Kitap Mücahide Kadın
Yazar Nureddin Yıldız
Yayınevi Tahlil Yayınları
Kağıt Cilt 2.Hamur - Karton Kapak Cilt
Sayfa Ebat 216 sayfa , 13x21 cm. - Roman Boy
Yayın Yılı 2019
Tahlil Yayınları Mücahide Kadın kitabı nı incelemektesiniz.
Nurettin Yıldız Mücahide Kadın kitabı hakkında yorumları oku yup kitabın konusu, özeti, fiyatı, satış şartları hakkında bilgiyi geniş bir şekilde edinebilirsiniz.
Yaratan Rabbinin adıyla oku . O, insanı " alak " dan yarattı. Oku, Senin Rabbin en cömert olandır. Alak 1-2
MÜCAHİDE KADIN
Dinimizin en ulvî emirlerinden biri olan cihat, kadın ve erkeği kapsayan bir emirdir. Erkek kadar kadın da dinini yaşayacaktır. O da erkek kadar cihat etmelidir. Kadın cihat ederken fıtratına aykırı olanla da mükellef olmayacaktır şüphesiz. Hem cihat edip mücahit olmak hem de kadınlığından taviz vermemek üzerine kurulu bir dengeyi anlatmaktadır bu kitap.
Sana hamd ederiz. Bizi en güzel kıvamda yarattığın için. Erkek ve kadın olarak bizi kulluğuna kabul buyurduğun için. Salih erkekler, saliha kadınlar olma yollarını bize açtığın için. Her amelin cinsinden bize cihat etme ihsanında bulunduğun için. Sana hamd ederiz. Peygamberin Muhammed aleyhisselama salat ve selam ederiz. O güzel aile örnekliği, Kız çocuklarını gömülmekten kurtarıp cennet umudu hâline getirdiği,
Bize kadına karşı, erkeğe karşı sabrı öğütlediği için Salat ve selam ederiz sevgili Peygamber aleyhisselam efendimize.
Ehlibeytine, Ashabına ve Onlara kıyamete kadar tabi olanlara
Birinci Söz
Ümmet-i Muhammed, insanlığın son gemisidir. Peygamber aleyhisselam efendimiz, son Peygamber, onun ümmeti de insanlık projesinin son çalışmasıdır. Âdem aleyhisselamın cennette başlayan varlığı ile kıyamete kadar devam etmek üzere dünyada sürecek olan hak/batıl mücadelesinin son sahnesi bu ümmet üzerinden oynanmaktadır.
Biz bir ümmetiz. Bu ümmet de insanlığın son gemisidir. Olaylar bizi şekillendirmeden biz olayları şekillendirmedik-çe varlık nedenimizi gerçekleştiremeyiz.
Bu ümmetten bir erkek veya kadın kendisini, işine gidip gelen bir mü'min bey efendi veya evinde oturan bir mü'mine hanım efendi olarak görürse, esastan yanlış olan bir bakış ile bakmış olur kendine. Bu ümmetten biri, asla toplumun içinden bir insan değildir. Her erkek ve kadın, Allah'ın ezelde takdir buyurduğu o büyük mücadelenin, hak/batıl cihadının adamlarından biridir veya değildir. Bu hak/batıl cihadının adamlarından biri olmak veya olmamak da basit bir temenni ya da kâğıt üzerinde oluşturulmuş kimlik de değildir. Damarlarımızda dolaşan kandan, göz kapağımızı hareket ettiren kaslara kadar her şeyimiz, bu adamlığımız üzerine tesis edilmiş bir şahsiyeti yansıtır. Bu nedenle de, cebindeki parası kadar gözünün hareket alanına bile helallik/haramlık sınırları getirilmiş bir ümmet olmamızın ruhu bu şekilde okunabilir. İslam'ın dinimiz, İslam'ın Şeriat'ının da sistemimiz olmasının izahı budur.
Yaşadığımız dünyadaki olaylara bu açıdan bakmakla, sıradan denebilecek bir bakışla bakmak arasındaki fark ancak bu izah tarzı ile anlaşılabilir. Aksi takdirde bir kadın/erkek sürtüşmesine, herkes için rahmet olması gereken ama asırların azabına dönüşmüş bir aile faciasının ortasında eriyip gitmeye mahkûm kaldığımız bir hayat yaşarız. Bu kısır bakış açısını kaldırıp hayata asıl gözümüz olan mü'min gözüyle bakınca bunu idrak etmemiz mümkündür.
Bakışımız, eylemimiz, tefekkürümüz, ibadetimiz, sabrımız, sebatımız, direnişimiz, okumamız ve idrakimiz bunu ispat etmelidir.
İkinci Söz
Bu ümmetin ilk nesli olan, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkadaşları, dilimize ashabı kiram olarak yerleşen insanlar, bizim için iki noktada önem arz etmektedirler. Birincisi, Allah Teâlâ onlardan razı olmuştur. Kur'an onların beğenildiğini, onların da Allah'ı beğendiklerini, şehadetten fedakârlığa kadar her alanda onların önlerine konan bütün sınavlardan sonuç itibariyle başarıyla çıktıklarının tescil edildiğini göstermektedir. Onların namazı beğenilmiştir. Haccı beğenilmiştir. Onların orucu beğenilmiş oruçtur. Cihat ettiklerinde de cihadın en güzelini yapmışlardır. Zaten yirmi üç yıl gibi kısa bir zamanda, bir nesil yetiştirilmiş olmasından izlendiğinde onlar ve onlara dair pek çok hakikat de kendiliğinden zuhur etmektedir. İnsan olarak girdikleri imtihan sürecinden sanki bir melek olarak çıkmış gibidirler.
Böyle bir sonuç, önceki hiçbir peygamberin yetiştirdiği nesil için gerçekleşmemiştir. Bu nedenle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabını övmeye yönelik her türlü takdir adeta yetersiz kalmaktadır. Onları bu şekilde görüyoruz. Bu görüşümüzü de imanımızla alakalı yani, öyle görmesek imanımız açısından sıkıntılı olur diye Gerçek Değil mi? yorumluyoruz. Allah onlardan razı Onların yaptığı ile bizim olsun.
Bu mantığımız, ashabı kiramın kadını, erkeği, genci ve yaşlısı için geçerlidir. Ne erkeklerinin kadınlarından üstün tutulabilecek bir yanı vardır nede kadınların erkeklerinden daha iyi olduğunuiddia edebilececeğimiz bir ayrıntı. Gençleriyle ihtiyarlarının ortak paydası, imanlarına sahip çıkmaları olmuştur. Peygamberlerinin etrafında kadını ile erkeğiyle kenetlenmişlerdir. Onların farklı bir nesil olması da böyle bir aynada izlenmektedir.
Bizim ashabı kiramla bağlantımızın ikinci noktası da şudur:
Onlarla bizim iman ve ibadet değerlerimiz arasında hiçbir fark yoktur. Aynı dini, aynı ilkeleri paylaşıyoruz onlarla. Onların bizim gözümüzdeki bariz farklı özellikleri 'ilk nesil' olmalarıdır. İlk nesil olmalarının tabii bir sonucu olarak da sanki din, önce onlar üzerinde tatbik edilmiş ve mümkün oluşu onların üzerinden bize yansıtılmış gibidir. Onlar pratik bir uygulama örneği olarak önümüzdeki özürleri silmişlerdir.
Kulluk imtihanımızı, erkek veya kadın olarak onların erkek ve kadınları üzerinden izlememiz, kendimize takvim çıkarmamız daha kolaydır.
Üçüncü Söz
Allah Teâlâ ilk nesil olan ashabı kiramı, birden çok imtihan çeşidi ile imtihan etti. Seslerini yükseltemedikleri, müşriklerin ezici üstünlüğünün bulunduğu bir ortamda imtihan edildiler. Başta Sümeyyeler ve Yasirler olmak üzere pek çoğu imtihanın bu çeşidini kazandı.
Doğup büyüdükleri toprakları, bir daha dönmemeleri muhtemel bir şekilde terk etmeye mecbur kalıp hicret etmeleri emredildi. Tereddüt göstermeden hicret ettiler. Başta Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kızları olmak üzere geri kalmak isteyen olmadı. Gittikleri yerde ne bulduklarına bakmadan, geri dönmelerine izin verilinceye kadar hicret diyarlarında kaldılar.
Tanımadıkları bilmedikleri insanlarla kardeş olup evlerinde misafir olmak gibi bir kaynaşma imtihanı çıktı önlerine, onu da kazandılar.
Her gelen âyet, söylenen hadis önce onlara uygulandı. İçlerinden geçenleri, evlerinde konuştuklarını Cebrail haber verdi. Bir şey gizleyemediler. Açık konuşmak, dik durmak
gibi imtihanda kadın erkek ezilmediler. Kadın halleriyle bile kalabalık bir mecliste en mahrem konuları konuştular. Haklarını aramaksa onu aradılar. Şikâyet ise şikâyet ettiler. Ağla-maksa ağladılar. Gülmekse güldüler. Ne ise imtihan o, onlar için gündem oldu.
Fakirlik dişlerini dökmüştü ama onlar dökülmediler. Sonra da zenginlik, başka bir imtihan olarak önlerine çıktı. Mallarını koyacak yer bulamaz oldular adeta. Onlar ise fakirlik günlerindeki gibi sabah namazına gittiler. Zaman onları yıpratamadı. Olaylar onları abluka altına alamadı. Şeytanın emelleri onların üzerinde zaman farkı gösteremedi. Kadınıyla erkeğiyle, her gün biraz daha ilerlediler.
İmanlarının gereği olarak karşılaştıkları ne ise tavırları da o imana göre oldu.
Düşmedi değiller, düştükleri anlar ve mekânlar da oldu. Nerede düştülerse orada kalktılar. Böylece düşmeleri de yürüdükleri yolda hız almalarına yardım etmiş oldu.
Ne zaman farkı ne de mekân farkı, farklı şahsiyet sahibi olmalarına neden olmadı. Veda Hutbesi'ni dinlerken onları ayakta tutan kimlikleri ölümlerine kadar onların kimliği oldu.