Kitap Kadife Citli Kuranı Kerim ve Meali, Diyanet Mühürlü
Meal Elmalılı M. Hamdi Yazır
Yayınevi Ayfa Basın Yayın
Kağıt Cilt Sarı şamua , Lüks cilt - 2 renk ofset baskı
Sayfa Ebat 624 sayfa - 17x25 cm, 15 Satır, kod 173
Yayın Bilgisayar hatlı, kolay okunan hat
Özellik Dipnot açıklamalı, surelerin nuzül ( iniş ) sebepleri
Sadeleştiren Prof. Dr. Lütfullah Cebeci - Prof. Dr. Sadık Kılıç
NOT MAVİ TEK RENK SEÇENEĞİ MEVCUTTUR
Ayfa Yayınları, Elmalılı Hamdi Yazır tarafından Meali yazılan Kadife Ciltli Kuranı Kerim ve Meali kuran kitabı nı incelemektesiniz. Diyanet Onaylı Kuranı Kerim ve Meali hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla
oku . O, insanı " alak " dan yarattı.
Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
Kadife Kapaklı Kuranı Kerim ve Meali
Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu'ndan Onaylı ve Mühürlü
Milyonlarca insanın Kur'ân-ı Kerim okumasını öğrendiği hattan
Okuması çok kolay bilgisayar hatlı
2 Renk Ofset Baskı
17 X 24 cm Ebat
624 Sayfa
Koli Adedi: 40
Ürün Adet Ağırlığı : 1,05 Kg
Toplu alımlarda özel indirimler uygulanır
ÖNSÖZ
Elmalılı Merhumun tefsirinde yer alan
meal kısmının tek başına basıma hazırlanması düşünülünce tereddüt ettik. Çünkü
, tefsiri ile birlikte hazırlanmış bir
mealin, o
tefsirden koparılarak basılmasının çok sağlıklı olmayacağına inanıyorduk. Fakat böylesine ciddî bir Kur'an çevirisinin, ufak-tefek ilavelerle bu piyasada yer almasının gerekli olduğu kanaatine vardık. Zira böylesi zor bir işi öylesi alimler yapabilirdi. Nitekim
Elmalılı merhumun kendisi de tefsirinin girişinde,
mealinde izlediği yolu anlatırken, bunun zorluğuna ve tefsir ile olan bağlantısına dikkat çekmiş, ayrıca şunları yazmıştır:
"
Mealin mümkün olduğu kadar sade ve özlü olmasına gayret ettim. Bununla beraber, şimdiye kadar oturmuş, edebiyatımızda kullanıla kullanıla dilimizin öz malı olmuş kelimeleri, klişe haline gelmiş isim tamlamalarını veya çoğul kelimeleri, gerekmesi halinde kullanmakta aşırılığa sapmadım. Mesela hamde "hamd", rahmete "rahmet", hidayete "hidayet" dedim. "Zulmete "karanlık" dedimse, "nur" ve "ziya" yerine, "aydınlık ve ışık" demek için ısrar etmedim. Gök yerine "sema"yı tercih ettiğim yer oldu. Çoğu kere, "gökler ve yer" dedimse, bazan da "semavât-ü arz" demekten daha çok hoşlandım. "Güneş ve Ay" dedim, fakat bazan "Güneşi ve Ayı" diyemediğim için, "Şems-ü Kameri" demeyi tercih ettim. Herkes "Rabbülâlemîn" kelimesini bilirken, ben "Alemlerin Rabbı" demekte faydadan çok zarar gördüm. "Sırat-ı müstakim" yerine, "müstakim sırat" diyemedim. "Doğru yol" dediğim zaman da, "sırat" kelimesinin ince manasıyla "istikamet" sözcüğünün hissettirdiği zevkten bazı şeylerin kaybolduğunu hissettim. Kısaca, ayetin lafzının asıl anlamından mümkün olduğunca uzaklaşmamak için, aslı Arapça ve Farsça'dan alınmış olan kelimeler kullandım. Ve fakat bunları, Arapların ve Farslıların kullanımına göre değil,
Türkçemizin malı olarak ve bizim kullandığımız anlam ve üslup içinde kullandım. Dilimizde karşılığını bulamadığım veya başka anlam ifade ettiğini gördüğüm kelimeleri, tefsirine başvurulmak üzere, aynen alıntıladım.
Türkçe söylenen bir sözün tefsir edilmeye değer olmadığı gibi bir iddiada bulunmadım.
Uygun düştü, "kurultay" dedim, yine uygun düştü "ültimatom" demekten çekinmedim. Yazı dilimizde çok yaygın olmayan bir takdim tehir yapıp, önceye-sonraya aldımsa, muhakkak ki, konuşma dilimizde bulunduğu için yapmışımdır. Biz zaman olur, "Şu kuşa bak!" deriz; başka bir zamanda da, "Bak şu kuşa!" deriz. Sırası gelir, "Bahar geldi" deriz; bir başka kere de, "Geldi bahar!" deriz. Fakat düz yazılarımızda çoğunlukla devrik olmayan öncekileri yazarız diye, gerekmesi halinde, şiirde yaptığımız gibi, ikinci tarzı, yani devrik ifade tarzını tercih ettiğimizden dolayı, dilin söyleyiş biçimine aykırı davranılmış sanılmamalı da, bunun hikmeti ve inceliği aranmalıdır.
"Çamlıca'nın manzarasına bayıldım? demeyip de,
"Bayıldım manzarasına şu Çamlıca'nın" dediğimiz zaman hata etmiş değil, ince bir manayı kastetmiş oluruz. Bu bazı yerde belki iyi olmamıştır, fakat ayetleri altüst ederek karıştırmayıp, her
ayetin mealini kendi yerinde göstermek için birçok yerde zorunlu olmuştur. Bazı ayetlerin şiir şeklinde çevirisinin denk geldiği yerler vardır ki, iyi okunursa, her halde hoşa gider. Bütün bunlardan maksat,
Kur'an'ı birazcık olsun duyurmaya ve hissettirmeye çalışmaktır. Bir iki
ayetin manasına dair bir fikir edindikten sonra,
Kur'an'ı tekrar okuyan şuurlu bir kimsenin, Allah sözü ile insan sözü arasındaki farkı görmemesi mümkün değildir. Ümit ederim ki, yanlış bir anlam yazmamışımdır, fakat eksiği çoktur; bir kelimedeki bir veya iki anlamı anlatabildimse, buna karşılık hissettiğim veya hissedemediğim bir takım anlamlar da anlatılamadan kalmıştır. Bu nedenle, okuyuculardan tekrar tekrar rica ederim ki,
Kur'an'ı bu yazdıklarımızdan yola çıkarak değerlendirmeye kalkmasınlar."
Yine Merhum
Elmalılı,
Kur'an'ın kelimelerinin anlamlarını belirlemede son derece titiz davranılması gereğinden söz ederken, metod bakımından çok önemli olan şu ilkelere dikkatimizi çekmektedir:
"
Kur'an hakîm, yani sonsuz hikmetlerle dolu bir
kitaptır: "Bu
kitabın indir ilişi, o azîz, hakîm Allah'tandır" (Zümer, 1). Bunun için, önce kelimelerin manalarını iyice belirlemek; ikinci olarak bulundukları yerde, lafız ve-
ya anlam bakımından ilgili olabileceği kelimeler ve onların anlamlarıyla kıyaslamalar yapmak; üçüncü olarak, cümle biçimlerini, öncesi ve sonrasıyla bağlamını değerlendirmek; dördüncü olarak da, bunlardan kastedilen asıl anlam ile bu anlamı süsleyici ikinci derecedeki unsurları birbirinden ayırmak gerekir. Kastedilen anlamın belirlenmesinde de iki durum söz konusudur. Birisi, kelimenin aslına veya kendi konumuna göre taşıdığı zihni anlamı, diğeri de, onların realitede delalet ettiği, kendileri hakkında kullanılmaları doğru olan anlamlarıdır ki, genelleştirme ve hususileştirme (tamim tahsis), kayıtsız-şartsız kullanma yahut kayda-şarta bağlayıp hususileştirme (itlak, tahsis) gibi özellikler, bu iki anlam düzeyi arasında cereyan eder ve hüküm çıkarmada bunların önemi büyüktür..."
Kelimelere verilecek anlamların belirlenmesinde metin ve dil açısından söz konusu bu zorlukların yanı sıra, orijinal metnin dili ile okuyucu arasındaki uzun zaman da bir başka güçlük meydana getirmektedir. Çünkü Elmalılının bu tefsiri ve meali yazdığı yıllarda insanlar, onun sözünü ettiği bu tür kelimeleri rahat anlarken, aradan geçen bunca yıldan ve dilde yaşanan onca değişimden sonra durum çok farklılaşmış, mevcut okur kitlelerinin büyük çoğunluğu bakımından, neredeyse en basit kelimeler bile anlaşılmaz hale gelmiştir. Dolayısıyla biz üstadın bir çok kelimesini sadeleştirmeye ve yeni nesillerce daha iyi anlaşılabilecek hale getirmeye çaba gösterdik. Bu yüzden de, onun bazen öyle bazan böyle ifade etme çeşnisini, maalesef çoğu zaman kullanamadık, böylece de eserin orijinalindeki bazı özellikler kayboldu. Çünkü, bilindiği gibi, gerek tercüme gerek sadeleştirme zor bir iştir. Bu zorluğu Elmalılı Merhum, tefsirinin girişinde çok güzel anlatmıştır. Eğer sadeleştireceğiniz eser, normalden hızlı bir değişim geçirmiş ve geçirmekte olan Türkçe ile yazılmış ise, bu zorluk daha da artmaktadır. Yapacağınız sadeleştirmenin, zengin Osmanlıca'dan henüz yeterince işlenmemiş ve gelişme sürecinde olan yeni Türkçe'ye olduğunu düşünürseniz, işin sanıldığından zor olacağı daha iyi anlaşılır.
Biz bütün zorlukları ve belki de bize karşı yöneltilecek tenkitleri göze alarak bu işe girerken, "Osmanlı'nın son döneminde, gerek din alanında gerekse düşünce alanında yetişmişçok az sayıdaki değerlerimizden bir ilim adamımızın, Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya koyduğu bu kıymetli eserin yeni nesle tanıtılmasında, bir nebze olsun biz de bir katkıda bulunabilir ve neslimizin bu eserden yararlanmasını sağlayabilir miyiz?" gibi bir amacı esas aldık.
Çünkü, böylesi değerli bir alimin yeni nesle tanıtılmasının yollarından biri, eserlerinin onlar tarafından anlaşılır hale getirilmesidir. Elbette ideal olan, yeni nesillerin de, onu kendi orijinal ifadeleri ile anlayabilmesiydi. Ama bilinen birçok sebepten dolayı, bu herkes için mümkün olmadığına göre, eserin orijinalliğinden bazışeyleri kaybetme riskini göze alarak, yeni nesillerimizin anlayacağı dile aktarmak zorunlu bir ihtiyaç olarak kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Çalışmamız boyunca, yine de orta bir yol ve makul bir dili temel almak istedik. Bunun için de, aşağıda zikredilen prensiplere mümkün olduğunca bağlıkalmaya çalıştık:
1-Müfessirimizin ve eserinin tanıtılması iyi olur düşüncesi ile, tefsirin önceki baskılarında ve sadeleştirmelerinde Elmalılı ve tefsiri ile ilgili olarak kısaca yer alan bilgileri daha uzun bir girişte ele aldık. Bunu yaparken de, merhum için 4-6 Eylül 1991'de yapılan sempozyumdaki (1) tebliğlerden çokça yararlandık.
2-Genelde insanımızın anlayabileceği bir dil kullanmaya çalışırken, özellikle gençleri düşünerek, çoğu zaman oldukça yeni kelimeleri de tercih ettik ve günlük hayatta, artık yaygın halde kullanılan kelimelerden kaçınmadık. Başka dillerden Türkçeye geçmiş, ama artık hemen hemen herkes tarafından anlaşılan kelimelere fazla dokunmamaya çalıştık. Ne var ki, bu dilin yetersiz kaldığı, bizim de çaresiz dokunamadığımız yerler de oldu.
(1)- Elmalılı M. Hamdi Yazır Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara-1993.
3-Cümledeki yerine göre bir kelimeyi bazan bugünkü kullanımı ile,bazan, anlaşılabileceğini düşünüyorsak, eski şekli ile aldık, Örneğin "zalimler" yerine bazan "haksızlık yapanlar"; "iman getirmek" yerine "iman etmek"; "omuz dönmek" yerine" sırt dönmek" dedik. Aynı şekilde "kavim" yerine "toplum", "topluluk" ve "millet" dedik; çeşitlilik olsun diye bazan "
ehl-i kitap", baza "
kitab ehli" bazan da "kendilerine
kitap verilenler" dedik... Bazan bir kelimeye, birden çok kelime ile karşılık verdik.
4-Merhum
Elmalılı, Tefsirinin meal kısmında ayetlerin söz dizisine, fiil yapısına ve zamanına,
Türkçenin elverdiği oranda uymaya özen göstermiş; şiirimsi bir hava vermek ve adeta
Kur'an'da fasılalar arasındaki iç ahengi yansıtmaya-hissettirmeye çalışmış. Bu yüzde devrik ve kesik cümleleri çokça kullanmış. Biz de bu özelliği genelde korumaya çalıştık. Fakat,
mealin yeni
okuyucu tarafından daha net anlaşılması tarafı ağır bastığı için, çok sık olmasa da, devrik cümleleri, düz cümle haline dönderdiğimiz, böylece cümle sıralarını değiştirdiğimiz de oldu.
5-Çoğu zaman ifadelerini
sadeleştirirken, fiillerin zamanlarına olabildiğince uyduk. Fakat onun, aslına uygun olarak fiil kalıbında çevirdiği bazı kelimeleri, bugünkü
Türkçe açısından daha anlaşılır ve doğru olur diye, sıfat veya isim kalıbına sokarak sadeleştirdik; örneğin, "haber verir" yerine "haber veren" veya "haber ; verici"... dedik. Yine aynı düşünce ile,
mealde bazen "bulunuyor.." şeklinde çevirdiği "kâne" fiilini, "..dir/dır." şeklinde aldık.
6-Bazan da cümleye, yine daha kolay anlaşılabilsin diye, parantezli veya parantezsiz ilaveler yaptık; bazen, aynı düşünce ile,
orijinal meal metnindeki cümle ve ifade yerine,
tefsir kısmındaki açıklayıcı ifadeleri yerleştirdik; gerekli gördüğümüz yerlerde, hem bilgi sunmak, hem de kelime ve ayetlerin daha iyi anlaşılması açısından, dipnotlara açıklamalar indirdik. Fakat hem bu ilavelerin hem de dipnotların hemen hemen hepsi, müfessirimizin
tefsirinden aynen veya mealen alınmıştır. Anlamı netleştirmek için, yine parentez içinde tarafımızdan eklenen kelimeler de oldu. Fakat bunlar yok denecek kadar azdır.
7-Ayrıca daha önceki
Elmalılı meal sadeleştirmelerinde pek görülmeyen bir şey yaptık: müfessirimizin belli sureler ve ayet grupları arasında geçiş yaparken kurduğu bağlantıları (tenasüb), bazan bir paragraf, bazan bir cümle, bazan bir kelimeyle korumaya ve böylece
mealde bir akıcılık ve bütünlük -sağlamaya çalıştık.
8-Genel yazım kurallarına uyduk, uzatma işaretlerini ancak gerekli gördüğümüz yerlerde kullandık; noktalama işaretlerine, manaya destek olacak ve özellikle vurguları gösterecek şekilde, çokça yer verdik. Bazen anlamı netleştirmek için, (/) bölme işaretini kullanarak, bir kelimenin veya bir ifadenin alternatifini sunduk. Çoğunlukla devrik cümlelerde vurguyu yansıtabilmek için, sık sık üç nokta, soru işareti+ ünlem+nokta kullandık...
9-Merhum
Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın bakış açısını yansıtmak ve okuyucunun
Kur'an Meali çevirisi konusunda bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla,
Tefsirin "Mukaddime"sindeki ilgili kısımları bir "Giriş" olarak
mealin baş tarafına koymayı uygun gördük.
10-Şunun bilincindeyiz ki, çeviri veya
sadeleştirme, bir eseri adetâ yeniden yazmak demektir. Çünkü, bir esere çok yönlü olarak müdahale etmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni eser,
orijinalini yüzde yüz temsil edemeyecektir. Ama ne kadar yüksek bir oranda onu yansıtabilirse o kadar başarılı demektir. Bu yüzden Merhum
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır üstadımızın manevî huzurunda, olabilecek eksikliklerden ötürü özür beyan ediyor, dile getirdiğimiz iyi niyetimizin hüsnü kabul göreceğini umuyoruz. Başarı ve hidayet Allah'tandır. ( kadife citli kuran , Okuması Çok Kolay Bilgisayar Hattı , bilgisayarlı Elmalılı kuranı kerim , iri yazılı kolay okunan meal , ayfa yayınları kuranı kerim meali , elmalılı kuranı kerim meali , kolay okunuşlu kuran meal , kadife kapaklı kuran meali
)
Prof. Dr. Lütfullah CEBECİ
Prof. Dr. Sadık KILIÇ
Erzurum / 2006
Ayfa Yayınları Elmalılı Hamdi Yazır Kadife Kapaklı Mühürlü Kuranı Kerim ve Meali ni incele diniz.