Kitap İlmün Nefs Tercümesi, Felsefe Açısından Psikoloji Meseleleri
Yayınevi İz Yayıncılık
Yazar Georges Fonsegrivre
Tercüme Babanzade Ahmet Naim
Kağıt - Cilt Ivory kağıt, Ciltli
Sayfa - Ebat 1.344 sayfa, 16x24 cm
Yayın Yılı 2017
İz Yayınları İlmün Nefs Tercümesi, Felsefe Açısından Psikoloji Meseleleri kitabı nı incelemektesiniz.
İlmün Nefs Tercümesi kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Bu kitap, felsefe dili olarak Türkçe açısından bir vesika olma özelliği taşımaktadır. Yapısökümcü bir anlamda, metindeki dipnotlar metnin kendisi kadar dikkate değerdir. Bu notlarda okur, bugün de kullanmakta olduğumuz felsefe terimleri hakkında ayrıntılı tahliller, eleştiriler ve teklifler bulacaktır. Ayrıca “Kadercilik” maddesinde, Fransız oryantalizminin güçlü bir tenkidi vardır. Bu ek-ler, eseri tercüme havasından çıkarıp tercüme-ek-telif şekline sokmaktadır. Ki bu eklerde yer alan performans, bir felsefeci olarak Ahmed Naîm’in kimliğini daha yakından görmeye imkân tanımaktadır. Diğer taraftan İlmü’n Nefs Tercümesi’nde modern psikoloji konuları, metafizik boyutlarıyla birlikte işlenmektedir. Bu yönüyle eser salt fizyolojiye indirgenmiş psikoloji anlayışının ötesinde, daha bütünlüklü ve derinlikli bir psikoloji tasavvurunu mümkün kılmaktadır.
Eseri Yayma Hazırlayanın Notu
Dostlarımızın hatırlayacağı üzere, 2010 yılında neşrettiğimiz Türkiye'de Bir Felsefe Gelen-eki Kurmaya Çalışmak: Feylesof Simalardan Seçme Metinler adlı çalışmamızın ilk bölümünü Babanzâde Ahmed Naîm (1872-1934) ile başlatmıştık.[1] Dahası anılan çalışma, neredeyse bütünüyle, 1933 Üniversite reformu sonrasında Babanzâde'nin tasfiyesinin kavramsallaştırılmasına matuf idi. Temel tez olarak aşağıdaki düşünceyi öne sürmüştük:
Eğer felsefenin "merakla" bir meselesi varsa, bu metinde asıl merak edilecek husus, konuya kiminle ve nereden başlanacağı hususudur. Oysa bütün başlangıç anlatıları metafiziksel olduğundan, bir yerlerden sıfırdan başlayabileceğimiz düşüncesi esasında, sadece metafizik bir zandır. Şunu çok açıkça ifade etmek gerekir ki, bizim bu metinde kavramsallaştırmayı düşündüğümüz "gelen-ek" kavramı açısından zaten başlanılmıştır, bu itibarla başlangıç da bitiş de yoktur, esasında. Peki, öyleyse niçin başka bir isimle değil de Ahmed Naîmle başlamayı yeğledik bu metne? Bunun en önemli nedeni, onun, felsefi gelenekteki radikal dönüşümün, Türkiye'deki felsefe alanındaki paradigmal kırılmanın tam da başında yer alıyor olmasıdır. 1933 Üniversite reformu sonrasında, felsefe kendisi için yeni bir istikamet tayin etmiş görünüyor. Bir şekilde, ona kadar rabıta devam ederken, ondan sonra köklü bir dönüşüm de beraberinde geliyor. Ondan sonra, felsefe bölümünün başına gelen Hans Reichenbach (1891-1953), kim ne derse desin, pozitivist felsefesi ile tuhaf bir dönemece sokmuştur Türkiye'de felsefe eylemlerini. Tuhaflık pozitivizmin inhisarcı, tekelci felsefi tutumundan kaynaklanır. Bu tutumda gelenek kavramına neredeyse hiç yer olmadığı düşünülürse kopuşun mahiyeti daha açık olmuş olur. O güne kadar inanılmaz bir zenginlik içinde yer alan Türkiye'deki felsefe kendini oldukça dar bir alana hapsetmiştir. O nedenle, Ahmed Naîm'in durduğu yer ve sonrasındaki durum titiz bir şekilde analiz edilmek durumundadır.[2]
Bu düşüncelerimizi temellendirmek adına söz konusu çalışmada, burada tam halini sunduğumuz "İlmün Nefs Tercümesi' nin "Dibâce-i Mütercim"[3] kısmına ve "Felsefenin Yeni Birkaç Tarifi"[4] adlı makalesinin çeviri yazısına yer vermiştik.[5] Bunlar, esasında "İlmü'n Nefs Tercümesi' ni tam olarak neşre hazırlama fikrimizin oluştuğu bir evre idi. Bu düşüncemizi kısa bir zaman içinde hayata geçirdik. Ancak yayma hazır olan "İlmün Nefs" Tercümesi'ni, "Türkçe Felsefe Sözlükleri Dizisi" admı verdiğimiz daha büyük bir projenin parçası olarak neşretmek üzere beklemeye almıştık. Zira "İlmü'n Nefs Tercümesi 'nde Türkçe felsefe dili etrafında ifade edilen tezlerin tam olarak anlaşılabilmesi için, bu tezlerin yazıldığı daha geniş bağlamın da anlaşılması zarureti vardı. Ancak bu süreç düşündüğümüzden çok daha uzun sürdü: Önce, Rıza Tevfik'in Kâmûs-ı Felsefe'sini ve İsmail Fenni'nin Lûgatçe-i Felsefe'sini neşrettik.[6] Sonrasında ise Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz adlı kitabın neşir sürecini bekledik (ki bu çalışmada da Ahmed Naîm'e ayrı bir bölüm açmış ve onun Türkçe felsefe dili açısından nasıl özel bir konumu olduğuna dikkat çekmeye çalışmıştık).[7]
Nihayet bugün "Türkçe Felsefe Sözlükleri Dizisi"nin önemli parçalarından biri olan "İlmün Nefs Tercümesi'ni neşrediyoruz. Kısmetse çok yakın bir zamanda, bu seriye ait üç çalışmanın daha neşrini tamamlamış olmayı umuyoruz.
- Babanzâde Ahmed Naîm (1872-1934) ve Eserleri
Burada ilk olarak Babanzâde'nin, Türkçe felsefe için taşıdığı önemin anlaşılmasına bir ön hazırlık olmak üzere, hayatı ve eserleri hakkında ansiklopedik mahiyette bazı notlara yer vermek iyi olacaktır.
Ahmed Naîm'in hayatına dair doğrudan bilgi elde edebileceğimiz iki kaynak var: Bunlardan birincisi, devlet memuriyeti yapüğı için, onun hakkında
tutulan sicil kayıtları.[8] İkincisi ise, vefatını müteakip M. Cevdet tarafından yazılan küçük risale.[9] Ahmed Naîm'e dair dolaşımda olan umumi bilgilerin neredeyse tamamı, bu son eserdendir.
Naîm Bey, 1872'de Bağdat'ta doğmuştur. "Baban" ailesinden, Mustafa Zihni Paşa'nın oğludur. Mekteb-i Sultanî ve Mekteb-i Mülkiye-i Şahane'de okumuştur. Yirmi iki yaşında mülâzemetle Tahrîrât-ı Hâriciye Kalemi'ne dahil olmuştur. 23 Şubat 1320'de Mekteb-i Sultânî'ye Arapça hocası olarak tayin edilmiştir. 8 Ağustos 1324 yılında, Meclis-i Maârif Daire-i Aliye Azalığma atanmış ve bu vazifesinde yaklaşık iki yıl kalmıştır.[10]
Ahmed Naîm'in "Hizmet Cetveli"nde yer alan bilgiler, 15 Ağustos 1327'de [28 Ağustos 1911] Maarif Nezâreti Tedrîsât-ı Âliye müdürlüğüne getirildiğini gösteriyor.[11] Bu tayinin ardından kısa bir süre sonra Ahmed Naîm'i, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Meclis-i Muallimini''nin ilk toplantısında (8 Kanunuevvel 1327 [21 Aralık 1911]) görüyoruz.[12] Ahmed Naîm'in Dârülfünûn'daki bu ilk yılları, akademik anlamda en verimli yılları olarak görünmektedir. Zira sırasıyla İlm-i Hikmet Notları'nın (1328), Hikmet Dersleri'ni (1329), Felsefe Dersleri'nı (1330) ve "İlmü'n-Nefs" Tercümesi'ni\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ (1331) bu yıllar içinde neşretmiştir. Ahmed Naîm ayrıca, büyük ölçüde çeviri olan bu eserleri hazırladığı süreçte, Istılâhât-ı İlmiyye Encümeni'nin terim çalışmalarına da katılmıştır.[13] [Hatırlanacağı üzere, Istılâhât-ı Ilmiyye Encümeni, o dönemde yeni yeni kullanılmakta olan terimlerde bir tür uzlaşı sağlanması amacıyla Maarif Nâzın Şükrü Bey'in teşvikiyle 1330/1913 yılında teşkil edilmişti.[14]]
Yine "Hizmet Cetveli"nden, onun, 1 Teşrin Evvel 1331 ile 17 Şubat 1335 tarihleri arasında, Dârülfünûn Felsefe Şubesi "Ruhiyat ve Ahlâk" kürsüsünde müderris olarak vazifesini ifa ettiğini öğreniyoruz. 18 Şubat 1335'te [18 Şubat 1919], Salih Zeki Bey'in hastalığı nedeniyle, Dârülfünûn Müdür-i Umûmîliği-ne atanıyor.[15] Fakat bu vazifesi çok kısa sürecektir: 13 Nisan 1335'te [13 Nisan 1919] istifa etmiştir.[16] Bunun üzerine, 13 Nisan 1335'te Maarif Nezâreti Telif ve Tercüme Azalığına yeniden dönüyor.
1922 yılında Dârülfünûn muhitinde meydana gelen olaylar sebebiyle, başka isimlerle birlikte Rıza Tevfik de istifa etmek durumunda kalınca, ondan boşalan Mâba'de't tabîiyye kürsüsüne Ahmed Naîm tayin edilmiştir (13 Temmuz 1338/1922).[17] Bu vazifesinde Babanzâde, 9 Temmuz 1933'te Felsefe şubesinden tasfiye edilene kadar kalacaktır. Ahmed Naîm Bey, bu hadiseden yaklaşık bir yıl sonra, 13 Ağustos 1934'te İstanbul'da vefat etmiştir.
Babanzâde'nin eserlerine gelince...
Açıkçası, Babanzâde hakkında yazılan neşriyatın hiçbirinde -mübalağasız-, onun eserlerinin tam halini göremedik. Bu sebeple, onun müstakil olarak yayınlanma şansını elde etmiş telif ve tercüme eserlerinim tam künyelerine yer verme lüzumu hissettik.
İhtâr
Babanzâde Ahmed Naîm'in, hayatı gibi, eserlerinin de ilginç bir kaderi var. Ne üzücüdür ki Hikmet Dersleri ve Felsefe Dersleri adlı kitapların Türkiye kütüphanelerindeki mevcut nüshalarının neredeyse tamamı başka isimler üzerine kayıtlıdır: Hikmet Dersleri'nin bir kısmı naşirlerinin adıyla (Hacı Mehmed Tâhir ve Ahmed Talat) kayıtlıdır. Felsefe Dersleri ise, aynı adlı bir kitabı olan İzmirli ismail Hakkı üzerine kayıtlıdır.[18]
Binaenaleyh Türkiye kütüphanelerinde Ahmed Naîm'in eserlerinin varlığı ve yokluğu hakkında hüküm verirken ihtiyatlı olunmalıdır.
Mekteb-i Sultanî Birinci Sınıfına Tedris Olunan "Sarf-ı ArabV'ye Mahsûs Temrînât: Birinci Kısım, Mürettibi: Bâb-ı Âlî Tercüme Odası Hulefâsm-dan ve Mekteb-i Sultanî Muallimlerinden Ahmed Naîm (İstanbul: Mah-mûd Bey Matbaası, 1316).[19]
Dârülfünûn İlahiyat İkinci ve Edebiyat Birinci Sınıfları Derslerinden Ilm-i Hikmet Notlarıdır, Muallimi Naîm Bey'in Tashîhâtını Hâvîdir, Cüz 1 ([Yayın yeri yok: yayınlayan adı yok], 1328/1910).
Dârülfünûn-i Osmânî Ulûm-ı Âliye-i Diniyye Şubesinde Tedris Olunan Felsefe-i İslâmiyyeden Hikmet Dersleri, Müellifi "Baban" Ahmed Naîm (İstanbul: Matbaa-i Hukûkıyye, 1328).
[İç kapak bilgisi:] Dârülfünûn: Ulûm-ı Âliye-i Diniyye Şubesinde Tedris Olan Felsefe-i İslâmiyyeden Hikmet Dersleri. Tâbi' ve Nâşirleri: Münte-sibîn-i Hukukdan Hacı Mehmed Tâhir - Ahmed Talat (İstanbul: Matbaa-i Hukûkıyye, 1329).]
Hikmet Dersleri adlı çeviri eserin, bazı kavramları değiştirilerek ve bazı yeni çeviri kısımlar eklenerek yapılan ikinci baskısı:
Dârülfünûn: Ulûm-ı'Âliye-i Diniyye ve Edebiyat Şubelerinde Tedris Olan Felsefe Dersleri (Marifetü'n-Nefs Kısmı), Tâbi' ve Nâşiri: Hukuk Kitapçısı Eşref Hıdrî, "Muallim-i muhteremin ruhsatıyla birtakım tashihâtı hâvî
olarak ikinci defa tab' olunan işbu kitabın adedi mahdûddur ve mühürsüz nüshaları sahtedir" ([Yayın yeri yok]: Hukuk Matbaası, 1330).
[İç kapak bilgisi:] Yok
"Mebâdî-i Felsefe "den Birinci Kitap: İlmü'n-Nefs. Müellifi: Georges L. Fon-segrive; Mütercimi: Telif ve Tercüme Heyeti Âzâsmdan Ahmed Naîm (İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1332 [1331/İç kapakta]).
İslam'da Davâ-yı Kavmiyet, Ahmed Naîm (Dârülhilâfe: Tevsî-i Tıbâat Matbaası, 1332).[20]
Tevfik Fikret'e Dair: Feylesof Doktor Rıza Tevfik Beyefendiye, Ahmed Naîm (İstanbul: Sebilürreşad Kütübhanesi, 1336).[21]
İlm-i Mantık, Müellifi: Elie Rabier, Mütercimi: Dârülfünûn Mantık Müderrisi Ahmed Naîm (İstanbul: Dârülfünûn Matbaası, 1335/1338).
Ahlâk-ı İslâmiyye Esasları, Dârülfünûn Müderrislerinden Ahmed Naîm (İstanbul: Âmedî Matbaası, 1340-1343)[22]
Kırk Hadis: İtikâden, Amelen, Ahlaken İnsanlara Rehber-i Kemâlât Olacak CevâmiuTKelim-i Ahmediyye'den, Câmii: İmâm Muhyiddin Nevevî, Nâkili: Ahmed Naîm (İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1343-1341).[23]
Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, I (İstanbul: Evkâf Matbaası, 1346-1928).[24]
Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II (İstanbul: Evkâf Matbaası, 1346-1928).
Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, III, Müellifi: Zeynüd-din Ahmed Zebidi, Mütercimi: Ahmed Naim (İstanbul: Matbaai Ebüz-ziya, 1936).[25]
Genel Çizgileriyle İslam, Babanzade Ahmet Naim (İstanbul: Çığır Yayınları, 1975).[26]
Babanzâde'nin eserlerinin bu birlikte sunumunun esas gerekçesi ise, onun gibi çok yönlü bir zâtın, sadece bakılan yere göre görünen hususiyetlerini öne çıkarma adetidir. Yani bugünden bakıldığında, kimine göre Ahmed Naîm önemli ölçüde bir muhaddis, kimine göre önemli ölçüde bir münekkid, kimine göre önemli ölçüde bir lisâniyatçı, kimine göre önemli ölçüde bir mütercim, kimine göre önemli ölçüde bir İslamcı, kimine göre de önemli ölçüde bir felsefeci vs.dir. Kanaatimizce Ahmed Naîm'i, Ahmed Naîm yapan asıl hususiyet anılan bütün vasıfları eş zamanlı olarak kendinde cem etmiş bir isim olmasıdır. Esasında Ahmed Naîm ve kendi dönemindeki onun gibi çok yönlü zevâtın, böylesine çoklu adlarla anılmasını mümkün kılan şey, basitçe, onların bu adlara tekabül eden metinler yazmış olmalan değildir. Onların asıl önemi bütün bu metinleri birlikte yazabilecek bir donanıma, bir kavrayışa sahip olmalandır. Bu türden küllî perspektifi veren, konu farklılaşmalarına rağmen cihet-i vahdeyi görmeyi mümkün kılan zemin metafizik (ilâhiyat/mâ-ba de't-tabîa) olarak felsefedir. Ahmed Naîm'in dağınık gibi duran eserlerini birbirine bağlayan asli bağ buradadır. Bu husus anlaşılamadığı takdirde, onu anlamsız yere yücelten ve haksız yere eleştiren aşırı tutumların mahkumu olmak tehlikesi de mevcuttur.
Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II (İstanbul: Evkâf Matbaası, 1346-1928).
Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, III, Müellifi: Zeynüd-din Ahmed Zebidi, Mütercimi: Ahmed Naim (İstanbul: Matbaai Ebüz-ziya, 1936).[27]
Genel Çizgileriyle İslam, Babanzade Ahmet Naim (İstanbul: Çığır Yayınlan, 1975).[28]
Babanzâde'nin eserlerinin bu birlikte sunumunun esas gerekçesi ise, onun gibi çok yönlü bir zâtın, sadece bakılan yere göre görünen hususiyetlerini öne çıkarma adetidir. Yani bugünden bakıldığında, kimine göre Ahmed Naîm önemli ölçüde bir muhaddis, kimine göre önemli ölçüde bir münekkid, kimine göre önemli ölçüde bir lisâniyatçı, kimine göre önemli ölçüde bir mütercim, kimine göre önemli ölçüde bir İslamcı, kimine göre de önemli ölçüde bir felsefeci vs.dir. Kanaatimizce Ahmed Naîm'i, Ahmed Naîm yapan asıl hususiyet anılan bütün vasıfları eş zamanlı olarak kendinde cem etmiş bir isim olmasıdır. Esasında Ahmed Naîm ve kendi dönemindeki onun gibi çok yönlü zevâtın, böylesine çoklu adlarla anılmasını mümkün kılan şey, basitçe, onların bu adlara tekabül eden metinler yazmış olmaları değildir. Onların asıl önemi bütün bu metinleri birlikte yazabilecek bir donanıma, bir kavrayışa sahip olmalarıdır. Bu türden küllî perspektifi veren, konu farklılaşmalarına rağmen cihet-i vahdeyi görmeyi mümkün kılan zemin metafizik {ilahiyatlmâ-ba' de't-tabîa) olarak felsefedir. Ahmed Naîm'in dağınık gibi duran eserlerini birbirine bağlayan asli bağ buradadır. Bu husus anlaşılamadığı takdirde, onu anlamsız yere yücelten ve haksız yere eleştiren aşırı tutumların mahkumu olmak tehlikesi de mevcuttur.
[1]Bkz. Recep Alpyağıl, Türkiye'de Bir Felsefe Gelen-eki Kurmaya Çalışmak: Feylesof Simalardan Seçme Metinler I (İstanbul: Iz Yayıncılık, 2010).
[2]Alpyağıl, Türkiye'de Bir Felsefe Gelen-eki Kurmaya Çalışmak, s. 37.
[3]Bkz. Ahmed Naîm, "Dibâce-i Mütercim", Türkiye'de Bir Felsefe Gelen-eki Kurmaya Çalışmak: Feylesof Simalardan Seçme Metinler I, s. 41-44. [Metnin özgün hali için bkz. Ahmed Naîm, "Dibâce-i Mütercim", "Mebâdî-i Felsefe"den Birinci Kitap: İlmü'n-Nefs, Georges L. Fonsegrive, çev. Ahmed Naîm (İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1332), s. 3-8.]
[4]Bkz. Paul Janet, "Felsefenin Yeni Birkaç Tarifi", çev. Ahmed Naîm, Türkiye'de Bir Felsefe Gelen-eki Kurmaya Çalışmak: Feylesof Simalardan Seçme Metinler I, s. 44-61. [Metnin özgün hali için bkz. Paul Janet, "Felsefenin Yeni Birkaç Tarifi", çev. Ahmed Naîm, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, 1/2, Mayıs 1332, s. 197-221.]
[5]Bu eserlerimiz sonrasında, Babanzâde'ye dönük çalışmalarda Türkçede kısmî bir hareketliliğin olduğunu gördük. Ancak bu hareketlilik keyfiyette değil kemiyette. Bu meseleye dair tenkîdâtımızı müstakillen yazacağımızdan, şimdi burada konu dışma çıkmak istemedik.
[6]Rıza Tevfik, Mufassal Kâmûs-ı Felsefe, yayma haz. Recep Alpyağıl (Ankara: Doğu Batı, 2015); İsmail Fenni Ertuğrul, Lûgatçe-i Felsefe, yayına haz. Recep Alpyağıl (Konya: Çizgi Yay., 2015).
[7]Bkz. Recep Alpyağıl, Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz 1:1851-1952 (İstanbul: İz Yayıncılık, 2015); Felsefe Dili Olarak Türkçenin Gelişim Aşamaları ve Felsefe Sözlüklerimiz II: 1954-1975 (İstanbul: İz Yayıncılık, 2015).
[8]BOA, Sirill-i Ahvâl Defteri, no. 78, s. 35 ve Emeklilik dosyasındaki Hizmet Cetveli. [Bu her iki metnin çeviri yazısı için bkz. Hüseyin Hansu, Babanzâde Ahmet Naim (İstanbul: Kaynak Yayınlan, 2007), s. 258-259 ve s. 260.]
[9]M. Cevdet İnanç Alp, Müderris Ahmet Naim (İstanbul: Ülkü Matbaası, 1935).
[10]BOA, Sicill-i Ahvâl Defteri, no. 78, s. 35.
[11]Emeklilik dosyasmdaki Hizmet Cetveli.
[12]İstanbul Dârülfünûnu Edebiyat Fakültesi Meclis-i Muallimîni'nin vazifeleri, burada alman kararlar, bunlara ilişkin orijinal metinler ve bu metinlerin çeviri yazıları için bkz. Ali ihsan Gencer, Ali Arslan, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Tarihçesi ve İlk Meclis Zabıtları (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2004), s. 17.
[13]Ahmed Naîm'in isminin de yer aldığı, "Maarif Nezâreti Istılahât-ı İlmiyye Encümeni Azâlan"nın isimleri için bkz. Istılahât-ı İlmiyye Encümeni Tarafından Sanayi-i Nepsede Mevcud Kelimât ve Tabirdi İçin Vaz ve Tedvini Tensîb Olunan Istılâhât Mecmuasıdır (İstanbul: Matbaa-i Amire, 1331/ [iç kapakta 1330]), s. 2. [Eserin çeviri yazısı için bkz. Güzel Sanatlar Terimleri Alanında Öncü Bir Çalışma Sana-yi'-i Nepse Istılâhâtı Mecmuası, haz. Nurcan Yazıcı (İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 2012).]
[14]Istılâhât-ı İlmiyye Encümeni ve çalışmaları hakkında bkz. Rıza Tevfik, Mufassal Kâmûs-ı Felsefe (İstanbul: Matbaa-i Amire, 1330); [eserin çeviri yazısı için bkz. Rıza Tevfik, Mufassal Kâmûs-ı Felsefe, yayına haz. Recep Alpyağıl (Ankara: Doğu Batı, 2015)]; Rıza Tevfik Bölükbaşı, Biraz da Ben Konuşayım, yay. haz. Abdullah Uçman (İstanbul: İletişim Yayınlan, 1993); Rıza Kardaş, "II. Meşrutiyet Devrinde Felsefe Istılahlan ile İlgili Kaynaklar Hakkında Bir Deneme", Türk Kültürü, XXI/234 (1982), s. 769-779; Abdullah Uçman, "II. Meşrutiyet7ten Sonra İlmî Terimlerin Tesbitinde Önemli Bir Teşebbüs: Istılahat-ı İlmiyye Encümeni", Türk Dili, 536 (1996), s. 199-205.
[15]BOA, İ.DUİT, 54-82.
[16]Bu sürecin nasıl olduğu hakkında bkz. Abdurrahman Siler, Türk Yüksek Öğretiminde Darülfünun: 1863-1933 (Ankara: Hacettepe Üniversitesi, 1992, Yayımlanmamış Doktora Tezi), s. 158 vd. [Daha sonraki birçok çalışmaya kaynak olan, emek mahsulü bu tezin neşredilememiş olması üzücüdür.]
[17]Bu hadiselerin teferruatlı anlatımı ve ana kaynaklar için bkz. Mustafa Selçuk, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi: 1900-1933 (Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 2012), s. 373 vd.
[18]Bu karmaşanın iki ana nedeni var: İlkin Hikmet Dersleri adlı eserin dış kapağında "Baban Ahmed Naîm" adı yer alırken, iç kapağında isim yer almamaktadır. Ciltleme esnasmda, dış kapaklar çoğunlukla kesilip atıldığı için eserin özgün halini gösteren kısım da kaybolmaktadır. Hikmet Dersleri de benzer bir akıbete uğramıştır. Yani Hikmet Dersleri birçok kütüphanede, sadece iç kapak dikkate alınarak kaydedildiği için, başka bir isme [naşirine] atıfla yer almıştır. İkinci olarak Felsefe Dersleri'nde ise durum biraz daha karışıktır. Çünkü Felsefe Dersleri adlı eserin ne dış kapağında ne de iç kapağında isim yer almaktadır. Yani muhteva bilgisi olmaksızın, Felsefe Dersleri'nin Baban-zâde'ye ait olduğunu söylemek imkansızdır. Üstelik bir de ciltleme esnasında, dış kapak kesilip atılınca karmaşa tabiatıyla daha da büyümüş olmaktadır. Sonuç itibariyle Babanzâde'ye ait olan Felsefe Dersleri, kütüphanelerin çoğunda aynı adla bir başka kitabı olan İzmirli İsmail Hakkı üzerine kayıtlıdır, [hatta İsmail Hakkı admın bazen "İsmail Hakkı Baltacıoğlu" halini aldığı da vardır].
Bazı kütüphanelerde ise Babanzâde'ye ait olan Felsefe Dersleri, eserin nâşirlerine atfen kayıtlıdır. Son olarak ifade edelim ki bu iç kapak ve dış kapak farklılığından, her iki eserin basım tarihleri de nasibini almıştır. Bu farklılaşmaya işaret eden akademik bir çalışmaya henüz rastlamadık. [Benzer örnekler için bkz. İsmail Fenni Ertuğrul, Lûgatçe-i Felsefe, yayma haz. Recep Alpyağıl (Konya: Çizgi Yay., 2015); Alexis Bertrand, Mebâdî-i Felsefe-i İlmiyye ve Felsefe-i Ahlâkiyye - Kitâb-ı Evvel: Felsefe-i İlmiyye, çev. Salih Zeki (İstanbul: Matbaa-i Amire, 1331 [:Dış kapak]/1333 [:İç kapak].)]
[19]Eserin sonraki baskılan için bkz. Mekteb-i Sultanîye Mahsûs Sarf-t Arabî ve Temrînât: Birinci Kısım, Müellifleri: Mustafa Cemil - Ahmed Naîm, 2. bsk. (İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1321); Mekteb-i Sultanîye Mahsûs Sarf-ı Arabî ve Temrînât: Birinci Kısım, Müellifleri: Mustafa Cemîl - Ahmed Naîm, 3. bsk. (İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1323). Ahmed Naîm bu eserini, Arapça hocası olan Mehmed Zihni Efendi'ye ithaf etmiş ve esere hususi bir mukaddime yazmıştır: "Lisân-ı Arabînin Vücûb-ı Tahsîli ve Usûİ-i Tedrisi Hakkmda Birkaç Söz". Bir hayli meşhur olan bu mukaddimenin, sadeleştirilerek yapılan neşirleri için bkz. Babanzâde Ahmed Naîm, "Arab Dilini Tahsil Etmenin Vacib Olduğu ve Tedris Usulü Hakkında Birkaç Söz", sdlş. Süleyman Uludağ, el-Muktedabfî Kavâi-di'n-Nahv: Arapça Nahiv, Mehmed Zihni (İstanbul: Ö. Ziya Belviranlı Dağıtım, ts.), makale sayfa numarası olmaksızın kitabın hemen başında yer almaktadır; [bu eserin sonraki baskılarında "Süleyman Uludağ" adı çıkarılmıştır; bu sadeleştirilmiş metnin aymyla iktibas edildiği yer için bkz. Ahmet Turan Arslan, Son Devir Osmanlı Alimlerinden Mehmed Zihni Efendi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı, 1999), s. 92-95]; Ahmed Naim, "Sar/-ı Arabî ve Temrînât Adlı Kitabın Mukaddimesi", sdlş. Nejdet Gürkan, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2007/1, sayı: 18, s. 155-166; Zafer Kızıklı, "Babanzâde Ahmed Naîm'in Arapça Öğretimine Dair Bir Makalesi", Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2007, VII, 4, s. 448-461.
[20]Eserin çeviri yazısı için bkz. Babanzâde Ahmed Naîm, İslam'da Dava-yı Kavmiyet, haz. Bedirhan İpek (İstanbul: Nubihar, 2013). Eserin dili sadeleştirilerek yapılan neşirler için bkz. Ahmet Naim, İslam Irkçılığı Menetmiştir, neşreden: Abdullah Işıklar (İstanbul: Sönmez Matbaası, 1963); Babanzâde Ahmed Naîm Bey, "İslâm'a Göre Irkçılık", Türkiye'de İslâm ve Irkçılık Meselesi, haz. M. Ertuğ-rul Düzdağ (İstanbul: Cihad Yayınlan, 1976), s. 35-112.
[21]Eserin çeviri yazısı için bkz. Murat Kacıroğlu, "Babanzâde Ahmed Naîm'in Tevfik Fikret'le İlgili Risâlesi", Dergâh, Şubat 2012, 22/264, s. 14-19. Eserin dili sadeleştirilerek yapılan neşri için bkz. Ahmed Na'im, "Fikret'e Dair", Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri, İsmail Hikmet Ertaylan (İstanbul: Emekli Öğretmenler Cemiyeti, 1963), s. 128-139.
[22]Eserin "Öz Türkçeye çevrilmiş ve şerhedilmiş" hali için bkz. Baban Zade Ahmet Naim, İslâm Ahlâkının Esasları, Öz Türkçeye çeviren ve şerheden: Ömer Rıza Doğrul (İstanbul: Yüksel Yayınevi, 1945). Ömer Rıza Doğrul bu çalışmayı, 1963 yılında, kapağını ve ilk yazdığı "Eseri Sunuş" yazısını değiştirerek yeniden neşretmiştir. Bkz. Babanzade Ahmed Naim, İslâm Ahlâkının Esasları, nşr. Ömer Rıza Doğrul (İstanbul: Yücel Yayınlan, 1963).
[23]Eserin çeviri yazısı için bkz. İmam Nevevî, Kırk Hadis, Arapçadan Tercüme: Babanzâde Ahmed Naîm Efendi, haz. Fatih Yıldız (İstanbul: Büyüyenay Yay., 2016). Eserin sadeleştirilerek yapılmış baskısı için bkz. İmâm Nevevî, Kırk Hadîs: İ'tikad, Amel ve Ahlak Yönünden İnsanlara Kemâlât Rehberi Olacak Hadîsler, çev. Ahmed Naim, 2. bs. (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1967).
[24]Bu birinci cilt, adının çağnştırdığı üzere bir "Terceme" değil, telif olarak yazılmış bir mukaddimedir (müstakil bir hadis usulüdür). İlkin Arap harfleriyle neşredilen eser, 1957'de cüzler halinde Latin harfleriyle ikinci defa neşredilmiştir. Bu cildin müstakil olarak yapılan neşirleri için bkz. Tam çeviri yazıyla: Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi: Birinci Cilt, Müellifi: Zeynü'd-din Ahmed b. Ahmed Zebîdî, Mütercimi: Ahmed Naim (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1957); Ahmet Naim, Hadis Usûlü, haz. Mesut Çakır (İstanbul: Ravza Yay., 2009). Sadeleştirilerek yapılan neşir için bkz. Babanzâde Ahmet Naim Bey, Hadis Usûlü ve Istılahları, haz. Hasan Karayi-ğit (İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2010).
[25]Baskı tarihinden de kolayca anlaşılacağı üzere, bu çeviri Babanzâde'nin vefatından iki yıl sonra neşredilmiştir. Eser sonunda yer alan "Musahhihin Bir Sözü"nden, Babanzâde'nin terceme edip te vefatı üzerine basımı teahhur etmiş bulunan bir kısım müsveddelerin de tab'ına, tashihine Diyanet İşleri âlî riyaseti tarafından Kâmil Miras'ın memur edildiğini öğreniyoruz. Kâmil Miras'm şu notu da önemlidir: "Mütercimin bir kısmı izahları hakkında (K. M.) remzile not olarak bazı takdirlerim, tenkidlerim görülecektir. Bunlar ilim namma yapılmıştır. Merhum, şafiî idi. İzahlarında tabiîdir ki mezhebi şafiî usul ve nazariyatım fazla iltizam ediyordu. Tenkidlerim bunlardan bir kısmım hanefî kavaidi ile muhtasaran tetkikten ibarettir. Matbaa tashih beklerken bundan fazlası da yapılanmazdı. Bunlardan merhumun mübarek ruhunun memnun olacağına eminim."
[26]Çığır Yayınlarının, "Kül altında kalanlar serisi"nin ilk kitabı olarak neşredilen eser, aslmda Ahmed Naîm'in "DairetüT-Maarif" ansiklopedisine yazdığı "İslam" maddesinin sadeleştirilerek yapılmış bir neşridir.
[27]Baskı tarihinden de kolayca anlaşılacağı üzere, bu çeviri Babanzâde'nin vefatından iki yıl sonra neşredilmiştir. Eser sonunda yer alan "Musahhihin Bir Sözü"nden, Babanzâde'nin terceme edip te vefatı üzerine basımı teahhur etmiş bulunan bir kısım müsveddelerin de tab'ma, tashihine Diyanet İşleri âlî riyaseti tarafından Kâmil Miras'ın memur edildiğini öğreniyoruz. Kâmil Miras'm şu notu da önemlidir: "Mütercimin bir kısmı izahlan hakkında (K. M.) remzile not olarak bazı takdirlerim, tenkidlerim görülecektir. Bunlar ilim namma yapılmıştır. Merhum, şafiî idi. İzahlarında tabiîdir ki mezhebi şafiî usul ve nazariyatım fazla iltizam ediyordu. Tenkidlerim bunlardan bir kısmım hanefî kavaidi ile muhtasaran tetkikten ibarettir. Matbaa tashih beklerken bundan fazlası da yapılanmazdı. Bunlardan merhumun mübarek ruhunun memnun olacağma eminim."
[28]Çığır Yayınlarının, "Kül altında kalanlar serisi"nin ilk kitabı olarak neşredilen eser, aslmda Ahmed Naîm'in "DairetüT-Maarif" ansiklopedisine yazdığı "İslam" maddesinin sadeleştirilerek yapılmış bir neşridir.