Kitap İslam Yolu Şiratül İslam Tercümesi
Yazar Muhammed Bin Ebubekir
Şerh Eden Seyyid Alizade
Tercüme A.Faruk Meyan, Lutfullah Uyan
Yayınevi Berekat Yayınları
Kağıt - Cilt 2.Hamur kağıt - Ciltli
Sayfa - Ebat 575 sayfa - 17x24 cm
Berekat Yayınları, Şiratül İslam kitabı nı incelemektesiniz.
Şiratül İslam Tercümesi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İslam Yolu Şiratül İslam Tercümesi Seyyid Alizade
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ
HER HAYIR KAPISININ ANAHTARI BESMELE BAŞLIYALIM
KİTABA
YÜCE ALLAH İSMİYLE.
RAHMET KAPILARINI SEN BİZE AÇ YA RABBÎ!
ÜSTÜMÜZE BEREKET, MAĞFİRET SAÇ YA RABBÎ!
Azamet, Kibriya, Celâl, İzzet ve mutlak Hâkimiyyet sahibi, Allahü teâlâya, âlim kullarının nefesleri ve
kitablarındaki harfleri sayısınca, sevdiği ve beğendiği şekilde hamd ü senalar olsun. Muhabbetinin icâbı ile mahlukatı yaratmak dileyince, nuru ilk, vücûdu son peygamber olarak zuhur eden, iki cihan serveri, insanların ve cinlerin peygamberi, göklerde Ahmed, yerde Muhammed isimleri ile bilinen Peygamber efendimize, temiz Âline, hidâyet yıldızları olan Eshâbına, onlara tâbi' olanlara ve kıyamete kadar, bunların dîni ve izi üzere bulunanlara, Hak teâlânın veli kullarının kalblerinde ve dillerinde olan zikirler sayısınca salât ü selâm olsun!
«Ümmetimin âlimleri Benî İsrail'in peygamberleri gibidir» hadîs-i şerifine mazhar olan, bu son ve en mükemmel
İslâm dîninin, sayısız ve çok yüksek âlimleri, bu dînin zabtını ve devamını, bid'at ve reformdan korunmasını te'mîn etmek için, bir tarafdan
İslâm dînini fiilî cihâd, yanî i'lâ-yı kelimetullah için bütün dünyaya yaymak, insanları dünya ve âhırette mes'ûd etmek niyyetiyle canla başla uğraşırlarken, diğer taraftan sayısız ve çok değerli
kitablar yazmışlardır.
Berekât Kitabevi, bu kıymetli eserleri bugünkü
türkçeye çevirip neşretmekle büyük bir hizmeti yüklenmiş bulunuyor. Okumak ve dînini sağlam eserlerden öğrenmek istiyen temiz din kardeşlerimiz için, sağlam
kitab, güvenilir eser bulamama korkusu kalmamıştır.
Gerçekten bir yandan Asr-ı seâdetten uzaklaşmanın gönüllere olumsuz etkisi, kalblere zulmet perdelerinin gelmesi yetmeyip, masonların ve komünistlerin
İslâm dîni için değer sayılan her varlığı yıkmaya çalışmaları, İngiliz ve Haçlı ruhunun bu dîn-i mübîne bitmeyen buğz ve düşmanlığı tahribatını olanca hızı ile sürdürürken, diğer yandan İslâmda bozuk fırkaların zuhuru, hıristiyan ve yahûdî metodları ile,
islâm memleketlerinde meydana çıkan reformcu fikirlerin, mezhebsizlik bozuk yollarının, vehhâbîlik ismi altında
İslâm dışı sapık ve bozuk dinlerin, yayılma istidadı gösterişi, atalarının sağlam dînine bağlı olarak yaşamak istiyen, Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin devamı son Türk devletinin biz müslüman torunlarını kahrediyor, eziyor.
Aziz okuyucu kardeşlerim! İşte bu ezikliğin verdiği sorumluluk ağır yükünü bir parça hafifletmek, vatanıma, milletime, cem'iyyetime karşı vazifelerimi yapabilmek için, (en yüksek insan müslimandır) düsturunu benimseyerek, siz kardeşlerime,
islam yavrularına fâideli olmak arzusuyla yıllarca çalıştım. Yirmibeş yılı aşkın bir zamandır, Arabça, Farsça, Osmanlıca eserleri inceledim. Bu
kitablardan bir kısmını dilimize çevirip kalbi,
İslâmı öğrenmek ile tutuşan siz temiz Türk yavrularının okumasına sundum. Bu eserleri hem okuyunuz, hem okutunuz. Gemiyi en son terk eden kaptandır. Hepiniz bilgili, usta birer kaptan olursanız bu gemi batmaz ve terk edilmez, hattâ yara bile almaz. Ama yara almıştır. O halde sizin bilgi ve sevgi kardeşliği ile bir araya gelerek, elbirliği, güç birliği ile, hem gemiyi tamir etmek, hem de yolundan alıkoymamak gibi büyük, ciddî ve mes'uliyyetli bir göreviniz vardır. Bu vazifenizi başarıncıya kadar, durmak, yorulmak, bıkmak, usanmak yok. Kimi dinlenmekten zevk alır. Allahü teâlâ bize çalışmaktan, kendi dînini öğrenmek ve Öğretmekten, kendinden başka kimseye kul olmamaktan zevk almağı nasîb etsin!
İslâm dîninin garîb olduğu bu zamanda, mallarını, canlarını uğruna verdiği, bahçelerini, yurtlarını, hattâ çoluk çocuklarını bırakıp onu yüceltmek için başka ülkelere gittiği, çoğunun dönmeyip, şehâdet şerbetini şevkle içtiği atalarımızın torunu olmanın verdiği sorumluluk ve mükellefiyeti idrâk ve gereğini yapmak zamanı geldi ve geçiyor. Din bağından büyük bağ, Allah sevgisinden yüce sevgi, din kardeşliğinden sağlam kardeşlik, Ehl-i Sünnet itikadından güzel îtikad olmadığına göre: bunları te'mîn ile bir araya gelip sağlamlaşan ve yükselip başı göklere değen eski temel üzerine yeni binayı kim sarsabilir!
Aziz okuyucu kardeşlerim! Biz Ehl-i sünnetiz. Din için delilimiz dörttür:
Kitab, Sünnet, İcmâ' ve Kıyâs. Bunlardan birini kabul etmeyen, bil ki, mezhebsizdir, reformcudur. Gül bahçesindeki güller dururken, küllükte, çöplükte biten gülleri koklamayız!
İşte o gül bahçesinden, kokusu kıyamete kadar bitmiyecek bir gül! Tayfaları kaptan yapacak bir rehber! Bu elinizdeki
Şiratül islam Şerhi İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhend'nin (kuddise sirruh) Mektûbât isimli eşsiz
kitabında medh buyurduğu, îmân, akâid, amel, ahlâk ve İslâm dîninde aile, komşu, akraba ve cem'iyyetle ilgili örf ve âdet bilgilerinin sağlam kaynağı, dînimizin temel
kitablarındandır.
Şerhi ise, en kıymetli yüzotuz küsur
kitabdan istifâde ederek hazırlanmış, pek güzel bir eserdir. İstifâde edilen
kitabların isimleri,
şerh edilen mevzuların sonunda geçtiği gibi,
kitabın sonunda hatime kısmında da bir arada bildirilmektedir.
Bir müslümân için çok zaruri olan bu bilgilerle amel edilirse, insan olgunlaşır. Kul olmanın zevkini tadar. İmân ve ibâdeti, kulluğun borcu, vazifesi, hattâ hilkatinin icâbı bilir. Kalben, ruhen olgunlaşır. Hayâta bakışı, davranışları değişir. Nefs ve şeytanın zararlarını, aldatma ve hile yollarını sezer. Kendini İslâm dâiresinin içinde bulur.
Bu kıymetli kitab ve şerhleri hakkında, Kâtîb Çelebi Keşfü'z-Zünûn'un 1044 üncü sahîfesinde şöyle diyor:
ŞİRATÜ'L-İSLÂM: İmâm vaiz Rüknü'l-İslâm Muhammed bin Ebûbekr'in eseridir. Müellif İmâmzâde diye tanınmıştır. Hanefî mezhebi âlimlerindendir. Hicrî 573 (m. 1177) yılında vefat etmiştir. Çok fâideli pek nefîs bir
kitabdır. Bir cilddir. Altmışbir fasl üzere tertîb etmiştir.
Bunu, Mevlâ Ya'kub bin Seyyid Alî çok güzel, pek fâideli bir şekilde şerh etmiştir. 931 (m. 1524) vefat etmiştir. Bu
şerhin ismini, «Mefâtihu'l-cinân ve mesâbîhu'l-cenân», ya'nî Cennetlerin anahtarları gönüllerin kandilleri vermiştir. Şerh edenlerden biri de, Şeyh Yahya bin Yahşi bin Bahşî ibni İbrâhîm-i Rûmî'dir. Bu şerh memzûc olup Seyyid Alîzâde'nin şerhinden kısadır.
Şerh edenlerden biri de, Kurd efendi diye tanınan şeyh Muhammed bin Ömer'dir.
Şerhin ismini «Mürşidü'l-enâm ilâ dâri's-selâm fî
Şiratülİslâm » vermiştir. İki cilddir.»
Osmanlı Müellifleri
kitabının birinci cild 464.cü sahifesinde diyor ki: Ya'kub efendi (Seyyid Alîzâde), âlimler arasında meşhur ve makbul bir eser olan
Şiratül islam'ın faziletli şarihidir. Gülistan'ı da arabca olarak şerh etmiştir. Diğer eserleri: Seyyid Şerifin şerh-i ferâizine haşiye, Ecvibe alâ şerh-i Miftâh li Kara Seyyidî, «Hâşiye-i Şerh-i Dibace fî ilmi'n-nahv», Haşiye alâ Şerh-i Metâli'il envâr. İmâm Yâfiî'nin, (Mir'atü'l- cinân ve İbâretü'l-yekazân) isimli büyük târihini de kısaltmıştır. Hacc-ı şerifi îfâdan dönüşü sırasında 931 (m. 1524) de vefat etmiştir. Şir'a şerhi basılmıştır.
Biz bu
tercümeyi, hicrî 1273 (m. 1856) yılında, Sultan gazı Abdulmecid hân zamanında, Matbaa-yı Âmirede, Muhammed Recâî'nin nezâretinde basılmış nüshadan yaptık. Eserin aslı da,
şerhi de arabcadır.
Terceme ederken, mümkün mertebe eserin üslûbuna bağlı kaldık. İnşâallahü teâlâ, müellif ve sarihin muradına uygun bir
tercüme olmuştur.
Terceme eserlerimizi okuyup, ifâdelerini beğenen din kardeşlerimizin memnûniyyet ve teşekkürleri, bu cinsten kıymetli eserleri türkçeye çevirme gayret ve isteğimizde cesaretimizi artırıyor.
Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) buyurur: «Biz zelîl, aşağı bir kavim idik. Allahü teâlâ, bizi, İslâm dîni ile azız, kuvvetli ve hâkim eyledi, izzet ve şerefi, Allahü teâlânın bizi aziz ettiğinden başkasında ararsak, Allahü teâlâ, bizi, eskisinden daha zelil eder. Bu manidar ve büyük söz, her devir müslümanları ve özellikle bizim için bir düstur olmalıdır.
Şir'atü'l-İslâm, İslâm yolu demektir. Seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ'nın (kuddise sirruh), Râbıta-i şerife risalesi, elliyedinci sahîfesinde buyuruyor ki:
Şeriat, ya'nî İslâmiyyet, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vâsıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların dünyâ ve âhirette rahat ve mes'ûd olmalarını sağlayan, usûl ve kaidelerdir. Bütün üstünlükler, fâideli şeyler, İslâmiyyetin içindedir. Eski şeriatların, görünür, görünmez bütün iyiliklerini, İslâmiyyet, kendinde toplamıştır. Bütün saadetler, muvaffakiyetler ondadır. Yanılmıyan, şaşırmıyan akılların kabul edeceği esaslardan ve ahlâktan ibarettir.
Yaradılışında kusursuz olanlar, onu red etmez ve nefret etmez. Şeriatin içinde hiçbir zarar yoktur. İslâmiyyetin dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz. İslâmiyyetin dışında bir menfaat düşünmek, serabdan şerab beklemek gibidir. Şeriat, memleketleri i'mâr, insanları terfihi emreylemekte, Allahü teâlânın emirlerine saygı göstermeyi ve mahlûklara merhameti istemektedir. Her mahlûka karşı mes'ûliyyet taşımaktadır. Nefsin temizlenmesini te'min etmekte, kötü huyları, iyi huylardan ayırmaktadır. İyi huylu olmayı emredip, kötü huyları, şiddetle red ve yasak eder. Her cihetten iffeti ve hayayı emreder. Tam sıhhatli olmaya cebr eder. Tenbelliği, boş vakit geçirmeği red ve men' eder. Zirâati, ticâreti ve san'atı, kat'i olarak emr eder. İlme, fenne, tekniğe, endüstriye, lâyık olduğu üzere, ehemmiyet verir. İnsanların yardımlaşmasını, birbirlerine hizmet etmesini ehemmiyetle istemektedir. Dini ve vatanı başka olanların, canlarını ve mallarını ve namuslarını korumaya cebr edip, bunlara ilişmeği men' eder. Ferdlerin, evlâdın, ailenin ve milletlerin haklarını ve idarelerini öğretmekte, dirilere, geçmişlere, geleceklere karşı bir hak ve mes'ûliyyet gözetmektedir. Seâdet-i dâreyni, ya'nî dünyâ ve âhıret saadetini câmi'dir.
Başka dinler böyle değildir. Başka dinlerin hepsi bozulmuş, ilahı hükümler yerine, insan kafasından çıkan formüller yer almıştır. Bunun için, lâ yetegayyer olamamış, ilerliyen, değişen hayat karşısında, şekiller ve ölü kelimeler hâlinde kalmışlardır. Allahü teâlâ, İslâm dinini; hayâtın yürümesini, ihtiyaçların değişmesini karşılayacak, terakkileri sağlıyacak esaslar üzerine kurmuştur. Şeriate, orta çağın ihtiyaçları üzerine kurulmuş, değişmez hükümlerdir demek, İslâm dînine iftira etmektir. Bunu ancak,
İslâm hukukunu dışardan gören, içinden haberi olmıyan, kör, câhil veya din düşmanı, inadcı ve yalancı kâfirler söyler. Bunlar
fıkıh kitablarını, kendi sözleri gibi, derme çatma sanıyor, Şerîate, şekil ve kalıp hâlinde ölü kelimelerdir diyorlar. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına böyle saldırmak, dinden ne kadar habersiz, ne kadar bilgisiz olduğunu göstermektedir. Dünyânın her tarafında, bugün, adaletin tatbikında görülen bozukluk, düzensizlik, hep ilâhi adaletten, İslâm hükümlerinden ayrılmanın neticesi değil midir? İslâmiyyet, insanların mukadderatını, muayyen, müstekar, hiç değişmiyecek olan sağlam bir adalet temeline bağlamış, diktatörlerin, zâlimlerin, câhillerin, şahısları ve zümreleri kayıran veya ezen, birbirine uymıyan kanunlar yapmalarına hacet bırakmamıştır. Halkın mukadderatını, tesadüfe, şansa değil, beyaza, siyaha ve doğuya, batıya yayılan eşit haklara, âdil hükümlere bağlamıştır. Fıkıh, şeriat kitabları, orta çağın kaidelerini ve her asırdaki zâlimlerin, sarhoşların, taklidçilerin kanunlarını değil, her terakkideki, her ilerlemedeki zorlukları çözen, her çağda huzur ve saadeti sağlıyan ilâhî hükümleri bildirmektedir.
İslâm dîni, insanların hem ruhî, hem de maddî refahını te'mîn edecek bir şeriat getirmiştir. Bu şerîat, sâdece, ferdle Allah arasında rabıta kurmakla kalmayıp, ferdin, bir topluma, hattâ insanlık camiasına karşı haklarını ve vazifelerini şümullü olarak tanzim eder, hep ileriyi gösterir. İleriyi ister ve ilericidir. İlericiliğin ve dinamizmin mümessilidir. Bu şerîat, insan ruhunu ve bütün insanlığı sevk ve idare edecek prensiblerden ibarettir. Sosyal adalet esasları üzerine kurulmuştur. Bu şerîatte sınıflaşma yoktur. Herkes eşit haklara, aynı itibâra sâhibdir. Ferdin, muayyen bir topluluğun, hattâ yalnız müslimanların değil, bütün insanlığın, hür ve medenî bir hayat seviyesine ulaşmasını emr etmekte, bunun için de, sosyal adaleti esas tutmaktadır. O halde, «İslâm dîni, yalnız bir vicdan işi olarak kalmalı, [hıristiyanlık gibi] Allah'la kul arasında gizli bir bağlılıktan ileri gitmemeli) demek. İslâmiyyeti yok etmek, yasak etmek olmaz mı? Bu ise lâyıklığa aykırı değil midir? Din serbestliği mi, din düşmanlığı mı olur?»
İşte hazret-i Ömer'in (radıyallahü anh) yukarıdaki sözünün ve terceme ettiğimiz kitabın ismindeki Şir'a sözünün kısaca açıklaması budur. Allahü teâlâ bizi Ehl-i sünnet mezhebinde yaşatsın ve öldürsün. Kendi sevgisini. Habîbinin, Ehl-i beytinin, Eshâbının ve onlara uyan Tabiîn ve Tebe-i tabiînin, âlim ve velî kullarının sevgisini kalblerimizde arttırsın. Kıyamette mezheb imamlarının eshâbı arasında bulundursun. Âmin yâ Rabbel âlemin. ( Şiratül İslam , berekat yayınevi , seyyid alizade , şiratül İslam tercümesi , şiratül İslam tercümesi kitabı , a.faruk meyan şiratül islam , şiratül İslam islam yolu , şiratül islam , tercümesi , berekat yayınları
)
A.Fârûk Meyan
1 Muharrem 1399 Cum'a
ŞERH EDENİN ÖNSÖZÜ
Kullarına doğru ve açık bir yol olan
İSLÂM ni'metini bağışlayan,
Kitâb ve -Sünnet'i önlerine parlak bir ışık olarak koyan, îmân etmelerine hidâyet ederek, bildirdiği dîne büyük topluluklar hâlinde girmelerini sağlayan Allahü teâla'ya hamd olsun. Kendisine uyanların, gösterdiği yolda gidenlerin, onu candan sevenlerin kurtulduğu; lisânından sıdk pınarının akdığı, beyânında hakikat nurlarının parladığı Muhammed aleyhisselâm'a ve O'nun, imân bilgilerinin dolunayları, irfan âlemlerinin güneşleri gibi olan Âline ve Eshâbına, yeryüzünde bitki yeşerdiği, gökyüzünde yıldız parladığı sürece dualar, iyilikler olsun!
Zaîf, günahkâr, âciz, Rabbinin rahmetine muhtâc Ya'kûb bin Seyyid Alî (Allahü teâlâ bu ikisini afvetsin) der ki: Fen ve din âlimlerinin ileri gelenleri ilmin: sıfatların en şereflisi, ihsanların en büyüğü olduğunda ittifak etmişlerdir. Özellikle şerî ilimler ve dinî bilgiler, dünyâda ve âhiretde bütün yüce isteklerin en fâidelisi, büyüklük ve olgunluk bakımından en kıymetlisidir. Zira bu dinî bilgilerle dünyâda salâha, âhirette felaha kavuşulur. Bu dini bilgilerin anlatıldığı
kitablar arasında (
Şiratül islam ) çok yüce bir
kitab, çok üstün bir hitâbdır
Şiir :
Öyle bir
kitâb ki bu, nazmı pınara benzer,
Pırıl pırıl parıldar, içindeki cümleler;
Sözleri Ay üstüne, altın ile yazılsa,
Olgunluğu yönünden, lâyık olur dediler.
İçinde Nebî sözü, sünnet-i seniyyeler,
Alâmet, işaretler, Cennet içre Cennetler;
Bu
kitabın içinde, daha neler var neler,
Kalblere te'sir eder, ruhları ma'nen besler.
Ne güzel söylenmiştir.
Nazm :
Bu çok kıymetli
kitâb, lâfzan inci gibidir
Satırların herbiri nurlu dense yeridir.
Her cümlenin ma'nâsı yüksekdir öbüründen
Kıymeti çok büyükdür, sanki zaman gibidir.
Onun güzelliğini ifâdeden, âciz dil,
Ömrüm oldukça övsem yine bitiremem bil.
Asrının tek incisi, parıldayan ışığı,
Sapık yola götürmez, ilme olan âşığı.
Beyt :
Her tür san'at kullanılsa, güzelliği dile gelmez,
Uğraşarak zaman biter, vasfı yine bitirilmez .
Ayrıca, bu kitabın şanı ve makamının büyüklüğü, onun yüksek kabiliyetli kimselerin eline geçmesini gerektiriyordu. Şu kadar var ki bu kitab, değerini bilmeyen kimselerin eli altına düşmüş, anlayışsız kimselerin hücumlarına mâruz kalmıştı. İşte bu durum beni onun lâfızlarından zor, müşkil olanlarını açıklamağa, kasd edilen ma'nânın açığa çıkması için gerekli şerhe girişmeğe sevk ediyordu. Ancak yaratılışındaki donukluk ve düşünce gücümdeki uyuşukluktan ileri gelen ifade za'fı ve teşebbüs aczi, bu işe ciddiyetle girişmekten beni alıkoyuyordu.
Kendi kendime :
Bu fikir karışıklığı içinde yüce Anka kuşunu ele geçirmek nerede diyordum! Sonra işaretini farz-ı ayn kabul ettiğim hocamın emrini, başüstüne diyerek,-kabul ettim. Mu'teber tefsir ve
hadîs kitabları ile diğer meşhur
kitabları iyice araştırdım. Şerhine giriştiğim
Şir'atü'l İslam kitabının metnine, meramına uygun, altın-gümüş gibi kıymetli ifâdeleri o hazînelerden çıkardım.
Kitabdaki rumuzlarda işaret edilen düğümleri çözdüm. Kapalı sırları açığa çıkardım. Gizli kalmış nurları izhâr ettim. Hikâyeleri olduğu gibi aldım. Rivayetlerin vadilerini baştan başa kat'ettim. Her sözün evvelinde veya sonunda okuyucuya delîl olması, güveninin artması için alındığı
kitabların isimlerini
yazdım. Böylece elhamdülillah Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şeriflerin en güzel örneklerini içine alan. saf ve güzel ilim incilerini kendisinde toplayan bu şerh meydana geldi. Bu şerhe, haber bahçelerinin anahtarlarını, seçilmiş kimselerin gönüllerindeki nurları-aksettirdiği için Mefâtîhu'l-cinân ve mesâbîhu'l-cenân ismini verdim.
Şiir :
Bu
kitabda hakikatin sırları bir aradadır
Bu
kitabda tarikatın hakikati ortadadır.
Onu görmekle bizim gözlerimiz aydınlanır
Onun ma'nâlarından kulaklarımız hoşlanır.
Güzel çiçek bahçeleri onun inci sözündedir,
Onun, yakîn pınarından doğan nehirleri vardır.
Karanlıklar gibi olan lâfz örtüsü altından
İlâhî ilmin nurları herkese parlamaktadır.
Ey gerçeği istiyenler! Sizin meramınız budur
Merama kavuşmak için gayret ve yarış lâzımdır.
Bu
şerhi okuyan insaflı âlimlerden şerhde bulabilecekleri ardarda gelen hatâlardan beni ma'zûr görmeleri umulur. Zîra hatâ ve unutmak, insanoğlunun kaçınılmaz hâllerindendir. Bunun için İbni Abbâs (radıyallahü anhümâ) «İnsanların evveli, unutanların evvelidir» buyurmuştur. Allahü teâlâ bizi doğru yazmağa muvaffak ve sırf kendi rızâsı için yazmakda sabit kılsın. Bunun için Onun rahmet deryasından doya doya içmeği, bereket ve feyzini üzerimize boşaltmasını istiyoruz. Bunu yazanın, okuyanın ve diğer isteklilerin fâidelenmelerini diliyoruz. Zîra her türlü hayrın sahibi ve ihsan edicisi Cenâb-ı Hak'dır.
Ey Rabbimiz! yaptıklarımızı kabul et. Elbette sen her şeyi duyucu ve bilicisin. Tevbelerimizi kabul et. Muhakkak ki, sen tevbeleri çok kabul edici ve çok rahmet edicisin. Bize sapıkların değil, ni'met verdiklerinin, gadab etmediklerinin doğru yolunu göster. Âmin.
MUSANNİFİN ÖNSÖZÜ
Şir'atü'l İslâm kitabının metnini yazan faziletli, yüksek arzulu, büyük âlimlerin önderi ve aralarında Rüknü'i-İslâm diye meşhur olan Muhammed bin Ebî Bekr (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: «Bize hissi ve aklî delillerle kendisini tanıma imkânı veren ve ikram olarak mâlî ve bedenî çeşidli ibâdetlerle, emir ve yasaklarla kendisine kul olmamızı isteyen, dünyâ ve âhıretde salâh bulmamız için İslâm yolunu bildiren Allahü teâlâ'ya hamd olsun. Bütün işlerinden Allahü teâlâ'nıri razı olduğu, bizi güzel ahlâkı ile Dârü's-selâma sevk eden Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm'a ve onun Âline, gökde şimşeklerin çaktığı ve bulutlardan yağmur yağdığı müddetçe salât olsun.» Dârü's-selâm, selâmet yurdu ya'nî Cennet demektir. Cennet ehli her çeşid elem ve âfetden emindirler. Cennet bekçileri Cehnetdekilere: «Selâm, kurtuluş, emniyet sizin üzerinize olsun. Temiz oldunuz» derler.
Cennetdekilerin kavuştuğu en şerefli ikram olan Hak teâlâ'yı rü'yet zamanında, Yâsîn süresinde bildirildiği üzere, Allahü teâlâ selâm verecekdir. Bu yönden de Cennet, Dârü's-selâm olmaktadır. Bir de selâm, Allahü teâlâ'nın ismidir. Dârü's-selâm şeklinde tamlama yapılması Nâkatu'l-lah [Allah'ın devesi] gibi olup selâmet yurdu olan Cennetin şerefini bildirmektedir. Resûlullah'a salât olsun demek, onun yücelmesini, isminin yükselmesini, da'vetinin her yerde duyulmasını, şerî'atinin devamlı olmasını, âhıretde ümmetine şefaatçi olmasını, ecr ve sevabının kat kat artmasını Allahü teâlâ'dan istemek demekdir. Resûlullah'ın Âli demek, ona uyanlar ya'nî mü'minler demektir. Yalnız ehl-i beyt ma'nasına değildir. Çünki Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) : «Bana salâvat okuduğunuz zaman genelleştiriniz» buyurmuşdur. Resûlullah'a ve Âline gökde şimşeklerin çaktığı ve bulutlardan yağmur yağdığı müddetçe salât olsun demek, dünyâ durdukça Resûlullah'a ve ona uyan mü'minlere dualar, iyilikler olsun demektir.
ŞİR'ATÜ'L İSLÂM TERCÜMESİ FİHRİSTİ
Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymak
İmân bilgileri
İlimde ve amelde orta yola yönelmelidir
Kaderiyye
Bidat ehli
Amellerde niyyet
İlim öğrenme ve öğretmenin sünnetleri
Nasihat verici din hocasının alâmetleri
Kuranı kerimin fazileti
Kur'ânı kerim okumanın sünnetleri
Kurân-ı kerimi kendi görüşüne göre tevil etmek
Kurân-ı kerim okumadaki müstehablar
Mushaf-ı şerif yazma âdabı
Abdestin sünnet ve edebleri
Gusul abdesti, teyemmüm ve sünnetleri
Namazın sünnetlerinin fazileti
Ezanın sünnetleri
Mescidlerin fazileti
Mescidlere gitmenin sünnetleri
Cemaatle namazın fazileti
İmamlık yapmak
Namaz kılanın dikkat edeceği edebler
Namazın edebleri
Nafile ibâdetlerin fazileti ve çeşitleri
Regâib gecesi namazı
Berât gecesi namazı
Kadir gecesi namazı
Cum'a ve sünnetleri
Fıtır ve Kurban bayramları ve sünnetleri
Yağmur duası, güneş ve ay tutulmasındaki sünnet ve dualar
Zikrin sünnetleri
Mahlûkâtın seyyidine (sallâllahü aleyhi ve sellem) salavât-ı şerife getirmenin fazileti
İstiğfarın sünnet ve edebleri
Duanın sünnet ve edebleri
Zekât, sadaka ve sünnetleri
Dilenmenin sünnet ve edebleri
Orucun sünnet ve faziletleri
Ramazân-ı şerif orucunun sünnetleri
Hac
Aşûra gününün edebleri
Kurban ve sünnetleri
Helâl rızk için çalışmak
Yemenin ve içmenin sünnetleri
Bâzı yiyecek, içecek ve meyvelerin, fazileti
Su içmenin sünnet ve edebleri
Elbise giymenin sünnetleri ve edebleri
Mesken ve binanın sünnetleri
Yürümenin sünnet ve edebleri
Konuşmanın sünnet ve edebleri
Yalan
Ta'rîz ve kinayeli ifâde kullanmak
İstiare
Muâraza, cidal, hiciv, gıybet
Gıybet, zinadan şiddetlidir
Gıybet, sevâbları ateşin odunu yediğ'i gibi yer
Gıybet edeni dinlememelidir
Nemime
Fuhuş söz söylemek ve sövmek
Lanet etmek
Yemin etmek
Boş konuşmak
Medh etmek
Şaka
Konuşmanın edeb ve incelikleri
Çok gülmek
Aksırmak ve cevâbı
Yatmanın, uyumanın sünnet ve edebleri
Resûlüllah'ı rü'yada görmek
Yatsıdan sonra konuşmamak
Uykudan uyanmak
Kaylule
Teheccüd
Rü'yasını anlatmak ve tabir ettirmek
Yolculuğun sünnet ve edebleri
Hayvana binmek
Yol arkadaşı
Taun hastalığı
Yolculuktan dönme
Sohbet ve muaşeret edebleri
Müdârâ
Kızınca ne yapmalı
İnsanlara, hallerine göre muamele edilir
Tevazu
Büyüklere saygı
Dostluk ve kardeşliğin sünnetleri
İsâr
Vefâ
İnsanlarla oturmanın sünnetleri
İstemenin edebleri
İstişare etmek
Din kardeşlerine ziyafet, sünnet ve edebleri
Davete icabet
Komşu hakkı
Evliliğin sünnetleri, fazileti ve hakları
İki bayram arası nikâh
Düğün
Velîme
Dinimizde livata yapmanın hükmü ve cezası
Akika kurbanı
Sünnet etmek
Çocuğuna güzel isim koymak
Künye ve lâkab
Erkekle hanımı arasındaki adâb-ı muaşeret
Kadının kocası üzerindeki hakları
Yabancı kadınlarla görüşmenin edebleri
Ana-baba hakkı ve bunu gözetmenin sünnet ve edebleri
Akraba hakkı
Köle ve hizmetçilerin hakları
Diğer insanların hakları
Hayvanların ve kuşların hakkı
Emr-i ma'rûf ve nehy-i münkerin sünnetleri
Emr-i ma'rûf un şartları
Kadılık, emirlik, fetva ve diğerlerinin hakları
Cihâd'ın sünnet ve edebleri
Hasta mü'minlerin sünnetleri
Büyü
Göz değmesi = Nazar
Hacamat olmak
Hasta yoklamanın sünnetleri, hasta hakları ve cenaze namazı, kefenleme ve defnin edebleri
Vasiyyetname nasıl yazılır?
Cenaze yıkamak
Hatime
Berekat Yayınları, Şiratül İslam tercümesi kitabını incele diniz.