Kitap Sıfatüs Safve , Sıfatü’s-Safve
Yazar İbnül Cevzi
Tercüme Prof. Dr. Abdülvehhab Öztürk
Yayınevi Kahraman Yayınları
Kağıt - Cilt 2.Hamur - Ciltli
Sayfa - Ebat 1.280 sayfa - 17x24 cm
Kahraman Yayınevi tarafından yayınlanan, İbnül Cevzi ‘nin yazdığı adlı Sıfatus Safve kitabını incelemektesiniz.
Sıfatus Safve kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
SIFATÜ’S SAFVE - RESULULLÜH (SAV)’in ASHABININ VE BELDE BELDE ALLAH DOSTLARININ HAYATI VE FAZİLETLERİ
İMAM CEMALEDDİN EBU'L FEREC İBN CEVZİ
İbn'ul Cevzi Ebu'l Farac Abdurrahman bin Ali, h. 511, m. 1120 yılında dünyaya gelmiştir. Bu tarih tahmini ise de doğruya yakındır. Bu zat Hz. Ebubekir (ra)ın ondokuzuncu göbekten torunudur. Babası da dahil atalarının yukarıya doğru adları şöyledir: Ali, Muhammed, Ali, Ubeydullah, Abdullah, Hummadî, Ahmed, Muhammed, Cafer, Abdullah, Kasım, Nadr, Kasım, Muhammed, Abdullah, Abdurrahman, Kasım, Muhammed, Hz. Ebubekir (ra).
İbn'ul Cevzi, h. 597, m. 1201 tarihinde Bağdat'ta vefat etmiş, bu şehirde Bab-u Harb mezarlığına defnedilmiştir. Kanlı Moğol Diktatörü Müşrik Hülagû'nun Ortadoğu'yu basarak Abbasi islam İmparatorluğunu ortadan kaldırdığı 1258 tarihinden 57 yıl önce bu büyük şahsiyetin vefat ettiğine bakılacak olursa o dönemde müslümanların bu düzeye yükselebilmiş alimlere ne kadar ihtiyaç duyduklarını göstermektedir! Çünkü İslam Ümmeti ta o günlerde çökmüştü. Bu çöküş 1800'lerin ortalarından itibaren sona ermiş gibi gözükmektedir. 150 yıldır başlamış olan bu uyanış,
İbn'ul Cevzi gibi alimlerin yeniden varlık göstermesiyle elbette ki hız kazanacaktır.
Hayatının tümü gerçekleri yakalamak, doğruları tespit etmek ve yanlışları düzeltmekle geçmiş olan bu ünlü ve değerli İslam alimi, ümmetin çöküş trendine hızla girdiği bir dönemde yaşamış, geniş kalabalıkların olduğu kadar dönemin halifelerinin de dikkatini çekmiştir. Cesareti, güçlü iman ve samimiyeti sayesinde sözünü kimseden esirgememiş; bid'atçılara, hurafecilere, sapıklara ve
İslam düşmanlarına karşı yoğun bir savaş vermiştir.
İbn'ul-Cevzi'ye övgü makamında birçok alimin söylediği şeyler gerçekten de bu şahsiyetin çok seçkin biri olduğunu kanıtlamaktadır. Geride bıraktığı değerli eserlerden "Telbis'u İblis / Şeytanın Hileleri"
yayınevimiz tarafından okurlarımızın istifadesine sunulmuştu.
"
Sıfatü's-Safve" isimli bu eseri de yüzyıllardır zevkle okunmakta, alimler tarafından övülmekte ve şiddetle tavsiye edilmektedir. Bu kıymetli çalışmayı
orjinal haline müdahale etmeden toplumumuza sunmaktan kıvanç duyuyoruz.
KAHRAMAN YAYINLARI
MUKADDİME
BİSMİLLAHlRRAHMANİRRAHÎM
Rabbi yessir velatüassir Rabbi temmim bilhayr
(Ya Rabbi, kolaylaştır, zorlaştırma. Ya Rabbi, hayırlısı ile tamamla).
Şeyh İmam alim allame, meşhurların en meşhuru, kelamcıların dili (sözcüsü), ilmi ile amel eden alimlerin biriciği, Cemaleddin Ebu'l- Ferec Abdurrahman bin Ali bin Muhammed bin el -
Cevzi rahmetullahi aleyh der ki:
Allah'a hamd olsun, seçtiği kullarına selam olsun. Öyle bir hamd ki nimetlerle karşılaştığı zaman öder. Öyle bir selam ki seçkinlere ulaştığı zaman şifa verir. Allah özellikle bunu Peygamberimiz Mustafa'ya, onun izini takip eden ashap ve tabilerine ve ona uyanlara ihsan etsin. Allah bizleri onların yoluna gitmeğe muvaffak kılsın. Çünkü O muvaffak kılarsa yeter.
İmdi, ey sadık talip, ey gerçeği arayan mürid, Ebu Nuaym el - İsfehani'nin "Hüyetû'l - Evliya"
kitabına baktığım zaman salih ve iyi kimselerin zikri hoşuna gittiğini ve onun ruh hastalıklarına ilaç olduğunu gördün. Ancak onun hiç de o makama layık olmayan senetleriyle verilmiş uzun hadislerinden ve faydası pek az olan bazı sözlerden şikayet ettin. Ve benden onu özetlememi, güzelliklerini ayıklamamı istedin. Bu husustaki isabetli görüşün de hoşuma gitti. Ancak şu var ki sen her şeyi tam göremedin. İşte ben onları sana göstermek üzere derim ki:
Bil ki, "
Hilye"
kitabı içine bazı güzel sözler ve hikayeler almıştır. Ancak aldığı bazı şeylerle bulanmış ve bazı şeyleri de kaçırmıştır.
Bulandığı şeyler on tanedir:
Birincisi: Bu
kitap ancak iyi kimselerin haberlerini zikretmek için ortaya konulmuştur. Onların zikrinden de seyr - ü sülük edenin onlara uymaları için hallerini ve ahlaklarını açıklamak kasdedilir. Buna rağmen
kitap bazı cemaatlerin isimlerini zikretmiş, sonra da onlardan hiçbir şey nakletmemiştir. Onlardan da sadece onların başkalarından rivayet ettiklerini veyahut onlara isnat ettikleri hadisleri zikretmiştir. Mesela Hişam bin Hassan'ın hayat hikayesini Hasen Basri'den rivayet ettikleri şeylerle doldurmuştur. Halbuki bu hikayeler Hişam'ın değil, Hasen Basri'nin hayat hikayesine konulmalı idi. Aynı şekilde Cafer bin Süleyman'ın hayat hikayesini de Malik bin Dinar ve emsallerinden rivayet ettiği şeylerle doldurmuş; ondan hiçbir şey zikretmemiştir.
ikincisi: Sonra o, sadece adı geçen kimseden nakledileni kasdetmiş; bunun
kitaba uygun olup olmadığına bakmamıştır. Örneğin Mücahid'in hayatını tefsirinden bir parça ile İkrime'nin hayatını tefsirinden bir nebze ile Ka'bu'l - Ahbar'ın hayatını da Tevrat'tan bir kısım ile doldurmuştur. Halbuki bunların yeri bu
kitap değildir.
Üçüncüsü: O, birçok haberleri tekrar etmiştir: mesela Hasen Basri'nin hayat hikayesinde onun sözlerinden bir şeyler zikretmiş, sonra onu ondan rivayette bulunan arkadaşlarının hayat hikayelerinde de tekrar etmiştir. Ebu Süleyman Darani'nin hayat hikayesinde sözlerinden bir örnek zikretmiş ve onu Ahmed bin Ebi'l l - Havari'nin hayat hikayesinde de Süleyman'dan rivayeti münasebeti ile tekrar etmiştir.
Dördüncüsü: O, bir şahsın rivayet ettiği merfu hadisleri zikretmekle sözü uzatmış, o kimsenin adap ve ahlakını beyan etmeyi unutmuştur. Nitekim o Şu'be, Süfyan, İmam Malik, Abdurrahman bin Mehdi ve diğerlerini zikretmiştir. O, bunların her birinden onların merfu olarak rivayet ettikleri hadisleri de zikretmiştir. Malumdur ki kalpleri tedavi etme kasdedilen bu gibi
kitap, ancak o topluluğun ahlakını açıklamak için konulmuştur; hadisler için değil. Her sözün söyleneceği bir yer vardır. Sonra eğer zikrettiği hadisler
kitaba layık olan zühd hadislerinden olsa idi, neyse; ancak onlar çeşitli konulara aittir. Çoğu da ahkam ve zayıf hadislerdir. Yahutta çok hadis rivayet edenlerin garip hadisleri ile yetinse veyahut az rivayet edenlerin haklılıklarını belirtse idi - mesela Cüneyd Bağdadi'nin sadece bir merfu hadisinin olması gibi - bu güzel olabilirdi. Ancak o,
kitapla hiç alakası olmayan şeyler üzerinde uzun uzadıya durmuştur.
Beşincisi: O,
kitabında batıl ve mevzu birçok hadis zikretmiş; bununla da hadisini çoğaltmak ve rivayetlerini terviç etmek istemiştir. Bunların ise mevzu olduğunu açıklamamıştır. Malumdur ki kendilerini temize çıkarmak isteyenlerin çoğu sahih olanı ve olmayanı belirlememektedirler. Onların bunun üzerini örtmesi, doktorun hastayı aldatmasıdır, dürüstlük değildir.
Altıncısı: Hayat hikayelerini verirken neredeyse doğru bir mana ifade etmeyecek şekilde soğuk seciler yapmakta; bunu da özellikle tasavvuf sınırında yapmaktadır.
Yedincisi: Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasen, Şurayh, Süfyan, Şu'be, İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed bin Hanbel gibi büyüklere tasavvuf nisbet etmesi. Halbuki bu gibi kimselerin tasavvuftan haberleri yoktur.
Eğer biri: "bununla dünyada zahitliği kasdetmiştir, bunlar da zahittir" denirse, biz de şöyle deriz: Tasavvuf, erbabına göre belli bir mezheptir, sadece zühdle yetinilmez. Bilakis onun belli sıfat ve ahlakları vardır; erbabı onunla bilinirler. Eğer o, zühdden daha başka bir şey olmasa idi, bu gibi zatlardan onu kınamaları nakledilmezdi. Ebu Nuaym, îmam Şafii'nin hayatını verirken, ondan: "Tasavvuf tembelliğe dayalı bir şeydir. Eğer bir adam günün başında tasavvufla uğraşırsa, öğleye ahmak olarak çıkar" dediğini rivayet etmiştir. Ben, Telbisi îblis kitabında tasavvuf hakkında geniş geniş konuştum.
Sekizincisi: O,
kitabında anlattığı kimselerden uzun uzadıya sözler nakletmiştir ki onlara hiç gerek yoktur. Bazen bu sözlerin doğru bir manası olmuyor; mesela Haris Muhasibi ve Ahmed bin Asım'dan zikrettiklerinin çoğunluğu gibi, bazen de o söz bu
kitaba uygun düşmüyor. Bu ise tasnif sanatının kusurlarındandır. Bir musannif sözlerini ayıklamalı ve dikkatli olmalıdır; gece oduncusu gibi her şeyi toplamamalıdır. Ancak saf su kandırır, deniz değil.
Dokuzuncusu: Sufilerden öyle şeyler zikretmiştir ki onları yapmak caiz değildir. Çoğu zaman yeni başlayan ve ilmi olmayan bir kimse bunları işitir de güzel zanneder ve alır. Mesela Ebu Hamze es-Sufi'den rivayet edilen şey gibi; o, bir kuyuya düştü. İki adam gelip onu suya batırdılar. O da kendi iddiasına göre tevekküle ters düşeceği için ses çıkarmadı. İşte bu adamın bu gibi yerde ses çıkarmaması kendi aleyhinedir ki bu da helal değildir. Eğer o kimse tevekkülün manasını anlamış olsa idi o durumda yardım istemesine engel olmazdı. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Mekke'den gizli çıkması ve bir rehber tutup ondan bunu yapmasını istemesi, mağaraya sığınması ve Suraka'ya: "Bizden kimseye bahs etme" demesi onu tevekkülden çıkarmamıştı."'
Binaenaleyh tevekkül övgüye layık bir şeydir; yapılması mahzurlu değildir. Kuyuya düşen bu adamın ses çıkarmaması onun için mahzurludur. Bunun açıklaması da şöyledir: Allah teala insanoğlu için nefsini zararlı şeylerden men edecek ve kendisine menfaat sağlayacak aletler yaratmıştır. Eğer tevekkül için bunları kullanmazsa bu, tevekkülü bilmemek ve bunu koyan Allah'ın hikmetini reddetmek olur. Çünkü tevekkül sadece kalbin Allah'a dayanmasıdır; sebeplere sarılmamak onun gereklerinden değildir. Eğer bir insan acıkıp da bir şey yemese yahut muhtaç olsa da istemese veyahut çıplak kalsa da giymeyip ölse, cehenneme gider. Çünkü ona selamet yolu gösterilmiştir. Eğer oturur da o yola gitmezse, aleyhine çalışmış olur.
Muhammed bin Abdülbaki, Muhammed bin ... (aslında boş), Ebu Nuaym Ahmed bin Abdullah, Muhammed bin Abbas bin Eyyub, Abdurrahman bin Yunus er - Rakki, Mutarrif bin Mazenden, Süfyan es - Sevri diyor ki:
"Kim aç kalır da bir şey istemez ve ölürse, cehenneme girer".
Ben de derim ki: Öyleyse
kitap Ebu Hamze'nin: Bir aslan geldi beni çıkardı" demesine itibar edilmez. Çünkü eğer bu doğru ise, bu gibi şey tesadüfen olmuştur. Bazen de cahil bir kula Allah'ın bir lütfü olarak gerçekleşir. Allah'ın ona böyle lütfetmesi inkar edilemez. Ancak onun yaptığı hareket inkar edilir. O da Allah'ın kendisine emaneti olan ve korumasını emrettiği nefsinin aleyhine çalışmasıdır.
Nitekim Şibli'den de şöyle rivayet etmiştir: O bir elbise giydiği zaman onu yırtardı. İnsanların yararlanacağı ekmeği ve yiyecekleri ateşte yakardı. Kendisine bu sorulduğu zaman, delil olarak:
"Süleyman aleyhisselam atların bacaklarını ve boyunlarını silmeğe başladı" (Sad: 33) ayetini delil olarak getirirdi.
Bu ise gayet çirkin bir şeydir. Çünkü Süleyman aleyhisselam günahtan masum bir peygamber idi. O, ancak caiz olan bir şeyi yapmıştır. Tefsirde onun atların yelelerini ve bacaklarını sıvazladığı söylenmiştir. Atlara: Sen Allah yolundasın, demiştir.
1-Buhari, Kitabu Menakıbi'l - Ensar, babu hicretin Nebiyyi ve ashabihi ilel Medi-neti, hadis: 3906.
Eğer onları sinirlediği (öldürdüğü) ve insanlara yedirdiği söylenirse, o zaman at eti yemek caiz idi. Amma Şibli'den aktardığı bu hareketi bizim şeriatimizde yapmak caiz değildir. Çünkü Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem mal zayi etmeyi yasaklamıştır.
Ondan, çocuğu öldüğü zaman sakalını kazıdığı ve: "Annesi kaybolan bir şey için saçını kazıttı, ben de var olan bir şey için kazıtmışım, çok mudur?" demiştir.
Daha bunun gibi şer'an yasak olan saçma sapan şeyler anlatmıştır.
O, anlattığı kimselerin sıralamasında karışıklık yapmıştır; geride bırakılması uygun olanı başa almış, başa alınması uygun olanı geriye bırakmıştır. Bunu ashapta da diğerlerinde de yapmıştır. Onları ne faziletlerine göre ne de doğum sıralarına göre zikretmiştir. Ne de her memleket halkını bir yerde toplamıştır. Bazen bunu bir yerde yapmış, sonra tekrar edip karıştırmıştır. Özellikle
kitabın sonunda böyle şeyler yapmıştır. Neredeyse bir adam onun yerini bulamaz.
Eğer nakil ilminden haberdar olan bir kimse bu
kitabı gözden geçirirse, benim işaret ettiğim noktaları hemen fark eder.
Kaçırdığı şeylere gelince, en önemlileri şu üç şeydir:
Birincisi: O; zahitlerin efendisi, herkesin imamı ve halkın önderi olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i zikretmedi: Halbuki onun yoluna uyulmalı ve hali örnek alınmalıdır.
İkincisi: O; birçoklarını da terk etmiştir ki onlardan ibadet ettikleri ve bu hususta çok çalıştıkları nakledilmiştir. Bunların meşhurlarını kasdetmiştir demek caiz değildir. Çünkü o, zühdle bilinmeyen ve kendilerinden hiçbir şey nakledilmeyen birçok kimseyi de zikretmiştir. Bazen bir kimseyi zikretmiş; ondan sadece birkaç beyt şiir rivayet etmiştir. Onun bu hareketi herkesi alma niyetinde olduğunu gösterir ki, bu husustaki kusuru açıktır.
Üçüncüsü: O, abide kadınlardan ancak çok az sayıda kimselerden bahsetmiştir. Malumdur ki kadınlık kusurlarına rağmen abidelerden bahs etmek, bu hususta tembel erkekleri sıçrama yapmağa teşvik eder. Mesela Süfyan Sevri, Rabiatü'l Adeviye'den yararlanır ve onun kelamından edep öğrenirdi.
Ey mürid, senin bu salihlerin haberine ve hallerine dair isteğin sana yeterli bir
kitap yazmağa beni teşvik etti. Öyle bir
kitap ki maksadını hasıl etsin, hem Ebu Nuaym'in zikretmediği ve haklarında haber vermediği hem de onun vefatından sonra doğan kimseleri içine alsın; onun zikredip de onlardan bir şey nakletmediği ve onlarla uğraşmanın uygun olmayacağı ve bazılarının da daha önce dediğimiz gibi bu
kitaba uygun düşmeyeceği kimseleri de içine almasın.
KİTABI ORTAYA KOYMANIN AÇIKLANMASI VE DAYANDIĞI KURALLAR
Bu gibi
kitabı ortaya koymadan maksat; ilmi ile amel edenler, dünyaya kıymet vermeyenler, ahirete rağbet edenler, uyanarak ve iyi azıklar hazırlayarak ahirete istekli olanları zikretmek olduğundan ben de bu hali ile meşhur olanları zikrettim; sırf ilim ile meşhur olup da zühd ve ibadet ile meşhur olmayanları es geçtim.
Kitabıma "
Sıfatü's - Safve" adını koyunca, ona Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i zikrederek başlamayı uygun gördüm. Çünkü o, halkın en seçkini ve alemin önderidir.
Eğer biri: "Ondan önce diğer peygamberleri zikretseydin; çünkü onlar da seçkin
kimselerdir?" derse, cevap şudur:
Bu
kitabımız ancak kalpleri tedavi etmek, inceltmek ve ıslah etmek için ortaya konmuştur. Bize de peygamberlerden ancak birkaçının haberleri zikredilmiş,
kitabımıza münasip düşecek kimselerin haberleri nakledilmemiştir. Ancak kendilerini zorlu ibadete veren İsrailoğullarından birkaç abit ve Hz. İsa ile ashabından rahipliğe ait bazı şeyler bunun dışındadır. Bunların da kimisinin doğruluğu akla uzaktır, kimisi de bizim şeriatimizde men edilmiştir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ise peygamberlerin en faziletlisi, ümmeti ümmetlerin en hayırlısıdır. Onun şeriati de bütün şeriatlere hakimdir. İşte bunun için onu ve ümmetini zikretmekle yetindim.
KİTABIN TERTİBİ
Ben şimdi Allah'ın tevfik ve inayeti ile başlıyorum; önce veli ve salih kimselerin faziletine dair bir bölüm zikredecek, arkasından da Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i zikredecek, hal ve adaplarını ve onunla ilgili şeyleri şerh edecek, sonra da ashabından ibadetle meşhur ve zikir ve ibadetle alakalı bulunanları zikredeceğim. Sonra da onları faziletteki tabakalarına göre, daha sonra da aynı kanun üzere seçkin kadın sahabiyeleri zikredeceğim.
Arkalarından da tabiinleri ve tebe-i tabiinleri memleketlerindeki tabakalarına göre sıralayacağım.
Yeryüzünü fikrimle doğu ve batı olarak dolaştım, her cihetten bu
kitaba uygun düşecek olanların hepsini çıkardım. Öyle büyük memleket vardı ki içinde
kitabımıza uygun bir fert bulamadım. Her beldeyi ve tabakalarına göre tertiplerini gözetim altına aldım. Önce adı bilinen erkeklerle başladım, sonra da onlardan adları bilinmeyenleri zikrettim. O bitince aynı metot üzere o memleketin kadın abidelerini zikrettim. Bazen bir memlekette adları anılmayı değer erkek ve kadın akıllı deliler vardı ki, onları da zikrettim.
Bu sıralamayı da bunu isteyenlere kolaylık olsun diye yaptım. Bir daireye mutlaka bir merkez noktası lazım olduğu için ben de merkezimizin Bağdat olmasını daha evla gördüm. Ancak onu Mekke ve Medine'den önce zikredemedim. Çünkü o ikisinin büyük şerefi vardır. Önce Medine ile başladım; çünkü o, hicret yurdudur. Sonra da hemen arkasından ikinci olarak Mekke'yi getirdim. Sonra da Mekke'ye yakın olduğu için Taif'i zikrettim. Sonra Yemen'i de zikredip merkezimiz Bağdad'a döndüm. Oradan seçilenleri zikrettim. Oradan Medain'e geçtim.Vasıt'a kondum. Sonra Basra, sonra Übülle, sonra Abadan, sonra Tüster, sonra Şiraz, sonra Kirman, sonra Errecan, sonra Sicistan, sonra Deybül, sonra Bahreyn, sonra Yemame, sonra Dinever, sonra Hemedan, sonra Kazvin, sonra İsfehan, sonra Rey, sonra Damegan, sonra Bistam, sonra Nisabur, sonra Tus, sonra Herat, sonra Merv, sonra Belh, sonra Tirmiz, sonra Buhara, sonra Fergana, sonra da Nahşeb.
Sonra da memleket ve isimleri bilinmeyen doğu abitlerini zikrettim. Doğulular bitince merkezimize döndüm, oradan da batıya çıktım. Ukbera halkını, sonra Musul, sonra Barakalıları zikrettim. Sonra da Şam halkının tabakalarını, sonra Kudüslüleri, sonra Cebele halkını, sonra merkez ve sınır halklarını, sonra Şam abitlerinden memleketi bilinmeyenleri, sonra Askalan'ı, sonra Mısır'ı, sonra İskenderiye'yi, sonra Mağrib'i, sonra Cebele abitlerini, sonra Cezair abitlerini, sonra sahil abitlerini, sonra çölde yaşayanları, sonra da yeri belli olmayıp da yolda rastlanılanları zikrettim. Bunlardan kimilerine Mekke yolunda, kimilerine Arafat'ta, kimilerine tavafta, kimilerine gazada, kimilerine de yolculukta veyahut sefer esnasında rastlanılmıştır.
Sonra da ne ismi ne de yeri bilinmeyen abitleri zikrettim. Sonra büyük abideler gibi konuşan küçük kız çocuklarının haberlerini zirettim. Sonra cin abitlerinin haberlerinden bir miktar bahsettim.
Kitabı bununla bitirdim. Tevfik Allah'tandır.
Ben naklettiğim kimselerden ancak bu
kitaba layık olanını aktardım; her duyduğumu aktarmadım. Çünkü her şeyin bir sanatı vardır. Aklın sanatı da güzel seçimdir. Ben uygun olmayanı zikretmediğim gibi alim ve zahit suretinde görünüp de uyulmağa uygun olmayanları da zikretmedim. Bazen bu hususta kendilerinden hoş olmayan kelimeler ve güzel sözler sadır olan sufiler hakkında müsamaha gösterdim. Onların da güzel sözlerinden seçmeler yaptım. Çünkü hikmet mü'minin yitiğidir. Uygun olmayan şahıs ve sözleri ayıklamamıza, sakınmamıza ve atmamıza rağmen kitabımızda bin şahıstan çok kimse zikredilmiştir. Bunlardan erkeklerin sayısı sekiz yüzden çok fazla, kadınların sayısı da iki yüzden oldukça ziyadedir. Oysa Hilye kitabında hayat hikayeleri verilen erkeklerin sayısı altı yüze ulaşmamıştır. Hatta öyle kimseler zikretmiştir ki onlardan hiçbir şey nakletmemiştir. Bütün kitapta yirmi kadını zikrettiğini sanmıyorum.
Allah'tan bu takva sahiplerinin sözleri ile bizleri yararlandırmasını, yakin ehlinin derecelerine bizleri de ulaştırmasını niyaz ediyorum. Çünkü O buna layık ve buna kadirdir. ( Sıfatus Safve Allah dostları , sıfatüs safve kitap, Doç. Dr. Abdülvehhab Öztürk islami kitap satış , Sıfatüs safve kitabı, tercümesi , kahraman yayınları
)
EVLİYA VE SALİHLERİN FAZİLETİ
Kainattan maksat evliya ve Salihlerdir. Bilen ve ilmin hakikati ile amel eden onlardır.
Ebu Hureyre'den rivayete göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Gerçekten Allah teala şöyle buyurdu:
"Kim benim bir velime düşmanlık ederse ben de ona savaş ilan ederim. Kulum bana ona farz kıldığım şeyleri eda etmekten daha faziletli bir şeyle yaklaşmış değildir. Kulum nafilelerle de bana yaklaşır, nihayet onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Zatıma kasem ederim ki eğer benden bir şey isterse ona mutlaka veririm, eğer bana sığınırsa onu mutlaka korurum. Hiçbir şeyde, ölümü istemeyen ve benim de ona kötülük etmemi istemediğim mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki gibi tereddüt etmedim".
(2)
2. Buhari, Kutabu'r - Rikak, babut tevazu, hadis: 6502.
Enes bin Malik'ten, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den, Cebrail'den, aziz ve celil olan Rabbinden, diyor ki: .
"Kim bir velime hor bakarsa bana savaş ilan etmiş demektir. Hiçbir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki gibi tereddüt etmedim; ben ona kötülük etmek istemem; ne var ki bu kaçınılmazdır. Mü'min kullarımın içinde öyleleri vardır ki, bir çeşit ibadet etmek ister; ben de onu içine nefsini beğenme girip de onu bozamasın diye ondan men ederim. Bir kulum bana kendisine farz ettiğim şeyleri eda etmek gibi bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile işleyerek de yaklaşır, nihayet onu severim. Ben de kimi seversem onun kulağı, gözü, eli ve destekçisi olurum. Eğer benden isterse ona veririm, eğer bana samimi davranırsa ben de ona samimi davranırım. Kullarımdan öyleleri vardır ki onun imanını ancak fakirlik ıslah eder. Eğer ona geniş verirsem halini bozar. Kullarımdan öyleleri de vardır ki onun imanını ancak zenginlik ıslah eder. Eğer onu fakir edersem onu bozar. Kullarımdan öyleleri vardır ki imanını ancak hastalık ıslah eder. Eğer ona sağlık verirsem, onu bozar. Öyle mü'min kullarım vardır ki imanını ancak sağlık ıslah eder. Eğer onu hasta edersem, onu bozar. Şüphesiz ben kullarımı kalplerine göre idare ederim. Çünkü ben her şeyi bilenim ve her şeyden haberdarım".
Bu hadisi Abdülkerim el - Cezeri de Enes'ten kısaca rivayet etmiş ve onda şöyle demiştir:
"Ben veli kullarıma çok hızlı yardım ederim. Ben onlar için sinirlenen aslanın kızmasından daha çok kızarım".
(3)
Yine ondan, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
"Kullarımdan öyleleri vardır ki Allah için yemin etse, mutlaka onu yerine getirir".
(4)
Ata bin Yesar'dan: Musa aleyhisselam: "Ya Rabbi, senin Arşi'nin gölgesinde gölgelendireceğin ailen kimdir?" dedi. O da şöyle dedi: "Onlar; elleri temiz, kalpleri temiz kimselerdir. Onlardır ki benim celalim için sevişirler. Onlar ki ben zikredildiğim zaman onlar da zikredilir, onlar zikredildiği zaman ben de zikredilirim. Onlar darlıklarda abdesti bol alırlar. Kartallar nasıl yuvalarına dönerlerse onlar da zikrime öyle dönerler. Çocuk nasıl bütün insanları sevmek durumunda ise onlar da beni sevmek zorundadırlar. Haramlarım helal sayıldığı zaman sinirlenen kaplan gibi kızarlar".
Taberani, Ebu Ümame tarikinden, hadis: 7880.
3. Buhari, Kitabu'l - Cihad, babu kavlihi teala: Minel mü'minine ricalim sadaku, hadis: 2806; Müslim, Kitabu'l - Kasame, babu isbati'l - kısas fil esnan, hadis: 1675.
Vehb bin Munebbih'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah teala Musa ile kardeşi Harun'u Fir'avn'e gönderince onlara şöyle dedi:
"Onun süsü sizi şaşırtmasın. Gözlerinizi ona dikmeyin. Çünkü o dünya hayatının parıltısı ve lüks" erbabının ziynetidir. Eğer ben size, Fir'avn ona baktığı zaman gücünün size verdiğime yetmeyeceğini bileceği bir süs vermek istese idim, bunu şüphesiz yapardım. Ancak ben sizi ondan çekiyor ve ondan men ediyorum. İşte evliyalarıma da böyle yaparım. Ta ezelden onlar için hayırlısını istedim. Ben onları tıpkı koyunlarını tehlikeli otlaklardan uzaklaştıran şefkatli çoban gibi dünyanın nimetlerinden ve bolluğundan uzaklaştırıyorum. Develerini uyuz develerin yattığı yerden uzaklaştıran şefkatli deve çobanı gibi ben de onları dünyanın müreffeh hayatından uzaklaştırıyorum. Bu da o şeylerin benim nazarımda kıymetinin olmadığı içindir. İstiyorum ki onlar ikramımı dünya zedelemeden ve heva onları azdırmadan sağ salim ve tas tamam elde etsinler.
Bil ki kullar benim nazarımda dünyada zahitlik kadar hiçbir şeyle süslenmemişlerdir. Çünkü o, takva sahiplerinin süsüdür. Ondan onların üzerinde bir elbise vardır ki o sükunet ve huşu ile tanınırlar. Yüzlerinde secdeden bir sima vardır. İşte onlar benim gerçek, sahiden gerçek dostlarımdır. Onlarla karşılaştığın zaman, onlara kanadını indir. Kalbin ve dilinle onlara karşı kibirlenme. Bil ki kim bir veli kuluma hakaret eder yahut onu korkutursa, bana açıktan savaş ilan etmiş ve kendini karşıma çıkarmış ve beni buna davet etmiştir. Ben evliyalarıma en çabuk şekilde yardım ederim. Bana savaş ilan eden, karşımda durabileceğini mi zannediyor yahut düşmanlık edip de beni aciz bırakacağını mı zannediyor? Veyahut benimle savaşanlar beni geçeceklerini ve benden kaçacaklarını mı zannediyorlar? Ben onların dünya ve ahirette öçlerini alırım. Onlara yardımı başkasına bırakmam.
Yine ondan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Havariler, ey İsa, kendilerine korku ve keder olmayan Allah'ın velileri kimlerdir?" dediler. O da şöyle dedi: Onlar o kimselerdir ki insanlar dünyanın dışına bakarken onlar içine baktılar. İnsanlar dünyanın peşinine bakarken onlar veresiyesine baktılar. Dünyadan neyin onları öldürmesinden korktularsa onlar da onu öldürdüler. Neyin kendilerinin bırakacağını bildilerse onu bıraktılar. Böylece ondan çok alacakları yerde az aldılar. Onu zikredecekleri yerde unuttular. Ellerine geçeceklere sevinecekleri yerde üzüldüler. Ellerine geçen nimetini terk ettiler. Haksız yere kendilerini yükseltecek şeylerini alçaktılar. Dünya onların nazarında eskidi; artık ona yenilemezler. Dünya aralarında harap oldu; artık onu imar etmezler. Dünya kalplerinde öldü; artık onu diriltmezler. Onu yıkarak ahiretlerini yaparlar. Onu satarak onunla kendilerini ebedi yaşatacak şeyleri satın alırlar. Onu terk ettiler; terk ettiklerine sevindiler. Onu sattılar, satmakla da kâr ettiler. Dünya halkına baktılar; onların çarpıldıklarını ve başlarına ibretli olaylar geldiğini gördüler. Ölümü anmayı diri tuttular, hayatı anmayı öldürdüler. Onlar Allah'ı severler, O'nun zikrini de severler. O'nun nuru ışığı ile nurlanırlar. Onların haberleri acayiptir. Acayip haber onların yanındadır.
Kitap onlarla kaim oldu, onlar da kitapla kaim oldular. Kitap onlarla konuştu, onlar da kitapla konuştular.
Kitap onlarla bilindi, onlar da
kitapla bilindiler. Dünyadan nail olduklarına itibar etmezler. Elde ettiklerinin yanı sıra elde edecek bir şey, umduklarından başka umacak bir şey, sakındıklarından başka korkacak bir şey görmezler (İmam Ahmed rivayet etmiştir).
(5)
Ka'bu'l - Ahbar'dan, şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Nuh aleyhisselam'dan sonra yeryüzünde hep on dört kimse olmuştur ki azap onlarla defedilir" (İmam Ahmed rivayet etmiştir).
16'
İbn Uyeyne'den, şöyle dediği rivayet edilmiştir: İyiler anıldığı zaman rahmet iner.
Muhammed bin Yunus da: Kalp için salihlerin anılmasından daha yararlı bir şey görmedim, demiştir.
îmam Ahmed, Müsned, 3/ 398.
imam Ahmed, Müsned, 1/271.
Kahraman Yayınları İbnül Cevzi Sıfatus Safve kitabı tanıtımı bitti.