Kitap Ayet ve Hadislerle İslami Hayat
Yazar İzzedin Belik
Tercüme Prof. Dr. Vecdi Akyüz, İbrahim Cücük, Salim Öğüt
Yayınevi Ravza Yayınları
Kağıt - Cilt 2 .Hamur - Ciltli, 4 Cilt Takım
Sayfa - Ebat 2.106 sayfa - 16x24 cm
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
İslam bütün insanlığa gelmiş bir hidayet rehberidir. İnsanlık ancak İslamın gerçek anlamda anlaşılması, saadet asrındaki berraklığıyla yaşanmasıyla huzur bulacaktır.
Üstad İzzeddin Belik'in İslami Hayat adıyla Türkçe'ye kazandırılan Minhacüs-Salikin İsimli eseri İslamın bir bütün olarak anlaşılıp, gerek fert ve gerekse toplum hayatında daha iyi yaşanmasına vesile olacak çok değerli bir çalışmadır.
ÖNSÖZ
Bizleri İslâm'la şereflendiren, bizim için din olarak İslâm'ı seçen, ondan hoşnud ve razı olan, bize
müslüman adını koyan, bizi insanlar içerisinde en hayırlı ümmet kılan, sonra geldiğimiz halde başa geçiren, az işlediğimiz halde çok veren, her işimizde hayır kılan, bizleri sayısız nimetlere garkeden, bize eşyanın hakikatini öğreten ve yeryüzünün halifesi kılan Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun.
İslâm'ı Rabbirnizden bize taşıyan, onu hayatında nakış nakış yaşayan, yegane önderimiz, nümûne-i imtisâlimiz, uyarıcımız, müjdecimiz, kurtarıcımız, âlemlere Rahmet Peygamberi, insanlığın efendisi, en güzel ahlâk timsali, sevdiren nefret ettirmeyen, kolaylaştıran zorlaştırmayan, kendisini Hakk'a ve ümmetini irşada adayan, Yaratıcı'ya kullukla inananları mahlûka kulluktan kurtarıp gerçek hürriyetin doruğuna ulaştıran, Hak yolunda yılmayan, azmi elden bırakmayan, şahsî konularda son derece müsamahalı iken, dinî ölçüler karşısında fevkalâde duyarlı olan ve asla taviz vermeyen; kızı da olsa hiçbir kimseyi şeriatın üstünde görmeyen, insana insan olduğu için değer veren, renk, ırk, dil ve coğrafya ayırımı yapmadan bütün insanları tarak dişleri gibi eşit gören ve bütün insanlığa üstünlüğün ancak takvada, Hakk'a itaat ve halka hizmette olduğunu haykıran, her türlü hurafe ve çıkar sistemlerine karşı amansız mücadele veren, imanı Allah'a (c.c.) imanla yanyana zikredilen, itaati Allah'a (c.c.) itaatle eş tutulan, adı ebediyete kadar bütün dünya semalarında yükselen
kul peygamber Abdullah'ın öksüz oğlu Âmine'den doğma Hz. Muhammed efendimize sonsuz salât ve selâm olsun.
Onun kutlu izinden yürüyen ve nesilden nesile bıraktığı kutsal emaneti bize taşıyan râşid halifelere, hicret arkadaşlarına, onları bağırlarına basan Ensâr'a, onları iyilik ve güzellikle takip eden nesillere, peygamberimizin gerçek varisleri din müctehid ve âlimlerimize, İslâm'ı dünyanın en uzak köşelerine ulaştırmak için canlarını ve mallarım Allah'a (c.c.) satan ve karşılığında cennete ve rızâya talip olan şehit ve gazilerimize, dini öğrenmek ve öğretmek, onu anlamak, yaşamak ve yaşatmak için ömürlerini bu yolda vakfetmiş olan hocalarımıza, mürşidlerimize, bizlere içinde bulunduğumuz imkânları hazırlayan eslâfımıza, üzerimizde hakkı bulunan bütün geçmişlerimize Allah'tan (c.c.) rahmet ve mağfiret diliyor; bizleri onlara hayırlı halef kılmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.
Elinizde bulunan ve her müslümanın
hayat kitabı olabilecek özelliğe sahip
Âyet ve Hadislerle islâmi Hayat adlı eserin neşri münasebetiyle bir iki noktaya temas etmek istiyorum:
İslâm'ın bütünlüğü: İslâm bir hayat dinidir ve onun nazarında hayat sadece dünya hayatından ibaret de değildir. Dolayısıyla onun getirdiği ve hayata yön veren esasların hem dünyayı hem de onun uzantısı olan âhireti kucaklaması tabiîdir. Ayrıca İslâm'ın âmentüsünde Rab, âlemlerin Rabbidir ve tektir. Mülk onundur; O'nun mülkü dışında kalan hiçbir yer ya da safha yoktur. Yegane yaratıcıdır. Dolayısıyla hayatın hiçbir safhasını O'nsuz düşünmek mümkün değildir. Her yerde ve her mekanda O varsa O'nun boyası da vardır. O'nun mülkünde başka saltanatlara, başka putlara, başka rablere yer yoktur. Bu itibarla dünyada yetki, ancak O'nun tanıması ile meşruiyet kazanır ve bu yetki hiçbir zaman niyabet anlamını öte aşmaz.
İslâm bir bütündür; parçalanamaz, bölünemez, kısmen kabul, kısmen de reddedilemez. O ya hep vardır; ya da hiç yoktur.
İslâm bir bütündür; bu bütünü şerî nasslar oluşturur. Bir misalle canlandırmak gerekirse İslâm'ı küçücük parçalardan oluşan bir mozayiğe benzetebiliriz. Mozayiğin belli bir parçası bütünü ifade edemeyeceği gibi, yalnız başına bir anlam da ifade etmeyebilir. Teker teker âyet ya da hadisler mozayiği oluşturan parçalara benzerler. Bunlar tek başlarına ele alındıkları zaman İslâm'ı anlatmak ya da onu temsil etmek bir tarafa, bazen bir anlam da ifade etmeyebilirler. O parçalar ancak kendi tabii yerlerine yerleştirildikleri zaman bir değer kazanır. O itibarla İslâm hakkında söz söyleyecek insanların İslâm'ın genel çerçevesine son derece vâkıf olmaları gerekir. Hiçbir zaman bir âyet ya da bir hadis bütün içerisinden cımbızla çekilip alınır gibi alınarak yola çıkılamaz; onun üzerine hüküm bina edilemez, 'ey insanlar dininiz budur, bununla amel edin' denemez. Genel görünümü yeşil olan bir mozayiği oluşturan parçalardan bazıları teker teker ele alındığında o mozayiğin genel rengine uymayabilir, hatta ona zıt dahi gözükebilir. Aynen verilen örnekte olduğu gibi nasslar teker teker ele alınıp tabiî ortamından soyutlanarak değerlendirilemez; aksi takdirde yanlış sonuçlara varmak kaçınılmaz olur, din denilen şey dinden uzaklaşma olabilir. Bu itibarla okuyucularımıza bu noktayı hatırlatmayı bir zaruret görüyoruz.
Dinî nasslara karşı küllî bir yaklaşım sergilenmelidir. Özellikle Hz. Peygamber'in (s.a.) hadisleri değerlendirilirken bu nokta asla gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bir uygulayıcı, bir müftî olarak Peygamber efendimiz çoğu kez içinde bulunduğu ortamı dikkate alarak, ortam ve muhatapların durumunun farklılığından dolayı, farklı çözümler, farklı hal çareleri beyan buyurmuşlardır. İşin hakikatini bilmeyen kimse bu meyanda vârid olan genel teşrîî hükümler getirmeyen, daha çok parantez içerisinde (senin için, senin hakkında) gibi kayıtlar içeren hadisler arasında hâşâ çelişki, ya da tutarsızlık bulunduğu zehabına kapılabilir.
Şurası unutulmamalıdır ki Hz. Peygamber (s.a.), ümmetinin dinî, içtimaî, iktisadî, siyâsî hasılı bütün problemleri karşısında tam bir hazık doktorun tavrını göstermiştir. Şikayetler aynı olabilir; ama bünyenin, çevrenin, havanın vb. farklılığı sebebiyle teşhis ve tedavinin farklı olması gerekir. Karnı ağrıyan herkese aynı ilaç verilmez. İyi bir doktor karnım ağrıyor diyen hastalarını iyice muayene eder, onların bünye özelliklerini dikkatte alır, ne yiyip içtiklerini sorar, üşütüp üşütmediklerini öğrenir, bütün bunlardan sonra herbirine farklı teşhisler kor ve farklı tedavi şekilleri uygular. Hz. Peygamber'in (s.a.) yirmi üç yıllık risâlet hayatına iyice vakıf olanlar onun da İşte böyle davrandığım görürler.
O zaman şöyle bir soru çıkıyor: Yani Hz. Peygamber'in istisnasız bütün hadisleri evrensel değil midir? Başka bir ifade ile her müslüman dünyanın neresinde ve hangi zamanda olursa olsun meselâ bir
kitaptan okuduğu —bu takvim yaprağı da olabilir— bir hadisle amel edemez mi? Zaman-mekan kaydı aranmaksızın, vürûd sebeplerine bakılmaksızın, parantez içerisinde şahsa özel kaydı bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, bizzat Hz. Peygamber'in (s.a.) kendi idealini dahi yansıtmadığına aldırış edilmeksizin
[1] her hadisle her müslüman amel edebilir ve o hadisin muhtevası bütün müslümanlara ve bütün zaman ve mekanlara teşmil edilerek evrenselleştirilebilir mi? Meselâ bir soru ile konuya biraz açıklık getirmek istersek "En hayırlı amel hangisidir?" sorusunun cevabını hadis
kitaplarından ararsak karşımıza ne çıkar. Soruyu biz böyle mi sormalıyız, yoksa ona "Benim için amellerin en hayırlısı hangisidir?" diye bir izafiyet mi vermeliyiz. Keza "En uygun zikir şekli ne olmalıdır?" sorusunun cevabını hadislerden nasıl bulacağız. Yoksa soruyu "Benim için en uygun zikir şekli nasıl olmalıdır?" şeklinde değiştirelim mi? Hz. Peygamber'in çeşitli sahabîlere öğrettiği zikirlerin hepsini toplayarak öyle mi zikretmeliyim, yoksa acaba bana uygun bir zikir şekli var mı?
İşte burada din âlim ve mürşidlerinin önemi ortaya çıkıyor. İslâmî nassları kendi bütünlüğü içerisinde değerlendiren, onun genel çerçevesine vâkıf olan, genel teşrîî hükümler getiren nasslar ile özel çözümler getiren ve “
kadâyâ ayan” tabir edilen nassları birbirinden ayıran ve şerî maksatları kavramış olan bu yetişmiş insanlar Hz. Peygamber'in (s.a.) teşrî dönemindeki tavrını bu kez yine aynı hazık tabib tavrı ile göstereceklerdir. Bunlar, zamanımızın çok daha kompleks olan problemlerini doğru tesbit etmek ve sonra da onlar için uygun çözümler aramak, mevcut son derece zenginliğe sahip İslâm'ın temel kaynaklarından, asırların birikiminden, engin tecrübesinden istifade ile, zaman mekan ve bünye... şartlarını göz önünde bulundurarak gerekli ilaçlan belirlemek ya da bulmak, yeni tedavi yöntemleri geliştirmek durumundadırlar.
Eğer böyle yapılmaz da her karnı ağrıyan için nasıl olsa Allah (c.c.) buyruğudur, Peygamber sözüdür diye hep aynı ilaç verilecek olursa, bu tutumun, arkasından çok vahim sonuçlar doğuracağı ortadadır. Kısaca söylemek gerekirse, hayata yön vermek durumunda olan din, ehil olmayan müntesiplerinin elinde sanki onu dondurmak için gelmiş olacaktır,
Rahmet Peygamberi sanki zahmet peygamberi halini alacaktır, kolaylık ve hoşgörü dini sanki zorluğun, güçlüğün ve katılığın sembolü haline gelecek insanlar şu iki şeyden birini tercih edeceklerdir:
Ya yaşamayı terkederek elinde kor tutar gibi itendi kafasında kalıba döktüğü ya da kendisine bel bağladığı insanların telkin ettiği dine (İslâm'a demiyoruz) sarılacak, kendi âleminde hayat ile memat arasında bir yaşantı sürecektir.
Ya da zaten yürüyen hayatın akışına kendisini iyice kaptıracak ve kendisine din diye takdim edilen şeylere sırt çevirmiş olmak için gerçek dini de mahkûm ederek onu da tamamen rafa kaldırmış olacaktır.
Her iki ucu da pislikli değnekten farklı olmayan bu durumdan ümmeti kurtaracak olanlar gerçek İslâm âlim ve mürşidleridir.
O zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: İslâm ümmeti ne yapıp yapıp mütehassıs İslâm doktorlarını yetiştirmek zorundadır. Onlar vahyin terütazeligini taşıyan ilâhî kaynaklarına ulaşacaklar ve ümmetin halihazırdaki ihtiyaçlarına uygun çözümler hazırlayacaklardır. Öbür taraftan her zaman ve mekanda kendilerine çokça ihtiyaç duyulacak olan çok sayıda pratisyen hekimlere de ihtiyaç olacaktır. Bunlar mütehassıs İslâm doktorları gibi belki temel kaynaklara ulaşamayacaklardır; o yüzden bunların ellerinde devamlı istifade edebilecekleri el
kitapları olmalıdır. Bu el
kitaplarında bilinmesi ve uygulanması zarurî olan bilgiler bulunmalı, taklid değil de
ittibâ' ruhunun uyandırılması, ayakta kalması ve canlandırılması için hükümler, ihtilâflardan arındırılmış bir vaziyette
bizzat nassların kendi ifadeleri ile verilmeye çalışılmalıdır.
Elinizdeki bu
kitap ilâhî vahiy ve sünnet hazinesinden derlenmiş işte böylesine özellikte bir
kitaptır.
2. Bu
kitapta yaptıklarımız:
Kitap, sadece
tercüme ile yetinilmemiş, katkılarımızla tercüme-telif mahiyetini almıştır. Bu katkılarımızı şu şekilde sıralamak mümkündür:
Hadisler tahric edilmiştir. Tahric işi genelde Concordance çerçevesi dahilinde
mütercimler tarafından yapılmış, diğerlerinin kaynakları ise tarafımızdan bulunmaya çalışılmıştır. Çok ender de olsa fihristler vasıtasıyla kaynağını bulamadığımız hadisler de olmuştur.
Türk okuyucularının ihtiyaçları ve
kitabın orjinalindeki bazı boşluklar dikkate alınarak bütünlüğü sağlayıcı ilaveler yapılmıştır.
Açıklamaya ihtiyaç gösteren âyet ve hadisler açıklanmış; müslüman kamuoyunda yanlış anlaşılan nasslar dinin genel maksatları doğrultusunda olması gerektiği şekilde izah edilmiştir.
Okuyucuya önemli mesajlar verilmiş, ısrarla kimlik konusu üzerinde durulmuş, sürekli nassların dinin bütünlüğü içerisinde kavranması telkin edilmiş ve fikrî, siyâsî, içtimaî... yorumlar yapılmıştır.
Gerektiği yerlerde fıkhı bilgiler verilmiştir.
Lüzumu halinde konu ile ilgili ihtisası bulunan kimselerden bazı iktibaslar yapılmış ve yer yer ilgili kaynaklara atıflarda bulunulmuştur.
Tarafımızdan yapılan ilâve, açıklama, yorum, alıntı, tahric ve dipnotlar ayrıca bir rumuz kullanılmaksızın tamamen [...] şeklinde köşeli parantez içerisinde verilmiş, böylece eserin orjinal kısmı ile bizim katkılarımız birbirinden ayrılmıştır. Mütercime ait not varsa onlar da (Ç) rumuzu ile gösterilmiştir.
Konu başlarında yer alan âyetlerden hadislere geçerken üç yıldız işareti kullanılmış ve böylece bunlar birbirinden ayrılmıştır. Hadisler müteselsil olarak numaralıdır. Ancak numaralara girmeyen ve konu işlenirken zikredilen başka hadisler de bulunmaktadır.
ı) İslâmî ilimler tahsili yapan öğrencilerimizin ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak
kitabın orjinalinde bulunan harekesiz hadisler de harekelenmiştir. Değerli mütercimlerimiz tarafından yapılan ve tarafımdan da titizlikle kontrol edilen bu eser, hem metni hem de tercümesini bir arada ihtiva etmesi açısından dil öğrenimi için de önemli bir vazife görebilir.
- Eser dört cilt halinde tamamlanacaktır. Her cildin sonuna bir indeks konacaktır. Ayrıca son cildin sonunda genel indeks de olacaktır.
Hemen her kesime hitap edeceğini ve özellikle İslâm'ı bir bütün olarak ele alıp onu anahatları ile öğrenmek ve öğretmek isteyen herkesin el
kitabı hüviyetini kazanacağını umduğumuz bu
kitabın hayırlara vesile olmasını Yüce Allah'tan (c.c.) niyaz ediyor, katkıda bulunan bütün hocalarımızı şükranla anıyor, değerli mütercim arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Ayrıca bu değerli eserin tercüme, basım ve yayımını üstlenen İklim Yayınları sahibi Ömer Kuşlu'ya, dizgi sırasında emeği geçenlere, son tashihi yapan Necdet Kutsal'a teşekkür ediyorum.
Gayret bizden tevfik Allah'tandır.
Dr. Mehmet ERDOĞAN İstanbul
4. 4. 1991 19 Ramazan 1411
KİTABIN TANITIMI
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a, salât ve selâm nebi ve rasûllerin sonuncusu, Veda haccında: "Size sarıldığınız müddetçe ebediyen sapıtmayacağınız şeyi bıraktım, bu apaçık emre dikkat edin, Allah'ın
kitabı, Nebisinin sünneti..."
[2] diyen, efendimiz Abdullah oğlu Hz. Muhammed'e (s.a.)...
Şu on sene içinde, Asya ve Afrika'da İslâm ülkelerini ziyaret etmek nasip oldu. Endonezya İslâm Çağrı Yüksek Meclis Başkanı Dr. Muhammed Nâsır'ın delege ve temsilcisi olarak bulunmuştum. Böylece Orta Doğu bölgesini gezmek nasip oldu.
Çok sayıda meslek sahihleri, sendika üyeleri, dinî ve sosyal amaçlı kuruluşların üye ve temsilcileriyle bir arada bulunmuş oldum. Çeşitli millî ve İslâmî münasebetlerle bir araya geldiğimiz bu insanlarla değişik konularda konuşuyordum. Her toplantı ya da kongrede dinleyicilerime şu soruyu yöneltiyordum: Siz Kuran okuduğunuz gibi hadis-i şerif okuyor musunuz?
Şöyle söylediğim zaman mübalağa etmiş olduğumu zannetmiyorum: Kendisine soru yönelttiklerimden büyük çoğunluğunun cevabı tek idi. O da: Hadisde hangi
kitabı okuyalım? Sahih-i Buharî'yi mi? Yoksa Sahih-i Müslim'i mi? Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini mi? İmam Malik'in Muvattaını mı? Sünen-i Tirmizî'yi mi? Yoksa Sünen-i Nesâî'yi mi? Yoksa hepsini mi okuyacağız? Bu
kitaplardan her biri
ciltler dolusu.
[3] Asrımızda içinde yaşadığımız şartlar ciltler dolusu
kitapların okunmasına müsaade etmez.
Diğerlerinin cevapları da: Biz
hadis kitaplarını okumaya korkuyoruz. O
kitaplardan birisini açtığımız zaman sanki büyük bir şehrin girişinde olduğumuzu hissediyoruz. O şehrin çok sayıda mahalleleri, caddeleri, yolları var; fakat onun hakkında ön bilgimiz yok, mahallelerini, yollarını gösteren haritamız da yok. Biz de içerisine girersek kayboluruz diye korkuyor gerisin geriye geldiğimiz yere üzülerek dönüyoruz. İşte
hadis kitapları karşısındaki durumumuz böyle oluyor.
Daha farklı cevaplar da vardı. Fakat sonuçta anlatılanlardan farklı bir şey değillerdi ve bu kısa girişte onlara etraflıca temas etmeye imkan yok.
O zaman anladım ki müslümanlar, hem de tamamı Rasullulah'ın (s.a.) hadisini unutmamışlar, onları okumaya ve içindekileri yaşamaya arzu duyuyorlar. Fakat hepsi de ellerinde şöyle bir
kitabı hayal ediyorlar: Mümkün olduğu kadar kolay, tekrarlardan uzak, rivayet zincirinden arındırılmış, birbirine zıt olan hadislere yer verilmeyen, zayıf veya mevzu (uydurma) hadisler içermeyen, şu ilim ve ilerleme asrımızda müslümanların içinde bulunduğu duruma çare olan hadis-i şerifleri takdim eden, düzen ve tertibi arzulanan düzeyde olan, müslüman okuyucuyu, uzun ve zorlamalı açıklama ve yorumlara, tefsir ve şerhlere ihtiyaç bırakmayan kolay bir
kitap...
İşte bu amaçla, çeşitli Arap ülkelerinde vakıflar bakanlığı yapmış bazı zevat ile ileri gelen ilim adamlarımızdan oluşan değerli bir cemaata arzettikten sonra bu gün bu
kitabı bütün insanlığa, özellikle de müslümanlara bütün tevâzumla takdim ediyorum. Arzettiğim zevatın bazı görüşleri, yaklaşımları, faydalı düzeltmeleri oldu; ben de özellikle onların üzerinde durdum ve dediklerini yaptım. Bundan dolayı da onlara teşekkür ediyorum. Allah'tan (c.c.) onları her türlü hayırla mükafatlandırmasını istiyorum.
Genel bir fayda olarak
kitabın başında hadis ilmine dâir bir giriş yazmayı uygun gördüm. Bu girişte de; sünnetin mana ve tarifi, Hz. Peygamber'e (s.a.) hem hayatında, hem de vefatından sonra itaatin gerekliliği, sahabenin Peygamber'in (s.a) sünnetini nasıl aldıkları, Hz. Peygamber (s.a.) zamanında sünnetin niçin tedvin edilmediği, sahabenin hadis talebi için çeşitli şehirlere seyahat edişleri, sünnete karşı muharebenin başlaması, hadis uydurma sebebleri ve meşhur hadis uydurucular, İslâm âlimlerinin hadisi muhafazadaki gayretleri, sonra bazı tarifler ve hadis
kitaplarının rumuzları belirtilmiştir.
Hadis kitaplarını okumadan önce bu mukaddimeyi güzel bir şekilde mütalaa etmek zarurîdir.
Sonra
kitabı —öğünmek için söylemiyorum— yeni bir şekilde tertip ettim. Beni bu hususta geçen ya da daha önce bu doğrultuda hareket eden birinin olduğunu zannetmiyorum.
Bu mukaddimeden sonra İslâm ve onun temel özelliklerini, onların nasıl dört ana bölüm üzerinde yoğunlaştığını ele aldım ki bunlar: Akaid, ibadetler, âdâb ve genel kanunlar (hukuk) olmaktadır.
Birinci bölümde temel kavramlar ve tanımlar verilmektedir: İslâm, îmân ve ihsan. Müslümanın ve mü'minin sıfatlarım belirleyen hadisler, kafir, müşrik ve inkarcının (mülhid) tarifi, münafığın sıfatları, dinden çıkmanın ve dinden çıkanın (mürtedin) tarifi, ehl-i
kitap, ehl-i zimmet, vatandaş, müste'men harbî ve insan gibi kavramların tarifi, insanın şeref ve kıymeti, dünya hayatı, niyet ve ihlâsla ilgili hadisler bu bölümde verilmiştir.
İkinci bölümde ibadetler bahsini ele aldım. Burada ibadet ve taatin manasından bahsettim. Sonra İslâm'ın beş esası olan kelime-i şehâdet, namaz, zekat ve sadakalar, ramazan orucu ve hac konularını ele aldım.
Üçüncü bölümde müslüman ferdin nasıl olması gerektiği konusuna yer verdim. Sahip olunması gereken üstün ahlâkî değerlerden ve yasaklanan kötü huylardan bahsettim.
"Ben ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim."
[4]
Dördüncü bölümde müslüman feriden müslüman aileye intikal ettim. Bu bölümde hanım ile koca, baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen, yalanlar ve akrabalar arasında akrabalık haklan, miras ve vasiyyet hükümlerini tanzim eden hadislere yer verdim.
Müslüman aileden sonra müslüman toplumun sırası geliyor. Beşinci bölümde, fertlerle, salih toplum arasındaki ilişkilere ayrı fasıllar açtım. Komşu ile komşu, kardeş ile kardeş, hoca ile talebe, işçi ile işveren, satıcı ile müşteri, borçlu ile alacaklı arasındaki ilişkileri tanzim eden hadis-i şerifleri yazdım.
İyilik, takva ve sosyal dayanışma esasları üzerine ayakta duran bu toplum, İslâm'ın ortaya koyduğu sağlıklı bir toplumdur.
Fert, aile ve toplumdan sonra altıncı bölümde İslâm hükümetine geçtim. Devlet başkanında aranan ehliyet ve güvenilirlik şartlarının bulunması gereğini, dikta ve zorbalık yoluyla olmayıp şûra ve seçim usulüyle idareye gelmesinin esas olduğunu açıkladım. İdarecinin, tebâya karşı sorumluluğuna, vatandaşlar arasında iyiliği, hürriyeti ve adaleti hakim kılma görevine, kanun önünde eşitlik ve yönetimin esaslarını oluşturan ilkelere, sonra vatandaşların uygun devlet başkanım seçme, marufu dinleyip itaat etme, kanuna ve mahkemelere saygı gösterme gibi görevlerine yer verdim.
Yedinci bölümde iktisadî ilişkilerden, İslâm nazarında mal ve sosyal dayanışma esaslarından bahsettim. Hz. Peygamber'in (s.a) hadislerinde yer alan iktisadî prensiplere yer verdim.
Sekizinci bölümde, islâmî teşrîden bahsettim; İslâm fıkhının kaynaklarından, islâmî kaza (yargı) usûlünden, hukukun üstünlüğü ve saygınlığından, şahitler ve delillerden, Allah'ın (c.c.) koymuş olduğu cezalardan (had), toplumun fesat ve ifsattan korunmasından, sonra kısas, diyet, büyük günahlar ve lânetlenenler, haram ve helâl gibi konulardan söz ettim.
Dokuzuncu bölümde, sosyal davranışlar ve genel âdâb kurallarından bahsettim: Kuran-ı Kerim okuma, selamlaşma, müsafaha, izin isteme, ziyaret, meclis ve âdâb-ı muaşeret kuralları, misafire ikram, yeme, içme ve giyinme vb. gibi konularda uyulması gerekli edep kurallarını ele aldım.
Onuncu bölümü, cihâd, Allah yolunda şehit olma, ümmetin dış tehlikelerden korunması için cihâdın meşru oluşu ve fazileti, cihâdın âdabı, İslâm Peygamberinin (s.a.) nazarında şehit, İslâm davetinde ilk şehitler gibi konulara ayırdım.
On birinci bölümde, Hz. Peygamber'in (s.a.) dahilî siyaseti. Hz. Peygamber'in (s.a.) iç işleri düzenlemedeki esasları, dış siyaset ve devletler hukuku ile ilgili ilişkilerden söz ettim.
On ikinci bölümde, Hz. Peygamber'in (s.a.) hükümdarlara ve devlet başkanlarına gönderdiği mektuplar, müslümanlarla diğerleri arasındaki emniyet ve sulh üzerinde yapılan antlaşmalar. Hz. Peygamber'in (s.a.) kâtipleri, Hz. Peygamber'in (s.a.) mektupları vasıtasıyla İslâm diplomasisi, Hz. Peygamber'in (s.a.) elçileri ve onların meziyetleri anlatılmaktadır. Bunlar, Hz. Peygamber'in (s.a.) devlet işlerindeki ve dış siyasetle ilgili tatbikî sünneti olmaktadır.
On üçüncü bölümde ise yeri genişçe Hz. Peygamber'e (s.a) bıraktık. Hz. Peygamber'in (s.a.) tanıtılması ile ilgili şu bölümlere yer verdik.
Allah'ın Rasûlü olması, Hz. Peygamber'in (s.a.) tanımları, Hz. Peygamber'in (s.a) yönlendirmeleri, vaazları, tavsiyeleri, kıssaları, hutbeleri, misalleri (darbı meselleri), ölçü ile ilgili tesbitleri, duaları, özlü sözleri (cevâmiu'l-kelîm) ve uzun hadisleri ele alınmış ve bunlardan örnekler verilmiştir.
On dördüncü bölümü, Hz. Peygamber'in (s.a.) Rabbinden rivayet ettiği kudsî hadislere ayırdım.
Sonra on beşinci bölümde bazı fasıllar açarak tevbe ve istiğfar konularına yer verdim. Kıyamet alâmetleri ve kopacak fitnelerle söze başladım. Tevbe, zikrullah, dua, istiğfar, hesap gününden önce kendini hesaba çekme ile ilgili hadislere yer yerdim.
On altıncı bölümde; öldükten sonra dirilme, kıyamet günü, hesap, sevap, azap, Allah'ın (c.c.) mü'minler için hazırladığı cennet, kâfir ve münafıklar için hazırladığı cehennem ile ilgili hadisleri yazdım.
Kitaba, Ehl-i sünnet imamlarından dört imamın hal tercümeleri ile Kütüb-ü Sitte müellifleri olan Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû . Dâvûd ve İbn Mâce'nin (r.a.) hayatlarım yazarak son verdim.
Böylece
'Minhâcû's-sâlihîn min ehâdîsi ve sünneti Hâtemi'l-enbiyâ ve'l-rnür selin' (= Nebi ve rasûllerin sonuncusunun sünnet ve hadisleriyle sâlihlerin yolu) adlı bu eser meydana geldi. Hadislerin büyük çoğunluğunu temel altı
hadis kitabından seçtim. Ayıca İmam er-Rabî b. Habîb'in Müsned'i, imam Nevevî'nin Riyazüs-sâlihîn'i, Münâvî'nin
Feyzu'l-kâdîr'i, Abdu'l-Bedî' Sakr'ın
Muhtâru'l-hasen ve's-sahih mine'l-hadîs eş-şerifi ile
Kabes min nûri Muhammed'i (s.a.), Ibn Hacer'in
Bülûğu'l-merâm'ı gibi hadis
kitaplarından da istifade ettim.
Kitabın ismine
'Minhâcû's-sâlihîn' (= Sâlihlerin yolu, metodu) demeyi şiddetle arzu ettim. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.) de bize öğrettiği gibi gerçek müslüman başıboşluktan uzak düzenli bir insandır. Hayatını ve vakitlerini düzenleyen, her hak sahibine hakkını veren insandır. O bir saat, Rabbine, bir saat ailesine, bir saat aklına, bir saat bedenine ayırır. Nitekim Allah'ın Rasûlü (s.a.), sahabeden birisi İbrahim'in (s.a.) sahifeleri hakkında soru sorunca şöyle demişti:
"Akıllının —aklı başında olduğu sürece— düzenlenmiş saatleri olmalıdır: Bir saat Rabbine münâcât eder, bir saat nefsini hesaba çeker, bir saat Allah'ın yaratıkları hakkında tefekkür eder, bir saat da vardır ki, o saat içinde vaktini yiyeceğine ve içeceğine ayırır."
[5]
Yine Hz. Peygamber efendimiz buyuruyor:
"Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır, nefsinin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Öyleyse her hak sahibine hakkım ver."
[6]
Hadis-i şerif ve nebevi sünnet hakkında pek çok eser yazılmıştır. Fakat bu
kitapların ekserisi ulema, fukaha ve mütehassıslar içindir. Ben de bu
kitabın, tüm müslümanlara mal olmasını istedim. Talebesi, tüccarı, mühendisi, doktoru, işçisi, işvereni kısaca her müslüman erkek ve kadının istifade edebileceği bir
kitap olmasını arzu ettim.
Öbür taraftan
kitabın bütün bölümlerinde hadisleri yerleştirmeden önce Kuran âyetlerini koymaya dikkat ettim. Çünkü Kuran-ı Kerim'siz, hadis-i nebevi ile sünneti nebevîyye üzerinde inceleme yapan kimse, islâmî akide ve teşrü tam olarak ihata edemez. Nitekim Kuran-ı Kerim ayetlerini, hadis ve sünnet olmadan anlamaya çalışan da İslâm'ı, şümullü anlamaya, İslâm'ın temellerini ayakta tutmaya, İslâmî teşrîe, âdâb ve kanunlarına nüfuz edemez. Allah'ın Rasûlü (s.a.) şöyle derken ne güzel söylemiştir:
"Size, tutunduğunuz müddetçe asla ve ebedî olarak sapıtmayacağınız şeyi bıraktım. Bu apaçıktır. Bu iki şey: Allah'ın
kitabı, Peygamberinin sünnetidir."
[7] ( ibn abdulberr, camiu beyanil ilm, 2-24 )
Okuyucu kardeşlerden ricam, inşallah esere ait mülâhazalarını, düşüncelerini, tashihlerini (2. baskıda istifade edilebilmesi için) göndermeleridir. Allah'tan (c.c), müslümanları bu
kitapla faydalandırmasını, niyetimin ecrini bana yazmasını niyaz ediyorum. Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a (c.c.) hamdetmektir. (
Ayet ve Hadislerle İslami Hayat İzzedin Belik,
Prof. Dr. Vecdi Akyüz, İbrahim Cücük, Salim Öğüt Tercümesi Ravza Yayınları )
İzzeddin Belik
27 Ramazan 1398
31 Ağustos 1978 Beyrut
[1]Hz. Peygamber bazı kerelerde kendi ideali olmadığı halde, aslında başka şeyi yapmak istediği halde ümmetine kolaylık olsun, yahut cahiliyc döneminden henüz çıktıkları için belki kaldıramaz endişesi ile, bazen de ortamın öyle gerektirmesi sebebiyle... vb. çeşitli gerekçelerle yapmak islediğini yapmamış, yapmak istemediğini de yaptığı olmuştur ve bu tür uygulamalarında bizzat kendi yapmadığı fakat arzuladığı hareket tarzını da belirtmiştir.
[2] Hâkim, Müstedrek, Feyzul-Kadîr, 2/242 Hadis No: 3224.
[3] [Örnek vermek gerekirse: Sadece Kütübü Tis'a dediğimiz temel dokuz hadis
kitabı, büyük yirmi üç cilt halinde bir arada basılmıştır.)
[4] [Muvatta, Husnu'l-huluk, 8 ; Keşfu'l-haia, 1/244.)
[5]IKaynağı bulunamamıştır.]
[7] lbn Abdilberr, Câmiu beyâni'1-tlm, 2/24.
Ravza Yayınları İzzedin Belik Ayet ve Hadislerle İslami Hayat adlı kitabını incele diniz.