Kitap Evliya Çelebi Tam Metin Seyahatname, 2.EL
Yazar Evliya Çelebi
Sadeleştirme Dr. Mümin Çevik
Yayınevi Üçdal Neşriyat
Kağıt - Cilt 1.Hamur , 6 Kitap, 10 Cilt
Sayfa - Ebat 6.940 Sayfa - 17x24 cm
Orta Kondisyonlu , İade kabul Edilmemektedir
Not: Sadece bu ÇOK ÇOK UCUZ KELEPİR kategorisindeki kitaplar 2. El kitaptır. Diğer bölümlerdeki kitaplar sıfır ve yeni ürünlerdir.
Üçdal Neşriyat tarafından yayınlanan Evliya Çelebi Seyahatnamesi kitabını incelemektesiniz.
10 Cilt Evliya Çelebi Seyahatnamesi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
EVLİYA ÇELEBİ'NİN HAYATI
Evliya Çelebi , kendisi belirttiğine göre, 10 Muharrem 1020 / 25 Mart 1611'de, İstanbul'da Sağırcılar Camii vakıf evlerinde doğmuştur. Ne yazık ki, yarım asır kadar bir zaman dünyanın belli başlı yerlerini gezip gören, en ince teferruatına kadar gördüklerini yazan bu büyük seyyahımızın vefat tarihini kesin olarak bilmiyoruz. Mezarının yeri de tam olarak belli değildir. Ancak, Şişhane Karakolu yakınında bulunan Meyyit Yokuşu'ndaki aile kabristanında yattığı rivayet edilmektedir.
Seyahatnamenin çeşitli kısımlarındaki kayıtlara göre
Evliya Çelebi'nin şeceresi:
Hoca Ahmed Yesevî - Mehmed Kirmani - Allahverdi Akay - Ece Yakub -Yavuz - Er - Turhan Bey - Demircizâde Kara Mustafa Paşa - el-Şehid Kara Ahmed - Derviş Mehmed Zilli -
Evliya Çelebi.
Evliya Çelebi'nin babası, Sarayın kuyumcubaşısı olan Mehmed Zilli Efendi'dir. Mehmed Zilli Efendi, Evliya Mehmed Efendi'nin pek yakın dostu idi. Bu sebeble oğluna, Evliya Mehmed Efendi'ye hürmeten, «
Evliya » adını vermiş olması muhtemeldir. Babası uzun bir ömür sürmüş, kamerî hesapla 117, şemsî yani güneş yılı ile hesaplanırsa 114 yaşında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Evliya Çelebi'nin ailesi aslen Kütahyalıdır. Fetihten sonra İstanbul'a gelip yerleşmişlerdir. Ailesinin Kütahya'daki evleri Zeregen Mahallesi'ndedir. Bundan başka, Bursa ilimizin İnebey Mahallesi'nde ve Manisa'da da evleri vardır. İstanbul'da Unkapanı'ndaki evlerinden başka, aynı yerde dört dükkânları, Kadıköy tarafında da bir bağları olduğu belirtilmektedir.
Evliya Çelebi 'nin anası Abaza'dır. Birinci Ahmed zamanında Saraya getirilmiştir. Çeşitli kayıtlara göre, anası, devrin ileri gelen meşhur devlet adamlarından Melek Ahmed Paşa'nın annesi ile kardeştir, yahut Evliya'nın anası Melek Ahmed Paşa'nın teyzezâdesidir.
Evliya Çelebi'nin Mahmud adında bir erkek, İnel adında da bir kız kardeşi vardır. Kız kardeşi, Dördüncü Murad Han zamanında isyan edip asılan İlyas Paşa'nın hanımıdır. Yine, adlarını söylemediği iki kız kardeşi ile üvey anasından da söz etmektedir.
Evliya Çelebi 'nin iyi bir öğrenim gördüğü sanılmaktadır. İlk tahsilini kendi mahallesinde bulunan sıbyan mektebinde yapmış olması mümkündür. Bundan sonra Unkapanı civarında, Fil Yokuşu'ndaki Şeyhülislâm Hâmid Efendi Medresesi'nde, Müderris Ahfeş Efendi'den 7 yıl ders görmüştür. Evliya Çelebi'nin bu medresedeki ders arkadaşı da, sonradan büyük bir şöhrete erişip Saraya giren Safranbolu'lu Softa Hüseyin yani Cinci Hoca'dır. Muhtelif hocalardan ders gören Evliya Çelebi, kendi ifadesine göre, Evliya Mehmed Efendi'den hıfza çalışmış, Sadizâde Darül Kurrası'nda 11 sene ders okumuştur. Ayrıca babası Mehmed Zilli Efendi'den de taş üzerine yazı yazmak gibi hünerler kazanmıştır.
Bundan sonra,
Evliya Çelebi Enderun-u Hümayun'a girmiştir. Bu sırada hıfzı dinlenmiş, musiki makamlarına olan aşinalığı ve sesinin güzelliği ile ilim ve sohbet meclislerinin aranan gençlerinden biri oluvermiştir. 1635 senesi Kadir gecesi, Silâhdar Melek Ahmed Paşa tarafından Ayasofya Cami-i Şerifi'nde Dördüncü Sultan Murad Han'a takdim edilen Evliya Çelebi, Padişahın emri ile Saraya alınır. 1640 yılma kadar burada kalır ve tahsilini ikmal eder. Hükümdar, Kiler-i Has'da kendisine yer tâyin eder. Enderun'da meşhur Maanoğlu ile arkadaşlık kurar. Burada Turşucubaşı Ahmed Ağa ve Hadım Gazanfer Ağaların nezaretinde eğitilir, terbiye edilir. Evliya Çelebi Saraya girdiği sıralarda yirmi-yirmi dört yaşlarında bulunuyordu. Evliya Çelebi Enderun'da bulunduğu sırada Ömer Gül-şeni'den musikî, Evliya Mehmed Efendi'den tecvid, Keçi Mehmed Efendi'den kâfiye ve nahiv dersleri okumuştur. Babasının çırağı olan bir Rumdan Rumca öğrendiğini de Seyahatname'sinde belirtiyor.
Yine
Seyahatname 'sinde kaydettiği notlardan öğrendiğimize göre, Evliya Çelebi zayıf, nahif, narin ve çocuk yapılı bir bedene sahiptir. Bu, onun delikanlılık zamanındaki halidir. Ancak atik, çevik ve hareketli bir insandır. Güzel ata biner, cirit oynamasını bilir. Yine kendisinden öğrendiğimize göre, 1647 senesinde, Seyyid Ahmed Paşa ile oynadığı bir cirit sırasında dört dişi kırılmıştır. Bundan başka Uyvar seferinde, Kıblelizâde'nin ciridi ile üç dişi daha kırılmıştır.
Evliya Çelebi bu kırık dişlerini Viyana'da bir dişçiye yaptırdığını yazıyor.
Evliya Çelebi, ifade ettiğine göre, hayatta hiç evlenmemiştir. Bunda seyahat etmenin tesiri olduğu muhtemeldir.
Evliya Çelebi herkesi sever, herkes tarafından sevilir. Bu sayede pek çok kimseyi tanıma fırsatı bulmuştur. Fakat asla dalkavuk tabiatlı bir insan değildir. Sevdiği insanların iyi taraflarını nasıl kaleme almışsa, beğenmediği yönlerini, hallerini de tenkit etmekten çekinmemiştir. Güzel konuşur bulunduğu meclislerde gezip gördüğü yerleri, bildiği, buralarda dinlediği vakaları anlatır, kendisini dinletmesini bilir. Pek hazırcevap bir insandır da.
Onun belirli vasıflarından biri de doğruluğu, adaleti seven bir kimse oluşudur. Haksızlığa asla tahammül edemez, en ufak bir haksızlık karşısında adetâ isyan eder.
Bütün bu özellikleri yanında, onun büyük bir seyyah olmasını sağlayan vasfı, inceleme yani bir şeyin en ince teferruatını öğrenme arzusudur. Gittiği her yerde, gördüğü her şeyi bütünü ile incelemiş, öğrenmiş; oranın insanlarını, yaşayışlarını, dinlerini, dillerini, âdetlerini, eserlerini, mimarlarını, tezyinatlarını, özelliklerini, hattâ kaça mal olduklarını, üzerlerindeki kitabelere varıncaya kadar her şeyini bütünüyle kaydedip bize ulaştırmıştır. İşte bütün bu özelliklerini eserin tamamını okuyunca daha iyi kavrayacak, tam bir kanaat sahibi ancak o zaman olacaksınız. Çünkü her satırda,
Evliya Çelebi 'yi daha yakından tanımak imkânını ancak bu suretle bulmak kabil olacaktır. ( Evliya çelebi seyahatnamesi kitap , seyahatname al oku , 10 cilt evliya çelebi seyahatnamesi kitabı , üçdal yayın , seyahatname tercümesi , evliya çelebi kitapları )
Dr. Mümin ÇEVİK
Evliya Çelebi'nin eserinin birinci sayfasındaki dua bölümünü okuyucularımıza aynen takdim ediyoruz:
Bismillâhirrahmanirrahîm
Elhamdü lillâhi'llezî şerref-el-müslimine bi şerefi-t-taati ve yessere lî sefer'el-arz-ü-mukaddeseti ve seyyehat-il-bilâdi ve-z-ziyârâti vesse-lâtü vesselam alâ men es-sese bünyane kıla-iş-şerîati vet-terikati. Ve hısnehâ bî esâsinnü-büvveti ve alâ Ali-Wt-tayyibme-et-tahirîne hayr-el-beriyye ve tehaf tahiyyat zâkiyyat ve salâvat nâmiyât tahirat tayyi-bat eşref-i kâinat ve ekmel-i mevcudat pişvay-ı rnihrâb "Sallû kemâ reeytümünî'' ve rehnümay-i bî irtiyab ol Muhammed efdal min neteka biddat üzerine olsun ki, anın âb-ı rûyuna ol Hazret-i Hak Mâlik-ül-mülk ve Hâlik'ıl-eflâk edim-i arz-ı ibn-i Âdem içün mesken ve me'vay-i lâtif edüb beni Âdemi Cem-i manlûkat ve mevcudattan eşref-i mahlûk etti.
ŞİİR
Tebareke men ecr-il-umuri bihükmihî Kemâ şâe lâ zulmen erâde ve lâ hazmen.
BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRÂHİM
Hayır dua ve övgü, yeryüzünde Allah'ın gölgesi ve her iki dünyanın nizâm-ı intizâmı olan Ebulfeth Sultan İkinci Mehmed Hanoğlu, Sultan İkinci Bayezid Hanoğlu, Sultan Birinci Selim Hanoğlu, Sultan Süleyman Hanoğlu, Sultan İkinci Selim Hanoğlu, Sultan Üçüncü Murad Hanoğlu, Sultan Mehmed Hanoğlu, Sultan Ahmed Hanoğlu, Sultan Gazi Dördüncü Murad Han... Allah'ın rahmeti hepsinin üzerlerine olsun.
Bu yazılarımıza başladığımızda, şerefli hizmetleriyle şeref bulduğumuz Bağdat fâtihi Gazi Sultan Murad Han'ın kabri mübarek olsun, Allah'ın rahmeti üzerine bol olsun.
Onların saltanat devirlerinde, Hicrî 1041 (M. 1631) tarihinde yaya olarak Belde-i Tayyibe, yani Kostantiniyye (İstanbul) etrafında bulunan köy ve kasabaları, binlerce bahçe, gül ve gülüstanlı İrem bağlarını gezip görerek, gönlüme büyük seyahat arzuları doğmuştu. "Acaba baba, anne, üstad ve kardeş kahırlarından nasıl kurtulup dünyayı dolaşırım?" diye düşünür, her an Allah'tan dünyada vücut sıhhati ve büyük seyahat, son nefesimde de iman ricasında bulunurdum. Daima dervişler ile düşüp kalkar, şerefli sohbetlerinden faydalanırdım. Yedi iklimin ve dünyanın dört köşesinin durumları hakkında yapılan konuşmaları dinledikçe, seyahat etmeyi daha çok arzu ediyordum. "Acaba dünyayı gezip, Arz-ı Mukaddese, Mısır, Şam, Mekke ve Medine'ye varıp, ol varlıkların iftihar sebebi olan Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'in türbesine yüz sürmek nasip olur mu?" diye ağlar, inler ve kendimden geçerdim.
Hikmet-i Hüdâ, seyahat ile birçok yerleri görmeye sebep olan ben hakir ve fakir, daima kusuru çok olan seyyah, insanoğlunun kölesi riyasız evliya Derviş oğlu Mehmed Zıllî, daima Allah'tan yardım isteyip, Furkan-ı Kerîm suresi ve yüce Kur'ân'ın âyetleri bereketleri ile bütün gönlümle Cenâb-ı Hak'tan duada bulunarak, doğum yerimiz olan İstanbul'daki evimde, yuvarlak yastığıma uyumak için yaslanmıştım. 1040 senesi Muharrem ayının Aşure gecesinde (20 Ağustos 1630), yarı uyku halinde iken, gördüm ki Yemiş İskelesi yakınında Ahi Çelebi Camii -ki helâl para ile inşa olunmuş olup, duası kabul olan eski bir camidir- ve ben de rüyamda bu camideyim. Derhal caminin kapısı açıldı. Nurlu caminin içi baştanbaşa silâhlı asker ve nurlu cemaat ile dolu idi. Sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra salâvat-ı şerife okumaya başladılar. Ben hakir ise minber dibinde oturuyor, bu nurlu yüzlü cemaati hayranlıkla seyrediyordum.
Hemen yanımda oturan cana bakıp:
"Sultanım! Siz kimlerdensiniz? İsminizi lütfediniz" dedim. Onlar:
"Aşere-i Mübeşşere'den kemankeşlerin piri Sa'd İbn Ebî Vakkas'ım" deyince, hemen mübarek ellerini öptüm.
"Ey Sultanım! Bu sağ tarafta nura bürünmüş sevimli cemaat kimlerdir?" dedim.
"Onlar bütün peygamberlerin ruhlarıdır. Geri safta-kiler evliyaların ve asfiyânm ruhlarıdır. Bunlar da sahâbe-i kirâm'm, muhacirinin, ensar, suffe ehli ve Kerbelâ şehit-lerinindir. Mihrabın sağındakiler Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ve Hazret-i Ömer (r.a.)'dir. Mihrabın solundakiler Hazret-i Osman (r.a.) ve Hazret-i Ali (r.a.)'dir. Mihrabın önündeki Hazret-i Veyselkarânî'dir. Camiin solunda, duvar dibindeki siyah örtülü kimse senin pirin Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'in müezzini Bilâl-i Habeşî (r.a.)'dir. Bu ayakta duran, cemaati saf saf düzene koyan kısa boylu olan da Amr-i Ayyar'dır. İşte bu kızıl renkli elbiseler giyip sancakla gelen askerler Hazret-i Hamza ve bütün şehitlerin ruhlarıdır." diye, cami içinde bulunan bütün cemaati birer birer bana anlattı. Onların hangisine baktıysam ellerimi göğsüme koyup iyice baktım ve batıkça can buldum.
"Ey Sultanım! Bu cemaatin bu camide toplanmalarının sebebi nedir?" diye sordum. Bana:
"Azak taraflarında İslâm askerlerinden Tatar askerleri sıkıntıya düşmüşlerdir. Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'in himayesinde olanlar İstanbul'a gelip, buradan Tatar Hanı'na yardıma gideriz. Şimdi Hazret-i Risâlet dahi İmam-ı Hasan, İmam-ı Hüseyin, on iki imam ve bizden başka aşere-i mübeşşere ile gelecekler. Sabah namazının sünneti kılınacak. Sonra sana kamet getir diye buyururlar. Sen de yüksek sesle kamet getir. Selâmdan sonra Ayete'l-Kürsî'yi oku Bilâl «Sübhânallah» desin. Sen «Elhamdülillah», Bilâl «Allah-ü Ekber» desin, sen «Amin, âmin» de. Sonra bütün cemaat hep birden tevhîd ederiz. Sonra sen «Ve salli alâ cemiü'1-enbiyâ-i veT-mürselîn ve'1-hamdülillâhi Rabbi'l-âlemin» deyip kalk. Hemen, mihrabda, Hazret-i Peygamber (s.a.v.) otururken mübarek elini öp. «Şefaat ya Resûlal-lah» de. Yardım rica et." diyerek, Sa'd İbni Ebî Vakkas yanımda oturup bana öğretti.
Baktım, cami kapısından bir nur-u mübîn parladı. Cami içi nur dolu iken, nur üzerine nur oldu. Bütün Sa-hâbe-i kiram, NebîTer ve evliyaların ruhları ayakta hazır durdular. Saadetle Hazret-i Peygamber (s.a.v.), yeşil sancağı dibinde, yüzünde örtüsü ile elinde asası ve belinde kılıcı ile, sağında İmam-ı Hasan ve solunda İmam-ı Hüseyin olduğu halde göründü. Mübarek sağ ayaklarını "Bismillah" diyerek cami içine koydu. Mübarek yüzünden örtüsünü açtı ve:
"Esselâmü aleyk yâ ümmeti" diye selâm verdiler. Bütün camide bulunanlar hep bir ağızdan:
"Ve aleykümü's-selâm Yâ Resûlallah ve Yâ Seyyide'l-ümem" diye selâm aldılar.
Hazret-i Peygamber (s.a.v.), hemen mihraba geçip, sabah namazının iki rekât sünnetini kıldılar. Bana bir korku ve vücuduma titreme geldi. Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'in bütün görünüşüne baktım. Hılye-i Hakâni'de anlatıldığı şekilde idi. Yüzündeki örtü al şal idi. Mübarek sarığı on iki kolanlı ve beyaz şâş idi. Hırka-i şerifleri sarıya yakın deve yünündendi. Boynunda sarı renkli sof şalı vardı. Mübarek ayaklarına renkli çizmeler giymişti. Mübarek başlarındaki sarığı üzerinde bir misvak sokulmuştu.
Selâm verdikten sonra, bana bakıp sağ eli ile dizine vurup: "Kamet getir" dediler. Ben hemen Sa'd İbni Ebî Vakkas'm öğrettiği gibi segah makamında "Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed ve sellim aleyh" diye kamet getirip tekbir ettim. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) de segah makamında hazin bir sesle Fatiha-i Şerifi ve arkasından "Ve Vehebnâ..." aşr-i şerifini okudu. Böylece bütün cemaate imamlık etti.
Selâm verdikten sonra, ben Ayete'l-Kürsî'yi okudum. Sonra Bilâl "Subhânallah", ben "Elhamdülillah", Bilâl "Allah-ü Ekber" deyip Bilâl ile sırayla müezzinlik yaptık. Duadan sonra öyle bir sultanî tevhit oldu ki, Allah aşkı ile kendimden geçip güya uykudan uyanır gibi oldum.
Kısacası uykumda, Sa'd İbni Ebî Vakkas'm öğret-mesiyle görevi tamamladım. Hazret-i Peygamber (s.a.v.), mihrapta yanık bir sesle uzzâl makamında bir Yâsîn-i Şerîf, üç İzâ Câe suresi ve Muavvezeteyn suresini tamamen okudu. Bilâl "Fatiha" dedi. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) mihrapta ayak üzere dururken, Sa'd İbni Ebî Vakkas hazretleri beni elimden tutup Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna götürdü. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e:
"Sâdık âşıkın, müştak ümmetin Evliya kulun, şefaatini rica eder" dedi.
Bana da:
"Mübarek ellerini öp!" dedi. Ben o an ağlamaklı oldum. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in mübarek ellerine küstahça dudaklarımı kondurdum. Onun görünüşünden "Şefaat Yâ Resûlallah!" diyeceğime, hemen "Seyahat Yâ Resûlallah" demişim. Hz. Peygamber hemen tebessüm edip "Şefaati, seyahat ve ziyareti sıhhat ve selâmetle kolay eyle Yâ Rabbi" diyerek "Fâtihâ" dediler. Bütün Sahabe-i kiram Fatiha'yi okudular. Ben bütün orada bulunanların mübarek ellerini öperek, hayır dualarını alıp giderdim. Kiminin mübarek eli misk gibi, kiminin amber, kiminin gül, kiminin sümbül, kiminin fesleğen, kiminin zağferân, kiminin menekşe, kiminin de karanfil gibi kokuyordu. Amma bilhassa Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kokusu zağferân ve kırmızı gül gibi kokuyordu. Sağ elini öptüğümde, sanki pamuk gibi kemiksiz bir et idi. Diğer enbiyânın mübarek elleri ise ayva kokusu gibi kokuyordu. Hazret-i Ebû Bekir (r.a.)'in eli kavun kokusu, Hz. Ömer (r.a.)'inki amber, Hz. Osman (r.a.)'ınki menekşe, Hz. Ali (r.a.)'ninki yasemen, İmam-ı Hasan'ınki karanfil, İmam-ı Hüseyin'inki beyaz gül gibi kokuyordu. Allah onlardan razı olsun.
Bu şekilde bütün cemaatin ellerini öptüm. Hz. Peygamber (s.a.v.), sonra yine "Fatiha" dedi. Bütün eshâb-ı güzîn yüksek sesle Sebü'l-mesânî (Fatiha)'yı okudular. Hz. Peygamber (s.a.v.), mihraptan "Esselâmü aleyküm ey kardeşler!" deyip camiden dışarı çıktılar. Bütün Sahâbe-i kiram bana hayır duada bulundular. Hepsi camiden çıkıp gittiler. Hemen Sa'd hazretleri belinden ok mahfazasını çıkarıp benim belime kuşattı ve tekbir getirip:
"Yürü! Ok ve yay ile gaza eyle. Allah'ın muhafazasında ve emanetinde ol. Sana müjde olsun ki, bu toplulukta ne kadar ruhlar ile görüşüp mübarek ellerini öptünse, onların hepsini ziyaret etmen nasip olur, dünyayı gezer ve insanlar içinde tek olursun. Ama gezip gördüğün ülkeleri, kaleleri, beldeleri, nâdir eserleri, her ülkenin güzel işlerini, yiyecek ve içeceklerini, topraklarının enlem ve boylam derecelerini yazıp, güzel bir eser meydana getir, dünya ve âhiret oğlum ol. Hak yolunu elden bırakma. Gönül huzursuzluğundan uzak ol. Ekmek ve tuz hakkını gözet. Sâdık dost ol. Yaramazlarla yâr olma, iyilerden iyilik öğren." diyerek nasihatte bulundu ve alnımdan öpüp, Ahi Çelebi Camiinden çıkıp gittiler.
Ben şaşkın bir halde rahat uykudan uyandım. "Acaba, bu benim halim midir, yoksa olan bir şey midir, yoksa güzel bir rüyam mıdır?.." diye düşünerek, içime bir rahatlık gelip gönlüme neşe doldu.
Sonra sabahleyin temiz bir abdest alıp, sabah namazını kıldım. İstanbul'dan Kasımpaşa tarafına geçtim. Rüya tabircisi İbrahim Efendi'ye gittim. Rüyamı tabir ettirdim. Bana:
"Cihanı süsleyen ve dünyayı gezip dolaşan bir seyyah olup, işin iyi bir sonuçla tamama erip, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şefaati ile Cennet'e girersin" diyerek müjde verip "El-Fâtiha" dedi.
Oradan Kasımpaşa Mevlevîhânesi Şeyhi Abdullah Dede'ye gittim. Ellerini öpüp rüyamı ona da tabir ettirdim.
Bana:
"On iki imamın elini öpmüşsün, dünyada himmet sahibi olursun. Aşere-i Mübeşşere'nin ellerinden öpmüşsün, Cennet'e girersin. Dört halifenin ellerinden öpmüşsün, dünyada bütün padişahların şerefli sohbetlerine katılıp sevdikleri kimselerden olursun. Madem ki Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'in temiz yüzlerini görüp mübarek ellerini öperek hayır duasını almışsın, iki cihanda saadete erersin. Sa'd Ibni Vakkas'm nasihati üzere önce bizim İstanbulcağızı yazmaya başlayıp, var kuvvetini sarf eyle, «El-mukadderu kâin» fehvasınca sana takdir olunan nasibin elbette gelir." deyip, bana yedi ciltlik güvenilir tarih kitabı verdi. "Yürü! İşin rast gele. El-Fâtiha" diyerek hayırlı duada bulundu.
Sonra, minnetsiz evimiz olan kulübemiz de kitap hazinesine sahip oldu. Bazı tarihleri inceledim. Doğum yerimiz olan, hükümdarların özlemini duydukları ve feleklerinin deniz limanı olan Makedonya vilâyetinin en sağlam kalesi bulunan İstanbul'un yazılmasına başladık.
Âlemlerin sahibi olan Allah'a hamd, şükür ve kıyas edilmeyecek kadar sayısız senalar olsun ki, "Kün" (Ol) hitabı ile bu yeryüzünü, gökleri ve bütün kâinatı yok iken var etti. O Allah'ın istediği ve sevgilisi olan Muhammed Mustafa (s.a.v.) üzerine sonsuz dua olsun ki; kaleler fâtihi, fâtihlerin hayırlısı ve eshâbı üzerine olsun ki; mücâhitlerin hayırlısı ve şer'i mübînin vârisidir ki onlar Mekke, Hayber, Bedir, Huneyn ve birçok kalelerin fâtihleridir; bu fetihlerden sonra Yemen, Mısır, Şam ve İstanbul hakkında ümmetlerinin gayreti için nice hadis-i şerifler buyurmuşlardır. Biri "Letüftehanne'l-Kostantiniyye veleni'mel-emîrü emî-rühâ veleni'mel-ceyşû Zâlîke'l-ceyş..."dir. Bunun gibi daha nice hadisleri eshâbdan Muaviye hazretleri, Hâlid İbni Velid, Ebâ Eyyûbe'l-Ensârî ve Abdülâziz hazretleri dinleyip, "Ah İstanbul'u fetheden biz olaydık" diyerek, Rûm'u fethetmeye çalışmışlardır. Birkaç defa eshab-ı kiram, İstanbul'u kuşatmışlardır. İnşaallah-ü Teâlâ, bu kuşatmaları genişçe anlatmak nasip olur. Önce, Hazret-i Adem'den sonra İstanbul'u ilk kuranı bildirelim.
İçindekiler
Evliya Çelebi'nin Hayatı
Büyük Belde Eski Şehir İstanbul'un Tamiri Hakkındadır
Karadeniz'in Fethi Beyanındadır
Akdeniz ile Karadeniz Arası Beyanındadır
İstanbul'un Diğer Kurucuları
İstanbul'un Dokuzuncu Kurucusu Olan Kostantin'in İstanbul
Surlarını Yaptırması ve Kalenin Şekli Hakkındadır
Kostantiniyye (İstanbul) Kalesi'nin Çevre Uzunluğu Hakkındadır
İstanbul'da Olan Garip ve Acayip Tılsımlar Hakkındadır
İstanbul Şehrinin İçinde ve Dışında Olan Tabii Madenler
İstanbul'un İlk Kuşatılması Hakkındadır
Osmanlı Devleti'nin Yıldızının Çıktığı Hakkındadır
Osmanlı Hanedanından Ebu'1-Feth Sultan Mehmed Han'ın
İstanbul'u On Birinci Defa Kuşattığı Hakkındadır
Hay ve Kadir Olan Allah'ın Emri ile Benzeri Olmayan Acib ve Garip Bir Hikâye
Yenisaray'ın Yapılması Hakkında
Eski Saray'ın Yapılışı Hakkındadır
İstanbul'un Fethinde Hâkim Tayin Olunanlar Hakkındadır
İstanbul'da Bulunan Sultan Camileri Hakkındadır
Fatih Sultan Mehmed'in Fetihleri Hakkındadır
Sultan ikinci Bayezid Zamamnda Fetholunan Yerler
Ayin ve Tertip Kaidelerini Açıklayan Sultan Süleyman Kanunnâmesi
Sancak Beyleri, Defter Kethüdaları, Tımar ve Defterdarların
Ne Kadar Hâsları Olduğuna Dair
Sultan Süleyman Kanunu Gereğince Her Beylerbeyilik Kaç Kılıçtır?
Askeri Ne Kadar Olur? Her Sancakta ve Eyalette Ne Kadar
Tımar ve Zeamet Olduğunu Bildirir
Anadolu Eyaleti
Gazi Süleyman Han'ın Oğlu İkinci Selim'in Yaptığı İşlerin Özeti
Sultan İkinci Selim'in Oğlu Sultan Üçüncü Murad'ın Devrinde Olanların Özet
Murad Han'ın Oğlu Sultan Mehmed Han'ın Padişahlığı
Sultan Ahmed Han Devri Olaylarının Özeti
Sultan Ahmed Han'ın Oğlu Dördüncü Sultan Murad, Devrinin Özeti
Sultan Dördüncü Murad'ın Bağdat'ı Fethettikten Sonra Malta
Üzerine Bizzat Giderek Mora'da Avarine, Oradan
Donanmaya Binip Marta Seferine Çıkışları
Sultan Ahmed Han'ın Oğlu Şehid Sultan İbrahim'in Tahta Çıkışının Özeti
Dördüncü Sultan Mehmed Han Devrinin Özeti
Hakirin (Evliya Çelebi'nin) Çocukluğu
Evliya Hakirin Hayatı Boyunca Ellerini Öpüp Dualarını Aldığı ve
Şerefli Sohbetlerinde Bulunduğu Dervişler, Şeyhler ve
Velî Olması Muhtemel Kişiler
Eski Bir Yerleşme Yeri ve Her Zaman Mamur Olan Üsküdar'ın
Cami, Medrese, Han, Hamam ve Diğer Görülmeye Değer Eserleri
(Kazanan Allah'ın Sevgilisidir) Sözü Gereğince, İstanbul İçinde Tüccar, Marangoz, Bilgi Sahibi ve Daha Çeşit Çeşit İşlerle Uğraşan Kimseleri Beyan Eder
Allah'ın Emri ve Cebrail'in Vasıtası ile Resulü Ekrem'in Fütüvvetnâmesi ve Dört Seçme Dostu ile Meşvereti
1050 Tarihinde İstanbul'dan Bursa'ya Yaptığımız Seyahat Sırasında Gördüğümüz İbret Verici Eserler
İpek Şehri ve Hükümet Merkezi Bursa Durağının Vasıflan
Osmanlı Padişahlarının Ziyaret Yerlerinin Özellikleri
Sultan İkinci Murad'ın Tahta Çıkışı ve Çelebi (Fatih) Sultan Mehmed Han
1050 Senesi Cemadel'evvelinin Birinci Günü Batum ve Trabzon'a Hareketimiz
Eski Lezgi Vilâyeti, Büyük Şehir ve Mamur Kale Trabzon
Üçdal Neşriyat tarafından yayınlanan
10 Cilt Evliya Çelebi Seyahatnamesi kitabını incele diniz.