncü birliklerden bahsettim. Ordunun yol güzergâhındaki evleri hazırlayan askeri birliklerinden bahsettim. Orduyu oluşturan Türk, Arap, Kürt, Deylemli ve Ermeni milletlerine değindim. Ordunun süvarisi, atışçısı, yakıtçısı ve mancınıkçısını anlattım. Askeri öğretim ve eğitimden, Selçuklu ordusunun hacminden bahsettim. Casusluk ve istihbarat sistemi, askerlerin ve mühendislerin askeri malzemeleri, yüklerin, erzakın ve tıbbi malzemenin taşınmasından bahsettim. Atlara ve savaşlardaki rollerine, Selçukluların sancak ve bayraklarına, ordularının mali kaynaklarına değindim. Saldırı silahları, koruyucu silahlar ve nefsi müdafaa silahlarını, namus ve şerefi koruma silahlarını, şehirleri koruma sistemi ve kuşatma aletlerini anlattım.
Selçuklularda silah sanayisi, silah depoları ve hızlı hareket etme, pusuları kullanma, aldatmaca geri çekilme, düşmanı çembere alma planı, ânî saldırı, okla atış, düşmanla kapışıp kan kaybı sağlamaya çalışma, yakılan toprak siyaseti, düşmanın ordusunu etkileme, yollar ve su kaynakları üzerinde hâkimiyet kurma gibi savaş taktik ve üsluplarına değindim. Askeri sigorta, özel ve olağanüstü hal vazifeleri, savaş hali görevleri, bekçilik ve askere çağırma sisteminden bahsettim. Özel bir başlık altında Selçukluların Zengi, Eyyubi ve Memluklu Devletlerindeki etkilerini anlattım ki onların askeri sisteminden Osmanlı Devleti de etkilenmiştir. Selçuklu döneminde kadının önemine de işaret ettim.
Kitabın dördüncü bölümü, doğuşundan itibaren Nizamiye Medreseleri, öğretim hedefleri, Nizâmülmülk'ün medreselerin hedeflerini gerçekleştirme yolunda okulun yapılacağı yeri, üstat ve âlimleri seçme, öğrenim metodlarını belirleme, maddi olanaklar sağlama, hocaları işe alma ve işten atma suretiyle tedris heyetini işlerini düzenleme konularına ayırdım. Bu medreselerin İslam âlemindeki etkilerini zikrettim. Zira bu medreseler Sünni-Şafii mezhebinde âlimler mezun etmiş, uzun bir süre boyunca Selçuklu hükümetine, özellikle o çağda en önemli devlet görevlerinden olan yargı, hisbe ve fetva alanlarında memurlar yetiştirmiştir. Bunlar İslam âlemini aşarak Mısır'daki Bâtıni sınırlarını geçmiş, Afrika'nın kuzeyine kadar ulaşmış ve oralarda Sünni varlığı desteklemişlerdir.
Bu medreseler, özellikle Ehl-i Sünnet metodunu destekleyici kitaplar çıkardıktan sonra Ehl-i Sünnet metodunun bu ümmet hayatında insiyatifi tekrar kuvvetle almasına, bu medreselerden şii nufusün atılmasına yol açmıştır. Şii-Bâtıni-İsmaili yayılmacılığının önünde durmada en büyük katkı İmam Gazali'ye aittir. Nizamiye medreseleri ilmi mirasıyla, çalışanları ve ilimleriyle bu yolu açmış ve Nizamiye medreselerinin kurulma nedeni olan özellikle Bâtıni-Rafızî nüfuzunun merkezi olan Mısır, Şam vs.deki doğru İslam anlayışını hâkim kılma hedefini tamamlamak üzere Nureddin Zengi ve Eyyubiler'e kolaylaştırmıştır. Bu medreseler ayrıca ümmete sahih bir akide, net bir düşünce ve derin bir kültürle Zengiler döneminde cihad önderlerinin mezun olmasına katkıda bulunan önder eğitim metodu sağlamıştır. Bu medreselerin fikri ve akidevi tesiri Eyyubiler ve Kölemenler Devletine kadar uzanmış, hatta zamansal etkisi günümüze kadar devam etmiştir.
Nizamiye Medreseleri Fıkıh ve Usul-ü Fıkıh'ta İmam Şâfiî'nin fıkhı ve ilmi mirası üzerine kurulmuştu. Bu yüzden bu büyük imamı tanıtmayı uygun gördüm. Bir miktar hayatından, imanın hakikati, mahiyetinde amellerin yer alması, imanın artıp eksilmesi, büyük günah işleyenin hükmü, ulûhiyet tevhidi gibi akide kaidelerini ortaya koyarken esas aldığı temel kurallarından ve metodundan bahsettim. Allah'ın (c.c) varlığıyla isim ve sıfatlarındaki tevhidi ortaya koymadaki metodunu, sa-habiler hakkındaki akidesini ve onun fıkhındaki metodunun temel unsurlarını zikrettim. Fıkıh ve Usul-ü Fıkıh'ta müceddid olma şartlarını taşıdığını ortaya koydum.
İmam Ebû Hasan el-Eş'ari'nin biyografisini de yazdım. Bu imam kitaplarında koymuş olduğu fikirleri ve ilmi mirasıyla bu medreselerin canlanmasına yardımcı olmuştur. Zira bu medreseler Ehl-i sünnet'in akidesi, Mutezilelerle Ehl-i sünnet'in temel ilkelerine ters düşen başka fırkalara reddiyelerinde onun kendilerine ulaşan araştırmalarına dayanmışlardır. Onun geçtiği merhaleleri ve nasıl üçüncü merhalede Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in metodunda karar kıldığını açıkladım. Eş'arî'nin tarihteki büyük yerinin sırrından bahsettim, en son kabul ettiği ve ölürken inanmakta olduğu akideyi açıkladım. İlmi eserlerinin Nizamiye medreselerindeki etkisini, bu etkinin Eyyubiler'e, Memluklara ve Osmanlılara kadar nasıl uzadığını anlattım. Ibn Teymiyye'nin Eş'arîler hakkındaki adil tutumundan ve Ebû Hasan Eş'arî'ye övgüsünden, Bakıllani, Cüveyni ve Gazali'ye karşı tavrından bahsettim.
Nizamiye Medreselerinin en meşhur âlimlerini ayrı ayrı başlıklarda ele aldım. Örneğin, Ebû İshak Şirazi'nin biyografisini yaptım; önem ve yerini, insanların övgülerini ve eserlerini, bir miktar da şiirlerini zikrettim. Ümmetin hücceti İmamu'l-Haremeyn Abdulmelik el-Cüveyni'nin biyografisini yaptım. Selefin akidesine dönüşünü, Kelam ilmini bırakıp talebelerini de ondan nehyedişini, Akide, Fıkıh, Usul-ü Fıkıh, Hilaf, Cedel ve Siyaset alanlarındaki eserlerini zikrettim.
Nizamiye Medreselerindeki büyük üstatlardan olan İmam Gazali' nin biyografisini yazdım, ilim talebindeki gayretini, Imamu'l-Haremeyn'in derslerini takip etmesini, Bağdat Nizamiye Medresesi'ne müderris olarak tayin edilmesini, parlamasının ve şöhretinin sebeplerini, hayatının seyrini değiştiren büyük değişimini, sonra ilim öğretmeye tekrar dönmesini, eserlerinin zamansal sıralamasını zikrettim. Bâtıni Şia'ya, felsefe ve filozoflara, kelam ilmine, tasavvufa karşı tavrını, ıslahatçı metodunu ve bu metodun özelliklerini, toplumun hastalıklarını teşhisini ele aldım. Ona göre ıslah alanlarının neler olduğunu, onun eğitim ve öğretimde, İslam Akidesi'nin inşası, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker meselesinin ihyasında yeni bir metod koyuşundan bahsettim. Zalim sultanları tenkidine, sosyal adalete ve sapık fikri akımlarla savaş çağrısına değindim. Aklın rolüne değinmesi, taklidi reddetmesi, Kitap, Sünnet ve selefin yoluna uymaya çağırmasıyla fikri ıslahtaki rolüne işaret ettim. Haçlılar karşısındaki tutumunu da ifade ettim.
Kitapta imam Beğavi'nin de hayatını yazdım. Selçuklular döneminde Kitap ve Sünnet'e hizmetteki çabalarını, kitaplarının âlimlerde, ilim talebelerinde ve Sünnet'in yayılmasındaki etkisini açıkladım. Ebû İsmail el-Ensari el-Herevi'nin biyografisini de yazdım. Menazilu's-Sairin kitabı ve hasımlarının ona kurdukları tuzaklar hakkında konuştum. Nizamiye medreselerinden bahsederken Müslümanların gerçekleştirmek istedikleri siyasi, askeri veya medeniyetsel herhangi bir projede akidevi ve fikri boyutun kaçınılmaz olduğunu açıkladım. Ümmetin silkinmesinin ve yükselmesinin amillerinden bazılarının siyasal lokomotifin fikirde üretici olması, hedefleri belirlerken ümmetin akidesine, dinine ve tarihine bağlılıkta samimi olması, ilmi ve fikri enerji ile tüm imkânları kullanmada, onları ferdi eylemlerden sosyal eylemelere dönüştürmede güçlü olması, safları birleştirme ve ayrılıkla mücadeleye çalışması, fikir ve bilgilerinde geniş Müslüman halk kitlelerinin seviyesine inmesi olduğunu, tüm bunların ümmetin yükselmesinin etkenlerinden olduğunu açıkladım.
Beşinci bölümü Selçuklular dönemindeki Haçlı seferlerine ayırdım. Haçlı seferlerinin tarihi köklerini anlattım ve bu seferlerin en büyük sebeplerinden, ona iten dini, siyasi, sosyal ve ekonomik etkenler gibi etkenlerden bahsettim. Akdeniz havzasında güç dengelerinin değişmesine ve Bizans imparatorunun ikinci Urbanus'tan yardım istemesine değindim, ikinci Urbanus'un kişiliğini, Haçlı seferlerine dair kapsamlı projesini, yaptığı tarihi konuşmayı ve onun yol açtığı önemli neticeleri anlattım. Papanın konuşmasını Kitab-ı Mukaddes'teki bazı ifadelerle desteklemesini, ona göre öncelikler sıralamasını, batı Avrupa'nın gücünü kavrayan ve Şam diyarını işgal etmek ve doğuya hâkimiyet kurmak için harekete geçirebilecek evrensel projeyi sunma kabiliyetini anlattım. Genel ve rastgele saldırıdan başlayan ve emirlerin düzenledikleri saldırılarla devam eden ilk Haçlı seferlerinin özelliklerini zikrettim.
Bizans imparatorunun buna karşı tavrından, İznik'in düşmesinden, (Eskişehir yakınlarında gerçekleşen) Dorylaion muharebesinden, Konya ve Harkale'nin düşmesinden, Urfa beyliğinin, Antakya beyliğinin, Kudüs, Trablus ve Sayda'nın düşüşünden bahsettim. Birinci Haçlı seferlerinin başarı sebeplerini tahlil ettim ve İslam âleminde siyasi birliğin bulunmaması, Selçuklu hanedanında saltanat çekişmeleri, Fatımi devletinin varlığı, Endülüs'te Emevi hilafetinin düşmesi ve Şam diyarında yaşayan Hıristiyanların Haçlılara destek vermesi gibi sebeplere değindim. Bazı Arap beyliklerinin Haçlı seferleri karşısındaki tavrını zikrettim. Bâtıni İsmaillilerin Haçlılarla yardımlaşmak, Müslüman önderlere suikastlar düzenlemek, İslam toplumunda korku ve endişe yaymak vs. suretiyle Haçlılara karşı cihadı önleme rollerinden bahsettim. İbn Teymiyye'nin Bâtıni hareketler hakkındaki fetvasını naklettim. Haçlıların başarılı olmalarının sebepleri arasında Rafızî-Bâtıni-Şiî fikrinin yaygın olmasını, Haçlı seferlerinin biraz öncesinde ekonomik durumun kötüleşmesini, Bizans Devleti'nin zayıf olmasını, Batılı süvarilerin savaş için eğitim yapmalarını, batı beyliklerinin onları sürekli biçimde desteklemesini zikrettim. Haçlı seferlerinin işgalden sonraki stratejisini anlattım.
Selçuklular dönemindeki Haçlı seferleri karşısındaki İslami direniş hareketinden, Nurettin Zenginin ortaya çıkmasından bahsettim. Fakihlerin ve kadıların bundaki rolünü, işgale karşı direnmek için harekete geçmelerini, yazdıkları mektuplar ve kitaplarla cihada teşvik etmelerini, cihad meydanlarında cihada fiilen iştirak etmelerini zikrettim. Direniş hareketinde şairlerin gayretlerine ve katkılarına değindim. İmadüddin'den önceki Musul hâkimi Kıvamüddevle Körboğa, Musul hâkimi Çökürmüş, Mardin ve Diyarbakır hâkimi Sökmen b. Artuk gibi kimselerin cihadından, Belih muharebesinden ve Müslümanların Haçlılara karşı zafer kazanmasından ve bu muharebenin neticelerinden bahsettim. Kılınçarslan'ın Anadolu'da gerçekleştirdiği cihad eylemlerinden, Merzifon muharebesinden, birinci ve ikinci Ereğli muharebelerinden bahsettim. Şerefuddevle Mevdud b. Ahun Tegin'in Haçlılara karşı saldırılarının niteliklerini anlattım ve bu saldırıların sonuçlarını zikrettim. Mardin hâkimi büyük mücahid Necmeddin Elgazi'nin biyografisini yazdım. Sâha-tu'd-dem (kanlı meydan) muharebesindeki zaferinden ve vefatının Müslümanlarda-ki etkisinden bahsettim.
Elgazi'nin kardeşi Belek b. Behrâm'ın cihad sancağını nasıl yükselttiğini anlattım. Belek b. Behrâm Haçlıların inatçı bir hasımıydı ve onları sadece yarımadadan değil Şam diyarından da kovmaya kararlıydı. Savaşlarında bazı Haçlı krallarını esir almayı da başarmıştı. Şehadetinden sonra cihad bayrağını Musul hâkimi Aksungur el-Porsukî yükseltti. El-Porsukî'nin bir Cuma namazında ilk saftaki bir Bâtıni tarafından öldürülmesini zikrettim. El-Porsukî salih birTürktü. Âlimleri ve Salihleri sever, adaletli düşünür ve öyle davranırdı. Valilerin en iyilerindendi; namazları vaktinde eda eder, geceleri teheccüd namazı kılardı.
Kitapta Bâtınilerin tehlikelerinden de bahsettim. Nitekim onlar cihad hareketi önündeki en büyük engellerdendiler. İslami cihad önderlerine olan düşmanlıkları o asırda alenen belli olmuştu. Onların zehirli hançerleri Haçlıların Şam diyarına ve Yukarı Mezopotamya yollarını açıyor, oradaki konumlarını Müslümanlar aleyhine güçlendiriyordu. Allah'ın (c.c) bu ümmete bir lütfudur ki mücahidler listesi daima dolu olmuş ve onlar Allah (c.c) yolunda cihad etmek üzere hep hazır halde olmuşlardır.
Hicri 521, miladi 1127 yılında sultan Mahmut Musul yönetimini İmaduddin Zengi'ye vermiştir. Onun oyun sahnesine çıkmasıyla birlikte Müslümanlarla Haçlılar arasındaki güç dengesinde yepyeni bir sayfa açılmıştır. İmadüddin Zengi Haçlılara karşı bir birleşik İslam cephesi oluşturmaya başlamıştır. İbn Esir, İmadüddin Zenginin ortaya çıkışının önemini şu sözüyle vurgular: "Allah (c.c) Müslümanlara bu şehidin emirliğini nasip etmeseydi Haçlılar Şam diyarının tamamını ele geçirirlerdi." Allah'ın izniyle İmaduddin Zengi ve Zengi ailesi konusu bundan sonraki "Zengiler Döneminde Haçlı Savaşları, Şehid ve Adil Sultan Nureddin Mahmud'un Sireti" kitabımızda ele alınacak.
Durgunluktan kurtulup uyanışa geçmeyi isteyen herhangi bir milletin tarihi hafızasını yoklaması, yaşadığı döneme dair ders alması, ibret ve öğüt çıkarması, geleceğe onun aydınlığında bakması şarttır. Bu alanda mücadele etmek, davet ve başkalarıyla tartışma şeklinde bu alanda faydalı kitaplar ortaya koymak mutlaka yapılması gereken zorunlu şeylerdendir. Bu Allah'ın tarihsel kanunlarından "fikir, inanç, kültür ve yöntemlerin birbirini itmesi" kanunu kapsamında yer alır. Bunun öncesinde ise siyasi ve askeri çatışma vardır. Dolayısıyla hedefi büyük tamahkâr ve yayılmacı herhangi bir program onu itecek inanç, fikir ve kültüre ihtiyaç duyar. Yani, kılıcı kelâm, sinanı (kılıç uçlarını) lisan, ketibe'yi (cihad birliklerini) ise kitaplar doğurur.
Şüphesiz İslam ümmeti zor dönemlerden geçmektedir. Eskiden beri biriken sebepler bir araya gelmekte, İslam düşmanlarının her şeyi alt üst edecek yıkıcı kasırga alarmı yakın ufukta çalmaktadır. Bu kez İslam âleminin kalbini fikri, kültürel, akaidi, siyasi ve ekonomik olarak kuşatmaya çalışacaklar. Şu anda planlar kanatları kırdıktan sonra kalpten vurma üzerinde yapılmaktadır.
Haçlılar Filipinlerin beşte dördünü hıristiyanlaştırmayı başardılar ve aynı planla Endonezya'ya yöneldiler. Singapur'daki İslami şiarları yok ettiler ve şu anda gözlerini Asya'nın doğusuna ve güneyine çevirmişlerdir. Filistin'deki yahudi projesi bıkmak ve yorulmak bilmeden devam etmektedir. Silah gücüyle, siyasi ve medyatik nüfiızuyla, ekonomik kuvvetiyle bu ümmetle savaşan Amerikan planı devam etmektedir. Bâtıni fitne ve onun ümmeti saptırmayı, doğru dinini bidatlar, hurafeler, bozuk inançlarla bozmayı amaçlayan siyasi projesi de bu iki projeyle (yahudi ve Haçlı projesi) paraleldir. Böylece Bâtıni, Yahudi ve Haçlı planları bu büyük ümmeti yiyip bitirmektedir. Bu planları ve haberleri takip eden ve okuyan bir müminin nasıl olur da tüyleri diken diken olmaz?
Dünyadaki Müslümanların hepsi bu yıkıcı projeler karşısında durabilmek için âlimlerinden ve müfekkirlerinden Ehl-i sünnet'in esaslarına uygun akidevi, siyasi, fikir, sosyal, ekonomik ve medyatik bir îslami projenin çıkmasını bekliyorlar. Dehşetli an yaklaşmakta ve hava gittikçe kararmakta olduğu şu vakitte havanın açılacağı alametleri de süratle yayılıyor. Ben bu geniş kapsamlı uyanışın arkasından bir hayır geleceği ümidi taşıyorum. Fakat tefrika siyaseti fesadına, cehalet ve hevayla sahip olunan kültürel fesada karşı da uyarıyorum. Dolayısıyla bizlerin şer'i siyaset, "maksatlar/hedefler fıkhı", fayda ve zararı gözetme fıkhı ve ihtilaf fıkhı kaideleri uyarınca, hemfikir olduğumuz konularda yardımlaşmamız, ihtilaf ettiğimiz konularda ise şeriatın izin verdiği ölçülerde birbirimize hoşgörülü olmamız gerekiyor. Geri püskürtebilmek için dinimize ve vatanımıza yönelik yeni saldırılara karşı koymada tek saf olup birbirimizle yardımlaşmamız şarttır.